The miracle of allah



Yüklə 0,86 Mb.
səhifə13/16
tarix28.07.2018
ölçüsü0,86 Mb.
#61444
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   16

KESİM : 11

Ay'ın Keşfi

Güneş'in ışık kaynağı; Dünya ile Ay'ın o kaynağın ışığını yansıttığı, fakat ne dünyanın ne de Ay'ın söndüğü için bir ışık kaynağı olamayacağı anlatılmıştır. Günümüzde bu gerçeği biliyoruz. Ya 1400 yıl önce?..

O dönemde dünya, ay ve diğer gezegenlerin sönmüş uydular yani KEVKEBLER olduğu akla gelebilir miydi? Güneşin de bir yıldız olduğu ve içindeki nükleer tandırdan "Ziya", kuantum teoreminin baştacı foton denen elektromagnetik radyasyon yaydığı bilinebilir miydi? Güneş başka, yıldızlar başka bir şey sanılıyordu. Hele galaksiler olacağı, bu yüzyıl başına kadar hiç akla gelmiyordu. Çünkü o yüz milyarlık yıldız toplulukları da "Bir tek yıldız" gibi görünüyordu dürbünsüz insana...

Bir genelleme yaparsak, Necm denen yıldızların Ziyâ = Elektromagnetik radyasyon kaynağı ve çekim merkezi olduğu, kendisine bağımlı olan gezegenlere (Kevkeblere) ışığını yansıttığı görülür. Ayetteki Münir = Yansımayla aksetme olayı ise mikrofizik düzeyinde, fotonların elektron kopardıklarını anlatmaktadır (Compton ve fotosel olayı). Bu yüzden "Kur'an misallerinin bütün insanlara verildiği fakat yalnızca âlimlerin anladığı" âyeti tecellisini sürdürüyor...

Tekvir suresinde kıyametle birlikte yıldızların "İnkederet=Işığını kaybedeceği, söndürüleceği" (Örneğin karadelik içine dürülerek girdaplar hâlinde bulanacağı, berraklığını yitireceği) anlatılmaktadır. Yıldızların asal dizi süreçleri sonunda yakıtı bitince kırmızı dev hâline gelmesi yani akkor parlaklığını kaybederek kırmızıya soğuması da bir "İnkederet" olayıdır.

Güneşler (yıldızlar) de yaşayan ve yaşlanan varlıklardır. Ömürlerinin güz dönemi (ya da akşam hüznü) gençlik enerjisini yitirmiş kimselerin ısıtmayan sonbahar ya da akşam güneşi ile aynı kederi verir. Kızıl dev aşaması bir gurup kederidir yıldızın...

İnfitar suresinde de konu yıldızlar değil; gezegenlerdir ve "Ve izel Kevakibu inteseret" diye bildirilmiştir. Kevakib, kevkebin çoğuludur, gezegenler demektir. "İnteseret" ise dağılma, çözülme, çekim birliğinden sıyrılma, saçılma, momentumunu koruyamama, sistem dışı kalma anlamındadır.

Tekvir ve İnfitar surelerinden aldığımız bu bir çift örnek âyet, yıldızların parlaklığını kendilerinin oluşturduğunu, fakat kevkeblerin parlaklıklarını dışarıdan aldığını anlatmaktadır. Güneşin ışığının ateş alev (Nâr) değil de Ziyâ= Elektromagnetik ışıma olduğunu Yunus-5. âyet bildirmektedir. Çünkü ateş ve alev "Sönmeye" mahkumdur. Oysa güneş "Ziya" olup, kuantum fiziği uyarınca 50 milyar yıl boyunca ışıması öngörülen bir "Sürekli" aydınlıktır.

Güneş sistemine üye kevkebler (gezegenler), kendi dolanım çemberlerinde sürekli bir tur atarak, çekim etkisinde yollarını sürdürürler. Bu arada kendi çevrelerinde de momentum (Süredurum) yasası uyarınca dönerler. Yıllık turlarından çekim (Güneş) sorumlu; fakat günlük dönmelerinden ise Moment yasası (Kendi açısal hızları) sorumludur.

Bu ekseni çevresinde dönmenin tanımı bir çok âyette verilmiştir. Bu âyetlerden ikisini hatırlatalım:

• "RABBİN GÖSTERİSİNE HÂLÂ BAKMADIN MI? O, GÖLGEYİ UZATIP YAYMIŞTIR (Gölge uzaması). EĞER DİLESEYDİ ONU SABİT (Gölgenin olduğu gibi kalması) DURDURURDU. AYRICA BİZ ONA (Gölgeye) GÜNEŞİ NASIL BİR DELİL (Belirteç) YAPMIŞIZDIR? SONRA ONU BİZE DOĞRU NASIL ÇEKMİŞİZDİR?" (Furkan-46,47)

Gölgenin sabit olmayışı, dünyanın kendi çevresinde döndüğünün açık ifadesidir.

• "SEN DAĞLARI GÖRÜR, ONLARI SABİT (Yerinde durur) SANIRSIN. OYSA ONLAR BULUT GİBİ GEÇER GİDERLER." (Neml-88)

Bu iki âyetten birincisi, "Yerden" gözlem yapmak (Örneğin çubukla güneş saati yapmak gibi) için verilmiştir. İkincisi ise "Yukarıdan" yapılan bir gözlem olarak verilmiştir.

Yörüngeler yani FELEKLER, elektronlarınkinden Güneşin Samanyolu içindeki yörüngesine kadar âyetlerde tekrarlanır: Her şeyin birbirine değmeden ayrı ayrı yörüngelerde yüzdüğü bildirilmiştir. (Yâsin-38, Enbiya-33, Râ'd-2, Faatır-13 vb.) Yörüngeler ise "Felek" yani çark, çember, daire, yuvar, küre kesiti ve "Güneş sistemlerinin" bir tutulum düzlemi, yani Ekliptik dairesi içerdiğini anlatmaktadır. Felekler terimi aynı zamanda galaksilerin (Satürn gezegeninin halkalarında olduğu gibi) bir "Ekliptik düzlemi" olan sarmal kolların yer aldığı "Ekvatoral kemer form"larını anlatmaktadır. Galaksi kolları galaksi merkezine doğru sarılarak, bu düzlem üzerinde yer alırlar. İşte bu halka biçimindeki yapı da yine "FELEK" yorumudur.

Felek terimi her göksel çember biçiminin habercisidir: Satürn, Uranüs, Neptün'ün çevresindeki halkalar da felektendir. Galaksi çevresinde, atom çekirdeği çevresinde ve Güneş sistemlerinde hep bu "FELEKLER=Eflâk" bulunmaktadır. (Çember=Felek, çoğulu olan "Eflâk" biçiminde verilmiştir.) Örneğin Resulullah'a Rabbin "Sen olmasaydın, sen olmasaydın EFLAK'ı yaratmazdım!" hitabı gibi hadiste de yer almaktadır. [*]



[*] Son cümle yine YAYINEVİ eklemesi. Bakınız: AÇIKLAMA

Felekler teriminin açıklaması tam evren çapındadır. En başta, evrenin bizzat yuvarlaklığını bildirmektedir. Felek, objektif (Afakî) halkaların (Galaktik, Satürn ve karadelik halka tekilliği) tümüdür.

Evrenin bir "ÇARKI FELEK" gibi sürekli döndüğü, evrenin kozmik DEĞİRMEN GİBİ bir rotasyonu olduğu (BURÇ terimiyle de bu Çarkı Felek'in "DİŞLİLERİ" olduğu) anlatılmıştır. Evrendeki rotasyon (Devran) belirli bir güne kadar (Çekimsel çöküntünün dağıtacağı o güne kadar) işleyecektir (İşlerliğini doğa yasalarının desteklediği biçimde sürdürecektir). Felek, sübjektif (Enfûsî) olarak da yörüngelerdir! Her bir cisim kendi yörüngesinde yani FELEĞİNDE yüzer. Bu cisim (Ecrâm) tanımına atom düzeyindeki elektron kabuğu olan küresel feleklerden başlayarak, bizzat evrenin yuvarlaklığına kadar her varlık girmektedir:

"ECRÂM'DAN HER BİR NESNE KENDİ FELEĞİNDE (Yörüngesinde) YÜZER." (Enbiya-33)

Bunun daha önce "Takdir olunduğunu", "Terazi konduğunu" ve "Bir güne kadar" aksamadan işleyeceğini âyetlerden tekrarlı olarak öğreniyoruz.

KESİM : 12

Anaforların Tavafı

Tekvir ve İnfitar suresindeki âyetleri okuyucu gözden geçirirse, kıyametle "Yıldızlar=Nücûm" ve "Gezegenler=Kevakib" ayrı biçimde mahvolacaklardır: "Yıldızlar bulanıp sönecek" ve "Gezegenler dağılıp saçılacak ve toz olacaktır". Yıldız sönmesi yıldızın Güçlü-Zayıf nükleer kuvvet ve Elektromagnetizmal 3 kuvvetinin mahvıdır. Gezegen dağılması da dördüncü kuvvet olan çekimin mahvıdır.

Şimdi bu mahvları "TERSİNE" ÇEVİRİRSEK YARATILIŞI kavrarız: Yıldızların aslında bir yerleri vardı (Vakıa-76). Bu yerler çekim merkeziydi ve oradaki Nebüloz denen gaz-toz bulutlar o yoğun tarafa çekilmekteydi. Çekim merkezi, kütle topladıkça daha güçlü çeker oldu. Sonra da küre biçiminde toplu bir limit oluşturdu. Bu küre-limit seyrekti ama öyle bir an geldi ki, çekim etkisiyle çöktü ve merkez iyice sıkışıp, derlenip-toplandı ve yoğunlaştı. Bu arada basınç nedeniyle ısındı. Önce kızıl, sonra sarı ve sonra akkor ışıma yaparak yıldız oluverdi. Yani önce bulanıktı, sonra ışıdı...

Bu arada çöken kürenin içinden gezegenleri oluşturacak ağırlık merkezleri ortaya çıktı. Sonra hepsi birden sistem oluşturdular.

Yıldızların ve sistemlerinin bu oluşumunda, baştaki sönüklük ve toz bulutu kıyametle iade edilecektir. Önce yıldız bulanık, sönük bir "Kızıl cüce" idi ve gezegenler de TOZ kütlesiydi. Kıyamet de yine bu doğuma dönüşten söz ediliyor âyetlerde...

Daha önceki iki cildimizde "OL=ÖL'ün aynı anda verilmiş bir TEK komut olduğunu" deşifre etmiştim. Çünkü neden ve sonuç aynılaşmış, TEKLEŞMİŞLERDİ!.. Bu TEK İLAHİ KOMUT, "Etki" durumunda yaratılış "OLUŞ" olarak tecelli etti. Ve aynı tek komut "Tepki" olarak da kıyamet yani "ÖLÜŞ" olarak İKİLENMEKTE ve neden ile sonucu sonradan yaratmaktadır.

Oluş ve ölüş "AYNI" mekanizmadan geçmektedir:

"O GÜN (Kıyamette uzay-zamanı bir karadelikle) KİTAPLARIN SAYFASINI (Bütün paralel evrenlerle birlikte) DÜRER GİBİ BURACAĞIZ. İLK YARATILIŞTA (Big bang aknoktası neyse) BAŞLADIĞIMIZ GİBİ YİNE ONU ÖYLESİNE (Kıyamet karanoktasına) İADE EDECEĞİZ. (Yaratılışı tersine çevirecek ve evreni tünelden, öte tarafa nakledecek, orada bir daha oluşturacağız ki) BU ÜSTLENDİĞİMİZ BİR VAADDİR. (Oluş-Ölüş birlenmiştir.) KUŞKUSUZ BİZ BUNU YAPARIZ. (Vaadi tutmaya ve yarattığımız gibi, yok edip, tekrar yaratmaya Kadiriz.)" Enbiya-104

Verdiğimiz örnek âyetin daha bir çok biçimde tekrarı vardır ve bunlar "Kıyamete bakarak", bu konuda kafa yorarak, yaratılışı, bunun tersi olarak çözeceğimizi bildirir:

"... BÖYLECE YARATMANIN NASIL BAŞLADIĞINI ARAYIN!" (Ankebut-20)

Yaratılışı aramamız buyrulduğuna göre, bu konuyu zorunlu açacağız:

Evren dediğimizde, bizi kuşatan 10-20 milyar ışık yılı çapındaki ÇEVREMİZİ kastederiz. Bunun ötesini-berisini göremeyiz. (Bu gerisi-ilerisi yok demek değildir!)

Çevremizdeki evren "Yakın GÖK"ten başka bir şey değildir ve bir bulutlar anaforunun hiyerarşisinin ufalanarak, azdan çoğa bölünmesi ve cisimleri oluşturmasıdır. Maddî evren önce BİR TEK BİRLEŞİK BULUTTU. Yani yerler ve gökler ayrılmadığı için BİTİŞİKTİ. Bu bulut sadece ve sadece Hidrojen ve biraz da Helyum dumanıydı. Âyetler bulutun tanımını "Duman hâlindeki gök" diye bildirmektedir.

Bütün evren bu DUMAN idi ve daha başka hiçbir cisim, madde, faz (Yer-gök vb.) yoktu. Bütün evren bir tek bulut hâlinde 700 bininci yıla kadar öylece biçimsiz bir biçimde duruyor, bekliyordu. Sonra ileride sunacağımız bir nedenle "TEKİL" yani evren dışı bir etkiyle ana bulut, 200 milyar kadar buluta bölündü: Bunların her biri ileride galaksi olacaktır.

Bulutu bölen (İnfitar eden) ETKİ nedeniyle 200 milyar galaktik bulut adaları, "KAOS" denen kargaşa dinamizmine koyuldu: Girdaplar gaz konveksiyon akımları, sirkülasyonlar ve Weizsaecker'in teoremi olan iç-içe anaforlar hâlinde artık hiç durmamacasına dönmeye başladılar.

Her biri kendi kütle değeriyle orantılı bir BULUT KÜRESİ oluşturuyordu. Kütlesiyle orantılı hızlarda dönmeye koyuldular. Bu dönme onların daha derlenip-toplanmasına ve daha yoğunlaşıp mükemmel birer küre hâlinde gelmesine neden oluyordu. (Tekvir=Küreleşme budur!)

Böylece bulutlar çevrelerindeki diğer küçük kütleleri toplamaya ve kendilerine katıp, üstlerine dolamaya başladılar. Bu tekvir nedeniyle kütleleri büyüdü, daha çok çeker oldular ve bu KÜRELER öyle bir an geldi ki, kendi kütle çekimlerine yenildiler ve her yönden içeri çöktüler.

Çekim kuvveti, her yönden merkeze çökmeyi (Hûnnes'i) başardı ama bulut küre bir EKSEN ÇEVRESİNDE döndüğünden, eksene dik gelen EKVATOR DÜZLEMİNDE "Künnes" MERKEZKAÇ KUVVET (Moment=Süredurum) çekime direndi; öteki bölgeler çekim kuvvetine yenilip, daha küçük, daha yoğun bir küre olurken, bu kürenin "Ekvator Feleği" direndi.

Dolayısıyla "EKLİPTİK DÜZLEM" çökmedi, sadece alt ve üstten preslenen bir plaka hâline geldi. Böylece o küre bulutun ekvator kesiti olan plâk (Felek) olduğu gibi kalırken, diğer yer çöktü ve galaksiler bu yüzden bildiğimiz (Mercek-mercimek) biçimini aldılar. Çekimin merkeze topladığı kütle galaktik ÇEKİRDEK; çökmeyen ekvator düzlemi de "Sarmal kollardan oluşan çevre HALKASI" oluşturdular. İşte kısaca galaksilerin öyküsü...

Anafor denen ve bir eksen çevresinde bulutların dönmesi olayı, galaksilerden sonra galaksi içindeki sayısız yıldızlara kadar hep aynı oluşumu sürdürür. Bu bir evrensel yasadır.

Bir galaksi, ortalama 200 milyar güneşten (Yıldızdan) kuruludur. İçinde de bulut parçaları vardır. Yıldız (Güneş) sistemlerinin tek-yapım malzemesi de budur: En baştaki hidrojen bulutu, galaktik bulutlara ve sonra sideral (Yıldız, güneş) bulutsuları olan nebulalara kadar TEK TİP YAPIDIR. Galaksiler nasıl oluşuyorsa, onun içindeki 200 milyar ila 200 TRİLYON yıldız da aynı yasaları taklit ederek hem kendilerini hem de çevrelerindeki gezegen sistemini oluştururlar.

Anaforlar hakkında ileri bilgiler Kesim-20'de sayfa 300'de bulunmaktadır. [Sayfa 294~301]



KESİM : 13

7 Gök Tayfı

Böylece 7 Gök bilimsel olarak haber verilmiş ve üç katlı "Necm-Kevkeb-Felek" yorumuna değinmiş olduk. Astronomik olarak 7 gök katmanı, iç-içe anaforların da katlarıdır.

1 - YAKIN SEMA (Gezegen atmosferi)

Dünyanın çevresinde en yakın gök vardır ve buraya Sakfî Mahfuz=Atmosfer demekteyiz. Dünya burada Necm=Yıldız yerini alır ve atmosferi onun uydusu olduğu için "Kevkebi" yerine geçer. Atmosferdeki katmanlar ise "Felek" yerine geçer. Ayrıca Van Allen kuşakları gibi magnetosfer eğrileri de birer "Felek" kapsamına girer.

2 - NECM-KEVKEB (Güneş sistemi küresi)

Güneş, necm=yıldız olup, bunun çevresinde dönen dünya ve diğer gezegenler "Kevkeb"dir. Onların izledikleri yolların bulunduğu kesit ise ortak olarak "Felek dairesi = Tutulum = Ekliptik düzlemi"dir.

3 - MECERRE SEMASI (Galaktik küre)

Güneşler de galaksilerin kevkebleridir. Galaksinin merkezi necm=yıldız yerine geçer ve sarmal kolların yer aldığı ekvatoral kemer düzlemi de "Feleğik" rolünü üstlenir. NOVA denen, merkezden çevreye atılan büyük denge maddesi de FELEK sırrındandır.

4 - BURÇLAR SEMASI (Süper galaktik küre)

Galaksilerin çökmediği dönemdeki KÜRE limitleri içinde kalan uydu galaksileri vardır. Örneğin bizim galaksinin, bu küre limiti içinde merkeze ve kollara toplanmamış, fakat kürenin limitleri içinde kalmış, kendi başına kümeleşmiş Dorado, Tucan, Magellan bulutsuları vb. gibi 25 kadar uydu-galaksisi, bunun yanında Cüce galaksileri vardır. Kürenin limiti ara gök katmanıdır fakat asıl dördüncü gök, bu galaksilerin bir üst disiplin sisteminde birleşmesi, yani galaksi kümelerinin bir üst DEV sistemin UYDUSU olmasıdır. Samanyolu ve Andromeda isimli komşusu gibi 200 milyarlarca yıldız barındıran öteki yakın galaksilerden en az 150 tanesinin üye olduğu lokal grup, METAGALAKSİ ya da SÜPER SALKIM adını alırlar.

İşte bu dördüncü GÖK katıdır, Kur'an'da da BURUC=Burçlar semâsı olarak bildirilmiştir. Burçlar (Kale mazgalları benzeri) yuvarlak bir dişli çarkı anlatır. Günümüzde de "ANAFORLAR"ın tanımıdır.

5 - MÜZEYYEN SEMA (Gözlem ufku)

Süper kümeler de gözlem ufkumuzun içinde kalan yerlere kadar uzar giderler. Bu "Çevremizdeki yıldızlardan ibaret süs" tanımıyla âyetlerde bildirilmiştir.

6 - SEMA-I ÛLÂ (Gözlem ufku ötesi)

Göremediğimiz olay ufkunun dışına genişlemeyle kaçan ve şimdi sayabildiğimiz 200 milyar galaksinin oluşturduğu daha MEGA GALAKTİK evren feleği vardır. Bu GALAKSİ ŞABLONLARINI yani Galaksi matrislerini oluşturan ANA ŞABLON KATIDIR.

7 - NİHÂİ SEMÂ (Ulaşılmamış rezerv uzay bölgesi)

Evrenin henüz genişleyemediği, dört kuvvetini ulaştıramadığı, hiç bir cismin bulunmadığı REZERVDEKİ son GÖK katıdır.

Bunu bize Kur'an'a paralelleşmiş GÜNÜMÜZÜN ASTRONOMİSİ söylemekte ve evreni İSTER İSTEMEZ YEDİ KAT olarak düşünmektedirler. Öğretimiz bu 7 katmanı belirlemiş ve yukarıdaki isimleri seçerek adlandırmıştır. Bu 7 gök, daha sürecektir ki, bunlara ileride değineceğiz. 7 göğün türlü yorumu daha vardır:

Güneş, galaksi içindeki yörüngesinde, şimdiye kadar 19 kez dönmüştür; fakat güneş sistemi bilinen yaşına göre 22 kez feleğinde dönmeliydi. (Bunun nedeni, ileride değineceğimiz, Güneşin karadelik arkadaşının onu frenlemesi ve uzun bir feleğe yönlendirmesidir.) Güneşin 22 kez tur attığını, "Pi" sayısına (3,1416) bölersek tam 7 çıkar. Galaksimizin çevresindeki kol sayısı da 7 tanedir. (Biz Orion=Avcı kolunda bulunuyoruz.)

Evren, kendi üzerine dolanarak (Tekvir) ve nabız gibi zonklayarak (Zikir) genişlemektedir. Hubble sabiti ortalamasına göre, evren kendi üzerine 7 kez dolanmış ve kendi 7 göğünü oluşturmuştur. Bu salyangoz kabuğu gibi üzerine dolanma, tam küreleşmeye ulaşınca sekizinci kez dolanmayı reddedecek ve dolanma yedincide küreleşecektir; sonra da evren muhtemelen çökecektir.

Çünkü evren de, "Galaksi bulutunun küre hâlinde olduğu ilk dönem" gibi küreseldir ve her küre gibi kendi çekimine yenilerek ÇÖKMEK zorundadır. Şimdiki genişlemesi, yıldızların KIZIL DEV aşamasına geldikleri son dönemlerindeki "Genişlemesi" gibidir. Güneşimiz de tek yakıtı olan hidrojenini bitirince, gövdesindeki hidrojeni yemeye yönelecek ve gövdesi çözüneceği için, Tekvir mekanizması tersine çalışacak ve güneşi genişletecektir. Dolayısıyla akkorluğu kızıllığa (Guruba, şafaka) benzer bir kırmızı renge dönüşecektir. (ŞAFAK, aynı zamanda KIRMIZI DEVİN Kur'an şifresidir.) Bu genişleme, hesaplandığına göre, Merkür, Venüs, Dünya ve Mars'ın da yörüngelerini içine alacak ve bu gezegenleri yutacaktır. Daha sonra da gövdesindeki hidrojen yakıtını bitiren güneş, bir süpernova patlamasıyla BEYAZ CÜCE hâline geleceği çekimsel çökmeye uğrayacaktır.

Beyaz cücenin büyüklüğü DÜNYAMIZ kadardır. Dünyamız bir futbol topu kadar varsayılırsa Güneşin şimdiki büyüklüğü futbol sahasındaki santra yuvarlağını aşar. Güneş ileride bir "Kızıl dev" olduğunda ise, genişlemesi o hâle gelecektir ki, bir koca stadyumu, tribünleriyle hatta çevre yapısıyla içine alabilecek kadar genişleyecektir. Sonra da Güneşimiz beyaz cüce adayı olduğundan, bu stadyum büyüklüğünden bir futbol topuna küçülmüş olacaktır.

Evrenin de genişlemesi böyle bir genişlemenin en dev biçimidir. Çökme, er-geç kaçınılmaz olur. Evren (Bir beyaz cüce olarak kalamayacak kadar büyük olduğundan) sonsuz küçük bir merkezî noktaya yani KARADELİGE çökecektir ki, işte tek KIYAMET budur.

KESİM : 14

Kur'an'daki Gök Mekaniği Mucizesi

Galaksi sistemleri nasıl ki kendi bulutlarının çekimsel çökmesinden oluşuyorsa, onun üyeleri olan yıldızlar da (Güneşler) bu bulutun içinde kalan daha küçük bulutlardan kendilerini (Necm) ve sistemlerini (Kevkeb) oluştururlar. Tıpkı galaksilerinin oluşumları gibi, önce güneşi olduracak toplanma bölgesinin çekim merkezi yöresinde bir küresel bulut oluşur. Bu bulut da giderek daha yoğunlaşırken bir yandan da anaforu sürdürüp, ağır ağır dönmeye başlar. Bütün güneş sistemimizin çapını (Ekliptik düzlemini) kapsayan bu dev küre bulut iyice yoğunlaşınca, yeterince ağırlaşır ve kendi çekimine yenilir. Yani "Çökme sürecine" girer. Çökme etkisiyle çap (Kutur) kısaldığı için, hızla dönmeye başlar. Dönme ise aks ya da eksen denen hayali bir "DİREK" ya da değirmen mili çevresinde oluşur. Buna dik gelen ekvator düzleminde, dönme hızı en yüksektir. Bu eşlekte merkezkaç kuvvet (İmpuls sakınımı yapan süredurum, moment) etkisiyle çökme olamaz, o ge[?] merkeze gitmez ve olduğu gibi kalır. Bu düzlemdeki yoğunluk fazlarından gezegenleri oluşturacak bulutlar kümelenir. (Onlar da daha küçük çapta bulut-küre çökmeleriyle kendilerini oluştururlar. Dünya da bu kevkeblerden biridir.)

Gezegenlerin kendi çevresinde dönmeleri moment yasalarıyla ilgilidir. Anaforlar ve çekimsel çökme nedeniyle başlatılan bu dönme kendine bir EKSEN edinmiştir ve milinin etrafında dönen "Değirmen, devran, çarkı felek" artık eylemsizlik ilkesine göre sonsuza dek dönecektir.

Dönme bir aks=eksen çevresinde olduğundan, güneş sistemini oluşturan bulutun her yanı çekim etkisinde tek bir noktaya doğru sıkışmak isterken; bu merkezcil kuvvetin sözünü geçiremediği tek yer ekvator kemeri denen halka-daire biçimindeki "Tutulum düzlemi"dir. Dolayısıyla, burada bulunan kütleler, öteki yönlerde olduğu gibi, güneşin kütlesine katılmaktan kurtuldu. Bunlar da kendi aralarında odaklandılar ve dünya dahil bütün gezegenler ile bunların Ay gibi kendi uydularıyla, asteroidleri oluşturdular. İşte bu durumu müzik dinlediğimiz "PLÂK"lara benzetebiliriz. Ortada güneş vardır ve plâğın ses çizgileri yörüngelerdir. (*)



(*) Daha önce de temel kavramların dünya dillerinde saklı bir Cifiri olduğunu bir kaç örnekle belirtmiştim. Bunlar din yoluyla giren (Örneğin İngilizce Marry, Arapça Merye=Evli) ya da egzotik isimler (Lilac=Leylâk, Jasmin=Yasemin, Orange=Narenciye) ya da bilimsel isimler (Zero=Sifir=Sıfır; Admiral=Amir-ül-ma) değil; kökte SAKLI-ORTAK kelimelerdir. Nasıl ki Arz'ın "Erd" karşılığı varsa, özellikle Lâtince ve şimdiki uzantılarında bu SAKLI-ORTAK kelimeler bulunmaktadır. Arapça Heva=Hava, Lâtince Avi (Avion=Uçak gibi) ya da Arapça El Narenc (Okunuşuyla Ennarenc, alev, ateş, ısı) Lâtince'de Energie=Enerji'dir. Arapça harfi tarif olan El (Al), örneğin İspanyolca'da da vardır: El Magazin = El Mahzen = Giriş kat ya da mağaza; El Caravan = El Kervan gibi...
Felek ile Plâk arasında da bu ilişki vardır: Plâk, biçim olarak diski ve dinamizm olarak eksende dönmeyi ve kalınlıksız yuvarlaklığı temsil eden Felek kelimesidir. Önceden yuvarlak tabelâ kullanıldığından, plâka ve bunun küçültme türevi plâket Türkçe'ye de girebilmiştir. Felek ve Plague ikisi de yuvarlak TEPSİ, YUVARLAK SİNİ-tabak demektir. Hâlen plât=tabak, tepsi, plâto=yüksek yuvarlak biçimli düz pist, döner sahne, yuvarlak set ya da yüksek yayla türevlerine ek olarak plâtform (Felek biçimi) de yaygın kullanılmaktadır.
Dillerin CİFİR yoluyla çözümlenebilen ortak sözcükleri % 50 kadardır. Örneğin Sami dillerinde Zikr'den türeyen Müzekker (Titreşen, melodik zikr edilen) Hint-Avrupa dil ailesindeki "Müzik=musikî"dir. Giraffe=Zürafa (Zarif hayvan). Ortaklık soyut ürkünç kavramlarda daha belirgindir: Genii (Cin), Satan (Şeytan), Ehprates (İfrit), Dewil (Dev). Hüda=Hoda=Goda=Gott, god (Tanrı). Gog Mog (Yecüc-Mecüc), Fairy (Peri), Magie (Mucize) gibi...

ŞEKİL - 5

GALAKSİLERİN ORTAYA ÇIKIŞI

mirac_1_sekil_5

Evren bir tek hidrojen bulutu olup, yer ve gökleri BİTİŞİK olarak bünyesinde tutmuştur. Daha sonra bu bulut parçalandı ve çevremizdeki uzay 200 milyar kadar çekim odağına bölününce, galaksiler sistemi ortaya çıktı. Bu sistemlerin her biri KÜRE biçimindeki gaz-toz bulutudur. Bu geniş küre, sıkıştıkça çöktü ve moment yasası uyarınca dönmeye zorlandı. Dönme bir AKS = Eksen çevresinde oluşmaktadır. Bulutun her yanı ÇEKİM etkisinde çöktü. Fakat Eksen çevresinde eski dilde MERKEZKAÇ KUVVET dediğimiz impuls sakınımı ilkesine göre ekvator düzlemi (Gravitik-merkezcil kuvvetin çöktürmesine) direndi ve dengelenerek çökmedi. O zaman galaksi merkezi ve çevresindeki sarmal düzlem oluştu. Galaksilerin daha önceki küresel bulut kalıntılarını uydu galaksilerin varlığından anlıyoruz.

ŞEKİL - 6

KUR'AN'DAKİ GÖK MEKANİĞİ TERİMLERİ

mirac_1_sekil_6

Güneş sistemi için de aynı mekanizma geçerlidir. Bu kez galaksi içindeki nebula denen bulutsulardan birinin küre biçiminde kümeleşmesi Güneş sisteminin merkezini oluşturur. Bulut küre, merkezi olan ağırlık noktasına giderek çökmeye, sıkışmaya başlar ve daha derlenip toplanır, iyice yoğunlaşır. Bu arada impuls ya da moment yasası devreye girer ve bulutu açısal hızla döndürmeye başlar. Dönmeye başlayan bulut ise impulsunu sakınmak için çapını küçültüp, denge kurmaya çalışır. Yeterli kütle birikince, çekim (Merkezcil kuvvet) işbaşına geçer ve bu dev küre her noktadan çöker. Fakat serbestçe çökemediği tek yer, yine Aks dikmesine yatay gelen EŞLEK (Ekvator-ekliptik-tutulum) dairesi düzlemidir.

KESİM : 15

Göklerin Direği Çevresinde Saf ve Tavaf

Böylece uzayın keşfine çıktığımızda Güneş sistemimizi tanımış oluyoruz. Bu katman ise 7 Gökten biriydi. Burada bir necm=yıldız çevresinde kevkebler=gezegenler tutulum plâkında=feleğinde yüzerler. Sistem dışına çıkarsak, daha geniş kapsamlı bir enginliğe ulaşırız ki, bu da GALAKSİ'dir. (Güneşimiz gibi en az yüzmilyar yıldız ve uyduları olan bir trilyardan fazla da kevkeb barındırmaktadır.) Galaksilerin oluşumunda, onları oluşturan yasalarla, güneş sistemini oluşturan yasaların birbirinin aynı (Büyük-küçük) modelleri olduğunu sunmuştum. Bilimin şimdi henüz yeni söyledikleri aslında Kur'an'da Âlimler için çoktan örneksenmişti:

Bir gök cismi çevre-çap-eksen ile tanımlanır. Dinamik hareketi (Eylemsizliği) ise yörüngede seyretmesi ve kendine özgü bir dönüsü (Spini) olmasıyla açıklanır: Onun hangi hızla kendi çevresinde döndüğünü ve (Çekime uyumu sonucu) yörüngesindeki ilerleme sür'atini astrofizikte henüz yeni anlatabiliyoruz. Ama, zaten Kur'an'da bunlar vardı:

Gök cisimleri KAYYUM'dandır. (Kaim edilmiş, kıyama kalkmış, "Dik"lendirilmişlerdir.) İşte bu Kayyuma biz AKS=Eksen diyoruz. Arapça Mihver ve Kur'an'da da "Görevini yapmak, hangi yasaya tâbi olduğunun ilhamını almak, ayrıca değirmen MİLİ (Ekseni)" anlamına gelen HÜSBAN terimi ile yıldız ve gezegenlerin şahsında Güneş ve Ay'a dikkat çekilmiştir:

"GÜNEŞ İLE AY HÜSBAN İLE GÖREVLERİ BAŞINDADIR." (Rahman-5)

"GÜNEŞ İLE AYI BİRER HÜSBAN KILMIŞTIR." (En'am-96)

Değirmen mili=Hüsban ile diklenmiş mihver=Kayyum, açıkçası bir EKSEN (Aks) varlığının tanımıdır; insanın tekerleği icadıdır. Bu, gök cisimlerinin bir eksen çevresinde düzenli döndüklerini açıklamaktadır.

Ayrıca Aktârıssemâvat=Semanın kuturları=Göğün çapları tanımıyla da ÇAP ölçümü verilmiştir. Çap, pi sayısıyla çarpıldığında dairenin çevresi (Ekvator) bulunur. Kutur=Çap tekili; Aktar=Çaplar çoğuludur. Çoğulun nedeni YARIÇAP'dan iki tane (ODAKLARDAN dört tane) olduğunu bildirmektedir.

Bütün elektromagnetik dalgaların birer izafi yarı çapı vardır ki bunlar kuturları=Aktarı'dır. Bu kutur, aks ile birleşmez; çekim etkisiyle her yuvarlak cisim kutuplardan basık ovaldir. Kutur, ufuk ile yataydır; Şakül ile dikeydir ve her iki farklı çap da "Aktar"dır.

Çekim etkisiyle bütün gök cisimleri, dünyamız gibi kutuplardan (Yani Aks'dan) basıktır. Dolayısıyla kutupların çapı ile buna dik gelen ekvator çapı birbirine eşit olmadığından "KUTURLAR" terimi seçilmiştir. Hatırlanırsa Aktar=Çaplar Rahman suresi 33. ayette geçmekteydi. Sunduğumuz nedenlerden dolayı bir kutur=çap değil, birçok çaplar=Aktar verilmiştir.

Tekvir=Kuvviret=Küreleşmek, kürenin şablondan ayrılması, kürenin kendi üzerine öteki cisimleri çekmesi ve dolayarak büyümesi, işte bu kelime ile anlatılmıştır. Bulut çekerek büyür ve üzerine dolayarak çevresini kendi bünyesine katar ve sistemi oluşturur (Galaksi ya da güneş sistemi). İşte çekim nedeniyle bu ilk odağın, çevresindeki gaz-tozları burarak kendine çekmesi "Kuvviret" olayıdır. Çektikçe güçlenir, sıkışır ve çökme yapar. Çökme sırasında dönme aksına gelen tutulum ekvator düzlemi olan ekliptik çökmez ve örneğin galaksilerin kolları gibi bir düzlem oluşturur. Ya da güneş örneğindeki gibi, gezegenlerin (Kevkeblerin) düzlemini oluşturur. İşte bu eşlek yani eklipt düzlem de Kur'an'da SAF-TAVAF ikilisinin tecellisidir. SAF TUTMAK eliptik düzleminin ismidir. Bu düzlemde saflara sıralanan (Galaksi sarmal kolları ve Güneşin gezegenleri) ise TAVAF denen (Güneş çevresinde) dönüşlerini gerçekleştirir. Gezegenler güneş çevresinde saf tutup, tavaf yaparak yörüngelerinde yüzerler.

"ÖYLE SAF TUTUP, ÖYLE (Saf dışı kalan) ATAN VE BU ARADA ZİKİR EDEN ŞEYLER HAKKI İÇİN YEMİN EDERİM Kİ, İLÂHINIZ BİR TEKTİR (Hepinizin tanrısı birdir)." (Saffat-1/4)

Görüldüğü gibi, ekliptik düzlemine çekilen uyduların, bağımlı oldukları cisme merkezcil kuvvetle düşmelerini ya da merkezkaç etkilerle bu saftan çıkmalarını önlemek üzere, çekim ile merkezkaç kuvvetin dengelendiği doğanın 3 kuvveti ve "Moment" yasası âyette şifrelidir.

Çöken bulutun merkezi dışında kalan uydular, bu çekim ile SAF'lara çekilip, orada eşlekte yörüngelere oturup tavaf ederler. Sisteme düşmemek için de merkezkaç kuvvetleri sayesinde kendi çevrelerinde döndüklerinden sistem dengededir: Yani, terazilenmiştir. Nitekim Rahman-7'de bu denge açıkça anlatılmıştır:

"SEMAYA GELİNCE, ONU DA ALLAH YÜKSELTTİ (Yer ve göğü ayırdı, bitişik olan ilk primitif tek parça evren bulutunu yer ve gök olarak ayırdı. Yer alta, gök üste geldi) VE BİR TEVAZÜN (Terazi, denge) KOYDU."

Ayette, Tevazün=Mizân=Terazi koymak, hem dengelemektir, hem de balans ve momentum'un birleşik ifadesidir. Çünkü eksen bu işin direği, terazinin dengedeki göstergesidir. Râd-2. ayette EKSEN açıkça bildirilmektedir:

"ALLAH O'DUR Kİ, GÖKLERİ GÖZÜNÜZÜN GÖREMEYECEĞİ BİR DİREK İLE YÜKSELTTİ." (*)

(*) Resulullah da hadisinde aynını belirtmektedir: "Semaların diğeri vardır ama görünmez." [*]
Bu direğin aynı zamanda TÜNELLER olduğunu ileride ele alacağımız için 7 anlamdan burada yalnızca EKSEN DİREĞİ ile ilgiliyiz.

İşte bu açıklama aynı zamanda Eylemsizlik ilkesinin (Atalet prensibi) ta kendisidir. Değirmenin mili (Ekseni) vardır, bu elle tutulur ama, gerçekten gök cisimlerinin santrifüj ekseni izafidir, yani görünmez.

İşte bu denge yasası, yani iki zıt kuvvetin birbirini dengelemesi olayı sonucu, ana cismin çekimi baskın olur. Bu nedenle çekim, kendine uydu olan cisimleri, çekim alanı içindeki bir yörüngede tutup onu ilerlemeye zorlar ve TAVAF olayı başlar.

Tavaf ise ekliptik düzlemi olan SAF'da saf tutmaktır. Gezegenlerin her birinin yörüngeleri ayrı ayrıdır ve bu Tietz-Bode sayısıyla "Tevazün" edilmiştir, yani sistem dengelenmiştir.

Saf tutan ve tavaf eden kevkeblerin kendi çevrelerinde dönmeleri de ZİKİR diye bildirilmiştir. Çünkü Zikir'in bir başka Ledünnî anlamı da "KAMIŞ, DİKLİK, MİHVER, MİL" türevleriyle ilgilidir ki bu yine AKS=Eksen mihverini anlatmaktadır.

Eksen çevresinde dönmenin hızı o cismin kütlesi ile ilgilidir. Ayrıca hızlı dönen daha da büzüşür ve/veya en çok büzüşen en hızlı dönendir. Paten yapan birinin ekseni çevresinde daha hızlı dönmesi için kollarını kapayarak dönme hızını artırdığını hatırlayalım; işte bu moment olayının tipik örneğidir.

Böylece açısal momentum ve buna bağlı açısal hız ortaya çıkar ve sistem "Tevazün" ile dengelenir. Dengeye kavuşan "Teshir edilip, musahhar" kılınır. Bir yandan da çekim alanına bağımlılığı nedeniyle meczub=cezbedilmiş, cazibeye kapılmış yani uydu olmuştur. Böylece bir çift kuvvet ortaya çıkar: Kozmik denge, işte bu Hunnes (Cazibe kuvveti) ile kendi çekim alanına (Uzay çukuruna) yakalanan gök cisimlerini ekliptik dairesinde (Tutulum düzleminde) bir feleğe oturtur. Artık bu cisim de uydu olmuş, öteki kevkebler gibi SAF tutmuştur. Olduğu yeri koruması için, kendisini ekseni çevresinde dönmeye mecbur tutar; bir yandan da TAVAF edeceği yörüngesini bulmuş olur. Bütün bunlar fizik yasalarıdır ve her cisim kendinin ne yapacağını bilir:

"... SONRA HER (Bir) GÖĞE (Gereken) GÖREVİNİ İLHAM ETTİ." (Fussilet-12)



Yüklə 0,86 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   16




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin