KESİM : 24
Aktârıssemâvât = Uzay-Zaman Çizgileri
Evrenin en uzak cismi olan bir Kuazarı hedef aldık ve kenarı yerine evrenin tam ortasına gittik: Orada evren sonunda bir portakal kadar küçüktü. Çünkü bu evrenin 15 milyar yıl önceki hâlidir. Biz oraya gidiyorsak, yine o mini evrene sıkışmış olacaktık, evren yine bize büyük gelecekti. Çünkü hep ama hep evrenin içindeyiz ve dolayısıyla evren bizim AKTÂRISSEMÂVÂT'ımızdır.
Evren, ister şimdikinin bin misli kadar büyük olsun, ister bir tesbih tanesi kadar küçük olsun, (Matematikçilerimizden) Banach ve Tarski, ikisinin birbirine eşit olduğunu göstermişlerdir. (Buna ileride değineceğiz.)
O hâlde biz hangi boyda olursa olsun, o KUTUR'daki evrenin içine sıkışıp kalırız. Çünkü bir kutru ve dolayısıyla bir zarfı olan bu evrene, içinde kaldığımız için "Aktârıssemâvât=Semaların kuturları=Göklerin çapları" diyoruz. Evrenin genişlemesi Banach-Tarski aritmetiğine göre; yani en küçücüğün en büyüğe eşitleme kadar çapının (T) değerini korumasıdır. Göklerin KUTURLARI=Çapları Zariyat-47. âyet uyarınca büyümekte yani evren genişlemektedir:
"GÖĞÜ (Uzayı) KUDRETİMİZLE BİNA ETTİK, ONU GENİŞLETEN DE BİZİZ!"
Gökler "Geometrik çekim etkisiyle eğrilmiş Uzay-zaman'lar" yani soyut matematik uzaylardır. Örneğin Riemann'ın küresel evreni bizim şimdiki evrenimizdir:
Evren ister büyük, ister küçük bir küre olsun, bu tıpkı bir küre biçimindedir ve dünyamıza çok benzer. Biz "Evrenin sınırlarına" gitmeyi denerken, bunu düşüncemizde deneyleyebiliriz. Önümüzde bir şişirilmiş balon olsun. Bunun sürekli şişirildiğini, yani Zariyat-47. ayetle bildirildiği üzere sürekli genişlediğini varsayalım. Balonun üzerine de her biri bir galaksiye karşılık olan şekiller çizelim. Balon büyüdükçe bizim bitişik şekillerimiz (Galaksilerimiz) birbirinden uzaklaşmakta, araya daha çok mesafe girmektedir. Oysa bunlar hep bitişikti. Yani yer-göklerin birleşik iken ayrılmasının bir başka anlamı da bu sırrı ortaya koyuyor.
Bir balonun altı-üstü, sağı-solu, ilerisi-gerisi hep birdir. Bu hangi yönü seçmek istediğimize bakar. Balonun en uzağını hedef alıp, tam yarıçap'a yani KUTRUN ortasındaki büyük patlamanın (şişirmenin) başladığı merkeze gitmiştik. (Bu da Aktârıssemâvât sırrındandır.)
O merkezde evrenin TARİHİ vardır. Çünkü impulsif darbelerle kendi üzerine dolanarak genişleyen evrenin, bu geri gidişimizde daha dar sarmallar hâlinde kıvrıldığını (Zembereğin daraldığını) görecektik. Sonunda bu eğriler iyice daralacak ve bir bilye tanesi içine sığışacaktı. Daha sonra da evrenin patladığı aknoktada bitecekti. İster bilye ister nokta olsun, bu ultra-mikroskobik evrenin ağırlığı şimdiki evrenin ağırlığına tam denk, eşitti.
Şimdi başlangıcın sonuna gelelim ve aknoktanın ardından geçmeye çalışalım: Aslında aknokta sonsuz küçüktür ve bir kozmik kuazar olduğundan hep bizi reddeder, geri iter. Çünkü ona çekim dalgaları koşmaktadır ve bu da bizi (Fıskiye üzerine konmuş pinpon topu gibi) reddeder. (Ayetteki "Reddedici sema" budur.)
Ama biz sultanı da yendiğimizi ve bu sonsuz küçük soyut uzaydan arkaya çıkabileceğimizi varsayalım: O zaman Planck uzayından çıkmış, Hilbert uzayına yani evrenin üzüm sapıyla bağlı olup da üflediği KOZMİK TÜNELE çıkacaktık. O tünel gibi sayısız (Trilyarlarca kez trilyarlarca) tünelden her biri SÜPER UZAY'A yani Misâl âlemine çıkar. "Misal âlemi" (İşte o artık 7 hatta 9 kat göğün yer aldığı birinci kat değil) kulemizin ikinci katıdır.
KESİM : 25
Yeni "Sultan Güçler" Peşinde
Evrenin dışına çıkmak demek, "Üç boyutlu küremizin Aktarıssemavat'ının dışına çıkmak" demektir ki, bunu hiç becerememiştik.
Evrenin yaratıldığı noktada ise (Sonsuz en küçük) boyutsuz, zamansız, dolayısıyla ÇAPSIZ=kutursuz bir mekân vardır. Aktarıssemavat o mekânda biçim değiştirmiş, uzay ve zaman çizgileri de yer değiştirmiş, tekillik ardındaki SOYUT (Mücerret) Hilbert uzayı olan o TÜNELLERİN dokuduğu SÜPER UZAY vardır.
O nokta, Süper uzayda (Hz. Âli'nin sözü olan) "B harfinin noktası" ve (bir üst kattaki) Hyper uzayda Elif noktasıdır. Bütün bunların ne anlama geldiğini yine bu seri boyunca izleyeceğiz. Öyle ki YEDİ GÖĞÜN yetmişbin misli tanımından ancak bir kaç "Misli yedilileri" sunduk ve sunacağımız daha "Yedili misliler" olacak.
Evrenin keşfine kestirmeden, kolayca, en serbest kaçamaklarla tam serbest gitmeye kalkışmıştık. Oysa Aktarıssemavat bizi her yerde kısıtladı ve durdurdu.
Örneğin madde olarak en fazla ışık hızıyla gideceğimizi söylemiştik. Fakat ışık hızıyla 3 milyon yılda bitişik galaksiye gitmenin ne anlamı ve kimin üç milyon yıllık ömrü var? (Hz. Âdem bile sadece bin yıl yaşadı.)
Aktarıssemavat, burada ZAMANIN da karşımıza çıkan bir gök kutru yani dördüncü boyut olduğunu açıklıyor. Bundan daha büyük bir hız ile ışığı aşmaktır ki, ışık hızını aşarsak Zaman duvarını da aşmış oluruz. Ama ışık hızından hızlı giden bir nesne, tarihte geriye gitmiş olacaktır. Çünkü ışık hızı eşiğine kadar zaman yavaşlar; tam ışık hızında ise durur, hiç akmaz. Işık hızını geçince de zaman gerisin geriye çalışmaya başlar. Bu da NEDENSELLİK ilkesi ve BELİRSİZLİK İLKESİNİ de mahveder!.. O hâlde ışıktan hızlı bir SULTAN HIZ bile bizi sadece evrenin tarihine götürür.
Daha sonra değineceğimiz bir başka sultan güç ise karadelik tüneline dalarak, uzayı bir anda yürütmüş olur ve bir adımdan kısa ve bir saniyenin 60 milyonda-biri kadar zamanda başka bir uzay-zamana çıkardık. İşte bu SULTAN GÜÇ, tünelin harikalarından biri olup, karadeliğin karakteristiğine göre bizi ya kendi evrenimizin bir anda milyarlarca yıllık ötedeki bir yerine nakleder, ya da paralel başka bir uzay-zaman evrenine çıkardık. Bu kez yine "O aktarıssemavat"dan nasıl çıkacağımızı düşünür, başladığımız yere dönerdik. (*)
(*) Bu konuları izleyen cildimizde sunacağız: Arz'dan Arş'a Miraç bandımızın ikinci cildi, "KARADELİKLER" konusunda en gelişkin eser olacaktır.
Işıktan hızlı gitsek bile, negatif bir uzaya düşeriz. Bu da geçmişimizin mekân sarmalı [sardamı ?] olan sarmal küredir. Kürenin içindeki ortak merkez, kuturların (Aktarın) tam yarısıdır.
Eğer ışıktan hızlı gidersek, zamanımız geriye çalışırdı: Örneğin 70 yıllık ömrümüz varsa; biz süreyi, yaşlanacağımıza gençleşerek, genç isek çocuklaşarak, çocuk isek bebekleşerek ve sonunda "Cenin" olana kadar bitirir ve hiç doğmamış yani HİÇ YARATILMAMIŞ olurduk. O halde ışıktan hızlı gitmek de BİR SULTAN güç değil; çünkü onu da âciz kılacak bir ÜST AKTARISSEMAVAT sistemi içine hapistir.
Bundan şu sonucu çıkarabiliriz: Her alt plâtformda bir Aktarıssemavat vardır. Bundan çıkacak bir SULTAN KUDRET her zaman mevcuttur. Ama bu alt plâtformdan bir üst sisteme çıktığımızda, bu kez plâtformun kendine özgü bir Aktarıssemavât'ı bulunmakta, bizi oraya çıkaran "Sultan güç" daha yukarısı için âcizlenmekte ve daha yeni bir Sultan güç aranmaktadır. Böylece Sultan güçleri bularak, hep bir üst sisteme (Göğe) çıkabilir, sonra gökleri de bitirip, kule katlarına tırmanabilirdik. Her bir kule katında da bir başka Aktarıssemavat bulunmaktadır ve her birinde yine bir SULTAN GÜÇ daha beklenir. Kulenin son katı ise ARŞ denen yerde biter ve artık bunun üstü MUTLAK SONSUZ KAT'tır. Resulullah miracında SULTAN BURAK'a binmiş, sonra da yeni bir AKTARISSEMAVAT'da REFREF sultan kuvvetiyle son kata ulaşmıştır.
İşte böyle özel SULTAN GÜÇLER bugüne kadar, yalnızca Resulullah'a Mİ'RAC'ı için ALLAH (c) tarafından tanınmıştır. Buna rağmen Resulullah ile Rabbi arasında bir SULTAN PERDE kalmıştır. Çünkü Resulullah, "CEMÂL" ile teşrif etseydi, bir daha geri DÖNMEYECEKTİ!..
Nasıl ki en büyük Rabbimiz ise (Allahüekber!) EN GÜZEL de O'dur! Ruh ve varlığın amacı O'na ulaşmaktır, O'nunla ve O'nda var olmaktadır!
KESİM - 26
Zaman Şartlanması
Evrenin sınırlarına ulaşmak için, en başta bir yolculuğa niyetlenirken biz daha en başta âcizlenmiş ve Pluton'a gitmeye ömrümüzün yetmeyeceğini, ışık hızı gibi bilinen EN BÜYÜK HIZ avantajına RAĞMEN başka uzaklara gidemeyeceğimizi belirtmiştik.
Biz ışık hızına ulaşsaydık bile, bıraktığımız dünyanın ZAMANINI AŞACAĞIMIZDAN, zamanı-mekânı bıraktığımız gibi bulamayacaktık. Relativite teoremi ışık hızıyla gidip gelen (Olduğu yerde ışık hızıyla dönen birisi de olabilir) birinin hızına bağlı olarak zamanın farklılaşacağını, hemzaman olduğu ikizinin "Geleceğine" geçeceğini ispatlamıştır.
Bu konuda sunacağımız aşağıdaki pasaj, BİG BANG teoreminin kurucusu George Gamow'un "Bilimin uzak sınırlarında" isimli kitabının çevirisinden alınmıştır:
"Hareket halindeki sistemlerde zaman akımının yavaşlaması, yıldızlararası geziler bakımından ilgi çekici sonuçlar doğuracaktır. Söz gelimi, Güneş sisteminden 9 ışık yılı uzakta bulunan Sirius (Akyıldız) yıldızının gezegenlerinden birine gitmek istiyoruz ve bineceğimiz uzay gemisinin hızı (aşağı-yukarı) ışık hızı kadardır. Akla yakın gelen, gidiş gelişin en aşağı 18 yıl süreceği ve yanımıza büyük miktarda yedek erzak ve malzeme almamız gerektiğidir. Fakat gemi gerçekten ışık hızına yakın bir hız yapabilirse, bu yedeklere hiçbir ihtiyacımız olmayacaktır. Çünkü gemimizin hızı ışık hızının yüzde 99,9999999'una eşit olursa; kol saatimiz, kalbimiz, ciğerimiz, sindirim sistemimiz ve beynimizin işleyişi, 70 000 faktöre kadar yavaşlayacak ve yolculuk için dünyada bıraktığımız insanlar bakımından gerekli 18 yıl, bize sadece birkaç saatlik bir süre olarak görünecektir. Eğer kahvaltıdan sonra yola çıkmışsak, Sirius gezegenine vardığımız zaman, öğle yemeği için karnımız ancak acıkmış olacak; acelemiz olur da öğle yemeğinden hemen sonra dönüş yolculuğuna çıkarsak, dünyada akşam yemeğine tam zamanında yetişmiş bulunacağız. Fakat relativite yasalarını unutursak, eve döndüğümüzde büyük bir şaşkınlığa düşmekten kurtulamayacağız. Ev halkının bizden çoktan ümit kestiklerini ve bizsiz tam 6570 akşam yemeği yemiş bulunduklarını öğreneceğiz. Aşağı yukarı ışık hızıyla yolculuk ettiğimiz için dünyadaki 18 yıl, bize sadece bir gün sürmüş gibi gelecektir."
Kurgu-bilim (Science-Fiction) yazarları gerçekten birer amatör bilimcidir. Çünkü onların amatörce düşünüşleriyle, Einstein, Newton ve Galileo'nun profesyonel "İdealize edilmiş düşünsel deneyleri" arasında sadece meslek farkı vardır.
Evrendeki hız-zaman ikilisinin ters orantısı çeşitli önermeler getirmiştir. Kimi takyon benzeri "Işıktan hızlı" bir gidişi seçmiştir ki, Takyon teoremi de bilim adamının aynını arayışından doğmuştur. Kimi yazar da ışık hızıyla gitmekle şartlanarak, bu maksimal hıza dokunulmasın diye "Atalet kütlesini sıfırlamayı" düşünmüşlerdir. Elbette bu mümkün değildir ama soyut kütle için daha da ötesi mümkündür. Çünkü Takyonlar, sıfırdan da küçük atalet kütlesi sahibidirler.
Kimi ışık hızıyla şartlanmış yazar "Uzayı yürütmek" ile eş anlamda olan bir Transmitter (İleteç) düşünmüşlerdir. (Bu zaman-mekân âletinin içine girince ötede başka bir uzaydan çıkıyorsunuz.) Oysa bir doğal yapı zaten "Tünel transmission" olayı olarak vardır. (Daha sonra göreceğimiz Worm Hole hemzemin geçitleri, köprüleri, tünelleri vb.)
Çabuk giden bir araçta, yavaş gidene nazaran zamanın daha yavaş geçeceği, günümüzde hassas ölçümlerle doğrulanmıştır. Işık hızının %87 kadarıyla gitmeyi başaracağımız bir iyon motorlu rokette, astronotların zamanı yerdekilerden 2 kez yavaş akacaktır. Işık hızının %99'unda giden bir foton roketinde ise bir yıla karşılık, dünyada on yıl geçecektir. Zaman on kez yavaşlayacak, dünyanın bir yılına karşılık roketle bir ay geçecektir. Uzay yolcusu yurduna dönecek, fakat asla kendi çağına dönemeyecektir. Çünkü 14 yıl sonra dünyaya döndüğünde, dünyada bir YÜZYIL geçmiş olacaktır. Işık hızının ondalıklarına tırmandığımızda bu bir saatin karşılığında 18 yıl geçecektir. Tırmanış sürdükçe de karadeliklerde göreceğimiz gibi bir saate karşılık yüzyıl, binyıl, milyon ve milyar yıl geçecektir. Bir güne karşılık bin yıl ise "DİN" kaynaklıdır. (İkinci cildimize bkz.)
Bu konuda Dr. İsaac Asimov'un popüler bir makalesinden bir kısım pasajları aynen örnek verebiliriz:
KESİM - 27
Uzay-Üstü-Uzay
Işık hızı açmazı nedeniyle daha başka çıkış yolları arayan kurgu bilimcilere ışık tutan Dr. Isaac Asimov'un popüler bir makalesinden bir kısım pasajları aynen örnek verebiliriz:
"Çok daha yaygın olan bir bilim-roman aracı da, bir cismin tüm evrenin dışına çıkmasını düşünmektir. Bunun ne demek olduğunu anlayabilmek için, basit bir benzetme yapalım: Bir kimsenin çok engebeli dağlık, uçurumlar, iniş-çıkışlar, deli akan girdaplı ırmaklar vs. ile dolu bir arazide yaya olarak ilerlemeğe savaştığını düşünelim. Bu kimse, günde iki milden fazla yol almanın olanak dışı olduğunu pekâlâ ileri sürebilir. Eğer bu kimse ilerlemenin, yol almanın, aklın alabileceği tek yönteminin karadan gitmek olduğunu düşünecek kadar, oldum olası hep kara yoluyla ilerleme konusuna saplanmış ise, günde iki millik bir hız sınırının doğal bir kanun olduğuna ve bu hızın her türlü koşul altında erişilebilecek en son hız olduğuna pekâlâ inanmış olabilir.
Peki ama, jet uçağı ya da roket ile olmasa bile, balon gibi basit bir araçla seyahat ederse ne olur? O zaman iki millik bir uzaklığı, altındaki arazi ne kadar çetin ve engebeli olursa olsun, bir saatte ya da daha az zamanda kolaylıkla aşabilir. Balona binmekle, bu kimse, kendi düşüncesine göre en son hız sınırı kuralına bağlı olan 'Evrenin' dışına çıkmış olmaktadır. Veya boyut terimi ile söylemek gerekirse, bu kimse, bir yüzey üzerinde iki boyutlu bir ortam için hız sınırının ne olduğu kuralını ortaya çıkarmış, fakat bu hız sınırı, bir balon aracılığı ile üç boyutlu bir ortamda yapılan hareket için geçerli olmamıştır.
Buna benzer olarak Einstein'ın hız sınırının, yalnız bizim evren için geçerli olduğu düşünülebilir. Bu durumda, örneğimizdeki balonumuzun arazi yüzeyi dışına çıkışı gibi, biz de uzayımızın dışındaki bir ortama girebilseydik ne olurdu? Uzayın dışında böyle bir ortamda, yani 'Uzay-ötesi' (Hyperspace) denilen yerde belki de hiçbir hızın sınırı yoktur. Uygun biçimde enerji kullanarak, ne kadar muazzam olursa olsun, istediğiniz her hızda hareket edebilirdiniz ve belki de birkaç saniyede, olağan yöntemlerle ancak iki yüzyılda gidilebilecek bir noktada tekrar normal uzaya dönebilirdiniz.
Uzay-ötesi, ister açık seçik açıklanan, isterse sessiz sedasız kabul edilen biçimde, birkaç on-yıldır bilim-roman yazarlarının dağarcıklarındaki sermayenin bir parçası olagelmiştir."
"Ölüm denen yeni bir tür sona ulaşma" fenomeni bu tünel tarafından yutulmak (Ütülmek) olayıdır. Tünelin normal olarak bir girişi gibi bir çıkışı olduğunu ve öteki paralel evrenlere açıldığını birçok kez yinelemiştik. Fakat bir varlığın, "Tünel" yutacak bir şey bulamazsa kendi girişi (Karadelik kapısı) ile çıkışı (Akdelik kapısı da ÖLÜM, KIYAMET, RADYOAKTİF BOZUNMA ve özel olaylardaki gibi) imha edilebiliyor. Örneğin, Kuantum teoremi Belirsizlik ilkesinin bildirdiği Tünel süreci bir radyoaktif elementin iki atomundan birine uzanır ve onu yutar. Böylece radyoaktif maddenin ağırlığı yarıya iner. (Yarılanma süreci ya da yarı-ömür kavramı fiziksel bir gerçektir.)
Bir yıldız da ömrünün sonuna geldiğinde süpernova ile ortaya çıkan tünel ona uzanır ve cisim karadeliğe dönüşüp, kendi kendini yutar, yok olur.
Daha büyük perspektifle, bir galaksi de böylece kendi merkezindeki dev karadeliği tarafından yutulur. En sonunda da evren kendine yutulur. Kıyametin olmayacağını var sayarsak, evren (On rakamının yanına konup da okunacak 1027 sıfır kadar) uzun yıllar sonra evren, hiçbir kuant kalmayacak biçimde buz tutmuş olacaktır. "Buz tutması" ise bütün kuantların SÖNMESİ demek olan mutlak soğuk dereceye ulaşmaktır. Evren, "Mutlak soğuk" derecede durunca kalan tek sıcak nesne "Karadelikler" olacaktır. Karadelikler o güne kadar çevrelerinden sıcağı almaktaydılar. Termodinamik yasalarına göre ısı akımı sıcak uçtan soğuk uca tek yönlüdür. Evren buz tutunca, karadelikler yutmak alışkanlığından vazgeçerek yuttuklarını kusmak zorunda kalacaklar ve bütün bu sızıntılar sonucu buharlaşma bitince de patlayarak açılacaklardır.
İşte bu patlamaya "Tünelin karadeliği yok etme yasası" denmektedir. Yani 10^1027 yıl sonra bile karadelik süpernovası olan HYPERNOVA vardır ki, bizzat tünel kendi kapısını yok etmektedir. Böylece karadeliğin kapısı örtülmüş olacak, tünel giriş-çıkışı temelli kapanacaktır. Tünelde hapis olan birisi ise artık paralel evrenlere çıkamaz, bunun yerine SONSUZLUK KULESİ'ne yani "YUKARI KATLARA" çıkacaktır.
Tünelin bir çıkışı olmaması demek, yuttuklarını YANLAMASINA (Afakî) olarak evrenler arasında değiş-tokuş kanalını kaybetmesi demektir. ÇEVRESEL UZAYDA hiçbir çıkış olmayan tutsak cisimleri, bu kez tünel (Yatay dış uzay yerine) ÇAP doğrultusunda yer alan YUKARI asansörüne nakleder. Böylece cisimler artık TÜNEL içinde kalabilecek şarta ulaşmış olurlar.
Tünelin DİKEY olması onun Afakî değil Enfûsî (Şakûli=Dikey) tanımını yani ÇAP kavramını da sunmaktır. Bildiğimiz aktüel evren, Çevresel (Felek) bir evrendir, yuvarlaktır, küreseldir. Fakat bu kürenin içindeki ve Feleğe (Dairesine) her noktada DİK gelen ÇAP ise İÇ UZAY'dır. İşte bu ÇAP, KUTURDUR. Yatay olarak aşağıda bildiğimiz gökler ve buna dik olarak KUTUR=İÇ UZAY ÇAPINDA âlemler (İç uzay) bulunmaktadır.
Bir tünel, çıkışlarını kapamışsa (Örneğimizdeki üzüm tanesi koparılmışsa) artık TÜNELİN BİR GİRİŞ VE ÇIKIŞI YOKTUR. Çünkü varlık ortada yoktur, ne doğduğu için doğması gerekmektedir ne de öldüğü için bir daha ölmesi gerekmemektedir. O zaman asıl doğduğu (BERZAH) ve asıl öldüğü (Kıyamet) evrene gidecektir. İşte bu da âyetteki "İki kez doğmak, iki kez ölmek" sırrındandır.
Tünelin giriş çıkışı iptal olunca, varlığı rızıklandırmak, ruh olarak üflemek ve KABZ ederek öldürmek görevi bitmiş olur. Tünel, toplu KADERİN, zaman impulsları içinde KAZA edilmesini sağlamakla yükümlüdür. Rızk ve sayılı nefesi verip, bağlantı kablosu olarak uzandığı Süper uzaya (Misâl âlemine) geri döner. İçindeki hapis varlık için artık orada bir "Kabir hayatı" (Bir canlı rüya ya da kâbus) başlar.
Eğer bir karadelikten girseydik ve (Tesadüfen) o tünel aynı anda karadelik ve akdelik giriş-çıkışlarını İMHA etseydi, o zaman başka bir paralel evrene değil; bütün paralel evrenlerin üst katındaki SÜPER UZAY'a yani salt beşinci boyuta çıkardık.
Basit bir örnekle "Baloncu"nun başına gelenler, karmaşık bir astrofizik gereği bizim başımıza gelmiştir. Baloncunun göğe çıkması neyse, birinin SÜPER UZAY'a çıkması ve bütün evrenlere "YUKARIDAN BAKMASI" da odur.
Genelde bu Süper uzaya psişik içdünyamızda ve düşlerimizde, düşüncelerimizde âşinayız. Uyku ve uyanık uyku (Hipnoz gibi) kendimizden geçme (Bayılma, komaya girme) gibi geçici, girgin-kısa kalıcılığımız, teğet olarak etkileşimlerimiz de vardır. Bunun yanında Mi'rac, Mükâşefe, Tayyı mekân, Teleportation, viloction vb. gibi paranormal hallerde de türlü kerametlere tanık olabiliriz. Zikir, yakaza gibi yüksek şuur halleri ile daha da yükseliriz (Piri Reis haritaları gibi).
Ölümle Süper uzayın temelli malı olarak kalabileceğimiz gibi, Mi'rac imtiyazıyla da Resulullah'ın MADDÎ BEDENİ İLE KEŞFETMESİ ÖRNEĞİNİ DE bir özel durum sayabiliyoruz. Tünellerin atası, bileşkesi, tümevarımı ise SUR BORUSU (Corn Hole) denen BERZAH ÂLEMİ'dir.
KESİM : 28
Başlangıcın Sonu Sonun Başlangıcı
Rabbin katlarına ve Arş'ına giden yollar o kadar azametlidir ki, zaman dev boyutlara ulaşır. Bir saniyenin 60 milyonda biri zamanda kaldığımız tünel süreci (Bir günün tutarı olan 86.164 saniyenin de 366 bin katına ulaşan bir zamana) büyür. Bu kozmik tünelde kalma süresi dünya hesabıyla 50 bin yıl ve kozmik zaman olarak BİR GÜNLÜK "Yükseliştir".
Saniyenin 60 milyonda biri zamanda buradaki bir paralel evrenden trilyarlarca yıl ötedeki bir başka paralel evrene geçebiliyoruz. Eğer biz bu kadar kısa bir tünel zamanı yerine BİR GÜNDE tünel boyunca yol alsaydık, inanılmaz bir ARŞ yüksekliğine (Mi'rac yolu) tanık olacaktık. İşte bu "Mİ'RAC" Tünelidir. Diğeri de "Sur borusu"dur ki, biri 1000 yıl diğeri 50000 yıla eşdeğer "BİR GÜNLÜK" yolculuk ortamıdır.
Rabbin huzuruna (Arş'ına) giden yükseklikler için türlü hız fazları ve türlü sema (Uzay) kapıları (Karadelik-Akdelik geçişleri) bildirilmiştir. Bu kapıların da göklerin direği gibi görünmez olduğu âyetlerde bildirilmektedir ki, yeri geldikçe değineceğiz.
Yine ileride ele alacağımız, bütün tünellerin açıldığı bir ana tünel (Sur borusu = Berzah âlemi = Horn Hole) bulunmaktadır. İşte bu tünel içinde geçen süre bir gün ise, bunun dünyadaki karşılığı 50 bin yıl (Yaklaşık 18 250 000 000) gündür. (*)
(*) Ahıretteki geçen bir gün, dünyadaki bin yıl ila 50 bin yıl kadardır. Bu, orada ışık hızının 365 bin ilâ 19 milyon katı bir çift standart takvim olduğunu göstermektedir. Özellikle zamanın bu uzunluğu, bekleme azabı içindir. Sabırlı olan için bu zaman çok kısa gelecektir. Örneğin Resulullah 50.000 yıldan fazla Mi'rac edip, 100.000 yıl sonra döndüğünde henüz "YATAĞI SOĞUMAMIŞTI".
Evren, paralel evrenler ve her şey, sadece KÂİNAT'tır. Kâinat tek bir bütündür. Yani, sonsuz sayfası olan bir kitap gibidir. Sayfalar birbirine dikgendir.
Bütün âlemler (Paralel evrenler) ise bir uzaya sahiptir. Sema=Gök tercümesi artık bu düzeyde yavan gelmektedir. Çünkü yüce katlar SEMA=UZAY ile özdeştir. Fakat bu uzaylar yine de YEDİ GÖK olup, bunu rezerv ve kabuk olan 8 ile 9. gökler kuşatmaktadır. İşte burası bir sonsuzluk kulesinin ZEMİN katı, girişi antresidir. Asıl olan sonsuzluk kulesinin katlarıdır. Öğretimiz boyunca ilk kat olan Süper uzaya yani Misâl âleminin asma katı olan "SULTAN ÂLEM"e, sonra "Mutlak Misâl âlemi" olan HYPER UZAY'a çıkacağız ve bu katların bilimsel incelenmesini sürdüreceğiz.
Arş'tan ALLAH'a isimli bu bandımız 3 cilt olup, gelecek ciltte de Relativite ve Karadelik - Akdelik - Tünel - Süper Uzay 10 boyutlu kuantum teoremi yanında Misâl âlemlerine ulaşacağız.
ARZ'DAN ARŞ'A Mİ'RAC
BİRİNC CİLDİN SONU
(Dizinin üçüncü kitabının sonu)
FİHRİST
ARZ'dan ARŞAa
Mİ'RAC
BİRİNCİ CİLT FİHRİSTİ
Sunuç 5
İlksöz 13
BİRİNCİ BÖLÜM
(Bilim ve İman)
Kesim 1 Niçin Bilim? 21
Kesim 2 Bilim imana getirir 24
Kesim 3 Bilim Allah delilleridir 30
Kesim 4 "Hiç bilimsiz Kur'an olur mu?" 39
Kesim 5 Yeryüzü halifesi 44
Kesim 6 Genişleyen çember 53
İKİNCİ BÖLÜM
(Arz'dan Yakın Semalara...)
İleri Bilgiler 1 Cifir ve uzay fethi 65
İleri Bilgiler 2 Cifir ve Yâsin 69
İleri Bilgiler 3 Yasin ve uzaysal cifiri 78
İleri Bilgiler 4 Gece ayetinin mahvı 81
İleri Bilgiler 5 Kur'an'ın kalbindeki uzay 89
İleri Bilgiler 6 Hz. Nuh transatlantiği gündemde 92
Kriptolojik Bilgiler-A Ateşten, nurdan gemiler 98
İleri Bilgiler 7 Yasin tecelli ediyor 106
İleri Bilgiler 8 Havacılık Endüstrisi için Kur'an emri 113
Kriptolojik Bilgiler-B Cifire örnekler 117
İleri Bilgiler 9 İlk hava yolları 119
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
(Güç ve kuvvet atmaktadır)
İleri Bilgiler 10 Ok, yaydan çıkıyor 125
İleri Bilgiler 11 "Güç ve kuvvet atmaktadır" 132
İleri Bilgiler 12 Sultan güçler 135
Kriptolojik Bilgiler-C Rahman ve atmosfer 138
İleri Bilgiler 13 Atmosfer ve katmanları 140
İleri Bilgiler 14 Sultan güç, sultan kuvvet 150
İleri Bilgiler 15 Yasin'in kalbindeki astronomi 155
İleri Bilgiler 16 Astronota "Yasin" güvencesi 161
Kriptololik Bilgiler-D Cifir ile mükaşefe 168
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
(Ay'da okunan Kur'an)
İleri Bilgiler 18 İnşikak ve uzayın fethi 175
İleri Bilgiler 19 "Şafak" 179
İleri Bilgiler 20 "Gesenin vesak'ı/Ay'ın İttesakı" 182
İleri Bilgiler 21 "Tabakadan tabakaya..." 189
İleri Bilgiler 22 "Ay'ın keşfi, kesfi ve sakkı" 193
İleri Bilgiler 23 Uzaya ilk gidecekler müslümanlar olmayacaklardır 195
İleri Bilgiler 24 Gerçekleşen öngörüm 197
İleri Bilgiler 25 Uzayda kılınan bayram namazı 206
İleri Bilgiler 26 Yasin ve İnşikak "Uzay yerleşimidir" 211
BEŞİNCİ BÖLÜM
(7 Yer Kuşağı)
Kesim 7 "Aşağı gök" 217
Kesim 8 Genişleyen evren 222
İleri Bilgiler 27 7 gök/7 yer sistematiği 225
İleri Bilgiler 28 Atom ölçeğinde 7 yer sistematiği 230
İleri Bilgiler 29 Arz'ın 7 katmanı
İleri Bilgiler 30 7 Cehennem tabakası
İleri Bilgiler 31 Gökyüzündeki 7 yeryüzü
ALTINCI BÖLÜM
(7 Gök Kuşağı)
Kesim 9 Birinci gök: Cevvissema 247
Kesim 10 Güneş'in keşfi 251
Kesim 11 Ay'ın keşfi 255
Kesim 12 Anaforların tavafı 260
Kesim 13 7 Gök tayfı 265
Kesim 14 Kur'an'daki Gök Mekaniği mucizesi 269
Kesim 15 Göklerin direği çevresinde saf ve tavaf 274
Kesim 16 Gözler ve gökler 279
Kesim 17. Yumurta çatlıyor 284
Kesim 18 Eksen mili 287
Kesim 19 Tevâzûn=Denge 290
Kesim 20 Tavaf=Anafor 294
Kesim 21 Evrenin rotasyonu 302
Kesim 22 "Ufuklardaki Kudret" 307
YEDİNCİ BÖLÜM
(İğneyle Kuyu Kazmak)
Kesim 23 Zamanla yarışa kalkışmak 315
Kesim 24 Aktarıssemavât=Uzuy-zaman çizgileri 327
Kesim 25 Yeni "Sultan güçler" peşinde 330
Kesim 26 Zaman şartlanması 333
Kesim 27 Uzay-üstü-uzay 336
Kesim 28 Başlangıcın sonu; sonun başlangıcı 341
Dostları ilə paylaş: |