Esir Hanında Cariyeler
" (Sâbiha 'Bozcah'nıri Kompozisyonu)
ESİR BEY
— 5274 —
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 5275
ESİRCİ KEMALEDDİN CAMİİ
Metinde 33 erkek ve 8 kadın esirci ile 19 nefer deîlâl bulunduğu yazılı olduğu halde listelerde 32 erkek ve 7 kadın esirci ile 17 dellâ-lın adı kayıdlıdır.
Hicrî 1091 (M. 1680) tarihnde Dördüncü Sultan Mehmed devrinde tanzim edilmiş bir esnaf nizâmnâmesinde Esirciler hakkında şu hükümler bulunmaktadır :
«Esirciler sattıkları cariyenin aklık ve kı-sıllık sürmeyecekler ve satışa çıkarır iken üzerindeki esvabı ne ise o esvabla satacaklardır, üzerindeki esvabı soyub almayacaklardır».
Yine aynı defterde başka bir fasılda şu kayıdlar vardır :
«Satılan cariyenin yüzüne aklık ve kızıllık sürülmeyecekdir. Satılan oğlanın ve cariyenin üstünden esvabı alınmayacakdır, satış için gösterildiğinde üstünde ne varsa onunla verile-cekdir. Buna riâyet etmeyen esircilerin muh-tesib cezâlandıracakdır».
Esirciler hakkında alınan inzibatî tedbirlere rağmen köle ve câriye alım satımında sûi istimaller önîenememişdir; 19 Cemâziyel evvel 1189 (M. 18 temmuz 1775, Abdülhamid I. devri) tarihli bir fermandan öğrenildiğine göre Ayşe Hatun isminde bir kadın Mehmed adında hür bir çocuğu köledir diye Esir Pazarında esirci Bekire 95 kuruşa satmış, oğlanın satışında at canbazlarmdan Osman da köle olduğu yolunda yalancı şâhidlik yapmışdı. Sonra ihbar ile hakikat öğrenilmiş, Mehmede hürriyeti iade edilerek Ayşe ile yalancı şahidi Bursaya sürülmüşlerdi.
Hicrî 1242 yılı muharreminde (M. Ağustos 1826) tanzim edilmiş îhtisab Ağalığı nizâmnâmesinde Esirciler hakkında şu hükümler vardır :
«Esirpazarındaki esirciler bir takım eşhası odalarında bekçi olarak yatırmakda olub bunların kaç adam olduğunun bilinmesi lâzımdır, bunlar tesbit edilecek ve kefalete bağla-nacakdır. Esircilerin sattıkları oğlan ve cariyede hile ve dolandırıcılık gibi fesadları olduğu söyleniyor, bâzan sattıkları esirlerin içlerinde hür kimseler çıkmaktadır, îhtisab Ağası mûtemed bir adamını Esir Pazarında bulunduracak ve bu gibi halleri men edecekdir. Esircilerin arasına yabancı girmemesine dikkat edilecekdir.
«Esirci esnafı sattıkları esirleri diledikleri
fiata satmaktadırlar. Kendilerine satılmak için emaneten bırakılan esirlerin satışında, onları emaneten bırakmış sahihlerinden nafaka bedeli diye yevmiye ellişer altmışar para ve dellâ-liye olarak da bir takım akçeler almayı itiyad edinmişlerdir, îhtisab Ağası bu hususlara da dikkat edecekdir. Nafaka bedeli mâkûl, mutedil olarak istenecek, ve bundan böyle satılan câriye ve oğlanın dellâliyesinden esirciler ne alırsa o dellâliyenin beşde birini îhtisab Ağalığına terk edeceklerdir».
Türkiyede esir ticâreti ve esaret Sultan Abdülmecid'in l ekim 1854 tarihli fermanı ile kaldırıldı. M. Zeki Pakalın'm «Osmanlı Târih Deyimleri ve Terimleri» adlı büyük emek mahsulü eserinde Esir Tüccarı maddesinin sonunda «.. köle ve câriye alım satımı 1908 temmuz inkılâbına kadar devam etmişdir» demesi büyük hatâdır.
ESlK BEY — Şeyh Vefa Türbesinin yanında çilehâneye bitişik «Esir Beyin Mezarı» diye anıîa gelen bir kabir vardır. Bu Esir Beyin kim olduğu hakkında çok kıymetli bir ted-kik eseri olan aşağıdaki makaalenin kimin tarafından yazıldığım maalesef öğrenemedik, ciddî, büyük emek mahsulü târih araştırmalara güzel bir örnekdir, aynen alıyoruz :
«Esir Beyin kim olduğu hakkında mev-vud ihtimaller şunlardır :
-
— Köle Kasım. Fâtih Sultan Mehmed'in
kölesi, Şeyh Vefâ'nın müridi ve Şeyh Hamdul
lah'ın yetiştirdiği değerli bir hattat; ikinci
Sultan Bayazıd zamanında Dârüssaade hade
melerine muallim tâyin edilmiş ve «Hattı
Kur'an» terkibinin gösterdiği hicrî 970 (M.
1562-1563) tarihinde ölmüşdür (Tuhfei Hat-
tâtin; Hattu Hattâtan; Sicilli Osmânî).
-
— Şeyh îbrâhimül Has'ın hicrî 1165
(1752) tarihinde yazdığı tezkiretül Has adlı
eserinde (Selimiye Kütüphanesi, Yahya Efen
di Tekke Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi
kitapları arasında No. 4543) şu malûmat gö
ze ilişmektedir: «Şeyh Vefa haîvethânesinde
otururken, yanına bir kadın gelmiş; oğlunun
Mal ta'da esir olduğunu söylemiş ve kurtarıl
masını rica etmiştir. Şeyh Vefa, yanında bu
lunan siyah kedisi ile mezkûr esiri îstanbula
getirtmiştir. Bu mühim hâdise üzerine, esir ile
annesi, Vefanın hizmetine girmiş ve ölünceye
kadar yanından ayrılmamışlardır. Ol esir, Şeyhin savmea'sının kıbleden tarafa duvarı dibinde medfundur. Taşları Savmea'nın duvarına muttasıldır», işte bu kayıd mezarının yerini açıkça göstermektedir; ve hâlihazırda Çilehâ-ne bitişiğinde bulunmaktadır. Taşlardan biri 0,66, diğeri 1,03 metre boyundadır. Aslında sütun şeklinde bir somaki Bizans taşı olup, ortasından kesilerek. Esir Beyin baş ve ayak ucuna dikilmiş olduğu kanaatini vermektedir. Aynı zamanda bu taşların üzerinde, Türk san'at izleri olmadığı gibi, Zeynî târikine âid hiç bir işaret de yoktur.Bu zatın da, başında 24 terekli başlık olmasa bile, bir uzun börk veya Zeynî biçimi üstü mainüşşekil bir manzara taşı bulunması iktiza eder. Bu mezarın yan tarafına bir başka mezarın iki yan taşı yerleştirilmiştir. Üzerinde yapraklı dört rozet ve iki Mühri Süleyman (Magendavit) vardır. Ve yine bu mezar baş taşının iç tarafında bir târih taşımayan «Elfâtiha Merhum Esir Bey Mer-kadıdır» kitabesi mevcut olup, bundan bir buçuk asır önce yazıldığı tahmin edilmektedir.
«Hülâsa bu ikinci ihtimalin hakikata daha yakın olduğu ve somaki taşın mezar taşı olmadığı ve üçüncü taşın ise, Esir Beyin vefat ettiği târihde yapılmadığı kanaatindeyiz» (Turing Kulüb Belleteni).
ESİRCİLER KETHÜDÂSİ — Esirciler
Kâhyası: esnaf teşekküllerini devlet adına
kontrol eden kâhyalıklardan biri; yeri Esir
Hanında idi (B. : Esir, Esir Hanı); diğer es
naf gibi esirciler de zincirleme kefalete bağlı
bir lonca (cemiyet) hâlinde toplanmışlardı,
kendileri tarafından seçilen bir pirleri (şeyh
leri ve yiğit basıları ile devletçe tâyin edilen
kâhyaları, Esir Hanının asayiş ve inzibatından,
kız ve oğlan alım satımında her hangi bir uy-
gunsuzlukdan sorumlu idiler (B. : Esir, Esir
ciler). , ' : T"m^\
XVII. yüz yılın ikinci yarısında büyük bestekâr ve mûsikî bilgini buhûrîzâde Mustafa Itrî Efendi bir memuriyet ile taltif edilmek istendiğinde, «sıması, endamı ve ahlâkı ile güzel bir çerkes kızı seçmek onu satın alıp ev-lâd edinmek ve kıza mûsikî tâlim ederek bu ilimdeki bilgisini ona devretmek istediğini» söyliyerek Esirciler Kethüdâlığını istemiş ve 1694 de bu kâhyalığa tâyin edilmişti. Osmanlı
târihi boyunca esnaf kâhyaları arasında Itrî şöhretinde bir kimse bulunmamışdır (B. : Itrî, Buhûrîzâde Mustafa).
ESİRCİ KEMALEDDİN CAMİİ — Gedik-paşada Tiyatro Caddesinde, bu caddenin Tat-lıkuyu Sokağı ile kavuşağı köşesindedir; ayni kavuşağın karşı köşesinde Azak Tiyatrosu bulunmaktadır. Hadikâtül Cevâmide «Tatlıkuyu Mescidi» adı ile kayıdlı olup şu malûmat verilmektedir: «Banisi Esirci Kemâleddindir, kabrinin nerde olduğu bilinmiyor, civarında bulunan kuyuya nisbetle Tatlıkuyu Mescidi diye şöhret bulmuşdur; minberini kâtib Arnavud Osman Efendi koymuşdur; mahallesi vardır». Tahsin Öz «istanbul Camileri» isimli eserinde Tatlıkuyu adı ile kayd ederek: «Banisi Fâtih devri ricalinden Esir Kemâldir, zamanla tâdiller tamirler görmüş olup duvarları kagir ve çatısı ahşabdır» diyor. Ekrem Hakkı Ay-verdinin «Fâtih Devri Mimarisi» isimli eserinde işe bu cami o devrin eseri olarak alınma-mışdır; Tahsin Öz'ün Esir Kemâl (Esirci Ke-mâleddin)'i Fâtih devri ricalinden göstermesi hangi kaynağa dayanır bilemeyiz.
Zamanımızda «Tatlıkuyu» adı unutulmuş gibidir, halk «Esirci»yi de tahrif ederek «Esiz Kemal Camii» demektedir.
Camiin 1926 yılından beri müezzini bulunan ismail Nuri Sönmez'in söylediğine göre çok harab durumda iken 1939 senesinde Azak-zâde Hacı Tevfik Bey tarafından zamanımız-daki şeklinde tecdiden tamir ettirilmişdir. Kare plânlı kagir bir yapı olup kiremitli ahşab çatı ile örtülmüş, bodur bir taş minaresi vardır. Son cemaat yeri yokdur. Alçak duvarlı, demir kapulu zemini beton bir avlucukdan girilip doğrudan ibâdet sahnına girilir. Fakat camiin cümle kapusundan girilince camekânlı bir kapu ile bölünmüş bir imam odacığı görülür. Kadınlar mahfiline sağ taraf da ahşab bir merdivenle çıkılır; minare kapusu kadınlar mahfilindedir. Ahşab minberi beyaz - penbe boyalı ve külâhlıdır. Sağ duvarda üstde 2, mih-rab duvarında üstde 3 ve altda 2, sol duvarda da altlı üstlü ikişerden 4 pencere vardır. Kadınlar mahfilinde de 4 pencere vardır; cami böylece 15 penceresi ile bol ışıklıdır. Camie eskiden adını vermiş olan kuyu tulumban bir kuyu imiş, 1952 yılında kapatılmış. Camiin
ESİRCİ K. CAMİÎ SOKAĞI
— 5276
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
5277
ESİR HANI, ESİR PAZARI
ünamı Bay Ahmed Demirdöker 1957 yılından beri bu vazifede bulunuyordu (Mayıs 1966).
Hakkı GÖKTÜRK
ESİRCİ KEMALEDDİN CAMlî SOKAĞI
— 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Eminönü ilçesinin Kumkapu Nahiyesinin Saraçishak Mahallesi yollarından; Saraçishak Sokağı ile Tiyatro Caddesi arasında uzanır, Mollabey Sokağı ile kavuşağı vardır (1934 B.Ş.R. Pafta 3/27). Tiyatro Caddesi tarafından gelindiğine göre bir araba geçecek genişlikde, kabataş döşelidir, hafif bir meyil ile sola bir kavis çizer, yokuş aşağı inmeye başlar; çoğu 2 - 3 katlı ahşab evler arasından geçer, sağa sola kavisler yapar, düzleşir ve Saraçishak Sokağına bağlanır. Kapunumaraları 1-23 ve 12-42 dir (Şubat 1967). Bu soyağa adı konmuş olan Cami o civarda Tatlıkuyu Sokağındadır. Bu sokağın bu ismi taşıması yanıltıcı bir garabettir.
Hakkı GÖKTÜRK
r
ESİR KEMALEDDİN • SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Eminönü Kazasının Kumkapu Nahiyesinin Mimarhayreddin ve Çadırcı Ahmed Celebi mahallesi arasında sınır yoludur; Tiyatro Caddesi ile Balipaşa Yokuşu arasında uzanır; Gedikpaşa Fırını Sokağı ile dört yol yaparak kesişir (1934 B.Ş.R. Pafta 3/24-25). Tiyatro Caddesi tarafından gelindiğine göre bir araba rahat geçecek genişlikde, kabataş döşeli, gaayet dar yaya kaldırımlı bir sokakdır. Kapu numaralan l - 29 ve 2 - 20 dir. 2-3 katlı kagir binalar arasından geçer, l terzi, l kunduracı, 2 sayacı dükkânı vardır (şubat 1967).
Hakkı GÖKTÜRK
ESİRHÂNE EMlNLİĞİ — Esir ticâreti, câriye ve köle alım satımında onda bir kazanç vergisini toplayan bîr memur; yeri Tavukpa-zarında Esir Hanında idi (B. : Esir, Esir Hanı) ; Evliya Çelebinin kaydına göre XVII. yüzyılda seneliği 500 keseye iltizam olunur bir .emirdik imiş. Ne zaman kaldırıldığım tesbit edemedik, 1826 dan esir ticâretinin Türkiyede yasak edildiği 1854 târihine kadar câriye ve köle satışları dellâliyesinin vergisi îhtisab Ağalığı topluyordu (B. : Esir, Esirciler; îhtisab).
ESİR HANI, ESİR PAZARI — Dünyâda ve dolayısı ile memleketimizde esir ticâretinin yapıldığı devirlerde satılmak üzere Istanbula getirilen esir oğlanlar (köleler) ve esir kızlar (cariyeler), «Esirci» denilen esir tüccarlan tarafından büyük şehirde Tavuk Pazarı semtinde ve Büyük Kapalı Çarşı yakınında demir ka-pulu büyük bir handa muhafaza edilirlerdi ki bu han «Esir Hanı» yahud «Esirhâne» adı ile anıla gelmişdir. XVIII. yüz yılda Nûruosmâni ye Camii de hanın yanında yapılmışdı.
Fütuhat devrinde, o devirlerin âdetince kılıç ile girilen yerlerden çıkarılmış kızlar ve oğlanlar, Kafkasya gibi, halkının yüz güzelliği ve vücud düzgünlüğü meşhur yarı göçebelerden esirci haydudlar eliyle çalınmış, yahud yakınları tarafmdna esircilere satılmış çocuklar, Afrikadan getirilmiş habeşî ve zen-eî esir kız ve oğlanlar yüz yıllar boyunca bu handa toplanmışdır; ve bu hanın ortasındaki avluda kurulan pazarda açık artdırnıa usûlü ile satılmışlardır (B. : Esir, Esirciler).
Esircilerin bu handa mallan olan câriye ve köleleri barındırdıkları en az iki oda - koğuşları vardı, köle odalarında bir de mûtemed .bekçi yatırılırdı.
Evliya Çelebi (XVII. yüzyıl şunları yazıyor: «Esirciler Hanı Tavuk Pazarında kale misâli 300 aded tahtânî ve fevkaanî odalardır. Hanın demir kapusunun dibinde Esirhâne Emini oturur; satılıp alman esirlerin bedelinden onda bir alır« (B. : Esirhâne Eminliği).
Yukarda da kaydettiğimiz gibi Büyük Kapalı Çarşı ile Nûruosmâniye Camii arasında bir mevkide bulunan zamanımızda mevcud değildir; hicrî 1263 (M. 1846) den sonra tesbit edemediğimiz bir târihde yıkılmış yâhud yık-dırılmışdır.
Pek müstesna güzellikdeki köleler ve cariyeler han avlusunda kurulan esir pazarında müzayede çıkarılmaz; o müstesna köle ve câriye tâliblerine odada gösterilir ve pazarlık ile satılırdı.
Esir Pazarında müzayedeler esir dellâllan tarafından yapılırdı. Handa oda sahibi esirciler ve esir dellâlları zincirleme kefalete bağlı idiler, birinin yapdığı uygunsuzlukdan hepsi sorumlu tutulurdu; buna rağmen, esir ticâreti, güzel güzel kızlann ve oğlanların satılması nâ-
zik işdi, para karşılığı fuhuş yolunda uygunsuzluğa imkân veren bir işdi ve esirciler, esir deiiâlları arasından işinin haysiyetini sûi istimal edenler çıkmışdı (B. : Esir, Esirciler).
Fütuhat devri kapandıkdan sonra Esir Pazarında satılan câriye ve köleler Kaf kasya-dan beyaz ırkdan güzellikleri ile meşhur çer-kes, abaza, meğril kızları ve oğlanları ile Afrikadan getirilen habeş ve zencî esirler oldu.
Evvelce satılmış olub sahibi tarafından her hangi bir sebeble elden çıkarılmak istenen esirler de yine Esir Pazarında esirciler ve esir dellâlları vâsıtası ile emânet mal olarak satılırdı; esirciler bu gibi esirlerin satışından bir dellâliye alırlar, esirci, kendisine satılmak üzere bırakılmış esiri kaç gün yanında kalarak beslemiş ise bir de nafaka bedeli alırdı. Esircilerin kendi malları olan cariyeleri allık ve kızıllık ile boyayarak müzayede de veya satış pazarlığında olduğundan daha cazibeli göstermeleri yasak idi. Câriye ve köleler süslü güzel esvablarla alımlı gösterilir ise, esirci onları üstlerindeki o esvablarla satmaya mecbur idiler.
Bilhassa köle satışlarında hazin sahneler olurdu; kaba bir alıcı, satın almaya niyet ettiği köleyi şöyle bir görüb beğenmekle kalmaz, ağız kokusu gibi her hangi bir özürü, yarası, çıbanı bulunması ihtimâline karşı kulaklarını, burnunu, ağzını ve dişlerini muayene eder, gömleğini çıkartıp çıplak vücûdunu görür, paçalarını sıvatıp bacaklarına bakardı. Satışa çıkanlan mutlakaa yalın ayak olurdu, düz tabanlık uğursuz bilindiği için taban muayenesine pek önem verilirdi, düz taban kölelerin fi-atlan çok düşük olur, öyleleri hattâ alıcı bulamaz, esirci elinde kalırdı; bundan ötürü taban muayenesine esir alır iken esirciler de dikkat ederlerdi. Köle satışlarında bu muayenelerin kolay yapılması için köle ekseriya müzayede de alıcılara bir iç donu ile çıplak olarak arz edilirdi.
Şnı manzume Esir Pazarı, Esir Hanının son günlerini görmüş Âşık Derviş Figaanî'nin-dir :
Esirci Hanına düşerse yolun Girüb kapusundan aklın .yitirme Temkin ü basiret üzere bulun Bir nazar atfitsem ne olur dime
Odalar içinde kız ile oğlan Mürgi hoş sadâlar mehcûri vatan Kaydi esâretde nice dilberan Benzerler ayniyle dürri yetime
Sureti beşerde nice yüz melek Acıdır her birin hikâyesi pek Esaret muhakkak ateşden gömlek Lanet o esirci pelid zâlime
Oğlanı çıkarub mezâdi üryan Hicatadan yerlere geçer mûmiyan Koşar hâcegîler mezadı duyan Sine 'bülbülcüğü alan kendime
Dellâlbaşı ider mezadı küşâd Çıkarub ortaya bir kadi şimşâd Dîdeler rûşendir diller ise şad Bahâ biçilmez o külçei sime
Kâkülün perçemin zerrin telleri Sineleri billur ince belleri Ak zanbak güvercin ayak elleri Pâyin bûs iderek değer tekrîme
Kimi ağzın koklar sahi bütanın Kimi dişin sayar dilber fetânın Aman düz olmasın göster tabanın Aîtun sayılacak şehlevendime
Yer yüzü cenneti Esir Pazarı Değmesün buraya kem göz nazarı At hür i gilmâna aşk ile zarı Ey Âşık Figaanî derviş kemine
Pelâspâre bedûş dervişiz yahu
Bakub güzellere çekelim bir hû
Sayde şitâ'b itsem ben de bir ahu
Kuzgun beççe düşer kasir yedime __
Esir Hanı üzerine geçen asır sonlannda yazıldığını tahmin ettiğimiz bir destan vardır; nâzımı bilinmeyen bu destanın ancak on kıt'a-sı bize Vâsıf Hoca tarafından verilmişdir ki şunlardır :
-
Abaza gürcüden, çerkes lezgiden
Reislere selâm söyleyin bizden
İçi toûri gilman esir gemisi
Gelirler yaz bahar Karadenizden
-
Cennet kaçkınları kızlar oğlanlar
Hüsün gülşeninden olmuş talanlar
Cehennemlik kütük şakîi merdini
Ol bîçâregânı çalıp satanlar
-
Saçları topukda çerkes duhteri
Bükmüsdür boynunu yaşli gözleri
ESÎRCI MESCİDİ
5278
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
5279 —
ESKELİN (Wüly)
Çıkacak pazarda yarın mezada Cümle âlem olur ona müşteri
-
Âyînei billur sînei gülrenk
Lisana geldikde bülbülî ahenk
Nigâhı dilbaza reşk ider âhû
Hurşîdi direhşan başında çelenk
-
Ebri şafak anda nikaabı hicâb
Dîde hîrelenir açdıkda nikaab
Girdikde nâz ile ol perîpeyker
Le'brîzi nur olur ol an câmehâb
-
Ya şu gürcü oğlan şûhi şehlevend
Kaddi elvi ile çınardan bülend
Sebîkei sîm o topuklarından
Perçemine dek edilmiş pesend
-
Haleti vahşetde olsa da serkeş
Her hâlü tavriyle mahlûbi dilkeş
Fûtei gülgûnle nîm üryan güzel
Sahi hûban ider libâsı zerkeş
-
Anlardır rindânın dilde çerâğı
Uşşâka bûsegâifa olmuş ayağı
Sâde rû nevhatı çar ebru fetâ
Dâima makbuldür hiç geçmez çağı
-
Meşheri hüsündür Esirci Hanı
Höcreler lebâleb güzeller kâm
Seyrü temaşada bey'ü şırada
Tarif idem size edeb erkânı
10. Kıl kadar kusurdan ayıbdan ârî Olmak gerek cümle köle cevâri Tüm üryan görürsün amma şartı var Kadimden berû ki şöylece carî
- -- -f ,;• - "J - ->';"? "v''•-•'•- -
istanbul Esir Pazarı hicrî 1263 yılı muharreminin başında ikinci Sultan Mahmudun emri ile kaldırılmışdır; Lütfi Târihinin sekizinci cildinde o yıl vak'aları arasında şöylece ka-yıdlıdır :
«O vakte kadar eşya ve emtia gibi köle ve câriye nâmı ile bir takım aceze Istanbulda Büyük Çarşı civarında Esir Pazarı denilen yerde her gün mezad usûlü ile almub satılırdı. Oradaki esirci esnafı ellerinde ve müstakil odalarda irili ufaklı beyaz ve siyah ve habeş köle ve cariyeler bulunurdu, köle ve câriye alub satacak olanlar oraya giderlerdi. Her sene başında, muharrem ayında Sultan Mahmud Bâbıâ-iiye gelir idi. Pâdişâhın huzurunda toplanan büyük vükelâ meclisinde mühim ıslahat bu arada adlî usûller müzâkere edilirken Sultan Mahmud Esir Pazarında insanlık şeref ve hay-
siyetini zedeleyen haller olduğunu söyleyerek bu pazarın kaldırılmasını ve köle ve cariyelere âid muamelelerin şeriatın uygun göreceği şekilde yapılmasını emretti ve o gün Esir Pazarı (Köle ve cariyelerin eşya gibi haraç me-zad satılması) kaldırıldı».
Kimin olduğunu tesbit edemediğimiz tâ-miyeli mücevher bir târihde İstanbul Esir Pazarının kaldırılışı târihi 9 muharrem 1263 (M. 28 aralık 1846) gösterilmişdir :
Çıkdı Dokuz muharremde fermanı hümâyûnu «Bak ikiyüz altmış ü'çde kalkdı Esir Pazarı» 1272 — 9 = 1263
Esir Pazarı kaldmldıkdan sonra esir satışı esircilerin evlerinde yapıldı, Esir Hanı kapandı, bir bekâr hanı oldu; evlerde satış muameleleri ve evrakı esircinin semtinin şer'î mahkemesinde tescil ve tanzim edildi. M. Zeki Pa-kalının kaydine göre Esir Hanından çıkıp dağılan esircilerden bir kısmı Fâtih civarında bir hana yerleşdi; çerkes esirciler köle ve cariyelerini Tophanede Karabaş Mahallesinde Karabaş Sokağındaki evlerine götürdüler.
Sultan Abdülmecid'in l ekim 1854 tarihli fermanı ile Türkiyede esir ticâreti yasak edildi; bu esirci evleri de kalkdı.
ESİRCİ MESCİDİ — Hadikâtüi Cemâmi'-de «Esir Pazarı» mescidi adı ile kayıdlıdır, aslında üçyüz odalı büyük Esir Hanının mescididir; Esir Pazarı Esir Hanının ortasındaki avluda kurulduğuna göre bu mescidin Hadikâtüi Cevâmide pazara nisbetle isimlendirildiğine göre mescidin han avlusunda müstakil bir bina olarak inşâ edilmiş olduğu anlaşılır (B. : Esir Hanı).
Hadikâtüi Cevâmi şu malûmatı veriyor: «Bâniyesi esirlik zamanında (esâretden kur-tulursa) bu pazara bir mescid yapdırmayı nezretmişdir ki Enderûnu Hümâyuna satılan Gülrıuş Hâtûndur, mescidini sarayda şehzade dayası olduğu zaman yaptırmışdır, sonra kethüda kadın olmuş ve Üçüncü Sultan Ahmed zamanında vefat ederek vâlîde sultan türbesi dışına defnedilmişdîr».
Tahsin Öz «istanbul Camileri» isimli eserinde şunları yazıyor: «Radika, banisinin Ah-
med III. Valdesi Gülnuş Sultan olduğunu göstermekte ise de, vakıf kayıdları Bayram Paşa tarafından yaptırıldığını belirtmektedir. Bu mescidden eser kalmamışdır».
Hadikâtüi Cevâmiin yukarıya aldığımız • metni gaayet açıkdır, mescidin bâniyesi olarak Üçüncü Sultan Ahmedin anası Gülnuş Sultanı değil, Üçüncü Sultan Ahmed zamanında vefat etmiş ve haremi hümâyun kâhya kadınlığında bulunmuş bir Gülnuş Hâtûnu göstermektedir; üstâd Tahsin Öz açık ifâde karşısında garib bir gaflete düşmüşdür.
Tahsin Öz'ün bahsettiği vakıf kaydi önemlidir; Esir Hanı gibi, içinde satılıncaya kadar bir yere çıkamayan yüzlerce esir barındırılan bir müessesenin XVIII. yüz yıla kadar meseid-siz bırakılmasına imkân yokdur. Kendisi de bir çeşid esirlik olan devşirme oğlanlıkdan gei-miş Rüstem Paşanın Han içinde bir 'mescid yaptırdığı, sonra pazar yeri olan han avlusu ortasındaki mescidi de Gülnuş Hâtûnun inşâ ettirdiği söylenebilir.
Esir Hanı yıkıldıktan sonra avlusundaki mescid bir müddet kalmışdır; değerli tarih bilgini İbrahim Hakkı Konyalı: «Esir Hanı Mescidi Vakıflar Umum Müdürlüğü tarafından kadro dışı bırakılarak 1930 - 1932 arasında satılmış, yerine bir fabrika yapılmışdır» diyor.
ESİR HANI YANGINI — «Ateş 1062 yılı zilhiccesinin onsekizinci çarşamba gecesi (20 kasım 1652) Esir Hanının içinden çıkdı; rüzgâr gaayet şiddetli olduğundan Tavuk Pazarı, Bedestenin bütün etrafı, Gürcüpaşa Sarayı, Valide Hamamı (Çenberlitaş Hamamı), Elçi Hanı, başdan başa Mahmudpaşa Çarşısı yandı; yangın o gece sabaha kadar, ertesi gün de akşama kadar devam ederek ateş Kadırga Limanına kadar geniş bir sahayı kül etti» (Nâi-mâ, V).
Vak'anüvis bu büyük yangında Esir Hanı odalarında bulunan yüzlerce güzel kız ve oğlanın ne olduğundan bahsetmiyor; perişanlığın çok büyük olduğu, câriye ve kölelerden bir kısmının o anarşi devrinde İstanbul hayta ve hezelesinin pençesine düşerek hayli hırpalanmış oldukları tahmin edilebilir (B. : Esir Hanı).
(B. : Esircike-
ESİR KEMAL CAMİİ mâleddin Camii).
EŞİK PAZARI — (B. : Esir Ham).
ESİR PAZARI KAHVEHANELERİ —
Geçen asır sonlarında Cenberlitaş civarında eski Esir Hanı ile Esir Pazarının yerinde üç büyük kahvehane idi; büyük muharrir Ahmed Râsim Bey merhumun «Muharrir bu ya» isimli eserinde kaydettiği veçhile saz şâiri âşıkların toplandıkları, hattâ geceleri de peykelerinde, şiryanlarında yatıp barındıkları kahvehanelerdi. Rindâne, kalenderâne muhabbetlere sahne olur, kimse gözünün üstünde kaşın var demezdi. Aşağıdaki manzume o kahvehaneler hakkında Nebil Kaptanındır :
Esirpazarmda kahvehaneler Toplanmış içinde hep divâneler
Uşakları cümle çerâğı hüsün Yanar âteşine o pervaneler
Kimi sermiş postu peyke şirvana Lebrîzi muhabbet olmuş ianeler
Dostları ilə paylaş: |