Küreselleşme ve Uluslararasılaşma



Yüklə 455,49 Kb.
səhifə4/12
tarix29.07.2018
ölçüsü455,49 Kb.
#62659
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12

2. Küreselleşmenin Etkileri


Küreselleşme, kapsamı itibariyle çok geniş bir kavramı ve süreci kapsadığından dolayı etkileri de geniştir. Kimi etkileri günlük hayatımızı etkileyen gözle görülen etkiler iken, kimileri de daha derin etkiler yaratan büyük ölçekli etkilerdir.

2.1. Görünür Etkiler


Küreselleşmenin doğurduğu önemli bir sonuç, çağ değişimlerinin hızlanmasıdır. Yeryüzünde, milyondan fazla yıl geçmişi olduğu ifade edilen insanoğlu’nun M.Ö. 10 binde yerleşik hayata, dolayısıyla tarım kültürüne geçmesiyle uygarlığa ilk adımı attığı ifade edilir. M.Ö. 4000lerde yazının bulunması insanoğlunun gelişimini hızlandırmıştır. 14. yy’da matbaanın yaygın olarak kullanılmaya başlanılması ve gelişen Rönesans ve Reform hareketlerini 17.yy sonunda sanayi devriminin takip etmesi insanlığın büyük bir ilerleme kaydetmesini sağlamıştır. Ancak 20. yy’ın ortalarından sonra çağ kavramları değişmeye ve korkunç bir hız kazanmaya başlamıştır. 1969 yılında insanoğlunun Ay’a ayak basması ile 1970li yıllar feza-uzay çağı; uydular sayesinde haberleşmenin gelişmesi ile 1980li yıllar iletişim çağı; bilginin önem kazandığı 1990lı yıllar bilgi çağı-bilgi toplumu olarak adlandırılırken artık içerisinde yaşadığımız 2000li yıllar çoktan adını değiştirmiş ve enformasyon çağı adını almıştır.

Enformasyon çağında bilgisayarlarının karşısına geçen insanoğlu internet üzerinden anında dünyaya açılmakta, tüm yeni bilgilere anında ulaşabilmektedir.

Dünya ticaret hacminin 2000li yıllara girerken %65’inin internet üzerinden yapılması yeni kavramın ne kadar önemli olduğunu gözler önüne sermektedir.

2.1.1. Bilgi Teknolojileri ve Teknoloji Akımları


Teknolojik ilerleme – mal ve hizmetlerin üretilmesi, pazarlanması ve piyasaya sunulması tekniklerindeki (firma örgütlenme yapısı dâhil) gelişmeler – beşeri ilerleme ve kalkınmanın merkezinde yer almaktadır. Ulusal düzeyde teknolojik ilerleme icat ve inovasyon, daha önce var olan fakat piyasalara yeni teknolojilerin benimsenmesi ve adaptasyonu ve teknolojilerin ülke içinde firmalar, bireyler ve kamu sektörü arasında yayılımı yoluyla ortaya çıkar.

İstatistiksel göstergeler üç ana grupta toplanabilir: bilimsel buluş ve inovasyon, eski teknolojilerin yaygınlaşması ve yeni teknolojilerin kullanılmaya başlanması. Aynı zamanda ülkelerin yabancı teknolojilere ne kadar maruz kaldıkları da başka bir göstergedir. Fakat teknolojinin doğrudan ölçülmesi zordur çünkü kalem veya otomobillerin aksine teknolojinin kolayca sayılabilen fiziksel varlığı yoktur. Hizmetlerde olduğu gibi ölçmeye ve toplamaya izin veren iyi tanımlanmış fiyatı da yoktur. Bunun yerine teknoloji, ürün, ara mal ve süreçlerin içerisinde gömülüdür. Sonuç olarak teknolojiyi ölçmeye çalışan çoğu çaba eğitim seviyesi, bilim adamı ve mühendis sayısı, Ar-Ge harcaması veya personel sayısı, teknoloji yayınımı, inovasyon göstergeleri (verilen patent sayısı), imalat sanayi katma değerinde ve ihracatta yüksek-teknoloji aktivitelerinin payı ve ulusal inovatif kapasite gibi dolaylı teknikleri kullanmak zorunda kalmaktadır.

Dünyada teknolojik yayılmaya üç ana grup gösterge ışığında bakılırsa, ilk grup olan bilimsel inovasyon ve icat başlığı altında bilimsel ve teknolojik makaleler, patent ve isim hakkı ve lisans gelirleri istatistikleri kullanılabilir. Bu istatistikler incelendiği zaman istatistiklerin gelirle oldukça bağlantılı olduğu görülmektedir. 2003 yılı verilerine göre yüksek gelirli ülkelerdeki 1 milyon kişiye düşen makale sayısı düşük gelirli ülkelerdekinden 83 kat daha fazla; patent sayısı 36 kat fazladır. Düşük gelirli ülkelerin isim hakkı ve lisanslamalardan 2004 yılı itibariyle elde ettikleri gelir ise neredeyse bulunmamaktadır.

İkinci grup olan eski teknolojilerin kullanımı başlığı altında ise kişi başına elektrik kullanımı, 100 kişiye düşen telefon hattı sayısı, telefon fiyatları, karayolu ve demiryolu yoğunluğu ve havayollarının kullanım istatistikleri kullanılabilir. Bu istatistikler incelendiğinde gelirin etkisi görülse de ülkelerin bunları alıp kullanmalarında kültür ve kapasite de önem kazanmaktadır. Yüksek gelirli ülkeler düşük gelirli ülkelere göre kişi başına 26 kat daha fazla elektrik tüketmekte (2004 yılında); 18 kat daha fazla telefon hattına sahip ve 20,7 kat daha ucuza konuşmakta (2004 yılında); 3,25 kat daha yoğun demiryolu hatlarına sahip (2005 yılında); 4,8 kat daha fazla tarımsal makine ve traktöre sahip (2003 yılında); havayollarını 60 kat daha fazla kullanmaktadırlar (2004 yılında).

Üçüncü grup ise yeni teknolojilerin kullanımıdır. Bu başlık altında 1000 kişi içindeki internet kullanıcı sayısı, geniş bant internet kullanıcısı, kişisel bilgisayar sahipliği, cep telefonu sahipliği ve internet bant genişliği istatistikleri kullanılabilmektedir. Bu istatistikler incelendiği zaman bu tipteki ilerleme için altyapı yatırımlarının eski teknolojidekilere göre daha düşük maliyetli ve esnek bir yapıya sahip olması dolayısıyla gelirin, doğrudan etkisi görülmektedir. Yüksek gelirli ülkeler düşük gelirli ülkelere göre 1000 kişiye düşen internet kullanıcı sayısında 12 kat (2005 yılında); geniş bant internet kullanıcı sayısında 163 kat (2005 yılında); kişisel bilgisayar sahipliğinde 53 kat (2004 yılında) ve cep telefonu sahipliğinde 19 kat (2004 yılında) daha iyi durumdadırlar.

Bir ekonominin belirli miktar emek ve sermaye ile ürettiği mal ve hizmetin göreceli etkinliğine toplam faktör üretkenliği (TFP) denir. TFP yaygın olarak üretim teknolojisinin bir ölçüsü ve bu ölçütün büyümesi de teknik ilerlemenin bir ölçüsü olarak yorumlanır. TFP’nin uluslararası karşılaştırması yüksek ve düşük ve orta gelirli ülkeler arasında mal ve hizmet üretimlerinde yüksek üretkenlik farklılıkları olduğunu göstermektedir. 2005 yılında düşük gelirli ülkelerin ortalama TFP seviyesi ABD seviyesinin %5’inin biraz üzerindedir. Bu fark düşük ve alt-orta gelirli ülkeler için kapanırken, üst-orta gelirli ülkeler yüksek-gelirli ülkelere göre ancak göreceli durumlarını koruyabilmişlerdir.



Bu göstergeler ışığında teknoloji yayınımı şu özellikleri taşır:

  • Teknoloji seviyesi ülkelerin gelirlerine bağlı olsa da, bu ilişkinin doğası incelenen teknolojinin boyutuna göre farklılık göstermektedir. Bilimsel buluş ve inovasyonların neredeyse hiçbiri gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkmamaktadır. Dolayısıyla bu ülkelerdeki teknolojik ilerleme var olan teknolojilerin benimsenmesi ve adaptasyonu yolu ile gerçekleşmektedir.

  • Teknoloji seviyesi gelir ile artma eğiliminde olsa da teknoloji seviyeleri eşitlenmektedir. Bu eşitleme sonucu ortaya çıkan teknoloji seviyeleri ülkeler arasında coğrafyaları, tarihleri ve teknoloji massetme kapasitelerine göre farklılıklar göstermektedir.

  • Teknoloji kazanımları ülke içinde oldukça farklılık gösterebilir. Büyük şehirler yüksek-gelirli ülkelerle rekabet edebilecek seviyede teknolojiye sahip olmalarına rağmen kırsal kesimde bu seviye düşük olabilir. Bu gibi durumlar Çin ve Hindistan gibi ülkelerin toplamda teknolojik olarak ileri olmadıkları anlamına gelmektedir.

  • Sonuçta, son 10 yılda orta-gelirli ile yüksek-gelirli ülkeler arasında teknoloji açığı daralmıştır. Düşük-gelirli ülkelerde teknoloji penetrasyonu orta veya yüksek-gelirli ülkelerdekinden daha hızlı ilerlemektedir. Fakat bu bazı ülkelerde çok güçlü yakalama etkisi doğursa da, çoğu ülkede daha düşük gelişme veya göreceli gerileme ile sonuçlanmaktadır. Dahası, teknoloji yüksek-gelirli ülkelerde de gelişmekte ve bu ülkelerdeki mutlak artış gelişmekte olan ülkelerdekinden daha fazla olmaktadır.

  • Ortalamada teknoloji düşük-gelirli ülkeler arasında daha hızlı gelişmektedir. 1800lerde yeni bir teknolojinin dünyanın %80’ine ulaşması 100 yıl sürebilirken, bugün bu süre 20 yıldan daha aşağıya düşmüştür.

  • Teknolojinin ülkeler arasında yayılma hızı artmaktadır.

  • Sonuçta, teknoloji seviyesi ile ilgili en önemli konu ülke içerisinde teknolojinin yayılma hızıdır. Yollar, demiryolları, sulama ve sabit telefon sistemleri gibi çoğu eski altyapı teknolojileri genellikle devlet tarafından sağlanır ve dolayısıyla bütçe kısıtlarına ve devletin başarısızlık riskine tabidir. Buna karşın, internet, cep telefonu ve bilgisayar gibi çok yaygın yeni teknolojiler, rekabeti artıran ve temel altyapıyı sağlamak için özel sermayeden (yerli ve yabancı) yararlanan düzenleyici bir çevrede sağlanır.

2.1.2. Emeğin Hiper-Hareketliliği ve Küresel Dağılımı


İnsanlık tarihinde eşi görülmemiş derecede çok insanın hareket halinde olması sebebiyle göç, 21. yy’ın başlarında küreselleşmeyi belirleyen en önemli konulardan biri olarak kabul edilmektedir. Günümüz mobil dünyasında göç ve göç yönetimini etkileyecek pek çok küresel eğilim mevcuttur. Bunlar:

  • Demografik eğilimler,

  • Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki ekonomik farklılıklar,

  • Daha mobil bir işgücü ve başka bir deyişle küreselleşme gerektiren ticari liberalizasyon,

  • Dünyanın tümünü birbirine bağlayan haberleşme ağları,

  • Uluslararası göç.

2005 yılı itibariyle dünyada, dünya nüfusunun yaklaşık %3’ünü oluşturan 192 milyon insan (bunların %49,6’sını kadınlar oluşturuyor) doğum yerlerinden başka bir yerde yaşamaktadır. 1965 ile 1990 yılları arasında, uluslararası göçmenlerin sayısı 45 milyon – yıllık ortalama %2,1 büyüme hızı – artmıştır. 2006 yılındaki büyüme hızı %2,9’dur. 2006 yılında, göçmenlerin kendi ülkelerine gönderdikleri gelirlerin toplamının dünyada 276 milyar doların üzerinde olduğu, bunun da 206 milyar dolarının gelişmekte olan ülkelere gittiği tahmin edilmektedir. Dünya çapında dünya göçmen stokunun %15-20’sini oluşturan kabaca 30 ila 40 milyon kaçak göçmen vardır. Son yıllarda göçler değişen emek göçü çekim merkezlerine göre kaymalar göstermektedir.

Tablo 5: 2005 Yılı İtibariyle Göç İstatistikleri




Göç Eden Sayısı (Milyon Kişi)

Göç Edenlerin Bölgedeki Toplam Nüfusa Oranı

Avrupa

64,1

8,8

Asya

53,3

1,4

Kuzey Amerika

44,5

13,5

Afrika

17,1

1,9

Latin Amerika

6,7

1,2

Okyanusya

5,0

15,2

Kaynak: [Erişim adresi: http://www.iom.int/jahia/Jahia/pid/255], (Erişim tarihi: 10.02.2008).

2005 yılı itibariyle dünyada en fazla göç almış ülke 38,1 milyon göçmen stoku ile ABD’dir. Onu 12,1 milyon ile Rusya ve 10,1 milyonla Almanya izlemektedir. En fazla göç veren ülkeler ise sırasıyla 35 milyonla Çin, 20 milyonla Hindistan ve 7 milyonla Filipinler’dir.

Dünyanın bazı bölgelerinde, göçmen stok seviyesi azalmıştır.


  • Asyalı göçmen sayısı 1970’teki 28,1 milyon seviyesinden 2000 yılında 43,8 milyona ulaşmasına rağmen, Asya’nın dünya göçmen stokundaki payı bu dönemde %34,5’ten %25’e düşmüştür.

  • Afrika da uluslararası göçmen payında düşüş yaşamıştır: 1970’teki %12’lik paydan 2000’deki %9 seviyesine.

  • Bu durum Latin Amerika ve Karayipler (%7,1’den %3,4’e); Avrupa (%22,9’dan %18,7’ye) ve Okyanusya (%3,7’den %3,3’e) için de geçerlidir.

  • 1970 ve 2000 yılları arasında sadece Kuzey Amerika ve eski SSCB göçmen stoklarında artış yaşamıştır (Kuzey Amerika’da %15,9’dan %23,3’e ve SSCB’de %3,8’den %16,8’e). SSCB’deki yüksek artışın en önemli sebebi göç eden insan sayısındaki artış değil, ülke sınırlarının yeniden belirlenmesidir.

Uluslararası göçmen stoku görece az sayıda ülkede yoğunlaşmaktadır. Uluslararası göçmenlerin %75’i tüm ülkelerin sadece %12’sinde toplanmıştır.

İşgücü, ticaret ve sermaye hareketlerinden hangisinin daha fazla küreselleştiğine bakmak için bu değişkenlerin dünya işgücü stoku, üretim hacmi ve sermayesi içerisindeki paylarına bakmak mümkündür. 2004 yılı itibariyle göçler toplam işgücünün sadece %3’ünü oluştururken, uluslararası ticaret toplam üretimin kabaca %13’ünü ve sermaye akımları da toplam sermaye oluşumunun ortalama %15-20’sini oluşturmaktadır. Dolayısıyla, ticaret ve sermayenin liberalizasyonu kadar liberalize olmamış işgücü hareketliliğinin sonuçları istatistiklere yansımaktadır.



Yüklə 455,49 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin