Kastamonu hayati



Yüklə 4,31 Mb.
səhifə81/112
tarix24.06.2018
ölçüsü4,31 Mb.
#54637
1   ...   77   78   79   80   81   82   83   84   ...   112

Umumunuza binler selam...

Elbaki Hüvelbaki

11-TİCANÎ HADİSESİ VE SONRASI

Said-i Nursi (49)"

DP iktidarının ikinci senesinde, yani 1952 baharında vuku' bulan Ticanî

hadiseleri ve 10 Temmuz 1952'de ağır hükümlerle mahkûm olmalarıyla

çalkalanan umumî tedirginlik üzerine daha sonra da bu hadisenin te'sirinden

1984

gelen bir heyecan ile Demokrat Parti'den ayrılıp, 1 Ağustos 1952'de



Kur'ân

(48) Maarif Vekili Tevfik İleri'nin bu mev'zudaki çalışmaları neticesinde,

21 Ekim 1950'de ilkokullara mecburi din dersleri konulması kararı alındı.

(Bkz. Çok Partili Politika Kronolojisi S: 16)Ve 4 Kasım 1951 tarih ve

12018/3 numaralı bakanlar kurulu kararı ile de, ilkokullara cebri din

dersleri konulduğu gibi,13 Ağustos 1956'da da orta okullara din dersleri

mecburi kılındı. (Bkz. Elli Yılın Tutanağı S:146

(49) Müntehap dosya sıra no: 41 ve Emirdağ-2 S: 60

1985

1930


rulan "İslâm Demokrat Partisi" ve altı ay sonra da, bu partinin mahkemece

kapatılması.. Ve 22 Kasım 1952'de Malatya'da gazeteci Ahmet Emin

Yalman'a yapılan su-i kasd ile yaralanması üzerine; DP iktidarı, CHP'nin

saldırılarına dayanamıyarak, korku ve evham içine girdi ve Türkiye çapında

milliyetçi, dindar hürriyetçilere baskılar uygulandı, mahkemelerle rahatsız

edildi vs... Bunun üzerine Millet Partisi mensublarıyla, DP mensubu bazı

dindar kimselerin iş birliği ve fakat CHP'nin tahrikleriyle kurulan ve aynı

meselelerin bir uzantısı olan 20 Aralık 1955'de

Hürriyet Partisi hadiseleri ve benzeri hadiseler üzerine, Hazret-i Üstad

Demokratlara müteveccih olmuş ve onlara acıyarak içtimaî ve siyasî olan

bu mes'elelerin esasında yatan hususları değerlendirerek açıklamalarda

bulunmuştu. Hazret-i Üstad bu yazısını tahminen 1954 başlarında kaleme

almıştır. Onun bir eki olan haşiyesini ise, daha önce Ticanî hadisesi üzerine

kaleme almışlardı. Üstad'ın o yazısı aynen şöyledir:

KALBE İHTAR EDİLEN İÇTİMAİ HAYATIMIZA DAİR BİR

AKİKAT


Bu vatanda şimdilik dört parti var. Biri Halk Partisi, biri Demokrat, biri

Millet, diğeri İttihad-ı İslâmdır.

İttihad-ı İslâm Partisi: Yüzde altmış yetmişi tam mütedeyyin olmak

şartıyla, şimdiki siyaset başına geçebilir. Dini siyasete alet etmemeye, belki

siyaseti dine alet etmeye çalışabilir. Fakat çok zamandan beri terbiye-i

İslamiye zedelenmesiyle ve şimdiki siyasetin cinayetine karşı dini siyasete

alet etmeye mecbur olacağından, şimdilik o parti başa geçmemek lâzımdır.

Halk Partisi ise: hakikaten acib ve zevkli bir rüşvet-i umumiyi kanunlar

perdesinde bazı memurlara verdikleri için, 28 senelik bütün cinayetiyle,

başkalarının cinayeti ve İttihadçıların mason kısmının seyyiatları da o

partiye yüklenildiği halde, Demokratlara bir cihette galib hükmündedirler.

Çünki ubudiyetin noksaniyetiyle enaniyet kuvvet bulur, Nemrutçuluklar

çoğalır. Bu benlik zamanında memuriyet hakikatta bir hizmetkârlık olduğu

halde, bir hâkimiyet, bir ağalık, bir Nemrutçuluk ile, nefse gayet zevkli bir

hâkimiyet mertebesini bir kısım memurlara rüşvet olarak verdiği için; bütün

o acib cinayetlerle ve kendinden olmıyan ceridelerin neşriyatıyla beraber,

bana yapılan muamelelerinden hissettim ki, bir cihette manen Demokratlara

galib geliyorlar.

Halbuki, İslâmiyetin bir kanun-i esasîsi olan hadis-i şerifte

1986


Yani: Memuriyet, âmirlik ise; reislik değil, millete bir hizmetkârlıktır:

Demokratlık, hürriyet-i vicdan, İslâmiyetin bu kanun-u esasisine

dayanabilir. Çünki kuvvet kanunda olmazsa, şahsa geçer, istibdat keyfî

olur.


1987

1931


Millet Partisi ise: Eğer İttihad-ı İslâm'daki esas olan İslâmiyet milliyetiki,

Türkçülük onun içinde mezcolmuş bir millet olsa; O, Demokratın

manasındadır. Dindar Demokratlara iltihak etmeye mecbur olur.

Frenk illeti tabir ettiğimiz ırkçılık, unsurculuk fikriyle; Avrupa, Âlem-i

İslamı parçalamak için içimize bu frenk illetini aşılamış. Fakat bu hastalık

ve fikir, gayet zevkli ve cazibedar bir halet-i ruhiye verdiği için, pek çok

tarzları ve tehlikeleri ile beraber, bu zevk hatırı için her millet cüz'î-küllî bu

fikre iştiyak gösteriyorlar. Şimdiki terbiye-i İslâmiyenin za'fiyetiyle ve

terbiye-i medeniyenin galebesiyle ekseriyet kazanarak başa geçerse,

ekseriyet teşkil etmiyen ve ancak yüzde otuz hakikî Türk olan ve yüzde

yetmişi başka unsurlardan olanlar, hem hakikî Türklerin, hem hâkimiyet-i

İslâmiyenin aleyhine cephe almaya mecbur olacaklar.

Çünki, İslâmiyetin bir kanun-u esasîsi olan bu ayet - i kerime

dır. "Yani: Birisinin günahıyla başkası muahaze

ve

mes'ul olamaz." Halbuki ırkçılık damarıyla, bir adamın cinayetiyle ma’sum



bir kardaşını belki de akrabasını, belki de aşiretinin efradını öldürmekte

kendini haklı zanneder. O vakit hakikî adalet yapılmadığı gibi, şiddetli bir

zulüm de yol bulur. Çünkü "bir masumun hakkı, yüz caniye feda edilmez"

diye İslâmiyetin bir kanun-i esasisidir. Bu ise çok ehemmiyetli bir mesele-i

vataniyedir ve hâkimiyet-i İslâmiyeye büyük bir tehlikedir.

Madem hakikat budur: Ey dindar ve dine hürmetkâr Demokratlar! Siz bu

iki partinin gayet kuvvetli ve zevkli ve câzibedar nokta-i istinadlarına

mukabil;daha ziyade maddî ve manevî cazibedar nokta-i istinad olan

hakaik-i İslâmiyeyi nokta-i istinad yapmaya mecbursunuz. Yoksa sizin

yapmadığınız -eskidenberi yapılan cinayetleri nasıl eski partiye

yüklüyorlarsa- size de yükleyip, Halkçılar ırkçıları elde edip(50), sizi tam

mağlub etmeye bir ihtimal-i kavi ile hissettim ve İslâmiyet namına telâş

ediyorum (Haşiye)

Said-i Nursi"

Ve bu hakikata yakinen şahid olup tasdik eden Risale-i Nur talebelerinden

Mehmet Çalışkan, Mustafa Acet, Hamza, Sadık, Halim, Raşid, Ahmet,

Hüsrev, Sungur, Tahiri, Nuri, vesaire..(51)"

1988


(50) Gerçekten de ve herkesçe malüm olduğu üzere,1950-1960 arasında

bir iki defa kapatılan Millet Partisinin ırkçı mensupları, CHP ile sonunda

birleştiler ve ordudaki adamlarıyla anlaştılar. Nihayet Demokrat

iktidarını,1960'daki ihtilâl ile birlikte devirdiler. Hiç yoktan ve tamamen

suçsuz olan Demokratların bir kısmını astılar. Diğerlerini hapis ve

sürgünlüklerde perişan ettiler. Hatta siyasî haklarını yirmi sene kadar

gasbedecek kanunlar yaptılar. İşte Hazret-i Bediüzzaman hadiseyi

ihtilâlden altıyıl öncesinden sezmiş olarak pek açık ve sarih bir şekilde DP

iktidarını ve bilhassa Menderes'i ikna etmek üzere yazıp kendilerine

göndermişlerdi. A.B.

(51) Emirdağ-2 S:132

1989


1932

(Haşiye): Üstad diyor ki: Bu içtimaî, siyasî mesele mücmel olarak ihtar

edildi. Tabiratta lüzumsuz ve zararlı kelimeleri siz tebdil edebilirsiniz.

Merkezlerden münasib gördüğünüz yerlere, -Su-i tefsir yapmamak şartıyla

gönderebilirsiniz. Mülayim bazı tabirlerine Nurların serbestiyeti için bir

nevi rüşvet ve okşamak nazarıyla bakabilirsiniz ve kusurumu affedersiniz.

Said-i Nursi"

Üstteki acib ihbarlı beyanın birinci büyük haşiyesi, üst taraflarda

Menderes'e gönderilen mektubun altında yazıldığı için burada tekraren

yazılmadı.

Hazret-i Üstad'ın "Kalbime ihtar edildi." dediği bu beyan ve izah ve gaybî

ihbar yazısı, 1954 seçimlerine yaklaşıldığı bir zamanda yazılmasıyla; DP'yi

oylarıyla tutmaya dair de bir işaretti. Fakat diğer partilerin ismi açık olarak

yazıldığı için, alttaki haşiyede lâzım gelen tüm ihtiyat ve dikkati de beraber

almıştı. Onun tatbiki hususunda tarifenamesini de yanına koymuştu. Bir su

i tefsir ve te'sir vermemesine azami dikkat ediyordu.

Bu su-i tefsir ne olabilirdi?

Bunun cevabı açıktır. Çünki "İttihad-ı İslâm" dediği parti bilfiil değil,

bilkuvve mevcuttu. Demokratların içinden Müslüman dindar zatların

bazısı onu

tutuyor ve o fikri yaşıyorlardı. Hatta bir ara üstad'ın kırk senelik arkadaşı

merhum Eşref Edip de, bunlarla beraber oldu.Cevad Rifat Atilhan gibi

zatlar da bunların içindeydi. Öbür tarafta Millet Partisi içinde, ırkçı

kimseler dışında iyi niyetli milliyetperver insanlarda vardı. Hatta CHP'nin

içinde de bazı dindar ve âlimler ve nüfuzlu temiz kimseler bulunuyordu.

İşte Hazret-i Üstad bu noktalar için bu mektubun neşrinde çok dikkatli

davranıyordu. Çünki DP dışında kalan bu kadar iyi ve temiz ve

hamiyetkârların gücendirilmeleri ve binnetice Risale-i Nura karşı soğuk

davranma ihtimalleri behemehal söz konusu idi. Öbür tarafta ise, hem

DP'nin hem de bazı hatalı adım atabilecek kimselerin ve yakınlarının

uyarılması gerekiyordu. Mesele şahsî bir mesele değildi. Millaet ve

memleket meselesi idi. CHP'nin tedbirleriyle tezgâhlanan bu oyunundan

DP nin kurtarılması icabediyordu. Ve saire...

İşte Hazret-i Üstad bu mektuptaki gerçek hakikatın neşir ve tatbikinde bu

gibi ihtiyatları düşünerek, dikkat içinde çok ihtiyat ediyordu. Onun bu

1990


dikkat ve ihtiyatı da mektuptaki hakikatlar gibi her zaman bizim için

benzeri meselelerde, hatt-ı hareket tayini işlerimizde daima şaşmaz

rehberimizdir ve öyle olması lâzımdır. Lâkin maalesef Hazret-i Üstad'ın

vefatından on sene sonra, siyasî bir gurup ve cerbezeli bazı kimseler

tarafından bu azim düsturları havî üstadın benzeri hakikatlı kudsî beyanları

yorum ve te'viller içinde kamufle edilerek unutuldu ve unutturulmaya

çalışıldı. Risale-i Nura da çok büyük zararlar verildi. Her ne ise...

1991


1933

12-NUR TALEBELERİNİ İKAZ

Üstteki "Kalbe ihtar edilen içtimai hayatımıza dair bir hakikat" yazısından

evvel, yahut belki de sonra, (52) yazılıp İstanbul'a gönderilmiş Üstadın şu

mektubunu da; üst tarafta dercedilmiş noktaların mücmel beyanlarını bir

derece açıkladığı, özellikle bir üstteki hakikatlı yazıyla ilgisi ziyade olduğu

için ve fakat yine de çok ihtiyat tavsiyesi içinde "Dikkat!. " işaretini veren

beyanını buraya kaydediyoruz:

İSTANBUL'A GÖNDERİLEN MEKTUBUN SURETİDİR

Aziz Sıddık kardeşlerim!

Evvelâ: Mektubunuzda isimleri bulunan hâs kardeşlerimizin İstanbul'a

gelmekliğim hakkında tedbirlerine minnettarım ve onlardan ziyade kendim

oraya gelmeyi ruh-u canımla arzu ediyorum.. Ve çok zaman o mübarek

yerlerde geçirdiğim eski-yeni hayatlarımı sinemavarî görmek bu ahir

ömrümde büyük bir iştiyakım var. Fakat görüyorum ki, ihtiyarî

arzularımdan ziyade, gaybî bir irade ve inayetkâr bir sevkiyat benim ihtiyarî

arzumu susturuyor. Ben de Risale-i Nura birer fayda, birer maslâhat

gördüğümden her zahmete sabır ve tahammüle karar veriyorum.

Şimdilik

daha Afyon'dan kitaplarımızı ve Kur'anımızı almadığımdan, burada çok

sıkıldığım halde, başka yere gidemiyorum. Belki inşaallah bir zaman arzu

ettiğiniz tarzda hayatım kalmış ise, oraya gelirim.

Saniyen:.... (Dostlara selâm vesaireden bahistir)

Salisen: Dine ve hakaik-i imaniyeye neşriyatıyla hizmet eden Eşref Edip

gibi dinî mecmualar sahibi, yirminci Lem'a-i ihlâsı hem neşretmek (53) hem

mabeynlerinde hakikî bir düstur yapmak ve beraber dikkatle okumak bu

zamanda iktiza ediyor ve hizmet-i imaniye onu emrediyor. Şayet lem'a-i

ihlâstan bazı cümleleri beğenmezlerse, orada Nur talebeleri

tayyedebilirsiniz. Din ve iman için neşriyat yapanlar, bu ağır şerait içinde

eski zaman mücahidleri gibi bire yüz derece, belki ağır şerait altında bir

neferin bir saat nöbeti, bir sene ibadet gibi sırr-ı ihlâs şartıyla bir büyük

fazilet ve yüksek bir hizmet-i imaniye ve derecat-ı uhreviye kazanırlar.

1992

(52) Mektubun muhtevasından anlaşıldığı üzere. bu mektup 1951 yılı



içerisinde yazılmış ve Hazret-i Üstad henüz Gençlik Rehberi mahkemesi

için İstanbul'a gitmeden önce gönderilmiştir.

(53) Bu tarihten itibaren hem Eşref Edip. Hemde Necip Fazıl Risale-i

Nurdan bazı parçalar neşretmeye başladılar. İhlas risalelerini Necip Fazıl

neşretti. Fakat Üstadın verdiği izin çerçevesinde sadece bazı cümleleri

tayyederek değil, başka bir üslub ve lisanda çok basitleştirerek ve birçok

murad ve manalarını değiştirerek neşretti. Hazret-i Üstad talebeleri

vasıtasıyla o şekildeki neşriyatı durdurdu. A.B.

1993

1934


Rabian: Otuzbeş senedir ki siyaseti bırakmıştım ve Nurculara bırakınız

diyordum. Sebebi ise: Siyaset, ihlâsı kırar. Fakat şimdi hissettim ki, bazı

münafıklar dindarları perde yapıp, dini siyasete alet, sonra da siyaseti

dinsizliğe alet etmeye çalışmasından, safdil dindarların hatırı için bir iki defa

siyasete, dünyaya baktım, gördüm ki:

Bizi üç dört mahkemede "Dini siyasete alet ediyor" diye bizi ittiham

edenler, kendileri dessasane dini tezyif etmek için kendileri dini siyasete

alet, sonra da siyaseti dinsizliğe alet etmek için dinsizlik düsturlarını

kanuna bağlamak gibi, dünyada hiç bir şeddad, hiç bir zalim yapmadığı bir

dehşet gördüm. Şiddetli bir me'yusiyetim içinde; Hürriyet başında bizimle,

yani İttihad-ı Muhammedî Cem'iyeti ile İttihatçıların bir kısmındaki gizli

farmasonlara muarız ve manen bizimle, yani İttihad-ı Muhammedî ile

müttefik olan ahrar fırkası, yine otuz beş sene sonra dirildi, yine uyandı.

Birden şeair-i İslâmiyenin başında olan Ezan-ı Muhammediyi,

farmasonların zincirlerini kırıp ilân etmesiyle, Siyasetten kat'ı alâka eden,

eskide İttihad-ı Muhammedî, şimdi Nurcular namını alan ve İttihad-ı İslâm

içinde bulunan kardeşlerimiz yanlış basmamak için bazı şeyleri söylemek

isterdim. Fakat Risale-i Nur benim bedelime konuşuyor ve Risale-i Nurun

ehemmiyetli bir nâşiri Eşref Edip Bey' seksen ikinci nüshasında söylemek

istediğimi "Kızıl Taassub(55)" hakkında aynen söylemiş. Allah razı olsun

dedim, yine yüzümü

çevirdim. (Haşiye)

(Haşiye:) Maalesef bir halimi beyan edeceğim; Pek çok iştiyak ile o

merkez-i mübarekte halis dostlarımla konuşmak, sohbet etmek çok ziyade

ihtiyacım olduğu halde, bu yirmibeş sene işkenceli tecrid-i mutlak ve benim

de ihlâsa zararlı olan siyasete hiçbir cihetle karışmamak için inziva-i

mutlakta kendimi alıştırdığımdan, gayet müştak olduğum bir kardaşımı

yirmi dakikadan fazla -zaruret de olsa- ancak tahammül ederim. Ben oraya

gelsem, ruh-u canımla sevdiğim eski ve yeni kardeşlerimle görüşmeye

tahammülüm olmıyacak. İnşaallah bu acib hal de tahavvül eder.

Elbaki Hüvelbaki Kardaşınız

Said-i Nursi (56)"

(54) Hazret-i Üstad'ın Demokratlarla ilgilenmeye başlaması, Ezan-ı

Muhammedînin ilânından sonra olduğ'u anlaşılmaktadır.A.B.

(55) 1951'de Üstad'ın bahsettiği Eşref Edib'in " Kızıl Taassup" yazısının

başlığı bir de "Siz mi dine hürmetkarsınız" şeklindedir. Bu yazı da: CHPnin

1994

o zamanki genel sekreteri İzmit'teki bir kongrelerinde "CHP dine karşı



değil" sözleri üzerine yazılmıştır. CHP'nin. Hazret-i Üstad'ın da işaret ettiği

gibi, dini nasıl siyasete alet ve sonra siyaseti de dinsizliğe alet ettiklerinin

nümuuelerini üst taraflarda arzetmeye çalışmıştık. A.B.

(56) Emirdağ-2 Müntehap dosya sıra no:79

1995

1935


Görüldüğü üzere, Hazret-i Üstad'ın bu pek mühim mektubunun "Rabian"

bölümünde sinsi dinsizlerin dini siyasete alet ederek safdilleri

kandırmalarına karşı siyasete girmeye müsaadekâr bir iması var gibi

görünmektedir. Ancak onun neticesini bağlarken "Nurcuların yanlış

basmamak için bazı şeyler söylemek isterdim" mealinde bir dikkat işaretini

bırakmıştır. Ayrıca Risale-i Nurların kendisine bedel konuştuğunu, hem

kendisinin konuşmak istediği şeyleri Eşref Edib'in yazıp neşrettiğini,

böylece meselenin fıtrî bir makamda anlaşılmakta olduğunu ve yüzünü, bu

gibi şeylerden-bakmak isterken çevirdiğini yazmaktadır. İşte, siyasete en

çok müsaadekâr fetva gibi görülen veya öyle gösterilen Üstad'ın bu beyanı

da hakikî murad ve manasıyla sarahate kavuşmuş oluyor.

EŞREF EDİB'E ÜSTAD'IN BİR CEVABI

Merhum Eşref Edip, Üstad'ın üstte kaydedilen mektubunun İstanbul'a

gönderilmesinden ve o mektupta kendisinden ve siyasî meselelerden

bahsetmesi münasebetiyle, bir sene sonra kurulması için hazırlık içine giren

bazı insanların ”İslâm Demokrat" Partisi'ne Nur talebelerinin de

katılabileceği ihtimalini Eşref Edib'in yazması üzerine; Hazret-i Üstad, yine

İstanbul'a 25.4.1952'de bir mektup yazdı. Bu mektupta; Eşref Edib'in, bir

sene evvelki mektubunu iyice anlıyamamış olduğunu ve onun düşündüğü

tarzda Nur talebeleri bilhassa muhalif bir parti içinde siyaset yaparak

çalışamıyacaklarını, müstakil bir siyaset de yapamıyacaklarını ve kendisinin

ve arkadaşlarının o gibi bir partiyi açmalarının farkında olmıyarak

memleket zararına CHP'nin bir oyununa gelmiş olabileceklerini gayet

lâtifane ve nazikâne, kırmadan beyan ediyordu. Mektup ve mektubun

başındaki ta'rif aynen şöyledir:

"Eşref Edib'in, Nurcuların siyasete karışmak ihtimalini söylemesine binaen

yazılmış beray-i malûmat size gönderildi.

Aziz Sıddık kardeşlerimiz Ziya ve Abdulmuhsin!

Üstadımız diyor ki:

"Eşref Edib kırk senedenberi iman hizmetinde benim arkadaşım ve

SebilürReşad'da makale yazan ve şimdi vefat eden çok kıymetli

kardeşlerimin mümessili ve hakikî İslâmiyet mücahidlerinden bir

kardaşımdır. Ve nurun bir hâmisidir. Ben vefat etsem de, Eşref Edib

Nurcular içinde bulunmasıyla büyük bir teselli buluyorum.

1996

Fakat Nur Risalelerinin ve Nurcuların siyasetle alâkaları yok... Ve Rıza-i



ilâhiden başka hiç bir şeye alet edilmediğinden mümkin olduğu kadar

Risale-i Nurun mensubları içtimaî ve siyasî cereyanlara karışmak

1997

1936


istemiyorlar. Yalnız SebilürReşad, Doğu gibi mücahidler iman hakikatlarını

ehl-i dalâletin tecavüzatından muhafazaya çalıştıkları için, ruh-u canımızla

onları takdir ve tahsin edip, onlarla dostuz ve kardaşız. Fakat siyaset

noktasında değil. Belki iman dersi için gelenlere tarafgirlik nazarıyla

bakılmaz, dost düşman derste farketmez. Halbuki siyaset tarafgirliği bu

manayı zedeler, ihlâs kırılır. Onun içindir ki; Nurcular emsalsiz işkencelere

ve sıkıntılara tahammül edip, nuru hiç bir şeye alet etmediler. Siyaset

topuzuna el atmadılar. Hem Nur risaleleri küfr-ü mutlakı kırdığı için, küfr

ü mutlakın altındaki anarşiliği ve üstündeki istibdad-ı mutlakı kırdığı

cihetle, bir nevi siyasete temas var tevehhüm edilmiş...

Halbuki Nurun tercümanı bir tek mesele-i imaniyeyi dünya saltanatına

değişmediğini mahkemelerde dava edip, yirmibeş sene tarz-ı hayatıyla ve

emarelerle ispat etmiştir. "Elbaki Hüvelbaki .

Kardaşlarınız

Sadık, İbrahim, Zübeyr (57)"

Bu mektupta da görüldüğü gibi, Hazret-i Üstad'ın siyaset mevzuunda, DP

iktidarından önce tavrı nasıl idi ise, gene aynı şekilde ve aynı meslekte

devam etmiştir. Tek bir fark vardır; o da DP içinde dindar, hamiyetkâr bazı

kimselerin varlığı ve bu zatların parti kademesindeki yüksek mevkilerde

bulundukları ve DP olarak büyük bir ekseriyetle memleketin idaresini ele

aldıkları için, onlara zaman-zaman bazı tedbirler hususunda yol göstermiş

ve bazı noktalarda da ikaz etmiş ve nasihatlar etmiştir. Hepsi bu kadar...

SİYASETSİZLİĞİN HİKMETLERİ

Bundan önceki mektubun yazılışından tam bir sene sonra da, yani 1953

Mayısında İstanbul'da Üstadın kaleme almış olduğu mektup, üstteki

hakikatların muazzam ilmî bir izahıdır. Fırsat ve meydan açılmışken,

siyasete neden girmediklerinin ve karışmadıklarının büyük hikmetlerini

beyan etmiştir. Mektubun siyasete dair kısmı aynen şöyledir:

Aziz Sıddık kardeşlerim!

Evvelâ: Hem geçmiş, hem gelecek, hem maddî, hem manevî bayramlarınızı

ve mübarek gecelerinizi bütün ruh-u canımla tebrik ve ettiğiniz ibadet ve

duaların makbuliyetini rahmet-i ilâhiyeden bütün ruh-u canımızla niyaz edip

o mübarek dualara âmin derim.

(57) Emirdağ-2 Müntehap dosya sıra no: 87 ve Emirdağ-2 S: 35

1998

1937


Saniyen: Hem çok defa manevî, hem çok cihetlerden maddî ehemmiyetli iki

suallerine mahremce cevab vermeye mecbur oldum.

Birinci Sualleri: "Ne için eskiden Hürriyet'in başında siyasetle hararetli

meşgul oluyordun, bu kırk seneye yakındır ki, bütün bütün terkettin?

Elcevab: Siyaset-i beşeriyenin en esaslı bir kanun-u esasîyesi olan:

"Selâmet-i millet için ferd feda edilir. Cemaatın selâmeti için eşhas kurban

edilir. Vatan için herşey feda edilir" diye bütün nev-i beşerdeki şimdiye

kadar dehşetli cinayetler bu kanunun su-i isti'malinden neş'et ettiğini

kat'iyen bildim. Bu kanun-u esasî-i beşeriye, bir hatt-ı muayyenesi olmadığı

için, çok su-i isti'male yol açılmış.. İki harb-i umumî bu gaddar kanun-u

esasînin; Bin sene beşerin terakkiyatını zir ü zeber ettiği gibi, on cani

yüzünden doksan masumun mahvine fetva verdi. Bir menfaat-ı umumî

perdesi altında şahsî garazlar; Bir canî yüzünden bir kasabayı harap etti.

Risale-i Nur bu hakikatı bazı mecmua ve müdafaatında ispat ettiği için

onlara havale ediyorum.

İşte beşeriyet siyasetlerinin bu gaddar kanun-u esasîsine karşı: Arş-ı

A'zâmdan gelen Kur'an-ı Mu'ciz-ül beyandaki bu gelen kanun-u esasîyi

buldum. O kanunu şu ayetler ifade ediyor:

Yani: Bu iki ayet bu esası ders veriyor ki; "Bir adamın cinayetiyle başkalar

mes'ul olmaz." Hem "Bir masum, rızası olmadan bütün insana da feda

edilmez." Kendi ihtiyarıyla, kendi rızasıyla kendini feda etse, o fedakârlık

bir şehadettir ki, o başka bir meseledir diye hakikî adalet-i beşeriyeyi te'sis

ediyor. Bunun tafsilâtını Risale-i Nura havale ediyorum.

İkinci Sual:..... (Bu sual ve cevabta medeniyetin seyyiat ve hasenatı

mukayese edilmektedir. Burayla münasebeti olmadığından dercedilmedi)...

(58)"


Hazret-i Üstad'ın daha bu kabil çok çeşitli değerlendirme ve izahlarından

nümuneleri burada sıralamak mümkindir. Amma tahmin ederiz ki, maksad

ve mana bu yazılan maddelerle hasıl olmuştur. Burada yazılmıyan diğer

bazı madde ve hususlar için Hazret-i Üstad'ın değerlendirmelerinden

sadece bir fihriste kaydetmekle iktifa etmek istiyoruz.

Meselâ:


1- 5 Temmuz 1950'de radyoda dini proğramın yayınlanmasına başlanması

üzerine Üstad'ın değerlendirmesi..

(58) Emirdağ-2 S: 99

1999


1938

2-10 Ağustos 1950'de Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri'nin Köy

Enstütülerini kapatma hadisesi üzerine..

3- 19 Nisan 1954'de Bağdat Paktı ön çalışmaları için Irak başvekili Nuri

Said Paşa'nın İstanbul'a gelmesi üzerine..

4- 24 Ocak 1955'de Bağdat Paktı'nın teşekkül etmesi üzerine..

5-13 Eylül 1956'da ortaokullarda din derslerinin okutulmasına başlanması

üzerine...

Hem meselâ:

1- 5 Mart 1953'de Komünizm müessisi Jozep Stalin'in ölmesi üzerine...

(Haşiye) 2- 29 Ekim 1956'da; İsrail, Fransız ve İngilizlerle birlikte Mısır'a

saldırmaları ve mağlûb olmaları üzerine..

3-16 Şubat 1958'de Irak ve Ürdün birleşerek bir federal Arap devleti


Yüklə 4,31 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   77   78   79   80   81   82   83   84   ...   112




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin