The miracle of allah



Yüklə 0,86 Mb.
səhifə9/16
tarix28.07.2018
ölçüsü0,86 Mb.
#61444
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   16

İLERİ BİLGİLER - 20

"GECENİN VESAK'I
AY'IN İTTESEKA'SI"

1400 yıl sonra "Âyet" tecelli etmiş ve insanoğlu, uzaydan dünyanın şafağını seyretmiştir. Yine 1400 yıl önceden beri "Gök ve Uzay" aynı sayıldığından RENK farkı olan "VESAK" da ortaya çıkmıştır. Uzayın "Sürekli gece renginde" olduğunu, uzay çağındaki insanımız "ŞİMDİ" biliyor ama, daha geçen yüzyıl bile birkaç kuşak önceki insanlar, gündüz de uzayın MASMAVİ olduğunu sanıyorlardı.

İlâhi bir lütuf olarak, atmosfer MASMAVİ, ferah, aydınlık olarak gün ışığını dağıtıp, yayar. Atmosfer içindeki güneş ışığı yansımaları bize "Masmavi" göğü armağan etmiştir. Ki, bunun bir benzeri hiçbir gezegende yoktur.

Atmosfer dışında yani uzayda, ne güneşin ne de yıldız ışıklarının aydınlatamadığı MUTLAK bir karanlık ile tanışırız ve sürekli "Geceyi" yaşarız. Ta ki, bir gezegene ayak basınca yansımayı hissederiz.

Uzay, genişlediği için kararmakta ve soğumaktadır. Bu nedenle yaratılışın 700 bininci yılına kadar, göğün her noktası güneşten bin kez parlaktı. Giderek soğudu ve karardı. İnşikak-17. ayet Uzay'ın mutlak karanlığını bildirir. Dünya dışarıdan seyredildiğinde, gözler, gece-gündüz ufukları olan "Şafak" denen "Gurup-Tan" olayı daha iyi anlaşılır.

Uzayın engin sürekli bir gece olduğunu biliriz. Ama gün ışığı metal uzay araçlarımıza çarptığında, (Hava tabakası olmadığı için) çok aydınlık, adeta ayna etkisi yapar. Güneş enerjisi en iyi "Uzaydaki" bir reflektörden toplanır. Bu nedenle, örneğin, uzay mekiğinin (Challenger) ekseni çevresinde dönmesi sağlanarak, sürekli bir yanının ısınması önlenmiştir.

Gece terimini burada "Uzayın mutlak karanlığının" fark edilmesi olarak yorumlamalıyız. "Gecenin büründüğü herşey = Veseka" ise; "İnsanın araçlarını, bineklerini, taşıtlarını" da kapsamaktadır. Bunların "Uzay'ı" işaret ettiğini anlayabiliriz.

"VELLEYLİ (Ve geceye) VE MÂ (Ve onun) VESEKA (İttesak ettiklerine) VELKAMERİ (Ve Ay'ın) İZETTESEKA (Veseka ve izetteseka'sına yemin ederim)." (İnşikak-17,18)

Görüldüğü gibi, VESEKA, İTTESEKA; "Gecenin büründüğü şeyler" anlamına gelmemektedir. Bu iki terim aynı kökten gelmektedir ve kökü "Koleksiyon yapmak, numune toplamak" anlamındadır. Veseka, bize gezegenlerden "Numune alınacağını" bildirmektedir ki bu da tecelli etmiştir.

"Veseka" kökünün zengin türevleri vardır: Veseka=Belge'den başlayarak (Gezegenler-arasını da kapsayan) "İhracat-İthalat-İstif, kargo" gibi türlü anlamları vardır. Ayrıca, ikmal etmek, toplayıp taşımak, tamamlamak, bütünlemek, pınar, su kaynağı, göle-gölet oluşturmak, yağmur ya da su taşınmak, bir şeyin bereketlenmesi, çoğalması, artması, zam-ilâve, yük=kargo, Rahim içinde yaşamak ya da bir şeyin içine ve altına sığınmak, bir şeyin dibini meskûn etmek gibi türevleri vardır.

İzleyen iki ayette, bu türevlerden önce "VESEKA" daha sonra "İTTESEKA" kullanılmıştır. Bu demektir ki, gece âyetinin mahvı ile "Veseka" başarılmıştır. Daha sonra Ay'ın da İttesekâ ile tamamlandığını anlıyoruz. Ay fethinde, önce GECE VESEKA'sıyla Uzay'ın kademe kademe fethedileceği; daha sonra İttesekâ ile "Ay'a gidileceği" ortaya çıkmaktadır. Kademeli roketler (Missile), yapay uydular (Satelite) ve uzay laboratuarları "Veseka" kapsamına girmektedir. Çünkü bunlar Dünya ile Ay arasının fethindendir.

Daha sonra Ay'a gidilmesi etabı gerçekleşmiştir. Sırada Ay'a yerleşilmesi yani "İttesak'a" vardır ki, bunun tam anlamı "AY TAMAMLANDI"dır. Mecaz olarak "Ay'ın işi tamamdır" derken, oraya insan yerleşiminden söz ederiz. Çünkü İttesek'a aynı zamanda "AY'DA TOPLANMAK" anlamına gelmektedir. İşte bu bize "İnsanların Ay kolonizasyonu gerçekleştireceklerini" haber vermektedir.

Şimdi Kamer=Ay terimi üzerinde duralım:

"Evren galaksilerden oluşmuştur" derken, Galaksi'nin cins bir isim olduğu anlaşılır. Bizim içinde bulunduğumuz "Galaksimiz" ise özel isim olarak "Samanyolu" adını almaktadır.

Galaksiler yıldızlardan oluşmuştur. Yıldızlar yine cins isimdir. Ama bizim yıldızımız "Güneş" özel adını almaktadır.

Güneş sistemleri gezegenlerden oluşmaktadır. Gezegenlere "Seyyare" adı verilmekle birlikte aslında Kur'an'da bu isimle zikredilmez; ARZ=Yer ve Kevkeb diye bildirilir.

Sistemimizin bilinen 9 gezegeninden Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün, Plüton "GAZIMSI" gezegenlerdir. Bunlar "Donmuş gaz" ise buz üzerine ayak basarız. Ama aslında bunlar güneş gibi "Ayak basılamayacak" kütleye sahiptirler. Dolayısıyla onlara Gaz gezegenler (Aynı zamanda dış gezegenler) ismini vermekteyiz. Asıl gezegenler "İÇ GEZEGENLER" olup, bunlar Merkür, Venüs, Dünya, Mars dörtlüsüdür ki, bunlara ayak basılır. Bu yüzden adları TOPRAKSI GEZEGENLERDİR.

Diğer gazımsı gezegenlerin de topraksı AY'ları vardır ve insanoğlu bunlara bildiğimiz anlamda ayak basabilir. (Örneğin Jüpiter bir gaz gezegendir ama uyduları Merkür'den de büyüktür. Jüpiter yüzeyine inemeyiz ama uydularına yerleşebiliriz.)

Dünya, Mars, kısmen Venüs ve Merkür ile AY, insanın zorlanmadan yaşamasına ve iskânına elverişlidir. İşte KAMER, bu topraksı gezegenler ve uyduların CİNS İSMİ, fakat bizim Ay'ın özel ismidir. Dolayısıyla, önce Ay'ın sonra diğer TOPRAKSI GEZEGENLERİN aynen "KAMER=Ay" gibi iskânının mümkün olduğu bildirilmektedir. İnsanoğlu önce Ay'ı tamamlayacak, orada toplanacak, sonra da diğer gezegenlere ileri karakollarını taşıyacaktır ve her seferinde "Ay'ın işi tamam, şimdi Mars'ın işi tamam, Venüs'ün de işi tamamlandı..." diye bilecektir. İşte bu "Tamam"lar İtteseka terimi ile de verilmiştir. Nitekim ilk astronotlar Ay'a indiklerinde; "Kartal (Ay aracı) kondu" dediler. Daha sonra inip Ay'da yürüdüler ve dünyaya şu mesajı ilettiler:

-"Ay'ın işi tamam!.."

Ve sanki "Vel Kameri İzzetteseka" âyeti İngilizce söylenmişti: "Ay tamamlandı!"

İttesek'a, aynı zamanda "Bir şeye bir şeyi eklemek" ve "Devreyi kapatmak, akımı tamamlamak, çatıyı kondurmak, kapağı kapamak, kalite kontrolü yapmak, etiket kondurmak, son hareketi yapmak" demektir. "Ay'a konulduğu" anlamı da tecelli etmiştir.

Diğer türevlerine baktığımızda; "Veseka ve İttesak'a" bize Ay-Uzay fethiyle ilgili büyük sırlar vermektedir:

• Ay'dan numune alındı. (Ay taşları toplandı.)

• Ay, gezegen koleksiyonumuzun ilkini oluşturdu.

• Veseka, ana rahmi ile de bağlantılıdır. Örneğin bir dişi hayvan hâmile kalınca, dışa kapanır ve içindeki yeni oluşun filizlenmesine adapte olur. Araplar bunu daha çok "Devenin hamile kalması = Vesekatin Nâkatu" olarak kullanır. Bu da ilk astronotlarımızı taşıyan MODÜL (Rahim) dediğimiz ana kabin, kumanda bölmesinin sırrıdır. Çünkü Ay'a inen bütün araçlara "AY MODÜLÜ=Ay Rahimi" denmektedir. Veseka'nın MODÜLE EDİLMİŞ biçimi de İTTESEKA olmaktadır.

• Vesik ise yağmurla bulutların dolu olması, bulutun yağmur yüklenmesi anlamındadır. Bir türevi "Su gözesi, su pınarı, su tankı" ile ilgilidir. Günün birinde, süt vb. gibi sıvıları atmosfer dışına taşıyarak orada kendiliğinden buz tutmasını sağlamak ve bunu "Uzay Aysberg'i" olarak, Ay ve diğer ikmal istasyonlarına ulaştırmak da MÜMKÜN olacaktır. Orada yeniden eritilecektir. Bu "Uçan buzdağları içine konacak roketlerle istenilen yere Veseka=Sürüp toplamak" yanında Ay'a, suni yağmur da yağdırılabilecektir.

• İtteseka ise "Toplama, taşıma" anlamından başka, MODÜLE Ay kentlerinin (Şeffaf kubbeler içine yerleşim birimleri) kurulmasını anlatan RAHİM olayı ile ilgilidir. Bundan başka "İçine alma" karşılığı da bulunduğundan, Ay altında "Korugan kentlerde" yaşama ipuçlarını da vermekte ve sığınak teknolojisini yinelemektedir. Böylece dünya yapısı malzeme de oraya götürülüp toplanmış, yüklenmiş olacaktır.

• Yüklenmiş binek (Yâsin suresi) ile Veseka-İtteseka (Yüklü toplu yerleşim) birbirinin aynıdır. Birincisi binektir, seyyardır. İkincisi ise SABİT istasyondur.

• Vesekat ise "Bir ağacın meyvesinin çoğalması" olayıdır ki, Uzay-Ay kolonizasyonunda plantasyon denen çiftliklerin kurulabileceğine de işarettir.

Daha önceki bantlarımızda da böyle çift kelimelerin birer kitap kalınlığında yorumu olacağını, örneğin Hûnnes ve Künnes ikilisi içinde görmüştük.

Eğer bu iki kelimenin sadece sözlük karşılıklarına bakar da meal verirsek, aldanırız; acizliğimiz okuyucuya -hâşâ- Kur'an'ı da acze düşmüş gibi gösterir. Bir Türk okuyucu, Arapça bilmek zorunda değildir. Bir meal (Tercüme) Kur'an alır ve okur. Ondaki Türkçe ifâdenin belli kelimelerine ve kavramlarına şartlanır. Bunlar kişisel tercüme yüzünden yanlış anlaşılabilir; o kişinin kültür-bilim seviyesini aşamayan ilgisiz anlamlar, klâsik ağdalı bir dil okuyucuya sevimsiz gelebilir. Okuyucunun "Kur'an'ı" benimsemesine engel olabilir. Nitekim, piyasada pek çok meal kitabının hiç biri birbirine benzemez, türlü anlatım ve yorum biçimleriyle sayısız meal enflasyonu ortaya çıkar. NE VAR Kİ KUR'AN TEK KİTAPTIR!.. Meallerin bilimsel noksanlık ve ekip olmayışı yüzünden güdük karşılıkları vardır, anlaşılamayan da "Sözlükten bakılıp, geçiştirilir". (*)



(*) Örneğin Hûnnes ve Künnes, sözlükten birer kelime ile göz ardı edilmiştir. Oysa BİLİM boyutlarında onların birer KARADELİK-AKDELİK'ten başlayarak, TÜRLÜ ZIT ÇİFTLER olduğunu önceki iki cildimizde sunmuştum. Veseka-İtteseka (ve hatta İVTESEKA) işte böyle bol karşılığı olan bir çift oluşturuyor. Bu konuda değerli bir eser olarak Mehmet EMİNOĞLU'nun "Kur'an ışığında Kâinat ve göklerin fethi"ni okura tavsiye ederim.

İLERİ BİLGİLER - 21

TABAKADAN TABAKAYA

Şimdi yeniden toplu olarak İnşikak'ın İKİNCİ BÖLÜMÜ olan İTTESAK'ı sunalım:

"AND OLSUN O ŞAFAK'A, VE O GECEYE VESAKA, VE AYDAKİ İTTESAK'A Kİ, SİZ MUTLAKA TABAKADAN TABAKAYA BİNECEKSİNİZ."

İşte şimdi gerçekten Ay'a ve diğer Kamerlere (Sıradaki gezegenlere) gitmek için "Leterkebünne tabekan an tabak" mübarek tanımı kullanıldığı anlaşılıyor. Diğer mealler bunu "Hâlden hâle" ya da "Bir durumdan bir başka duruma döndürülmek" biçiminde tercüme ederler. Oysa görüldüğü gibi TABAKA ismi vardır ve Türkçe karşılığı KATMAN, KAT, KAT ETMEKLE YÜKLÜ OLDUĞUMUZ ARALIKLAR, KATMERLER ve EVRENSEL AŞAMALAR, ETAPLAR, EVRİMLER, FAZLAR'dır.

Dünyadan havalanan bir uzay aracı "Atmosfer tabakalarını" geçer. Sonra dış katmanlara (Tabakalara) ulaşır ve sonra da felekleri aşar. Örneğin, Dünya ve Ay çekiminin birbirini dengeleyip eşitlendiği bir TABAKA vardır ki, buradaki bir araç, ne dünyaya ne Ay'a bağlıdır, doğrudan EVRENSEL ÇEKİME bağlıdır.

Sistemlerin menzilleri vardır. Ama iki sistem arasında bu TABAKALAR kat edilmezse o menzillere ulaşılamaz. Eğer buna "Bir durumdan diğerine binmek, halden hale binmek" dersek, bu yorum değil yorgunluk olur. Çünkü bizlerin MUTLAKA tabakadan tabakaya bineceğimiz "=Terkebünne" (Terkebenne) ile açıklanmıştır. Terkebenne "Muhakkak bineceksiniz" anlamındadır. Kökü ise Rekibe'dir ve BİNEK olunan şeye BİNMEK, onu SÜRMEK, yönetmek demektir.

• Bu tabakalar bizlerin üzerinde "YUKARIDA" yer alır. Yani her birine tırmanılıp binilecektir. Her tabakaya insan teknik imzasını atacaktır. İşte yapay uydular tabakamız ki, bunlar dünyanın çekimine bağlıdır. Çekim alanı dışında yani Ay ile eşit çekim paylaşılan tabakaya da "Ara istasyonlar" kurulacak ve bir tabakanın daha keşfi gerçekleşmiş, o tabakaya insanoğlu bindirilmiş olunacaktır.

• Terkebünne ya da terkebenne "BİNDİRİLMEK, BİNMEK, SÜRMEK" anlamındadır. Merkeb gibi türevi üzerine binilen hayvan, binek hayvanı anlamında kullanılmaktadır. Rakib türevi ise sürücüsü, binicisi SÜVARİ'dir ki, yine "Kaptan pilotlar, Sefini Süvarileri" oluveriyor.

Yeniden "Tabakadan tabakaya" kelimesine dönersek, yine sayısız sır buluruz:

• Hem yer feleklerinin her birinin tabaka-tabaka olduğu bildirilmektedir, hem biyosfer, atmosfer, magnetosfer gibi başka tabakalar olduğu bildirilmektedir.

• Gezegenlerin felekleri zikredilmiştir ki, bunlar SIRAYLA fethedilecektir.

• Tabaka, feleklerden başka, KADEMELİ roketlerimizin de işaretidir. Transit uzaya açılmanın, yani ara istasyonların da TABAK=KADEMELİ olacağını göstermektedir. Örneğin, dünyadan bir ARA İSTASYONUNA sonra oradan Ay'daki bir istasyona ve daha sonra oradan Venüs veya Mars'daki bir istasyona "Gidebileceğimiz" menziller, felekler, tabakalar hâlinde uzayın etapları demektir.

• Uzayın fethindeki bütün teknik aşamalar, Ok ucunun mermi biçimini alması, bu mermi-ok biçiminin ebadının büyütülerek Jet-Roket biçimi alması, sonra bunların "MENZİL" denen birbirinden uzak tabakalara (Kısa, orta, uzun, kıtalararası gibi) iletilmesi de birer TABAKADAN TABAKAYA BİNME olayıdır.

• Böylece menzilden menzile gidilecektir. Her menzil de bir gök katmanına ulaşmaktadır. Sistemimizdeki gezegenler sırayla keşfedilince, artık sırada yakın yıldızlar TABAKASI yani "Bir gökten diğerine gidiş" söz konusu olacaktır.

• Paralel evrenler arasında giden bir "Evren yolcusu" ise yine tabakalar hâlindeki paralel evrenlerin bir tabakasından diğerine gitmiş olacaktır. Yani Rabbil âlemin'in Âlemlerinden birinden diğerine gitmiş olacaktır.

• Soyut astronomide ise bu evrenin katları arasındaki bir "Gezici durugörü" (mânâ âleminin keşfi), mâna ehlinin din performansıyla "Bedensiz astronomi" yapması, küçük çapta mir'aclar, derecelerin yükselmesi, uzayın dolaysız keşfi gibi "Manevi tabakalar".

• TABAKADAN TABAKAYA BİNMEK, "YÜKLENMİŞ BİNEKLERLE" gerek yolculuk etapları olarak kat etmek, gerekse teknik aşama olarak teknolojik evrimdir. Teknik aşamaya örnek olarak roketlerimizin giderek hızlanacağını, ışık hızına çok yakın hızlara ulaşınca "MADDE TABAKASINDAN" "ENERJİ TABAKASINA" bineceğimiz, hatta bunu da aşarak Takyonik (SOYUT TABAKALARA) gidileceği ortaya çıkar.

• Işık hızına çok yakın uzay araçlarımız ise "TABAK" biçiminde olacaktır. Ayetin "Tabekan an TABAK" sırrı, bu UFO biçiminin de işaretçisidir. Nitekim onlara önce "UÇAN TABAK" (Flying Saucers) denmiştir. Uçan bu "Tabak" biçimi araçlar, insanın MADDE olarak en yüksek hız limitlerine ve gelecek çağların Kur'an tefsirine hitap etmektedir.

• Bunun yanında "Resulullah'ın Mir'acında olduğu gibi" Arz-Arş arasındaki bütün TABAKALAR da yer alır. Burak ve Refref ise Resulullah'ın BİNDİRİLDİKLERİ'dir.

• Evren "TABAKALAR" halindedir. İnsan (Ölü ya da diri fakat) MUTLAKA TABAKALARA binecek, yükseleceği ya da aşağılanacağı yerlere kadar türlü tabakadan tabakaya bindirilecektir.

• Arz-Arş dizisi eserlerimiz, zaten bu sonsuzluk kulesinin katlarının (Katmanları=Tabakalarının) KAT edilmesi üzerine kurulmuştur. Hatırlatmak bakımından bu kozmik tabakaları bildiren âyeti bir kez daha sunalım:

"ARZ'I BİNANIN (Yapının, kulenin) İLK KATI; SEMAYI (Gökleri) DA DİĞER KATLARI GİBİ KILAN ALLAH'TIR." (Mü'min-84)



İLERİ BİLGİLER - 22

"AY'IN KEŞFİ-KESFİ-SAKKI"

Hadisler Ay hakkında üç önemli şeyi bildirmektedir:

1. Ay'ın keşfolunması, yani Ay'a gidilmesi.
2. Ay'ın kesfolunması, yani küsuf = Tutulma olayı.
3. Şakkı Kamer = Ay'ın Resulullah mucizesi olarak "İKİYE YARILMASI".

Bunların üçü de gayrı müslimlere nasip olmuştur. Ay'ın keşfolması, Neil Armstrong ve Edwin Aldrin'in ayak izlerindendir. Ay'ın kesfolunması (Ay'a isabet eden "Küsufa karşı Hüsuf" tutulma ve krater olayları) ileride açıklanacak. Şakkı Kamer denen Ay yarılması ise, Resulullah'ın mucizelerinden olup, Resulullah (sas) eliyle, gökteki Ay'ı iki parçaya ayrılmış olarak göstermiştir. (Bu mucize karşısında birçok inanmayan imana gelmişti.) İşte bu da Ay'ın İtteseka ve İnşikak'ındandır. Ay olayları ise İnşikak suresinin "YÖNETİMİNDEN"dir:

"ŞAFAK'a, geceleyin VESAK'a, Ay'daki İTTESAK'a yemin ederim ki, siz bir TABAKADAN diğer TABAKaya bindirileceksiniz. Artık ne oluyor da onlar iman etmiyorlar?"

Şimdi yeniden bir şifreyle karşılaşıyoruz: Astronotlar ve insanlara "Tabakaları aşıp gittikleri hâlde niçin hâlâ iman etmedikleri" soruluyor. Daha önce de Ayetel Kürsi'de ve Yâsin suresinin "İkinci kefesinde" bu kardeş anlam yer almaktaydı:

"ONLARA (Uzayda kurtardıklarımıza, sağ salim tabakadan tabakaya geçirdiklerimize) 'TARAFIMIZCA MERHAMET OLUNMANIZ İÇİN ÖNLERİNİZDE, ARKALARINIZDA BULUNAN ÂFETLERDEN SAKININ' DENİLDİĞİ ZAMAN ONLAR YÜZ ÇEVİRDİLER. ONLARA RABLERİNDEN HİÇ BİR ÂYET (Delil) VE HÜCCET (Gösterge) GELMEMİŞTİR Kİ ONLAR YÜZ ÇEVİRMEMİŞ OLSUNLAR." (Yâsin-45,46)

Şimdi bunun "İkizi" olan İnşikak suresindeki 19 ilâ 25 arası âyetlere de bakalım:

"SİZ (İnsanlar) MUHAKKAK TABAKADAN TABAKAYA BİNDİRİLECEKSİNİZ. ÖYLEYSE ONLARA (Astronotlara, uzay bilimi ile uğraşanlara, görevlilere) NE OLUYOR Kİ, İMÂN ETMİYORLAR? VE KENDİLERİNE KUR'AN OKUNDUĞU ZAMAN NEDEN SECDE ETMİYORLAR. BİLAKİS O KÜFREDENLER YALANLIYORLAR. OYSA ALLAH ONLARIN BÜTÜN DÜŞÜNDÜKLERİNİ (Önlerindekilerini, arkalarındakilerini ve âfetlerini) PEK İYİ BİLENDİR. BUNUN İÇİN (İslâmiyeti kabul etmedikleri için) ONLARI ACIKLI BİR AZAB İLE MÜJDELE. İMÂN EDİP DE GÜZEL AMEL (Örneğin müslümanların uzay yarışına girmeleri) VE DAVRANIŞLARDA BULUNANLAR MÜSTESNA(dır)... ONLAR İÇİN KESİNTİSİZ (Bitip tükenmeyen armağan) ECİR VARDIR!"

Sunduğumuz kardeş âyetlerden Cifirsel sonuçlar çıkarabiliriz artık:



İLERİ BİLGİLER - 23

UZAYA İLK GİDECEKLER "MÜSLÜMANLAR" OLMAYACAKLARDIR!

Çünkü, ümmetler yarışı "HAKÇA" bir yarıştır. Müslümanların zamanla bilim ve teknolojiden "YÜZ ÇEVİRMELERİ" dolayısıyla uzay çağının dışında kalacakları bildirilmiştir. Allah'ın (c) ilk emri olan "OKU"nun ta kendisi BİLİM olup, herkese farzdır. Bu emir-farzı, terk eden Ümmeti Muhammed'e BİLİM küstürülmüştür. Uzay çağının gerisine düşen 20. yüzyıl müslümanının "Uzay ve Ay'a ilk gidenlerden olamayacağı" ortaya konmuştu. Câhil bir ümmet olmanın sırrı da, sadece sosyal bilimleri İLİM sayıp, kendimizden başka hiç kimseye faydası olmayan şahsi borcumuzu (ibadetimizi) HER ŞEY sayan, Arabesk toplum olmamızın bedelinde ümmetler yansında geri kalmışız. Bunun için "Bir saatlik ilim 70 yıllık ibadetten efdâl" tutulmuştur.

Kafir (Ateist) ve gayrı müslim ehli kitap ise "Erkenden kalkmış, çoktan yol almış", didinip çalışmasının mükâfatını bu dünyada HAKÇA almıştır. Batı âleminin bilim ve teknolojide atağa kalkarak, aşamalı ve etaplı olarak "Tabakadan tabakaya binmesi" sonucu uzaya çıkılmış; sonra Ay'a ulaşılırken, bir yandan da sistemimiz içine "Yolcular, Kâşifler" dediğimiz robot uyduları yollamış ve bu başarıyı bileğinin hakkıyla HAK ETMİŞTİR! Daha da ilerisi, gezegenlerin yollarını yine onlar açmaktadırlar. Çalışkanlığın, bilgili oluşun mükâfatı batılı, Japon ya da müslüman herkese eşittir.

• ONLARA NE OLUYOR DA İMAN ETMİYORLAR?

Bu âyetin anlamı, uzaya müslümanlardan, hristiyanlardan önce imansız (Kâfir) bir ümmetin insanlarının çıkmasıdır. Pravda'nın haberine göre, uzaya ilk çıkan insan olan Rus Gagarin, "Uzaya çıktım, tanrı vardır diyenlerin tanrısını arayıp bulamadım" diyordu. Onun bu zırvasına karşı, Kur'an 14 yüzyıl önce "Soru sorarak, peşin cevap vermiş" bulunmaktadır: "Onlara ne oluyor da imân etmiyorlar?"

• VE KENDİLERİNE KUR'AN OKUNDUĞU ZAMAN SECDE ETMİYORLAR?

Bu âyet ise, kâfirlerin siftah başarısını "Hristiyanların" aşacağını ve ateizme karşı "Ehli kitaptan hristiyanların" kazanacağını bildirmektedir. Nitekim Uzay'a siftah, çıkmaktan çok önemli olan AY'A AYAK BASMAK, hristiyan astronotlar Collins, Aldrin ve Armstrong ekibine nasip olmuştur: Onlar ise tersine "Kim olursanız olun, nerede olursanız olun, son saatlerde oluşan bu olayları düşünüp, her biriniz kendi ibadet biçiminize göre Allah'a dua edin" mesajını gönderdiler.

Ay'a ilk ayak basan Neil Armstrong ve Edwin Aldrin'in serüvenini hemen hiç duymayan kalmamıştır. Onların Ay'da başlarına gelenler İBRET ve HİKMET doludur:

1. Ay modülü, Ay'a ayak basılana kadar bir çift "UFO" kontrolündeydi. Eşit bir açıyla "Koruma perdesi" oluşturan bu ikiz disk biçiminin video "RESİMLERİ" çekildi. Bu bir çift yabancı araç naklen TV yayınını izleyen milyar kişi tarafından izlendi ama "Işık opakları" sanılarak fark edilemedi. Ne var ki, bunu yayınlayan LİFE dergisinin o sayısı tez yoldan toplatıldı.

2. Ay'da "Esrarengiz bir MÜZİK YAYINI" hem yer hem de uzay aracının bantlarına kayıtlandı. Bu esrarengiz müzik yayınının "NE OLDUĞUNU" dönüşünden 14 yıl sonra astronot Armstrong anlayacaktı:

Bu sırada Mısır'da bir konferans veren Armstrong'un konferansını bir Camiinin ezan sesi bölmüştü. Armstrong susmuş, ezanı dinlemişti. Bu dünyada ilk kez duyduğu ezandı, ama onu daha önce de Ay'da dinlemiş olduğunu, "AY'DAKİ ESRARENGİZ MÜZİK YAYINININ" ezan olduğunu o an anlamıştı:

"Bu ses, Ay'a ilk adımımı attığımda duyduğum ve ürperdiğim, esrarengiz bir müzik yayını sandığımız melodidir."

3. Ay'da havasız ortama rağmen, ses-üstü bir ses hitap etti ve bu hitap da yer ve uzay aracının bantlarda uğultu yapan bu uzunca cümleye hem museviler hem de hristiyanlar sahip çıktılar. Fakat NASA'daki müslüman bilim adamları bunun arapça olduğunu resmen ortaya koydular!

"(İs) Lam... Rabbi... (Ves semâ) vel ARZ (d) dinî indehû... İzâ kûn âlim"

Bu cümleyi birazdan açacağız ve Ay'da Kur'an'dan okunduğunu iyice anlayacağız. Çünkü gerek EZAN gerekse CÜMLE olarak KUR'AN'ın okunacağını İnşikak açıklıyor:

"ÖYLEYSE ONLARA NE OLUYOR Kİ İMAN ETMİYORLAR VE (Daha sonra Ay'a indiklerinde) KENDİLERİNE KUR'AN OKUNDUĞU ZAMAN SECDE ETMİYORLAR? TERSİNE O KÜFREDENLER YALANLIYORLAR!"

Armstrong'un "Müslümanlığı kabul ettiğine ilişkin yayınları" birçok okurumuz duymuş olmalıdır. Bunun doğruluğunu Allah bilir. Fakat üç astronotun da kendilerine Ezan ve Kur'an okunduktan sonra "Neden MÜSLÜMAN olmayıp, NAMAZA yönelip SECDE etmedikleri" sorulmaktadır. Armstrong'un "Akıl hastası olduğu, ne söylediğini bilmediğini NASA'nın 'İsimsiz' bir sekreteri" açıklamıştı. Life dergisinin toplanması, refakatçi UFO'ların göz göre göre yalanlanması, bantların ve kayıtların devletin sinir bozucu resmiyeti ve sansürü ile saklı tutulması, insanların bir paniğe kapılmasından çok; İSLÂMIN ZAFERİNİ saklamak istemelerinden, kendi kâfirce düşüncelerinden dolayıdır. Ard niyetli olarak gerçeği göz ardı etmek üzere daha gizli loncalardan emir aldıklarını da devam eden âyet önceden bildiriyor:

"TERSİNE, O KÜFREDENLER YALANLIYORLAR. OYSA ALLAH ONLARIN BÜTÜN DÜŞÜNDÜKLERİNİ (Ardniyetlerini, satılmışlıklarını, sinsiliklerini, başlarına gelecek bütün âfetleri) PEK İYİ BİLENDİR. BUNUN İÇİN (İslâmiyeti kabul etmedikleri için) ONLARI ACIKLI BİR AZAB İLE MÜJDELE..."



İLERİ BİLGİLER - 24

GERÇEKLEŞEN ÖNGÖRÜM

İnsanın "Uzay-Gezegenler fatihi" olmasına ilişkin bir başka kriptolojik kehanet kaynağı da "Hâlidî Kameriyye'si"dir. (*)



(*) Sözkonusu belgeler, doğuda Hâlidî kolunun; batıda Zig-Zag'ın kurucusu Mevlânâ Hâlidî Bağdadî'nin ("93 savaşı" dönemde) Hz. Hızır'dan aldığı ilâhi bilgiler, Hekim (Ya da Ekim) bey diye bilinen öğrencisine emânet edilmiştir. Ekim bey bu belgenin bir nüshasını, Batılı Müslüman Bilim Adamlarından Gurdjieff'e İstanbul'da teslim etmiş, Gurdjieff de bunlardan iki nüsha çoğaltarak K. M. Allein (Allain) ve Hansel-Axel Heiberg'e iletmiştir. Tamamı 7 paragraf olan belgenin İngilizce nüshası "Ve Hızır bana dedi ki..." diye çoğaltılmıştır. Bağdatlı Halid'in Hz. Hızır'ın öğrencisi olduğu Batılı Müslüman Bilim Adamları grubunun kısa adı olan "Zig-Zag"a bu ismi bizzat verdiği rivayet edilmektedir. Bu isim aslında "Zez-zağ" olup, batı dillerine uyarlama kolaylığı bakımından Zig-Zag biçiminde geçmektedir.

Söz konusu belgenin birinci paragrafı Resulullah'a ve Hz. Hızır'a yöneliktir. İkinci paragraf ise NUN başlığıyla şöyle yazmaktadır:



"Arz (dünya) 'dan Süreyya Arz (Dünya, yıldız) 'ına kadar Kamerler silsilesi (Aylar zinciri, zincirleme aylar) vardır. Âdemoğlu kıyamete kadar bunları KEŞF edecektir. Arz'ın Kameri (Dünyanın Ay'ı) ismini NUN-Kalem suresinden ve bunun KAF harfinden almıştır. KAF-NUN icazıyla Dünya Kamerine ilk Nasranî'den Nisra Nail olacaktır. Onların şeytanı dünyada kalacağı için kalp, göz ve kulak mühürleri açılacaktır. Ay'ın şeytan yerine geçen süflî mahluğu dünyaya inecektir. Ay o gün toplantı yeri olacak, Âdemoğlu, Âdemoğlunun oğlu, süflî müekkili, rahmanı müezzini ve münadi müekkili hazır bulunacaktır."

Şimdi "Hâlidî öğretisine göre" bu paragrafı açmaya çalışalım: Sistemimizden bir başka sisteme kadar birçok gezegen bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, bildiğimiz Ay'dır. Sonra diğer gezegenler (ve başka sistem gezegenleri) sırayla insanoğlu tarafından keşfedilecektir.

Ay'a ilk gidecek olan insanlar ise "Nasranî=Hıristiyan" / "Nisra=Kartal" / "Nâil= Umduğuna erişmek, idealine kavuşmak, yarışı kazanmak" ile şifrelendirilmiştir. Hz. İsa'nın doğum yeri Nâsıra=Nezareth kenti olduğundan hristiyanlara Nasranî (İsevi, Nesturi) denmektedir. Ay'a ilk gidenlerin hristiyan olduklarını sezebiliyoruz.

Nisra ise Kartal demektir ki, bu da iki yoruma uyuyor. Amerika Birleşik Devletleri'nin Amblemi Kartal'dır. (Ayrıca savaştan sonra Amerika ve Rusya'ya sürüklenen Alman roket bilginlerinin de arması kartaldır.) Amerikalı hristiyanların Ay'a ilk ulaşanlar olacağı bildirilmektedir. İkinci olarak Ay'a inen ilk aracın adı da "Eagle=Kartal"dır. (Ay modülüne örümcek denmekteydi, sonradan kartal olarak değiştirildi.) Ankebut yani "Örümcek" suresinde de bu sır saklıdır. Hatta bu araç Ay'a indiğinde, dünyaya "Kartal kondu" mesajı verilmiştir.

Nail olmak ise bir "Rekabet, yarış" söz konusu olduğunu bildiriyor. Sovyet-Amerikan uzay yarışmasını Amerika'nın kazanacağını bildirdikten başka, eğer çok büyük bir rastlantı yoksa; Ay'a ilk ayak basan astronotun adının Neil olduğu da söylenmiştir.

Neil, İngilizceye İbranice (İncil'in indirildiği dil) kökenli olarak girmiş bir temenni isimdir; "Umudun gerçekleşsin, idealine erişesin" anlamında bir duadır. İbranice ile Arapça, bilindiği gibi akrabadır ve ikisi de Sâmî dil ailesindendir. (Örneğin Rabbin El Melik ismi, yahudicede "Al Maleh"dir. Nâil de bunun gibi Neil'dir ve İrlanda O'Neal ya da Nale ismiyle ilgisi yoktur.)

Şimdi izleyen ikinci paragrafı aktaralım:

"Nâsranî Nisrası Nâil olup, kameri keşfederken şeytanı (Dünyada kaldığından) Kesfe uğrayacak, küsufu da hüsufu da görecektir. Âdemoğluna, Ademoğlunun oğlu olan Süreyya Kameri ehlinden mahfuz beyz refakat (eyn) ve Nezaret (eyn) edecektir. O TABAKEYN'dir ki, Sultandandır, Hızırdandır, İzhardandır, ivtisakdandır. Onları mühürsüz gözler görecek, mühürlü gözler de yarılacaktır (İnşikak). Hüsuf ve Küsufu Râsulullah "Şakkı Kamer" icazı ile o gün için mübarek etmiştir. Sonraki ümmeti de evvelki ümmeti olan Âdemi mübarek kılmıştır o gün... Onlar da(hi) Zürriyetten ümmetin âhiri bir acîb Rakib'dir de Râkib'dir El-Rakib tâlimindendir."

İkinci paragraf, burada uzun uzadıya açılmayacak kadar uzun sırları içermektedir. Metin aslında Arapça olduğu için, bütün titizliğimize rağmen çeviriyi yeni dille yapmanın bir takım sakıncaları vardı. Özetle şunlar belirtilmektedir:

Hristiyan Kartal (Amerikan) aracının astronotları Ay'a inene kadar onlara "Kendilerinin de oğulları" olan ve Süreyya yıldızının bir gezegenine ulaşmış bir dönemden gelebilen Mahfuz (Saklı ya da muhafaza edilmiş ya da muhafızlık yapan) beyz (Disk oval biçimli) bir çift refakat (Eşlik, eskort) aracı nezâret edecek=gözetecektir. O araçlar bir çift TABAK biçimindedir. Sultan'dan (Bu teknolojiye erişmişlerden ve Hz.) Hızır'dan=onun teknolojisi olan zaman yolculuğu yapabilenlerdendir. İzhâr=Zahir açıkça görünürler, maddedirler. İvtisak=Bir görevi tamamlamak, muhafız oldukları yere toplamak üzere bulunmaktadırlar.

Onları madde olduğu için her gözün göreceği, Septik gözlerden de perdenin kalkacağı, türlü teknolojiye tanık olacakları bildiriliyor. Onların "gözleri yarılacak-belirecek" türünde âyetler vardır. Örneğin Yecüc-Mecüc ortaya çıktığında da inanmayan gözler belirecektir.

Hüsûf "= Çöküntü, krater, tutulma" ve Küsûf "= Gezegen tutulumu" olaylarının Resulullah mucizelerinden biri olan "Ay'ın yarılması" ile ilişkisi olduğunu, Resululah'ın o gün, insanoğlunun Ay'a gittiği bu günü kutsadığını açıklamaktadır. Torunların da Ay'a inen atalarının bu tarihsel günlerini kutsadıklarını ve kutladıklarını, bu görevle orada olduklarını anlıyoruz.

Resulullah'ın "Önceki ve sonraki ümmetim" dediği bir çift ümmet vardır. İşte bu bizi yeniden "Zaman yolculuğu" sırrına zorluyor. İnsan, önce Ay'ı fethetmiş, sonra diğer gezegenlere yönelmiştir. Kuşaklar boyu bu fethini çok uzak sistemlere taşıyabilecek "Âdemoğlunun da oğulları" zincirleme olarak uzay fethini sürdüreceklerdir. "Kıyamete yakın" ya da "Sonraki ümmetim" dediği kuşakların dizimizin birinci cildinde "Zaman yolculuğu" mekanizmasını üstlendiğini sunmuştuk. Torunların atalarını ziyareti ışık hızının aşılması ya da uygun koşullarda tekillik tünellerinin kullanılmasıyla (TERSİNEN RELATİVİTE) çok mümkündür. Bu torun kuşakların o beyzî (disk, oval mercek biçiminde) "Uçan tabaklarını" yapmalarının akla yatkınlığına da değinmiştik. Bunun üzerinde duralım: Tabak-tepsi biçimi anlamına gelen "TABAKEYN" gerçekten de "Bir çift" zuhur etmiş, binlerce fotoğrafı çekilmiş, TV'de yayınlanmış, Life dergisinin kapak konusunu oluşturmuş, ayrıca ilgilenen basın organlarında da bir çift TABAK (yani disk biçimli UFO; kimliği bilinmeyen uçan obje) fotoğrafları içine alınmıştır. Acaba gelecekteki torunların yaptıkları ve "Uçan tabak biçimindeki" araçlarıyla, atalarını kutlayan "Sonraki ümmet = Torun müslümanlar" mı kastedilmektedir? Üstelik Yâsin'de geçen "Zürriyet" burada da zikredilmiştir. Bu zürriyet, "Sonuncu ümmetten kişiler" olup, "Âcib=Acayip, tuhaf teknolojileri" olan "Rakib=Binici, sürücü, pilot, astronotlar" olduğu mu imâ ediliyor? Üstelik onların düşman kamplara bölünme ihtimalini "Râkib=Rekabetçiler" terimi haber veriyor. Rabbimizin 99 isminden biri olan "El Rakib" de zikredilmiştir ki, bu ismin fonksiyonu insanların "Pilotaj ve astronotiks" yeteneğine yansımıştır.

İzleyen paragraf ise şöyledir:

"Acîb zürriyet ve siftah eden âdemlerden başka orada cismanî olmayan Ay süflisi (Şeytanı) vardır. Biiznillah mübarek vakit girince bir nuranî müezzin ezan okur. Ay ehli (Melekler) namazını kılar ve namaz bitince bir münadi (Tellal, mesajcı melek) Âdemoğullarına kıraat (Kur'an) okur. Sonra şöyle seslenir:
'BUGÜN, BURAYA GÖKLERİN VE YERLERİN VE ARASINDAKİLERİN RABBİ (olan Allah'ın) İNDİNDEKİ (Hak) DİN İSLÂM'A GELDİNİZ. O, OL DEDİĞİNDE (dilediği hemen) OLUVERİR. O ÂLİMLER ÂLİMİDİR. İLMİNDEN DİLEDİĞİ KADAR VERİR. GÖKLER VE YER ONUN MÜLKÜDÜR. BU ARZ DA (Ay) O'NUNDUR.'
Bu nidayı kulağı mühürlü olmayan her bir Âdem duyacak, fakat dönerken onu bekleyen şeytanı vesvese ile unutturacak. Yalnızca üç taneden biri vesveseye kanmayınca kalbinin mühürü açılacak. Besmelesiz ayak bastığı Ay'da unuttuğu besmeleyi, dünyaya dönünce hatırlayacak. Kim secde etmeyi dilerse Rabbi ona secdeye kolaylık verir. Kim yüzünü çevirirse onu âfete boğar."

Açıklamadan, orada bir çift "Araç"tan başka, görünmeyen "Süfli=Kötü, sefil, aşağılık" bir takım varlık da olduğunu, şeytanın yerine geçtiğini, çünkü şeytana gökler yasaklı olduğundan oraya ulaşamadığını kavrayabiliyoruz. Bundan başka görünmeyen bir "Müezzin=ezan okuyan" ve bir "Münâdi=Nida eden", bir şey duyuran, tellâl bulunmaktadır. Müezzinin Ezan'ının ne olduğunu RESMİ BANT KAYITLARINDA açıklamıştık. "Kıraat=Okuma, bildiri" ise, yine bantta kayda geçen kelimelerle TAM UYUŞUM halindedir. Bunlar RABBİ=Rabb, Allah, mürebbi, öğreten, terbiye eden; EL ARZ=Dünya, dünyalar, yerler. İkisi birden "Yeryüzünün Rabbi" anlamı çıkar ki bu da Ay'ın da Rabbi anlamına gelir. İndehû=İndinde, katında, nezdinde anlamına gelir. Muhtemelen bu, Rabbimizin katı anlamındadır. Din ise her üç kitapta da aynı anlamda "DİN"dir. Bu Rabbimizin katındaki din olan "İslam"ı kastetmelidir. "İzâ=......dığı zaman" anlamındadır; kûn=ol demektir ki "Ol dediği zaman" yine ihtimal dahilindedir. Âlim ise bilindiği gibi Allah'ın en büyük isimlerinden birisi ve aynı zamanda BİLGİN anlamına gelmektedir.

Aynı belgenin, diğer Kamerlerini sayan başka paragrafları vardır. Bir cümle şöyledir: "Kamerlerden Zühre zuhur edecek, kamerlerden Mirrih (Mars) merhamet bilmeyecek."


Yüklə 0,86 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   16




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin