Vasıf Hiç
BİLÂL (Manavgatlı Manav) — 1890 ile
1895 arasında Fatihde Malta çarşısında yalın ayaklı yarım pabuçlu bir bekâr uşağı iken
İSTANBUL
harikulade güzelliği sayesinde Telli Binnaz Hanım diye meşhur genç ve güzel bir dul hanımla evlenerek İstanbulun namlı fes tüc-
- carlarından biri olmuş bir esnaf civanıdır (B.: Binnaz Hanım, Telli).
, BİLÂL (Yorgancı) — 1890 ile 1895 arasında Beşiktaşda Has Fırın yanında güzelliği - ile meşhur bir yorgancı kalfası idi. o devrin kendi boyundan bütün gençleri gibi tulumbacılık âleminde de şan vermişdi. Karadeniz yalısı uşağı bir bıçkın olub Tophane kâtiblerin-den Üsküdarlı Âşık Râzi'nin naklettiğine göre Beşiktaş konaklarına, saraylarına gaayet ağır incili, sırmalı gelin, lohusa, sünnet düşekleri yorganları dikerlermiş; bir yaz günü Seren-cebey Yokuşunda bir konağa iki ağır çeyiz yorganı dikmişler, yorganları konağa bu Bi-
1 lal götürmüş, hava sıcak, yol dik, yükün de hatırı sayılır, terlemiş, yorulmuş, aslında sîne üryan, kollar, paçalar sıvalı, yalın ayağında şıpıtık yemeni, pırpırı tulumbacı, esnaf civeleği, emâneti harem kapusuna çıkan arab bacıya teslim etmiş, terini silip bir bardak su istemiş, içip bardağı geri verdiğinde bacı:
— Allaha şükretsene oğlum., demiş.
Bilâl de:
— Şu yorganlara iki ay el emeği, göz nu
ru ile iğne vurdum, gelin kızla altına girecek
elin oğlu, ben de bir bardak suya Yârabbi şü
kür diyeyim, oldu mı bacı!, demiş.
Evin biricik kızı kafes ardından genç ve dilber yorgancıyı seyredermiş, bu sözü de işi-dince yıldırımla vurulmuş gibi âşık olmuş, bir paşa oğlunun nişan yüzüğünü atmış, «Ya kendimi öldürürüm, ya yorgancı!.» demiş, ayak diremiş; kızın babası hem evlâdına düşkün, hem saraya mensub, dedikoduyu önleyemez ise de rezalete meydan vermez,- nişan bozulur, o yaz kız tarafı Erenköyde yeniyapı-lırcasma tamir görmekde olan köşklerine, daha içinden ustalar çıkmamış iken taşınırlar, Yorgancı Bilâl de iç güveyisi olarak almır, el emeği, göz nuru ile' iğne vurduğu yorganın altında gelin kıza da kavuşur. Külhânî Âşık Râzi, Bilâlin güzelliğini bir manzume ile öv-müşdür, fakat her neden ise bu son faslı nazım diline vermemiş, «Bilâl kibar damadı olduktan sonra da esnaf kılık kıyafetini değiştirmedi, hattâ sandık kolu altına girib tulumbacılık da yapdı, yalnız pırpırılığı bırakdı, fes altından perçem salma, .paça sıvayıp ve, yemeni ökçesi basıp topuk nümayişinden vaz geç-
ANSİKLOPEDİSİ
di, yaz kış açık duran mintan yakasını ilikledi, bir de ayağını meyhaneden kesdi, aslında ara sıra uğrardı, hiç gitmez oldu» diye anlat-mışdı. Manzume şudur:
1. Bir güzelden size vereyim haber
Oıı dokuz yasında nuru mücessem Basın dize alsam olsam da berber Terzi olup pirehenin jbeıı diksem
2. İsmi şerifi ol şahın Bilâldir
Eseri Kudrettir o nakşi hüsüıı Bu güzeli sevmek vallah helâldir Rahmettir ki gökdeıı yere dökülsün
3. Yorgancılık olmuş kâr ile kesbi
İğııe vurur tîri müjgâm ile Gelin kızlar bilse ol şekerlebi Yorgancı benim dir, yorganı ile
4. Dökülmüş al fesdeıı kara kâkülü
Bir tutamı düşmüş kaşın üstüne Bu yanık âşıkın savruldu külü Yârin semti Beşiktaşm üstüne
5. Nazlı narin uzun boylu tığ gibi
Sarmışdır al kuşak o ince beli • Vahşî vahşî bakışların sebebi Şahin başda esen çapkınlık yeli
6. Ya efendim o ayaklar o eller
Levendâııe reftâr bıçkın edası
Mestâııe okurken şarkı gazeller
Kanarya bülbül mü aceb sedası
"i. Londrin çuhalar açmış o şuhu Hele tavşan kanı kadife yelek Bin güzel içinde söyleyin yahu Var mı böyle tulumbacı civelek
8. Şehri İstanbula saldı velvele
Güzeller serveri o Beşiktaşlı
Dil hâilesin verdik yangın aleve
Koş gel tulumbacım ey şâhiıı başlı
9. ÂŞik Râzi kendi bağlar gözünü
Kurban olmuş güzellerin yoluna Sözde izhâr ider âşık özünü Lütfet bir selâm ver garib kuluna
Vâsıf Hiç
Öyle zan ediyoruz ki tamamlanmamış bir manzumedir.
BİLÂL (Zenci) — 1870 ile 1876 arasında İstanbul zabıtasını hayli uğraşdırmış azılı bir hırsızdır. Tersane sibyan taburunda iken ahlaksızlığı yüzünden tard edilerek üç ay hapis-den sonra gemilerden birine nefer kaydedilmiş, kaçmış, haytalık yolunda envai habasetten sonra gece hırsızlığında karar kılmış, nihayet 1876 da prangabend olarak Rodos zindanına gönderilmişdir.
BİLÂL ÇOCUK
Bibi.: Cerîdei Havadis. BİLÂL AĞA (Müsâhib Hoca) — Dördüncü Sultan" Mehmedin müşâhiblerinden ve bu pâdişâhın ilk hocası bir harem ağası; târihimizde «Çınar Vak'ası» yâhud «Vak'ai Vakvâ-kiye» diye anılan 8 cemâziyel evvel 1066 ve 4 Mart 1655 sipâhi-yeniçeri askerî ihtilâlinde, Haremi Hümâyun erkânından diğer beş nefer harem ağası ile beraber îdâm olundu.
O târihde henüz on üç yaşında bir çocuk olan pâdişâhın Hoca Bilâl Ağaya sonderece hürmet, ve itimâdı vardı; emsali arasında aydın bir sîmâ olduğu halde nüfuzuna dayanarak rüşvet yolu ile büyük bir servet yaptığı iddia edilmiştir. Sarayda iç oğlanları arasında maarife, tahsile hevesli olan gençleri pek cömertçe hediyeler ve nakdî yardımlarla himaye ettiği de herkesçe malumdu. İhtilâlciler padi-sahdan başlarını istedikleri harem erkânı arasına Bilâl Ağanın da adını yazdıklarında, çocuk Sultan Mehmed hocasını kurtarmak için çok çalışdı ise, de muvaffak olamadı. Fakat Bilâl Ağa, kendisi gibi defterli olmuş has odabaşı Hasan Ağa ve hazinedar Yusuf Ağa ile beraber sarayın deniz tarafındaki surlarından ip ile inerek ve bir saray kayığına binerek Üsküdara kaçıp gizlenmeğe muvaffak olmuş ise de, ihtilâlcilerin ısrarı karşısında peşlerinden yollanılan bostancılar tarafından yakalanarak saraya getirilmiş, boğularak îdarn edildikten sonra cesedi ihtilâlcilere teslim edilmişdir; onlar da anadoğması so-• yarak ayaklarına geçirdikleri ip ile atmeyda-nına sürüyerek götürmüşler, ve orada, diğer felâket arkadaşlarının yanında ulu bir çınar ağacının bir dalına ayaklarından baş aşağı asmışlardır (B.: Çınar vak'aları).
Bibi: Naima. VI; Mehmed Halife, Tarihi Gilmânî
BİLÂL ÇOCUK (Tarcalı) — 1860 yılında fiziyolojik garib bir hâdiseye mâruz kalmış 11 yaşında bir çocukdur; Bosna eyâletinin İzvornik kazasının Graşka kalesine bağlı Tar-ça köyünden Mehmed adında birinin oğludur. Bir gece yatağına tüysüz bir oğlancık olarak ' giren Bilâl, ertesi sabah, yüzünde dört parmak sakalı çıkmış olarak uyanmışdır. Bu garib hâdise Bosnadan İstanbula yazılmış, çocuğu Sultan Abdülmecide göstermek istemişler, Taşralı Bilâl babası ile beraber İstanbula getirilmiştir. Fakat onlar İstanbula geldiği sıra pâdişâh ağır hasta olduğundan çocuk huzura çıkanla-
BİLARDO
- 2768 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
2760 —
BİLETLİ MEVLUD
mamış. istanbul halkı ise, Tahtakalede indikleri hana, haftalarca, sakallı oğlancığı görmeğe koşmuştur; görmeğe gelenler de eli boş gelmemiş, Bilâl pek çok,para ve hediye top-lamışdır. Hâdisenin sebebini mütabaa etmek üzere Tarcalı Bilâl Gurebâyi Müslimin Has-tahânesine yatmlmışdır.
Çocuğun bu garib hâline nasıl bir teşhis konduğu, kendisinin akıbeti öğrenilemedi.
Reşad Mimaroğlu
BİLARDO — Kendine mahsus ve an'a-nevî olarak yeşil çuha kaplı bir masa üzerinde fildişinden üç bilâ ve isteka denilen yine kendine mahsus şekilde değneklerle oynanan malûm ve meşhur oyun; dikkat, el hüneri, ib-tidâi de olsa bir fizik ve hendese bilgisi, hiç olmazsa bu yolda pratik mümârese, isteyen bu oyun, en zevklisi iki kişi arasında, bir müsabakadır, salon oyunlarının en kibarlarından biridir; umumiyetle erkekler • arasında oynanır; oyuncu için bir yaş tesbit edilemez, fakat çoluk çocuk kârı değildir; oyuncunun her halde yirmi yaşını aşmış olması gerekir, ve seyredenler için 35-50 yaş,arasında kâmil kişilerin oyunu çok daha zevklidir. Sportif oyunlardan biridir; bilhassa kapalı, yağışlı kış günlerinde kibar muhitlerin en güzel eğ-lencesidir.
Bu ansiklopedinin rahmeti Rahmana kavuşmuş baş tacı dostlarından Reşad Mimaroğ-lu, bize tevdî ettiği perakende notlar arasında . bilardo için şu satırları yazıyor:
«Bilardo, îstanbulda 1890 tarihlerine doğru yayıldı. Önce Beyoğlu semtindeki büyük gazinolarda görülmüş, daha sonra istanbul cihetine geçmişdi. Bu târihden daha evvel Beyoğlunda bâzı ecnebi elçiliklerin salonlarında Bilardo bulunduğu söylenir.
«Bilardo salonlarının, bu oyun meraklıla-rınca en ziyâde rağbet göreni Caddei Kebîrdeki Lüksemburg Gazinosunun meşhur bilardo .salonlarıdır. Buraya önceleri ecnebilerden hünerli oyuncular gelir, bir elde ellişer, altmışar kolpo çekerek maharet gösterirlerdi. Sonraları istanbullulardan da değerli oyuncular yetişdi, bir elde çekdikleri kolpolar yüz elliyi, ikiyüzü buldu; Lüksemburg Gozinosunun sahibi Niko Efendi, Sadırâzam Said Halim Paşa, Dr. Nafiz Paşanın oğlu eczacı Hasan Bey, Dr. Hüsnü Paşanın oğlu Fuad Bey, Dağıstanlı Tevfik Bey,. ağzından piposu düşmeyen
meşhur Maestro, daha sonraları gençlerden Beşiktaşlı Nâfî Bey, Galatasaraylı «Sıçan» lakabı ile mâruf Sadi Bey bir elde iki yüz elli üçyüz kolpo çekmiş meşhur bilardo oyuncularıdır».
1890 dan evvel yalnız yabancı elçilik salonlarında değil, İstanbulun pek çok konağında bilardo vardı; meselâ Ayasofyada Şehire-mâneti Muhasebecisi Reşad Beyin konağında «Yeni Dâire» denilen kısımda pek güzel bir bilardo salonu vardı; bu ansiklopedinin müellif ve sahibi R. E. Koçu'nun babası ve Reşad Beyin ikinci oğlu, muharrir Mehmed Ekrem Bey (Nevsâli Osmânî müellifi Ekrem Reşad Bey; 1933 de vefatında istanbul basınının en emekdar bir rüknü) ile sevgili ve dilber zevcesi Eski Zağra eşrafından Emin paşazade Şevket Beyin kızı Hacı Fatma Hanımın bu salonda-bilardo oynadıkları masum, tatlı aile hatıraları arasında kayıdlıdır.
Eski konakların eşyası tereke mezadların-da satılır iken bilardolar da konaklardan Bü-yükşehrin kahvehane, kıraathanelerine dağılmışlardır.
Bilardo aslında câzib bir oyundur; üzerinde hüner ve mümârese artdıkça cazibesi de artar. Bilhassa 15-18 yaş arasındaki erkek çocuklar, bu oyunun zevkine kapıldılar mı, o yeşil çuhalı masaların başından kolay ayrılamazlar; Bilardo, mekteb çağındaki çocukları kahvehanelere çeken bir oyun olmuşdur. Kahvehaneler, kıraathaneler ise, türlü meşreb ve ahlakda kimselerle dolar boşalır. Her ne kadar reşîd olmayan çocukların kahvehanelere girmesi ve oturması zabıtaca yasak edilmiş ise de, bu yasağı tatbik, eden kahveciler pek azdır. Bilardo kahvehanelerde, işgal edildiği saat ve dakikasıne bir ücret ödenerek oynanır; ve bütün bunlar, bilardoya heves sarmış bazı güzel çocukların, mürâhih gençlerin, şeytanî tesadifler ve iğfaller ile kötü yollara sürüklenmelerine sebeb olmuşdur.
Klasik bilardo oyununun -tarifini bu ansiklopedinin konuları dışında gördük; bu hu-susda Türk Ansiklopedisinin «Bilardo» maddesine bakınız. _
BİLDA (Ertuğrul) — Şehir Tiyatrosu artistlerinden; 1915 de Çanakkalede doğdu, kurmay binbaşı Sıdkı Beyin oğludur; tahsilini izmit Ortaokulu ile Edirne Lisesinde yap-dı, ve ilk defa mekteb müsâmerelerinde sahneye çıkdı; delikanlının sahne sanatına olan
Ertuğrul Bilda (Kesim: B. Seren)
ruh intibakını kıy metlendiren Nuri Doğan Bey isminde bir zât genç Bilda'yı ısrar ile aktör olmaya teşvik etti ve onu Muhsin Ertuğru-la takdim etti; ve Ertuğrul Bilda, henüz on altı yaşında iken Şehir Tiyatrosu kadrosuna alındı, provalarda vazifelendirildi, fakat toy, ürkek, çekingendi, aktörlüğü başaramayacağını zan ederek o sıralarda Izmitde bulunan ebeveyninin yanına döndü, bu hâdise 1931 yılma rastlar; on üç yıl sonra, çok değişmiş yirmi dokuz yaşında bir genç adam olarak 1944 de tekrar Şehir Tiyatrosuna girdi; ve pek çabuk gelişdi, memleketimizin bu en mümtaz sanat topluluğunun değerli sımalarından biri oldu.
Husûsî hayatında amatör bir sinemacıdır; zengin bir film arşivine sâhibdir; kıymetli bir de plak koleksiyonu vardır. Türk ve dünyâ edebiyatı üzerinde sağlam bilgi sahibidir; kırda tabiat güzellikleri arasında dolaşmayı da pek sever.
Hakkı Göktürk
BİLDİK (Cemaleddin) — Muharrir, bilhassa pek değerli bir röportaj yazarı, çağdaş istanbul basınının seçkin bir sıması; 1905 de Izmirde doğdu, gazeteciliğe - henüz bir lise talebesi iken İzmirde başladı, ondokuz yirmi yaşlarında iken Istanbula gelerek Akşam gazetesine intisab etti, ve otuz yıla yakın hep bu gazetede çalışarak 4 nisan 1954 de, gene sayılacak bir yaşda evinde kalb sektesinden vefat etti, Edirnekapusu şehidliğine defnedildi.
Gaayetle vekarlı, pek terbiyeli, mesleğine ve gazetesine son derece bağlı; gördüğünü, dinlediğini özlü yazmasını bilen, ilgi çekici, dikkate değer tetkik konuları seçmede hüner sahibi, yazıları dâima bir şeyler öğreten bir yazardı. Röportaj yolunda Cemaleddin Bildik değerinde bir muharririn yetişmesi çok zordur. 1908 den bu yana cemiyet hayatımızda o kadar büyük değişiklikler olmuşdur ki, yakın geçmişin son hâtıraları, son izleri, diyebi-
liriz ki yalnız bu muharririn kalemi ile tesbit edilmişdir; bu bakımdan millî kütübhânemiz-de Akşam Gazetesi koleksiyonu büyük bir kıymet taşır.
Seçkin gazetecinin sânına lâyık hal terce-mesinin tesbiti için en yakın akrabalarına müracaat eden yazı arkadaşlarımızdan Muhiddin Nalbandoğlu pek acı bir kayıdsızlık ile karsı-laşmışdır.
BİLDİK SOKAĞI — Bakırköyünün Osmaniye semti sokaklarındandır; Belediye Şehir Rehberinin 12 numaralı paftasında Cemiyet Sokağı ile Adalet sokağı arasında bir dirsekli bir sokak olarak gösterilmişdir. Cemiyet sokağı tarafından gelindiğine göre, ancak 4-5 adım genişliğinde toprak yol olarak başlar; sağ kolda birer katlı ve hepsi bağçeli bir kaç ahşab ve kagir ev, ve bir kaç taş basamaklı dik bir çıkmaz vardır; bu çıkmazda da, ikişer katlı ve bağçeli iki beton ev vardır. Bitimine yakın, koruluk ve bağçeler içinden geçen bir pateka olur; yukarıda adı geçen rehberde Adalet sokağına kavuşur gösterilmiş ise de, yerinde, bu patekadan yürür iseniz Fabrika caddesine çıkarsınız (Haziran 1961).
Hakkı Göktürk
BİLEĞİCİ — (B.: Bileyici).
BİLETLİ, PARALI MEVLUD — Hicrî 1295 (M, 1878) yılında tertib edilmiş bir mev-lud cemiyeti olub târihimizde şayanı dikkat büyük bir inkılab hareketidir; sonra, muhtelif insanî gaayeler ile niçin tekrar edilmemiş, bu güzel teşebbüs niçin yerleşememişdir hayrete değer.
Tarihimizde hicrî 1293 türk-rus harbi; o harbin bu acı darbesini yemiş Bulgaristan türklerinin ağzında «Bozgun» diye anılır; bir rus ordusu İstanbul kapusunda Ayastefanosa (Yeşilköye) kadar gelmişdi (B.: Ayastefanos Muahedenâmesi;. Ayastefanos Rus Âbidesi), istanbul, hanedan sâhibleri dahi perişan, Bulgaristan muhacirleri ile dolmuş idi. O sırada henüz dağıtılmamış olan ilk Osmanlı mebû-san meclisinde, devrin pâdişâhı İkinci Sultan , Abdülhamidin riyasetinde bir «lânei Muhacirin Encümeni» kuruldu; işte bu encümen, muhacirlere çeşitli yollardan para, gıda maddeleri ve giyim eşyası toplar iken Bayazıd Camiinde de, biletle girilip dinlenilecek büyük bir mevlud cemiyeti tertip etti. bunun için de yirmişer kuruşluk biletler bastırdı; bugün târihi bir vesika teşkil eden biletlerden 1619
Sİ,,-.
20 rebîülevvel 1295 pazar günü Bayazıd Camiindeki mevlud cemiyetinin giriş bileti.
BİLEYİCİ
numaralı bilet istanbul Ansiklopedisi arşivinde bulunmaktadır. Muhakkak ki o devrin en seçkin hafızlarının iştirak ettiği bu dinî cemiyet için evvelâ 21 safer pazar günü tesbit edilmiş, ve biletler b'u târihe göre basdırılmış, sonra her neden ise mevlud 20 rebiülevvel pazar gününe tehir edilerek bilet üzerinde ona göre tashih yapılmışdır.
12,5 X17 santim eb'adında yeşil renkli bir kâğıd üzerine taş baskısı olarak hazırlanan bu mevlud duhuliye biletleri, o devrin zevkine göre süslü bir çerçive içine alınmış olup en.üstde, iki çiçek buketinden yapılmış bir hilâl içine encümenin resmî mührü basılmışdır; bu mührün ortasında İkinci Abdulhamidin turası, etrafında da: «Tahtı riyaseti hazreti pâdişâhîde Meb'ûsan İânei Muhacirin Encümeni» yazılıdır. *
Biletin ortasındaki yazılar da şunlardır:
«Tahtı riyaseti hazreti pâdişâhîde teşekkül eden Meb'ûsan İânei Muhacirin Encümeni tarafından Bayazıd Camii şerifinde kıraat olunacak mevludu şerifi Nebeviye mahsus-dur.
«Bîçâregânı muhacirin için bir aded yirmilik kaaime ianedir».
Altda sol köşede «20 kuruş», sağ köşede biletin numarası vardır, bizim elimizdeki
2770
İSTANBUL
1619 numaralı bilettir.
Altda ortada: «Gün Pazar, saat 4, şehri safer fî 21, yapılmış, kenara da «rebîülevvel» yazılmışdır.
Bu vesika için, «paralı mevluud olmaz, bu, alelade bir iane makbuzudur, bir mevlid duhuliye bileti değildir» diyenler olacakdır. Ehemmiyetle belirtelim ki, eğer bu mevlud cemiyeti sureti mahsusada para ile girilir bir cemiyet olmasaydı, bir pâdişâh riyasetinde mebuslardan kurulmuş iânei Muhacirin Encümeni bizim «bilet» dediğimiz varakayı bastırmaz, alelade iane makbuzları basdırır, onun bir kısmını da 20 rebiülevvel 1295 de Bayazıd camiindeki mevludda kullanırdı.
Kanaatimizce bu teşebbüs, ibtizâle uğratmamak şarti ile zamanımızda da ihya edilebilir.
BİLEYİCİ — Bıçak ve emsali şeyleri çarka tutup bileyen (Türk Lügati).
İstanbul bileyici esnafının büyük ekseriyeti seyyardır; dört tahta ayak ortasına yerleştirilmiş bir tekerlek-kasnak ve bir bileyi taşından mürekkeb ve tümü 5-6 kilo ağırlığında tezgâhlarını omuzlayarak büyük şehri semt semt dolaşırlar. '
Küçük ve enlice bir tekerlek şeklinde olan bileyi taşı tam ortasındaki deliğinden bir
mil-kundağa yerleşti-rilmişdir; tezgâhın alt kısmında bulunan büyükçe tekerlek - kasnağa geçirilmiş bir kayış bu mile rabtedil-mişdir; bileyici bir pedal ile tekerlek-kasna-ğı döndürür, o da kayış vasıtası ile yukar-daki mili, dolayısı ile bileyi taşını çevirir, ve bileyici tamamen ser.-" -best kalmış elleri ile bıçak, satır, keser, balta, çakı, her ne ise dönen bileyi taşına tutarak biler.
Tarif ettiğimiz bu tezgâh zamanımızda kullanılandır, tahmin ediyoruz ki ,1900 den sonra taammüm etmiş-
AMSIÎCLÖİPEİDISI
dir, o tarihd'en evvelki seyyar bileyici tezgâhları pedalsız idi, altdaki tekerlek-kasnak yok daidi, bileyi taşı, ortasından gecen mil-kun-dağın bir ucundaki tutamak yelinden el ile çevrilirdi, ve bileyiciler yanlarında hemen dâima tas çevirici bir çırak çocuk taşırlardı.
İstanbulun en eski bileyici esnafı hakkında bilgi edinilemedi, fakat yakın geçmişde, 1850-1900 arasında İstanbulun seyyar bileyici esnafının büyük çoğunluğunu İstanbulluların laz dedikleri Karadeniz yalı hakkından bekâr uşakları, geri kalanını da Buhârâlılar teşkil ederdi, ve istisnasız hepsi, zamanımızda olduğu gibi hırpanî kiyâfet, pek fakir insanlardı.
Zamanımızda Bûhârâlı bileyiciler hemen yok denilecek şekilde azalmış, bu iş tamamen Karadenizlilerin elinde kalmışdır.
Aşağıdaki manzume, zamanımızın kalender halk şâiri Ali Çamiç Ağa tarafından Karadeniz uşağı bileyici şehbazları sânında hezel yolu yazılmışdır:
Bileyici güzelleri laz olur
Sıdku vefa büenlerf az olur
Yalın ayak yarımpabuç cümlesi
Nankör bıçkın bir kopuk haylaz olur
Elindeki ya bıçakdır ya satır Satarlar bir pula bin gönül hatır Çıkırık misâli dönek düzenbaz Terbij^e nezâket yoksulu katır
Civelek fetâdır şehlevend şehbaz Sânı hüsnü üzre ne söylense az Veîâkin elendim hazer kıl ondan Para için babasını keser laz
Seyyar bileyicilik yaşlı adam işi değildir. Tezgâh omuzda sokak sokak dolaşmak külfetinden gayri iş bulub durduğu zaman da pedal çeviren sağ ayağı durmadan hareketdedir; yorucu ağır meslekdir. Üstelik yolu gözlenen esnaf dan değildir; bir evden çağrılarak *ya bir makas, bir iki bıçak verilir, yahud yolda, acele işi olmayan biri durdurarak çakısını biletir ; aldığı, zamanımızın ücretleridir, 25-50 kuruş arasında bir paradır. Günlük rızkım çıkarmak için, bir bileyici kilometrelerce yol alır, dolaşır. En makbul müşterileri kasabalardır, bir kasab dükkânından çağırıldı mı, bileyicinin yüzü güler. Koca bir yıl içinde de en kazançlı günleri kurban bayramı arifesidir.
25-40 yaş arası, sırım gibi, çoğu bekâr uşağı, gür bir sesle ve çabuk çabuk:
— Bileyci. bileyci, bileycîiiii, diye ba-
MLEZÎît
ğırarak dolaşırlar, ve son bileycinin son hecesini, "ci..." yi uzatırlar.
BİLEYİCİLEE SOKAĞI — Alemdarda Molla Ali Fenârî mahallesi sokaklarındândır; Yeniçeriler Caddesi ile Tavukpazarı sokağı arasında uzanır' (B.: Molla Ali Fenâri Mahallesi. 1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 2 de 13). Cadde tarafından yüründüğüne göre Medrese çıkmazı ve Hüseyin ağa Camii sokağı ile kavuşakları vardır. Bir araba ancak geçebilecek genişlikde, paket taşı döşeli, yoku-şumsu bir yoldur; ortalarından sonra da yokuş bir inişe tahavvül eder.
Yeniçeriler Caddesi ile olan kavuşağının sağ köşesinde Sinan Paşa Sebili, türbe ve hâ-zîresi; sol tarafında da Çorlulu Ali Paşa Medresesi ve Camii bulunmaktadır. Alt başında ise Büyük Kapalı Çarşının Kürkçüler kapusu görülür.
Bileyiciler Sokağı bir çarşı boyu olup 1961 yılı mayısında dükkânları şöylece tesbit ettik: 9 derici, 6 kundura malzemecisi, 6 ter-likci, 6 demirci, 2 dökmeci, 2 kahvehane, l presci; l ökçeci, l eskici, l manav, l ekmek fırını, İ berber, l frezeci, l mobilyacı, l sayacı, l tekel maddeleri bâyi'i, l resim modelci 3 dükkân da kapalı idi; vkapu numaraları 1-57 ve 2-78 dir.
Şehir göbeğinde olduğu halde temizlikden mahrum, günün her saatinde sesli, hareketli, pitoresk bir sokaktır.
Hakkı Göktürk
BİLEZİK — «Bileğe takılan halka şeklindeki müzeyyenât (süs şeyleri); kuyuların ağ-zina konulan delik ve yuvarlak taş; topun ve tüfeğin namlusunun üzerine geçirilen halka, çenber» (Türk Lügati).
İstanbul ağzında, dolayısı ile garb türk-cesinde mecazen hüner, sanat karşılığı olarak «altun bilezik» tâbiri kullanılır; misaller:
Görücüye çıkmış hanımlar beğendikleri kızın evinde delikanlılarını medheder:
Oğlan anası — İste oğlumun resmi, Hak nazardan saklasın, bir içim su erkek güzelidir, huyu da yüzü gibidir..»
Oğlanın halası — Gözü takvim yaprağında gün sayıp aylık, maaş beklemiyor, Oğlumuzun altun bileziği var..
Oğlanın yengesi — İnce marangozdur, Uzun çarşıda Benli Mehmed diye sordunuz mu, bir tanedir, kaleminin üstüne kalem vuran yokdur...
BİLEZİK
- 277â
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 2.773 —
BİLGE (M. Tevfifc)
oğlanı azarlar;
— Bre utanmaz!., adamcağız senin koluna altun bilezik takmaya çalışır, sen onun cebine eliııi uzat!..
Meşhur antikacılardan merhum Nured-din Rüsdi Büngül 1939 yılında basılmış olan «Eski eserler Ansiklopedisi» adındaki eserinin «Bilezik» maddesinde şunları yazıyor;
«Bilezik ismi, (bilek süsü mânasına) Bilek Bezeği'nden bozmadır; bakırdan, gümüsden, altından, fayansdan, billurdan, hulâsa her şeyden yapılmışdır; üzerinde zümrüd, yakut, pırlanta, binlerce lira değerinde taşlar bulunanlar vardır. Şimdi moda olan (1939 da) Haleb işi bilezikler ile sonradan çıkma kalın bilezikler, Kayseri Burması, Trabzon Hasırı demlen altın ve gümüsden yapılmış 'bileziklerdir; maliyet fiâtıııdan % 10 ve 20 kârı ile satılabilir».
îstanbulda kuyu bilezikleri arasında, büyük ekseriyeti mermerden, hem şekil ve tezyinatı, hem de taş işçiliği bakımından kıymetli sanat eserleri vardır. Suyundan bir semt halkının, yâhud bir medresede, mektebde oku-, yan gençlerin ve çocukların, veya bir tekkenin dervişlerinin istifâdesi için açılmış hayır eseri kuyuların bilezikleri üzerine de ekseriya kuyunun açıldığı târih ile hayır sahibinin adı da hak edilmişdir. Kitâbeli, kitâbesiz güzel kuyu bilezikleri, bu ansiklopedide, kuyuların bulundukları yerlerde muhakkak tesbit edilmişlerdir.
BİLEZİK — Ferid Devellioğlunun «Türk Argosu» adlı eserinde kaydine göre İstanbu-lun külhânîler, pırpırı hâneberdüşlar argosunda «kelepçe»; müellif şu misâli veriyor: «Ayı Yakub bileziği kırmış diyorlar...»
BİLEZİKCİ SOKAĞI — Şişlinin Bozkurt Mahallesi ile Taksimin Eskişehir Mahallesinin sokaklarındandır; Ergenekon Caddesi ile Ak-taş sokağı arasında uzanır; Feriköy Baruthane sokağı, Seymen sokağı ve Şahin sokağı ile birer dört yol ağzı yaparak kesişir; iki araba geçecek genişlikde, paket taşı döşeli, inişli yokuşlu uzun bir sokakdır. Şahin sokağı ile ke-sişdiği dört yol ağzından sonra, Şişlinin Bozkurt Mahallesinden çıkıp Taksimin Eskişehir Mahallesine girer.
1934 Belediye Şehir Rehberinin 18 ve 19 numaralı paftalarında, Seymen sokağı ile Şahin sokağı arasında isimsiz bir sokak göste-rilmişdir, yerinde bu isimsiz sokak mevcud
değildir.
Bilezikci sokağının iki kenarında 2-5 katlı ev ve apartımanlar sıralannıışdır; aralarında tek katlı ahşab veya beton meskenlerle boş arsalar da görülmektedir; kapu numaralı 1-449 ve 2-260 olup sokağın uzunluğuna bariz bir delildir. 4 kunduracı, 3 bakkal, 2 yorgancı, 2 otomobil tamircisi, 2 emlâkcı, İ oyuncakçı, 1. ıtriyatçı, l demirci, l kornişçi, l tenekeci, l kasab, l yumurtacı, l sobacı,"1.terzi, l tornacı, l tuhafiyeci, l sobacı, l oto. lâstiği kaplamacısı dükkânı, 2 eczâhâne ve l trikotaj atölyesi ile ayni zamanda çarşı boyudur (mayıs 1961)
Hakkı Göktürk
BtLEZtKCÎYAN (Agop) — Ermeni Katolik cemaatından olup meşhur bir tüccardır. 20 Mart 1852 de, Şirketi Hayriye kurulduktan bir müddet sonra, îdarenin gidişatı zor mevkiye düştüğünden, Antuan Kılıcyan'la (yahut Kal çıyan) birlikde. mezkûr şirketin gemilerini, 2100 kese altun mukabilinde, tüccardan namlı M,ıkırdiç Ağanın kefaletiyle ve Sultanın ferrnaniyle altı sene müddetle kiralamıştır. Hayatı hakkında başka bir kayda rastlanamadı (B.: Şirketi Hayriye).
Kevork Pamukciyan
Dostları ilə paylaş: |