T. C. Adnan menderes üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ İŞletme anabiLİm dali



Yüklə 3,81 Mb.
səhifə26/58
tarix29.07.2018
ölçüsü3,81 Mb.
#62247
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   58

5. İhracatta Örgütlenme Modelleri


Bilindiği gibi yakın zamana kadar büyük ölçeklerde işletme kurulması tartışmasız kabul görürken, son yıllarda bir değişim gerçekleşmiştir. Büyüklüğün sağladığı maliyet tasarruflarının önemi azalmıştır. Teknolojik değişmeler ve piyasa şartları, küçük ve orta ölçekli işletmelerin de ayakta kalabilmelerine ve hatta büyüklere göre, esneklik, yenilikçilik gibi birtakım avantajlarının oluşmasına neden olmuştur.

Bu gelişmelerin bir sonucu olarak, ölçek ekonomileri kavramı yerini sinerji kavramına bırakmaya başlamıştır. Sinerji, “bir sistemi oluşturan unsurların toplamından elde edilen toplam sonucun o parçaların tek tek sonuçlarının toplamından daha büyük olması”nı ifade eder.

Sinerjinin önceki dönemlerde anlamından daha çok, belli bir üründen daha fazla üretilmesi, buna bağlı olarak birim başına ortalama maliyetin düşmesiyle sağlanan maliyet tasarrufları önemliydi. Yani ağırlık üretim fonksiyonuna ilişkindi. Bunun yanında pazarlama, finansman ve yönetim fonksiyonları daha az önem taşımaktaydı. Bugün müşteri için değer yaratma ve ürün farklılaştırılması fikri ortaya çıkmış ve pazarlama, finansman ve yönetim fonksiyonlarının da artı ekonomilerin kaynağı olabileceği düşüncesi oluşmuştur. Bu durumda ölçek ekonomileri düşüncesi artık bir kez daha yetersiz görülmüştür.

İşletme fonksiyonlarına göre çeşitli sinerji türleri ortaya çıkabilmektedir. Tedarik sinerjisi, aynı malzeme çeşitlerinin yeni ürünler içinde kullanılmasından veya mevcut tedarik imkanlarının (depo, taşıma kapasitesi vs.) yeni ürünler için kullanılmasından oluşur. Yönetim sinerjisi toplam sinerjiye katkıda bulunmaktan başka, her türlü yönetsel ve personelle ilgili birikimin, yeni ürünlerin üretilmesinde kullanılmasıdır. Finansal sinerji ise, mevcut fonların, finansal birikimin ve “kredi verilebilirliğin” yeni ürünlerin üretilmesinde kullanılmasıdır.

İşletmelerin ihracata yönlendirilmesinde literatürde Genel Ticaret Şirketleri, İhracat Yönetim Şirketleri, Dış Ticaret Sermaye Şirketleri, Ortak İhracat Pazarlama Grupları ve Sektörel Dış Ticaret Şirketleri gibi oluşumlar bulunmaktadır (Welch ve Joynt, 1987: 54-69; Seringhaus, 1987: 45-71; Oktav vd., 1992: 86-105; Paliwoda, 1993: 140-147, Tek, 1997: 267-269 Süer, 1999). Bu bölümde bu modeller hakkında özet bilgi verilecektir.

5.1. İhracatta Örgütlenmenin Sağlayacağı Yararlar


Günümüzde üretimlerin ihracata yönlendirilmesinde en önemli unsurlardan birisi rekabet gücü kazanmaktır. KOBİ’lerin rekabet gücü kazanmaları için ise ilave araçlara ve hizmetlere ihtiyaç duyulmaktadır. İşte burada bahsedilen araç ve hizmetleri sağlamada kısacası sinerji yaratmada “örgütlenme kavramı” çözümleyici bir yol olarak ortaya çıkmaktadır.

Ortaklaşa ihracat şirketleri, işletmelerin ihracata yönelik faaliyetlerinde gönüllü olarak sermayelerini, bilgilerini, üretimlerini ve tecrübelerini bir araya getirerek ölçek ekonomisinin sağladığı avantajlara sahip olunmasını destekleyici bir model olarak ortaya çıkmıştır (Erem vd., 1999: 169).



Uluslararası pazarlara açılmak için KOBİ’lerin bir araya gelmesinin hem ülke ekonomisi hem de firmalar açısından büyük yararları bulunmaktadır.

  • Ülke Ekonomisine Sağlayacağı Yararlar

    • Döviz girdisinin artırılması,

    • İhracat know-how’unun maksimize edilmesi,

    • Üretimi dağıtım, pazarlama hünerlerinin geliştirilmesi,

    • Ulusal ihracat hedeflerine ulaşmada katkı,

    • Birlikte hareket ile ölçek ekonomisi avantajları,

    • İşsizlik sorununun çözümüne katkı,

    • Devlet-sanayi arasında etkili bir iletişimin sağlanması,

    • Örnek bir organizasyon imajı yaratacak dinamizmin sağlanması,

    • Rekabetçi stratejiler oluşturmaya zemin hazırlama (Küçük ve Orta Ölçekli Sanayicinin El Kitabı, 1999: 255).

  • Firmalara Sağlayacağı Yararlar

    • Tanıtım ve reklam faaliyetlerini daha etkin bir şekilde gerçekleştirebilme ve bu sayede yeni pazarlara girme ve yeni alıcılara ulaşma,

    • Pazarların çeşitlenmesi ve riskin azaltılması,

    • Dış rekabetin etkisiyle ürün kalitesinin geliştirilmesi, standartlara uygun mal üretilmesi yönünde bilinçlenme,

    • Ortak bir ürün markasının oluşturulmasına imkan sağlama,

    • Büyük miktardaki siparişlerin, birlikte hareket ile kolaylıkla karşılanması,

    • Uzun dönemli yatırım ve üretim planlaması yapabilme,

    • Kapasite oranının yükselmesi sonucunda üretim artışı ve firma ölçeğinin büyümesi nedeniyle büyük siparişlere cevap verebilme,

    • Hammadde ve ara malları alımını toptan yaparak birim üretim, dağıtım giderlerinde azalma sağlama,

    • Pazarlık gücü elde ederek daha karlı satış yapabilme,

    • İhracat giderlerinin paylaşımı nedeniyle daha az finans ile kaynak tahsisi ve değişik finansman araçlarından daha etkin ve kolay yararlanabilme,

    • İhracatta bilgi birikimi ve deneyim elde etme, ihracat işlemlerinin tek bir elden yürütülmesi nedeniyle her türlü mevzuatın takibinin kolaylaşması,

    • Döviz girdisi elde etme,

    • Endüstri alanında sesini duyurabilme,

    • Sektörün ve ortakların talep ve beklentilerinin hükümete ve ilgili yerlere ulaştırılması için etkin lobi çalışmaları gerçekleştirebilme,

    • Sektörün ve ortakların ihtiyaç duyduğu alanlarda eğitim faaliyetlerini daha güçlü ve etkin bir şekilde gerçekleştirebilme,

    • Diğer aracı kurumlara alternatif olabilme,

    • Yabancı şirketlerle ticaret ve yatırım konusunda daha güçlü işbirliği sağlama, bu sayede ileri teknoloji elde etme,

    • Birlikte başarı elde etme duygusu ve bunun moral üzerinde olumlu etkisi (Küçük ve Orta Ölçekli Sanayicinin El Kitabı, 1999: 256).

5.2. Türkiye’de İhracatta Örgütlenmeye Yönelik Uygulamalar


Türkiye’de 1980’den sonra benimsenen “dışa açık büyüme modeli” çerçevesinde istikrar ve sürekliliğin sağlanması için ülke ekonomisinin rekabet gücünün uluslararası piyasaların rekabet ortamına uygun olmasını temin etmek zorunluluğu doğmuştur. Bunun yanı sıra son yıllarda Türk ekonomisinde yaşanan yapısal sorunlar ve bu sorunların başlarında gelen “ihracatın ithalat karşısında devamlı açık vermesi” sorunu siyasi otoriteyi ve işletmelerimizi yeni ihracat modelleri arayışları içine itmiştir.

Türkiye’de örgütlenmelerin yada birleşmelerin altında yatan en önemli nedenlerin başında özel sektör için sermaye birikiminin her zaman en büyük sorun olduğu gerçeği gelmektedir. Genelde küçük ölçekli yatırım sahipleri yeterli birikimlerinin olmaması nedeniyle yeni yatırımlara gidememişlerdir. 1970’li yıllarda yurtdışındaki vatandaşların birikimlerini birleştirerek kurdukları yaygın işçi şirketleri de profesyonelce yönetilememeleri sonucunda kapanmak zorunda kalmışlardır.

Bilindiği gibi ihracata yönelik sanayileşme politikasının başarıyla yürütülebilmesi amacıyla 24 Ocak 1980’de alınan bir dizi ekonomik önlemin temelini ihracatın çeşitli enstrümanlarla teşvik edilmesi oluşturmuştur. Bunlar arasında, ihracatta vergi iadesi, vergi istisnası ve destek primi gibi parasal teşviklerin yanısıra, ihracatta uzmanlaşmaya yönelik olarak, ihracat yapacak şirketlerin yasayla belirlenen hükümler çerçevesinde belli bir örgütlenme modeline yönelmesinin sağlanması gibi teşvikler yürürlüğe konmuştur (Baykal, foreigntrade.gov.tr, 2001).

Türkiye’de uygulanan modellerden ilki, 1980 yılında yürürlüğe giren“İhracatçı Sermaye Şirketleri” olmuştur. Bu şirketler, 1984’de “Dış Ticaret Sermaye Şirketleri”ne dönüşerek işlevleri artırılmıştır. Ancak daha sonra yaşanan bazı olumsuzluklar nedeniyle“Çok Ortaklı Dış Ticaret Şirketleri” modeli denenmiş ve günümüzde ihracatta Türk modeli olarak da adlandırılan “Sektörel Dış Ticaret Şirketleri”ne geçilmiştir.


5.2.1. Dış Ticaret Sermaye Şirketleri


Genel Ticaret Şirketleri olarak Japonya, Güney Kore, Tayland, Brezilya hatta A.B.D. gibi bir çok ülkede görülen bu tür organizasyonların en tanınmışı “Sogo Shosha” olarak adlandırılan Japon Genel Ticaret firmalarıdır. Başlangıçta devletin önderliğinde ve 1950’lerden sonra özel sektörün girişimleriyle kurulmuş olan bu şirketler bugün Japonya’nın ihracatında önemli rol oynamakta, dünya ticaretinde imalat, ithalat, ihracat ve yatırım yoluyla etkinlik göstermektedirler (Rauch, 1996: 11). Güney Kore’de de devletin liderliğinde bu tip şirketlerin oluşturulduğu görülmektedir. Küçük ve orta ölçekli işletmelerin ihracat performansını geliştirmek için A.B.D.’de İhracat Ticaret Şirketleri kurulması için 1982’de Export Trading Company (ETC) Yasası çıkarılmıştır. Bu şirketler aracılığıyla ihraç pazarlarına girme ve yeni pazar geliştirme maliyetlerinin paylaşılması, konsorsiyumlar oluşturulması ve tüm uluslararası pazarlama işlevlerinin etkin bir şekilde yerine getirilmesi düşünülmüştür. Genel Ticaret Şirketleri kurulması Brezilya’da da teşvik edilmiş, ülke ihracatının önemli bir kısmını gerçekleştiren çok sayıda şirket kurulmuştur (Oktav vd., 1990: 68).

Türkiye’de 24 Ocak 1980 yılında İhracata Yönelik Kalkınma Stratejisinin benimsenmesi ile birlikte Teşvik Sisteminde de köklü değişiklikler yapılmış ve sistem yeni bir yapıya kavuşturulmuştur. Bu değişikliklerin bir sonucu olarak, Genel Ticaret Şirketleri modeli, 18.07.1980 tarihli 8/1173 sayılı İhracatçı Sermaye Şirketlerini Teşvik Kararı ile Türkiye’de uygulamaya konulmuş, kararın yürürlüğe girmesi ile gerekli koşulları yerine getiren şirketler, 1984 yılına kadar “İhracatçı Sermaye Şirketi” olarak kurulmuş, 1984 yılından sonra ise işlevleri genişletilerek “Dış Ticaret Sermaye Şirketi” adı altında faaliyet göstermeye başlamışlardır.

DTSŞ’lerin; KDV iadelerinde teminat kolaylığı, dahilde işleme rejiminde teminat kolaylığı, Eximbank TL. ve döviz kredileri programı şeklinde avantajları bulunmaktadır (dtm.gov.tr, 2002).

Bunun yanı sıra DTSŞ’nin ihracatta bir aracı kurum olarak teşvik edilmesi ile ilgili gerekçe ve düşünceler şöyle özetlenebilir (İGEME, 1986);



  • Bu şirketlerin Türk ihraç ürünlerine pazar bulma, ihracat işlemlerini yürütme, ambalajlama, paketleme, depolama ve ulaşım gibi alanlarda bir çok hizmeti ölçek ekonomisi ilkeleri içerisinde daha etkin ve verimli şekilde yapabilecekleri düşünülmüş, bu düşüncede ihracat pazarlamasının bir ihtisas işi olduğu ve finansal güce ve yetenekli elemanlara sahip organizasyonlarla gerçekleştirilebileceği gerçeği önemli rol oynamıştır.

  • Ülke ihracatında sanayi ürünlerinin payının artırılmasında önemli rol oynamaları, doğrudan imalat faaliyetinde bulunmaları yasaklanarak mali güçlerini ihracatı destekleyici alanlarda kanalize etmeleri beklenmiştir.

  • DTSŞ’nin yurt dışından kredi sağlayarak bunu ilgili şahıs ve firmalara kullandırma ortamı yaratması ve bu yolla faiz ve komisyon geliri elde etmesi düşünülmüştür.

  • İhraç pazarlarında Türk firmalarının fiyat, itibar ve pazarlık gücü yönünden daha rekabetçi bir konumda olabilecekleri ve “Türk Malı” imajının yaratılmasına katkı sağlamalarının daha kolay olacağı varsayılmıştır.

  • DTSŞ’ne tanınan takas ve bağlı muamele yapabilme imtiyazının üçüncü dünya ülkeleriyle olan ticarete olumlu katkı yapacağı beklenmiştir.

  • Son olarak, bu şirketlerin kalifiye eleman çalıştırabilme ve haberleşme ağı oluşturabilme konusunda daha etkili olabilecekleri ve bu özelliklerin ihracatın artırılmasında önemli rol oynayabileceği düşünülmüştür.

İhracatta vergi iadesi, gümrük vergisi, fonlardan muafiyetler, pazarlama primleri, KKDF ve DFİF iadeleri gibi ilave destekler sayesinde Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin sayıları 50’ye ulaşmış ve ülke ihracatı içinde hatırı sayılır duruma gelmişlerdir.

1980-1991 döneminde Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin genel ihracat içindeki payları ortalama yüzde 40 olarak gerçekleşmiş, 1988 yılında ise yüzde 50 ile en yüksek seviyesine ulaşmıştır. 1991 yılından itibaren Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin büyük bir bölümü yıllık ihracat hacimlerini korumuşlardır. Dış Ticaret Sermaye Şirketlerinin son beş yıllık performanslarına bakıldığında, genel ihracat içerisindeki paylarının yüzde 27 seviyelerinde olduğu gözlemlenmektedir. Bunda DTSŞ’lerine devlet tarafından sağlanan yüksek düzeydeki avantaj ve ayrıcalıkların payı da oldukça büyük olmuştur.

Fakat bu örgütlenme modeli, uygulama sonuçlarına göre bazı eleştiriler de almaktadır (Baykal, foreigntrade.gov.tr, 2001);


  • İlk yıllarda ihraç pazarlarında DTSŞ arasındaki yoğun fiyat rekabeti ihracatın karlılığını olumsuz yönde etkilemiştir,

  • Ülke ihracatının bu şirketlerin etkinlikleri nedeniyle mi, yoksa gerçekçi döviz kur politikaları, iç talebin kısılması, reel faiz oranları politikası gibi makro ekonomik önlemler nedeniyle mi arttığı anlaşılamamış, bunun sonucu ülke ihracatına ne sağladıkları netlik kazanmamıştır.

  • DTSŞ’nin bir kısmı büyük sanayi kuruluşlarının (holdinglerin) pazarlama kuruluşları olduklarından organizasyon yapılarında işlevlerine uygun gelişmeler sağlayamamış, tamamen ana firmalarına hizmet etmişlerdir.

  • DTSŞ, organizasyon yapılarında aktif bir araştırma-geliştirme bölümü kuramamış, dolayısıyla dünya ticaretindeki gelişmelere göre faaliyet alanlarını yönlendirememişlerdir.

  • DTSŞ’leri Türkiye’de daha çok büyük sermaye gruplarının öncülüğünde oluşturulmuş, küçük ve orta ölçekli işletmelere pek yararı olmamıştır. Özellikle, yeni pazarların bulunması, yeni ürünlerin geliştirilmesi ve teknoloji transferi konusunda küçük ve orta ölçekli işletmelerle iyi bir ilişki kuramamışlar, KOBİ’lerce gerçekleştirilen ihracat sadece kağıt üzerinde aracılık etmişlerdir (Tanyeri vd., 1992:92).

  • DTSŞ’ne yönelik olarak uygulanan teşviklerin, başlangıçtan günümüze kadar bu şirketlerin ihracatlarına bakılarak belirli bir yüzdesi oranında direkt maddi katkılar şeklinde sağlanmış olmasından dolayı, söz konusu şirketler uzun vadeli ticari stratejiler ve kurumsal yapılarını geliştirme yerine ihracat cirolarını fazla gösterme yolunu seçerek kendilerinden beklenen gelişmeyi tamamlayamamışlardır.

1996 yılı başından itibaren, Avrupa Birliği ile girilen Gümrük Birliği süreci ve Dünya Ticaret Örgütü’nü kuran anlaşmaya taraf olunması sebebiyle, nakit teşviklerin yürürlükten kaldırılmasının ardından bu şirketlerin gelişmelerinde bir yavaşlama olması da doğaldır. Alternatif pazar arama çabalarına girişmeyen DTSŞ’nin uzun dönemde başarılı olması çok güç olacaktır.

Sonuç olarak, 1990’lı yılların başlarında da ülke ihracatındaki paylarının önemli ölçüde azalmış olması ve DTSŞ’lerine verilen devlet desteğinin kaldırılması bu modelin önemini yitirmesine neden olmuştur. Kısacası DTSŞ’lerinin Türk dış ticaretinin geliştirilmesinde alternatif bir model oluşturamayacağı anlaşılmıştır.


5.2.2. Çok Ortaklı Dış Ticaret Şirketleri


Bir çok ülkede KOBİ’lerin ihracatını teşvik etmek amacıyla, devlet desteğiyle Ortak Dış Ticaret Pazarlama Şirketleri kurulduğu görülmektedir. Örnek olarak Arjantin’deki şarap üreticisi işletmelerin kurmuş oldukları “Vinos Argentinos” isimli ihracat pazarlama şirketi gösterilebilir.

Türkiye’de 14.02.1992 Tarih ve 21142 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 92/2 sayılı tebliğ ile imalat ve ihracat sektörünün sürükleyici ve dinamik gücü olan ve sanayimizin yüzde 98’ini oluşturan KOBİ’lerin bir araya gelmesi ile oluşturulan “Çok Ortaklı Dış Ticaret Şirketleri” (ÇOŞ) modeli Türkiye için yeni bir ihracat modeli önerisi olarak sunulmuştur. Bu şekilde bir yapılanmanın DTSŞ’nin küçük işletmeleri ihmal etmesinin bir sonucu olduğu söylenebilir.

Söz konusu tebliğ yaklaşık iki yıl yürürlükte kalmış ancak bu modelin de beklenen gelişmeleri sağlayamaması ve ülke ihracatının 1994 yılında bir krizle karşı karşıya kalması gibi nedenler, Sektörel Dış Ticaret Şirketleri’nin kuruluş ve işleyişini belirleyen yeni düzenlemelere gidilmesine yol açmıştır.


Yüklə 3,81 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   58




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin