VI- Kur'ân-ı Kerîm’de Nakledilen Mucizeler
Kur'ân-ı Kerîm'de, mucize kelimesinin yerine âyet kelimesi kullanılır. Peygamberlere peygamberliklerini isbat için verilen bu âyetlere mucize denilmesinin sebebi, onun benzerini getirmekten insanların aciz kalması sebebiyledir. Mucize, aciz bırakan demektir. Kitabımızda, peygamberlere verilen bu mucizeler mufassal olarak anlatılır. Bunlardan birkaçını nakledelim:
1) Peygamber İbrahim Aleyhisselâm, kavminin putlarını onlar görmeden kırmış, fakat iş anlaşılınca en son olarak onun ateşe atılmak suretiyle cezalandırılması kararlaştırılmış ve yakılan muazzam bir ateşe mancınıkla yüksekçe bir yerden fırlatılmıştır. O zaman Allahü Teâlâ ateşe şu emri vermiştir: "Ey ateş, İbrahim'e karşı serin ve selâmet ol!"239 Ateş derhal gülistana çevrilmiş ve İbrahim Aleyhisselâm efendimiz kurtulmuştur.
2) Hazret-i Musa Aleyhisselama verilen mucizeler arasında asasının ejderhaya çevrilmesi ve elini koynuna sokup çıkardığı zaman nurlar saçan bir hale gelmesi vardır. Fir'avn'ın sihirbazları Hazret-i Musa' nın asasının büyük yılana çevrilmesi mucizesi karşısında onun bir sihir ohnayıp mucize olduğunu derhal anlamışlar ve secdeye kapanarak: "Harun ile Musa'nın Rabbına iman ettik." 240demişlerdir.
3) Salih Aleyhisselâm'a, Semûd kavmi, bir taş içerisinden istedikleri vasıfda bir deve çıkardığı takdirde iman edeceklerine söz vermeleri üzerine Peygamber Salih Aleyhisselâm dua buyurmuş ve taşın içinden istenilen deve çıkmıştır. Bunun üzerine Salih Aleyhisselâm onu kavmine şu sözlerle takdim etmiştir:
"İşte bu dişi deve. Su içme hakkı bir gün onundur, belli bir günün su içme hakkı da sizin. Onu kendi haline bırakın. Allah'ın arzında otlasın. Ona bir fenalıkla dokunmayın. Sonra sizi acıklı bir azab yakalar."241
Bu devenin özellikleri:
a) İki günde bir su içmek üzere gelip o kavme ve bütün hayvanlarına rahatça yeten suyun tamamını içmesi, onun içtiği günde de diğer ehlî ve vahşî hayvanların su içmeğe gelmemeleri.
b) Su içtiği gün, kavmin bütün hayvanlarının verdiği sütün miktannca süt vermesi.
c) Nöbet kendinin olmadığı gün, suya asla yaklaşmaması.
d) Kendisini döğmek, koğmak gibi herhangi bir şekilde eziyet verildiği takdirde, kavminin helakine sebep olacak kadar hürmete lâyık görülmesi. Kitab-i Kerîm'de bu deveye, Nâkatullah yani Allah'ın devesi ismi verilmek suretiyle şerefine işaret edilmiştir.
Fakat yine iman etmeyen Semûd kavmi deveyi ayaklarını kesmek suretiyle öldürmüşler, Salih Peygamberi söylediği azabı getirmeğe davet etmişler, sonunda da şiddetli bir sarsıntı ile helak olmuşlardır."242
4) Hazret-i İsa Aleyhisselâm'a, çamurdan kuş sureti yapıp ona üflediği zaman canlı bir kuş olup uçma, anadan doğma körleri vücudu beyaz lekeli olan abraşları iyi etme ve ölüleri diriltme mucizesi verilmişti. Bunlar Mâide sûresinin 110 uncu âyetinde anlatılır. Bundan ayrı olarak Havarilerin isteği üzerine şöyle dua etmiştir:
"Ey Allah, ey Rabbimiz, bizim için, evvelimize ve âhirimize bir bayram ve senden bir mucize olmak üzere gökden üzerimize bir sofra indir. Bizi rızıklandır. Sen nzık verenlerin en hayırlısısın."243
Allah Teâlâ onun bu duasını kabul buyurmuş ve sofrayı indirmiştir.
VII- Büyük Mucize Kur'ân-ı Kerîm
Rasulü Ekrem Efendimize verilen mucizelerin en büyüğü ve devamlı olanı Kur'ân-ı Kerîm'dir. Kur'ân-ı Kerîmin çeşitli yönlerden mucize oluşu hakkında pek çok kitaplar yazılmıştır. Biz onun hangi bakımdan mucize olduğunu birkaç madde halinde sıralayalım:
1) Kur'ân-ı Kerîm, ömrünün kırk senesini hiçbir şekilde okuyup yazmakla münasebeti olmayan yaşayışla geçirmiş bir insan tarafından tebliğ edilmiştir. Böyle olmasına rağmen, bitip tükenmek bilmeyen üstünlükler taşıması onun mucize oluşunun en büyük delili sayılmalıdır.
2) Kur'ân-ı Kerîm'in ahkâmı sadece indiği zamana ve çevreye değil, bütün milletlere ve zamanlara kâfi gelecek mükemmelliktedir. Bin dörtyüz seneden fazla tutan zaman boyunca dünyada pek çok değişmeler olmuş, yaşayışlarda, âdet ve an'anelerde, anlayışlarda, düşünüşlerde eskisine nazaran büyük farklar meydana gelmiştir. Böyle olmasına rağmen dünyanın her yerinde ve her zaman, her türlü medeniyet kademelerinde kusursuz olarak tatbik edilebilecek tek kitap Kur'ân-ı Kerîm'dir. Onun sadece bu ciheti bile mucize olması için kâfidir.
3) Kur'ân-ı Kerîm'in lisanı en üstün bir belagat örneğidir. Bir mislini getirmek şöyledursun, sadece bir satır tutan bir sûrenin benzeri getirildiği takdirde bütün davalar halledilecek olduğu halde, bütün Arap edebiyatçıları bu istenileni yapmağa güç yetirememişlerdir. O kadar ki bir satırlık benzerini yazmaktansa, birçok muharebeye girişmek suretiyle İslâmiyeti durdurmağa ve yıkmağa çahşmışlardır. Halbuki, Arapların o günkü muharebe güçlerinden ziyade edebî güçleri yardı. Muallaka sahihleri vardı. Bununla beraber, büyük şair Lebid b. Amr, "Bakara ve Âl-i İmran sûreleri indikten sonra bize şiir söylemek yaraşmaz", demiş ve Kâ'be'ye asılan ünlü şiirler birer birer indirilmiştir.
4) Bu kitabın, Allah Teâlâ'nın himayesi ve garantisi altında bulunması da onun mucize oluşunu göstermektedir. Allah Teâlâ onu muhafaza etmeyi taahhüd etmiştir. İndirilmesi üzerinden geçen yüzlerce yıl sonunda O'nu inceleyenler, Nebiyyyi Ekrem efendimize nasıl indirildi ise yine öyle bulacaklardır. Onda en küçük değişme olmaması, O'nu değiştirmeğe kalkanların sonunun mutlaka hüsranla neticelenmesi ve muvaffak olamaması, bu kitabın mucize olduğunu göstermez de ne yapar?
5) Kur'ân-ı Kerîm, her asırda sayıya ve hesaba gelmeyen bir topluluk tarafından, mânâsını bihneseler dahi ezber edilegelmiştir. Okunma ve ezbere alınma bakımından dünyada hiçbir kitaba nasib olmayan bu seviye, zorla veya aldatmakla ulaşılacak bir netice değildir. Hiç bir edebiyatçının, siyaset adamının veya diktatörün eseri bunun yüzde biri nisbetinde itibar bulmamıştır.
6) Okuyan ve dinleyenlere te'sir cihetinden de O ayrı bir mucize olma vasfını taşır. Samimiyetle dinleyenler mutlaka hidayete ulaşır, tenkid etmek için dinleyenler şaşkın hale gelirler. Efendimizi öldürmek üzere giden Ömer'i yola getiren, okuduğu Kur'ân idi. Peygamberimize nasihat etmek (!) için gelen Utbe b. Rebia, bu kitabı dinledikten sonra kavmine şunları söylemişti: "Hiç sormayın. Bir kelâm işittim ki ömrümde mislini işitmemiştim. Vallahi bu söz şiir değil, sihir değil, kehanet değil, ey cemaat-ı Kureyş! Beni dinlerseniz bu adamı kendi haline bırakınız!244 demekten kendini alamamıştı.
Dostları ilə paylaş: |