Kur'AN'da ulûHlyyet


El-Fettâh, Hayru'l-Fâtihin



Yüklə 2,97 Mb.
səhifə27/59
tarix07.01.2019
ölçüsü2,97 Mb.
#91458
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   59

28. El-Fettâh, Hayru'l-Fâtihin

Kur'ân'da Fth maddesinden iki ilâhî vasıf vardır:

Hayru'l-fâtihîn ve el-Fettan. İlkin birinci vasıf, 39. sıradaki el-A'râf sûresinde vârid olur 1248.

Feth “kapalı ve güç bir şeyi acmak”tır 1249 el-Fettâh:

“Âdil Hâkim” demektir. 1250 Bu vasıf, Kur'ân'da, bu anlamı ifade eder. el-Gazzâlî de şöyle izah ediyor:

“Kapalı olan her şeyi inayetiyle açan, her müşkil hidâyetîyle giderilen, bazan çeşitli ülkeleri peygamberlerine açan ve ora­ları düşmanlarının ellerinden çıkaran ve şöyle buyuran:

Biz, sana apa­çık bir zafer (feth) verdik.” 1251 bazan velîlerinin kalblerinden hicabı kaldıran ve semâsının melekûtuna ve azametinin cemaline doğru kapı­ları açan ve şöyle buyurandır:

Allah'ın, insanlara açtığı (yeftah) rahme­ti, önleyebilecek yoktur(...)”1252 ve gaybın ve rızkın anahtarları elin­de olan, elbette Fettâh olmaya lâyıktır” 1253

Geniş anlamda doğru ola­bilecek bu tasavvufî açıklamada, bu vasfın Kur'ân'da geçtiği muhteva göz önünde bulundurulmamıştır. Bununla beraber, Kur'ân'daki masdar ve fiil şeklindeki istimallerin, bu anlamları büsbütün hariç tuttuğu söy­lenemez.

Fth maddesi, Kur'ân'da az çok kullanılmıştır. Sülâsî ve mezîd bablardan fiil şekillerine bir çok örnek bulunduğu gibi isim olarak da feth, miftâh, mefâtîh şekilleri vardır. Bu kökün belli başlı mânâlarına 1254 mi­sâl verelim. Hissî olan açmak:

Hz. Yusuf'un kardeşleri, “(...) yüklerini açınca1255 de olduğu gibi. Manevî açmak ise bir kaç çeşittir:

a) Dünyevî işlerde fakirliği ve sıkıntıyı gidermek:

Kendilerine verilen öğüdü unutunca, onlara her şeyin kapılarını açtık1256, veya “(...) Onlara gök ve yerin bolluklarını verirdik (le fetahnâ)” 1257 gibi.



b) Normal ola­rak bilinmeyen bir şeyi husûsî mahiyette bildirmek, ilmî bir müşkili aç­mak:

Rabbinizin katında, size karşı hüccet göstersinler diye mi Allah'ın size açtıklarını (mâ fetaha'llâh) onlara anlatıyorsunuz?”1258. Yahu­diler, müslümanları kasdederek, biribirlerini kınıyorlar),



c) Zafer vermek:

Biz, sana apaçık bir zafer (feth) verdik” 1259. Ayrıca 14,15; 8,19'da da bu anlam vardır,



d) İhtilâf konusu bir mesele hususunda, kesin ve âdil hüküm vermek:

Nûh dedi ki: 'Rabbim! Milletim beni yalanladı. Be­nimle onlar arasındaki tam ve kesin hükmü sen ver(...)” 1260

Doğ­ru söylüyorsanız, bildirin: Bu hüküm (feth} ne zaman verilecektir?” eter­ler. De kî: 'Hüküm günü (yevmu'l-feth), İnkarcılara ne inanmaları fayda verir, ve ne de ertelenirler1261.

Hüküm veya nimet vermek, za­rarı gidermek mânâlarında, her zaman fail -sarih veya takdirî olarak-Allâh'tır.



Hayru'l-Fâtihîn

Bu vasıf Kur'ân'da, “Hükmedenlerin en hayırlısı” anlamına gelir. Lûgavî yönden, başka mânâlar da mümkündür. Şu âyette geçer:

Rabbi­miz! Bizimle milletimiz arasında adaletle Sen hüküm ver. Sen hükmeden­lerin en hayırlısısın” dedi”1262. Söyleyen Hz. Şuayb'dir).

El-Fettâh

Yalnız bir mekkî âyette geçer:

De ki: 'Rabbimiz, sonunda hepimizi toplar sonra aramızda adaletle hükmeder. Odur Fettâh (adaletle hükmeden), 'Alîm (her şeyi Bilen)” 1263

Burada 'Alîm vasfı, destekleyici du­rumdadır; Zira âdil vasfı taşıyan hâkim, bir çok durumda, hüküm veri­len halerin gerçeğini, içyüzünü bilmeyebilir. Allah sadece Fettâh değil, aynı anda 'Alîm olduğu içindir ki, hükmünde hiç bir zulüm, şüphe veya tereddüd düşünülemez.

Bu kökten gelen her iki vasıf da, sadece mekkî âyetlerde geçmekte­dir. 1264

29. EI-Veli, El-Mevlâ El-Vâlî

Vly maddesinden Allah'ı tavsif eden üç vasıf varid olmuştur: El-Ver el-Mevlâ ve el-Vâlî. Bunların hepsi, anlam bakımından da aynı asla varır'lar. Bundan ötürü, Arapçada olduğu kadar. Kur'ân-ı Kerîm'de de çok ge­niş bir kullanılış ve delâlet alanı olan bu kök hakkında, konumuzla ilgi­si kadar üzerinde durmamız gerekmektedir.

Bu kök esas itibariyle; yardım, yakınlık ve birinin işini üzerine almayı ifade eder. 1265 Fa'îl vezninden sıfat olan velî, (filânın işini üzerime aldım) sözünden gelir ve “kayyim (idare eden)”, de-ruhde eden mânâsını verir; masdarı velâye'dir. Keza: sâdık {dostt, seven, tabî gibi anlamları da vardır.1266 Velî, düşmanın zıddıdır, bir başkasının işini deruhde eden, onun velîsi olur. 1267 Mevlâ kelimesi:

Mâlik, azad eden, köle, yardımcı, soyca yakın (amcaoğlu gibi), oğul, halîff 1268 konuk, ortak, velî, rabb, in'am eden, kendisine in'am olunan, tâbi, hısım anlam­larında kullanılmıştır. 1269 Vâlî ise daha ziyade, imâre mânâsına olan vifâye'den ism-i faildir. 1270 İdare ve tasarruf sahibi demektir.



El-Velî

Bu maddeden Kur'ân'da ilk gelen vasıf olmalıdır (ilk olarak 39. sı­radaki el-A'râf sûresinde, 1271. Allah'ın vasfı olarak el-Velî:

“Yardım eden, kâinatın ve mahlûkların işlerini tekeffül eden” dîye tanımlanır, el-Hattâbî, el-Halîmî, İbnu'l-Esîr vb. gibi zâtlar böyle demişlerdir.1272 el-Gazzâlî, “Seven, yardım eden” diyor. 1273 Kelimenin ilk anlamı “sevgi” kav­ramını, doğrudan doğruya taşımasa bile, en azından velâye'nin lâzımı sayılmalıdır. Çünkü birine yardımcı olmak, onun işini üzerine almak, şüp­he yok ki, sevgi ile yakından ilgilidir. Velînin “dost, seven” anlamları Li-sânu'l-'Arabda 1274 nakledildiği gibi, Kur'ân'ın da bazı kullanışları bu mâ­nâyı desteklemektedir. Meselâ:

Allah, mü'minlerin Velîsidir; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır” 1275 âyetinin tefsirinde el-Beydâvî:

“On­ları Seven (muhibbuhum) ve işlerini deruhde eden” 1276 anlamını ver­mektedir. Bir çok âyette “Velî ve Nasîr vasıfları yan yana ma'tuf ola­rak zikrolunmuşlardır. Bu, az da olsa bir farklılığı gerektirir 1277.

Velî kelimesi Kur'ân'da 13 kadar yerde açık olarak Allah'ı tavsif eder. Buna, “Sana (veya size veya onlara) Allâh'dan başka ne Velî ne de nasîr yoktur” nefy formülü ile gelen ibarelerdeki zikirleri de eklersek, bu sayı oldukça yükselir. Ayrıca şunu da söylemek gerekir ki, bazı âyetierde geçen Velî vasfının, Allah hakkında olup olmadığı konusu müphem ka­labilmektedir.

Bu vasfın, Kur'ân'da geçtiği muhtevalara göz atmak, faydalı olacak­tır. 42, 28'de Allah'ın kullarını gözettiği ve Onun nimetleri sıralandıktan sonra, ancak Onun hamde lâyık Velî olduğu bildirilir.

Allah'tan başka Velî aramanın boşuna olduğu bildirildikten sonra, ancak Onun hamde lâyık Velî olduğu: Halbuki, Velî ancak Allah'tır)” denir 1278. Kavminin buzağıya tapmasından sonra, Allah'ın rah­met ve bağışlamasını isteyen Hz. Musa niyazında, umduğu rahmeti “Sen­sin bizim Velîmiz!” diye ta'lîl eder 1279. Melekler, kendilerine tapma iddiasında olanlardan teberri ederken Allah'a hitaben:

Seni tenzih ede­riz, Sensin bizim Velîmiz1280 derler. Müşriklerin velî edindiği putla­rın aczleri belirtildikten sonra, Hz. Muhammed'in lisanından “Benim Vetî'm Kitabı indiren Allâh'dır; O, iyilere sahip çıkar (dost edinir, yetevellâ) dediği nakledilir 1281. Allah'ın kendisine vermiş olduğu nimetlere şük­reden Hz. Yusuf:

Dünyada ve âhirette benim Velim Sensin” der 1282. el-Beydâvî:

“Yardımcım ve işimi deruhde eden” diye tefsir ediyor. 1283 Al­lah mü'minlerin 1284, muttakılerin 1285 Velisidir.

Sizin veliniz, ancak Allah'tır, resulüdür ve iman edenlerdir (...)” Bütün bunlara bakarak Veli vasfının Kur'ân'da Yardımcı Koruyu­cu Sahip çıkan gibi anlamları ifade ettiği anlaşılır. Bu kelimeye Kur'an'ın verdiği muhteva öylesine kuvvet kazanmıştır ki, bir çok durumda onun “Rabb, Tanrı” mânasını da aldığı, rahatlıkla söylenebilir. Mesela az önce işaret ettiğimiz 42, 9. 28; 7, 155, 196 gibi ayetlerde durum böyledir. Kanaatimizce üzerinde durduğumuz konunun, en önemli noktası da, Kur'ân'ın bu kelimeye kazandırdığı bu kuvvetli anlamdır. Bu vasıf bazan eliflamlı, bazan muzaf, bazan eliflamsız gelmiştir. Hemen her yerde münferid olup, yalnız bir ayette el-Hamîd ismine iktiran etmiştir.



el-Mevla

Kelime anlamı olarak velî demek olan bu vasıf, Allah hakkında da, genellikle “Velî” ile aynı mânada sayılmıştır. Ebû 'Ubeyde, el-Taberî gibi eski müfessirler, böylece izah etmişlerdir. 1286 Ancak mânanın değil de Kur'ân'ın kullanışının, bu ikisi arasında şöyle bir fark gözettiğini müşahade ediyoruz:

Velî vasfı, karşılıklı olarak hem Allah'ı, hem de kulu nitele­mektedir. Birinci şık fazla, ikinci şık nadirdir. Mesela 10, 62'de “evliyâ'u'llâh Allah'ın velîleridir)” tabiri geçmektedir. et-Taberî'ye göre bu :

“Allah'­ın, yani Onun dînini yardımcıları olan iman ve takva erbabıdır” 1287 (krş. 5, 55). Yani, “veli” bazen kullar için de kullanılmıştır. Fakat “Mevlâ”, yalnız Allah'ı tavsif etmektedir. “Allah, Mevlânızdır. 1288 varid olduğu halde, kul hakkında “Allah'ın mevlâsı” tabiri hiç gelmemiştir. 1289 Ebû 'Ubeyde, “Mevlâ”yı bazan “Rabb” diye tefsir eder. 1290 el-Halîmî ise şöyle tanımlı­yor:

“Meviâ, Kendisinden yardım umulandır; zira O Mâliktir, memlûkün, mâlikindden başka sığınacağı kimsesi yoktur” 1291

Mevlâ vasfı 12 kadar ayette Allah'ı tavsif eder. Nadiren mekkî ayet­lerde 1292, ekseriya medenî ayetlerde varid olmuştur 1293. Zamîre muzaf veya “ni'me” camid fi'linin faili olarak kullanılır. Bazı ayetlerde Nasîr ismi ile birlikte irad olunur. Mekkede olan iki kullanılışta da, “Mevlâhum el-Hakk (Ger­çek Mevlâları)” gelmiş olması şunu düşündürüyor:

İlk zikirlerde, insan­lardan oları mevlâlar hatıra gelebilirdi. Muhatabın, böyle bir intibaa ka­pılması gidebiliyor. Ayrıca bu vasfın da, beşerî plandan ilahî plana nakle­dilmesine güzel bir başlangıç oluyor.

el-Vâlî

Allah hakkında, “Bütün varlıkların Hükümranı ve onların üzerinde Mu­tasarrıf olan” anlamına gelir. Öyle anlaşılıyor ki, vilâye: idare, kudret ve icraatı iş'ar etmektedir; Kendisinde bunları toplamaya Vâlî vasfı verilemez. 1294 el-Halîmî'ye göre Vâlî velî demektir. Yani “idareye malik olan­dır. Bundan dolayı yetimi tekeffül eden kimseye “yetimin velîsi”, emîre de vâlî denir” 1295 el-Hattâbî ise, Vâlî vasfında tasarruf ve hakimiyet kavramından başka “devamlı surette in'am eden” mânasını da görmektedir 1296.

Kur'ân'da yalnız bir ayette, zımnî bir surette Allah'ı tavsif eder:

(...) Bir millet kendinde olanı değiştirmedikçe Allah da onlarda olanı değiştir­mez. Allah bir milletin fenalığını dileyince artık onun (o fenalığın) önüne geçilemez. Onlar için, Allah'tan başka Vâlî de bulunmaz1297.

Bura­da Vâlî, “işlerine sahip çıkan, azabı onlardan uzaklaştıran” demektir 1298. el-Rrûzâbâdî'ye göre ise “Mevlâ” anlamını ifade eder 1299. Bu ayet, mekkîdir. 1300


Yüklə 2,97 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   59




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin