Kur'AN'da ulûHlyyet



Yüklə 2,97 Mb.
səhifə33/59
tarix07.01.2019
ölçüsü2,97 Mb.
#91458
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   59

40. El-Hafî

Hafâ fiili:

“İ'tina ve ihtimam göstermeyi” ifade eder. 1499 el-Leys (2. Hicri asır), ez-Zeccâc (ö. 311/923) gibi eski dilciler Hafî vasfını; “lütuf ve ihsan eden, Latîf” diye tanımlarlar 1500 el-Ferrâ' (ö. 207/822) ise: “Kendisine dua ettiğimde duamı kabul eden Latif, 'Alîm” şeklinde ta­rif ede 1501, Hafî vasfının ikinci anlamı da -ki el-Ferrâ' buna işaret etmektedir- “Bir şeyi, son derece ayrıntılı olarak öğrenen bilgin”dir.1502 İbn 'Abbâs'tan, Hafî vasfı hakkında “Berr, latîf, Rahîm” tefsiri de nakledil­mektedir. 1503

Hfy, Kur'ân'da son derece nadir olarak varid olan bir mad­dedir. 47,37'de if'al babından bir fiil, “Çok ileri dereceye varmak” gibi bir anlam taşır. 1504 Bunun dışında, sadece iki defa Hafî vasfı gelmiştir. Bunlardan birinde “iyice bilen” anlamındadır ve Hz. Muhammed (a.s.) hakkında kullanılmıştır. Kıyamet konusunda “Sen sanki onu biliyormuşsun gibi, sana sorarlar” 1505. Sadece bir âyette de Allah'ı tavsif eder:

Hz. İbrahim, Babası için istiğfar edeceğini vadettikten sonra, umudunu şöy­le ta'lil eder:

Çünkü O (Allah), bana karşı çok lütufkârdır (Hafiyyâ)” 1506. Bu vasıf ilk ve son defa olarak 44. sıradaki Meryem sûresinde geç­mektedir. 1507



41. Hayr (?)

Hayr, “herkesin rağbet ettiği şeydir:

Akıl, adalet, fazilet, faydalar gi­bi. 1508 Hayır mutlak ve mukayyet (izafî) olmak üzere iki nevidir. Mutlak hayr olmak için, bütün hallerde istisnasız olarak herkes tarafından rağ­bet edilecek nitelikte bulunmak gerekir. İslâmî gelenekte Allah “Hayr-ı Mutlak” olarak vasfolunur. İzafî hayr ise, şahıslara ve durumlara göre, kendisine olan rağbet ve itibarın değiştiği hayrdir. Meselâ zenginlik biri için hayr, öbürü için şer olabilir.

Hayr kelimesi Arabçada bazan isim, bazan sıfat olarak kullanılır.

İçi­nizden hayra çağıran (...) bir toptuluk bulunsun” 1509 âyetinde hayr isim olarak kullanılmıştır. Hayr, sıfat olduğu zaman ism-i tafdîl vezninden ehyer takdirindedir.

“(...) Oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır1510 âyetinde ise sıfat olarak irad olunmuştur. 1511

Hayr kelimesinin Allah'ı tavsif ettiği bir kac âyet vardır. 1512

Bu söz, İmana gelen sihirbazların, Firavun'a hitaplarından nakle­dilmektedir. Burada hayr'ın sıfat olarak mukayese ifade etmesi daha za­hirdir. Nitekim et-Taberî:

“Ey Firavun! Allah, Kendisine itaat eden hakkın­da karşılık vermek bakımından daha hayırlı, isyan eden için azap ver­mek bakımından daha bâkî'dir” diye açıklar. 1513 Fakat hayr isim olarak düşünülürse şu anlam çıkar:

“Allah Hayr'dir, en Bâkî'dir”. Müfessir el-Âlûsî, buna imkân tanımaktadır; zira “Allah Taâlâ Zatında Hayr'dır” 1514 âyeti de “Allah mı hayırlıdır, şerik koştukları şeyler mi?” anlamınadır. Sadece, talî derecede bir kîle “denildi ki”, hayr kelimesini burada da, ilâhî isim olarak düşünme imkânı vermektedir. 1515

Bir çok âyette ise hayr, ism-i tafdîl olarak Allah'ı tavsif eder:

Hayru'l-hâkimîn, Hayru'l-gâfirîn, Hayru'r-râzıkîn vb. Buralarda aslında, hayr'ın muzaf olduğu mefhûm (hüküm, mağfiret, rızık), Allah'ı tavsif eder. Fakat bun­ların hepsi de aynı zamanda Allah'a “hayr” olma vasfını da veriyor, diye düşnülebilir.

Hayr kelimesinin Allah'a bir vasıf olarak verilmiş olması, ihtimal da­hilinde gözüktüğü için bir istifham koyarak listemize almış bulunuyo­ruz. 1516

42.EI-Kayyûm, el-Kâ'im

Kayyûm, kıyam masdarından gelen kâ'im'in fey'ûl vezninden müba­lağa sigasıdır. Allah Taâlâ hakkında:

“Zeval bulmayan daim” 1517demek­tir. et-Taberî eski arap şiirine ve Mucâhid, er-Rebî' gibi tâbiun devri müfessirlerine dayanarak şöyle tanımlar:

“Her şeyin hıfz ve himaye, rızık, tedbir ve tasrifini istediği şekilde tağyir ve tebdil, noksan ve ziyade ile deruhde eden Kayyim, yani idare eden” 1518 Onun nakline göre bu vasfı:

“Zeval ve intikali olmayarak, bulunduğu hal üzere daim duran” şeklinde açıklayanlar da vardır. Allah Kendisini böyle vasfetmekle, zâtı hakkında tegayyürü, bir yerden diğer bir yere geçmeyi, mahlûklarda hadis olan değişmeyi nefyetmiştir. 1519 Bu açıklamalar:

“Zevalsiz Kâim olan, ve her şe­yin kıyam ve idaresini tekeffül eden” olarak özetlenebilir.

Kıyam maddesinin, Kur'ân'daki kullanılışlarından bu mefhum hakkın­da, bizi aydınlatacak örnekler verelim. Genel olarak çok zikrolunan bu maddenin, doğrudan doğruya Allah ile ilgili şekilleri oldukça azdır. “Her nefsin yaptığı şey üzerinde Ka'im olan, (bunu yapamayan putlar gibi olur mu?)” 1520.

Bu âyette Allah'ı tavsif eden Kâ'îm, “hıfzeden, gözeten” diye tefsir olunur. 1521

Erkekler, kadınlar üzerinde hâkimdirler (kavvâmûn)” 1522 âyetinde, kâ'im'in mübalağası olan kavvâm, “idareci, ha­kim” anlamınadır. 1523

Ey iman edenler! Allah için adalete riayet eden (kavvamin) şahidler olur1524 âyetinde “riayet, gözetme” mânâsı vardır. “Kitab ehlinden sabit bir topluluk (umme kâ'ime) vardır1525 âyetin­de “sebat” mânâsı görülür. “(...) hurma ağaçlarını kesmeniz veya ovkırı gövdeleri üzerinde sabit, kalan (kâ'ime) olarak bırakmanız (...)”1526 de “sebat, kalmak, devam etmek” anlamı vardır. 1527

Allah'ın sizin için kıyam kıldığı malları, beyinsizlere vermeyin” 1528 âyetinde kıyam, “ken­disiyle kâim olunan, ayakta durulan” şeydir. Allah'ın, insanları üzerine yarattığı fıtrat hakkında:

“(...) İşte kayyîm din budur1529 âyetinde “değişmez, sabit” mânâsı vardır.

Göğün ve yerin Onun emriyle varlıkta durması (en takûme), Onun âyetlerindendir1530.

Burada, “başkasını varlıkta tutmak” anlamı, çok açıktır. Bir şeyi ikâme etmek, onun hakkını tastamam yerine getirmektir. Meselâ Kur'ân da salât hakkında her zaman ikame emri gelmiştir.

De ki: 'Ey Ehl-i Kitab! Tevrat ve İncili ikâme et­medikçe, hiç bir şey üzerinde değilsiniz1531.

Muttakiler, emin ma­kamdadırlar1532.

Burada çenetten bahsolunmaktadır, yani, “ikamet­lerinin devam ettiği bir yer” söz konusudur. 1533

“(...) yetimlere adeletle bakmanız (va en tekûmû)” 1534 âyetinde “himaye, uhdesine alma, ida­re etme” anlamı vardır. Cennete girenler:

Bizi lûtfuyla devamlı kalına­cak yurda (dâru'l-mukâme), O yerleştirdi1535 âyetinde, “devam, ve zeval bulmamak” mânâsı vardır. Bir-çok âyette geçen “a'zâb mukîm” 1536 “na'îm mukîm” 1537 “devamlı” mânâsına gelir. “Yıkılmak üzere olan bir duvar buldular o da onu doğrulttu (ekâmeh)” 1538. Bu­rada “tasrîf etmek, doğrultmak, düzeltmek” mânâsı bulunur. Şu halde kıyam maddesinde:

Zevalsizlik, devam, hıfz, sebat, kendi­siyle kaim olmak, himaye, riayet, bir şeyin tam hakkını vermek, idare etmek, düzeltmek mânâları bizzat Kur'ân'da görülebilmektedir. Bu husus da, müslüman âlimlerin tariflerini desteklemektedir. Kayyım vasfının, bu kuvvetli mânâsı, bizzat Kur'ân'dan çıkmaktadır, yoksa gelişen İslâm ilahiyatının ortaya çıkardığı tarif değildir. Bunu iddia edenler olduğundan, kelimenin Kur'ân'daki semantik alanına dair çokça örnek vermeyi gerekli buldu.

el-Kayyûm vasfı, bütün Kur'ân'da üç âyette geçer. İlkin, 45. sıradaki Tâhâ suresinde zikrolunur1539. Her defasında itlâk ifade ederek elif lâmlı gelmiş ve el-Hayy ismine mukarin olmuştur. İki defa da medenî âyet­lerde yer almaktadır 1540.

Allah Odur ki, Kendisinden başka Tan­rı yoktur. Hayyu Kayyûm'dur, Onu ne uyuklama ne de uyku tutamaz. Göklerde olan ve yerde olan ancak Onundur(...)”1541.

Ayetu'l-Kursî adıyla meşhur olan ve Allah'ın tavsifine dair en şümullü âyetlerden olan, bu âyetin, “Hayy-u Kayyûm”dan sonra gelen kısmı, bir bakıma o vasıfla­rın tefsiri olarak düşünülürse:

“Her an gözetip duran, her şey Kendi ta­sarrufunda olan, mahlûklarının her türlü hallerini bilen, göklerin ve yerin muhafazası Kendisine ağır gelmeyen vb.” diye açıklamak, bizatihi Kur'ân' dan hâsıl olmuş bulunur. 1542



Yüklə 2,97 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   59




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin