47:8 Koro defalarca, Kral olan Mesih’in Tanrılığı’nı vurgular. O şimdi uluslar üzerinde egemenlik süren ve tahtı kutsallık temelleri üstünde kurulmuş Olan’dır.
47:9 Belki ezgide şu söz söylendiğinde bazıları hafifçe, renk vermeden kuruntu duymuş olabilir:
Ulusların önderleri, İbrahim’in Tanrısı’nın halkıyla bir araya gelmiş...
Geçmişte ulusların önderleri pek çok kez İsrail’i denize atmak için toplanmışlardı. Koro ezgisini sürdürdüğünde, artık toplanmalarının nedeninin Tanrı’yı yüceltmek olduğu görülür. Rablerin Rab’bi ve kralların Kralı’na armağan getirmek için İsrailliler’le birleşirler.
Herkes “yeryüzü kralları” ifadesinin, insanları korumak için atanmış yöneticiler anlamına geldiğini fark etmeyebilir. Şimdi hepsi Tanrı’ya aittir; O, yeryüzündeki bütün yetkilerin üzerinde yüceltilmiştir.
Konserin sonunda eleştirmenler, ulusun bütün tarihi boyunca böyle anlamlı bir kutlamanın asla gerçekleşmediği konusunda görüş birliğine varırlar!
48. Mezmur: Ne Gördüler?
Yabancı bir istilacı Yeruşalim’in kapılarına kadar gelmişti. İçerideki insanlar uzun bir kuşatmanın acılarını beklemekteydiler. İnsan gözüyle durum umutsuzdu. Sonra Rab bir mucize yaptı. Düşman kendisini korkunç bir paniğe sevk eden bir şey gördü. Dehşet içinde geri çekildiler. Yeruşalim yıkımdan korundu ve Tanrı’ya övgüler yükseltildi. 48. Mezmur, o anın coşkusuyla kaleme alınmıştır.
48:1,2 RAB sözle anlatılamayacak kadar büyüktür. Gücüne, bilgisine, görkemine ve lütfuna insan aklı erişemez. Sevgisi, merhameti ve şefkati engindir. Bilgelikte ve bilgide büyüktür. Yargıları ve yolları anlaşılmazdır.
Büyüklüğü nedeniyle de övgüye layıktır. Büyük Yaratan, yüce Sağlayan, büyük Peygamber, büyük Başkâhin, kralların Kralı, büyük Kurtarıcı ve halkının Kalesi olarak övülmeye layıktır. Bu mezmurda, Kurtarıcı ve kentinin koruyucusu olarak gösterilir.
İnsanlar Tanrı’dan ve O’nun kentinden bir arada söz ederler. Tapınağın iç bölümünde konut kurmuş Tanrı’yı ve kenti birbirinden ayırmazlar. Onlar için Yeruşalim dünyadaki en güzel şehirdir, Tanrı’nın kutsal dağının doruğunda kurulmuştur. Yüceltildiğinde bir taç üzerindeki değerli bir taş kadar güzeldir.
Bazen Siyon Dağı olarak bilinen Yeruşalim, “Kuzeyde” ya da “Kuzeyin kenarlarında” olarak tanımlanır. Hem Knox hem de Gelineau, bu deyimi “yeryüzünün gerçek kutbu” olarak çevirirler. Tanrı’nın eski halkının gözünde Yeruşalim böyledir; sanki bir manyetik çekim merkezi gibidir. Bütün dünyanın dini, politik başkenti olarak bütün insanların geldiği bir yerdir. Aynı zamanda büyük Kral’ın kentidir. Krallar Kralı olarak egemenlik sürmek üzere yeryüzüne döndüğünde, Rab İsa Mesih’in gelecekteki başkentidir.
48:3 Kentin duvarları içinde, Tanrı güvenilir bir Koruyucu olduğunu kanıtlamıştır. Herkes, yıkıma uğrayacağından kuşku duyulmayan kenti, O’nun nasıl mucizevi bir şekilde kurtarmış olduğunu bilir. Olay şöyle gerçekleşmiştir:
48:4 Düşman güçleri bölüklerini şehrin dışına yığdılar. Büyük bir ordu saldırı için hazırlık konumuna geçti. Kentin, silahlı ve böylesine büyük bir güç karşısında dayanması için, askeri yönden umut yok denecek kadar azdı.
48:5 Saldıranlar sonra kendilerini şaşkına düşüren bir şey gördüler. Gördükleri neydi?
Bu, metinde belirtildiği gibi Yeruşalim miydi? Böylesine küçük bir kentin yalnızca görünüşüyle profesyonel askerleri paniğe uğratması imkansız gibi görünüyor.
Belki de kendileri ve görünmeyen dünya arasında bir perde çekilmişti ve şehri korumak üzere hazır duran melekler ordusunu görmüşlerdi. Ya da gördükleri, dağları dolduran atlar ve savaş arabaları mıydı? (2Kr.6:17’e bk.). Ya da RAB’bin Meleği’ni mi gördüler – Rab İsa Mesih’in beden almadan önceki görünümlerinden biri... (Yşa.37:36).
48:6,7 Açıkçası tam olarak bilmiyoruz. Ama ne olursa olsun, görüntü öylesine dehşet vericiydi ki, yiğit askerlerin cesareti kırılmıştı. Gördükleri onları paniğe uğratmıştı. Ordugahlarında kargaşa çıktı. Aceleyle titreyerek geri çekildiler. Sıkıntıları doğum yapmak üzere olan bir kadının sancılarına benzetilebilirdi. Düşman istilacıların arasındaki karmaşa ve düzensizlik, kasırganın vurduğu okyanusun dağılıp yok olmasına benziyordu.
48:8 Kentin içindeki insanlar şimdi sevinçten deliye dönmüşlerdi. Kaçınılması imkansız bir felaketle sonuçlanacak durumları mucizevi bir zafere dönüştürülmüştü. Geçmişte daima Tanrı’nın, Yeruşalim’in temellerini atan Savunucuları olduğunu işitmişlerdi. Bu gerçeği şimdi kendi gözleriyle görüyorlardı. “Bize önceden söylenenler kanıtlandı – Tanrı kenti sonsuza kadar korur” (Knox).
48:9-11 Böylece yürekten Tanrı’yı övmeye başladılar. Şükran sunularıyla tapınağa giderken Rab’bin değişmeyen sevgisi üzerinde derin derin düşünmek için birçok nedenleri vardı. Sağ eli zaferle dolu olan Tanrı’nın adı gibi övgüsünü de dünyanın dört bir bucağına duyurdular. Yeruşalim’i kutlamaya ve Yahuda’nın beldelerini sevinçli olmaya çağırdılar.
48:12-14 Artık kentin etrafında yürüyerek bir zafer turu atarlar. Birbirlerini kuleleri saymak (her biri hâlâ yerindedir), surlarına dikkatle bakmak (hepsi de eksiksizdir) ve terk edilmiş olan saraylar (düşman gelmeden önceki zarar görmemiş durumlarıyla) arasında yürümek için teşvik ederler. Çocukları ve torunlarıyla paylaşacakları harika bir öyküleri vardır: Tanrı Yeruşalim’i en küçük bir zarardan dahi korumuştur! Bunu yapan Tanrı’nın “sonsuza dek kendi Tanrıları olacağını ve hep yol göstereceğini” yeni kuşağa öğreteceklerdir.
14’üncü ayetin farklı bir ifadesi için biri güzel bir öneride bulunmuştur:
Tanrı sonsuzluklar boyunca bizim Tanrımız’dır. O, ölümde ve ölümün ötesinde bizim rehberimiz olacaktır.
49. Mezmur: Kötüler ve Zenginlikleri
Hayatın en büyük bilmecelerinden biri de, imanlılar genellikle yoksulken, kötülerin nasıl olup da maddesel refahın keyfini çıkarttıklarıdır. Ama bütün öykü bundan ibaret değildir. Tanrıtanımazların böylesine adanmışlıkla bağlandıkları zenginlikleri, onları en çok ihtiyaç duydukları zamanda yarı yolda bırakacaktır. Zenginlikleri onları ölümden kurtaramaz. Zenginliklerinin tadını sonsuza kadar çıkaramadıkları gibi, bu, onların mezarda çürümelerine de engel olamaz. Ne mallarını yanlarında götürebilirler ne de onlardan zevk almak için geri gelebilirler. Uzun vadede Rab yerine paraya güvenmek akılsızlıktır! 49. Mezmur’un mesajının özü budur.
49:1-4 Mesaj, küçük büyük, zengin yoksul herkes içindir. Anlayışla dolu bir yürekten gelen özlü bilgelik mesajıdır. Korah’ın oğulları yaşamın bu sıradan adaletsizliğini araştırdılar; sonra yanıtı bulduklarında bunu ezgi haline getirdiler.
49:5-9 Zalimler Tanrı halkının burnunun dibinden ayrılmazken, baskı yapanlar çevrelerini günah dolu planlarıyla kuşatmışken, bu karanlık günlere rağ-men, kaygılanmalarını gerektiren bir neden yoktur. Düşmanları altınlarına ve al-tınlarının verdiği güce güvenirler; ne kadar zengin olduklarıyla övünürler. Ama paralarının bütünü bile kardeşlerini ya da kendilerini ölümden kurtaramaz. Bir
insanın yaşamının kurtarılması için ödenmesi gereken bedel çok pahalıdır; para pazarlıkları yapılarak ölüm gününü uzaklaştırma girişimleri sonsuza kadar terk edilmelidir. Yeryüzünde sonsuz yaşamı satın almak ya da mezardan kaçmak için ödenmesi gereken paraya hiç kimse sahip olamaz.
8’inci ayetten önceki ve sonraki ayetler parantez içinde yazılmış gibidir. 7 ve 9’uncu ayetleri bir araya getirdiğimizde şöyle okuruz:
Kimse kimsenin hayatının bedelini ödeyemez... Böyle olmasa sonsuza dek yaşar insan, mezar yüzü görmez.
49:10 Er ya da geç bilgeler de ölecektir. Aynı şekilde zengin akılsız ve refah içinde yaşayan anlayışsız kişi ölecek ve varlığını başkalarına bırakacaktır. Bilge adamın varlığını başkalarına bırakacağının yazılmadığına dikkat edin. Son isteği ve vasiyeti büyük olasılıkla şöyle olacaktır:
Paramı, daha henüz hayattayken, bilincim yerinde olarak Rab’bin hizmeti için bağışladım.
49:11,12 Bu dünyada bir servet biriktirecek kadar zeki insanların ölümlü olduklarının farkında değilmiş gibi davranmaları, yaşamın garip bir gerçeğidir. Yüreklerindeki düşünceler onlara sanki sonsuza kadar yaşayacaklarını söyler. Malikanelerine, caddelerine ve kentlerine adlarını verirler. Ama bütün saygınlığına rağmen insanın yok olacağı kaçınılmaz bir gerçektir. İnsan bu açıdan hayvanlara benzer. Diğer açılardan, insan elbetteki çok farklıdır. Örneğin, insanın bedeni mezara gitse de, ruhu ve canı yok olmaz. Bedeni mezardan ya sonsuz yargı ya da sonsuz bereket için dirilecektir. İnsan, hayvanlarda bulunmayan sonsuz varoluşa sahiptir.
49:13,14 Tanrı’ya güvenmek yerine akılsızlık ederek zenginliklerine güvenenlerin sonu budur – sanki asla ölmeyeceklermiş gibi akılsızlık içinde yaşarlar. Ama ölümleri kaçınılmazdır; öldüklerinde akrabaları ve dostları onların engin bilgeliklerinden söz edeceklerdir. Kaçınılmaz olarak bedenlerinden ayrılacaklardır, ölüm çobanı tarafından insafsızca mezara sürüklenen koyunlara benzerler. “Budalaların yolu... budur. ...Tan ağarınca doğrular onlara egemen olacak.” Zengin adam ve Lazar’ın örneğinde olduğu gibi, akla kara ortaya çıkacaktır. İbrahim’in zengin adama söylediklerini hatırlayalım:
Oğlum, yaşamın boyunca senin iyilik payını, Lazar’ın da kötülük payını aldığını unutma. Şimdiyse o burada teselli ediliyor, sen de azap çekiyorsun (Luk.16:25).
Zengin adamın bütün görkemi ve güzelliği kaybolacaktır. Ölüler diyarından başka evi yoktur – yeryüzünde zevk aldığı eviyle ne çarpıcı bir zıtlık!
49:15 Burada Eski Antlaşma’da bulunan diriliş konusu hakkında bazı parıltılar görürüz. Genelde Eski Antlaşma yazarlarının ölüm ve ötesi hakkındaki düşünceleri çok belirsizdir. Ama mezmur yazarı burada, Tanrı’nın canını mezarın gücünden kurtaracağına dair duyduğu güveni belirtir. Tanrı, onun canını kurtaracak ve bu cana diriliş bedenini giydirecektir. “Beni yanına alacak” ifadesindeki kullandığı sözcük, Tanrı’nın Hanok’u ve İlyas’ı yanına alırken ifade edilen sözcükle aynıdır.
49:16-19 Bu nedenle bir imanlının, tanrıtanımaz adamın zenginliğinin ve evinin görkeminin artmasından rahatsızlık duyması gerekmez. Tanrıtanımaz için yeryüzü zevk alacağı tek cennettir! Öldüğünde zenginliğini yanında götüremeyecektir. Mezara boş ellerle gidecek, görkemi ona eşlik etmeyecektir. Yaşadığı süre boyunca mutluluğunun çalınamaz olduğunu düşünür. İnsanlar onu görkemli evi için alkışlarlar. Ama er ya da geç ataları gibi ölecek ve onların karanlık gecesini paylaşacaktır.
49:20 Bir insanın dünyasal zenginlik ve onura güvenmesi anlayışsızlıktır. İnsanların da hayvanlar gibi ölüp gitmesi kaçınılmazdır.
Elbette biri, doğruların da kötüler gibi öleceğini söyleyerek itirazda bulunabilir. Bu gerçektir. Rab bu günlerde geri dönmediği takdirde, hepimiz öleceğiz. Ama mezmurun ana fikri, doğruların ödüllendirileceği, kötülerin ise bütün zenginliklerini arkalarında bırakacaklarıdır.
Son bir gözlemde bulunalım: Kutsal Yazılar’da genellikle zengin biri kötü biriyle bir tutulur. Bu bizi kendimize getirmelidir. Kutsal Kitap zengin olmanın bir günah olduğunu söylemez. Diri Tanrı yerine, zenginliklere güvenmeyi yargılar (Zengin olup da zenginliğe güvenmemek zordur!). Kutsal Kitap para sevgisini yargılar. Zulüm ve ahlâksızlıkla elde edilen zenginliği yargılar. Kayıp ve acı çeken bir dünya ihtiyaç içindeyken, nasır tutmuş bir kayıtsızlıkla elde edilen zenginliği yargılar.
50. Mezmur: Tanrı’nın Devam Eden Yargısı
Bu mezmurda Yargıç olan Tanrı’yı, davalı İsrail’i ve tanıklar olan, gökyüzü ve yeryüzünü mahkeme salonunda görürüz.
Ama bu mahkeme salonu sahnesini, uzun zaman önce İsrail’in tarihinde var olan anlaşılması güç bir dava olarak düşünmemeliyiz; aksine bu, Tanrı’nın bütün dünyadaki kutsallarını değerlendirmesidir.
Mahkeme Celsesi (50:1-6)
50:1 İsrail ülkesinde36 yaşayan halkını bir araya toplayan Yargıç, doğudan batıya kadar yeryüzünün bütününe seslenir. O’nun yargı kürsüsünün önünde durmak için halkı bir araya gelmiştir. Yargıç’ın sesindeki yetki O’nun Her Şeye Gücü Yeten Rab Tanrı olduğunu gösterir.
50:2,3 Yargıç konuştuktan sonra, Siyon Dağı’nda bulunan tapınaktaki odasından göz kamaştıran görkem bulutu –Şekina– içinde çıkar. Artık halkının günahları konusunda sessiz kalmayacaktır. Sina Dağı’nda yaptığı gibi, önünde yakan ateşle her şeyi kül ederek geliyor. Çevresinde, şiddetli bir fırtına esiyor. Ancak bu kez Yasa’yı vermek için değil, Yasa’nın ruhsal anlamını yorumlamak için geliyor.
50:4,5 Yargı kürsüsündeki yerini alıp gökleri ve yeri tanıklık iskemlesinde durmaları için mahkemeye davet ediyor. Sonra beraberindekilere davalıları getirmelerini buyuruyor. Kurban keserek kendisiyle antlaşma yapan İsrail ülkesinin kutsallarını yargılayacaktır. (Bu, Horev Dağı’nda yapılan ve kurbanların kanıyla onaylanan yasa antlaşmasını belirtir – Çık.24:3-8). Kendisine sadık olanların duruşmasını 7-15’inci ayetlerde okuruz. Daha sonra kötülerle özel bir oturum yapar (16-19’uncu ayetler).
50:6 Gökler, Tanrı’nın yargılarının doğruluğuna tanıklık etmeye çağırılır. Tanrı’nın kendisinin Yargıç olduğu, her konuda yetkin bilgiye sahip bulunduğu, bütünüyle yansız davrandığı ve bütün hükümlerinin bilge ve adil olduğu gerçeği ifade edilir.
Törensel Tapınma Günahı (50:7-15)
50:7 Tanrı şimdi, kendi halkı İsrail’e karşı tanıklıkta bulunan savcılık konumunu üstlenir. İnsan ilişkilerinde bir yargıcın aynı zamanda bir savcı olarak hizmet etmesi düşünülemez. Ama bu tutum, bu davada tamamen uygundur, çünkü Yargıç en yüce olan Tanrı’dan başkası değildir.
50:8 Tanrı başlangıçta İsrail’in kendisine kurbanlar getirmeyi ihmal etmediğini açıkça söyler. Yakmalık sunularını sadakatle getirmişlerdir. Ancak sorun, bu törenler aracılığıyla RAB’bin önündeki borçlarını ödemiş olduklarını düşünmelerinden kaynaklanmaktadır. Bütün yıl boyunca annelerine kayıtsız davranan, ama yaş gününde onu çikolatalara boğan kızlara benzerler! Ya da kendileri için yaptıklarından dolayı babalarına asla teşekkür etmeyen, sonra babalar gününde bir kravat armağan eden oğullar gibidirler!
RAB bu nedenle sunağını kurban hayvanlarıyla doldurmalarına karşı çıkar, kişisel olarak O’na soğuk davranmış ve O’nu ihmal etmişlerdir. Sunuların teknik ayrıntıları konusunda halk titizlik göstermiştir, ama sıcak ve kişisel bir ilişki konusunda başarısız kalmışlardır. F. B. Meyer şöyle yazar:
Mezmur, Tanrı’nın evindeki törenlere şekilsel bir biçimde itaat eden, ama yürekten sevgi ve sadakati esirgeyen ikiyüzlüleri ciddi biçimde paylar.37
50:9 Tanrı, “Ne evinden bir boğa, ne de ağıllarından bir teke alacağım” der. Tanrı dinsel törenlerle doyum bulmaz. Kurban sistemini kurarken, Tanrı, doğru dışsal eylemi yanlış içsel tutumlara hizmet eden bir örtü olarak tasarlamamıştır.
50:10-13 Eğer biraz durup düşünseler, Tanrı’nın yarattığı dünyadaki bütün yaratıklara sahip olduğunun farkına varacaklardı – ormanın bütün yaratıkları... Tepelerdeki binlerce sığır... Havada uçan kuşlar ve kırlarda hareket eden her şey O’nundur. Tanrı’nın insandan gelecek hiçbir şeye ihtiyacı olmadığına kuşku yoktur. Tanrı acıkmaz; acıksaydı bile bizden hiçbir şey istemezdi, çünkü O’nun kileri ağzına kadar doludur! Boğaların etiyle ya da keçilerin kanıyla beslenmeye ihtiyacı yoktur. Bu anlamda, Tanrı kendi başına tamamen yeterlidir.
50:14,15 O zaman Tanrı halkından ne ister? Üç şey:
Teşekkür. İçten bir minnettarlığın yerini hiçbir armağan tutamaz. Genellikle bizler hayattayken annelerinin değerini bilmeyen, ama anneleri öldükten sonra onu takdir edemeyişlerinin verdiği üzüntüyle, kendisine çok pahalı bir elbise giydiren aileye benzeriz!
Yerine getirilen sözler. “Yüceler Yücesi’ne adadığın adakları yerine getir.” Sevgi, tapınma, hizmet ve adanmışlık sözleriyle...
Duada paydaşlık. “Sıkıntılı gününde seslen bana, seni kurtarırım, sen de beni yüceltirsin.” Burada Tanrı’nın yüreği açıklanır. Halkının dua ettiğini işitmekten ve bu duaları yanıtlamaktan hoşlanır. Halkını içten ve yumuşak bir ilişkiyle bağrına basmayı sever.
Ama Kötülere Gelince (50:16-21)
50:16,17 Yargıcın burada ulusun farklı bir bölümüne hitap etmeye başladığını görürüz. Bu kişiler ağızlarıyla gerçeğe inandıklarını söylerler, ama yaşamlarıyla gerçeği açıkça inkâr ederler. Tanrı, onların Kutsal Yazılar’dan dindarca alıntılar yapmalarından ya da antlaşma bereketlerini sahiplenmelerinden hoşlan-maz. Sonra onlara karşı bir dizi suçlamada bulunur.
Yola getirilmekten nefret ettiler. Büyük olasılıkla davranışlarının düzeltilmesine ihtiyaçları olmadığını düşünüyorlardı. Yapıcı eleştirileri kabul etmek ya da en azından hoş görmek yerine, bu ikiyüzlüler, gücendiler ve kendilerini yola getirmeye çalışan herkese –Rab’be bile– saldırdılar.
Tanrı’nın sözünü aşağıladılar. Kutsal Yazılar’a derin bir saygı duymak yerine, Tanrı’nın sözlerini değersiz bir şeymişçesine bir kenara attılar.
50:18 Kötülerle aynı yolda yürüdüler. Hırsızlar ve zina edenlerle dostluk kurarak Rab’be itaatsizlik ettiler ve O’nun adını lekelediler.
50:19,20 Ağızları kötülük doluydu. Ağızlarını her açtıklarında kötü sözler sarf ediyorlardı. Yalan söylemekte ve aldatmakta uzmanlaşmışlardı. En yakın akrabaları bile onların küfürlerinden kurtulamıyordu.
50:21 Tanrı onları hemen cezalandırmadığından, Tanrı’nın da kendileri gibi kayıtsız olduğunu düşündüler. Tanrı’nın sabrının, onlara tövbe etmeleri için zaman vermek üzere tasarlanmış olduğunu fark edemediler. Ama şimdi Rab sessizliğini bozar ve yukarıda sıralanan suçlardan dolayı onları paylar.
Uyarı ve Vaat (50:22,23)
Mezmur bir uyarı ve bir vaatle son bulur. Uyarı, Tanrı’yı unutarak yaşayanlara yöneliktir. Eğer tövbe etmezlerse, Tanrı üzerlerine bir aslan gibi atlayarak onları yok edecektir. Ama şükran sunularıyla gelerek O’nu yüceltenler, O’na itaat ederek yollarında yürüyenler, Tanrı’nın, sıkıntı zamanlarında kendilerini harika bir biçimde kurtaracağını göreceklerdir.
51. Mezmur: Pişmanlığın Güzel Kokuları
Alexander Maclaren bir zamanlar şöyle demişti: “Tanrısal sevginin simyası, günahın kirinden, pişmanlık ve övgünün güzel kokularını ortaya çıkartır.” Bunun bir örneğini 51. Mezmur’da görürüz. Başlığında da açıklandığı gibi mez-mur, Davut’un Bat-Şeva’yla zina ederek ve Uriya’yı öldürerek işlediği günah-ları Peygamber Natan’ın cesurca açıklamasından sonra yazılmıştır. Günahını kabul eden Davut, pişmanlıkla yürekten tövbe eder.
İtirafını şöyle açıklayabiliriz:
51:1 Merhamet... Lütfet bana! Cezalandırılmayı hak ediyorum, ama sen lütuf Tanrısı olduğun için senden bana hak ettiğim şekilde davranmamanı istiyorum. Merhametin sınırsızdır ve bu nedenle senden Kutsal Yasa’ya karşı olan isyanlarımı silmeni diliyorum.
51:2 Senin doğru yolundan ayrıldığım ve işlediğim her suç için beni bütünüyle yıka ve iğrenç günahlarımdan arıt.
51:3 Ey Tanrım, herkesin önünde senin yasanı ihlal ettiğimi kabul ediyorum. Herkesin önünde günah işledim ve herkesin önünde de tövbe ediyorum. Günahımın suçu beni gece gündüz rahat bırakmadı ve artık dayanamıyorum.
51:4 Şimdi anlıyorum ki, sana karşı, yalnız sana karşı günah işledim. Aynı zamanda Bat-Şeva ve onun sadık kocası Uriya’ya karşı da günah işlediğimi biliyorum. Tanrım, bu yiğit generalime gösterdiğim sadakatsizlik için de beni bağışla. Ama bütün günahlarımın öncelikle ve yalnızca sana karşı işlendiğini kabul ediyorum. Yasan ihlal edilmiştir. İsteğine karşı gelinmiştir. Adın onurlandırılmamıştır. Benliğime karşı geliyor ve sana geliyorum. Söyleyeceğin her şeyde haklısın ve hiç kimse senin kararlarında adaletsizlik bulamaz.
51:5 Rab, ben iyi değilim. Suç içinde doğdum, hatta annem bana günah içinde hamile kaldı. Bunu söylerken suçu annemin üzerine atmıyorum ya da kendi suçumu mazur göstermiyorum. Söylemek istediğim, yalnızca günah işlediğim değil, aynı zamanda doğamın da günahlı oluşudur.
51:6 Sen günahtan nefret edersin ve insanın yüreğindeki sadakatten hoşlanırsın. Bu nedenle sana geliyor ve yüreğimin derinliklerinde bana bilgelik öğretmeni istiyorum.
51:7 Bir cüzamlının temizlenmesi için yapılan törende, akan su ve mercan-köşkotu kullanılmasını buyurdun (Lev.14:1-8). Kendimi ahlâksal açıdan cü-zamlı olarak görüyorum. Beni mercanköşkotuyla arıt, paklanayım; yıka be-ni, kardan beyaz olayım.
51:8 Günah işlediğimde ezgi söyleyemez hale geldim. Gerçek sevinç ve mutluluğun ne olduğunu unutalı çok oldu. Tekrar sevinç ve neşe sesini duymamı sağla. Günaha düşmüş bir durumdayken, kemiklerimi kırarak beni sakat bırakmış gibiydin. Kutsal şenliklerde senin önünde artık dans edemiyordum. Şim-di bu kırık kemiklerimi iyileştir ki, dans ederek adını öven halkına katılabileyim.
51:9 Ey Tanrım, senden günahlarıma yargıyla ve cezayla bakmamanı rica ediyorum. Kalan bütün suçlarımı sil. Onları düşündüğüm zaman beni nasıl da hançerliyorlar!
51:10 Geriye baktığımda bütün sorunun zihnimde başladığını fark ediyorum. Düşünce yaşamım kirlenmişti. Sonunda günahları işleyinceye kadar zihnimde kötü düşüncelere yer verdim. Bu nedenle şimdi bende temiz bir yürek yaratmanı istiyorum. Eğer çeşme temizse, ondan akan suyun da temiz olacağını biliyorum. Rabbim, iç varlığımı yenile ki, yüreğim gelecekteki isyanlar karşısında güçlü olsun.
51:11 Benden vazgeçme Rab ya da beni huzurundan atma. Senden ayrı olma düşüncesine katlanamam. Kutsal Ruhun’u benden alma. Yaşadığım bu çağda sana itaatsizlik eden halkından Kutsal Ruhun’u geri alırsın. Bunu Saul’a yaptın (1Sa.16:14). Sonuçlarını düşündüğümde korkudan titriyorum. Lütfen Rab, beni bu sondan esirge.
51:12 Daha önce söylediğim gibi ezgi söyleyemez oldum. Canımı değil, ezgimi; kurtarışını değil, kurtarışının sevincini istiyorum. Şimdi tövbeyle itiraf ederek ve günahımdan tövbe ederek sana geldiğimden, tekrar ezgilerle seni yüceltebilmek için dua ediyorum. Yalnızca kurtuluş sevincini yenilemeni değil, aynı zamanda bana istekli bir ruh vermeni rica ediyorum. Başka bir deyişle, senin Ruhun’un beni sana itaat etmek için isteklendirmesini ve seni her konuda hoşnut edebilmeyi istiyorum. O zaman doğruluk yollarında kalabilirim.
51:13 Bağışlanmamın ürünü, baş kaldıranlara senin yollarını öğretmek ve onlara senin bağışlama ve esenlik yollarını göstermek olacaktır. Benim için yaptıklarını duyduklarında onlar da sana döneceklerdir.
51:14 Beni kan dökme suçundan kurtarırsan, bütün dünya kurtarışına tanıklık ettiğimi işitecektir. Uriya’nın kanını döktüğüm için suçum büyüktür. Ey kurtuluşumun Tanrısı, geçmişimi temizle. Seni sonsuza kadar öveceğim.
Dostları ilə paylaş: |