Muhabbetname


DÜNYA DERTLERİNDEN NASIL KURTULUNUR



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə19/83
tarix12.08.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#69835
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   83

DÜNYA DERTLERİNDEN NASIL KURTULUNUR


Dünyaya gelen her kişi mutlaka bir derde ibtilâ olmuştur. Dünyaya gelip de dertsiz hiçbir kimse olmamıştır. Peygamberler bile bir çok ibtilâlar geçirmişlerdir. Dünyadaki üzüntü ve kederlerden kurtulmak için, islâmiyette bazı formüller önerilmiştir. Bu formül ve tavsiyeleri uygulayanlar, Cehennem içinde Cennet’te yaşamak imkânını bulmuşlardır.

Elimize bir meyve çekirdeği alalım. Bu çekirdeğin toprağın altında, rüzgârdan, tipiden, sıcaktan veya diğer etkenlerden etkilenmesi düşünülemez. Çünkü dış etkenlerden korunmuş durumdadır. Toprağın altındaki bu çekirdek filizlenerek ağaç haline dönüştüğünde, yaprak ve meyveleri, her türlü soğuk ve sıcaktan, tipi ve kardan etkilenmektedir. Bir ağacın çekirdek hali hiçbir dış etkenden etkilenmez. Çekirdek ancak ağaç haline geldiğinde dış etkenlerden etkilenir.

İnsan da bir îmân ağacı gibidir. Çocukken hiçbir mes’uliyeti ve derdi yoktu. Büyüyünce okul devresinde okuma derdi, evlenince idare derdi, evlatları olunca onların istikbâl derdi, torunlar olunca, hem torun derdi hem de kendilerinin ve aile efrâdının hastalık vb. gibi bir çok sıkıntı ve ibtilâlar, kişileri, yaşamdan nefret ettirecek bir hale getirmektedir.

Bu sıkıntılardan kurtulmanın yolu, dünya dediğimiz kesret âlemindeki ayrılıklardan, zıtlıklardan Tevhîd akîdesiyle, birlik ve Vahdâniyyet idrâkine sahip olmaktır. Çünkü orada ihtilaf yoktur. Cenâb-ı Allah’ın Vahdâniyyeti bir ağacın çekirdeği, kesret olan Tafsilât-ı Nûr-i Muhammediyyesi de o çekirdeğin ağaç halinde, Tafsilât-ı Nûr-i Muhammediyyesiyle görünmesidir. Cenâb-ı Allah, Âl-i İmrân Sûresi 191. âyette “Ben abes hiçbir şey yaratmadım” buyuruyor. Şu halde her şeyi yerinde görmek ve farkıyla ona göre hareket ederek, Allah’ın müsaadesi olmadan bir sinek bile kanadını kıpırdatamaz diyerek, her olayın onun müsaadesiyle olduğunu bilmek gerekir. Bizler ma’lûmuz Allah ise Âlim’dir. Allah ma’lûmiyet nisbetinde tecellîsini göstermektedir. Şu halde bizim mazharlarımızda eksiklikler var ki, Allah ona göre bizde o ibtilâyı zuhûr ettiriyor.

Hem bütün fiillerin fâilinin Allah olduğunu bilmek, hem de kendimizdeki eksikliğin gözden geçirilmesi, bizlerin Vahdâniyyet idrâkine girmemizi sağlayacak, böylece üzüntü ve kederimiz uzun sürmeyecektir.

Kardeşlerim, kulları Allah’a şikâyet etmeyiniz, zira Allah o şikâyet ettiğiniz kula sizden daha yakındır. Kulları kullara da şikâyet etmeyiniz. Zira o şikâyet ettiğiniz kullar da sizin gibi âcizdir. Onun elinden hiçbir şey gelmez. Bütün dertlerinizi, gönlünüzü merkez üssü olarak kullanan Rabbinize arz ediniz. Kendi şikâyetlerinizi Rabbinize arz etmeniz şikâyet değildir. Başkalarını başkalarına şikâyet veya başkalarını Allah’a şikâyet, şikâyettir.

İşte, çekirdek misalinde olduğu gibi, Vahdâniyyet deryasında ihtilaf olmadığı için, huzur ve mutluluk oraya girenleredir. Onlar sabırla koruğu helva yapmışlardır. Onlar da bu esfel olan debdebelerle dolu dünyada yaşadıkları halde, dünyanın olumsuz etkilerinden Vahdâniyyet deryasında yaşadıkları için emîn kişilerdir.”Emîn beldeye ayak basanlara, korku ve hüzün yoktur” buyrulmuştur. Cenâb-ı Allah bütün kardeşlerimi bu ayrılıklar beldesi olan dünya Cehennem’inden kurtararak Vahdâniyyet beldesi olan dünyadaki Cennet vâdisine ulaşmalarını nasîb etsin. Âmin.

EHL-İ BEYT


Beyt ev demektir. Ehl-i Beyt ise ev ahâlisi anlamına gelir. Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz bir hadislerinde Hz. Ali’yi, Hz. Fatımat-üz Zehra validemizi (kızı olur) ve torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin Efendilerimizi yanına alarak “Bunlar benim Ehl-i Beytimdir” buyurmuşlardır. Dikkat edilirse ev ahâlisi olarak eşi Ayşe validemiz veya diğer eşleri için “Ehl-i Beytimdendir” dememişlerdir. Bu da gösteriyor ki bu sözlerde çok sırlar mevcuttur. Ayrıca Ahzab Sûresi 33. âyette “Hem vakarınızla evlerinizde durun da önceki cahiliyet devri çıkışı gibi süslenip çıkmayın, namaz kılın, zekât verin, Allah'a ve peygamberine itaat edin! Ey Ehl-i Beyt (peygamberin ev halkı), Allah yalnızca sizden kiri uzaklaştırıp tertemiz pampak etmek istiyor” buyrulmaktadır. Peygamber Efendimiz bizlere iki emanet bırakmıştır. Biri Kur’ân-ı Kerîm, biri de Ehl-i Beyttir.

Kur’ân-ı Kerîm yalnız lafzî mushaf-ı şerif değil ‘Elif, Lâm, Mim’ olan canlı, şüphe götürmeyen İnsan-ı Kâmillerdir, Hakk Mürşîdleridir. İlmiyle âmil olan muvahhidlerdir.

Ehl-i Beyte gelince :

1- Hafi


2- Sıddıkiyet

3- Karabet

4- Nübüvvet

5- Velâyet

hallerine vâkıf olanlar günümüzde Ehl-i Beyttirler.

İnsan vücûdu dört anasır-ı unsurîyeden meydana gelmiştir. Bunlar: 1- Toprak

2- Su

3- Hava


4- Ateştir

Toprak gibi Fatımat-üz Zehra, su gibi yani ilim ve kemâlâtla Hz. Ali, hava ve ateş gibi de Hasan ve Hüseyin Efendilerimizi vücûd ülkesinde zevk etmeyen, Hz. Muhammed gibi Muhammedliğini idrâk edemez.

Şu halde Muhammed olan bizler Ehl-i Beytimiz olan vücûd ülkesindeki dört anasır-ı unsuriyemizi zevk edemezsek Muhammed olmamız mümkün değildir. Dolayısıyla da Ehl-i Beyt’i tanımayan, Ehl-i Beyt’i sevmeyen kendi özünü sevmemiş demektir. Ehl-i Beyt’i sevmeyen ne Muhammed’i ne Allah’ı sevebilir. Zira kendi teşekkülü Ehl-i Beyt'ten meydana gelmiştir. Muhyiddîn İbnü’l-Arabî Hazretleri bunu daha da genişleterek insanlardaki Muhammediliği şöyle anlatır: “Sağ elin baş parmağı Hz. Ali’yi remzetmektedir. İşaret parmağı Resûlullah efendimizi ve diğer 3 parmak da 3 halifesini remzediyor. Sol elin 5 parmağı da yine Resûlullah (S.A.V.)Efendimizi ve Ehl-i Beytini remzetmektedir. Bunlara inanmayan ve bilmeyenler bütün elleriyle işledikleri işler, onlarsız yapılamadığı için kendilerini de inkâr etmektedirler. Sağ elin baş parmağı Hz. Ali, işaret parmağı Hz. Muhammed, orta parmak ve diğerleri Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman’ı remzetmektedir. Sol eldeki baş parmak Hz. Ali, işaret parmağı Hz. Muhammed, orta parmak Hz. Fatma, diğer iki parmak da Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin efendilerimizi remzetmektedir.”

Bütün yaşam müddetince fiilerini elleriyle yaptıklarına göre bunları idrâk etmemek ve dolayısıyla da tanımadığı için sevmemek kişinin kendisini tanımaması ve sevmemesi demektir. Kendisini tanıyıp sevmeyen, Muhammed (S.A.V.)’i de tanıyıp sevmiyor demektir. Dolayısıyla da Allah Muhammed’den tecellî eden olduğuna göre Allah’ı da tanımıyor ve sevmiyor demek olur. Seviyorum dese bile zannındaki, hayâlindeki bir Allah’ı ve 14 asır evvel geçmiş bir Muhammed’i ilm’el tanımış ve sevmiş olur ki hakîkatte, ne zanda bir Allah mevcûd ne de günümüzde unsuriyet yönüyle Muhammed mevcûddur.

Her an ayrı bir şe’nde tecellîsini gösteren, taptaze âyetleriyle her an ayrı bir değişiklikle bizlere hitap eden âlemlerin Rabbi olan Allah’ı tanıyamamış ve sevememişse, günümüzde Hüviyyet ve Eniyyeti ile bütün kemâlâtını Rahmâniyyetiyle izhar eden o Hz. Muhammed’i göremiyorsa O’nu da tanımış ve sevmiş olamayacaktır. Allah’ını ve Muhammed’i tanıyamayan kendini de tanımamıştır. Buna tasavvufta insan veya Âdem değil sûrette insan ama sîrette hayvan denilmektedir. Hayvanlar için de bilmek mecburiyeti yoktur. Onlara hayvan olarak bir yaşam biçimi yeterli azâb değil midir. Onun için Ehl-i Beyti sevelim, tanıyalım. Çünkü tanıyıp sevmemek kendi özünü tanıyıp sevmemek demektir. Sûrette de sîrette de aynıdır. Hiç değişmez. Ehl-i Beyt üç türlüdür:

1- Şecere yönüyle Ehl-i Beyt; Resûlullah (S.A.V.)Efendimizin sulbünden gelen

2- Rûhânî yönüyle Ehl-i Beyt; Resûlullah (S.A.V.)Efendimizin Tevhîd ilim ve irfâniyetine vâris olanlar

3- Hem şecere yönüyle hem de rûhânîyyet yönüyle Ehl-i Beyt; Her ikisinin de bir kişide birleşmesidir ki bunlardan kutuplar zuhûr eder.

Görüldüğü gibi Resûlullah yolunda Allah’a gönül vermiş ve ilmiyle âmil İnsan-ı Kâmillerin, Mürşid-i Kâmillerin ve âriflerin hepsinin günümüzün Ehl-i Beyt’i olduğu anlaşılmış olur. Zira Kur’ân-ı Kerîm’i en güzel idrâk edip yaşamaya gayret gösteren, Peygamber Efendimizin bütün güzelliklerini bizzât icraata koymak ve koydurmak için gece ve gündüz hiç durmadan çalışanlar onlardır. İlhamlarıyla sohbet ve insan yetiştirmek, onların tek gâyesidir. Elhamdülillah bu şekildeki bütün Tevhîd ehillerinin rûhâniyyet yönüyle de Ehl-i Beyt'ten oldukları anlaşılmaktadır.


Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin