Kastamonu hayati



Yüklə 4,31 Mb.
səhifə83/112
tarix24.06.2018
ölçüsü4,31 Mb.
#54637
1   ...   79   80   81   82   83   84   85   86   ...   112

yani: "bir siyaset yolunda, Nur mesleğini, Nur uhuvvetini, İslâm uhuvvetini

parçalar geçeriz."

Yine mezkûr guruba, bir zamanlar fetvalarıyla bir nevi -tabiri caiz ise

Şeyhül-İslâmlık yapan ve fakat bir zaman sonra bunların büyük bir iftiralı

ihanetleriyle karşılaşarak onlardan yüz çeviren muhterem bir zat, bir

kitabında: "Bir rey bir vatanı kurtarır" başlıklı parağrafında, "bir çivi bir

nalı, bir nal bir atı, bir at bir kumandanı, bir kumandan bir vatanı kurtardığı

gibi; bir rey de vatanı kurtarabilir (4)" fetvasıyla ki; bir siyasi iş için, bir rey

için icabında her çeşit hareketin mübah olacağını bir nevi fetva vermek

istiyordu, yahutda öyle anlaşılıyordu.

Yine, bunların önde gelen bir adamının meşhur bir sözü de: "Biz ehl-i

imanla iman cihetinde müttefikiz, amma siyaset cihetinde ayrı

düşünmemizdeki hareketimizde bir olmadığımız zaman, iman cihetindeki

uhuvvet bir şeye yaramaz".

Yine bunların bir adamı, kendisiyle görüşenlere, sık sık: "Kesin tavrını al,

siyasette gevşeklik olmaz" yani: İman uhuvveti, iman alakası, Nurculuk

irtibatı pek mühim değildir. Esas bağ, rabıta siyasettir.

Bu gurubun bir başka düsturları da: "Doktordan nurcu olur, Demirciden,

kalaycıdan nurcu olur, neden gazeteciden nurcu olmasın!"

Evet, bu söz gerçek manasıyla her ne kadar doğru ise de; ve bir doktor

hem doktorluğunu yapar, Risale-i Nuru da okur ve Nurcu olur. Bir demirci

2016


de aynı şekilde böyle olabilir. Keza bir gazeteci de, herhangi bir gazetede

çalışır, makale yazar. Fakat aynı zamanda nurcu da olabilir. Lâkin bir

gazete çıkmış, siyaset yapıyor, ihlâsa münafi hareketlerde bulunuyor.

Üstad'ın


(4) Siyâsette Ölçü M. Kırkıncı s: 25

2017


1947

düsturları haricinde iş yapıyor ve bu gazeteyi çıkaranlar kalkıyor, diyorlar

ki: "Gazete de bir nurculuktur, biz Nurcuyuz, nurculuk yürütüyoruz.

Cemaat adına bir nur hizmetini yapıyoruz." İşte o zaman bunlara denilir ki;

hayır arkadaş? Siz nurcu falan değilsiniz. Siyasî bir gazetesiniz vesaire...

İşte bu acib müthiş siyasî, felsefi ve beşerî düstur ve metodlarla hararetli bir

hareket içine girmiş olan mezkur gurup, maalesef Nurculuğa, Nur

mesleğine, Nur düsturlarına çok büyük ihanetlerle darbeler indirdikleri

halde, kendilerine sorduğun zaman "Ne yapıyorsunuz? Yanlış

gidiyorsunuz?" onlar "Biz Risale-i Nurun hizmetini görüyoruz"

demektedirler(*)... mukaddeme bitti.

MEVZUYA GİRİYORUZ

İşte biz de bu mevzuu hak namına, Üstad namına, Nur mesleği adına;

Hazret-i Üstaddan -yorumsuz te'vilsiz- geldiği şekilde, kısmen yukarda

kaydettiğimiz Üstadın bu mevzulara dair olan sözlerini ve fıtrî cereyan

tarzını ve bir de bunun yanında sahih ve safî rivayetlerden alınan gerçek

mes’elenin tahlilini yapmaya gayret etmeye çalışmak istedik. Dinlenmiş,

dinlenmemiş, kırılmalar olmuş, olmamış, hakikat ilminde, hakkın

müdafaasında Üstad'ın mukaddes mesleği etrafında biriken şaibeleri tenkid

ve ta’dil ederken, bize göre bir tesiri olmaması lâzımdır ve olmıyacaktır.

Yalnız hak sağolsun, Üstad'ın ebedî, şaşmaz müstakim mesleği varolsun.

Şimdi, mukaddemedeki iddiamızın bazı örneklerini verecek ve meseleyi

baştan alarak sırasıyla, ilk önce 1950 seçimleri öncesinde Hazret-i Üstad'ın

nasıl bir hareket ve tavır içinde olduğunu gösterir belgeler takdim

edeceğiz.

Evet; DP'nin kahir bir ekseriyetle kazanacağı 14 Mayıs 1950 seçiminden

önce ve seçim sırasında Hazret-i Üstad'ın seçimlerle alâkadar olmadığına,

yani karışmadığına ve talebelerini de karışmama yönünde ikaz ettiğine dair

bazı vesikaar şunlardır:

Birincisi: Merhum Mustafa Ezener'in 1/Nisan/1950'de Hazret-i Üstad'la

görüştükden sonra, aynı sohbette Üstad'dan aldığı direktifli emirlerini havî

şu mektubudur:

(*)Lâkin Allaha şükür, hadiselerin verdiği ikazlı derslerle, zikirleri geçen

Kardeşlerimiz siyaset atmosferinin teşvi edici vaziyetten intibaha geldiler.

Eski siyaset varî mubarezekâr hallerden uzaklaşıyorlar.

2018


1948

Çok aziz sıddık kardeşlerim!

Evvelâ sevgi ve hürmetlerimi sunar, acizane ve hakirane lisanımın döndüğü

kadar Cenab-ı Hak'tan sıhhat ve afiyette daim olmanızı dua ve niyaz

eylerim.

Çok aziz, çok müşfik, çok sevgili Üstad'ımız hazretlerini ziyaretimde:

- Antalya ve havalisi, Bodrum'da bulunan Nurcu kardaşlarımız namına çok

mübarek ellerini öperek, en derin hürmet ve saygı ve sevgilerimizi arzettim.

Bilmukabele hepinize ayrı ayrı selâm ve sevgilerini tebliğ etmemi ve

aşağıda yazılı hususların duyurulmasını emir buyurdular:

1- Hastalığım fazlalaşmaktadır. Fakat kardeşlerim merak etmesinler.

2- Nur talebeleri parti ve seçim işleriyle alâkadar olmasınlar.

3-Bana hizmet eden Halil, yakında askere gideceğinden ya Isparta'ya

veyahut Isparta'ya yakın bir yere gitmek istiyorum, diye buyurdular. Ben

de sizlere aynen arzediyorum...

Duanıza çok muhtaç aciz fakir

Kardaşınız

Mustafa Ezener (5)'"

İkincisi: 1950 başlarında, Üniversiteli Nurcu gençlerin hazırladıkları

"Bediüzzaman'ın Tarihçe-i Hayatından Harikalar" adlı eserin, evvelâ

İnebolu, sonra Isparta'da neşredilen eski yazı nüshalarının en başında şu

cümleler yazılıdır:

Bu nüshanın tamamını Sebilürreşad neşredecekti. Fakat bu seçim

zamanında siyasete temas etmemek için Nur müellifi rıza göstermemi.

"Ceridelerin hakkı değil, belki Medreset-üz Zehra erkânının vazifesidir.

Onlar neşredecekler" demiştir"

Böylece Hazret-i Üstad'ın 1950 seçiminden önce umumi şekilde parti ve

seçim işlerine karışmadığına delil için üstteki iki vesika kifayet eder

sanırım.

Amma 1950 seçimlerinden sonra, 1954-1957 seçimlerinde ise,

Hazret-i Üstad'ın DP'yi neden ve ne kadar ve nasıl tuttuğuna dair beyan ve

ifadelerine geliyoruz. Üstad'ın Afyon'daki müsadere altında bulunan

kitapları DP'liler kanalıyla kurtarmak için Başbakan Adnan Menderes'e

2019


1951'de gönderilmiş hakikatlı tahlilin burada kaydı icabederdi. Ancak adı

geçen tahlil yukardaki mevzu’lar arasında geçtiği için sadece bir iki

cümlesini alıyoruz:

(5) Emirdağ-2 Müntehap dosya sıra no: 8

2020

1949


“...İktidar partisinde bulunan az bir kısım dinin zararına siyaset namıyla

üçüncü cereyana yardım etse de, madem o Demokrat Partisi meslek

itibarıyla öteki iki cereyan-ı azimenin durmasında ve defetmesinde

mecburi vazifeleri

olmasından; bu vatana ve İslâmiyete büyük bir faydası dokunabilir. Bu

cihetten biz Demokratları iktidar yerinde muhafaza etmeye Kur'an

menfaatına kendimizi mecbur biliyoruz. Onlardan hayır beklemek değil,

belki dehşetli baştaki iki cereyana siyasetlerince muarız oldukları için,

Onların az bir kısmı dine verdikleri zararı, vücudun parçalaninasına bedel

yalnız bir parmağı kesmek gibi pek cüz'î bir zararla, pek küllî bir zarardan

kurtulmamıza sebeb oluyorlar..."

İkincisi: Hazret-i Üstad'ın Demokrat Parti'yi niçin tuttuğunun asıl

sebeblerinden birisi de bu idi ki: CHP bilhassa 1950 seçimlerinden önce ve

seçimden bir iki sene sonraya kadar, dini siyasete alet etmek çabasına

düştü.(6) Gayesi de, seçimlerde dini alet etmek suretiyle iktidarı elde

ettikten sonra, bu defa eski zihniyetiyle siyaseti dinsizliğe alet etmesini

devam ettirmek... Hazret-i Üstad bunların bu gaye ve plânlarını iyi biliyor

ve görüyordu.

CHP bu haliyle beraber, Demokratları dine taviz vermekle ve irtica'ı

desteklemekle bütün gücüyle yüklenip onu suçluyordu. Hazret-i Üstad, bu

durumu Celâl Bayar'a 1950 seçiminin hemen akabinde gönderdiği ilk

mektubunda ve sonra İstanbul'a yolladığı bir mektubta açıkça dile

getiriyordu.Hülâsası şudur:

"...Şimdi hissettim ki: Bazı münafıklar dindarları perde yapıp dini siyasete

alet, sonra da siyaseti dinsizliğe alet etmeye çalışmasından, safdil

dindarların hatırı için bir iki defa siyasete, dünyaya baktım, gördüm ki: Bizi

üç dört mahkemede "Dini siyasete alet ediyor" diye bizi ittiham edenler,

kendileri dessasane, dini tezyif etmek için kendileri dini siyasete alet, sonra

da siyaseti dinsizliğe alet etmek için; dinsizlik düsturlarını kanuna bağlamak

gibi, dünyada hiç bir şeddad, hiç bir zalim yapmadığı bir dehşet gördüm..."

Üçüncüsü: Üstad Hazretleri Demokratları ne dereceye kadar ve nasıl

tuttuğunu gösteren şu gelen ifadesidir. Bu ifade, 1957 seçimlerinde

Hazret-i Üstad'ın arzu etmesine ve bir derece âşikar şekilde çalışmasına

rağmen, Isparta meb'usu Tahsin Tola ve Niğde meb'usu (ve 1955-1957

arası Adliye Vekili )Prof. Hüseyin Avni Göktürk'ün seçimi kaybetmeleri

üzerine yazılmıştır. Mektubun bir kısmı şöyledir:

2021

(6) Hatta 1950 seçiminde Demokratlar, Ankara Vaizi Ömer Bilen hocayı



aday göstermesine karşılık, CHP de Ticani şeyhi kemal Pilauoğlu'nu

Ankara dan aday göstermişti. (Bkz. Cüneyt Arcavürek açıklıyor, C: 1, S:

216

2022


1950

"... Biz Nur şâkirtleri Üstad'ımızın hizmetinde ve mesleğinde

bulunduğumuzdan siyasetlerle alâkamız yoktu. Fakat Demokratlar

Nurların neşrine müsaadekâr olmaları ve eskiden beri Nurun men'ine dair

zulümleri yapmadıklarından Demokratın hatırı için seçimlerle alâkadar

olduk. Evvelki defa gibi, bu defa da Nurcuların epey faydası Demokratlar

lehine oldu...(7)"

İşte, Hazret-i Üstad'ın Demokrat iktidarı döneminde onların yerinde, olan

bazı hareket ve davranışlarına mukabil hareketlerinin özünün özü bu iki-üç

hülâsalı beyanlarla ifade edilebilir. Başka bir şeyde değildir. O ise, ne bir

siyasettir, ne siyasete girmeye dair bir derstir, ne de tarafgirlik yapmaktır.

Evet Hazret-i Üstad, Kur'an ve vatan ve millet menfaâtı için, tek-tük

siyasî ve idarî

hadiselere bakmış, amma hiçbir zaman girmemiştir, iç işlerine

karışmamıştır. İstediği şey, DP'nin daha biraz hakiki hürriyet sahasında

ilerlemelerini temin, din ve vicdan hürriyetini baskılardan kurtarmak ve bu

vatana hakikî saadet ve menfaat getirmek istemiştir. Bu üç hülâsadan başka

bir çok örnekler burada sıralamak mümkindir. Fakat bu bahsin üst

tarafında da değerlendirme hadiseleri içinde bu mektuplar gibi Üstad'ın bu

mevzuya dair ifadeleri çokça geçtiğinden, bu meseleyi burada bu kadarıyla

kapatıyoruz.

(7) Emirdağ-2 S:186

2023

1951


ALTINCI FASIL

(Basının İftirakâr Tecavüzü ve Verilen Cevablar)

1946-1950 arası, Türkiye'de basının kısm-ı ekserisi DP'yi tutmakta iken,

1950 DP iktidarında ise, bu defa CHP onu elde ederek yanına çekebildi ve

DP aleyhinde kullanmasını becerdi.(1) Bu arada CHP'nin oyun ve

girişimleriyle Hazret-i Üstad Bediüzzamanın şahsiyeti ve Nurculuk

aleyhinde de şeni' iftiralarla basını taarruza geçirdi. Bu hal 1950'den, 1960'a

kadar ve daha sonrasına kadar devam etti. Fakat en büyük ve şeni' taarruzu

1958'den sonra oldu. DP'nin 1950 iktidarından sonraki Hükûmeti, çok işler

ve hükûmet icraatı vesair hususlardan dolayı basına lâzım gelen ilgiyi

gösteremedi. O yüzden CHP onu tam elde etmişti.

Basın, hemen hemen tamamına yakın kısmı vargücüyle DP'yi kötülemek ve

karalamak içinde, Bediüzzaman ve Nurculuk aleyhinde de iftiralı ve yalanlı

yazılar neşrediyordu. 1952'deki Ahmet Emin Yalman hadisesi, sol basının

eline büyük bir sermaye vermiş ve iftiralarına tuz biber olmuştu. Daha

sonra Ticanî hadisesi vesaire de ayrı bir sermayeleri idi. Hazret-i Üstad ve

Nur talebeleri aleyhdeki bu neşriyata bigane kalmadılar. Her fırsatta

cevablar verdiler. Delil ve vesikalarla yalanlı iftiralarını yüzlerine çarptılar.

Bir kaç tane küçük, dindar gazete ve mecmualar da Hazret-i Üstad'ın

müsbet, hayırlı ve menfaatlı hizmet ve faaliyetinden söz eden yazılar

neşrediyordu. Bunlardan bazıları da karşıki tarafa cevablar da verdiler.

Hazret-i Üstad'ın ve Nur talebelerinin mukabil cevabları, hep gazetelerle

değil, hatta gazetelerde çok az bir kısmı neşredebiliyordu.Geri kalanı

hususî neşriyat ve lahika mektupları tarzında oluyordu. Teksir

makineleriyle çoğaltılıp neşredilen bu cevablar, daha çok Nur talebeleri

cemaatı arasında dağıtılıyordu. Belki bazen de hükûmet ricaline de birer

ikişer nüsha gönderilebiliyordu. Ayrıca bazı dost gazete ve mecmualarda

da, amma çok az olarak cevablar verilmiş ve neşredilmişti.

İşte Hazret-i Üstad'ın ve Nur talebelerinin hususî ve müstakil şekilde

neşrettikleri mezkûr cevablardan bir kısmını kaydetmek istiyoruz. Bunların

evvelâ 1950'den itibaren tarih sırasına göre bir fihristelerini arzedeceğiz.

Aleyhte yazı neşretmiş gazetelerin isimleri ve neşir tarihi şöyledir:

(1) Cüneyt Arcayürek Açıklıyor S: 215

2024


1952

Gazetenin İsmi Yazı ve mevzuu Neşir tarihi

1. Kocatepe Gazetesi İrtica’ ve Kore’ye asker gönderme 951

2. Kocatepe Gazetesi Zararlı hal ve emniyeti ihlal 8 Şubat 951

3. Yeni Sabah Gençlik Rehberinin neşri üzerine 1951

4. Kudret Gazetesi İrtica’ ve Tarikat 13 Temmuz

952

5. Kocatepe Gazetesi Peygamberlik isnadı 19.2.951



6. Vatan Gazetesi Çeşitli yalan ve seri itiraflar 23.1.953 (2)

7. Yeni ulus Gazetesi Doğu Üniversitesi hakkında 1.4.954

8. Vatan Gazetesi Doğu Üniversitesi hakkında 3.7.954

9. Zafer Gazetesi Şark Üniversitesi

18.Temmuz.954

10.Vatan Gazetesi Çeşitli iftiralar 11.11.954

11.Akşam Gazetesi Şe’ni itiraflar 15.3.958

12.Umum Basın İftiralar ve yalanlar 11.1.960

Tarihi belli olan bu gazetelerin yaptıkları çeşitli iftiralarına çoğu zaman

Üstad tarafından cevabları verildiği gibi; cevabların bir kısmı da Nur

talebeleri tarafından verilmiştir. Diğer cevaplar ise, gazetenin isim ve

tarihleri verilmeden yazılmış. Bunların içinde, bir iki defa Cumhuriyyet

Gazetesi ismi geçmektedir.

İsim ve tarihleri belli olmıyan gazetelere verilen cevablar da şöyledir:

1- Mürid, Tarikat vesaire tahminen 1958

2- Üstad'ın köylerde dolaştığına dair iftiralar 1957

3- Yine tarikat ve Mürid... 1959

4- Isparta Savcısının huzursuzluk ittihamı 1954

5- Cumhuriyet Gazetesi'nin Üstad'ın müdafaatını tahrif eden yazısı

tahminen 1953.

Dost gazete ve mecmuaların da Hazret-i Üstad'ı ve Nur talebelerini

müdafaa sadedinde iftirakâr basına karşı yazdıkları cevablar:

1- 24.7.1952'de Büyük Doğu Mecmuasının Ankara'da çıkan Kudret

gazetesine cevabı.

2- 28.7.1952 Nur talebeleri Büyük Doğu’da A.Boyacıgilleri tel’in.

3-22.7.1952 de Hür Adam gazetesinin cevabı.

4- 29.7.1952 Yine Hür Adamın cevabı

2025


5- 5 Eylül 1952'de Büyük Cihad da Üstad'ın İkinci Söz risalesinin

neşredilmesi ve bu gazetenin buna dair tebcilkâr makalesi.

(2) Vatan gazetesi muhabiri Yılmaz Çetiner. Üstad Hazretleriyle görüştü.

Fakat yalan yazılar neşretti.

2026

1953


6- Sebilürreşad 128. sayıda "Mahkemeden Mahkemeye" makalesi Üstad

hakkında.

Şimdi Hazret-i Üstad ve Nur talebelerinin ve ayrıca da bazı dost

gazetelerin cevablarından bir kaç örnek vermek istiyoruz. Bu cevabların

içinde birinci derecede önemli ve mutlaka çok enteresanı Üstad’ın şahsen

verdiği cevablardır. İki'nci derecede önemli, Üstad'ın yanındaki hizmetkâr

ve talebelerinin cevablarıdır ve bu kıyasla...

ÜSTAD'IN CEVABLARINDAN BAZI BÖLÜMLER

BİRİNCİSİ: Yeni Sabah gazetesine verdiği cevabta günü ve ayı kesin

bilinmemekle beraber, fakat 24.3.1951'de, İstanbul savcılığı Gençlik

Rehberi hakkında dava açtığı sıralarda, Yeni Sabah Gazetesinin -Büyük

ihtimal ile bu tarihlerde Rehber aleyhindeki neşriyatı üzerine Hazret-i

Üstad'ın kaleme aldığı ve yanındaki talebeleri isimleriyle bazı yerlere

gönderdiği cevabın bir kısmı şöyledir:

"... Bir sene evvel mezkûr istid'ada, şimdi Rehberin müsaderesine dair Yeni

Sabah gazetesi, Rehberin ikinci defa basılmasını müellifine medar-ı

mes'uliyet gösteriyor.

Halbuki, Rehberin başında yazılan parça, onların yanlışını gösteriyor:

"Gençlik Rehberi-Önsöz: Bu Gençlik Rehberi Eskişehir'de Emniyet

Müdürü izniyle resmî bir müsaadeyle yeni hurufla basıldığı gibi, eski

hurufla Isparta'da dahi teksir edilip, Hükûmetin ve zabıtanın ilişmemesi ve

her tarafta iştiyakla okunması ve intişarı gösteriyor ki, bu Rehberin millete

hususan gençlere çok menfaatı var...(3)"

İKİNCİSİ: Vatan Gazetesinin 10.11.1954 nüshasında neşrettiği yalan,

iftira ve tezvirlerine Hazret-i Üstad’ın şahsen cevabı şöyledir:

"Yazıları beş vecihle iftira ve yalan olduğunu gördüğüm bir gazeteyi bana

okudular. Böyle iftiraların hem Isparta'ya hem neşredenlere büyük zararı

var.


Birinci Yalanı: Nur Risalelerini okuyanlara mürid ve tarikat diye beni

tarikat dersi vermekle ittiham ediyor

Halbuki beni tanıyanlar biliyorlar ki; mahkemelerde de sabit olduğu gibi,

ben tarikat dersi değil, imanın ve Kur'anın hakikatlarını ders veriyorum.

2027

Dersimi dinliyenlere Nur talebesi denir. Mesleğimiz tarikat değil, imanın



hakikatlarıdır.

İkinci Yalanı: İftira eden gazete, başka bir gazeteyi kendine teşrik etmekle

bazı yanlış ta'birler karıştırmasıyla diyor ki: "Eğridir gençleri Said ve

müridleriyle mücadeleye başladılar."

(3) Afyon hapsinden kurtuluşundan sonra defter: 82

2028


1954

Kat'iyen bunun aslı olmadığını bütün Isparta ve Eğridir gençleri biliyorlar.

Bunu işittikleri vakit, hiddetle protesto ediyorlar. Yalnız Ankara'da

bulunan Eğridirli genç olmayan bir adam, otuz sene evvel benimle

görüşmesini az tenkidkârane yazmış. Buna "Gençler mücadeleye

başladılar" namını vermek ne kadar zahir bir yalandır Halbuki, kim olursa

olsun bütün gençlere karşı daima kardeş nazarıyla bakıyorum. Bana, yahut

talebelerime karşı Isparta ve Eğridir'de hiç bir gencin mücadelesini

işitmemişim.

Üçüncü İftirası: O iftira eden gazete, başka birisinin diliyle diyor ki: "Said

ve müridleri gizli siyaset çeviriyorlar. Emniyeti bozmak tarzında nizamatı

değiştirmeye çalışıyorlar"

Bunun yalan olduğuna, yirmi sekiz senede beş mahkeme beraet vermesiyle

gösteriyor ki, siyasetle hiç bir alâkam yok.. ve hiç bir emare bulunmaması

bunun ne kadar iftira olduğunu gösteriyor. Hatta otuz beş senedenberi

siyasetten çekildiğimi bütün dostlarım biliyorlar. Bu hakikat mahkemeler

tarafından da sabit olmuştur.

Dördüncü İftirası: "Said-i Nursi bazı kadınlara şeytandır demiş" Bu

iftiranın aslı: Eskiden büyük şehirlerde açık saçık, çıplaklık derecesinde

hususan yarım çıplak Hıristiyan kızları "Şeytan kumandasında ahlâk-ı

İslâmiyeye zarar veriyorlar." demişim.

İşte böyle bir kaç tane açık gezenler hakkında bir sözü, başka surete

çevirip, mutlak kadınlara teşmil ederek, tabiri çirkinleştirip, isti'mal etmesi,

pek çirkin ve zahir bir iftiradır.

"Kadınlarla Muhavere" namındaki Risalemde kadınlara büyük bir hürmet

ve ehemmiyet ve kıymet verdiğimi, hatta şefkat cihetinde, erkeklerden pek

ileri olduklarından; Risale-i Nurun mühim bir esası şefkat olduğundan, bu

mübarek hemşirelerimi "Muhterem Hemşirelerim" namıyla yâdediyorum.

Onların samimiyet ve ihlâslarını ziyade görüyorum.

Beşinci hakaretkârane iftirası: "Gerilemek ve irtica'...” yani İslâmiyet

ahkâmına, ahlâkına dönmek manasıyla "Mel'un fikir" tabiri kullanması

küre-i arzı titretecek kâfirane bir iftira olduğu gibi, yalnız Isparta'lılara ve

Nur talebelerine değil, belki Âlem-i İslâma karşı bin ihanettir

Çok hasta ve çok ihtiyar

2029

Said-i Nursi (4)"



ÜÇÜNCÜSÜ: Tarihini kesin tesbit edemediğimiz ve fakat 1959

tarihlerinde olduğu kuvvetle muhtemel, Cumhuriyet gazetesinin tahrif ve

tağyir dolu yalan ve iftiralarına karşı Üstad'ın cevabıdır:

(4) Gazetelere cevap dosyası No: 10/8 ve Emirdağ-2 S:162

2030

1955


Üstadımız ifade buyurdular ki:

"Aleyhimizde olan Cumhuriyet gazetesi, müdafaamı çok yanlış ve gayet

fena bir tarzda tağyir etmiş. Hatta "Bir canî yüzünden on masumu

zulmetten kurtarmak için...” gibi hezeyanlar karıştırmış. Hem de o

yazdığım cevab, beş altı sene evvel İstanbul İkinci Sulh Ceza

Mahkemesinde aynen söylenmiş. En mühim mes'elemde beraet verilmiş bir

müdafaa iken; Bir iki ay evvel bir bardak suda bir fırtına koparmak

nev'inden, İstanbul seyahatimde gayet manasız, garazkârane bir savcı

Isparta müdde-i umumisine havale edip manasız benim ifademi almaya iki

resmi polis memuru gönderdi. Onlara dedim: O meseleye beş sene evvel

cevab verilmiştir. İşte o zamanki cevabım da budur dedim. Onlar da kabul

ettiler Hem de makine ile çıkardılar. Hem o herife de göndermişler.

Şimdi uzak bir yerde, tekrar manasız olarak bizden uzak bir kaymakama

başkası onu vermiş. İftiracı gazetede "Onu kaymakam savcıya vermiş"

demesiyle, Risale-i Nurun bir kısım zaif şâkirtlerine vesvese ve bir evham

vermek istemişler.

Bu yazıya Nurun çok avukatları tekzib yazsınlar. O meselenin mevzuuna

dair İstanbul Sıhhî hey'etinden dört rapor var. Fakat lüzumsuz olduğu için

kimseye göstermeye tenezzül etmedim. Hem de lüzum olmamış.

NOT: Ankara'daki iki emniyet müdürüne çok selâm ediyorum. Böyle

şeylere ehemmiyet vermesinler...”

Said-i Nursi(5)"

DÖRDÜNCÜSÜ: 1960 başlarında hemen hemen umum basının Hazret-i

Üstad'ın küçük bazı seyahatlerini dillerine dolayarak yaygara koparılmasına

karşılık, Üstad Hazretleri daha çok talebelerine hitaben, aynı zamanda bu

gibi gazetelere cevaben bir yazı neşretti. Bu yazıyı Üstad’ın hayatının en

son safhasında kaydedeceğimizden buraya dercedilmedi.

Böylece Hazret-i Üstad Bediüzzaman, kendisini ve Nur talebelerini

alâkadar eden, basının yalanlı, iftiralı yazılarına karşı bigâne kalmamış, ya

kendisi şahsen veya yanındaki hizmetkârları, yahut da diğer talebeleri

vasıtasıyla mutlaka cevab vermiştir. 1950-1960 arası gazetelere verilen

cevabların mecmuu yirmi otuz kadardır. Bunların tamamı dosyalarımızda

mahfuzdur.

2031


(5) Emirdağ-2 S: 202

2032


1956

ÜSTAD'IN HİZMETKÂRLARININ CEVABLARI

Hazret-i Üstad'ın yanındaki talebe ve hizmetkârlarının, onun emriyle ve

dikteleriyle verdikleri cevablar da çoktur. Hepsini buraya dercetmemize

imkân yoktur. İçlerinden en mühim gördüğümüz bir iki cevabı nümune

olarak arzetmekle iktifa edeceğiz. Bu cevabları da yine tarih sırasına göre

kaydedeceğiz. Bunların tamamı gazetelere cevab lardır.Şimdi bunlardan

sadece bir tanesini alacağız:

1- Afyon'da münteşir Kocatepe gazetesinin(6)yazılarına birçok cevablar

verilmiştir. Bunların içinden sadece 7 Şubat 1951'deki bir nüshasında

yaptığı iftirakâr tecavüzüne karşı verilen bir tek cevabı kaydediyoruz:

"AFYON KOCATEPE GAZETESİ BAŞYAZARINA!

Gazetenizin 7 Şubat 1951 tarihli sayısının birinci sütununda "İrtica' ile

mücadele" başlığı altında bir yazı okuduk. Bu yazıdan anlaşılan mana

şunlardır:


Yüklə 4,31 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   79   80   81   82   83   84   85   86   ...   112




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin