Küreselleşme ve Uluslararasılaşma


Küreselleşmeyi Anlamak: Perdenin Arkası



Yüklə 455,49 Kb.
səhifə2/12
tarix29.07.2018
ölçüsü455,49 Kb.
#62659
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12

1.1. Küreselleşmeyi Anlamak: Perdenin Arkası


Bugün emek ve sermaye daha önce görülmemiş hızda ve miktarlarda ülkeler ve şirketler arasında dolaşmaktadır. Dolayısıyla sermaye hareketleri, üretim ve hizmet faaliyetleri, ticari ve teknolojik gelişmeler uluslararası bir nitelik kazanmaktadır. Tek tuşla milyarlarca dolar ülkeler arasında rahatlıkla transfer edilebilmektedir. Bu çerçevede, işletmelerin karşı karşıya kaldıkları rekabetin de kaçınılmaz olarak boyutları ve etki alanı değişmekte, işletmeler çok uluslu nitelik kazanmakta, üretim ve hizmet faaliyetleri, ülkeler arası yatay entegrasyonu artırmaktadır. Çok uluslu şirketler (ÇUŞ) ve doğrudan yabancı yatırımlar (DYY), ulusal ekonomilerin işleyişinde giderek daha etkili olmaya başlamaktadır. Artık ulusal sınırlar ortadan kalkmakta veya en azından eski katılığını kaybetmekte ve dünya, iktisadi, siyasi ve kültürel bir bütünlüğe doğru gitmektedir.

Bu değişim ve dönüşüm sürecinin tarihsel kökenleri bulunmakta ve süreç insanlığın ilk dönemlerine kadar dayandırılabilmektedir. Öte yandan ise küreselleşmenin özellikle belirli gelişmelerden sonra hızlandığı görüşü hâkim olup, bu gelişmelere göre küreselleşme süreci aşamalara ayrılabilmektedir. Tüm bu gelişmeler ve aşamalar sonucunda dünyada ticaret artmakta, bu artışın ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel etkileri doğmaktadır. Ticaret, mal ve hizmetlerin tüm dünyaya yayılmasını sağlarken, kültürlerin de yayılmasını, etkileşimini ve rekabetini doğurmaktadır. Dünya çapında markalaşma, pop starlar, birbirlerine benzeyen TV programları bu noktada akla gelen benzeşmelerdir. Ekonomik hareketlilik kültürleri etkilerken, bazen de kültürler ekonomik faaliyetleri biçimlendirmektedir. Dahası, ticaretin yetersiz veya etkinsiz kaldığı noktalarda ÇUŞ’ların ve DYY’nin doğmasıdır. Bu değişim, dünya ekonomisi başta olmak üzere tüm insani değerleri etkilemekte ve yeni oluşumlar sonucunda farklı yapılanmaların doğmasına sebep olabilmektedir.


1.1.1. Tarihi Geri Plan


Günümüz dünyasının en moda kavramlarından biri olan küreselleşme aslında 20. yüzyılın bir buluşu değildir. Çakmaktaşı ticareti yapan Neandertal insandan beri ticaret uluslararası bir kimlik taşımakta ve küreselleşme ilk çağlardan bu yana tarih sahnesinde boy göstermektedir. İpek Yolu’nun Çin’de başlayıp, Pers İmparatorluğu’nun sınırlarına eriştiği ve Roma İmparatorluğu’na doğru ilerlediği zamanlarda, Roma İmparatorluğu, Pers İmparatorluğu ve Çin Hanedanlığı zamanlarında var olmuştur. İslamiyet’in Altın Dönemi de bir örnektir: Müslüman tüccar ve kâşiflerin, Eski Dünya çapında mahsullerin, ticaretin, bilginin ve teknolojinin küreselleşmesi ile sonuçlanan erken küresel ekonomi yaratmaları ve Moğol İmparatorluğu zamanında da İpek Yolu boyunca daha fazla entegrasyonun sağlandığı zamanlar. Küresel entegrasyon, Portekiz ve İspanyol İmparatorluklarının Hindistan’a ulaştıktan sonra 16. ve 17. yy.larda dünyanın tüm köşelerine ulaşmalarıyla Avrupa ticaretinin genişlemesi yoluyla devam etmiştir. Roma İmparatorluğu ile Osmanlı İmparatorluğu hükümranlıkları süresince "keşfedilmiş" dünyada egemenliklerine uygun olan "dünya sistemleri" geliştirmiş ve Pax Romana ile Pax Ottoman 19. yüzyıl öncesindeki küreselleşmenin birer örneğini oluşturmuştur. İnsanoğlu "tüm dünyayı kapsayan ve etkileyen" modern anlamdaki ilk küreselleşme sürecine 19. yüzyılda İngiltere’nin geliştirdiği dünya düzeni olarak bilinen Pax Britannica ile şahit olmuştur. Sanayi devrimi ile otomasyon ağının gelişmesi küreselleşme sürecine hız kazandırmıştır. İki önemli dünya savaşı ve akabinde yaşanan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) – Sosyal Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) rekabeti insanlığı çok tehlikeli bir noktaya getirmiştir. Bunun üzerine iki blok arasında gerilimin azaltılması için "güç"ün değil "norm"un işlerlik kazanması gerektiği gerçeği kendini hissettirmiştir.

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK) düşüncesi bu normun ortaya çıkış noktası olmuştur. Konferansın ve dolayısıyla ikinci küreselleşme dalgasının ilk halkasını oluşturan Helsinki Konferansı’nda kabul edilen Nihai Senet ile iki blok arasında güvenlik, ekonomi, ticaret, enerji ve insani konularda genel bir anlaşmaya varılmıştır. Ardından 1977–78 Belgrat, 1980–83 Madrid, 1986–89 Viyana ve 1990 Paris zirveleri gerçekleşmiştir. "Yeni Bir Avrupa İçin Paris Şartı" kabul edilmiştir. 1990 Kopenhag, 1991 Moskova İnsani Boyut, 1992 Prag, Viyana Güven Artırıcı Önlemler ve Helsinki zirveleriyle de küreselleşme sürecine yeni halkalar eklenmiştir. Son olarak Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nın (AGİT) 1996 Lizbon ve 1999 İstanbul zirveleri sonucunda "sınır tanımayan insan hakları" kavramının gündeme gelmesiyle 2000’li yıllarda "demokrasi ve insan hakları" çerçevesinde daha uyumlu bir dünyanın yaratılmasına önemli katkılarda bulunulmuştur. SSCB’de 1985 yılından itibaren Gorbaçov tarafından planlı ekonominin modifiye edilmesi amacıyla yeniden yapılandırma anlamına gelen Prestroyka reformları kabul edilmiştir. Bu reformlar ile iş dünyasının kısmen liberalleşmesi amaçlanmıştır. Glasnost da bu süreçte devlet kurumlarındaki yozlaşmanın kamuya açıklık ve şeffaflık aracılığıyla azaltılmasını amaçlamıştır.

Bugün kitapların tozlu sayfalarında yer alan bu tarihsel arka plan aslında günümüz büyük değişimlerinin altyapısını oluşturmaktadır.

1.1.2. Aşamalar


Devam etmekte olan küreselleşme süreci, kolonileşme, köle ticareti, yabancı ülkelerde kilise inşası, yüksek kapasiteli taşımacılık sektöründe buluşlar, sanayileşme, şehir ve ülkeler arasın otoyol inşası, elektrik ve elektronik altyapısı gibi aşamaları içerecek şekilde pek çok aşamaya ayrılabilir. Buna karşın Robertson, genellikle günümüze özgü bir şey olarak düşünülen küreselleşmenin, aslında moderniteden ve kapitalizmden önce başlayan bir süreç olduğunu iddia eder ve bu süreci, beş evreye ayırır ve 1960’da başlayan son evrenin belirsizlikler içerdiğini öne sürer.

Genel kabul görmüş diğer bir ayrıştırma ise küreselleşme sürecini üç aşamaya ayırır.



Tablo 1: Küreselleşmenin Aşamaları

Aşamalar

Birinci Küreselleşme

1490

İkinci Küreselleşme

1890

Üçüncü Küreselleşme

1990

İtici Güç

Denizcilikteki gelişmeler

Sanayileşme ve doğurduğu gereksinmeler

1970lerde Çokuluslu Şirketler, 1980lerde İletişim Devrimi, 1990larda Batı’nın rakibinin kalmaması

Yöntem

Önce kâr, sonra askeri işgal

Önce misyonerler, sonra kâşifler, sonra ticari şirketler, en sonunda işgal

Kültürel-ideolojik etki, böylece ülkenin her yanı kendiliğinden etkileniyor

Haklı Gösteriş

Putperestlere tanrının dinini götürme

Beyaz adamın yükü, uygarlaştırıcı görev, ırkçı teoriler

En yüksek uygarlık düzeyi, uluslararası topluluğun iradesi, piyasanın gizli eli, küreselleşme herkesin ortak çıkarınadır

Siyasi Yapı

İmparatorluklar ve Sömürgecilik

Ulus-Devletler

Bölgesel ve Ekonomik Entegrasyonlar

Sonuç

Sömürgecilik

Emperyalizm

Küreselleşme

Kaynak: Yaman, 2001.

Birinci Küreselleşme (1490): Batı’nın denizler ötesi keşifleri ile başlamıştır. Keşifleri, sömürge imparatorluklarının kurulması takip etmiştir.

İkinci Küreselleşme (1890): Batı’nın ikinci yayılması 1870’ten sonra başlamış ve 1890’larda kurumsallaşmıştır. Sanayi devrimi sonrası yararlanılan teknoloji, Batı ile dünyanın diğer bölgeleri arasında çok büyük orantısızlık doğurmuştur. Bu fark, Batılı ülkelerin sanayi devrimini yaşamamış ülkelerin pazarlarına açılmaları ve bu ülkelerdeki kaynakları kullanmaları ile sonuçlanmıştır. Kâr marjlarını düşüren kıyasıya bir rekabet başlamıştır. Bu rekabet, önceleri toprakların ve kaynakların bolluğu sayesinde firmalar düzeyinde kalırken, boş toprakların bitmesinden sonra devletler düzeyine yükselmiştir. Artan rekabet, çatışmaları ve 1. Dünya Savaşı’nı doğurmuştur.

Birinci ve bundan 21 yıl sonra gerçekleşen İkinci Dünya Savaşları’ndan sonra dünya pek çok yönden değişmiştir. Alışılmış dengelerin hemen hemen tümü çökmüş ve dünyada yeni bir oluşum başlamıştır. Çöken ve değişen dengelerin başında eski ekonomik güçler ve bunlara bağlı olan siyasi otoriteler gelmiştir. İmparatorluk ve krallıklar ile bunların güç kaynağı olan ve çeşitli kıtalara yayılan sömürgeleri tek tek bağımsızlıklarını ilan ederek dağılmışlardır. Ekonomik ve siyasi dengeler değişirken buna paralel olarak sosyal ve kültürel değer ve dengeler de yok olmuş, ortaya çıkan boşlukları yeni dengeler doldurmuştur. Bunlardan birisi ABD, diğeri ise SSCB’dir. Böylelikle dünyada iki kutup ve iki yeni blok oluşmuştur. Fakat 2. Dünya Savaşı sırasında çok büyük değişiklikler olmuştur. Avrupa’nın büyük bir kısmı harap durumdayken ABD’de endüstriyel ekonomi çok büyük bir büyüme göstermiştir.



Üçüncü Küreselleşme (1990): İlk iki küreselleşmede kararsız dengeler ortaya çıkmıştır. Bağımsız ülke sayısı çok artmış çatışmalar çoğalmış ve hızlanmıştır. Azgelişmiş ülkelerde ise kimlik çatışması doruğa ulaşmıştır.

Batı’nın ulusal pazarları yetmemekte, pazarın bütün dünyayı içine alacak kadar genişletilmesi istenmekteydi. Bu süreçte de Batı’nın karşısında 1490 veya 1890 küreselleşmelerindeki rakipler mevcut değildi. Çünkü bu üçüncü küreselleşme hem Sovyet Bloğu’nun yıkılmasına yol açan etken olmuş, hem de bu yıkılma sonucunda Batı, dünyayı fethetmede tek başına kalmıştır. 1970lerden başlayarak, ÇUŞ’ların dünya ekonomisine egemen olması, 1980lerde Batı’nın optik kablo, haberleşme uyduları, bilgisayarlar, internet gibi teknolojik buluşları devreye sokarak yarattığı iletişim devrimi ve 1990larda SSCB’nin dağılması sonucu güç dengesinin ortadan kalkması ve Batı’nın yeniden tek güç odağı haline gelmesi sebebiyle üçüncü küreselleşme ilk iki küreselleşmeden daha güçlü, yaygın ve hızlıdır. Dolayısıyla küreselleşme önüne geçilemeyen, uyum sağlanması, karşısında stratejiler geliştirilmesi gereken bir süreç haline gelmiştir.


1.1.3. Küreselleşmenin Bir Aracı: Artan Ticaret


1950 yılında 380 milyar dolar olan dünya ticaret hacmi 2005 yılında 21,2 trilyon dolara çıkmıştır. Dünya ticaretindeki bu kadar hızlı artışın sebepleri arasında, “Yeni Dünya Düzeni” veya “Reganomics” kavramları ile ifade edilebilen, gümrük tarifelerindeki düşüşler, ülkeler ve bölgeler arasında yapılan ticaret anlaşmaları, bölgesel entegrasyonlar, iletişim ve ulaştırma teknolojilerindeki ilerlemeler ve ucuzlama, ticarete konu olan malların kitlesel ve tam zamanlı olarak üretilmesi ve standartlaşmış olması, insan ihtiyaçlarının benzeşmesi ve insanlar için yeni ihtiyaçların yaratılması sayılabilir.

Tablo 2: Mal Ticareti Gelişmeleri

Milyar $

1995

1996

1997

1998

1999

2000

2001

2002

2003

2004

2005

Dünya

İhracat

5.163,5

5.401,3

5.589,2

5.498,9

5.709,5

6.452,5

6.185,6

6.485,7

7.578,3

9.203,1

10.431,2

İthalat

5.283,9

5.545,1

5.738,1

5.681,4

5.919,6

6.724,0

6.481,1

6.739,8

7.856,6

9.555,6

10.783,4

Almanya

İhracat

523,5

524,6

512,9

543,8

543,5

551,8

571,6

615,8

751,6

909,9

969,9

İthalat

463,9

459,1

445,7

471,5

474,0

497,2

486,1

490,3

604,6

715,7

773,8

Çek Cumh.

İhracat

21,3

22,2

22,4

25,9

26,6

29,1

33,3

38,5

48,7

69,0

78,2

İthalat

25,1

27,8

27,1

28,3

28,5

32,0

36,3

40,7

51,7

70,0

76,7

Litvanya

İhracat

2,7

3,4

3,9

3,7

3,0

3,8

4,6

5,5

7,2

9,3

11,8

İthalat

3,7

4,6

5,6

5,8

4,8

5,5

6,4

7,7

9,8

12,4

15,5

Türkiye

İhracat

21,6

23,2

26,3

27,0

26,6

27,8

31,3

36,1

47,3

63,2

73,4

İthalat

35,7

43,6

48,6

45,9

40,7

54,5

41,4

51,6

69,3

97,5

116,6

ABD

İhracat

584,7

625,1

689,2

682,1

695,8

781,9

729,1

693,1

724,8

818,8

904,4

İthalat

770,9

822,0

899,0

944,4

1.059,4

1.259,3

1.179,2

1.200,2

1.303,1

1.525,5

1.732,3

Kaynak: World Trade Organization, 2006, s. 199 – 202.

Dünya ticaretindeki bu artış herhangi bir menşe ülkedeki mal ve hizmetlerin diğer ülkelerde tüketimini imkânlı kılarken, menşe ülkelerin tüketim kalıplarının, kültürünün, sosyal yaşamının ve yaşamdan beklentilerinin tüm dünyaya yayılmasına sebep olmaktadır. Bu süreçte dikkati çeken nokta, tüm ülkelerin belirli miktarlarda ihracat yapmalarına rağmen, toplam ihracat içindeki paylarının farklı olmasından dolayı dünya üzerindeki etkilerinin de farklı olmasıdır. Dünya ihracat rakamlarına bakıldığı zaman 2004 ve 2005 yılları hariç, ABD’nin egemenliği söz konusudur. Dolayısıyla, ticaretin arttığı küreselleşme sürecinin aynı zamanda Amerikanlaşma olarak adlandırılması tesadüf değildir.

Dünya ticaret hacminin dünya gelirine oranı olarak 1999 yılındaki % 46,63’lük oran ile 2005 yılındaki % 53,84’lük oran karşılaştırılacak olursa bu kısa zaman aralığında bile dünya ticaretinin dünya gelirinden daha hızlı artış gösterdiği, uluslararası ticaretin ve küreselleşmenin ne kadar önemli olduğu görülmektedir. Ticaretin artan payı, ticaretin dünya üzerindeki etkilerini de arttırmakta, bu konuya dair olumlu ve karşıt fikirleri doğurmaktadır.

1.1.4. Taşıyıcı Olarak Çok Uluslu Şirketler (ÇUŞ): ÇUŞ ve DYY Teorileri


ÇUŞ, DYY yapmış ve birden fazla ülkede katma değer üretimi yapan ve bu sürecin sahibi olan şirketlerdir. Bu şirketler kendi ülkesinde üretip, ihraç etmek yerine, ürünün pazarlanacağı ülkede üretimi tercih edebilmektedirler. Bu tercih şirket bakış açısından değil de ülkeler veya yatırımın menşei açısından incelenirse DYY konusu ile karşılaşılmaktadır.

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (Organization for Economic Co-Operation and Development-OECD) ve Uluslararası Para Fonu’nun (International Monetary Fund-IMF) yaptığı ortak çalışmalar sonucunda DYY’nin ortak bir tanımına ulaşılmıştır. Buna göre DYY, bir ekonomide yerleşik bir işletmenin başka bir ülkede uzun süreli bir ilişki kurmak amacıyla yaptığı uluslararası yatırımdır.


1.1.4.1. ÇUŞ Teorileri


ÇUŞ, 17. yy.da ilk ÇUŞ olarak belirtilen Hollanda Doğu Hindistan Şirketi’nin (Dutch East India Company) kurulmasıyla iş dünyasını ilgilendiren bir kavram haline gelmiştir. Uluslararası ticaretin yüksek riskler içermesinden dolayı, Hollanda Doğu Hindistan Şirketi küreselleşmenin önemli bir itici gücü olan hisse çıkarma yolu ile riski paylaştıran ve ortak sahipliği olanaklı kılan ilk firma olmuştur.

Modern anlamda ilk ÇUŞ’lar ise, 19. yy.da Avrupa merkezli olmak üzere Belçika’da (Cockeril), Almanya’da (Bayer), İsviçre’de (Nestle), Fransa’da (Michelin) ve İngiltere’de (Lever) ortaya çıkmış ve gümrük tarifelerinden dolayı, ihracatta karşılaşılan güçlükleri aşmak kaygısıyla yabancı pazarlarda yatırımlar yapmak yöntemini uygulamışlardır. ÇUŞ’ların amacı, sermayeyi ucuz olduğu yerlerden elde edip ve en yüksek karı getireceği yerlerde kullanmaktır.

Günümüzde, küreselleşme sürecine paralel olarak dünyada ÇUŞ’ların sayısı ve etkinliği büyük artış göstermiştir. Bu tür işletmelerin dünyadaki toplam sayısı 2000 yılı itibariyle 37.000’den fazladır. ÇUŞ’ların dünyanın çeşitli ülkelerindeki şube veya temsilciliklerinin sayısı 450.000’e ulaşmıştır. Bu sebepten dolayı, ÇUŞ teorileri ortaya konmuştur. Bunların en önemlileri lokasyon ve uluslararasılaşma teorileridir.

1.1.4.1.1. Lokasyon Teorisi

Lokasyon teorisine göre üretimin gerçekleştirileceği yer, kaynaklar tarafından belirlenir. Üretim yerinin belirlenmesinde belirleyici faktörler ulaşım maliyetleri ve ticari engellerdir. Eğer ulaşım maliyetleri çok fazla ise üretim, pazar durumundaki ülke veya bölgede yapılmaktadır. Öte yandan üretimin pazar durumundaki ülkeye kaymasının bir sebebi de bu ülkenin uygulamış olduğu yüksek gümrük vergileridir.
1.1.4.1.2. Uluslararasılaşma Teorisi

Uluslararasılaşma teorisine göre birçok işletme tarafından değişik yerlerde yapılabilecek olan üretimin aynı işletme tarafından yapılmasının nedeni, faaliyetlerin tek bir işletme bünyesinde gerçekleştirilmesinin daha kârlı olmasıdır.

ÇUŞ’ların uluslararasılaşmasına dair birinci yaklaşım, uluslararasılaşmanın avantajını açıklarken teknoloji transferinin önemini vurgular. Teknoloji transferi bazen zorluklarla karşılaşabilmektedir. Potansiyel bir alıcının, bilginin gerçek değerini bilmesi zordur. Bunun yanında bilgi genelde paketlenip satılan bir mal değildir. Bilgi üzerindeki hakların korunması da oldukça güçtür. Dolayısıyla ÇUŞ’ların yabancı ülkelerde kendi işletmelerini kurmaları, teknolojilerini başka bir işletmeye satmaları ile karşılaştırıldığında daha kârlı olmaktadır.

İkinci yaklaşım ise dikey entegrasyon üzerine yoğunlaşmaktadır. Örneğin, iki işletmenin de piyasada tekel oldukları varsayımı altında, birinci işletmenin ürettiği ürünleri üretim girdisi olarak kullanan ikinci işletme fiyatları düşürmek isterken, birinci işletme ise fiyatları yükseltmek isteyecektir. Dolayısıyla işletmeler arasında bir çatışma oluşacaktır. Bunlara ek olarak iki işletme arasındaki arz ve talep dengesizlikleri nedeni ile koordinasyon sorunları oluşabilecektir. Değişen fiyatlar her iki işletme için büyük riskler oluşturacaktır. Bu iki işletme dikey bir şekilde entegre olabilirse bu sorunlar oluşmayacaktır veya derecesi azalacaktır.

1.1.4.2. DYY Teorileri


DYY günümüzde ticaretin bir kısmını ikame ve temsil etmesi ve DYY’nin çıktığı ve girdiği ülkelere etkileri dolayısıyla en az ticaret kadar incelenmeye başlanmıştır. Bu incelemeler teoriler ile sonuçlanmış; bu teoriler zaman içerisinde çeşitlenmiş, akımlar, ekonomik teoriler ve yarattıkları etkilere göre evrimleşmişlerdir.

Aksak rekabete dayalı DYY teorilerin ana akımını Ürün Hayat Döngüsü Teorisi, İçselleştirme Teorisi ve Eklektik Paradigma oluşturmaktadır. Bu ana akım teorilerinin yanında yardımcı teoriler de ortaya konmuştur.

Bu teorilerin hiçbiri tek başına tüm DYY akımlarını açıklamakta yeterli olmamalarına rağmen her biri DYY akımlarının açıklanmasında önemli katkılarda bulunmuşlardır.

1.1.4.2.1. Ürün Hayat Döngüsü Teorisi

Teori geleneksel Neo-klasik ticaret teorisinin açıklamadığı uluslararası üretimi açıklamaya çalışmaktadır. Teori, Vernon’un 1966 yılında yazdığı “Uluslararası Yatırım ve Ürün Hayat Döngüsünde Uluslararası Ticaret” makalesi ile literatürde önem kazanmaya başlamıştır.

Şekil 1: Ürün Hayat Döngüsü Teorisi



Kaynak: [Erişim adresi: http://people.hofstra.edu/geotrans/eng/ch5en/conc5en/img/productlifecycle.gif], (Erişim tarihi: 04.02.2008).

Teoriye göre yenilik öncelikle kişi başına gelirin veya alım gücünün fazla olduğu doyurulmamış piyasalarda ortaya çıkacaktır. Çünkü bu tip piyasalarda, yeniliği barındıran ve dolayısıyla araştırma-geliştirme (Ar-Ge) maliyetlerini de içerdiği için yüksek fiyatlı olan ürünün satışı kolay olacaktır. Ayrıca bu tip piyasalarda üretici ile tüketici arasındaki haberleşme de gelişmiştir. Dolayısıyla ürünün standartlaşması sürecinde önem arz eden geri bildirimlerin kolay olduğu piyasalar ilk üretim lokasyonu olarak uygundur.

Ürün böyle bir piyasada üretilmeye başlandıktan sonra ürüne olan talep zamanla artar ve ürün standartlaşır. Artan standartlaşma ürün farklılaştırması sürecinin sonunu getirmez, aksine artan rekabet uzmanlaşmayı da beraberinde getirir (Radyo üretiminden masa radyosu, otomobil radyosu ve mobil radyoların üretimine geçilmesi gibi).

Artan rekabet üretim yeri seçimini etkiler. Ürün standartlaştığı için üretim de standartlaşır ve esnekliğe olan ihtiyaç düşer ve ürünün maliyeti önem kazanmaya başlar. Maliyetin önem kazanması, üretimin maliyetlerin düşük olduğu yerlere kayıp kaymayacağı sorusunu akla getirmektedir. Bu karar da, ulaştırma maliyetlerinin eklendiği ilk üretim yerindeki maliyetlerin dış ülkedeki maliyetler ile karşılaştırılması sonucunda verilir.

Karar sonucunda üretim emek maliyetlerinin yüksek olduğu kaynak ülkeden emek maliyetinin görece düşük olduğu gelişmekte olan ülkelere kayar.

Menşe ülke bu sürecin başlangıcında üretimini ve pazarlamasını sadece kendi ülkesinde yaparken, zamanla ihracata başlar ve ardından da üretimini dış ülkelere kaydırır. Son olarak da üretiminin büyük bir kısmını yurt dışına kaydırarak net ithalatçı konumuna gelebilir.

Ürün döngüsü teorisi DYY akımlarını açıklamada önemli katkılarda bulunmuşsa da hammadde arayan yatırımları açıklamakta kullanılamamaktadır. Ayrıca teori ürün döngülerinin kısa süreli olduğu durumlarda güçsüzleşmesi, yeni buluşların genelde ÇUŞ tarafından yapıldığı günümüz ekonomik yapısında anlamının azalması, belirsizliğe ve sınır ötesi üretimde maliyetlere gereğinden fazla önem vermesiyle eleştirilmektedir.

1.1.4.2.2. İçselleştirme Teorisi

İçselleştirme teorisi ÇUŞ’ların bir piyasada satış yapmasında kiralama veya lisanslama yöntemini mi kullanacağını yoksa DYY yoluyla bizzat kendisinin mi üretim yapacağını açıklamaya çalışır. Yani neden bir firma kendi ülkesinde üretip, ihracat yapmak yerine doğrudan yatırımı tercih eder sorusuna cevap arar.

Teori Buckley ve Casson’un 1976’daki çalışmaları üzerine temellenir. Teoriye göre firmalar kârlarını aksak rekabet ortamında maksimize ederler. Bu aşamada



  • Ulaştırma maliyetleri yüksek maliyetli, ticaret engelleri fazlaysa,

  • Dış piyasa hakkında bilgi edinememe riski yüksekse,

  • Alıcı ve satıcı arasında bilgi asimetrisi varsa,

  • Piyasada işlem maliyetlerini arttırıcı durumlar varsa şirket içselleştirme yoluna gider ve DYY yapar.

Firmalar içselleştirme sonucunda gecikme, pazarlık ve müşteri belirsizliklerinden kaçınabilme, hükümetin yaptığı düzenlemelerin etkilerini transfer fiyatlandırması yoluyla en aza indirebilme ve piyasalar arasında fiyat farklılaşması uygulayabilme gibi faydalar elde ederler.
1.1.4.2.3. OLI Paradigması (Eklektik Paradigma)

DYY teorileri arasında kapsamı en geniş teoridir. Dunning bu teoriyi kendinden önceki pek çok çalışmayı bir araya getirerek (eklektik) yaratmıştır.

Dunning’e göre bir firmanın yurtdışında üretim yapması şu üç koşula bağlıdır:



  1. Firma maddi veya maddi olmayan mal ve becerilere sahip olmalıdır ki üretim yapacağı dış ülkede ulusal bilgi ve tecrübeye sahip yerli firmalarla rekabet edebilsin.

  2. Gideceği ülkede elde edeceği bir avantaj sayesinde, gidilen ülkede üretim yapmak, kaynak ülkede üretip ihraç etmekten daha karlı hale gelmelidir.

  3. Firmanın DYY yapması, bu becerilerini satması, kiralaması veya lisanslamasından daha karlı olmalıdır.

İşte bu koşullar sırasıyla Dunning’in kısaca OLI ismini verdiği mülkiyet (Ownership-O), konum (Location-L) ve içselleştirme (Internalization-I) avantajlarıdır.

Bu avantajlardan mülkiyet avantajı, gelir getiren niteliklere imtiyazlı (patent, ticari sır veya ticari marka ile) sahipliği ve ayrı ama ilişkili aktivitelerin tek merkezden yönetimi (ölçek ekonomisi ve sinerji, coğrafi risk yayılımı ve sınır ötesi arbitraj olanağı ile) ile elde edilebilecek avantajlardır.

Konum avantajı ise yatırımın yapılacağı dış ülkedeki üretim şeklinin üstünlüğü, yüksek ulaştırma maliyetleri, ucuz işgücü, müşteriye yakınlık, yerel imaj ve dış ülkenin uyguladığı ticaret uygulamaları gibi etkenlerden doğan avantajlardır.

İçselleştirme avantajı ise firmanın tam rekabette çalışmamasının getirmiş olduğu avantaj anlamına gelmektedir.

Teori diğer teorilere göre daha kapsamlı olmasına rağmen yine de eleştirilere maruz kalmıştır. Bunlardan bir tanesi değişken sayısının fazla olmasından dolayı değişkenlerin açıklayıcı etkisinin neredeyse sıfıra yaklaşmasıdır. Diğer bir eleştiri de teorideki değişkenlerin birbirlerinden bağımsız olmamalarıdır. Teorinin statik olması ve firmaların içselleştirme sürecindeki yolunu ve sürecini açıklamaması diğer bir eleştiridir. Kimileri de teoriyi tamamen mikro ekonomik olmakla suçlamakta ve hatta içselleştirme teorisinden bir farkının olmadığını iddia etmektedir.

1.1.4.2.4. Diğer Teoriler

Bu teoriler ana akım teoriler kadar popüler olmasalar da ana akım teorilerin geliştirilmesinde önemli katkılarda bulunmuşlardır.

Caves Ekonomileri: Caves’e göre bir firma yurtdışında yatay (aynı ürünün farklı bir lokasyonda üretilmesi) bir yatırım yapmak istiyorsa, elindeki nitelik hem o ülkede üretim yapan yerli firmaların yerli olmaktan kaynaklanan avantajlarını geçmeli, hem de firma DYY’nin ihracat veya lisanslamadan daha avantajlı olduğu kararına varabilmelidir.

Caves, DYY karar aşamasında şu faktörlerin önemli olduğuna inanmaktadır:



  • Ürün farklılaştırması (küçük fiziksel değişiklikler, marka, reklâm ile oluşturulan öznel farklılıklar, satış stratejileri ve yardımcı ürünlerdeki farklılıklar ile oluşturulur; mülkiyet hakları ve fiziksel imitasyonun önündeki yüksek maliyetler ile korunur.)

  • Piyasanın oligopol yapısı

  • Örgütsel beceriler

  • Ulaştırma maliyetleri ve gümrük vergileri

  • Ar-Ge faaliyetleri

  • Dikey yabancı yatırımlarda (Bir ürünün farklı parçalarının daha sonra birleştirilmek üzere farklı lokasyonlarda üretilmesi) ise DYY kararı optimal dikey entegrasyon seviyesinin seçiminden sonra olabilmektedir.

Oligopolistik Tepki Teorisi: Knickerbocker’in oligopolistik tepki teorisine göre bir firma herhangi bir ülkedeki pazar payını arttırmak için yatırım yapar. Bunun hemen ardından bu firmaya rakip olan diğer oligopol firmalar da pazar paylarını kaybetmemek için hemen o ülkede yatırım yaparlar. Bu tip yatırımlara aynı zamanda “liderin takip edilmesi” ismi de verilmektedir. Zaten firmalar belirsizlikten ve riskten kaçındıkları için öncelikle kendilerinden önce lider bir firmanın yatırımını beklerler ve sonuçlarını gördükten sonra yatırım yaparlar. Bu durum da lideri takip etme teorisinin gerekçesini oluşturur.

Hymer ve Kindleberger’in Teorileri: Hymer’in 1960 yılında tamamladığı doktora tezinin DYY teorisine en büyük katkısı ÇUŞ’un neden bilgi ve teknoloji gibi ara mal ürünlerini ülkeler arasında transfer ettiğini anlatmasıdır.

Hymer işbölümünü ikiye ayırmaktadır. Firmalar arasındaki işbölümünü piyasaların kontrol ettiğini ve dolayısıyla uluslararası ticaret teorisinin alanına girdiğini, firma içindeki işbölümünün ise girişimciler tarafından kontrol edildiğini belirtmektedir.



Hymer ve hocası Kindleberger daha ziyade firmaya özgü faktörler üzerinde durmuşlardır. Yabancı firmaların daha ucuz finansman kaynağı, pazarlama deneyimi, bazı piyasalara özel giriş izinleri, patentli veya ticareti yapılmayan teknolojiye sahip olmaları, yönetimdeki etkinlikleri ve ölçek ekonomilerinden faydalanmaları gibi üstünlükleri vardır. Hymer ve Kindleberger bu avantajlara sahip bir firmanın bunları başka bir ülkeye ihraç veya kiralama yerine neden doğrudan yatırıma yöneldiğini tam olarak açıklayamamışlardır. Dolayısıyla da bu teori diğer teorilere sadece yön gösterici olarak kalmıştır. Bunun yanında Hymer’in tezinden sonraki tüm çalışmalar da Hymer’in fikirlerinin üzerine inşa edilmiştir.

Yüklə 455,49 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin