Peygamberlere iman 3 Peygamberlerin Görevleri 6


- Mucize: Peygamberden dâvası ve tehaddisi ile vaki olandır. 3- Keramet



Yüklə 456,75 Kb.
səhifə14/18
tarix17.01.2019
ölçüsü456,75 Kb.
#99656
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   18

2- Mucize:

Peygamberden dâvası ve tehaddisi ile vaki olandır.



3- Keramet:

Allah'ın veli kullarından, yine bir nübüvvet dâvası veya velilik iddiası olmaksızın vâki olan harikulade haldir. Kur'ân-ı kerîm'de zikredilen Süleyman Aleyhisselâm zamanında Belkis'ın tahtının getirilmesi gibi. Getiren, Süleyman (a.s.)'m veziri Asaf b. Berhiya idi.

Hazret-i Meryem'in bulunduğu mihraba Zekeriyya Aleyhisselâm'ın her girişinde yiyecek inmiş olarak gör­mesi, Hz. Ömer'in, Nihavend muharebesi yapılırken Medine'de hutbe okuduğu esnada onların halini göre­rek dağa çekilmesi emrini vermesi bu keramet kısmın­dan sayılmalıdır. Aşağıya alacağımız iki rivayete bakı­nız;

Hz. Ali diyor ki:

"Bir gün Rasulü Ekrem'le birlikte Mekke haricine çıktım. Yolda her dağ ve her ağaç Ra­sulü Ekrem'e selâm veriyor, bunlardan herbirinin esselâmü aleyke ya Rasulallah dediğini açıkça duyu­yordum."

Hazret-i Câbir de diyor ki:

"Ey insanlar sizler mu­cizeleri korkunç bir şey telâkki ediyorsunuz. Halbuki biz mucizeleri nimet sayarız. Biz yemekleri yerken on­ların Allah'ı tesbih ettiğini duyardık.236

Bu iki hâdise, Hazret-i Ali ve Cabir b. Abdullah Ensarî efendilerimiz için birer keramet, Rasulü Ekrem Efendimiz için de irhas ve mucizedir.

Keramet, aslında o velînin tâbi olduğu peygambe­rin mucizelerinden bir şube sayılır. Aslında o veli için, o rasule tâbi olmadan o makama yükselmesi ve keramete nail olması mümkün değildir.

Keramet veli olmanın şartı değildir. Yani her pey­gambere mucize lâzımdır. Fakat, her veliye de keramet lâzım değildir. Ömrü boyunca hiç kerameti görülmeyen velilerin bulunması caizdir. Esasında veli olan veliliği­ni isbat etmek mecburiyetinde değildir.



4- Meûnet:

Veli dahi olmayan müminlerde görülen harikulade hallerdir. Bu hâdiseler, onlar hakkında güzel zan bes­lenmesine sebep olur. Veli olduklarına delâlet etmez.



5- İstidrac:

Fasık veya kâfir olan bir kimsenin isteğine uygun olarak vâki olan harikulade hallerdir. Bu gibi haller, onların kemâline, yollarının doğru, kendilerinin istika­met üzere olduklarına delâlet etmez. Bu haller, onların lehine olmaktan ziyade aleyhlerinedir. Azan, fakat az­gınlıkta devama azimli olan kimseye belirli bir müddet için tanınmış bir haktır. Fakat evvelce de söylediğimiz gibi, Allah Teâlâ bu gibileri azgınlıklarının son buldu­ğu, tanı kendilerine iyice güvendikleri zaman rezil ve perişan ediverir.

Bunların kerametten farkı, birinin sünnet-i Rasûlüîlah'a sımsıkı bağlı, bid'atlerden daima çekinen, her halinde Allah rızasını gözeten bir mü'min-i kâmilden zuhur etmesi, diğerinin ise bir kâfir veya gü­naha dadanmış, sünnet-i seniyyeye sırt çevirmiş, bid'ate dalmış bir kimseden görülmesidir.

6- İhanet:

Yine bir fâsıktan yahut kâfirden iradesi ve maksa­dına uygun olmayarak görülen harikulade hale verilen isimdir. İhanet ismi verilen bu hâdise, o kâfir veya fasıkın dâvasına yalancı olduğunu isbat eder. Olacak dedi­ği olmaz veya dediğinin tamamen aksi zuhur ediverir.



IV- Mucize İle Sihir ve Benzerleri Arasındaki Farklar

Mucize ve mucizeden başka harikulade haller görü­nüş itibariyle az çok birbirine benzerler. Her ikisi de alışılagelmiş hallere ve kanunlara muhalif, görenleri hayran bırakan vasıfta hâdiselerdir. Fakat bunların arasında açık farklar vardır.



1- Sihir, onu gösterenin marifetli ve hünerli oldu­ğu iddiasıyla ortaya atılır. Maksadı ya, dünyevi bir şöh­ret te'minidir veya maddi bir servet elde etmektir. Ken­dine inanılmadığı takdirde gelecek menfaati elde edemiyeceği için üzülür. Onun bundan ayrı olarak başkaca bir dâvası yoktur. Mucizeye gelince; o, peygamberin bir hüneri değil­dir. Hiçbir peygamber böyle bir hüner ve maharet davasına kapılmamış, şahsî ve dünyevi bir menfaat pe­şine asla düşmemiştir. Mucizenin Allah'a ait olduğunu, gösterdiği mucizenin sadece kendine inanılması için Al­lah tarafından verildiğini ileri sürer. Kendine inanıl­madığı takdirde, menfaati elden gittiği için değil, in­sanlar dalâlette kaldığı için üzülür.

2- Sihirbaz ve benzerleri, yaptıklarının bir başka­sı tarafından yapılamıyacağını ileri süremez. Kendi yaptığının benzerini, kendi kadar maharetli bir başka insanın yapabileceğini bilir. Fakat peygamber, mucize gösterirken böyle değildir. İddia sahibidir. Meydan okumaktadır. Gösterdiği mucizenin bir mislini, hiçbir kimsenin yapma kudretinde olmadığını çekinmeden, gururlanmadan söyler. Karşısındakileri yaptığının ay­nını yapmağa davet eder. Bu daveti yaparken kendini bu vazifeyle gönderen Allah'ın daima desteklediğini, davet ettiklerine karşı utandırmayacağını lâyıkıyla bi­lir. Tarih, hiçbir peygamberin, mucizesinin benzeri ya­pılmak suretiyle iptal edildiğini, peygamberin mağlup duruma düşürüldüğünü kaydetmemiştir.

3- Sihirbaz ve benzerleri, umumiyetle ahlâksız, hatta din ile ilgisiz oldukları halde peygamberler za­manlarında hiçbir kimsede bulunmayan yüce bir ahlâkın temsilcisidirler.

V- Mucize Karşısında İnsanlar

Her insanın bir anlayış derecesi vardır. Hak ve ha­kikati ilk defa duyunca idrak ve kabul edenler olduğu gibi, çeşitli misallerle defalarca anlatıldığı halde bu an­latışların ufacık bir tesiri olmadığı kimselere de her zaman rastlarız. Okuduğunu, dinlediğini akıl ve mantık ölçüleriyle ölçerek doğrusunu ve iyisini seçen, yanlış düşünce fikir ve kanaatlerini derhal terkeden insanlar vardır, inandığından ve düşündüğünden başkasını pe­şinen kabul etmemek üzere sırf nezaket olsun için din­leyenler bulunur. Bir âyet-i kerîmede şöyle buyurulmuştur:



"Söze kulak verip dinleyen ve onun en güzeline uyan kullarımı müjdele."237

Peygamberlerin davetleri ve onların gösterdikleri mucizeler karşısında da insanları bu durumda görüyo­ruz. Bu bakımdan onları grublara ayırmak gerekirse:



1) Bir kısım insanlar, hak ve hakikati tanımakta güçlük çekmezler. Onu derhal tanır ve alırlar. İyi bir kuyumcunun elindeki altının değerini anlaması için üzerinde ayarının bulunmasına lüzum var mıdır? Bir manifaturacı, gözü önündeki kumaşın değeri hakkında, kenarındaki yazıya bakmadan dürüst bilgi verebilir, onun hakikî değerini takdir eder. İyi bir hattat elinden çıkan yazı, altında imzası bulunmadan da olsa bir baş­ka hattatın takdirine mazhar olur.

Çöl ortasında susuz kalmış, dudakları çatlayacak hale gelmiş bir kimse karşısına bir sürahi ile çıkan ve su ister misin? diyen adama "evvelâ elindeki sürahide su bulunduğunu isbat et bakalım" der mi? (Asr-ı Saa­det)

Böyle insanlar, karşılarına çıkan peygamberin teb­liğ ettiği ahkâma, onun ahlâk durumuna ve yaşayışına bakarlar. Göze hitab edenden ziyade, akla hitab eden mucizeyi ararlar. Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Hati­ce gibi büyükler, iman edebilmek için peygamberimiz­den mucize göstermesini istememişlerdir. Herakliyus, Ebu Süfyan'dan peygamberimiz hakkında sual sorup onun hakikaten peygamber olduğunu anlamağa çalışır­ken hissi mucizeden hiç bahis açmamış, Habeş Necaşî'sinin huzurunda konuşan Cafer b. Ebi Talib efendimiz, peygamberimizin tebliğ ettiği emirlerden ve ahlâkî yüceliklerden misaller vermiş, ama hissi muci­zenin sözünü bile etmemiştir.

Peygamberlerin tebliğ ettikleri ahkamdaki yücelik, onların ahlâkındaki üstünlük, yaşayışlarındaki pey­gamberlere yakışır nezahet, kitaplarındaki erişilmez belagat aklî mucize ismini alır. Çünkü bunlar gözden ziyade akla hitab eder durumdadır.



2) Bir kısım insanlar anlayışlarmdaki noksanlık, hakikati ölçmekteki kusurları sebebiyle akli mucizeler­den hiçbir şey anlamazlar. Bu gibi insanların karşısın­da alıştıkları hâdiselerden ayrı, kendilerini hayrete dü­şürecek, parmaklarını ısırtacak, gözlerini fal taşı gibi açacak bir olayın bulunması şarttır. Onların inanmala­rı için bir hayvanın konuşması, bir ağacın yerinden ha­reket etmesi, bir ateşin yakmaması şarttır. Bunlar ve benzeri olanlar gözleri önünde yapıldığı taktirde ancak inanırlar.

Mucizelerin bu kısmına hissi mucize veya kevni mucize ismi verilir.

Ancak bu şekildeki mucizeyle kanaat edenlerin du­rumu daima tehlikelidir. Bugün mucizeye inananın ya­rın mucizeye harikulade oluşu itibariyle benzeyen bir hâdise sebebiyle dininin reddettiği bir inanca kapılması daima mümkündür. Nitekim, bütün gayesi men­faat temin etmekten öte geçmeyen falcılara bile, tali­him neymiş, istikbalim ne olacak diye fal açtıranların sayısı pek az değildir.

3) Üçüncü bir kısım insan vardır ki ne akla, ne de göze hitab eden mucizenin onlara tesir edeceği yoktur. Bunlar yaratılışlarındaki hissizlik sebebiyle değil, nefislerindeki şahsî menfaat duygularının tesiri altında, gösterilen mucizeyi reddederler. Tekrar gösterilmesinin onlarda bir te'siri olmaz, ne yapılsa inadlarmdan dön­mezler, sonunda da, "Ona Rabbinden bir âyet, bir mu­cize indirilmeli değil mi idi?" derler."238


Yüklə 456,75 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   18




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin