MİZZİ KÖŞKÜ
478
479
MODA
kızı vardır. Bu çocuklar üvey annelerinin ölümcül bir tertibinden kanatlı ve altın postlu bir koçun üzerinde Kolhis'e kaçarlarken, Helle bugünkü Çanakkale Bo-ğazı'na düşerek boğulur (buraya "Helle Denizi" anlamında Hellepontos adı verilir). Bir başka versiyona göre genç kızı Pose-idon kurtarmış ve onunla evlenmiştir. Kız kardeşini yitiren delikanlı Kolhis'e vardığında koçu Zeus'a kurban eder, altın postunu da oranın hükümdarı Aites'e o da Savaş Tanrısı Ares'e armağan olarak sunar, işte, Pelias'ın lason'dan getirmesini istediği bu posttur. İason 50 kürekli bir gemi yaptırır. Argo (hızlı) adındaki bu tekneyle sefere 50 kişi katılır, bunlar arasında gemiyi inşa etmiş olan Argos, dümenci Ti-fis, Idmon, kâhin Amfiaraos (Bizantion'da adına bir tapınak vardı), kâhin Mopsos, Boreas (kuzey rüzgârı, bugün poyraz denilen rüzgâra değil yıldıza tekabül eder) ve oğullan Kalais ile Zeres, Kastor, Polide-ukes, Peleus, Meleagros, Telamon, Misia (Mudanya) kıyılarında yitirip yola onlar-sız devam ettikleri Hilas ve Herakles ve Yunan mitolojisinin büyük ozanı Orfeus bulunmaktadır.
Yolculuk ciddi tehlikelerle doludur. Örneğin, Yunanlıların Pontos Euksenios (Konuksever Deniz) diye adlandırdıkları denize (Karadeniz) çıkmak için Bosporus'tan geçmek lazımdı, bu boğazın da ağzında Simplegad denilen Mavi Kayalar vardı. Bir tekne aralarından geçmeye kalkışacak olsa, hemen kapanarak birbirleriyle çarpışıyorlar ve aralarındaki tekneyi de içindekileri de ezip parçalıyorlardı. Argo gemisi ve onun yolcuları bu kayaların çarpışmasını önlerler Bir versiyona göre, tavsiye üzerine İason önce kayaların arasından bir güvercin uçurur sonra da gemi kazasız belasız geçer. Fakat asıl yaygın olan anlatıda, Argo çarpışan kayaların arasına geldiğinde Orfeus lirini çalmaya başlar, kayalar da durup bu harikulade musikiyi dinlerler, böylece tekne de kazasız belasız oradan geçer, dahası da, çarpışan kayalar artık bir daha yerlerinden kıpırdamazlar, denizcilerin açık denize çıkmalarına engel olmazlar.
Bu efsaneler, Bizantion'dan ayrı olarak vardı, ama Bizantion kenti kurulup geliştikten sonra onun içinde yaşayanlar kendi kentlerini de mitolojinin içine oturttular. Kentin kurucuları olan Megaralıların başındaki kişinin Bizas(->) adını taşıdığı ve yer adlarını türetmek için "ion" ekinin sona getirildiği, bu nedenle de Bizantion kentinin de, Bizans sözcüğünün de Bizas'tan türediği belirtilir.
Bizas diye bir kişi var mıydı yok muydu (paraların üzerinde ona atfedilen kabartma portrelere rastlanmıştır) ya da böyle bir kişi sadece efsane kahramanı mıydı, bu sorulara kesin yanıt verebilecek kaynaklar bulunmuyor, fakat kentin sakinlerinin kendilerine ve kurucularına yakıştırdıkları efsane, gerçeklerden çok daha süslü ve sevimli gözüküyor. Bizas'a ve Bizantion'a atfedilen efsane, tabii ki, Bosporus öyküsünün devamı olacaktı ve öyle de şekillendirilmiştir, lo, Hera'nın kendisine tebelleş ettiği at sineğinden kaçarken, inek boynuzu-
na benzeyen bir deniz parçasının ucuna gelir ve burada Barbisos (Kâğıthane) ile Kidaros (Alibeyköy) dereleri arasındaki sırtta Hrisokeras (ya da Keroessa) adını verdiği kız çocuğunu doğurur, bu çocuğun babası Zeus'tur, Hrisokeras ise "Altın Boynuz" anlamına gelmektedir.
Hrisokeras, ağaçlarla bahçelerle, kuşlarla, balıklarla dolu olan bu cennet köşesinde büyür ve Denizler Tanrısı Poseidon'dan bir erkek çocuk doğurur. Adı Bizas konulan bu çocuk, büyüyecek ve Altın Boynuz' un başlangıç kısmındaki yarımadaya gelerek ve bir kent kurarak oraya kendi adını verecek, babası Poseidon'dan ve Tanrı A-pollon'dan yardım alarak (Apollon'un kargası güzergâhı gösterir) kent surlarını inşa edecektir vb. Ne var ki, Trakya Kralı Hi-amos'ün orduları kenti kuşatırlar, Bizas ve askerleri onları geri püstürtür, bir daha gelmemeleri için ülkelerine kadar kovalarlar, bu arada iskitler kenti kuşatırlar; Bi-zas'ın karısı Fidaleia'mn başını çektiği Bi-zantionlu kadınlar işkilleri yılanlarla kaçırırlar; derken, Bizas geri döner, kentte rahat bir dönem başlar...
Bizas'la ilgili diğer bir anlatı, Megaralı Dorların Bizantion'u kuran kolu ile Halke-don'u kuran kolu arasındaki rekabetten ve hoşnutsuzluktan kaynaklanan bir öyküdür. Söylenceye göre, Bizas'ın önayak olduğu grup göçe çıkmadan önce, Delfi Ada-sı'nın kâhinlerine danışır, onlar da "koloniyi körler ülkesinin karşısına kurun" diye salık verirler. Bu efsane, Haliç ile Marmara Denizi arasındaki yarımada kadar güzel ve elverişli bir yer varken Halkedon'a (Kadıköy) koloni kurmuş olan Dorlan yermek için icat edilmiş olmalıdır.
YALÇIN YUSUFOĞLU
MİZZİ KÖŞKÜ
Büyükada'da, Çankaya (Nizam) Caddesi üzerinde yer alan bu köşk, 19. yy'm ikinci yarısında, Maltız kökenli George Mizzi tarafından inşa ettirilmiştir. Miras ve satış yoluyla çeşitli şahıslar arasında el değiştiren, 1930-1940 arasında otel (San Remo Oteli) olarak kullanılan yapı günümüzde yazlık konut olarak kullanılmaktadır. Halk arasında "Kırınızı Kuleli Köşk" ve "Al Palas" adlarıyla tanınan Mizzi Köşkü, istanbul'un mimari geleneğine hiç uymayan ve bazı ayrıntılarıyla İngiliz malikânelerini, kimi ayrıntılarıyla da ortaçağ şatolarını hatırlatan eklektik bir görünüme sahiptir. Biri bodrum olmak üzere, üç katlı kagir yapının duvarları kırmızı renkli prese tuğlalarla örülmüş, duvarların dış yüzeyi sıvanmayarak, özenli bir işçilik arz eden bu örgü cephelere yansıtılmıştır. Köşkün girişi, ön cepheden geriye çekilmiş olan verandada yer alır. Söz konusu verandanın açıklığı, mermer sütunlara oturan üç adet basık kemerle geçilmiş, sütunların üzerine İyon nizamında başlıklar oturtulmuştur. Sütunların arasında kalan üç açıklıktan ortadaki merdivenlerle donatılmış, yandakiler geometrik taksimatlı korkuluklarla sınırlandırılmıştır. Verandaya açılan giriş ile bunun yanlarında sıralanan pencereler yuvarlak kemerlidir. Veran-
Mizzi Köşkü
Tuğiacı, istanbul Aâalan, II
danın sağında ve solunda, basık kemerli, ince uzun birer pencere görülür. Üst katta veranda kemerlerinin hizasında yer alan üçlü pencere grupları, 19- yy'da özellikle izmir ve civarındaki Rum evlerinde görülen çıkmaları hatırlatan bir tasarım sergiler. Üst katta, köşkün sağ köşesi pahlanarak buraya bir teras yerleştirilmiş, verandanın solundaki pencerenin üzerine de ince uzun bir pencere açılmıştır.
Giriş cephesinden bakıldığında köşkün solunda yükselen kare kesitli kule bir burç görünümündedir. Tasarımına egemen olan bu yabancılığa rağmen son dönem Osmanlı kösklerindeki cihannüma modasının çerçevesinde değerlendirilebilen bu kulede, zemin kat hizasında basık kemerli bir pencere, üst kat hizasında, önü balkon şeklinde değerlendirilmiş ve bir saçakla taçlandırılmış, dikdörtgen açıklıklı bir kapı bulunmaktadır. Bu ilginç balkon yanlardan korkuluk duvarları ile kuşatılmış, önüne, kıvrımlı dallardan oluşan madeni bir korkuluk konmuş, saçak ise iri konsollarla desteklenmiştir. Saçağın bitiminde başlayan ve merdiveni aydınlatan üç adet dar ve uzun pencere kulenin diğer cephelerinde de tekrar edilmiştir. Köşkün ikinci sahibi Giovanni Mizzi tarafından kulenin üzerine, içinde bir teleskopun bulunduğu, çepeçevre camla kaplı, kendi ekseni etrafında dönebilen bir rasathane kulesinin yaptırıldığı bilinmektedir. Bibi. Tuğlacı, istanbul Adaları, I, 349-350.
M. BAHA TANMAN
MODA
Kadıköy İlçesi'nde semt.
Kadıköy'den güneye doğru deniz kenarı boyunca yayılır; doğusunda Bahari-ye(->) semtiyle birleşir. İdari açıdan, Kadıköy İlçesi'nin Cafer Ağa Mahallesi'yle ör-tüşür. Asıl Moda, Devriye Sokağı'nın kuşat-
tığı küçük burundur. Bu semte ününü kazandıran şık evlerin çoğu bu burunda yapılmıştır. Plajın üstündeki alana da Küçük-moda denir.
Moda'nın halkım, geçen yüzyılda, genellikle Rum ve Ermeniler oluşturuyordu. Daha sonra, çoğu Levanten bazı zenginler de buraya yerleşmeye başladı. Örneğin, İngiliz kökeniyle karışık Vitol (Whitehall) ailesinin bir kolu İzmir'den İstanbul'a geldiğinde Moda'ya yerleşti. Moda Cadde-si'nin Devriye Sokağı ile birleştiği köşeden denize kadar uzanan geniş bahçe içinde, Vitol Konağı vardı.
Moda 20. yy'ın başlarında İstanbul'un seçkin ve zengin semtlerinden biri haline geldi. Deniz kenarında, yeşilliği bol bir alan olarak bir yazlık semti özelliklerine sahipti; aynı zamanda, Kadıköy'e çok yap kın olduğu için, şehre gidip gelmesi de kolaydı. Bu özellikler Moda'nın rağbet görmesine yol açtı.
Burada inşa edilen evler, klasik konaklardan, Boğaziçi yalılarından ve Adalar'da-ki köşklerden epey farklıydı. Zaman açısından Moda, bu sayılan semtlerden sonra gelişti. Moda zenginleri Batı tipi villalar yapmayı tercih ettiler. Çoğu bahçe içinde, iki katı genellikle geçmeyen, farklı ve bireysel üsluplarda evler inşa ettiler. Moda bu anlamında bir hayli eklektik bir mimari görünüm sergilemekle birlikte, bütün olarak bakıldığında, ortak bir karakteri de olduğu görülebiliyordu.
Burundan Kadıköy'e giderken, anacad-deye açılan sokaklarda, daha çok bitişik nizam evler hâkimdi ve ara sokaklarda birbirine benzeyen cumbalı, üç veya dört katlı azınlık evleri sıralanıyordu.
Güzel Moda evlerinden bazıları yangınlarla yok oldu. Örneğin 1950'lerdeki büyük Moda yangınında, Devriye Sokağı'nın Kalamış Koyu'na bakan kolundaki Moda Palas, Mano Palas gibi küçük sevimli oteller yandı. Ama Moda'yı Moda yapan karakterini değiştiren asıl etken apartmanlaş-ma oldu. Çoğu villa sahipleri "kat karşılığı" villalarını müteahhitlere verip aldıkları fazladan katların kiralarıyla gelirlerini artırmayı tercih ettiler. Bu süreç özellikle 1960'larda hızla yayıldı ve kısa süre içinde bütün semt apartmanlaştı. Eski Mo-
da evlerinden bugüne, burundaki Frederi-ci Evi, çıkmazdaki Cimcoz Evi, cadde üstündeki, büyüklüğüyle Moda'da her zaman biraz yabancı durmuş olan Sarıca Köşkü gibi birkaç bina kaldı.
Villalar apartmanlaşırken, boş ve yeşil alanlar bu yeni düzenin mantığına daha kolay ayak uydurdular. Örneğin Bostan Sokağı ile Saint Joseph'in bahçe duvarı arasında kalan bölüm sahiden bostandı; bostan kuyusu bile vardı. Buraları tamamen apartmanlaştı; Moda Spor Kulübü'nün toprak zeminli basketbol sahasının üstüne de Moda Camii yapıldı. Küçükmoda'da "Mustafa'nın Çayırı" diye bilinen boş ve yeşillik alan da aynı şekilde apartmanlaştı.
Nüfusu genellikle gayrimüslim olduğu, Müslümanları da fazla dindar olmadığı için, ibadethaneler arasında Moda'ya son yapılan cami oldu. Bundan önce en yakın cami Kadıköy'de Altıyol'daki Osman Ağa Camii'ydi. Moda ile Bahariye sınırında, cadde üstünde, Ayia Trias Rum Ortodoks Kilisesi vardır. En yakın Ermeni (Gregoıyen) kilisesi Kadıköy çarşısı içindedir. Moda'da ayrıca bir Anglikan, bir de Katolik kurumu bulunur. Vitollerle birlikte, başka ingiliz uyruklu aileler de burada yaşadığı için Yusuf Kâmil Paşa Sokağı'nda bir İngiliz şapeli yapılmıştı (aynı sokakta bir örnek iki İngiliz evi de vardı; bunlardan biri yıkıldı). Cem Sokağı'nda ise Fransız Katolik L'As-
Moda'daki çay bahçelerinden bir görünüm.
Nazını Timuroğlu, 1993
somption Kilisesi ve Manastırı vardır. Burada kalan birkaç yaşlı rahibe, hâlâ iğne yapmak gibi hayır işleri görerek yaşamaktadır.
Moda ilkokulu eskiden "Sekizinci İlk-mektep" adıyla bilinirdi. Halen de Kadıköy' ün en nitelikli ilkokulları arasındadır. Ermeni Aramyan Ortaokulu da Moda'da, Leylek Sokağı üstündedir. Bunlardan başka çeşitli özel yuvalar açılıp kapanmaktadır. Neşe Sokağı'ndaki Rum İlkokulu öğrencisi olmadığı için kapalıdır. Bu okulun yanındaki gene Rumlara ait Moda Kültür Cemiyeti ile Kadıköy Fukaraperver Cemiyeti de faaliyetlerini durdurmuştur.
Ortaöğrenim düzeyinde St. Joseph ve Moda Maarif Koleji Bahariye sınırlarına girer. Ahmed Muhtar Paşa'nın oğlu Mazhar Muhtar Paşa'nın, Moda Caddesi ile deniz kıyısı arasındaki geniş bahçeli konağı Kadıköy Kız Lisesi olmuştur. Gene cadde üstünde ve Cem Sokağı'nın başında Kadıköy Kız Sanat Enstitüsü vardır.
Moda Plajı (Moda Deniz Hamamı diye de bilinirdi) İstanbul'un tarihi geçen yüzyılın sonlarına uzanan, en eski plajlarından biridir. Bostancı, Fenerbahçe, Moda plajları gibi eski plajlar, böyle bir yeniliği kaldırmaya daha yatkın, görece Batılılaşmış semtlerde yapılmıştı. Ama o zamanların koşullarında, kadınların denize girme yerinin ayrı olması zorunluydu. Sonraları, halk plaja alıştığı için bu zorunluluk ortadan kalktı; adı geçen eski plajlarda ise kadınlar kısmı gelenekleşerek devam etti.
Moda'da fazla kumluk olmadığı için plaj kışın kaldırılıp yazın yemden döşenen tahtalarla yapılmıştı. Eskiden bazı yüzme yarışları da bu plajda yapılırdı.
Moda, denizle ilişkisi yoğun bir semtti. Plajın ve iskelenin yanında iki kayıkhanede çeşitli boylarda tekneler barınır, ayrıca sandal kiraya verilirdi. Moda zenginleri ise genellikle denize Moda Deniz Kulü-bü'nün(->) raftmdan girer ve gene aynı kulübe ait yelkenlilerle deniz sporları yaparlardı. Son dönemlerde denizler de yoğun şekilde kirlendiği için, bu denizcilik faaliyetleri zamanla asgariye indi.
Moda Deniz Kulübü semtin kurumlarından biridir. 1950'lerde burada Demokrat Parti iktidarının etkisi vardı. Yazları mü-
MODA DENİZ KULÜBÜ
480
481
MODA İSKELESİ
rîsTüktiti0ple::':\fne de Moda -a Kâdikeııy.
Yüzyıl başından bir kartpostalda Moda. Necdet Sakaoğlu koleksiyonu
zik çalınırdı (o sıra Ankara'da olan Süreyya, yani Karpiç Usta'nın başgarsonu ve izleyicisi Sergei, yazları deniz kulübünün lokanta işletmesini üstlenir ve orkestrasını da getirirdi). Dolayısıyla yaz akşamları, ö-zellikle Moda îskelesi'nin üstü, Kadıköy'ün her yerinden buraya akan gençlerin piyasa yeri haline gelirdi. Gündüz daha çok plajın kadınlar kısmı önünde kalabalıklaşan kiralık sandallar gece kulübün önünde toplanırdı.
"Raft", kabineleri olan, dört köşe tahta bir saldı. Yazları zincirle Moda Koyu'nda-ki tonozlarına bağlanır ve kulüp üyelerine özel plaj imkânı sağlardı. Gene kulübün olan tenis kortu, Moda Burnu'nda hâ-
Moda'da bitişik nizam cumbalı evlerin bulunduğu Ağabey Sokağı. Nazım Timuroğlu, 1993
la çalışıyor. Demokrat Parti ve onun devamının ağırlığı hissedilen deniz kulübüne karşı, Cumhuriyet Halk Partisi geleneğine bağlı Modalılar da Lozan Kulübü'nü kurdular. Lozan Kulübü, ilkin, Zekeriya Serte!' in Devriye Sokağı'ndaki eski evinde açıldı; şimdi Moda Caddesi üstünde kalmış tek tuk eski Moda evlerinden birinde faaliyetini sürdürmektedir. Lozan Kulübü'nün de Moda Burnu'nda bir plajı vardı ama su kirliliği yüzünden o da kapandı.
Moda ve Kadıköy spor bu semtin önde gelen kulüpleridir, ikisi de en çok basketbol dalında başarılı olmuş, Moda Spor Kulübü birçok kere istanbul Basketbol Li-gi'nde şampiyonluğa ulaşmıştı, ayrıca su sporlarında da faaldi. Lokali halen Mühürdar'da, Leylek Sokağı'nın başındadır.
Mühürdar Bahçesi, plajın üstünde Küçük Moda Gazinosu ve iskelenin sol yanında Koço(->), bellibaşlı içkili lokallerdi. Mühürdar Bahçesi bütünüyle ortadan kalktı; Küçük Moda Gazinosu ile ondan önceki Bomonti Bahçesi de epey karakter değiştirdi. Koço'nun Rum sahipleri meyhaneyi satıp Yunanistan'a göçtüler. Koço, Modalıların çok sevdiği, sereserpe rahatça oturabildiği bir içkili lokantaydı, ama Moda dışından da müşterisi çoktu. Ayrıca, birkaç merdivenle inilen bir ayazması vardır.
Son 20 yılda Moda'da yemekli ve içkili yerlerin sayısı, nüfusla da orantılı olarak çok arttı. Moda Burnu çay bahçeleriyle çevrildi. Dondurmacılar yaz mevsiminin kalıcı bir özelliği haline geldi. Kadıköy'den deniz kulübü önüne kadar gelen (daha ileri gitmesini kulüp engelliyor) sahil yolu da yeni bir piyasa ve eğlence yeri olarak Moda'nın yaşamına katıldı.
Moda çarşısı öteden beri oldukça renkli ve zengin bir çarşıdır. Burada pastacı ts-tardi, berber Kozma, antikacı (eskici) A-cem, manav Abdullah, meyhaneci Grama-tikos gibi çeşitli renkli dükkân ve dükkân-
cılar günümüzde tarihe karıştı. Ama geleneği olan, kurumlaşmış çeşitli dükkânlar hâlâ duruyor: Bulgar mezeciler, Argiri ve daha ilerideki Milka, Sezen ailesinin donanımı çok az değişmiş Sıhhat Eczanesi, Meraklı Boyacı gibi.
Eski Moda, zengin bir semt olmakla birlikte, orta halli ve yoksulları da bulunan, organik bir mahalle özellikleri gösteren, insanların birbirini tanıdığı, her sınıftan belirli tiplere sahip, asude bir semtti. Artan nüfus ve değişen insan ilişkileriyle, bu eski Moda şimdi küçüldü ve ancak içinde yaşayanlara aşinalığını koruyan bir iç çevre olarak kaldı.
MURAT BELGE
MODA DENİZ KULÜBÜ
istanbul'un deniz sporları ile uğraşan sosyal amaçlı ilk kulüplerinden biri.
1934'te Moda Koyu'nda gezintiler yapan Celal Bayar'ın deniz sporları ile ilgili bir kulübün kurulması konusundaki ilk girişimleri, Cumhuriyet'in ilk yıllarında, Türkiye'nin özellikle yatçılık konusunda diğer Akdeniz devletlerine nazaran herhangi bir ilerleme kaydetmediği görüşünden kaynaklanmıştır. Bu konuda Atatürk'ün de denize inmenin medeniyet şiarı olduğu yolundaki düşünceleri bilinir.
Moda Koyu'nda "Moda kayığı" tabir e-dilen birkaç küçük sandal ile Moda îskelesi'nin üst katında bulunan İngiliz Külü-bü'ne ait üç-dört dingiden başka teknenin bulunmadığı bu dönemde, Celal Bayar istanbul'da deniz gezileri yaptığı Ceylan yatının sahibi olan Zeki Rıza Sporel ile görüşerek, bir deniz kulübünün kurulmasını istemiştir.
Bunun üzerine kulüp, 1935 yazına yetiştirilmesi için gerekli para ve imkânlar araştırılarak Türkiye İş Bankası tarafından sağlanan 30.000 liralık kredi ile; İzmir Milletvekili Celal Bayar, Yüniş Fabrikaları İstanbul sorumlusu Zeki Rıza Sporel, Türkiye iş Bankası genel müdür yardımcıları Fazıl Öziş ve Muvaffak Ismen'den oluşan dört kişilik Türk heyeti ve Deutsche Orient Bank istanbul Şubesi Müdürü Ar-nolt Hendel ile İngiliz Sefareti Pasaport Dairesi Şefi Arthur Whittal ve tüccar Re-jinald Whittal tarafından, 64 üyesi bulunan mevcut ingiliz Kulübü ile birleşerek 8 Nisan 1935'te kurulmuştur.
O dönemde kulübün yerleştiği binada ingiliz Kulübü'nün diğer bir lokali bulunmaktaydı. Aynı binada ingiliz Kulübü'nden önce ise halka açık bir gazino hizmet vermekteydi.
Temmuz 1935'te üye sayısı 192'yi bulan kulübe, üyelerinin mali ve teknik yardımları ile 2 olimpik, 2 orta ve 2 kaba yole ile 6 sandal ve motorlu tekne alınabilmiştir.
Bugün dahi kulübün ve Moda Koyu' nün simgesi olan ve küçük yatlar için âdeta bir karakol görevi gören raftın planlaması ve inşası da bu döneme rastlar. Eylül 1964' te çıkan lodosun parçalaması üzerine raft ilk planlayan ve inşa eden Naci Erk tarafından yeniden inşa edilmiştir.
1950'li yıllarda kulübün genişletilmesi
Moda Deniz Kulübü
Laleper Aytek, 1994
amacı ile başlatılan inşaatlar çeşitli zorluklar nedeniyle yarım kalmış ve ilk binanın Son Havadis gazetesinin sahibi Mustafa Özkan tarafından satın alınmasına kadar, kulüp faaliyetlerini burada sürdürmüştür.
Her dönemde, ileri gelen Türk devlet adamları yanında Iran şahı, İngiltere kralı gibi yabancı devlet adamlarının da ağırlandığı kulüp, Moda Burnu'nu dolaşan Devriye Sokağı ile Lütfi Bey Sokağı'nın kesiştiği köşeden sahile doğru olan yamaçtaki dolgu alan üzerinde yapılan yeni binaya ancak 21 Haziran 1984'te törenle taşınmıştır.
Mahmut Baler, Falih Rıfkı Atay, Dr. Müfit Ekdal, Nejat Eczacıbaşı, Dr. Fahrettin Kerim Gökay, Prof. Dr. N. Şazi Kösemi-hal, Nadir Nadi, M. Nurettin Selçuk, Necati Gökçen, Celal Yardımcı, Ord. Prof. Dr. Emin Onat, Prof. Dr. Sedat Hakkı Eldem, Prof. Dr. Ertuğrul Yenen gibi kişilerin de üyesi olduğu bilinen kulüp, yaz aylarında 105 kişiye ulaşan personeli, yazlık ve kışlık yemek ve çay salonları, oyun salonu, diskoteği ve 1994'te inşa edilen havuzu ile bugün 3.200'e ulaşmış üyesine hizmet vermektedir.
MEHMET YENEN
MODA İSKELESİ
Kadıköy İlçesi'nde, Moda Caddesi'nin denize doğru uzantısı olan iskele yolu üzerinde, Ferit Tek Sokağı'nın karşısında yer alır. 1985'ten bu yana ulaşıma kapatılmış olan yapı orijinal özelliklerini yitirerek günümüze ulaşmıştır. Oysa iskele binası mimarisi, süslemeleri dışında 1960'lı yıllara kadar Moda'nın kültürel dokusunun önemli bir parçasıydı.
Mimarı Vedat Tek(-») olan iskele binası 1335/1916-17 tarihlidir. Tek katlı teras çatı ile örtülüdür. Önceleri üstü ahşap bir konstrüksiyonla kapalı bir mekân biçiminde tasarlanmış bu teras çatı gazino olarak
hizmet vermekteydi. Sonradan sökülen ahşap konstrüksiyondan bugüne terasın çevresini kuşatan, köşeleri birer sütunla bağlanan bir korkuluk kalmıştır. Sütunlarla taçlandırılmış teras katıyla Büyükdere Is-kelesi'ni akla getiren yapının sol cephesinde terası zemin kata bağlayan profilasyon-lu bir merdiven bulunmaktadır. Altı kömürlük olarak değerlendirilmiş bu merdivenin basamaklarını teras katın korkuluklarına benzeyen bir korkuluk sınırlayarak aşağı doğnı inmektedir. Yer yer sütunlarla bezenmiş, bu korkuluk merdiven üstünün de örtülü olduğunu ortaya koymaktadır.
Yapının zemin katı yolcu salonu, personel odaları ve WC olarak ünitelere bölünmüş bir dikdörtgenden oluşmaktadır. Altı ayağa oturmuş sarkan kirişlerle terasa bağlanan yolcu salonu üç ünitelidir. Moda yönünde üçlü girişle başlayan bu salon Kalamış-Adalar yönünde üçlü çıkışla son bulmaktadır. Sağ tarafı ön cepheye bir kapıyla açılan bekleme salonu olarak düşünülmüş bu yolcu salonunun Kalamış Ko-
Moda İskelesi
Tahsin Aydoğtmış
yu'na bakan sol cephesi üç oda ve WC ünitelerine bölünmüştür. Ön cepheye bir kapıyla açılan köşedeki memur odasının önüne sonradan yapılan eklemelerle bir koridor ve bir çımacı odası ile iki gişe oturtulmuştur. Böylece içte yapılan yeni düzenleme ile yapının ana aksı kaydırılmış ve ters "L" biçimine dönüşen yolcu salonunun iki ayağının biri çımacı odası, diğeri ikinci gişe duvarına gömülmüştür.
iskele binasının dört cephesi birbirinden farklıdır. Ön cephede baş kapı yer almaktadır. Ortadaki kapı diğerlerinden daha geniş tutulmuştur. Sivri kemerle birbirine bağlanan iki ayak arasına oturtulmuş kapının kemer tablası üzerinde kitabe vardır. Beyaz mermere oyulmuş iki tarafı bitkisel bezemelerle dolgulanmış köşebentlerle son bulan hareketli, Arap harfleriyle, "Moda 1335" yazılı kitabe iyi bir hattatın kaleminden çıkmadır. Bu kapının iki tarafında çift sivri kemer gözü içine yerleştirilmiş ikişer kapı görülmektedir. Bunların üstü ortada birbirine bağlanan bir kemer tablası ile bütünleştirilerek ortadaki kapıya ağırlık kazandırılmıştır. Demirden yapılmış üst tablaları şebekeli tasarlanmış kapıların üstü sivri kemerlerin üzengi seviyesine kadar inen demir şebekeli kafa pencereleriyle dolgulanmıştır. Bugün çinileri dökülmüş kemer tablaları süslemeler konusunda bilgi vermeyi engellemektedir.
Binanın yan cephelerinde benzer kapılar kullanılmıştır. Sol cephede Kalamış yönüne açılan bir kapı ve iki dikdörtgen pencere vardır. Sağ cephede ise yolcu salonuna açılan ön cephe köşesine oturtulmuş bir kapı ve iki tarafında birer pencere bulunan, derin bir sivri kemer gözü içine yerleştirilmiş bir pencere görülmektedir. Bu cephedeki pencereler diğer yan cepheden farklıdır. Bunlar dikdörtgen kasalar üzerinde yatay dikdörtgen panolar bulunan sivri kemer alınlıklarla taçlandırıl-mıştır.
Moda yönündeki arka cephenin ortasında diğerlerinden farklı basık kemer gözleri içine oturtulmuş üst tablaları şebekeli, üç demir kapı ile iki tarafında sağ cep-hedekilere benzeyen birer pencere vardır. Bu pencerelerin alınlıkları küçük, kare formlu lacivert çinilerle çerçevelenmiştir.
MODA VAPURU
482
483
MOLLA ÇELEBİ CAMÜ
Çerçevenin içi dikdörtgen formlu, turkuvaz çinilerle dolgulanmış, kilit taşı turkuvaz bir kabarayla belirlenmiştir. Tablaların üzerine dışta kare biçiminde küçük lacivert çinilerle, içte dikdörtgen biçiminde turkuvaz çinilerle çerçevelenmiş birer pano oturtulmuştur. Bu cephedeki iri mozaik çinilere benzeyen Kütahya işi cini kaplamalar değer arz etmektedir. Önceden de değinildiği gibi yapının diğer cephelerindeki pencere ve kapıların üstünü kuşatan sivri kemerlerin tablalarını bezeyen çinilerin büyük bir kısmı dökülmüş, bir kısmı sökülmüş, bir kısmında ise sıvalı duvar eti günümüze ulaşmıştır.
Bugün terk edilmiş olan yapı iskelelere ait ilginç bir örnek olmasının yanısıra Çinili Köşk'ten 20. yy'a taşınan, Haydarpaşa İs-kelesi(->), Büyük Postane vb yapılarda benzerlerine rastlanan iri mozaik çinilere benzeyen çini kaplamalarıyla ve çevresindeki dokusuyla korunması gerekli bir kültür varlığıdır.
Dostları ilə paylaş: |