Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 305; Aynur, Sa-liha Sultan, 35, no. 80; Âsitâne, 13; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 14-15, no. 31; Münih, Mecmua-i Tekâyâ, 12; Raif, Mir'at, 241, 562-568; IhsaiyatlI, 21; Vassaf, Sefine, V, 270; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 58; Ziya, İstanbul ve Boğaziçi, II, 226-228; İnal, Son Hattatlar, 810-812; inal, Türk Şairleri, I, 291-293, II, 983-985, III, 1671-1672; M. Sertoğlu, "Sütlüce ve Üç Hattat Mezarı", Hayat Tarih Mecmuası, 3 (Mart 1977), 13-17; ay, "Halıcıoğlu'ndan Kasımpaşa'ya", ae, 4 (Nisan 1977), 15-21; ay, "Kasımpaşa", ae, 5 (Mayıs 1977), 48-53; M. B. Tan-man, "Hasırîzade Tekkesi", STY, VII (1977), 107-142; B. Turnalı-E. Yücel, "İstanbul'daki Bazı Tekkelerin Yerlerine Dair Bir Araştırma", VD, XVIII (1984), 145-147; M. B. Tanman, "Re-lations entre leş semahane et leş türbe dah leş tekke d'Istanbul", Arş Turcica/Akten deş VI. In-ternationalen Kongressesfür Türkische Kunst, Münih, 1987, s. 316-317; R. Lifchez, "Lodges of istanbul", The Dervish Lodge, Berkeley, 1992, s. 88-94.
M. BAHA TANMAN
HASİB PAŞA YALISI
Boğaziçi'nde Beylerbeyi vapur iskelesinin 200 m kadar kuzey yönünde bir zamanlar yer almakta olan Hasib Paşa Yalısı, Anadolu yakasının bu türden en büyük binası iken 1974'te bir yangın sonucu tamamen yok olmuştur.
Hasib Paşa Yalısı, Beylerbeyi ile Çengelköy arasındaki Sadullah Paşa Yalısı'n-dan sonra en eski yalı olarak kabul edilir, iki kadı olan bina zeminde 900 m2 oturma alanına sahipti.
Yalının içinde bulunduğu dört dönümlük bahçede ayrıca üç müştemilat, bugün sadece çukuru kalmış sanat eseri mermer bir havuz ve Boğaz suyu ile irtibatlı kapalı bir deniz hamamı da bulunmakta idi.
Yalının planı, elips bir sofanın çevresinde yer alan mekânsal birimlerle oluşturulmuştu. Buna göre elipsin denize paralel olan küçük aksı üzerinde merdivenler, denize dik olan büyük aksı üzerinde de eyvanlar yer almaktaydı. Köşelerde ise kendi iç sofalarına sahip bağımsız denebilecek durumda üçer, dörder odalı daireler bulunmaktaydı.
Bina planı merkezi orta sofalı tipe aittir. Elips şeklindeki sofanın uzunluğu 18 m' dir. Bu durum ile Sadullah Paşa ve Prenses Rukiye yalılarına göre daha büyük ve organize bir plana sahip olmaktadır. Üst katta sofa bir ahşap asma kubbe ile örtülmüştür. Bir başka açıdan incelendiğinde yalının planı selamlık, mabeyin ve harem bölümlerinden oluşmaktadır. Ancak tüm bölümler birbirleri ile irtibatlandınlmıştır.
Birçok benzeri gibi yalının kesin yapım tarihi belli değildir. Ancak gerek mimari gerekse süsleme özelliklerinden binanın 19. yy'm ortalarında yapılmış olduğu anlaşılmaktadır. Yalının rölövesi son defa, daha sonra Mimar Sinan Üniversitesi'ne bağlanan Beşiktaş'taki Mimarlık Yüksek Okulu öğretim üye ve öğrencileri tarafından yapılmıştır.
Bir defa el değiştiren yalı arsası son o-larak Sabancı ailesinin mülkiyetinde olup, kendilerince hazırlattırılan restitüsyon projesi, ilgili koruma kuruluna tevdi edilmiştir. HALUK SEZGiN
HASKÖY
10
11
HASKÖY AYAZMASI
HASKÖY
Halic'in kuzey kıyısında, Kasımpaşa ile Sütlüce arasındaki semt. Semtin sınırlarım kuzey ve kuzeybatıdan çevre yolu, Sütlüce semti, Halıcıköy; batıdan Haliç; güneydoğudan Camialtı Tersanesi bölgesi; doğudan Kulaksız Mahallesi ve Kasımpaşa Zindanarkası Mezarlığı çizer, idari olarak, semtin çekirdeği sayılabilecek Piri Paşa Mahallesi gibi, semtin üzerine yayıldığı Fe-tihtepe, Keçeci Piri, Cami-i Kebir mahalleleri de Beyoğlu İlçesi'ne bağlıdır.
Bizans döneminde "Arabant Kasabası" dendiği rivayet edilen semtin Hasköy adını, II. Mehmed'in (Fatih) istanbul kuşatması sırasında otağım bu bölgede kurmuş olmasından veya buradaki hasbahçeler-den aldığı söylenir.
En eski adının "Pikridion" olduğu sanılan Hasköy, bu adı îoannes Pikridios'un burada kurmuş olduğu manastırdan almıştı. Piri Paşa Mahallesi'nin bulunduğu yerde ise Karemidie adında bir köy vardı. Hasköy adının bir diğer görüşe göre, bu bölgenin en büyük kilisesi olan "Paraske-vi"den geldiği, Türk döneminde "Paras-köy" diye anılan semtin adının zamanla Hasköy'e dönüştüğü ileri sürülür.
Hasköy, kentin en eski Musevi yerleşim bölgelerinden biridir. Bizans döneminde burada Karai Musevileri çoğunluktaydı. Karaimler veya Karaylar olarak da bilinen ve Orta Asya kökenli bir Türk boyu olan Karaimler 6. yy'da Kafkasya'ya, oradan Ukrayna'ya göçmüşler, Hazarlarla kaynaşmışlar ve onların Museviliği resmi din olarak kabul etmelerinden sonra, Museviliğin Talmud'u reddeden bir mezhebini oluşturmuşlardı. 1172'de Konstan-tinopolis'e gelen Benjamin de Tudela bütün kentte 500 kadar Karainin yaşadığını yazar.
Fetih sırasında ve II. Mehmed (Fatih) döneminde (1451-1481) semtin bulunduğu yöre, efsanelerle de iç içe gelişen bir tarihe sahiptir. Fatih'in hocası Akşemsed-din'in Hasköy'de Çemşirlik Havuzu denilen yere bir servi fidanı diktiği, diğerlerinden çok daha çabuk büyüyen ve çok daha uzun olan fidanın, yeşil değil de ak olduğu Evliya Çelebi tarafından nakledilir. Fatih de buraya kendi eliyle 7 servi dikmiş ve 12.000 servi ağacı dikilmesini ferman etmiştir. Evliya Çelebi'de Çemşirlik Havuzu diye adlandırılan mekâna daha sonra Çamaşırlık Havuzu denmiştir.
Hasköy fetihten sonra da esas olarak bir Yahudi ve Musevi mahallesi olarak gelişmiştir.
Evliya Çelebi, II. Mehmed'in Arabistan' in Safed şehrinden Yahudileri buraya yerleştirdiğini söylerken, Hasköy'de 7 kilise ve 12 sinagog olduğunu kaydetmektedir. Evliya Çelebi, Hasköy'ün Selanik ve Safed şehirlerine benzerliğine de dikkati çeker.
Hasköy'ün bellibaşlı Yahudi mahalleleri Abaşo la Kaye (Alt Sokak), Maalem veya Keçeci Piri, Arabacılar, Şeyh Salih (Çık-sali), Kordova, Yeni Mahalle, Parmakkapı, Kalaycı Bahçe, Sarayiko ve Piri Paşa idi. Semtin eski haritaları, bugün hemen hiç izi
Yüzyıl başında Hasköy'den bir görünüm.
Tuğrul Acar fotoğraf arşivi
kalmayan bu geçmişe ışık tutar. Basmacı Avram ve Terzi Hayim sokakları, bugün Basmacı Ruşen ve Terzi Kasım isimlerini a-lırken, sinagog çıkmazları, sinagog sokakları ve adlarını aldıkları sinagoglar yok olmuştur. Ayrıca burada yer aldığı bilinen Musevi okulları da kapanmıştır. İstanbul' un en eski ve en büyük Musevi mezarlıklarından biri Hasköy'dedir.
Hasköy'de Yahudilerden başka Rumlar da yaşıyordu. Buradaki en ünlü kilise, iskelenin biraz ötesindeki Ayia Paraskevi' dir. Bu kiliseyle ilgili birçok efsane vardır. Hasköy'ün içinde Rum, Yahudi ve Müslüman mezarlıklarının arasında Ayia Paraskevi adlı bir de ayazma bulunuyordu. Bu ayazmanın diğer adı olan "Çıksali" ya da "Çıksalın"m, "Şeyh Salih"in bozulmuş şekli olduğu düşünülmektedir.
A. Paspatis, 1597'de Eminönü'nde Yeni Cami inşaatı başladığı zaman, bu caminin yerine sahip olan Karai Musevilerine Hasköy'de evler verildiğini ve bu cemaatin Hasköy'e nakledilen 40 kadar üyesinin hayat boyu vergiden muaf tutulduklarını kaydeder. Ayrıca Eminönü'ndeki sinagogun bulunduğu arsa kanunen satılamadığı için bu cemaate hazineden yıllık 32 kuruş kira ödendiğini ekler. 1715 ve 1756 yangınlarından sonra da birçok Yahudi aile, Ay-nalıkavak Sarayı'nın yer aldığı hasbahçeyi takiben Okmeydanı'na doğru genişlemiş olan bu semte göç etmişti.
Hasköy'ün en önemli iki sinagogu, Bizans döneminde ispanya'nın Cordoba şehrinden göç eden Endülüslü Sefarad Yahudilerinin kurduğu Kordova Sinagogu ile Mayorka Adaları'ndan göç eden Yahudilere atfedilen Mayor Sinagogu idi. 1912'de Annuaire Orientale'de kaydedilen diğer Hasköy sinagogları şunlardı: Şeritçisi, Esg-her, Kalaycı Bahçe, Maalem, Mizrahi, Parmakkapı, Sarayiko, Sinyora, Yeni Mahal-
le ve Çıksali. Değişik belgelerde başka sinagog adlarına da rastlandığı gibi Amon ailesinin evinin de ibadethane olarak kullanıldığı bilinmektedir. Bu evin S. H. El-dem tarafından Hasköy'de Hahambaşı Konağı olarak tespit edilen, 18. yy yapısı konak olduğu akla gelmektedir. 1899 tarihli Hasköy sinagogları listesi incelendiğinde, bu listede adı geçen Alamanes (Almanı) ve Arabacılar sinagoglarının 1912'de kaydedilmediği, buna karşılık Mizrahi Si-nagoğu'nun eklendiği dikkati çekmektedir. 1960'lara kadar bu yapılar yavaş yavaş ortadan kalkmıştır; bugün Hasköy'de ayakta kalan Rabanit Musevilerine ait tek ibadetgâh Maalem Sinagoğu'dur. Ayrıca İhtiyarlar Yurdu içinde bir özel ibadethane vardır.
Ayrı bir cemaat oluşturan Karnilerin de, Hasköy'de "Kal ha Kadoş be Kuşta Bene Mikra" adlı, Bizans döneminde, inançlarına uygun olarak yeraltında inşa edilmiş bir sinagogları bulunmaktadır.
Evliya Çelebi semtin 17. yy'daki görünümünü anlatırken 3.000 kadar bağlık, bahçelik, çok katlı evin varlığından, bahçelerde limon ve turunç yetiştirildiğinden, zengin Yahudilerin ev ve bahçelerinin güzelliğinden söz eder. 11 Yahudi mahallesinin yanında 2 Rum, l Müslüman ve l de Ermeni mahallesinin bulunduğunu, 20'den fazla Yahudi cemaatinin ve toplam 17.000 civan nüfusunun, içlerinde kıymetli mallar bulunan 600 dükkânının, çok sayıda meyhanesinin olduğunu; misket üzümleri ve şarabıyla ünlendiğini söyler. Osmanlı döneminde Hasköy, bir zamanlar Haliç sahilinin en büyük ve görkemli sahil-sarayı olan Tersane Sarayı ve sarayın arazisi içindeki Aynalıkavak Kasrı(-0 ile ünlüdür. Daha I. Selim'den (Yavuz) başlayarak kurulan Tersane'den Okmeydanı'na doğru Kasımpaşa sırtlarım kaplayan koru,
Günümüzde Hasköy. Araş Neftçi, 1993
padişahların ilgisini çeken bir hasbahçe olarak "Tersane Bahçesi" diye adlandırılmış ve içine dönem dönem çeşitli kasırlar yapılmıştır. Evliya Çelebi, Tersane Bahçe-si'ni methederken, binlerce servinin gölgelediği bahçede kuşların ötüşünün güzelliğim, kayısı ve şeftalisinin lezzetim, Sultan ibrahim'in (hd 1640-1648) burada deniz kenarında bir köşk yaptırdığını ve burada denizden, adına istiridye denilen ve içki i-çenlerin pek sevdiği bir deniz hayvanı çıktığını anlatır.
Hasköy çeşitli dönemlerde yangınlar görmüş; 1804'te çıkan büyük yangında 500 ev, 150 dükkân yanmıştır. Hasköy'ü, 1865 yazında çıkan kolera salgını kasıp kavurmuş, 1871'de salgın tekrarlamış, halk evlerini terk edip Okmeydam'nda kurulan çadırlara yerleşmiş ve semt abluka ve karantina altına alınmıştır.
Tersane Bahçesi ve Aynalıkavak Kasrı' nın 18. yy'ın sonunda önemini kaybettiği, 19. yy'ın ikinci yarısından sonra Tersane' ye yapılan eklemeler sırasında kasrın denizden koparak içeride kaldığı anlaşılmaktadır. Semt ise Yahudilerin çoğunlukta olduğu yapısını 20. yy'ın başlarında da korumuştur. 20. yy'm başında Hasköy'de 25.000 Yahudi ve 148 hahamın bulunduğu yazılıdır. 1950'lerde, yöredeki Musevi yerleşim ve kültürünün izleri, hâlâ orada oturmakta olan birkaç aile dışında hemen hemen silinmiş, en uzun yaşayabilen sinagog Maalem Sinagogu olmuştur.
Günümüzde Hasköy, sahildeki Denizcilik Bankası'na ait Şehir Hatları İşletmesi vapurlarının bakımını yapan küçük tersanesi, Haliç sahiline paralel uzanan Hasköy Caddesi ve Kumbarahane Caddesi'nin doğusunda kalan küçük dükkân, işyeri ve imalathaneleri, içerilerdeki dükkânların konutlarla yan yana ve üst üste yer aldığı sokakları ve İstanbul'a Anadolu'nun çeşitli yörelerinden göçle gelmiş nüfusuyla, Halic'in diğer benzeri yerleşmelerinden fark-
lı değildir. Yeni köprünün yapılmasından sonra yerinden sökülen Galata Köprüsü Hasköy vapur iskelesi ile karşı sahilde Ba-lat Musevi Hastanesi'nin bulunduğu yer arasına yeniden kurulmuştur. Bibi. Jak Deleon, "Geçmişten Günümüze Altın Boynuz, Unutulmuş Bir Semt: Hasköy", Milliyet, 2-3 Nisan 1991; Evliya, Seyahatname, I; Kömürciyan, İstanbul Tarihi, M. Belge, istanbul Gezi Rehberi, İst., 1994, s. 213-215; Mil-lingen, WaUs, 221; N. Güleryüz, istanbul Sinagogları, ist., 1992, s. 95-99.
İSTANBUL
HASKÖY AYAZMASI
Hasköy'de, Piri Paşa Mahallesi, Ayazma-yanı Sokağı'ndadır. Musevi mezarlığı ö-nünden, Çıksalın Meydanı'ndan Hasköy Mezarlığı'na inen yokuşun sağ kısmındaki arsada yer almaktadır.
İnciciyan 18. yy'da bu bölgede pek çok şifalı suyun bulunduğunu kaydetmektedir. Sütlüce bunlardan biridir. Keza, Bizans döneminde Armamentareas diye anılan Ha-lıcıoğlu ve çevresinde, sade bir vatandaş olan Teodora adında bir kadının yaptırmış olduğu Aziz Pantaleymon'a ithaf edilmiş olan manastır, kutsal bir suyun bulunduğu yere yapılmıştı. Bugün Aynalıkavak' ta Aziz Pantaleymon'un adını taşıyan küçük bir ayazma vardır. Aziz Zotikos'un bu bölgede, iki katır tarafından yerde sürüklendiği ve burada mucizevi bir su kaynağının fışkırdığı öyküsünün geçtiği yerin tanımı, Hasköy sırtlarına uymaktadır.
Evliya Çelebi 17. yy içinde Yahudi mezarlığının yakınında "İne Ayazma" denilen bir tatlı su kaynağının bulunduğunu; bir gün tutup, sonraki iki gün içinde bıraktıktan sonra dördüncü gün yine tutan bir cins sıtmaya şifalı bir suyunun olduğunu, yedi kez suyundan içip, yıkanan hastaların iyi olduklarını ve bu ayazmanın Rumlar tarafından sık sık ziyaret edildiğini kaydeder.
Aziz Zotikos öyküsünde, bahsi geçen su kaynağının bu olduğu kesin olmasa da,
Evliya Çelebi'nin sözünü ettiği su kaynağı, Hasköy Ayazması denilen Ayia Paraskevi Ayazması ile aynı olmalıdır.
Hasköy Ayazması, düzgün dikdörtgen planlı bir giriş bölümü, antre ve buna bağlı durumdaki, su kaynağına ulaşan dar bir koridordan meydana gelmektedir. Üzerinde mermer bir haç bulunan kapının kanadı madenidir.
Girişin bulunduğu cephede bir de küçük pencere vardır. Bu giriş bölümü 5x 2,50 m boyutlarında olup, kaba arazi taşlarının harç ile bağlanmasıyla meydana gelen bir duvar işçiliği gösterir. Ahşap kiriş üzerine sac olan örtüsü bugün mevcut olmayıp, üzerinin tamamı açıktır. Bu bölümün kuzeybatı köşesinde, üzerine Yunanca yazı ve bezemeler oyulmuş olan mermer ikona çerçevesinin orta kısmında durduğu bilinen gümüş kaplamalı Ayia Pa-raskavi ikonası bugün yerinde değildir. Su kaynağı ile bağlantılı dehliz şeklindeki koridorun başlangıcı bu giriş bölümünün güneybatı köşesine, yani kapının tam karşısına rastlamaktadır. Genişliği sadece 0,55 m ve yüksekliği 1,75 m olan, 25 m uzunluğundaki bu dar koridor, gittikçe dara-larak sızıntı sularının toplandığı bölümle nihayetlenmektedir. Bu bölme madeni parmaklıklı bir kapı ile koridordan ayrılmıştır. Koridorun ortalarına rastlayan bir yerde, batı duvarına, şamdan koymaya mahsus küçük bir niş açılmıştır. Bu nişin içine yerleştirilmiş olan, üzeri bitkisel bezemeli mermer plaka Bizans işidir. Aynı şekilde koridorun duvarları ve biraz sivriltilmiş uzun beşik tonoz da, kesme taş ve tuğladan olup Bizans duvar işçiliğinin özelliklerini göstermektedir. Giriş bölümünün duvarları ve ikona çerçevesi koridora nazaran çok daha yenidir.
Hasköy Ayazması'mn su kaynağına uzanan dehlizin başlangıcı. Enis Karakaya, 1994
HASKÖY TERSANESİ
12
13
HASTANELER
Bir çarşı ressamının gözüyle mimarbaşı, 17. yy, anonim (solda) ve La Hay ve Ferriol'un Recueil de Cent Estampes Representant Differentes Nations du Levanı adlı kitabında yer alan Vanınoor'un bir Ermeni mimar tiplemesi. Galeri Alfa
Bibi. Evliya, Seyahatname, l, 1969, 113-114; Janin, Constantinople byzantine, 416; İSTA, III, 1574, 1586; Inciciyan, istanbul, 95-96; Kömür-ciyan, istanbul Tarihi, 202.
ENiS KARAKAYA
HASKÖY TERSANESİ
Türkiye Gemi Sanayisi AŞ'ye bağlı, Haliç' te, Hasköy'le Halıcıoğlu arasında yer alan tersane.
Şirket-i Hayriye tarafından 1861'de, kendi vapurlarının bakım ve onarımı amacıyla kurulmuştu, atölye düzeyindeydi ve ancak birkaç küçük binadan oluşuyordu.
Önceleri fabrika denen bu kuruluş, zamanla eldeki olanaklar oranında genişletildi, 1884'te, 45 m boyunda ağaç bir kızak yapıldı, çekme gücü olarak da islimle çalışan bir ırgat yerleştirildi. 1910'da yeni bir kızak daha ilave edildi, istimli ırgat elektrikle çalışır duruma getirildi. Torna tezgâhları, inşaiye atölyesi ve marangozhane kuruldu.
Hasköy Ayazması'mn mermer ikona
çerçevesi.
Enis Karakaya, 1994
Bugün harap bir halde, terk edilmiş o-lan Hasköy Ayazması, içinde bulunan derin bir kuyunun tehlike arz etmesinden dolayı beş yıldır kapalı vaziyettedir. Sızıntı suları haznesinde halen damla damla toplanmaktadır. Ayazmanın bugün için ziyaretçileri olsa da, bunlar ayazmaya girememektedirler. Oysa yakın bir zamana kadar ziyaretçiler, giriş kısmına sonradan yapılmış olan küçük bir su haznesine içeriden taşınan suları içerek ve azizenin ikonası önünde dua ederek, mum adağı yapıyorlardı.
Onarım ve bakımdan başka küçük hizmet teknelerinin de yapılıp denize indirildiği tersanede, Şirket-i Hayriye'nin önemli yöneticilerinden Necmettin Kocataş'ın döneminde, 1938'de birbirinin eşi iki şehir hattı vapuru yapıldı. Bunlardan 75 baca numaralı olanına Kocataş, 76 numaralı o-lamna da Sarıyer adı verildi. Bu iki vapurda, Hıdiv Abbas Hilmi Paşa'nın Nimetul-lah adlı özel yatından çıkartılan iki buhar makinesi ve kazanlar kullanıldı. Tersanede daha sonra eski bir Haliç vapuru tadil edilerek motorlu, küçük bir araba vapuru haline getirildiyse de başarılı olunamadı.
Şirket-i Hayriye'nin 1945'te Münakalât Vekâleti tarafından satın alınması üzerine, Hasköy Tersanesi de Devlet Denizyolları ve Limanlan Umum Müdürlüğü'ne devredildi. Mart 1952'de Denizcilik Bankası'na devredilen kuruluş önceleri Haliç Tersa-nesi'ne bağlı bir başmühendislik olarak
Hasköy Tersanesi'nde yüzyıl başında bir gemi inşası. Tuğrul Acar fotoğraf arşivi
çalıştıysa da, 1954'ten itibaren Gemi înşa ve Tamir işletme Müdürlüğü adını alarak bağımsız bir ünite olarak çalışmalarını sürdürdü. 1984'te Ulaştırma Bakanlığı'nın bünyesinde yer alan bir kuruluş olan Türkiye Gemi Sanayisi AŞ'ye bağlandı. Hasköy Tersanesi'nde bugüne kadar başlıca şu vapurlar inşa edildi: Gökçeada Feribotu (1972), Kocataş (1938), Sarıyer (1938), Vaniköy (1954), Beykoz (1955), Hasköy (1960) yolcu vapurları.
11.257 m2'lik bir alanda faaliyetini sürdürmekte olan tersanede daha çok şehir hattı vapurlarının ve küçük teknelerin bakım ve onarımları yapılmaktadır. Rıhtım uzunluğu 193 m'dir. Biri yaylı, öteki felekli, 50'şer m uzunluğunda iki kızağı
Var lr' ESERTUTEL
HASSA MİMARLARI OCAĞI
"Cemaat-i Mimârân-ı Hassa" adıyla da bilinir, istanbul'da ve taşrada, Osmanlı hanedanına ve kamuya ait yapıların projelerini hazırlayan, inşaat ve onarım işlerini yürüten saray mimarlık örgütü. 1831'de yerini Ebniye-i Hassa Müdüriyeti'ne(-0 bırakmıştır.
Sarayın biran(->) örgütünden olan bu yarı askeri ocağın hangi tarihte kurulduğu bilinmemektedir. Ancak 1525'ten daha önce kurulduğu kimi belgelerden anlaşılır. Mimarbaşı Acem Ali de bu ocağın bilinen en eski amiridir. Hassa Mimarları Ocağı mensupları ulufeliydiler. Mimarbaşı, 16. yy'da 45 akçe, 17. yy'da 30 akçe gündelik alırken kalfalar 8-30 akçe, üstatlar da 3-10 akçe almaktaydılar. Sermimarân-ı hassa ya da hassa mimarbaşısmın yönetimindeki ocağın başlıca elemanları, istanbul'un su sistemlerinden sorumlu suyolu nazırı ile istanbul ağası, kireççibaşı, mimar-ı sa-ni, kalfa denen mimarlardı. Bir dönem Sepetçiler Kasrı'nda, sonra Yalı Köşkü'nde, en son Topkapı Sarayı birinci avlusundaki kendi binasında hizmet veren ocağın asıl görevi İstanbul'daki yapılaşmayı denetlemek, inşaatlar için getirtilen taş, kireç, ahşap vb malzemeyi kontrol etmek, kaçak yapıları yıktırmak, yangın önlemleri almak, hanedana ait cami, köşk, saray, bent vb tesisleri projelendirip yapımını gerçekleştirmekti. Amele temini, inşaat malzemesinin zamanında getirtilmesi, inşaat hesaplan, istanbul dışındaki yapıların yapım ve onarım keşifleri de ocak kalfalarına düşen işlerdendi. Ocakta bir kethüda ile kalfa denen pek çok mimarla minare, mermer, taş, sıva ustaları, neccar ve nakkaş vardı. Bunlar kalfa ve üstat olarak iki sınıfa ayrılıyorlardı. Üstatlar, belli bir alanda yetişmiş sanatkârlardı. Bunların kıdemli ikisi Saray-ı Atik üstadı ve Galata Sarayı üstadı sanını taşımaktaydılar. Ocağın 16. yy'ın başlarındaki mevcudu 14-18 arasındaydı. Bu sayı 17. yy'ın ortalarına doğru 40'a çıkmıştır. Kalfalar ve üstatlar arasında Ermeni ve Rumlar da vardı.
Mimar Sinan'ın 16. yy'ın ikinci yarısında mimarbaşı olduğu dönemde ocak en verimli ve yoğun çalışmalarını gerçekleştirdi. İstanbul'da, Edirne'de, Anadolu ve
Rumeli topraklarında pek çok anıtsal eser ve külliye bu yıllarda projelendirildi. Bu dönemde Mimarlar Ocağı, aynı zamanda bir okul işlevindeydi. Acemi Ocağı(->) ile Galata Sarayı Ocağı'ndan(-») ve İbrahim Paşa Sarayı Mektebi'nden(-») alınan yetenekli acemiler, burada şakirt (çırak öğrenci) ve mülazım olarak çalışarak açılan kadrolara geçerlerdi. 18. yy'ın sonunda Mü-hendishane-i Berrî-i Hümayun açılınca buradan mezun olanlar da doğrudan ocağa geçmeye başladılar. Mimarbaşılar ise genellikle ocaktan yetişenler arasından seçiliyorlardı. Bu görevin bir özelliği atananın yaşamı boyunca mimarbaşılıktan alın-mamasıydı. Mimarbaşılar arasında azledilen ya da idamla cezalandırılan pek az kişi vardır.
Hassa Mimarları Ocağı'nda, yapılması öngörülen eserlerin ilkin "resim" denen planlan ya da "menazır" adı verilen model veya maketleri ile maliyet tahminini gösterir "keşif defteri" hazırlanıyordu. Proje ve maliyet, onaylandıktan sonra mimarbaşına Divan-ı Hümayun'dan bir "hüküm" yazılır, ayrıca şehremini de bir bina emini atayarak işin parasal yönünü düzene koyardı. Kamu yapılan için ödenek defterdarlıkça verilir; eğer yapılan eser hayır konumlu ise bedelini, yaptırtanın vekilharcı öderdi.
İstanbul'da yapılan küçük binalar için amele, hamal, lağımcı, rençber, yük hayvanı, kayık vb kent olanakları ile karşılanır, ancak büyük külliyeler inşa edilirken kentte işgücü sıkıntısı doğmaması için taşra kadılarına hükümler yazılarak neccar, dülger, amele getirtilirdi. Miri (kamusal) inşaatlarda ise acemioğlanları çalıştırılırdı.
Yasaklara ve sınırlandırmalara uymak
koşulu ile gayrimüslimlerin İstanbul'daki kilise, manastır vb yapmaları, onarmaları da yine Hassa Mimarları Ocağı'nın denetimine bağlıydı.
Ocağın, İstanbul'a dönük bir görevi de ev inşaatlarına, dükkân yapımlarına ruhsat vermekti. Yasalara aykırı yapılarla eklentileri yıkıldığı gibi, komşu evi rahatsız eden pencereler kapattırılır, cumbalar ve katlar kaldırtılırdı. Yeni yapıların, su-yollarına, lağımlara zarar vermemesi, yolu daraltmaması da ocak kalfalarının denetimiyle sağlanıyordu. Surlara bitişik ev yapmak yasaktı. Ahşap yapılara da kentin bazı semtlerinde izin verilmiyordu. Kalfalar, meydanların ve külliyelerin çevresinde kaçak yapılaşma olmaması için de denetim yapmaktaydılar.
Ocağın bir başka görevi, İstanbul'a getirilen veya kentte üretilen inşaat malzemesinin kalitesini, narha uyulup uyulmadığını denetlemekti. Saptanan yolsuzluklar İstanbul ve Bilad-ı Selase(-») kadılıklarına bildirilir, suçlular cezalandırılırdı. Örneğin kentteki kârhanelerde imal edilen kiremitlerin 18 parmaktan küçük, genişliğinin ise 7 parmaktan az olmaması esastı. Mimarlar, kireççi dükkânlarını da sürekli denetlemekteydiler.
Ocağa şakirt olarak alınan acemioğ-lanları, usta-çırak ilişkisine dayalı bir yöntemle yetiştirilirlerdi. Burada, resim, menazır, hesap, hendese ve mimari, uygulamalı dersler ve teorik bilgiler olarak baş-mimarla mimarlar tarafından gösterilmekteydi. Bu amaç için hazırlanmış risale-i mimariye adlı kitapçıklar da vardı.
15. yy'ın sonlarından, Ebniye-i Hassa Müdüriyeti'nin kurulduğu 1831'e değin,
yaklaşık 350 yıl hizmet veren Hassa Mimarları Ocağı, İstanbul'un tarihsel kimliğini oluşturan büyüklü küçüklü yüzlerce esere imzasını atmıştır.
Osmanlı arşivlerinde Hassa Mimarları Ocağı'na ilişkin başta ulufe defterleri olmak üzere epeyce belge vardır. Uİufe defterleri, muhtelif yıllarda ocakta görev yapan Müslim ve gayrimüslim mimarları, üstatları, minarecileri adları ve gündelikleri ile verir. Mühimme ve rüus defterlerinde ise atamalara ilişkin belgeler yer almıştır. Mühimme defterlerinde aynca, İstanbul ve Bilad-ı Selase kadılıklarına yazılan inşaat yasaklarına dair hükümler bulunmaktadır. Ayrıca ocağın hazırladığı pek çok keşif defteri de arşivlerde mevcuttur.
Bibi. Ş. Turan, "Osmanlı Teşkilatında Hassa
Mimarları", TAD, S. I (1963), 157-202; (Altı-
nay), Mimarlar; Uzunçarşılı, Saray, 378-379.
NECDET SAKAOĞLU
Dostları ilə paylaş: |