Küreselleşme ve Uluslararasılaşma


Smith ve Ricardo: Klasik Görüş



Yüklə 455,49 Kb.
səhifə8/12
tarix29.07.2018
ölçüsü455,49 Kb.
#62659
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   12

4.1. Smith ve Ricardo: Klasik Görüş


Uluslararası ticaret teorilerinin bilimsel ilk adımlarını Adam Smith (1776, Ulusların Zenginliği: Doğası ve Nedenleri Üzerine bir Araştırma) ve David Ricardo (1817, Politik Ekonomi ve Vergilendirmenin İlkeleri Üzerine) atmışlardır. Bunu yaparlarken de bir takım varsayımlarda bulunmuşlardır. Bunlar:

Reel sektör ile parasal değişkenlerin birbirinden bağımsızdır (paranın yansızlığı).

Tüm fiyatlar (ve döviz kurları) esnektir ve tam rekabet koşullarında belirlenir.

Üretim faktörlerinin miktarı sabittir.

Üretim faktörleri ülkeler arasında hareketsizdir.

Teknoloji (dolayısıyla üretim fonksiyonu) ülke içerisinde aynıdır; ülkeler arasında farklılık gösterebilmektedir.

Tüketici tercihleri sabittir ve uluslararası ticaret tercihlerde değişikliklere sebep olmaz.

Gelir dağılımı sabittir.

Ticaretin önünde ulaştırma, bilgi ve iletişim gibi engeller yoktur.

Ekonomilerdeki tüm kaynaklar kullanılmaktadır (tam istihdam).

Smith, merkantilistlerin aksine, dünya toplam servetinin sabit olmadığını, işbölümü ve uzmanlaşma ile dünya kaynaklarının verimliliğini arttıran dış ticaretin, sadece bir tarafın değil, her iki tarafın ve dünyanın refahını arttıracağını düşünmüş ve yaptığı varsayımlar ışığında, uluslararası ticareti mutlak üstünlükler teorisi ile açıklamaya çalışmıştır. Smith, bir birim emek ile daha fazla ürün üretebilen ülkenin o üründe mutlak üstünlüğe sahip olduğunu söylemektedir. Örneğin, 1 birim emek ile Almanya 50 birim çelik veya 20 birim buğday üretirken, Türkiye yine bir birim emek ile 30 birim çelik veya 60 birim buğday üretiyorsa, bu durumda Almanya’nın çelik, Türkiye’nin de buğday üretiminde uzmanlaşmaları ve aralarında ticaret yapmaları her ülke için de kazançlı olacaktır. Çünkü Almanya 1 birim buğdayı 2,5 birim çeliğe mal edebilmektedir. Türkiye ise 1 birim buğdayı sadece 0,5 birim çeliğe mal edebilmektedir. Dolayısıyla 1 birim buğday = 1,5 birim çelik fiyatından yapılan bir uluslararası ticaret iki ülkenin de çıkarına olacaktır.

Ricardo ise mutlak üstünlüklerin uluslararası ticareti kısıtladığını, bir ülkenin iki malın üretiminde de mutlak üstünlüğe sahip olduğu durumlarda ticareti açıklayamadığını ileri sürmüş, bunun yerine karşılaştırmalı üstünlükler teorisini geliştirmiştir. Buna göre, örneğin Almanya 1 birim emek ile 50 birim çelik veya 50 birim buğday üretebilirken Türkiye 1 birim emekle 10 birim çelik veya 40 birim buğday üretiyorsa Smith Almanya’nın her iki üründe de mutlak üstünlüğe sahip olduğunu ve ticaretin oluşmayacağını söylerken, Ricardo bu durumda bile ticaretin her iki ülkenin de çıkarına olacağını söylemektedir. Çünkü Almanya 1 birim buğdayı 1 birim çeliğe mal etmektedir. Öte yandan Türkiye ise 1 birim buğdayı 0,25 birim çeliğe mal edebilmektedir. Yani buğday Türkiye’de karşılaştırmalı olarak daha ucuza üretilebilmektedir. Bu durumda 1 birim buğday = 0,6 birim çelik fiyatından yapılan bir uluslararası ticaret iki ülkenin de çıkarına olacaktır.

Klasik ticaret teorisi basitleştirici varsayımlarından dolayı eleştirilere konu olmuştur. Klasik iktisatçılar, emek dışındaki üretim faktörlerinden sermaye ve doğal kaynakların farkında olmakla beraber, doğal kaynakları, tanrının lûtfu ve sermayeyi, biriktirilmiş emek biçiminde algılamayı seçmişlerdir. Dolayısıyla klasik ticaret teorisi emek-değer teorisine dayanmakta, diğer üretim faktörlerini dışlamaktadır. Diğer bir eleştiri de klasik ticaret teorisinin sadece arz yönlü olması, mal talebine yer vermemesidir. Ayrıca, teknolojik gelişmelere, üretim faktörlerinin hareketliliğine, ürün farklılaştırmasına ve eksik rekabete yer vermemesi de günümüz teorilerine göre eksik yanlarıdır.


4.2. Neo-Klasik Ticaret Teorileri


Neoklasik iktisatçılar, emek maliyeti yerine, emekle birlikte diğer faktörleri de kapsayan “fırsat maliyeti” kavramını kullanarak, özüne dokunmadan Ricardo modelini revize etmişlerdir. Buna göre, üretim, kullanılan bütün faktörlerin ortak katkılarıyla ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, verimliliğin tersi olarak maliyet, bir birim mal üretmek için gerekli olan kaynakların toplamıdır ve kullanılan faktörlerin parasal değerleri toplanarak hesaplanır. Bir malın fırsat maliyeti ise, o malın üretimini bir birim artırmak için gereken kaynakları serbest bırakmak üzere, başka bir malın, üretiminden vazgeçilmesi gereken miktara eşittir.

Birden fazla faktörün üretime katıldığı kabul edilince ülkeler arasında teker teker faktör verimliliği yönünden karşılaştırma yapmak da olanaksızlaşır. Çünkü tüm faktörler üretimde birlikte kullanılırken, söz gelimi emeğin sermaye ve doğal kaynaklardan ayırarak ya da sermayeyi diğerinden soyutlayarak bunların her birinin verimliliği ortaya konulamaz. Yapılan üretim, kullanılan faktörlerin ortak katkılarının bir sonucudur. O bakımdan teker teker faktör verimliliği değil, ancak kaynakların birlikte verimliliği ölçülebilir. Bu durumda, fırsat maliyetleri analizinde, Ricardo modelinde olduğu gibi bireysel faktör verimliliklerinin karşılaştırılması ile uluslararası uzmanlaşmanın belirlenemeyeceği ortaya konmuş olmaktadır. Bu sorun üretim maliyeti kavramı ile çözümlenmektedir. Yani 1 birim buğday = 3 birim çelik gibi bir fiyatlandırmanın arka planına 1 birim buğday = 30 Avro ve 1 birim çelik = 10 Avro gibi bir fiyatlandırmayı eklemiş, bu fiyatlandırmadan fırsat maliyetine geçilmiş olmaktadır.

Neoklasik ticaret teorisi dönüşüm eğrileri aracılığı ile üretim kapasitelerini ve fırsat maliyetlerini; kayıtsızlık eğrileri aracılığı ile de talep koşullarını analize eklemiştir.

Öte yandan neoklasik ticaret teorisi, ülkelerin farklı yurtiçi fiyatlarını açıklayamamaktadır. Bu eksiklik Heckscher ve Ohlin’in katkıları ile tamamlanmıştır ve günümüzde de Heckscher-Ohlin teorisi olarak bilinmektedir. Teoriye göre bir ülke hangi üretim faktörüne zengin olarak sahipse, üretimi o faktörü yoğun biçimde gerektiren mallarda karşılaştırmalı üstünlük elde eder. Faktör donatımı teorisi olarak da isimlendirilen Heckscher-Ohlin modelinden faktör fiyatları eşitliği, gelir dağılımı ve Rybczynski teoremleri türetilmiştir.

Faktör fiyatları eşitliği teoremi, uluslararası faktör hareketliliğinin tam olması durumunda faktör piyasalarının sağlayacağı faktör fiyatlarının eşitlenmesi sonucunu, faktör mobilizasyonunun olmadığı koşullarda serbest ticaretin ortaya çıkaracağını ileri sürmektedir. İlk olarak Heckscher tarafından temas edilen faktör fiyatlarının serbest ticaretle eşitlenmesi hususunun Ohlin tarafından mutlak eşitlik yerine eşitlik yönünde bir eğilim şeklinde ifade edildiği ve nihayet Samuelson’ın serbest ticaretle faktör fiyatları eşitliğine erişildiğini analitik olarak gösterdiği görülmektedir.

Stolper ve Samuelson, Ricardo’dan itibaren yüzyılı aşkın bir süre kabul gören, “serbest ticaret, ülkedeki herkesin yararına, korumacılık yine herkesin zararınadır” düşüncesine karşı çıkarak dış ticaret ilintili gelir dağılımı teorilerini geliştirmişlerdir. Buna göre, serbest ticaret ihracat endüstrilerinde yoğun olarak kullanılan faktörün lehinedir, oysa korumacılık ithalata rakip endüstride yoğun kullanılan faktörlerin yararınadır. Başka bir deyişle, korumacılık dolayısıyla ekonomi bir bütün olarak kaybetse de ithalata rakip kesimde çalışanlar bundan yararlanırlar. Özetle, serbest ticaret politikası ülkedeki bol faktörün, korumacılık ise kıt faktörün yararınadır.

Heckscher-Ohlin modelinden türev olan ve faktör arzındaki değişimlerin üretim sonuçlarını analiz eden Rybczynski teoremi, yine iki-mallı, iki-faktörlü bir modelde ve tam istihdam koşullarında, faktörlerden birinin arzı artınca bu faktörü yoğun kullanan malda üretim artarken arzı sabit kalan faktörü yoğun olarak kullanan malda üretimin, sektörler arası faktör transferi dolayısıyla azalacağını ortaya koymaktadır.

Neoklasik ticaret teorisi analize fırsat maliyetini eklemesine ve teoriyi tamamlayan Heckscher-Ohlin, Stolper-Samuelson ve Rybczynski teoremleri olmasına rağmen, eksiklikleri nedeniyle eleştirilere maruz kalmıştır. Bunlardan en önemlisi Leontief’in araştırması sonucu ortaya koyduğu Leontief Paradoksu’dur.



Leontief, faktör donatımı teorisini test etmek amacıyla girdi-çıktı tablosu tekniğini geliştirmiş ve “temsili mal balyaları” oluşturarak ABD ekonomisinin 1947 yılına ait dış ticaret verilerini incelemiştir. Fakat o yıllarda dünyanın sermaye bakımından en yoğun ülkesi olan ABD’nin emek yoğun mallar ihraç etmekte, sermaye yoğun mallar ithal etmekte olduğu sonucuna varmıştır. Bu durum Leontief Paradoksu olarak adlandırılmış ve yeni bir literatürün doğmasına sebep olmuştur.

Yüklə 455,49 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   12




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin