Fat‹hasures‹



Yüklə 1,75 Mb.
səhifə29/32
tarix03.11.2017
ölçüsü1,75 Mb.
#29910
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   32

Çoğu rivayetlerin lafzında “korku ve sefer olmaksızın” vardır. Takdim etmişizdir ki, bu cem’in şekli cem’e hamli gerekir. Zira usulda kaidedir, mümkün olduğunda cem’ vacibdir. Bu haml ile hadisler düzenlenir ve aralarnıda hilaf olmaz. Mezkur hamlin, belirlenen olduğuna delalet edenlerden biri, nesai’nin ibni Abbas’tan şu lafızla çıkardığıdır “Nebi (s.a.v) ile beraber öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı toplu olarak kıldı. Öğle ile akşamı te’hir, ikindi ile yatsıyı te’cih etti. “Cem’hadisini rivayet eden bu ibni Abbas’ın açıkladığına göre, rivayet ettiği mezkur cem’, şekli cem’dir. Dolayısıyla Nesai’nin bu rivayeti, tartışma noktasında açık, mezkur cem’de vaki’olan icmal için açıklayıcıdır.

Usulde Kaidedir; açıklayıcının senedinin dışındaki bir senedle beyan, usulcülein cumhuruna göre caizdir. Muhaddisler de öyledir. Es-suud, Meraki’de, beyan bahsinde buna şu sözü ile işaret etti:

.............

Bunu, Şeyhan’ın Ömer ve ibni Dinar’dan rivayet ettiği de te’yid ediyor. dedi ki “Ey Ebu’ş-Şa’sa; Onun öğleyi te’hir -ikindiyi te’cil ve akşamı te’hir, yatsıyı te’kil ettiğini zannediyorum. Dedi ki:Bende öyle zannediyorum.”

Ebu’ş-Şa’sa’, İbni Abbas’tan hadisi rivayet edendir. Ravi, rivayet ettiğini başkalarından daha iyi bilir. Çünkü o, kelamın siyakından, başkalraının bilmediklerini bilebilir. denilse ki, Sahih-i Buhari ve başkasında sabit olduğuna göre, Eyub es,Sahtiyani, Ebu’şŞa’sa’ a dediki, belki bu cem; yağışlı gecededir. Ebu’ş-Şa’sa dedi ki, belki.

Allah daha iyi bilir ya, cevabtan anlaşılan, Ebu’ş-Şa’sa’ın bundan emin olduğunu kabul etmiyoruz. Şeyhan’ın ondan rivayeti, zan iledir. Zan, zıttın ihtimali ile çelişmez. Bu muhtemel zıt, onun “belki” ile muradıdır. Allah Teala en iyi bilendir.

Mezkur cem’in, şekli cem’a hamlini te’yid edenlerden biri de, ibni Abbas ve İbni Ömer’in her ikisinin, Medine’de mezkur cem’i kendisinden rivayet edenlerden oluğudur. Yanısıra onlardan her biri mezkur cem’den muradın şekli cem’olduğuna delalet edenleri kendisinden rivayet etti. Nitekim bunu ibni Hacer, Fethu’l-Bari’de zikretti.

Şevkani, Neylü’l-Evtar’da dediki, onu Taberani, ibni Mes’ud’dan, Kebir ve Evsat’ta rivayet etti. Nitekim onu Heytemi; Meme’u’z-Zaid’de şu lafızla zikretti: “Rasulullah (s.a.v) öğle ile ikindi ve akşam ile yatsının arasını cem’etti. O’na bunun hakkında denildi. Bunun üzerine dedi ki, böyle yaptım ki ümmetim zorluk çekmesin.” Yanısıra ibni Mes’ud’dan Malik Muyatta’da, Buhari, Ebu Davud ve Nesai rivayet etti. Ki buna göre o dediki “İki namaz dışında, Rasululah (s.a.v)’in herhangi bir namazı vaktinin dışında kıldığını görmedim.

Müzdelife’de akşam ile yatsıyı cem’etti ve o gün sabahı vaktinden önce kıldı. “İbni Mes’ud’un mezkur cem’i nefyetmesi, ondan rivayet edilen cem’İn şekli cem’ olduğuna delalet eder. Çünkü iki namazın her biri vaktindedir. Akis takdirde sözü, çelişkili olurdu. Ve mümkün olduğnda (iki rivayetin arasını) cem’, vacibtir.

İbni Ömer ise, ondan mezkur cem’i Medine’de, Abdurrezzak rivayet etti. Nitekim yine onu Şevkani söyledi. Oysa İbni Cerir’in ondan rivayet ettiğine göre o dediki “Rasulullah (s.a.v) yanımıza çıktı da öğleyi te’hir, ikindiyi de te’kil edip ikisinin arasnıı cem’ederdi.

Akşamı te’hir, yatsıyı da te’cil edip ikisinin de arasını cem’ederdi. Bunu şevkani de söyledi. Bu, şekli cem’dir. Bu rivayetler, cem’lafzından muradı belirler.

Bilki cem’lafzı, isbatın siyasında bir fiildir. Usul imamlarının belirlediğine göre, isbat eden fiil, kısımlarında amm olmaz.

İbnü’l-Hacib, Muhtasarı el-Usuli’de, amm bahsinde şunları söyledi:İsbat eden fiil, kısımlarında amm olmaz. Örneğin:Ka’be’nin içinde namaz kıldı. Dolayısıyla farzve nafile genelleşmez. Şu sözüne kadar :İki namazı cem’ederdi, vakitlerini genelleştirmezdi. Fiilin tekerrürü ise, ravinin sözünden istifade edilmiştir. Cem’ederdi; şu sözleri gibi:Hatem misafire ikram ederdi.

Şarihi ‘Azad, şunları söyledi:İki namazın arasını ;öğle ile ikindi ve akşam ile yatsıyı cem’ederdi denildiğinde onların, birinci vakitte takdim, ikinci vakitte te’hir ile cem’leri genelleşmez. Zamandaki umumuda ona delalet etmez. Nice kez, “yapardı” sözünden bu vehmedilir. Ondan tekrar anlaşılır. nitekim denilseki:atem, misafire ikram ederdi.

Onda da zikrettiğimzden herhangi bir şey yok. Çünkü, o fiilden anlamaz. O cem’eder. Akisne, “İdi” eki, ravinin sözüdür. Oysa, deseki:Cem’etti, tevahhüm zail olurdu. Amaç noktasında ondan, lafzı ile aktarım bitti. Yalnız, bize göre murad noktasında ihtiyaç olmadğından ..hazfedildi. Onun; “oysa dese ki:CEm’etti, tevehhüm zail olurdu” sözü, ibni Abbas’ın mezkur hadisteki “Cem’etti” sözünde, umum tevehhum edilmediğine delalet eder. Öyleyse; munfasıl bir delil ile olması dışında cem’şekillerinden herhangi bir şekil belirlenemez.

Muradın, şekli cem’olduğunda dair delili takdim etmişizdir.

Cem’ul,Cevami’in sahibi, umum ifade etmeyenlere atfen, şunları söyledi. Ve isbat eden fiil. Örneğin; seferde cem’ederdi.

Şarihi, Ziyau’l-Lami’in sahibi şunları söyledi:Örneğin; seferde cem’ederdi.

Yani:Öğle, ikindi, akşam ve yatsı arasında. Buna da umum yok. Çünkü bu, sübutun siyakında bir fiildir. Dolayısıyla birinci vakitte takdim ile ve ikinci vakitte te’hir ile cem’leri genelleşmez. Rahvani, bununla, ibni Hacib’in kelamnı, şunu diyesiye kadar tefsir etti:Yazar, sonuncu fiili, sütütun sıyasında bir fiil olasın arağmen, sadece anmakla has kıldı. Çünkü ..de zaid bir mana vardır. O da, örf olarak, tekrar müzari’ ile bareber lüzumudru. Dolayısıyla ondan, umum vehmediliyor. Örneğin; Hatem, misafirlere ikram ederdi.

Fahri ve Rahveni de bununla açıkladı. Veliyu’d-Din’in Mahsul’de, imamdan zikrettiğine göre o, ne örfen nede lüğaten tekrarı gerektirmez.

Veliyu’d,Din dediki, sübutun siyasında fiil, genelleşmez. İsbat eden nekra gibi. Cömertlik şeklinde olması hariç. Allah’ın şu sözü gib:

(Gökten tertemiz bir su indirdik?) İbni Halulü’nun ziyau’l-Lami’inden aktarım bitti.

Kaydedicisi dediki; fiilin, sübtün siyakında genelleşmez oluşunun vechi şudur:Fiil, nahivcilere ve bazı belağcılara göre masdar ve zamandan kaynaklanıyor. Belağcılardan bir guruba görede mastar, zaman ve nisbetten kaynaklanıyor. Dolayısıyla mastar, icma’En onun manasında saklıdır. Onda gizli mastar da bildiren ile bilinmedi. Dolayısıyla o, mana nekradır. Ma’lumdur ki nekra, isbatta genelleşmez. Alimlerin cumhuru, bu görüşte. Bazılarınnı; şekli cemi’, ne şari’in lisanında ne de asrının ehli tarfında reddedilmedi, şeklinde zannetikleri ise, şunlardan dolayı merduddur. Nesai’deki, ibni Abbas’tan takdim ettiğimiz ve Abdurrezzak’taki, ibni Ömer’den takdim ettiğimiz. VE Ebu Davud, Ahmed ve Tirmizi’nin rivayet ettikleri ve onun sahihleri. Şafii, ibni Mace, Darekutni ve Hakem’in, Hamene binti Cahş’ın hadisi olarak “O istihaze iken nebi (s.a.v) ona dediki: E⁄er; öğleyi te’hir etmek, ikindiyi te’cil etmek sonra temizleninceye kadar yıkanıp öğle ve ikindiyi cem’an kılmak, sonra akşamı te’hir etmek, yatsıyı te’Cil etmek, sonra yıkanıp iki namazın arasını cem’etmeye gücün yetiyorsa yap ve sabahleyin yıkan”

Dedi ki:Bu bana göre iki durumun en garib olanıdır. İbni Abbas’ın hadisindeki mezkur cem’in şekli cem’ olduğuna delalet edenlerden biri de, Nesai’nin Amr b. Herem yoluyla Ebu’ş-Şa’sa’dan rivayet ettiğidir. “İbni Abbas Basra’da öğle ile ikindiyi art arda kıldı, akşam ile yatsıyı da. Bunu herhangi bir işten dolayı yaptı.” Bunda, bunu nebi (s.a.v)’e raf’ettiği de vardır. Müslim’in Abdullah b. Şakik yolu ile olan bir rivayetine göre ibni Abbas’ın mezkur işi hutbe ile ilgiliydi. O ikindi namazından sonra, yıldızlar ortaya çıkıncaya kadar hitabetti. Sonra akşam ile yatsıyı cem’etti. Bunda Ebu Hureyre’nin, İbni Abbas’ın bunu ref’i hususundaki tasdiki ardır. Fethu’l-Bari’den aktarım bitti. Hattabi ve ibni Hacer’in, Fethu’l-Bari’de zikretiğine göre Nebi (s.a.v) şöyle dedi:“Bunu, ümmetim zorluk çekmesin diye yaptım” ibni Abbas ve ibni Mes’ud’un takdim edilen hadislerinde, şekli cem’a hamlini yeriyor. Çünkü ona kasdetmek bir nebze zorluk taşır.

Ve o her namazı vaktinde yapmaktan daha dar (sıkıcı)dır. Çünkü vakitlerin başları ve sonları özele,üstelik genele-idrakini zorlaştıranlardandır. Buna, Allame Şevkani’nin Neylü’l-Evtar’da verdiği cevabla cevab verilir. O da şudur:Şarl’Nebi (s.a.v) ümmetine vakitlerin başlarını ve sonlarını tarif etti. Tarif ve beyanda o kadar mübalağa etti ki, onları, özeli bir tarfa bırak, nerdeyse genelde içinden çıkılmız olan ince alemetlerle belirledi. İki namazdan birinin, vaktinin sonuna te’hir edilmesideki tahfif ve diğerinin, vaktinin evvelinde yapılması; onlardan herbirinin, vaktinin evvelinde kılınmasına nisbetle gerçektir. Nitekim Rasululah (s.a.v) onu alışkanlık edinmişti. O kadar ki Aişe (r.a) dedi ki: “İnsaf sahibi şübhe etmez ki iki namazı bir defa yapmak ve onlardan bir kere çıkmak, vaktinin evvelinde olan onlardan her bir namazın daha hafiftir. Mezkur cem’den muradın şekli cem’ olduğu görüşünde olanlandan bir kısmı ibnü’l-Macişun, Tahavi, İmamu’l-Haramey ve Kurtubi. Onu ibnu Seyyid’in-Nas, Ebu’ş-Şa’sa’dan takdim ettiğmiz ile onu güçlendirdi. Nevevi, Şerhu’l,Muhezzeb’te, Kitabu’s-Salat’tan vakitler babında ona bir nebze meyletti. Denilse ki;

İbni Abbas’ın hadisini kendisine hamlettiğiniz şekli cem’, cem’edilen iki namazdan her birinin vaktinde yapılmasıdır. bu da ruhsat değil, azimettir. Öyleyse Rasululah (s.a.v)’in “Ümmetim zorluk çekmesin diye” sözünün, vakitler için belirlenen hadislerin şei cem’i kapsıyor oluşu ile beraber, ne faydası var?Cem’in, vakitlendirme hadislerinin kapsadığına hamli, sadece kapsamının ilğası ve faydasının reddi babından değil midir?Cevabı, Allame Şevkani’nin de vardiği cevabtır. O da şudur: Şüphesiz ki nebi (s.a.v)’in, namazın vakitlendirilmesihadislerinde ki, sadır olan sözleri, itirazcının da zikrettiği gibi, ş ekli cem’ kapsar. Dolayısıyla zorluğun kalkmasının onlara mensub olması sahih olmaz. Aksine o, fiillere mensubtur. Tek sebebi de; Nebi (s.a.v)’in hiç bir namazı, iki kere vaktinin sonunda kılmadığı şeklinde sana gösterdiğimizdir. Dolayısıyla nice kez, nebi (s.a.v)’in gerektirmesinden ötürü, namazın, vaktinin evvelinde kılınması, mecburi kılınmış olarak zannedilebilir. Bundan dolayı ömrü boyunca, şekli cem’ olarak cem’inde, salt fiili taklit eden için kolaylaştırma ve hafifleştirme vardı. Sahabenin fiilleri taklid etmesi, sözleri taklit etmelerinden daha çok olmuştur. Bunun için sahabe, Hudeybiye günü Nebi (s.a.v) kendilerine kurban kesmeyi emrettikten sonra, kesmekten imtina’ ettiler.Taki Rasululah (s.a.v) üzgün bir şekilde Ümmü Seleme’nin yanına girdi de ona, kurbanın kesilmesini ve berberin çağırılmasını işaret edinceye kadar. O (s.a.v)böyle yapınca hep beraber kurban kestiler. Traş sırasında birbirlerinin üzerine yığılmanın şiddetinden neredeyse üzüntüye boğuluyrlardı. Tartışmalı cem’in özürsüz caiz olmadığını teyid edenlerden biride Tirmizi’nin İbni Abas’tan, Nebi (s.a.v)’den çıkardığıdır. Dedi ki: “Kim özürsüz olarak iki namazı cem’ederse, büyük günahlardan birini işlemiştir” İsnadında Hanas b. Kays vardır. O da zayıftır.

Yine buna delalet edenlerden biri, Tirmizi’nin, Süneni’nin sonunda, illetler kitabı’nda söylediğidir. Lafzı:Bu kitabımda olan hadislerin tümü, amel edilendir. İki hadisin dışında ilim ehli benimsedi. İbni Abbas’ın hadisi:

“Nebi (s.a.v) Medine’de, korku ve sefer olmaksızın öğle ile ikindi ve akşam ile yatsıyı cem’etti.”Bununla da, Tirmizi’nin şöyle dediğini öğreniyorsun:İlim ehlinden hiç kimse takdim yada te’hir hususunda bu hadisle amel etmeyi savunmadı. Dolayısıyla geriye şekli cem’kaldı.

Kaydedicisi dedi ki, ilim ehlinden bir gurubtan rivayet edildiğine göre, mutlak olarak ihtiyactan dolayı, hazarda cem’i caiz gördüler. Fakat bunu alışkanlık edinmemesi şartıyla. Bu görüşte olanlar:İbni Sirin, Rabia, Eşheb, İnü’l-Menzir, büyük Kaffal.

Onu Hattabi, hadis ashabından bir gurubtan aktardı. İbni Hacer ve diğerleri bu görüşte. Delileride, takdim edilen hdasiteki şu sözüdür:

“Ümmetim zorluk çekmesin diye” Geçenlerden de anlamışsındır ki deliller, bunun şekli cem’a hamli belirleniyor. Nitekim zikredildi. Gerçek ilim Allah Teala’nın katındadır.

Uyarı:Öne sürdüğümüz bu delillerden açığa çıkmıştır ki, öğlenin vakti, güneşin batımına kadar uzanmaz. Akşamın vakti de fecre kadar uzanmaz. Fakat delillerle menfi bu vaktin iktiyarı vakte hamli belirleniyor. Öğlenin zaruri vaktinin güneşin batımına kadar uzanması, akşamın zaruri vaktinin fecre kadar uzanması ile çelişmez. Nitekim Malik de söyledi. Delillerin; zaruret durumunda öğle ile ikindi ve akşam ile yatsıyı vakitte iştirak etmeye meydan vermesinden dolayıdır.

Buna dair daha açık delil, seferde bütün cem’u’takdim vei cem’u’te’hirin caiz olmasıdır. Dolayısıyla, güneşin zevalinde öğle ile beraber ikindi namazı onu, zaruret durumunda, vaktinde, öğle ile beraber iştirakine delildir. Öğle namazıda cem’ut-Te’hirde, vakti çıktıktan ikindi vaktinde; sonra, yine zaruret durumunda vaktinde, onunla beraber iştirakine delalet eder. Akşam ve yatsı da öyle. İkindi vaktinde öğleyi ve at yatsı vaktinde akşamı kılmaya gelince bu, muttefekun aleyyh rivayetlerde geldi.

Buhari’nin, Sahihinde Enes b. Malik’in hadisi olarak çıkardığına göre dediki:“Nebi (s.a.v), güneşin zevalinden önce yolculuk yaptınğıda, öğleyi ikindiye te’hir eder sonrada onları cem’ederdi.”

İbni Hacer, bu hadise dair şerhinde dediki. “Sonra aralarını cem’dere” sözü, yani: İkindi vaktinde “Sonra indi ve onları cem’etti. “Müslim’İn, Cabir b. İsmail’in rivayeti olarak, Akil’den “Öğleyi, ikindinin vaktine kadar te’hir eder, böylece onları cem’ederdi. Akşamı da, şafak kaybolana dek te’hir ederdi de yatsı ile cem’ederdi. “O’nun, Şebabe’nin rivayeti olarak, Akilden “İkindi vaktinin başlangıcı girinceye kadar. Sonra onları cem’ederdi.

Ondan, lafzı ile aktarım bitti.

Sahihayn’de ibni Ömer’in hadisi olarak geldiğine göre Nebi (s.a.v) e yolculuk sıkı geldiğinde, akşam ile yatsıyı cem’ederdi.”Bu cem’in şekli cem’a hamli mümkün değil. Çünkü, demin zikrettiğimiz sahih rivayetlerde O’nun öğleyi ikindi vaktinde ve akşamıda şafak kaybolduktan sonra kıldığı açıklaması vardır.

Süneni Kübra’da Beyhaki dediki:Yahya b. Said el-Ensari, Musab. Ukbe, Ubeydullah b. Ömer, Eyub es-Sahtiyani ve Ömer b. Muhammed b. Zeyd’in Nafi’den olan rivayeti, ibni Ömer’in iki namaz arası cem’inin, şafak kaybolduktan sonra olduğu üzerinde ittifak etti.

Hafızların, Nafi’in ashabından olan rivayeti, doğruya daha yakındır. Onu salim b. Abdullah, Eslem Mevla Ömer, Abdullah b. Dinar ve İsmail b. Abdurrahman b. Ebu züeyb rivayet etmiştir. Denildi ki, İbni Züeyb, ibni Ömer’eden rivayetleriin benzerin (rivyet etti.)Sonra Beyhaki, onların rivayetlerinin isnadlarını öne sürdü. İkindiyi güneşin zevalinde, öğle ile beraber vaktinin evvelinde ve yatsıyı akşam ile bareber güneş batımında, vaktinin evvelinde kılması şeklindeki cem’ü’t-Takdim ise, oda Nebi (s.a.v)’den sabittir.

Alimlerden kimileri onu inkar etse ve hadislerini zayıflatmaya çalışsa bile. Nebi (s.a.v)’den hadisler gelmiştir ki kimi sahihtir, Kimi hasendir. Bundan dolayı Müslim’in, Sahih’inde, hac hakkında, Camir’in uzun hadisi olarak çıkardığı; “Sonra ezan okudu. sonra kaamet etti de öğleyi kıldı. Sonra kaamet ettide ikindiyi kıldı. Aralarını da herhangi birşeyle birleştirmedi “ve bu zevalden sonra idi. Dolayısıyla bu sahih bir hadistir. Bunda, onun ikindiyi, öne alınmış olarak, zevalden sonra öğle ile beraber kıldığı açıklaması vardır. Ebu Davud, Ahmed ve Tirmizi de rivayet etmiştir. Hasan, ğaribtir, dedi. ibni Hibban, Darekutni, Beyhaki ve Hakim Muaz’dan aktardığına göre Nebi (s.a.v) Tebuk ğazvesinde idi.

Zevalden sonra sefere çıktığında, ikisini topluca kılacak şeklide ikindiye kadar öğleyi te’hir etti. Güneş’in zevalinden önce sefere çıktığında, öğle ile ikindiyi topluca kılar. sonra hareket ederdi. akşamdan önce sefere çıktığında, akşamı, yatsı ile beeraber kılasıya kadar te’hir ederdi. Akşamdan sonra sefere çıktığında, yatsıyı te’Cil ederdi de akşam ile bareber kılardı.“Hakim ve İbni Hazm’ın yaptığı gibi, bu hadisin zayıflığı ile cem u’takdimin iptalinin herhangi bir önemi yoktur. Çünkü demin Müslim’in, Sahihinde çıkardığı cabir’in uzun hadisini gördün. İbni Abbas(r.a)’tan, nebi (s.a.v)’den “O (s.a.v), seferde, evde iken güneş zorl olmuşsa, binmeden önce öğle ile ikindiyi cem’ederdi. Evde iken güneş zail olmamışsa, ikindi vaktine kadar yürürdü. İner öğle ile ikindiyi cem’ederdi. Evinde iken akşam olduğunda, onu ile yatsıyı cem’ederdi. Evinde iken vakit girmemiş ise binerdi de yatsı olunca inerdi ve ikisini cem’ederdi.” Ahmed rivayet etti. Şafii de Müsnedinde bunun benzerini rivayet etti. Tirmizi’den, onu hasen gördüğü rivayet edildi. Denilse ki, hafızlardan Kuteybe’nin kendisinde yalnız kaldığı, onun rivayetler yoluyla Yezid b. Ebu Habib’le, Ebu’t-Tufeyl’den geldiği ve İbni Hazmın da dediği gibi, ondan herhangi bir duyumun bilinmediği, isnadında Ebu’l-Tufeylin olduğu ve onunda ric’aya inanan Muhtar b. Ebu Ubeyd’in rivayetinin hamili olmak noktasında yerildiği, Hakim’in, onun mevzu’olduğunu söylediği ve Ebu Davud’un, Cem’ut-takdimde kaim bir hadis olmadığın ve ibni Abbasın hadisinde Huseyn b. Abdullah b. Ubeydullah b. Abbas b. Abdulmuttalib olduğunu ve onunda zayıf olduğunu söylediği gerekçelerinden dolayı Muaz’ın hadisi illetlidir. Bu taktirde cevab:Kuteybe’nin onda yalnız kaldığı gerekçesiyle onun illetli olduğu, iki açıdan merduddur.

Birincisi: Kuteybe b. Said engin bilgisi, zabtı ve adaleti ile bilinen bir mevkisi var. Bu rivayet ettiğinde, başkası ona muhalefet etmedi. Aksine başkalarıın zikretmediğini ekledi. Hıfzeden, hıfzetmeyene delildir. Hadis ilminde kaidedir, adil olanların fazlalığı, makbuldur. özellikle de cem’ut-Takdim olan bu fazlalık. onun subutu Müslim’in Sahihinde, Camir’in hadisi olarak geçti. Onun Enes’in hadisi olarak ta işitildiği gelecektir. İnşallah.

İkinci Vecih:Kuteybe onda alnız kalmadı. Aksine onda Mufaddal b. Eydale de ona tabi oldu. Allame İbnü’l,Kayyim, Zadü’l-Mead’da şunları söyledi. Ebu Davud onu, Yezid b. Halid ibni abdullah b. Mevhib er-Ramli’den rivayet etti. Bize Mafaddal b. Fudale, Leys b. Sa’ddan, Hişam b. Sa’ddan, Ebu’z-Zübeyr’den, Ebu’l-Tufeyl’den, Muaz’dan aktararak söyledi. Böylece onu zikretti. Bu Mufaddal, Kuteybe’nin tabi’idir. Her ne kadar Kuteybe, Mufaddal’dandaha iyi, hıfzı daha çok isede Kuteybe’nın yalnız kalmışlığı onnula zali oldu. Ondan, lazfı ile aktarım bitti.

Onu Beyhaki, Sünen-i Kübra’da rivayet etti. Dedi ki:Bize Ebu Ali erRüzbari haber verdi. Bize Ebu Bekir b. Dasıh bildirdi. Biz Ebu Daud söyledi. Sonrada demin takdim edilen senedi yani, ibni Kayyim’in öne sürdüğü Ebu Davud’un senedini öne sürdü. Metindede cem’ut-Takdime dair açıklama var. Aynı şeklide onu Nesaive Darekutni de rivayet etti. Nitekim ibni Hacer de Telhis’te bunu söyledi.

Böylece ortaya çıktı ki Kuteybe, bu hadiste tek başına kalmadı. Çünkü onu Nesai, Darekutni ve Beyhaki, Kuteybe’nin rivayetine uygun olarak başka bir yolla çıkardılar.

İbni Hacer, Telhis’te dedi ki:Bu yolun senedin de Hişam b. Sad var.

O da leyyinü’l-Hadistir.

Kaydedicisi dedi ki, mezkur Hişam b. Sa’d, Müslm’in ricalindendir. Buhari de ona bir şerh çıkardı. Bununla da Mufaddal’ın, Kuteybe’nin yoluna uygn yolunun sıhhatini öğreniyorsun. Bunun için Beyhaki, Süneni Kübra’da dediki, şeyh dedi ki:Bundan, sadece Yezid b. Ebi Habib’in Ebu’t-Tufeyl’den olan rivayetini inkar ettiler. Ebu’z,Zübeyr’in,Ebu’tTufeyl’den olan irvayeti ise, mahfuzdur, sahihtir. Bilesin ki, açıktır ki şu durum, Kuteybe’nin rivayetinde bir lekedir:Kuteybe, Leys b. Sa’d’dan, onula beraber bu hadisi kimin yazdığını sordu. Ded ki:Onu, benimle beraber Halid el-Medaini yazdı. Buhari dedi ki:Haid el-Medaini, şeylere ilave ediyordu. Yani:Onların rivayetlerine, onlarda olmayan şeyleri ekliyordu. Bu durum, bir lekedir. Çünkü binlerce yalancının kendisiyle beraber alması adil, zabıt olana zarar vermez. Çünkü, açık olduğ üzere, o sadece kendisine öğretileni söyler. Başkalarının yalanı ona zarar vermez.

Çünkü, açık olduğu üzere, o sadece kendisine öğretileni söyler. Başkalarının yalanı ona zarar vermez.

İbni Hazm’ın; onun zeyd b. Ebu Habbi’ten rivayetler yolu ile Ebu’t Tufeyl’den aktarma olduğunu ve ondan herhangi bir şeyin işitildiğinin bilinmediği, şeklinde söylediğinin cevabı, iki açıdandır:Birincisi:Rivayetler yolu ile aktarma ve benzerinin muhaddislere göre, sahte olması dışında, bildirmek için açıklama hükmü vardır. İbni Habib ekliyor. Onun hakkında ezZehebi, Tezkiretu’l-Huffaz’da dedi ki, hadis için hafız olarak bir delil idi. Mezkur Ebu’t-Tufeyl’i de, onlardan rivayet edenler cümlesinden saydı. Onun hakkında ibni Hacer Takrib’te ded ki, güvenilirdir. Gönderiyordu. Ma’lumdur ki irsal, aldatma değildir. Çünkü muhaddislerin ıstılahına göre irsal, tabi’inin mutlak olarak ya da büyüğün özel olarak hadisi Nebi (s.a.v)’e dayandırmasıdır. Denildi ki rivayet edenin mutlak olraak ıskatıdır. Bu da usulcülerin görüşüdür. Dolayısıyla, tedlisten farkıl olarak irsal, vasıtanın hazfı ile içinde kesinti vardır.

İsnadın tedlisi şudur:Ravi onda doğrudan şeyhini hazfeder de doğrudan ve dolaylı olarak duyum için muhtemel bir lafızla, aynı asırda yaşayan şeyhinin şeyhine isnad eder. Örneğin:Falancadan, filanca dediki. Dolayısıyla onda vasıtanın nefyi ile kesinti olmaz. Aksine o, bitişiklik vahmi veriyor. Çünkü onda, kendisine dayandırdığının, muasırı olası gereği vardır. Yani:Şeyhinin şeyhi, çağdaşı olmalı. Çünkü çağdaşılık yeter, karşılaşmışlığın, özelliklede duyumun sübutu şart değildir. Müslim b. Haccac, Sahih’inde sadece çağdaşlığı şart koşuyor. Karşılaşmayı ve daha doğrusu duyumu şart koşmuyor. Karşılaşmayı sadece Buhari şart koşuyor. Iraki, Elfiye’sinde dedi ki:

..................................

..............................

Mülümanların, Müslim’in hadislerinin sıhatine dair icma’ları gizlenemez. Halbuki o, sadece çağdaşlığı öngörüyor. Bununlada biliyorsun ki; ibni Hazm ve muvafakat edenlerin, Yezid b. Ebu Habib’in Ebu’t-Tufeylden rivayetinin bilinmediği şeklindeki sözü, hadisi hakkında yergi değildir. Çünkü öğrendin ki, müdelesten başka rivayetler yoluyla aktarımın bildirme hükmü vardır. yezid b. Ebu habib, yüzden sonra 28 senesinde öldü. 80’e yakındır.

Ebu’t-Tufeyl bir senesinde doğdu ve sahih kavle göre 110 senisinde öldü. Görüyorsun ki ikisini çağdaşlığında ve bir araaya gelmelerinde herhangi bir şüphe yoktur, uzun zaman süren şayam süresinde.

İbni hazm’ın, Yezid b. Ebu Habib’in Ebu’t-Tufeyl’den olan rivayeti hakkında onun batıl olduğu hükmünde şaşılacak şey yoktur.

O, Sahih-i Buhari’de sabit hadis hakkındaki hükmünde bundan daha şedidini irtikab etmiştir. “Ümmetimde hür insanı, ipeği, içkiyi ve çalğıları helal kılan topluluklar olacaktır.” Bunun muttasıl olmadığını söyledi ve onnula, Buhari’nin isnadın başında şu söylediğinin sebebi ile onu delil olark kabul etmedi:Hişam b. İmar dedi ki ma’lumdur ki hişam b. İmar, Buhari’nin şeyhlerindendir. Buhari’de, tedlisten greçekten uzaktır. “Irakı, Elfiyesinde, ibni Hazm’a verdiği bu cevaba şu sözü ile işaret etti:

.............................

..............................

............................

Ne varki Malik, Ahmed ve Ebu Hanife’den meşhur olan, mürsel ile delilenmedir. Usulcülerin ıstılahında mürsel, mutlka olraak ravinin kendisinden sakıt olandır. Usulcülerin ıstılahına göre, munkatı’ve mu’dalı kapsar. Malumdur ki mürsel ile delilenme öngören, müdelles aktarımlarla da delillenmeyi, hem de daha çok öngörür. Nitekim birden fazla kişi açıkladı ve buda açıktır.

Ebu’l-Tufeyl hakkında, onun el,Muhtar’ın rivayetinin hamili olduğu şeklindeki eleştiri, iki açıdan merduddur. Birincisi: Ebu’t-Tufeyl, sababidir. Ve o Rasululah (s.a.v)’in en son ölen ashabındandır. Nitekim, Müslim de bunu söyledi. Bunu, Şair ‘Umudu’n-Neseb şu sözü ile akdetti:

...........

Bu Ebu’t-Tufeyl, Aır b. Vasile b. Abdullah b. Amr b. Cahs el-Leysi’dir. Leys b. Bekr b. Kenane’ye nisbetledir. Bütün sahabe adildir. Onların tezkiyeleri Allah’ın kitabı’nda ve Nesinin (s.a.v) sünnetinde gelmiştir. Nitekim bu, mahallinde ma’lumdur. Bütün sahabe için adalet hükmü cumhurun görüşüdür ve haktır. Es-Suud, Meraki4de dediki:

.............

...............

İkinci Vecih: Şevkani’nin Neylü’l-Evtar’da zikrettiğine göre Ebu’t,Tufeyl, Muhtar ile beraber Hüseyin (r.a)’ın katillerine karşı savaşmış.


Yüklə 1,75 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   32




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin