İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 5253 — ESAD EFENDİ (Yesârî Hacı Mehmed)
adamının da Yeniçeriler tarafından öldürülmesinden korkulmuş, 3 şevval 1223 (22 kasım 1808) de azledilmişdir (B.: Alemdar Paşa Vak'ası, cild 2, sayfa 596). Müverrih Cevdet Paşa şöyle yazıyor: «..(Alemdar Paşa Vak'a-sında Sarayı Hümâyuna gelerek) bir kaç gün-denberi Sarayda kalmış olan Şeyhülislâm Sa-lihzâde Ahmed Said Efendi bayram gecesi So-ğukçeşme Kapusundan (bu günkü Gülhâne Parkı kapusundan) çıkarak konağına giderken bâzı eşkiyâ (ihtilâlci yeniçeriler ve onlara katılan ayak takımı) Nizâmı Cedid Şeyhülislâmı diye efendiye lâf attılar, Şeyhülislâmın yanında bulunan kadıasker efendiler namusu ulemâya dokunacak bir yersiz muameleye teşebbüslerinden (Şeyhülislâm efendiye fiilen tecâvüzünden, efendinin Öldürülmesinden) kork-dular, şeyhülislâmın tebdili gerektiğini pâdişâha arz ettiler... Şevvalin ügüncü günü Ahmed Esad Efendi azledildi..».
Boğaziçindeki yalısına sürgün gibi çekilip kapanan Ahmed Esad Efendi orada 1230 (1815) yılında yaşı yüzü aşkın olarak öldü.
ESAD EFENDi (Uryânîzade Ahmed) —
XIX. yüz yıl ulemâsından Osmanlı şeyhülislâmlarının yüz onbeşincisi; hicrî 1219 (M. 1804 - 1805 )de istanbul'da doğdu; ulemâdan Mehmed Said Efendinin oğludur, onun babası fetva emini Mehmed Râşid Efendi, onun babası kadıaskerlikde bulunmuş Mustafa Efendi, onun da babası XVII. yüz yılda istanbul'a devlet tarafından davet edilerek yerleştirilmiş «Kelâm» ilminde derin bilgi sahibi Kilisli Şeyh Osman Uryânîdir ki halk arasında Çıplak Osman Efendi diye meşhur idi.
Uryânîzâde Esad Efendi
(Resim: İ. A. Gövsa'dan)
Ahmed Esad Efendi, zamanının tâbiri ile ulûmi edebiye, akliye ve şer'iyeyi Reisülkur-râ Hoca Abdullah Efendi, Eminzâde Abdülka-dir Bey ve Dersiam Hoca İsmail Efendiden tahsil etti. 1246 (1830 - 1831) da imtihan vererek Fetvahanede kâtiblik ile meslek hayatına girdi; babasının Serez, Haleb, Kastamonu, Manastır ve Şam kadılıklarında 1248 - 1264 (1832 - 1848) yanında bulunub nâibliklerinde bulundu, Mehmed Said Efendi'nin 1848 de Şam'da vefatı üzerine istanbul'a döndü. 1270 (1853 - 1854) de Eyyub Kadısı, 1271 (1854 -1855) de Üsküdar Kadısı, 1272 (1855 - 1856) de tekrar Eyyub Kadısı, 1273 (1856 - 1857) de Edirne Kadısı, 1275 (1858 - 1859) de Medine Kadısı oldu, bu vazifede iken Haremi Şerifin tamirine memur edildi, ve bu kudsal işi titiz dikkatle başardı, 1278 (1861 - 1862) de istanbul Kadılığı payesi ile taltif edildi, 1863 de İstanbul'a döndü Meclisi Tedkikati Şer'iye âzâ-hğına, 1281 (1864 - 1865) de kadıaskerlikler müsteşarlığına tâyin edildi; 1283 (1866 - 1867) de bilfiil istanbul Kadısı oldu. Bu vazifede hizmet müddetini tamamlayarak Bursa'ya şer'î mahkemelerdeki hâkimleri teftişe gönderildi; 1287 (1870 - 1871) de Anadolu Kadıaskerliği payesi aldı, aynı yıl içinde Istanbulda Meclisi İntihabı Hükkâm reisi oldu, 1292 (1875) de Rumeli Kadıaskerliği payesi aldı, 1293 (1876) da yaşlılığını ileri sürerek reisi bulunduğu meclisden istifa etti, Meclisi Ayan âzâlığına seçildi; 1295 (1879) de Şeyhülislâm oldu; bu yüksek mevkide bulunurken 6 cemaziselevvel 1306 (8 ocak 1889) da 85 yaşında vefat etti; Eyyubda Ebüssuud Efendi hazîresi karşısında hayatında iken yapdırtdığı türbesine defnedildi.
El yazısı hattat denilecek kadar güzeldi; dürüst, temiz, mütevazı, güler yüzlü, çok nâzik zarif bir istanbul Efendisi idi.
ESAD EFENDi (Vassafzâde Mehmed) —
XVIII. yüz yıl ulemâsından, Osmanlı şeyhülislâmlarının seksen ikincisi; hicrî 1119 (M. 1707 - 1708) de istanbul'da doğdu, şeyhülislâm Abdullah Vassaf Efendinin oğludur. 1143 (1730 - 1731) de müderris oldu, 1164 (1750 -1751) de Galata Kadılığına tâyin edildi; bir müddet babası ile birlikde Bursada sürgün olarak kaldı; Mekke Kadılığı, sonra istanbul Ka-
dılığı payeleri aldı; babasının düşmanlarının engellemeleri ile on yıldan fazla bilfiil bir vazifeye tâyin edilmedi, vekarlı bir tahammül gösterdi ve babadan kalma serveti ile yaşadı. Onun bu asil çekingenliğini çekemeyenler, sağlam seciyesini adî bir gurur gibi göstererek Vassafzâde Esad Efendiye «Hindi Molla» lâkabını takmışlardı. Nihayet 1182 (1768 -1769) de Anadolu Kadıaskeri, 1186 (1772 - 1773) da Rumeli Kadıaskeri ve 1190 (1776) da Şey-hülislâmoldu; ilmiyenin bu en yüksek makaa-mında bir buçuk sene kadar kaldı, çok yaşlı ve hasta olması dolayısı ile ağır sorumluluk taşıyan vazifesini gereği gibi yapamadığından azledildi, Emirgândaki yalısında 1192 (1778) yılında vefat etti; kabri Eyyubdadır. Güzel konuşur, güzel yazar, şiir ile meşgul olmuş bir zât idi.
Şirin bir fıkra nakledilir: O devirde ramazanlarda devlet erkânı her akşam resmî iftar ziyafetleri verirlerdi. 1190 ramazanında bir akşam Rumeli Kadıaskeri Vassafzâde Mehmed Esad Efendi ulemâdan aynı payede birkaç zât ile Şeyhülislâm Mehmed Efendinin iftarında bulunuyordu; sofraya hindi dolması geldi. Ev ve sofra sahibi Mehmed Emin çirkin bir kabalık ile:
— Bir acâyib şey!., bu sene hindiler ses
lenemedi., kaldırın şu sahanı!., dedi.
Esad Efendi kendisine atılan taşa kibar bir sükûnetle:
— Vakti vardır efendim, vakti gelince
seslenir!., cevâbını verdi.
Yirmi beş gün kadar sonra Mehmed Efendi azledilip Vassafzâde onun yerine Şeyhülislâm olunca ilk işlerinden biri M. Emin Efendiyi Bursaya sürdürmek olmuşdu.
ESAD EFENDİ (Yanyah Hoca Mehmed)
— Onsekizinci asır ulemâsından, ibrahim Müteferrikanın kurduğu ilk Türk Matbaasının baş musahhihi; Yanyada doğdu, doğum tarihi bilinmiyor, Ali adında bir zâtın oğludur; ilk tahsilüıi memleketinde yapmış, hicrî 1098 de (Milâdî 1686 -1687) İstanbula gelerek yüksek medrese tahsilini tamamlamışdı. Sırf öğrenme aşkı ile ayrıca matematik, astronomi, ostrolo-ji ile tabiî ilimlerle meşgul olmuşdü; bütün Yanyahlar gibi anadili olan tükce kadar rumca biliyordu, medresede arabca öğrenmiş-
di, İstanbuida bu üç dile farsca ve lâtinceyi ekledi; öyle ki, bu dillerin her biri üzerinde zamanının en kudretli mütercimi idi. Asıl mesleğinde 1111 de (M. 1699-1700) müderris oldu, 1138 de (M. 1725 -1726) Galata kadılığına tâyin edildi, az sonra da ilk Türk matbaasına baş musahhih olarak alındı ve 1143 de (m. 1730) ölümüne kadar matbaada çalışdı; ölüm sebebi de 1730 ihtilâli ve büyük vezir Nevşehirli Damad İbrahim Paganın şehâdeti karşısında duyduğu ağın teesür olmuş idi. Edirne kapusu dışındaki mezarlığa defnedildi.
Unutulmuş büyük adamlarımızdandır; eserleri: l — Türkçe, Arabca ve Farsça şiirlerinin müretteb divânı; 2 — İbni Sînâdan Şî-fâ Tercemesi; 3 — Hikmetül Eşrâkiye Şerhi; 4 — Metâbiül Envâr Tercemesi; 5 — Kütibi Semaviye Fi Hikmeti Tabiiye Tercemesi: 6 — Şerhül Envâr fil Mantık Tercemesi; 7 — Man-zûmei Şahidi şerhi; 8 — Manzûmei Şahidinin Rumcaya Tercemesi; 9 — Yunan Filofosu Aristot'un eserlerinin tercemesi (Bu terceme-yi Damad ibrahim Paşanın isteği üzerine yap-mışdı); 10 — Isbâtı Vâcib Haşiyesi; 11 — Ri-sâlei Lâhtûtiye eserleri basılmamışdır.
Nefis terbiyesi için de Nakşibendiye târi-katine girmişdi; şiir dili de çok temizdir :
Anlamaz feyzi Hüdâyı sırrın idrâk eylemez Girmeyenler halkai tevhide Allah aşkına
Bibi. : M. Tahir, Osmanlı Müellifleri.
ESAD EFENDi (Yesârf Hacı Mehmed) —
Geçen asrın büyük hattatlarından, talik yazıda eşsiz büyük üstad; doğum tarihi bilinmiyor, 1735 etrafında doğduğu tahmin edilebilir; Anadolu Kadıaskerliği muhzirlerin Kara Mahmud Ağanın oğludur; vücûdunun sağ tarafı tamamen mefluç, sol tarafı da râşeli, titrek olarak doğmuşdu ve ömrü boyunca böyle alil yaşadı; fakat güzel yazıya öylesine bir aşk ile heves etmişdi ki, azmin ve gayretin şahikasına yükselerek titrek sol eli ile Türk güzel yazı san'atının en büyük üstadlarmdan biri oldu ve «Yesârî» (Solak) lâkabı ile şöhret buldu.
Tuhfei Hattâtin müellifi ve çağdaşı Müsta-kimzâde Süleyman Sadeddin Efendinin kaydına göre yazı hocası Dedezâde Seyyid Mehmed
fcSAD EFENDİ (Yesârî Hacı Mehmed) — 5254 —
İSÎANBt'L
ANSİKEÖPEDÎSİ
ffiSAD PAŞA
Efendidir, ve yazılarına imza koyma iznini on
dan almışdır. Mahmud Kemal înal merhum ise
Son Hattatlar isimli eserinde yazıyı Hattat
Kâtibzâde Mehmed Refî Efendi ile İsmail Re
fik Efendiden öğrendiğim imza icazetini hicri
1167 de (M. 1754) aldığını yazıyor. Tuhfei
Hattâtîn'e dayanarak Yesârî Esad Efendinin
yazıyı Dedezâdeden öğrendiğini yazan müver
rih Cevdet Paşa şirin bir fıkra naklediyor :
«Şeyhülislâm Veliyüddin Efendi asrının büyük
bir talik üstadı idi, çağdaşları kendisine îmâdı
Rûm demişlerdir (Hoca Seyyid Imâdeddin îs-
fahânî 1618'de iğrenç bir cinayetin kurbanı ola
rak öldürülmüş iranlı dahî hattat), Yesârî
Efendinin alil vücûdu i.le emsalsiz yazısını
gördükçe : — Cenâb-ı Hak bu zâti bizim kibir
burnumuzu kırmak için göndermişdir!.. der
idi» diyor. . .
Şöhreti bir gün Üçüncü Sultan Osmanm huzurunda bir kaç satır yazı yazılması ve bu pâdişâh tarafından takdir görmesi ile başlamış-dı; Mahmud Kemal İnal So?ı Hattatlarda bu
«İt
, «f
Yesârî Mehmed Esad Efendinin bir yazısı
«Son Asır Türk Hattatlarından
vak'ayı şöylece naklediyor: «Habib Efendi, nereden almış ise, Hat ve Hattâtan isimli eserinde diyor ki, bir gün Üçüncü Sultan Osmanm huzurunda emri hümâyun ile oturarak bir kaç satır yazı ile pâdişâhın takdirini kazanmış ve kırk kuruş atiyeye nail olmuş bî bahtlardandır».
M. K. İnalın «nereden almış ise» dediği satırlar, pek garibdir ki bizzat kendisi tarafından ve «Son Hattatlar »dan yıllarca basdırı-lıp neşredilmiş «Tuhfei Hattâtin»de aynen mevcuddur.
Üçüncü Sultan Mustafa tarafından bu büyük san'atkâr Enderunu Hümâyun oğlanlarına yazı hocası tâyin edildi ve ölünceye kadar bu hizmete devam etti. Hocalık ücreti, çe-şidli hayır eseri âbidelere, binalara yazdığı târih kitabeleri ihsanları ile ve ilmiye mesleğinde verilen payelerin geliri ile geçim sıkıntısı çekdirilmeden yaşatıldı; 11 receb 1213 (M. 19 aralık 1798) de vefat etdi.. Fâtihden Âşıkpa-şaya giden sokak üzerinde (1934 Belediye Şehir Rehberinde Gelenlevî Sokağı) bir sed üstünde Dudu Abdüllâtif Efendi naziresine defnedildi; kabir taşının kitabesi şudur:
«HuvelMki
Üstadı ekrem merhum ve mağfurun leh Hattat Elhac Mehmed Es'adül Yesârî Efendi ruhi içün el fatiha, sene 1213 fîreceta 12»
Bu tarih kıt'ası Sürûrînindir:
Hattatı hoş nüvis Yesârî Efendinin Fevtiyle giydi hâmei ter câmei siyah Târihi harcı mııacceme talik idüb didim «Ceffelkalem Yesârî Hattat gitdi âh» 1213
XIX. asrın en büyük hattatlarından biri o'muş oğlu Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi de ölümünde babasının yanına defnedilmişdi; adı geçen yerde yol genişletilir iken baba oğul iki büyük san'atkârın kabirleri hoyratça kaldırıldı ve kabir taşları ortada kaldı, yok olmakdan kurtarılmak için Evkaf Müzesine (Türk - İslâm Eserleri Müzesi) nakledildi; bir müddet sonra da Fâtih Camii hazîresine konulmak üzere müze tarafından Evkaf Nezâretine verildi (B. : İzzet Efendi, Yesârîzâde Mustafa). Bibi. : MUstakimzâde, Tuhfei Hattatın; Cevdet Paşa, Tarih, VI; Mahmud Kemal İnal, Son Hattatlar
ESADEFENDÎ ÇEŞMESİ — «Fâtih civarında Sinan Ağa Camii karşısındaki medrese bağçesi altındadır; hâlen susuzdur. Yaptıran Şeyhülislâm Esad Efendidir, kitabesinin tarih beyti şudur :
Didi târihini ihyaya ndvan «Behiyn hu çeşmeden iç âbı kevser» 1230 (M. 1805-1806)
«Kesme taşdan yapılmışdır; ayna taşı düşmüş, musluğu koparılmışdır» (İbrahim Hilmi Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, I; 1943).
Yerine gidilip bu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (1968).
ESADEFENDÎ ÇEŞMESİ — «Dolmabağ-çenin berisinde, Kabataş şeddi altında muattal bir çeşmedir. Yaptıran Şeyhülislâm Hoca Sâdeddin Efendinin ikinci oğlu Şeyhülislâm Esad Efendidir (B. : Esad Efendi, Hocazâde Mehmed). Çeşme kesme taşdan yapılmış muazzam bir haznenin tramvay yolu üzerindeki yüzünün sağ başındadır. Teknesi tamamen yere gömülmüş ve musluğu koparılmışdır. Üzerine ahşab iki oda oturtulmuşdur. Kemerinin altına ve ayna taşının üzerine yerleştirilmiş olan sülüs yazılı kitabesi arabcadır. Üç beyit olan bu kitabe bani Mehmed Esad Efendinin kendisi tarafından söylenmişdir. Tarih mısraı şudur :
Ülhimet fî târihihi «Maun 11 Esadi hayrihi» 1022 (M. 1613)
«1212 (M. 1797 -1798) târihinde Üçüncü Sultan Selim tarafından tamir ettirilen bu çeşmeye Mihrişah Vâlidesultan büyük bendinden yarım masura su ihsan edildiği dört satırlık ve mensur ikinci kitabesinden anlaşılıyor ise de hâlen kupkuru ve metrûkdür. Yapısı Türk klâsik çeşme üslûbundadır. Çok işlek bir yol üzerinde bu târihî ve şirin çeşmenin ihyâsı temenni olunur» (ibrahim Hilmi Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, II; 1945).
Yerine gidilip bu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (1968).
ESAD FEYZİ BEY — «Türkiyede Röntgeni hekimlikde ilk tatbik eden hekim; 1878 de İstanbulda doğdu; Askerî Tıbbiyeden 1898
Esad Feyzi Bey
(Resim: Kemal Zeren)
de yüzbaşılık ile çıkdı; pek zekî ve çalışkan olduğu için diplomasını aldığı Askerî Tıbbiyenin fizik muallimi Antranik Paşanın muavinliğine tâyin edildi ve o ilim müessesesinde mükemmel bir fizik laboratuvarı kurdu; 1897 Yunan Harbinde vurulan askerlerin vücudlarmda kalan kurşunların yerlerini ilk defa röntgen ile tâyin ederek operatörlerin kolaylıkla ameliyat yapmasına yardım etti ve Türkiyede röntgenle muayene usûlünün öncüsü oldu. Zamanına göre çok değerli bir kitab olan «İlmi Arz ve Maadin» ve «Röntgen Şuaı» isimli iki eseri vardır. Kendinsinden büyük hizmetler beklenir iken 1902 de henüz 24 yasında, pek gene vefat etti» (I. A. Gövsa; Türk Meşhurları Ansiklopedisi) .
ESAD KAPTAN (Hacı) — Şirketi Hay-riyenin ilk kaptanlarından; hayatı hakkında bilgi edinilemedi. Bibi. : Şirketi Hayriye ve Boğaziçi.
(B. : Muhlis
ESAD MUHLİS PAŞA Paşa, Mehmed Esad). -
ESAD PAŞA — Harblerde yararlığı ve Birinci Cihan Harbi Mütârekesi ile başlayan
ESAİ> PA§A
istanbul
ANSİKLOPEDİSÎ
— 5357 —
ESAD PAŞA (Ahmed)
acı işgal yıllarında îstanbuldaki gizli millî müdafaa teşkilâtında (M. M. Grupunda) büyük hizmetleri ile tanınmış bir kumandan; 1875 de Şarkikarahisarda doğdu; Van mutasarrıflığında bulunmuş Haydar Bey adında bir zâtin oğ-4u ve son Osmanlı Sadırâzamlarmdan Müşir (Marşal) Ahmed izzet Paşanın küçük kardeşidir. Harbiye Mektebinden mülâzım olarak çık-dı; Balkan Harbine binbaşı rütbesi ile bir süvari alayı kumandanı olarak katıldı. 1913 de Süvari Zâbitan Binicilik Mektebini kurdu. Birinci Cihan Harbinde alay kumandanı olarak Canakkalede AnaZartalarda bulundu. Süvari fırkaları kumandanı olarak Kafkas, sonra Sina, cebhelerine gitti, yararlıkları, başarılan ile tanındı, ağırca yaralandı ve harb bitinceye kadar tedavi altında kaldı 1919 da kurucusu olduğu Binicilik Mektebine müdür tâyin edildi, fakat Damad Ferid Paşa hükümeti tarafmdan azledildi. 1920 de îstanbuldaki Gizli Millî Müdafaa Teşkilâtının reisliğini üzerine aldı. îs-tanbul polis müdürü ve merkez kumandanı oldu, bu vazifeler Anadoludaki millî müdafaaya hizmet imkânlarını genişletti; zaferden sonra istiklâl Madalyası ile taltif edildi. 1921 de istanbul Ankara Büyük Millet Meclisi Hükümetine intikal ettiğinde Miralay (albay) rütbesi ile îstanbulun ilk valisi oldu. Bir ara
Esad Paşa
(Resim: Kemal Zeren)
Trakya Süvari Fırkası kumandanlığında bulundu, 1924 de mîrilivâ (Paşa) oldu, 1925 de de isteği ile emekliye ayrıldı; 1932 de vefat etti. Bibi.; İ. A. Gövsa, Türk Meşhurları Ansiklopedisi.
(B. : Bülkat, Esad; cild
ESAD PAŞA 6, sayfa 3176).
ESAD PAŞA — (B. : Işık, General Esad)
ESAD PAŞA (Ahmed) — Sultan Abdül-azizin zamanında iki defa sadırâzamlık yapmış bir vezir, profesör arkeolog ve ressam Celâl Esad Arsevenin babası (B. : Arseven, Celâl Eead, cild 2, sayfa 1056); aslı Sakızlıdır, o adada «Kuleağası» lâkabı ile tanınmış Solkol-ağası Mehmed Ağanın oğludur; 1244 (M. 1828) de Sakızda doğmuşdur. Onbeş yaşlarında iken tahsil için Istanbula gelmişdir. Biyograf Mah-mud Kemal inal «Son Sadırâzamlar» isimli eserinde Ahmed Esad Paşanın îstanbula gelişini şöylece anlatıyor :
«Cerîdei Havadis gazetesindeki hal terce-mesine göre Kaptanı Derya Halil Rifat Paşa 1847 de donanma ile Sakıza gittiğinde dirayet ve zekâvetini takdir ederek henüz onbeş yaşında iken beraberinde îstanbula getirmiş ve Mektebi Bahriyeye kaydettirmişdir.
«Basiret gazetesindeki hal tercemesine göre küçük yaşda îstanbula gelip akrabası Sakızlı Esad Muhlis Paşanın delâleti ile Mektebi Harbiyeye kaydettirilmişdir.
«Sakızlı Doktor Ali Haydar Paşa da, babası ölünce amcası Hasanefendi tarafından tahsil için îstanbula gönderildiğini söyîemiş-dir..».
1858 de Harbiye Mektebinden erkânıharb yüzbaşı ve sınıfının birincisi olarak mezun olmuş, Harbiye Mektebinin riyaziye muallimliğine tâyin edilmişdir. Devrin nüfuzlu büyük devlet adamlarından Keçeeizâde Fuad Paşanın oğlu Kâzım Beye hususî ders verirken zekâsı ve istidadı paşanın dikkatini çekmiş, Şam Vak'a-sı denilen Suriye karışıklığının tahkikatı için fevkalâde memuriyetle Şam'a giderken Esad Beyi de yaver olarak yanında götürmüş, mühim hizmetlerde kullanmışdır. Fuad Paşa sadı-râzam olunca Esad Bey'i binbaşı rütbesi ile Paris Sefareti ataşemiterliğine ve Parisdeki Mektebi Osmânî Müdürlüğüne tâyin etti, sür'-
atle terfi ederek kaymakam (yarbay) ve miralay (albay) oldu.
1867 de Sultan Abdülazizin Avrupa seya-hatında, pâdişâhın yanında bulunan Fuad Paşa tarafından Parisde Sultan Abdülasize takdim edildi o, mirüivâ (general) oldu ve hükümdarın 'maiyeti arasında îstanbula döndü. Âlî Paşanın da teveccühünü kazandı, 1868 de Dan Şûrayı Askerî âzâlığma tâyin edildi; ferik rütbesi ile Işkodra kumandanı ve mutasarrıfı oldu, 1869 da îstanbula çağmlarak Darı Şûrayı Askerî reisliğine tâyin edildi, 1870 de de hassa ordusu müşürü (marşal) oldu.
1871 de Prusya Kiralı Birinci Vilhelnı'in Almanya İmparatorluğu tacını giyme merasiminde bulunmak üzere Berline gönderilen heyete riyasetine tâyin edildi.
Berlinden dönüşünde, pâdişâhın kendisine olan teveccühünü çekemeyen ve onu makaamı için bir rakib gibi gören serasker Hüseyin Av-ni Paşanın husumeti ile karşüaşdı, sadırâzam Âli Paşanın hastalığından istifâde ederek Esad Paşayı Yemen Valiliğine tâyin ettirerek Is-tanbuîdan uzaklaştırmak istedi. Yemene gitmek üzere vapura binmiş bulunduğu sıra da Âli Paşa öldü, yeni sadırâzam Mahmud Nedim Paşa Hüseyin Avni Paşayı azlederek Esad Paşayı onun yerine serasker tâyin etti.
Mahmud Kemal inal şöyle bir sahne tasvir ediyor: «... Vapurda namaz kılıyordu; saraydan bir mabeyinci gelerek bir irâdei seni-ye tebliğ edeceğini söyledi, Esad Paşa namazını bitirinceye kadar mabeyinci ile konuşmadı; selâbeti diniye erbabından bir merdi dilâ-gâh idi..».
Fakat bu sefer de Mahmud in edim Paşa tarafından sadâret makaamı için râkib telâkki edildi, bir kaç gün ara ile 1871 de önce Erzurum, sonra Ankara valiliğine, 1872 de Sivas valiliğine tâyin edildi; Mahmud Nedim Paşanın azlinden sonra Midhad Paşanın ilk sadaretinde Bahriye nazırlığı ile îstanbula döndü, bir müddet sonra tekrar serasker oldu, 15 şubat 1873 de Mütercim Rüşdi Paşanın yerine sadırâzam oldu. 44-45 yaşlannda idi.
Bu ilk sadırâzamlığı ancak üç ay sürdü, 15 nisan 1873 de azledilerek yerine Şirvânâzâ-de Mehmed Rüşdi Paşa tâyin edildi. Esad Paşanın azlinin sebebleri arasında gençliği ve tecrübesizliği, devrin poletika âleminde kurt-
lanmış vezirlerinin entrikaları, ve bir de Tiyatro Mes'elesi gösterilir.
Bir gece Gedikpaşada Güllü Agob'un tiyatrosunda Namık Kemal'in «Vatan Yahud Silistire» isimli piyesi temsil edildi. Şâir de eseri de halk tarafından fevkalâde nümayişle alkışlandı; Kemal Bey tiyatrodan çıkıp evine giderken halk ellerinde fenerlerle peşine düş-dü, sarayı ürküten ikinci bir gösteri yapıldı. Esad Paşa aciz ile ittiham edilerek önce Kon-, yaya, sonra da Şam'a valilikle gönderildi. 1875 de îstanbula çağırılarak ikinci defa Bahriye Nâzın, ve 26 nisan 1875 de Hüseyin Avni Paşanın yerine ikinci defa sadırâzım oldu. Bu sadâreti de çok kısa sürdü, 26 ağustos 1875 de azledildi. Bu azlin sebebi olarak da Hersek isyanı ileri sürülür ve Esad Paşanın devrin ricali tarafından sür'atli tedbir almamakla ittiham edildiği söylenir, isyan hazırlanırken sa-dâretde bulunan zevatın gafleti düşünülmez. Bizce asıl sebeb, sarayın ağır israflarla iflâs hâline gelmiş olan devlet hazînesinin elîm manzarası karşısında Esad Paşanın ciddî bir tasarrufa doğru gitmesi, ve önce kendi makaamın-dan başlayarak sarırâzamlık maaşını 2000 altından 500 altına indirmesi, diğer yüksek maaşlarda da aynı kısıntıyı yapması, bunun da rical tarafından hoş karşılanmaması, sarayın
Ahmed Esad Paşa
(Resim: Kemal Zeren)
ESAD PAŞA (Kücükvezir)
— 5258 —
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 5259 —
ESEKAPUSU MESCİDİ
da bu hareketi kendisine bir ihtar gibi telâkki etmesidir.
Mahmud Kemal inal bu münâsebetle Kâzım Paşanın şu kıt'asını kaydediyor:
Rub'u, humsu, südüsü cümle maaşın kesilip Şimdi de ücde birin kat'ına geldi nöbet İkide birde 'bu hamyâzeyi çekmekden ise Bari vaktiyle edilseydi dibinden sünnet
Sadırâzamlıkdan azledilen Esad Paşa Nâ-fia Nâzın oldu, az sonra da Aydın Valiliği ile Istanbuldan uzaklaştırıldı.
Aydından Sakız'a giderek memleketini ziyaret etti, orada kalmış akrabaları ile görüş-dü, dönüşünde îzmirde hastalandı, 28 ekim 1875 de orada vefat etti, îzmirde Şeyh Mük-rimüddin Dergâhı hâzîrezine defnedildi. Ölümünde 47 - 48 yaşlannda idi.
Devletine kıymeti ölçüsünde hizmet imkânını bulamamış zamanının çok temiz bir simasıdır.
ESAD PAŞA (Kücükvezir) — Mühendis-hânei Berrîi Hümâyundan yetişmiş ilk asker mühendislerden; 1804-1805 arasında doğdu, bir rivayete göre fakir bir eskicinin oğlu idi; semtlerinden hamiyet sahibi bir zâtin himâyesi ile okudu, 1819 da Mühendishâneye girdi, orada çalışkanlığı ve vekaarı ile arkadaşları arasında «Küçükvezir» lâkabı ile anıldı, mektebin son sınıfında iken sınıf kalfası, sonra mektebin baş kalfası, başöğretmen yardımcısı oldu; 1848 -1849 arasında binbaşı rütbesi ile Irak-daki askerî inşâata memur edildi; 1270-1271 de îstanbula döndüğünde Mühendishânenin müsellesât muallimliğine tâyin edildi, 1856 da kaymakam (yarbay) oldu, 1862 -1863 de miralay (albay) rütbesi ile Vidin topçu alayı kumandanlığına tâyin edildi, 1866 -1867 arasında îstanbula dönerek Tophânei Âmire Meclisi Harbiyesi âzası oldu, bu azal ı k üzerinde iken Tuna yalısı kalelerinin durumunun teftişine ve tamir keşiflerine memur edildi; 1878 de mi-rîliva (Paşa, General) oldu. 1888 de hac fa-rîzesi ifâ için Hicaz'a gitti ve orada seksen yaşını aşkın olarak vefat etti. (Bibi. : Mir'atı Mühendishâne; M. Bâif, Not.
ESAD PAŞA (Mahmud) — Devrinin ünlü diplomatlarından; 1252 (M. 1836-1837) de
îzmirde doğdu; ilmiyeden ve İzmir eşrafından Bayındırlızâde Mustafa Hasib Efendinin oğludur. Husûsî tahsil gördü, 1850 de ondört yaşında iken Divânı Hümâyuna kâtib olarak alındı, 1853 de Babıâli terceme kalemine naklolundu ve bir sene sonra zekâ ve istidadı takdir edilerek Parisdeki Mektebi Osmânîye gönderildi; orada üç sene kaldıkdan sonra Peters-burg Elçiliği kâtibliği ile Rusyaya gitti; 1860 izinli olarak îstanbula geldi ve sefaret kâtibli-ğinden istifa ederek tekrar Babıâli terceme odasına devam etti, 1861 de ikinci kâtiblikle Parise gitti, 1867 de Paris elçiliği başkâtibi oldu, 1869 da Peşte konsolosu, 1872 de Atina sefiri, 1876 da Roma sefiri, 1877 de Viyana büyük elçisi, 1878 de Hariciye Nezâreti müsteşarı 1879 da Paris büyük elçisi oldu; 1893 -1894 arasında hastalığı sebebi ile sefirlikden istifa ederek îstanbula geldi ve 1895 de Enıir-gândaki yalısında vefat etti. Umumî ve bilhassa siyâsî târih üzerinde bir üniversite kürsüsünü dolduracak geniş bilgiye sâhibdi.
Dostları ilə paylaş: |