Toplumsal sistem gerçekliĞİ


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM BARBARLIKTAN MEDENİYETE GEÇİŞ



Yüklə 2,28 Mb.
səhifə33/133
tarix18.03.2018
ölçüsü2,28 Mb.
#45872
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   133

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

BARBARLIKTAN MEDENİYETE GEÇİŞ

YUNAN GENSİNİN GELİŞİMİ

Tarihsel gelişme sürecinin diyalektiği, bütün halklar için öyle Engels’in dile getirdiği gibi düzenli bir şekilde, bir basamaktan diğerine muntazam geçiç biçiminde olmasa da, biz gene de önce Engels’in anlatımını sonuna kadar götürmek istiyoruz. Çünkü gerçekten, bu konuda gelmiş geçmiş en büyük otorite o. Ailenin Devletin Özel Mülkiyetin Kökeni’nin üstüne yüzelli yıldır başka bir kitap yazılmadı.


“Tarih-öncesi zamanlardan beri, Yunanlılar, Pelajlar ve öbür soydaş halklar da, tıpkı Amerikalılar gibi aynı organik diziye göre örgütlenmişlerdi: gens, kabile, aşiret, aşiretler konfederasyonu. Doryenlerde olduğu gibi, bazan kabile olmayabilirdi; ama gens hep temel birimdi. Yunanlılar, tarihe girdikleri çağda uygarlığın eşiğindedirler; onlarla, daha önce söz konusu edilen Amerikan aşiretleri arasında iki büyük gelişme dönemi bulunur; bu dönemler, kahramanlık çağı Yunanlılarının İrokualara göre sahip oldukları ilerlemeyi gösterirler. Bu yüzden, Yunan gensi İrokualardaki gense hiç benzemez; grup halindeki evliliğin izi iyiden iyiye silinmeye başlamış, analık hukuku yerini babalık hukukuna bırakmıştır; bundan ötürü, doğuş durumundaki özel mülkiyet gentilice örgütlenme içinde ilk gediği açmış bulunur. Bunu, tamamen doğal bir biçimde ikinci bir gedik izler: Babalık hukukunun yürürlüğe girmesiyle, zengin bir mirasçı kızın serveti, evlenme yoluyla kocasına geçeceğinden, yani bir başka gense gideceğinden, bütün gentilice hukukun temeli yıkılmış demektir; bu durumda servetin gens içinde kalması için genç kızın gens içinden evlenmesine yalnızca izin verilmekle kalınmadı; hatta bu iş, bir zorunluluk haline getirildi”.
“Aşiret, birçok akraba kabileden bileşir. Attika’da, her biri üç kabileden bileşik dört aşiret vardı, bu kabilelerin her birinde de otuz gens bulunuyordu”. “Homeros’un şiirlerinde Yunan aşiretleri, çoğunlukla küçük halklar biçiminde toplanmışlardır; bununla beraber, bu topluluklar içinde gensler kabileler ve aşiretler henüz özerkliklerini koruyorlardı. Bu halklar artık surlarla pekiştirilmiş kentlerde oturuyorlardı; nüfus, sürülerin genişlemesi, tarımın yayılması ve küçük el zanaatlarının başlamasıyla artıyordu; aynı zamanda, servet farkları ve onunla birlikte, eski ilkel demokrasi içinde aristokratik öge de büyüyordu. Çeşitli küçük halklar, en iyi topraklara sahip olmak için, ve kuşkusuz ganimet ereğiyle de, ardı arkası kesilmez savaşlar yapıyorlardı; işte bu andan itibaren savaş tutsaklarının köleliği kabul edilmiş bir kurum haline geldi”.
“Bu aşiret ve küçük halkların o zamanki örgütlenmesi şöyleydi: Konsey sürekli otoriteydi; başlangıçta gens başkanlarından bileşen bu konsey, daha sonra bunlar arasından seçilmiş bir heyetten oluşuyordu; bu durum, aristokratik ögenin gelişme ve güçlenmesine yol açtı..Devletin kuruluşuyla, bu konsey, daha sonra Senato oldu”.
“Demek ki, Yunanlılarda, kahramanlık zamanlarında, gentilice örgütlenmeyi henüz dirim ve güç dolu, ama aynı zamanda da yıkılışının başlangıcında görürüz: Babalık hukuku, servetin çocuklara geçişiyle aile içinde servet birikimini kolaylaştırır ve aileyi gensin karşısında bir güç durumuna getirir; servetler arasındaki fark, soyluluk ve soydan geçme bir krallığın ilk izlerini yaratarak kuruluş üzerinde etkili olur; önceleri savaş tutsaklarıyla sınırlanan kölelik, daha o zamandan aşiret üyelerinin, hatta kendi öz gens üyelerinin köleleştirilmesi yolunu açar; aşiretler arasında yapılan savaş, bu çağdan itibaren, sürü hayvanları, köleler, hazineler kazanmak için, karada ve denizde sistemli bir yağmacılık biçiminde, yani normal kazanç kaynağı biçiminde yozlaşır; sözün kısası, zenginlik, en yüksek iyilik olarak övülür ve değerlendirilir; ve zenginliklerin zora dayanarak çalınmasını haklı göstermek için eski gentilice kurallar çiğnenir. Artık bir tek şey eksiktir: yalnızca özel kişiler tarafından az zamandan beri edinilmiş bulunan zenginlikleri, gentilice düzenin komünist geleneklerine karşı koruyan ve yalnızca eskiden o kadar hor görülen özel mülkiyeti kutsallaştıran ve bu kutsal şeyi bütün insan topluluğunun en yüce ereği olarak bildiren bir kurum değil, ayrıca, mülkiyet edinmenin, başka bir deyişle, zenginliklerdeki durmadan daha hızlı bir büyümenin ardarda gelişen yeni biçimleri üzerine, genel olarak toplum tarafından yasaya uygunluk mührünü de basan bir kurum; yalnızca toplumda başlamış bulunan sınıflar halindeki bölünmeyi değil, ayrıca mülk sahibi sınıfın hiçbir şeye sahip olmayan sınıfı sömürme hakkını ve onun üzerindeki egemenliğini de sürdürüp götüren bir kurum. Ve bu kurum çıkageldi. Devlet icat oldu”[7].

SINIFLI TOPLUMA GEÇİŞİN DİYALEKTİĞİ



Engels’in anlatımı mükemmel. İlerde bu konuya tekrar döneceğiz ama, bir nokta var ki, yeri gelmişken ona değinmeden geçmeyelim. Engels herşeyi çok güzel anlatıyor. O “Kahramanlık Çağı” denilen çağın, bütün halklarda, aslında bir talan, başka halkların zenginliklerine el koyma, onları köle haline getirerek onların işgücünden yararlanma, ticaret yollarını ele geçirerek başkalarının aleyhine kendi zenginliğini arttırma çağı olduğunu çok güzel koyuyor. Ve en önemlisi de, bütün bunlar daha devlet doğmadan oluyor. Devlet zaten bu “Kahramanlık Çağının” ürünü olarak ortaya çıkıyor sonra. Yani, sadece Yunanlılarda değil, Türklerde, Romalılarda, Cermenlerde, “Kahramanlık Çağında”, bütün halklar, gens-komün kozasını delip çıkan o medeniyet kurtçuğu rolünü oynuyorlar. Bütün o, köle-ganimet elde etmek için yapılan savaşlar, başka halkları-insanları vahşice öldürüp yok etmeler, öyle, bir egemen sınıfın ve onun örgütü olan devletin organize etmesiyle, ya da provoke etmesiyle falan olmuyor! O, halâ komün-aşiret-gens üyesi olan insanların, o “özgür” insanların hepsinin ortaklaşa kararlarıyla oluyor. Halk meclisi kararıyla yapılıyor o savaşlar. Bunlar öyle “kurtuluş savaşı” falan değil! Öyle haklı-haksız savaşlar falan ayırımı yok! Zenginlik elde etmek için yapılıyor bütün bu işler. Sonra ne oluyor, kimileri dimyada pirince giderken evdeki bulgurdan da oluyor! Köle elde etmeye giderken, bir bakıyorsun kendisi köle olmuş! Olayın özü bu! Ve de, sınıflı toplum, egemen sınıflar, ezenler ve ezilenler dediğimiz ikilik bütün bu sürecin sonunda ortaya çıkıyor. Kimilerinin şansı iyi gitmiş üstte kalmış, kimileri de altta! Bireyler açısından bu tamamen bir tesadüf. Üretimin bireysel olarak yapılmaya başlanılmasıyla beraber, toplumsal bir zorunluluk olarak gerçekleşen sınıflaşma süreci içinde kimin altta, kimin üstte güreşeceği bireyler düzeyinde tamamen tesadüfen gerçekleşiyor. Öyle ya, gensin içinde ilerde kimin ezilen, kimin ezen olacağını belirleyen bir otorite mi vardı! Demek istediğimiz şudur: Sınıflı topluma geçiş, bütün insanların elbirliğiyle, gönül rızasıyla gerçekleşmiş tarihi-objektif bir oluşumdur. İnsanlar kardeşçe komün içinde yaşayıp dururken, bazı hınzır kişilerin provokasyonuyla, diğerlerini aptal yerine koymasıyla gerçekleşmemiştir! Bu nedenle, insan olarak gönlümüz hep sınıf mücadeleleri ortamında yenik düşenlerden yana olsa da, iki şeyi biribirine hiç karıştırmamak gerekiyor. Birincisi şudur: Hiç unutmamamız gerekiyor ki, sınıflı topluma geçiş, hangi biçimde gerçekleşmiş olursa olsun, bu yolda ne kadar kanlı, insanlık dışı yöntemler kullanılmış olursa olsun, gene de, insanlık tarihinde sınıfsız toplumlar aşamasına göre daha ileri bir aşamaya geçiştir. Böyle olduğu için de, bütün o “iğrençliklerine” rağmen, sınıflı topluma geçişin o “kahramanları” tarihsel olarak ileri bir iş yapmışlardır. Bu süreç içinde altta kaldıkları için bu gidişe direnen, tekrar eskiyi, komünün o eski eşitlikçi düzenini geri getirmeye çalışan, bunun kavgasını veren o “yiğit” insanlar da, malesef tarih tarafından bilimsel olarak gerici damgasını yemişlerdir. Tarihsel gelişme sürecinde, haklı ya da haksız olmayla ilerici ya da gerici olmak her zaman aynı şey değildir. Bir Şeyh Bedreddin, bir Dadaloğlu, bir Köroğlu, ya da bunun gibi binlercesi, Alman köylü savaşlarının o yiğit insanları, her halkın tarihinde bulunan o yiğit insanlar mücadelelerinde haklıydılar. Haklıydılar, çünkü insanlar arasındaki eşitsizliğe karşı çıkıyorlardı. Baskıya-zora karşı çıkıyorlardı. Ama gericiydiler! Eskiyi geri getirmeyi savunuyorlardı. Hak’kı eski dengenin içinde arıyorlardı. Üretici güçlerin çok daha gelişmiş olduğu bir durumdan eskiye-geriye dönüşü savunuyorlardı. Bu yüzden de kaybettiler. İnsanlığın gelişme sürecinde, daha ileri durumlara ulaşabilmek için, sınıflı toplumlar sürecinin yaşanılması gerekiyordu. İnsanın bireysel varlığının ancak komünal varlığın içinde, onunla birlikte oluşabildiği ilkel komünal toplum düzeyinden modern komünal toplum düzeyine çıkabilmek için, aradaki sınıflı toplumlar sürecinin yaşanılması gerekiyordu. Sınıflı toplumlar süreci, komün insanının yerini bireyin aldığı bir süreçti. Modern komünal topluma giden yol ise, bu süreç boyunca bireyin gelişmesinden geçiyordu. Bireyi yaratan süreci, yani sınıflı toplumu zorla yok ederek bir yere varılamazdı. Tam tersine, sınıflı toplum içinde bireyin gelişmesini savunmak, onun daha da gelişmesini engelleyen unsurlara karşı mücadele etmek, üretici güçlerin gelişmesi için mücadele etmek gerekiyordu. Sınıflı topluma karşı duyulan öfke, ancak bu tarih bilinciyle birleşirse bir anlam kazanabilirdi. Ne yiğitler gelmiş geçmişti bu dünyadan bu gerçeğin farkında olmadan..Ölmek yetmiyordu, sınıflı topluma karşı “ölümü göze alarak mücadele etmek” yetmiyordu yani! Hem haklı olacaktın, hem de mücadeleyi bilimsel bir zemine oturtabilecektin. O kadar kolay birşey değildi bu, ama başka da yolu yoktu!..Çünkü olay insanın gelişmesi, kendi bilincine varması olayıydı. Bireyin gelişmesi komün insanının toplumsal kimliğinin inkârıydı. Bireyin inkârı geriye dönüşle değil, bireyin gelişmesiyle, inkârın inkârıyla gerçekleşebilirdi. Ah keşke bütün bunları kırk sene önce düşünebilseydim!!..

Yüklə 2,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   133




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin