Harezmi ve İbn-i Meğazili Menakıp kitaplarında şöyle rivayet etmektedirler: “Hz. Ali’ye hilafeti döneminde biraz helva getirdiler, Hz. Ali parmağıyla bir miktar alıp kokladı ve şöyle buyurdu:
“Ne de güzel rengi ve kokusu vardır. Ama Ali onun tadını bilmiyor.” (Yani şimdiye kadar helva yememişim.)
Kendisine; “Ey Ali, helva size haram mıdır?” diye sorulunca şöyle buyurdular: “Allah’ın helali haram olmaz. Ama memlekette aç varken benim karnım nasıl tok olabilir! Hicaz etrafında aç karınlar, erimiş ciğerler dururken ben tok karınla nasıl yatarım? Emir’ul- Muminin olduğum halde, müminlerin dert ve zorluklarından nasıl uzak durabilirim?”
Hakeza Harezmi Adiy bin Sabit’ten şöyle rivayet etmektedir: “Bir gün Hz. Ali’ye tatlı getirdiler; ama O, nefsine hakim olarak yemedi.”
Bunlar Hz. Ali (a.s)’ın yemek tarzıydı; bazen sirke, bazen tuz, bazen biraz yeşillik, bazen de kurumuş arpa ekmeği ile bir miktar süt yerdi. Hiçbir zaman iki çeşit yemek yemezdi.
Hicri 40 tarihinde Ramazan ayının 19. Gecesinde, yani İbn-i Mülcem tarafından şahadet darbesine maruz kaldığı gece, kızı Ümm-ü Gülsüm’ün misafiriydi. İftar için Hz. Ali (a.s)’a ekmek, süt ve tuz getirdiler. Hz. Ali (a.s) kızı Ümm-ü Gülsüm’ü o kadar sevmesine rağmen rahatsız olarak şöyle buyurdu:
“Senin kadar babasına eziyet eden bir kız görmedim.”
Ümmü Gülsüm; “Babacığım ben ne yaptım? diye sorduğunda şöyle buyurdular:
“Babanın bir sofrada iki çeşit yemek yediğini nerede gördün?”
İçlerinde lezzetli olan sütü kaldırmalarını emretti; sadece ekmek ve tuz ile iftar etti. Ardından şöyle buyurdu:
“Dünyanın helalinde hesap, haramında ise azap vardır.”
Hz. Ali (a.s)’ın elbisesi de oldukça sade ve değersiz şeylerdi. İbn-i Ebi’l- Hadid Nehc’ul- Belağa Şerhi’nde, İbn-i Meğazili Menakıp’ta, Ahmed bin Hanbel Müsned’de, Sibt bin Cevzi Tezkire’de ve diğer alimleriniz de kendi kitaplarında şöyle yazmışlardır: “Hz. Ali’nin elbisesi, beş dirheme aldığı kaba bir kumaştandı.”
Mümkün olduğu kadar elbisesini yamalıyordu ve elbisesinin yamağı genellikle hurma lifinden veya deridendi. Ayakkabısı da hurma lifindendi. Muhammed bin Talha Metalib’us- Süul’de, Süleyman Belhi Yenabi’ul- Mevedde’de ve İbn-i Ebi’l- Hadid Nehc’ul- Belağa Şerhi’nde şöyle yazmışlardır: “Hz. Ali (a.s) zahiri hilafeti döneminde, elbisesine o kadar yama atmıştı ki, amcası oğlu Abdullah bin Abbas O’nun bu durumuna üzüldü. Bunun üzerine Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdular:
“O kadar yama üstüne yama attırdım ki, artık yamacıdan utanıyorum. Ama Ali’nin dünya ziyneti ile ne işi var! Nasıl fani olan ve baki kalmayan nimetlere sevinebilirim!”
Başka birisi; “Neden hilafetiniz zamanında yamalı elbise giyip düşmanlar karşısında gülünç hale düşüyorsunuz?” diye eleştiride bulununca şöyle buyurdular:
“Bu, kalbi yumuşatan, insandan kibri uzaklaştıran ve mümini kendine uyduran bir elbisedir.”
Muhammed bin Talha Metalib’us- Süul’de, Harezmi Menakıp’ta, İbn-i Esir Kamil’de ve Süleyman Belhi Yenabi’ul- Mevedde’de şöyle rivayet etmişlerdir: “Alinin ve kölesinin elbisesi birdi. Aldığı iki elbise de aynı şekilde ve aynı değerdeydi; birini kendisi giyiyor, diğerini de kölesi Kanber’e veriyordu.”
İşte bunlar, kendi alimlerinizin de yazdığı gibi Hz. Ali (a.s)’ın yiyecek ve giyecek tarzıydı; vakit az olduğundan özetle aktarmaya çalıştım. Yoksa gerçekten Hz. Ali (a.s)’ın yaşamı, akıllara durgunluk veren bir yaşamdı.
Hz. Ali (a.s)’ın kendisi kuru arpa ekmeği yerken fakirlere, yetimlere, yoksullara buğday ekmeği, şeker, bal ve hurma veriyordu. Kendisi yamalı elbise giyerken yetimlere ve dul kadınlara en güzel elbiseleri veriyordu.
Zurar Bin Zamure’nin Muaviye’yle Konuşması
Hz. Ali (a.s)’ın dünyaya hitaben söylediği sözler, O’nun zühdünü, takvasını ve dünyaya itimatsızlığını gözler önüne sermektedir. Nitekim büyük alimlerinizden İbn-i Ebi’l- Hadid Nehc’ul- Belağa Şerhi’nde, Hafız Ebu Naim Hilyet’ul- Evliya c. 1, s. 84’de, Abdullah bin Amir Şebravi Şafii Kitab’ul- İhtaf bi-Hubb’il- Eşraf s. 8’de, Muhammed bin Talha Metalib’us- Süul s. 33’de, İbn-i Sabbağ Maliki Fusul’ul- Muhimme s. 28’de, Şeyh Süleyman Belhi Yenabi’ul- Mevedde’nin 51. babında, Sibt bin Cevzi Tezkire’nin 5. babının 69. sayfasının sonunda ve diğer alim ve tarihçileriniz de kendi eserlerinde Muaviye ile Zurar bin Zamure arasında geçen detaylı konuşmayı rivayet etmişlerdir. Konuşmasının sonunda Zurar, Muaviye’nin yanında Hz. Ali (a.s)’ı şöyle vasf etmiştir: “Karanlık bir gecede Ali’yi gördüm, sakalını tutmuş yılan sokmuş gibi kıvranıyordu, hüzünlü bir halde ağlıyor ve şöyle diyordu:
“Ey dünya, benden başkasını kandır, ben sana kanmam, ben seni üç talakla boşadım. Artık sana dönüş olmaz; zira senin ömrün kısa, tehliken çok büyük, lezzetin çok azdır. Eyvahlar olsun az azığa, uzun yolculuğa ve tehlikeli yola.”
Muaviye Hz. Ali (a.s)’a karşı o kadar katı kalpli olmasına rağmen, Zurar’ın bu sözleri karşısında kendiliğinden ağladı ve şöyle dedi: “Allah Ali’ye rahmet etsin, Allah’a and olsun ki o böyleydi.”
Başka bir yerde ise Muaviye şöyle demiştir: “Dünya kadınları Ali gibi birini doğurmaktan kısırdır.”
Hz. Ali (a.s)’ın züht hayatı Peygamber (s.a.a)’in müjdelediği İlahi bir feyizdir. Nitekim Muhammed bin Yusuf Kifayet’ut- Talib’in 46. babında müsned olarak Ammar Yasir’den naklen Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu kaydetmiştir:
“Ey Ali, dünyadaki zühdün sebebiyle Allah-u Teala seni insanlardan hiç kimsenin süslenmediği bir ziynetle süslemiştir. Zira Allah-u Teala katında zühtten daha sevimli bir şey yoktur. Ne sen dünyevi lezzetlerden nasiplendin ve ne de dünya seni kullanabildi. Allah-u Teala seni yoksullarla dostluğa muvaffak kılmıştır. Onlar senin imametine inanmışlardır. Ben de onların sana uymasından hoşnut olurum. Seni sevenlere, tasdik edenlere ne mutlu! Senin düşmanlarına, sana iftira ve yalan atanlara eyvahlar olsun. Seni sevenler ve tasdik edenler cennette senin komşuların olacak ve senin azametli sarayında seninle birlikte olacaklardır. Allah-u Teala senin düşmanlarını, kıyamet günü yalancıların bulunduğu yerde cezalandıracaktır.”
Hz. Ali (a.s) o kadar takvalı ve züht ehliydi ki, dost düşman herkes onu İmam’ul- Muttakin (Muttakilerin İmamı) diye adlandırıyordu. Hz. Ali (a.s)’ı bu sıfatlarıyla topluma tanıtan ilk kimse, bizzat Peygamber (s.a.a) idi. Vakit dar olduğundan bunlardan sadece bir kaçına işaret etmek istiyorum.
Dostları ilə paylaş: |