Toplumsal sistem gerçekliĞİ



Yüklə 2,28 Mb.
səhifə30/133
tarix18.03.2018
ölçüsü2,28 Mb.
#45872
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   133

TOPRAK MÜLKİYETİ

“Meta ve köle biçimindeki zenginlik yanında, para biçimindeki servet yanında, toprak mülkiyeti biçimindeki zenginlik de kendisini gösterdi. Toprak parçaları üzerinde başlangıçta gens ya da aşiret tarafından kişilere verilen “kullanım hakkı”, şimdi öylesine sağlamlaştırılmıştı ki, bu parçalar soydan geçme mülk olarak artık onlara ait bulunuyordu. Gentilice topluluğun toprak üzerinde sahip bulunduğu eskiden kalma hak kırıntıları bile artık onları rahatsız ediyordu ve bunlardan kurtulmak için çaba gösteriyorlardı. Kurtuldular da- ama az sonra yeni toprak mülkiyetinden de kurtuldular. Tam ve özgür toprak mülkiyeti, yalnızca, toprağı kısıntısız ve sınırsız olarak kullanma yetkisi anlamına değil, onu elden çıkarma yetkisi anlamına da geliyordu.Toprak, gentilice mülk oldukça bu yetki yoktu. Ama yeni toprak sahibi, gens ve aşirete ait yüksek mülkiyet engellerini kesinlikle söküp atınca kendisini o zamana kadar çözülmez biçimde toprağa bağlayan bağı da koparmış oldu. Bunun ne demek olduğunu, özel toprak mülkiyetinin çağdaşı olan paranın türetilmesi ile öğrendi. Bundan böyle toprak satılan ve rehine konulan bir meta olabiliyordu. Toprak mülkiyeti kurulur kurulmaz, ipotek de türetilmişti...Tam özgür, elden çıkarılabilir toprak mülkiyetini istediniz öyle mi, pekala işte ona sahipsiniz!”


“İşte böylece, ticaretin genişlemesiyle, para ve tefecilikle, toprak mülkiyeti ve ipotekle, kitlelerin artan yoksullaşması ve yoksullar yığınının büyümesiyle birlikte servetin küçük bir sınıf elinde toplanıp merkezleşmesi de hızla gerçekleşti. Yeni servet aristokrasisi, daha ilk anda, aşiret soylularıyla karışmadığı ölçüde, bu soyluları kesin olarak geri plana itti”[7].

TOPRAĞA “SAHİP OLMAK” DEMEK NE DEMEKTİR?

Mülkiyeti şöyle tanımlıyor Marx Grundrisse’de: “Mülkiyet, demek ki, ilk anlamda, insanın kendi doğal üretim koşullarıyla, kendisine ait şeyler olarak, kendi malı olarak, bizzat kendi varlığının parçası varsayılan birşey olarak, var oluşunun doğal ön varsayımları, deyim yerindeyse, kendi vücudunun uzantıları olarak ilişkiye girmesinden başka birşey demek değildir”.


“Mülkiyet, o halde bir aşirete (cemaate) ait olmak (bunun içinde öznel ve nesnel varlığa sahip olmak) ve bu cemaatin toprakla kendi inorganik vücudu olarak ilişkiye girmesi sayesinde, bunun dolayımıyla bireyin de toprakla kendi bireyselliğinin bir ön varsayımı, bir var oluş tarzı olarak ilişkiye girmesi demektir. Mülkiyeti üretim koşullarıyla olan ilişkiye indirgiyoruz”[8].
Demek ki, kendi varlığını üretme süreci içinde, bu üretimin nesnel koşulu olan toprağı (çevreyi) kendi vücudunun bir parçası olarak görüyor insan. Ve tıpkı “benim elim”, “benim ayağım” der gibi, “benim toprağım” diyebiliyor.

PEKİ, TOPRAK BİR ÜRETİM ARACI MIDIR?

Organlarımız, ürüne ilişkin bilgiyle hammaddeyi işleyerek ürünü gerçekleştiren motor sistemimizdir. Üretim faaliyeti esnasında kullandığımız diğer aletler vs. de, bu organlarımızın uzantıları olarak, üretim aracı kategorisine girerler. Doğayla etkileşme süreci içinde, doğadan alınan hammaddeleri sahip olduğumuz bilgiyle işlerken, motor sistem olarak bu organlarımızı ve üretim araçlarını kullanırız. Peki toprak da bu türden bir üretim aracımıdır ki insan onu kendi organlarının-vücudunun bir parçası-uzantısı olarak görüyor? Hayır, aslında toprak bir üretim aracı değildir. Toprak bir üretici güçtür. Ama insan onu bir üretim aracı olarak görür!..Neden?


Üretim faaliyeti demek, herşeyden önce insanın çevreyle-doğayla etkileşmesi demektir. Yani insan bir tarafta, doğa diğer tarafta! Doğa insanı etkiliyor, insan da bu etkiye karşı bir tepki-reaksiyon oluşturarak doğayı etkiliyor. Ya da tersi oluyor. Olayın özü bu. Etkileşme olayı bu. Üretim faaliyeti ise, insanın doğayı rasgele-bir hayvan gibi değil, sahip olduğu bilgiyi kullanarak etkilemesi-işlemesidir. Yani işin özü gene bir etkileşme. Ama üretim söz konusu olunca, bu, insan açısından bilinçli bir etkileme oluyor. Yani insan bilinçli bir şekilde doğayı etkilemiş oluyor. Peki ya doğa? O ne yapıyor bu arada, onun hiç katkısı olmuyor mu ürünün oluşmasına?
İnsan, üretim faaliyeti boyunca, doğadan alınan hammaddeyi işlediği için, onun gözünde doğa bu sürecin hep pasif unsuru. “İşleyen”, “yaratan” hep insan! Yani insan için üretim süreci tek yanlı bir informasyon işleme süreci. Peki öyle mi gerçekte?
Hayır, öyle değil! Çünkü her ürün bir çocuktur! Babasının doğa-çevre, annesinin de insan olduğu bir çocuk! Ama çocuğu karnında taşıyan, onu oluşturan, şekillendiren anne-insan olduğu için, o sanıyor ki, tek başına onu-çocuğu yaratan da kendisidir. Olay bu kadar basit!.İşin özünde insanın üretim sürecine sadece kendisini-kendi varlığını- temel alan koordinat sisteminden bakması yatıyor. Yani insan, çevreyi-doğayı bir yana bırakarak üretim olayını sübjektif bir şekilde kendisine göre yorumluyor. Gerçekte ise, ürünün oluşmasında insanın ne kadar katkısı oluyorsa çevrenin-doğanın da oluyor o kadar. Ürün, tek yanlı olarak “yaratılmış” bir nesne değil aslında. O, bir sistemin çıktısı olarak-bir sentez olarak gerçekleşiyor. Kısacası, çevre-doğa-toprak, bir üretim aracı olarak değil, üretici bir güç olarak üretim faaliyetinin içinde yer alırlar.
Bir örnek verelim: Tarlaya tohumu atıyorsunuz. Bu tohum aslında bir üründür, bir önceki sürecin ürünüdür. Tıpkı döllenmiş bir yumurta gibidir yani. Döllenmiş bir yumurta nasıl ana rahmine gidiyor ve orada kendi çevresiyle etkileşerek gelişiyorsa, tarlaya atılan tohumun durumu da aynıdır. O da kendi ana rahmine (toprağa) ulaşmaktadır. Olayın diyalektiği budur. Ama; üretim faaliyetinin sübjektif unsuru olarak olay size biraz farklı görünür! Siz, olayı kendi açınızdan ele alarak, bu süreci de tıpkı bir fabrikada ham maddelerin işlenilmesi süreci gibi değerlendirirsiniz. Bu durumda, sizin tarlayı sürmeniz, gübrelemeniz, varsa yabani otları taşları temizlemeniz, sulamanız, en sonunda da ürünü toplamanız sizin için fabrikadaki bir işçinin yaptığı üretim faaliyetleri gibi görünür. Çünkü, bütün bu işleri yaparken, bir işçi gibi siz de işgücünüzle-emeğinizle işin içinde yer almakta, organizmanızın motor sistem unsurlarının yanı sıra, çeşitli aletler vs. kullanarak üretim araçlarından da yararlanmaktasınız. Sizin için de bu faaliyetlerin hedefi hep tarlaya ekilen o tohumdur, onu bir ham madde olarak işlemek, ürün haline getirmektir sorun. Bu süreç içinde, size göre toprağın da bir üretim aracından farkı yoktur. Bir kazmayla, ya da traktörle toprağın fonksiyonu aynıdır sizin için. Bu arada siz, elbette ki, doğanın-çevrenin de o tohumu etkilediğini görürsünüz, yani doğanın-toprağın basit bir üretim aracından daha öte birşey olduğunun farkındasınızdır aslında. Örneğin, o yıl kurak mı geçiyor, yoksa bol yağışlı mı, bunun farkındasınızdır. Toprağın besin değerinin tohum açısından oynadığı rolün farkındasınızdır. Havaların ürün açısından iyi gidip gitmediğinin farkındasınızdır. Ama gene de, doğa-çevre tarafından gelen bütün bu etkinlikleri siz kendi faaliyetlerinizin bir uzantısı olarak görmeye devam edersiniz. Yağmur az yağmışsa daha çok su verirsiniz, toprağın besin değeri azsa daha çok gübre verirsiniz. Ve bütün bu işleri yaparken de kendinizi hep herşeye muktedir tek yaratıcı olarak görürsünüz! Olaya kendi varlığınızı temel alan koordinat sisteminden baktığınız için, herşey size bağlı olarak, sizin bir parçanızmış gibi görünür. Sonra da bütün bunları, “insanın doğa üzerindeki egemenliğinin” sonuçları olarak değerlendirirsiniz! İşte toprağı-doğayı- bir üretim aracı haline getiren ruh halinin mantığı budur. Bu durumda, köle sahibi için bir köle ne idiyse, sizin için de doğa-toprak odur: Bir üretim aracıdır!..Ve onu tepe tepe “kullanırsınız”!

Şek.8


Modern sınıfsız topluma-bilgi toplumuna geçiş sadece insanı-emeği özgürleştirmeyecek, insanın insana kulluğuna son vermeyecek, bu süreç aynı zamanda doğanın da kölelikten kurtuluşu, özgürleşmesi süreci.. Bugün doğa’nın-çevrenin ağzı var dili yok gibi! O hep karşılıksız veren durumunda! Sahip olma-sahip çıkma iddiası yok onun! Gasp edilme durumunda kendini savunma mekanizması yok! (acaba!) Bu yüzden de insan, onun da üretici bir güç olduğunu göremiyor. Onu hep kendi organlarının uzantısı bir üretim aracı olarak görüyor.

Yüklə 2,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   26   27   28   29   30   31   32   33   ...   133




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin