Sunuş dolhanlarli köYÜNÜ ve kendiNİ tani!



Yüklə 0,62 Mb.
səhifə6/9
tarix02.11.2017
ölçüsü0,62 Mb.
#27162
1   2   3   4   5   6   7   8   9

Kına Gecesi

Esas düğün kına gecesi başlar. Kız evinde müsait bir yerde köylü toplanır, geline kına yakarlar. Oğlanda gelir ona da yakarlar kınayı. Yakınları da bu vesile ile artan kınadan yakınırlar.

Davullar, çalgılar çalınır, oyunlar oynanır.

Kınanın ertesi gün düğün başlar. Etler, pilavlar hazırlanır. Çalgıcılar özel hazırlanmış bir yerde çalar, oyuncular oynar. Bizde her erkek oyun bilmese de ekserisi bilir. Oyuna çıktıklarında ayaklarına uygun bir havanın çalınmasını isterler.

Eğiste havası başladı mı herkes kolkola gelir. Ayakların sallaya sallaya oynarlar.

Öğlen namazını takiben bayramlarda olduğu gibi baranalar oluşur. Hökeler düğün evinin yakınlarındandır.

Ortaya etli pilav geldi mi, kaşıkla yerler. Su su diye bağırırlar. Onlar taslarda et getirirler. Pilava ilave ederler. Hatırlılar sözü geçenler hökelerden tekrar tekrar isterler. Pilavın yanında üzüm zamanı üzüm, ayran gibi şeylerde olur. Çocuklar su dağıtırlar.

Biraz dinlendikten sonra davullar çalgılar yine başlar. Oyunlar oynanır. Ikindiden sonra kız almaya gitmek için hazırlıklara başlanır. Bir kaç at bulunur. Bunlara geline yakın kadınlar biner. Üzerine allı örtüler örtülür. Gözlerinin görebilmesi için siyah bir tülbent çökerler yüzlerine. Baktığınızda kim olduğunu bilemezsiniz. Kadınların erkek içine girmesi hele kalabalık içinde ata binmesi. Yolda rastladığı zaman erkeğin yolunu kesmesi mümkün değil. Bu nedenle iyice örtülürler. Atı yularından ya kocası ya oğlu ya da başka bir yakını yeder.

Atın biri boştur. Bu atın eğeri daha da süslüdür. Buna gelin binecektir.

Bu atların önünde çalgıcılar, oyuncular birini komiklik olsun diye arap yaparlar. Başına honi gibi bir fes giydirirler, sallanbullan yürür. Kız evinde gelinin arkadaşları kızlar kapıyı açmazlar. Kaynata kapı parası verir. Delikanlılar nişan atışı yapar. Hediyeli vuruşlara hediye verilir. Gelin babanın kolunda gelir. Kaynata teslim eder. Kaynata özel ata bindirir. Yularından yederek dönerler.

Kız evinin hediyeleri de yorgan, yatak, halı, kilim, tencere, tabak, sini gibi şeylerdir. Katırlara yüklerler.

Gelin kaynananın kapısına geldiğinde attan inmek istemez. Indirmelik ister. Bağ ister. Tarla ister. Inek veya keçi gibi ister. Kaynana bunlardan birini verir. Gelinde iner. Damatta kapıda beklemektedir. Hoca ona dualarla beline kuşak bağlamış. Arkadaşlar, eş dost elbisesine para iğnelemişlerdir. Gelin attan inip eve geireceğinde hazırladığı pozuk paralarla buğdayı yere düşen paraları kapışırlar. Bu para çok kıymetlidir. Aralarında buldukları paralarla öğünürler.

Gelin içeri girince gelin okşaması başlar.

Baba bostanın bitti

Kökeni yerini tuttumu

Aşın ekmeğin arttı mı?

Kız eşim kınan kutlu olsun.

Yarenim dilin tatlı olsun

Çattılar kazan taşını

Koydular düğün aşını

Çağırın kız kardaşını,

Kız gelin kınan kutlu olsun

Vardığı yer mutlu olsun.

Yatsı namazından sonra hoca ile bazı delikanlılar gerdek kapısında beklerler. Evlenecek delikanlı gelicne hoca dua eder kapıdan girerken arkasından yumruk vururlar. Aceleyle içeri giren damat içerde müstakbel karısını bulur. Karısına hediye vererek konuşturur. Hoş geldin der.

Bu sırada damdaki muharıdan delikanlılar, bir ipe bağladıkları sepeti sarkıtırlar. Muharı baca demektir. Her evde mutlaka vardır. Sepete helva koyarlar. Içerdekiler muziplik olsun diye bazan taş toprak gibi şeyler koyarlar. Ama işi savuşturamazlar. Helvayı alıncaya kadar beklerler.

Gerdek gecesi evlenme işi bitince damat tüfek atar. Kızın bakire olduğunu, evlenmeyi becerdiğini müjdeler.

Sabah gelince bakmaya gelirler. Buna yüz açımı derler. Çarşafı gelenlere gösterilir. Kadınlar çalmalarına, oynamalarına devam ederler.

Gelinin Kıyafeti: Başında fes, tepesinde tenekeden yapılmış takke. Fesin ön tarafında delinerek sıra ile dikilmiş altından, gümüşten, nikelden paralar dizilir. Bu en az beş sıra olur. Altınlar oraya gelecek şekilde ayarlarlar. Bu fese bir al bağlanır. Al gelinin boynuna sarkar birbirlerinden ayırabilinir.



Birenbiren Oyunu

Birkaç kişi bacaklarını uzatır. Birisi sayar birer birer, çamura söken, ayan alma, sayan salma, halbur dedim, hulbur dedim, sen gir, sen çık der. En son çıkla biten bacak ayrılır. Gerisi devam eder. Tek bacak kalınca yerle arasında tekrar edilir. Eğer çık yere gelirse o ayak gıdıklanır. Barağıa gelirse yer gıdık gıdık eşilir. Bu kış günlerinde dışarı çıkmak zor olduğu zamanlarda bilhassa küçükleri avutmak için oynanan bir oyundur.



Elelüstünde Kimin Eli Var

Bir kişi yüz üstü yatar. Diğerleri ellerini yumarak sırtının üstüne, ellerini üst üste koyarlar. “Ayan beyan el el üstünde kimin eli var” derler. Orada bulunan oyuna iştirak edenlerden birinin adını söyler bilirse o yatar. Bilemezse “gıdık, gıdık” diye yatanı gıdıklarlar.

Üç taş oyunu iki kişi arasında oynanır. Yere bir kareniny ortalarına çizgi gelecek şekilde çizilir. Her ikisinin de ellerinde ayrı ayrı renkte taşı var. Sıra ile birer birer koyarlar. Kim önce üçünü bir araya getirirse “Üç dedim” der diğerini yener.

Dokuztaş Oyunu

Dokuztaş oyunu üçtaş oyununun daha karmaşık şeklidir. Bunda biraz daha ustalık ister. Büyüklerde oynar. Dörtgenler içiçe açtane ortalarından çizgiler var. Adıyla her iki tarafın dokuz taşı olur. Teker kesişen yere koyarlar. Eğer koyarken diğerinin dalgınlığına getirerek üç yaparsa karşı tarafın konulu taşından birini alır. Hiç üçleyen olmazsa taşlar bitince birbirlerine takip ederler. Ya dalgınlaştıracak ya da sıkıştıracak üçleme yaparak diğerinden alır. Yanyana iki tane üçleme yapmışsa diğeri çabuk bitirir. Bir taraf üç taşa kalmışsa uçma başlar. Diğer tarafta üç kalıras o da uçar. Ne zaman biri iki taşa kalırsa yenilmiş olur.



Kale Oyunu

Sayışarak iki grup seçilir. Ebe gurup yedi tane yassı taşı üs t üste koyarak oyun oynanacak yere dağıtırlar. Diğer grup ise takriben üç metre mesafeden yuvarlak top ile bu yedi taşı vurarak dağıtmaya çalışır. Vurunca dağılan gurubun arasından kaçarak patlamış topla kendini vurdurmamak için kaçışırlar. Vurulan kişi oyun dışı olur. Bu esnada taşları vuran takım oyuncuları isabet almadan o taşları üst üste dizer. Eğer dizerse “stop” der, bir oyuncuları olur. Eğer dizemezde her oyuncu vurulursa, diğer gurup yerine geçer.



ARASTI KESTİ (ARAKESTİ) OYUNU

Iki grup teşkil edilir. Gruplar üç, beş kişi olabilir. Grupların meydana gelişini iki kişi yapar. Bunlar gurupların başıdır. Kendi grubunu seçerken iki baş arasında ayaklaşırlar.

Narç, nurç kırküç, evli, bevli, süllü süleyman gibi sayarlar. Kimin ayağı diğerinin üstüne gelirse o ilk kişiyi seçer sonra öteki birini alır. Tekrar ilk kişiye gelir. Oyuncular tamamlanır. Tekrar atışırlar. Kazanan grup dışarı kaçar. Kazanamayanlar ebe olurlar. Ortaya bir taş koyarlar, ona yalak derler. Ebe olanlar bu yalağın etrafında dururlar. Kaçanları ayakları ile vururlar. Arkalarına koşarlar. Böyle koşup arkadaşlarından uzaklaştıkları sıralarda kaçanlardan biri koşarak aradan geçerse buna arakesti denir. Kimin arası kesildi ise o çıkar. Grubu azalır. Idğerleri kaçanları vurursa onlar azalır. Böylece taraftar birbirini tüketmeye çalışır. Kaçanlar fırsatını bulur, yalağa gelerek ayağını basarsa oyun biter. Kaçanlar ebe olur. Ebe olanlar kaçar. Şayet yalağı kaptırmadan kaçanları bitirmişse herkes eşini bulur. Kararlaştırılan bir yere sırtında götürür. Buna binme denir. Binme bitince oyun tekrar başlar. Kaç kere binmişlerse onlar üstün sayılır.

OCAK – GÖÇ – TINGIR OYUNU

İki veya üç kişi sekizerden iki ocaklık yani onaltışar taşı olur. Herkes önüne iki ocak yaparak koyar. Atışmadan sonra biri başlar. Ilk başlayan taşın birini yerinde koyarak diğer ocaklara birer, birer dağıtır. Bundan sonra diğerleri takip eder. Son bitişinde iki, dört, altı ataş denk gelirse alır. Kendi ocağına kor. Dağıtırken üç taşa rastlarsa “Tıngır” denir. Ondaki taşları kimse alamaz. Kimsede dağıtamaz. Kim tıngırladı ise toplanan taş sonunda onun olur. Diğer ocaklar sırayla sürekli göçülür. Taşı tükenen çıkar. En son taşı olanlarla tıngırı olanlar devam ederler. Tüm taşlar bir kişide toplanır. O kişi oyunu kazanmış olur.



KEŞİK

Ekonomik sıkıntıların yanında köylüleri bezdiren o güzel havayı, soğuk ve tatlı sularıyla, sevimli coşgulu tepeleri, dağları bırakıp başka yerlere göçmelerine neden olan bir de keşik meselesi var. Kavgaların, darılmaların, küsmelerin çoğunun nedeni diyebilirim ki bu keşiklerdir. Keşiklerin pek çok olmasından biri yerine gelse biri gelmez. Biri doğru olsa biri olmaz. Hele ilerde anlatacağım su keşiği. Köylüler: “Şu su keşiği bari olmasa. Insanı elinden gününden ediyor” derler. Köyden gidenlerde köyün acılı günlerini yadederken: “Su keşiğinden bari kurtulduk” dediklerini çok duydum.

Diyebilirsiniz keşik her yerde var. Keşik bitmez ömür bile keşiklerdir. Yaşlılar gider yerine yenileri gelir.

Süt keşiğini anlatmıştım. Onun çok zor olmasına karşın, tatlı zevkli biten tek keşiktir.

Davar dediğimiz keçi ile koyun karışmıı oğlak deidğimiz kuzu ile oğlak karşımıı hayvanlar az çok her evde var. Ama az. Her zaman çoban tutmak astarı yüzünden pahalı oluyor. Bu yüzden çoğu kez keşikleri kendileri güder. Yaylada mahalleler bir arada davar karışık oludğundan çoban tutmaya değer. Lakin köyde bilhassa davar ayırdımından sonra mahallelere bölünmesi ile sayı azalır. Çoban tutmak mümkün olmaz. Bu yüzden keşikle gütmek zorunluğu vardır. Oğlaklara da üç dört adede bir gün gidilir. Ev sırasına konur.

Çoğu kez erkekleri çalışmak için başka yerlere gittiklerinden bazen kadınlar kızlar gitmek zorunda kalırlar. Bazan da akrabalarından, komşu çocuk gibi münasip adamları bulup gönderirler. Bu ücretsiz olur. Hatıra beyan yapılır.

Keşikte pek kötü bir şey değildir. Hayvanlarla dağlarda dolaşmak, durmadan akan soğuk tatlı sularında azık yemek, hayvanların yanında dağlara, taşlara seyretmek. Şarkı söylemek. Bazan başka keşiktekilerle azık karıştırarak yerler. Azıkta bazen kökkeş,bazen kavurma, bazan un helvası, ekmek karıştırması, kuru üzüm, sırasına göre yaş üzüm, elma gibi şeyler olur. Gerçi yalnız gökkeş kuru ekmek olsa bile soğuk suyun başında o kadar tatlı ve leziz olur ki onun zevkini tatmayana sözle anlatmak mümkün değildir. Buradaki yiyecekler tatlarına tat katarlar. En güzel lokantalar o lezzeti vermemez. Hele soğuk sudan kana kana eğilip de bir içtin mi hafiflersin. Buralarda yedikten sonra içtiğin su ile karnın şişer nefes almak için kendini zorlarsın.

Orada yemeğin üstüne bir türkü söylemek gelir içinizden. Söylersiniz karşı dağlardan yankı yapar. Başka yerdekilerde duyunca harekete gelir. Oradanda başlar bazen yanık, bazen coşkulu türkü sesleri.

Ama her ev müsait olmaz. Hasta olur. Yaşlı olur. Çocuklu olur. Işinin çokluğunda olabilir. Bu nedenle davar gütmeye gitmesi zorlanır. Bunu önlemek için bazı erkekler çalıştığı yerden keşik sırasını hesaplar köye döner. Ya da birini daha önceden ayarlar. Ama keşik bitmez ki biri biterken başka biri başlar. Hergele keşiği, sığır keşiği, inek keşiği, tana keşiği, su keşiği sıralanır. Herkes bıkar usanır. Hele belalı su keşiği.

Köyü anlatırken bahsetmiştim. Gök suyun en uzun kolu bizim köyden gidiyordu. Bu suyu besleyen değirmenleri döndüren karapınarın suyu. Gürleviğin suyu harıl harıl akar fakat aşağıda kaldığı için köye devede kulak kadar ancak yardımı dokunuyor. O su akar. Köylü bakar. Üstelik bazanda hayvanların, insanların canını yakar.

Köyün arazisini sulayan su Soğucak dağlarının ayvaz deresi denen yerden doğar. Güvletten geçer. Oranın arazisini sular. Artan bizim köye gelir. Güvlet muhtarlık olarak bize bağlı. Bir karar vermişler güvletten bir kişi tutacak. Kalan bizem köye gelecek. Onlarda kendi aralarında sıra takip edecek. Lakin bunu tutmazlar. Hele suyun az olduğu yıllarda kurallara uymazlar. Bizim köyden “suyun ardına giderler”. Iki yerde sulayan var mı diye kontrola giderler fakat herkes bu işi yapmaz.

Köye gelen suyu kullanmayı köylüler mahallelere göre ayarlar. Gündüz bir mahallenin, gece bir mahallenin olur. Sabahın sırası erenlere güneşin vurması ile başlar. Gecenin sırası cevizli koyağı gölge bastımı başlar.

Köyün Mümünler, mucuklu, bedelli, tatlı, süleymenli, memişli, azaplı, mezarardı diye ayrılır. Herkesin tarlası aynı yerde değil. Bir yörede tarlası olanlar o mahallesinin sırası ile sulanır. Fakat bu kolay olmuyor. Evela can sonra canan misali. Bencillik hakim olur. Sırasını beklemeden kesenler olduğu gibi uzakta olanlarda sırasını beklemeden kesenler olur. Tarlaları herkes sulamadan keşik doluverir. Zaten sıra beklemediklerinin baş sebebidir. Tarlası suyun ağzında olan biraz yardımı olan, biraz kendini sayan, güçsüzlere gücünü göstermek ister. Haksızlıklarda ollur, kavgalarda olur. Birbirini üzen, kıran küsen, türen de olur. Homurtular, ilenmeler, devinmeler eksik olmaz.

Kışın bu tür çekişmeler olmadığından buzlar çözülür. Soğuk ve sert havaya karşı birbirleri ile daha sıcak kanlı olurlar denebilir.

Değirmen kişiği daha başkadır. Hem değirbende iki türlü keşik olur. Biri değirmenci keşiği diğeri üğücü keşiği. Üç taşı olan bir değirrmen var. Karapınar tarafından gelen su ile döner. Bir taşlı Bekir değirmen gürlevikten gelen su ile döner. Değirmene suyun girdiği yere boyra denir. Cevizli koyağa geçilirken bu boyanın yanından geçilir. Çok dar bir yerdir. Dikkat edilmezse düşülebilir. Bundan mıdır, nedendir bilmiyorum köyde bir söz var: “Değirmen önünde oyun oynayan, boyrada bulur kendini”.

Değirmene çaydan su gelen yere bent denir. Bunun içinde “Değirmenin bendimiyim. Ben o kızın dengi miyim?” diye türkü var. Boyra ağaçtan oyulmuş oluk şeklinde bir şeydir. Deliklerinden su fazla kaçmasın diye bazan eşek tersi dökerler. Boyradan değirmeni döndüren çarka su hızla çarpar. Çark dönünce ona bağlı mil taşı döndürür. Taşın biri de yerleşmiş ik itaşın arasına sepetten deneler akar taşların arasına üğünen un aradan tekneye akar. Soğuyunca çuvallara doldurulur.

Değirmende mal sahiplerinin hissesi aynı değil. Bir ay içerisinde bazısının üç gün, bazısının bir hafta, bazısının on gün. Değirmencilerdende hepsinin ustalığı bir değil. Üğütücüler bunu takip eder. Beğendikleri varsa yüklerini getirir sıraya koyarlar. Burda kim keşik gelmişse onun unu üğütülür. Taşlar bir müddet sonra dişeğilemezse unu yakar. Bu nedenle dişeğilerler. Dişeğinin sonunda üğütülürse de bir kısmı taşlı olur. Bu da iyi olmaz değirmencilikte bunlara dikkat edilir.

Değirmende hak almada ilginçtir. Değirmenci sorar: “Kaç havayı?” zaten keşik gelipte sepetin önüne çuval konunca tahmin eder. Elindeki kapla ücretini alır. Kap havayı olur. Yarımlık olur şinik olur. Urup olur. Havayı bir teneke büyüklüğünde olur. Yarımlık adı üstünde yarısı. Gıram havayın dörte birine denir. Buna bazı yerde şinik derler. Urup gramın yarısıdır. Bizde değirmenci ücret olarak para almazlar. Çünkü herkesin zahiresi bir olmaz. Kimisi arpalı olur. Kimis ibuğdaylı ya da sade buğday olur. Değrmencilerde buğdaylı veya buğday olanlar olmasından hoşlanır. Hörki ovununda görüyoruz. Kükürt, darı gibilerini üğütmek istemiyorlar.

Bizde ekseriyetle arpa ile buğdayın karışım olan göremez ekerler. Güzün buğday ekerler. Güzlük derler. Yağmurlardan sonra göremez ekilir. Üstüne kar yağar. Ilkbaharda karların erimesi ile ekinler yeşerir. Baharın ekilene yazlık denir. Baharın yağmur az yağmışsa, iyi olmaz. Aslında yazlıkta çaresizlik ekinidir. Pek makbul sayılmaz. Duyduğuma göre bizde birisinin oğlu tarlarının birini yazlık ekmiş. Çok güzel olmuş. Fakat babası gitmiş ekini yakmış. “Neden yaptın dediklerinde “Alışırda her gün yazlık eker. Sonunda da aç kalır” demşi.

Tarlalarımız taşlı olur. Bir tarafına yığırlar. Buna da çoka derler. Yamaçlı tarlalara teras yapmak için duvar yaparlar. Beğenmediklerine “Bu ne çoka gibi?” derler. Aydına gidenlerde böyle duvar yaparlar. Herskesin elinden de gelir. Fakat inşaat ustası pek çok sayılmaz.

Değirmenlerde kükürt, darı, kavurga da üğütülür. Lakin böylelerini üğütmek istemezler. Çünkü haklarını beğenmezler. Köylüler ve çevre köylüler güzün erkenden kışlık unlarını çok kere hazırlar. Kışında değirmen pek sıkışık olmaz. Bu zamanlarda bu türleri üğütülür. Zaten herkes bunları yapmaz.

Şunu üstüne basa, basa kayıt ediyorum. Şimdi kepekli ekmeğin şişmanlığı giderdiği, sindirim organlarının iyi çalıştığını söylüyorlar. Bu yönde de büyük bir gayretin olduğunu görmekteyiz. Bizdeki uygulamada sağlığa ne kadar elverişli olduğunu grüyor. Atalarımızın belkide bunu bilerek yaptığını düşünerek öğünüyorum.

Keşikler hayli yer tutardı. Ama çabuk mu bitirdim. Bilmem. Bari şu çift keşiğini de anlatayım da Makal “yalınız bizim köyde böyle” demesin. Bu anadoluda sanırım pek çok köyün yaptığı şeydir. Herkesin iki öküzü yok. Tek öküzü olanlar keşik olurlar. Beş gün biri beş gün biri gider. Düvende bu şekillerde olur. Ama bazı öküzler düğene pek ısınamaz. Ineklerin, eşeklerin koşulduğu olur. Şimdilerde harman makinelerinin gelidğini duydum. Tabi devam ettirilir, yaygınlaştırılırsa hepimizi sevindirir. Dereden suyu da köyün içine fenle çıkarılır. Suda bir nebze olsa da bolluk olur. Buna köylülerin gayreti dışardakilerin yardımı ile olur. Ben bu yöne dışardaki ve köydekilere bir kıvılcım atıyorum. Elimden ne gelir. Keşke gelse de bir hızır gibi yetişebilsem. O zaman köy değil dünya benim olur.

Köyümüz ve Köylümüz

Kış çok olur, yağar karlar.

Yoğurt süt verir davarlar.

Senin sevgin çoktur,

Doğdum köy dolhanlar.

Köyde var sen yaylalar

Yemekler dolu sıra, sıra sahanlar

Ceddimiz misafir severdi,

Bu nedenle yapıldı hanlar.

Çevreden geri kalmasınlar

Görkemli olsunlar, dallansınlar

Bir şeyler düşünüp elimizi uzatalım

Her yerdeki sevgili köylü canlar.

1992


BEDDUALAR –İLENÇLER-

Sikiciye kala

Ellere kala

Çat okuna uğraya, çat okuna uğra.

Gıran girsin, giran gire.

Soykalar kalsın. Tenesire kalsın. Tenesire gelsin.

Boynun boğazın altına kala. Ermeye yetmeye.

Yapmamaya görmeye erme. Yaşın yerlerde kala.

Husumlara gelesin. Sürüm sürüm sürünesin.

Adın devre döne. Dört tabanın yukarı gele (hayvanlara)

Odun ocağın söne. Odun ocağın kör kala.

Gidişin ola dönüşün olmaya. Sinsilen yatmaya.

Evine ateşler düşsün. Yıkıla kalsın. Yıkıla kala.

Dünya zindan olsun. Ettiğinden bulsun.

Yaşadığın günlere varma. Kıçları kırıla.

Düğününde karlar yağa. Eceller okuna uğrayasıca.

Doğuran çatlasın. Ya seydi vakasına uğra.

Yiğit arkan yerlere gele.

Eğer kıyamadığı olursa ya da fazla kızmamışsa olumsuzunu söylerler. (Yiğit arkan yere gelmeye. Odun ocağın sönmeye. Ya seydi vakasına uğrama, gibi)

Bazı deyimlerde var.

Yamanuh ettim. Yamanuh eder. Yamanuh etmiş. (Hakettiği için yapılmış anlamna)

Netameli: Rahat durmaz, hep zarar eder.

Ellere karışmaz tavaya bulaşmaz.

Issini gününü yiye. (Pek önemli değil. Faydası da yok der gibi.)

Issini gününü yesin. (Benzer anlamda)

DUALAR

Behlildar ol.

Elin kolun dert görmesin.

Yedi atan nur içinde yatsın.

Toprak diye tuttuğun altın olsun.

Yedi sinsilen nur içinde yatsın.

Anan atan nur içinde yatsın.

Ömrün uzun olsunl. Ömrün uzun düğünün güzün olsun.

Oğlun kızın darlarda kalmasın.

Düğününde karlar yağmasın.



KÖYE AİT BENZETME DEYİM VE TERİMLERİ

Dul avrat gibi : Her şeye karışan, çok konuşan.

Lök gibi : Ağırbaşlı, tutarlı.

Pür gibi : Çok sık.

Çıbık gibi : İnce, taze.

Çocuk gibi : Bilinçsiz, tutarsız.

İnek gibi : Biraz avanak.

Tilki gibi : Kurnaz.

Tazı gibi : Arkandan ayrılmaz.

Senit gibi : Düz, yassı.

Saz gibi : Bataklık

Su gibi : Kolay, ıslak, yaş.

Serçe gözü gibi : Ufak

Tosun gibi : Yakışıklı ve sağlıklı çocuk

Tesbih gibi : Arka arkaya dizili

Tarak gibi : Sık ve sert dizili ve çok.

Kükürt gibi : Bir araya getirmek zor.

Kabak gibi : Tadı yok.

Mıh gibi : Sağlam, sallanmaz.

Yazı gibi : Düz engelsiz.

Ok gibi : Doğru düzgün, sabah okuna benzer.

Yalak gibi : Havuzdan küçük.

Haba gibi : İyi dikilmemiş çeket.

İğne yurdusu gibi : Çok ufak, delik.

Çelik gibi : Sert ve sağlam.

Çamur gibi : Cıvık, bulaşabilen.

Cam gibi : Berrak temiz.

Çomak gibi : Eğri, büğrü.

Fırın gibi : Sıcak

Tığ gibi : Yeni taze veya sivri.

Fıstık gibi : Tam aranan şekilde.

Mum gibi : Eriyebilir.

Arap saçı gibi : Karmakarışık

Sığır gibi : Anlayışsız

Kafa gibi : İrin

Yumruk gibi : Ufak

Zılgar gibi : Kalın, sağlam.

Banka gibi : Güvenilir

Mağara gibi : Bakımsız

Yüzü bakır gibi kızardı.

Yüzü pançar gibi oldu.

Deli dana gibi böğürdü.

Deli koyun gibi bir ora bir bura koştu.

Altı yok pabuç gibi süründü.

Ayağımda çarık gibi incecik.

Çuvaldızla kuyu kazar gibi.

Iğne ile kuyu kazar gibi.

Yağ gibi sızdı. Dağ gibi yığıldı. Çoka gibi yaptı. Höke gibi dolaşma. Yüzü çirik gibi bomboz geçti. Ayva gibi sarardı. Kaya gibi sert. Paçavra gibi sallandı. Kaya gibi kopmaz oldu. Kömbe gibi yuşacık. Su kütüğü gibi yerinden oynamaz. Şalvar deper gibi deperim. Üzüm deper gibi deperim.



KÖYE AİT BENZETMELER VE TERİMLER

Kurt gibi aç. Kuzu tüyü gibi ele gelmez. Köpek gibi kuyruk sallama. Kedi gibi sokulma. Karga gibi leşe konar. Keklik gibi sek. Koç gibi kostak. Karınca gibi çalışkan. Kene gibi yapışkan. Kaplumbağa gibi yerden yapılı. Kedi gibi nereden düşse ayağının üstüne düşer. Keçi gibi inat. Köstebek gibi yerleri dürter. Keklik gibi avlandı. Tilki gibi kurnaz. Tavşan gibi sıçrar. Güvercin gibi süzülerek gitti. Gökcevcik gib cömbülder. It gibi ürme. Inek gibi böğürme. At gibi kişneme. Arap tavşanı gibi cömbürder. Arı gibi çalışkan. Beygir gibi sağlıklı. Balık gibi kaygan. Bistancık gibi yalanır. Tavuk gibi eşinme. Tavşan dudağı gibi yirik. Pire gibi sıçrar. Yavsu gibi aralaşmaz. Yengeç gibi yanfırı, yanfırı gider. Ceylan gibi kaş göz yerinde. Cırrık gibi tuzağa düştü. Sincap gibi tırmanır. Sülük gibi emer. Solucan gibi fıkırdar. Domuz gibi insana pek yaklaşmaz. Puhu kuşu gibi mel, mel bakar. Bistancık gibi yalanır. Örümcek gibi ağ germiş. Çiyan gibi dostluğu düşmanlığı belli olmaz.

Diğer bazı kelimeler:

Şipleme, şipileme, şivşirme, sığşırma, sivşitleme

Dağlamak, dağallamak, dağal, dağan, damga, damgalamak, zakırdama, damma, aklıma damdı. Sandırama, sayıklama. Bölük börçük, biçik biçik, ımık ımık. Dul, evin dulu, dul varta. Dul avrat çocuğu. Dul karı gibi.

Köyle ilgili sözlerin devamı

ağız bal anmak ile tatlı olmaz.

Bazı adam köpeğe hoşt, kediye pişt diyemez.

Kızını döğmeyen dizini döğer.

Katranı kaynatsan olur mu şeker, cinsi bozuk cinsine çeker.

Kadın kedi gibi nankördür, bir gün bir eksiğini görse her zaman böyle der.

Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyin.

Cennet analarının ayağının altındadır.

Dişi kuştur yuvayı yapan.

Tut soyundu sen giyin, tut giyindi sen soyun.

Büyük kalkar küçük yapar.

Huylu huyunda, soylu soyunda.

Can çıkmayınca huy çıkmaz.

Armut gibi ümüğüme durdu.

Armut gibi hazır lopçu olma.

Kimileri armudu indirir. Kimileri deşirir.

Armudu indiren başka, deşiren başka.

Armudu indiren ayrı, deşiren ayrı.

Armut piş, ağzıma düş.

Armudun sapı, üzümün çöpü.

Armut gibi önüme düştü.

Armudun iyisini ayılar yer.

Davul benim boynumda, tokmak elin elinde.

Ipin ucu piç elinde.

Deveye hendek atlatmak zor.

Yüksek dağları ben yarattım.

Söyleme dostuna söyler dostuna.

Kol kırılır, yen içinde kalır.

Karagün kararıp kalmaz.

Bir darlığın bir bolluğu olur.

Bir bolluğun bir darlığı olur.

Biri yer bir ibakar, kıyamet ondan kopar.

Birini birine vur. Al eline ötekini.

Saman yiyip sap sıçmak.

Tekeden süt çıkarmak.

Karda yürür izini belli etmez.

Yere bakan yürek yakan.

Bir yalan söyle sonra sende inan. Ser verir sır vermez.

Ota boka konma. Ota boka karışma.

Har vurup harman savurma.

Etliye sütlüye karışma.

Ne köy olur ne kasaba.

Lafa söze varır.

Ipe sapa gelmez.

Üstüne bir kalem çiz.

Üstüne bir lahavle oku.

Kurt bulanık havayı sever.

Bulanık suda balık avlar gibi.

Sattı balık yan gider.

Avratla at, yiğin bahtına.


Yüklə 0,62 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin