Ünden bugüN



Yüklə 8,87 Mb.
səhifə4/140
tarix27.12.2018
ölçüsü8,87 Mb.
#86730
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   140

HASTANELER

İstanbul fethedildiğinde Türkler burada, sağlık kurumu olarak sadece Pantokrator Kilisesi (Zeyrek Kilise Camii) yanında bir hastane ile bir darülaceze (düşkünlerevi) bulmuşlardı. İlk olarak Pantokrator yapı topluluğu onarılmış ve faaliyete geçirilmişti. İstanbul'daki Rumlar fethin ertesi yılında (1454) cemaatlerine sağlık hizmeti vermek üzere Karaköy'de Balıklı Rum Has-tanesi'ni(-») kurmuşlardır. Şehir halkına sosyal, kültürel hizmet ve sağlık hizmeti verebilmek amacıyla 1463'te Fatih Külliye-si'nin(->) yapımına başlanmıştır. 1470'te tamamlanan külliyede, Türklerin İstanbul' da kurdukları ilk hastane olan Fatih Darüş-şifası(->) da yer almaktaydı. Bunu, I. Süleyman (Kanuni) tarafından eşi Hürrem Sultan adına yaptırılan Haseki Külliyesi içinde yer alan ve 1550'de faaliyete geçen Haseki Darüşşifası ve Hastanesi(->), 1556'da Süleymaniye Darüşşifası, 1583'te Toptaşı Bimarhanesi(->) ve I6l7'de Sultan Ahmed Darüşşifaşı(->) izlemiştir (bak. darüşşifa-lar). Fatih ve Sultan Ahmed Darüşşifaları uzun yıllar şifa dağıtmış, ancak günümüze ulaşamamıştır. Süleymaniye Darüşşifası, yangın ve deprem gibi doğal afetler nedeniyle zaman zaman faaliyetine ara vermek zorunda kalmasına rağmen günümüze kadar sağlık hizmeti vererek ayakta kalmayı başarmıştır. Darüşşifalar sağlık hizmeti yanında usta-çırak ilişkisi içinde hekim de yetiştirmekteydi.

Sarayda yaşayanlar hastalandıklarında, Topkapı Sarayı'nda bulunan, Cariyeler Hastanesi, Enderun Hastanesi, Hastalar Dairesi, Hasbahçe'de Hastalar Ocağı ve Binıar-hanesi ile Mabeyn Hastanesi'nde tedavi görmekteydiler.

18. yy'da, III. Selim'in orduyu modernleştirme girişimleri çerçevesinde, İstanbul' da askeri hastaneler açılmaya başlanmıştır. Açılış tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte arşiv belgelerinden 1796'da faaliyette olduğu anlaşılan Tophane-i Âmire, 1799'da hizmette olan Levent Çiftliği ve hakkında en eski belgelerin 1800 yılına u-zandığı Asâkir-i Hassa-i Muhammediye (Toptaşı) hastaneleri ilk askeri hastaneler-



HAŞİMBEY

14

15

HAŞİM EFENDİ TEKKESİ

Beyoğlu Belediye Hastanesi koğuşlarından bir görünüm.



Cumhuriyet Gazetesi Arşivi, 1986

dir. II. Mahmud da orduda reform üzerinde önemle durmuş ve askerlerin sağlığına büyük önem vererek istanbul'un çeşitli yörelerinde bulunan askerleri tedavi etmek üzere kışlalara yakın veya kışlaların bünyesinde bir çok askeri hastaneyi faaliyete sokmuştur. Savaşlar, askeri hastanelerin artmasında önemli bir rol oynamıştır. II. Abdülhamid'in tahta çıkmasından hemen sonra başlayan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nda istanbul'da yeni askeri haste-neler açılarak buralarda yaralılar tedavi edilmiştir (bak. Askeri Hastaneler).

Balkan ve L Dünya savaşlarında, başta Beyoğlu, istanbul ve Üsküdar olmak üzere pek çok semtte geçici hastaneler a-çılmış, Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti' nin (Kızılay) yardımlarıyla, savaşlar boyunca olağanüstü koşullarda hizmet veren bu hastaneler savaşlar bitince kapatılmıştır.

istanbul'da darüşşifalardan sonra yoksul ve bekârların tedavisi amacıyla kurulan ilk devlet hastanesi, 1837'de Edirneka-pı'daki Mihrimah Medresesi'nde Edirneka-pı Gureba Hastanesi adıyla tanınan hastanedir. 1845'te açılan Gureba Hastanesi(->) ise ilk vakıf hastanesi ve resmen "hastane" adını kullanan ilk sağlık kurumudur. Bunları Zeynep Kamil Hastanesi (1862), Kuduz Hastanesi (1887), Mekteb-i Tıbbi-ye-i Mülkiye (Sivil Tıbbiye) (1893), Darü-laceze(->), ilk çocuk hastanesi olan Etfal Hastanesi(-t), Haydarpaşa intaniye Hastanesi (1924), ilk verem hastanesi olan Heybeliada Sanatoryumu (1924) ve Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi(->) izlemiştir.

istanbul'un ilk belediye hastanesi, 1865' te açılan Altıncı Daire-i Belediye Hastanesi' dirC^O. 1879'da yine Altıncı Daire-i Bele-diye'ye bağlı olarak, bu civardaki genelevlerde çalışan kadınların tedavi edildiği Beyoğlu Nisa Hastanesi(-») faaliyete geçmiştir. 1910'da İstanbul şehremanetine bağlı olarak hizmete giren Cerrahpaşa Hasta-

nesi(~») de 1967'ye kadar bünyesinde istanbul Tıp Fakültesi'nin bazı kliniklerini barındırmış ve bu tarihte belediye ile ilişkisi kesilerek Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi olarak büyüyüp gelişmiştir. 1880'de şehremanetine bağlanan Haseki Hastanesi uzun yıllar bir belediye hastanesi olarak hizmet verdikten sonra Sağlık Bakan-lığı'na geçmiştir.

istanbul'da kurulan ilk özel Müslüman hastanesi Operatör Fuad Süreyya Bey tarafından kurulan Ortaköy Şifa Yurdu'dur.

İstanbul'da zaman zaman çıkan salgınlarda hastanelerde yeni önlemler alınmış ve belediye salgın görülen semtlerde geçici hastaneler kurmuştur. 1831'de istanbul'da görülen ilk kolera salgım, sırasında, aynı yıl eylül ayında Maltepe ve diğer hastanelerde, kapılara yakın bir oda karakol haline getirilmiştir. Bir tür sağlık polisi sayılabilecek bu karakollar, hastaneye girişleri kontrol ediyordu. Hastanede görevli hekim ve memurlar evlerine gidip geldiklerinde kapının hemen yamnda kendilerine ayrılan bir odada üstlerini değiştiriyor buhurat ile tebhir (dezenfekte) o-lunduktan sonra içeri girmelerine izin veriliyordu.

1893'teki kolera salgınında ise istanbul Şehremaneti, Yavuzselim, Şehremini, Kuruçeşme, Emirgân, Beyoğlu, Sarıyer, Beykoz, Üsküdar ve Haydarpaşa'da geçici kolera hastaneleri açmıştır.

Balıklı Rum Hastanesi, Jeremya, Zap-yon ve Yedikule Ermeni hastaneleri, Ba-lat Musevi Hastanesi(-») gibi hastaneler ise istanbul'daki azınlıklar tarafından, cemaatlerine sağlık hizmeti vermek amacıyla kurulmuştur.

İstanbul'da bulunan yabancılar da kendi kolonileri için hastaneler kurmuşlardır. Bunların başlıcalan, Fransız Pastör Hastanesi^) ve Fransız Lape Hastanesi(-») Avus-turya-Macaristan Hastanesi, Alman Hasta-nesi(->), Amerikan Bristol Hastanesi(->), İngiliz Bahriye Hastanesi, italyan Hasta-

nesi ile Bulgar Hastanesi'dir(->). 1993 yılı itibariyle İstanbul'da 3 üniversite hastanesi, Sağlık Bakanlığı'na bağlı 26 hastane, Sosyal Sigortalar Kurumu'na bağlı 12 hastane, 9 kurum hastanesi, 35 özel hastane olmak üzere 85 hastane faaliyet göstermektedir.



Bibi. Abdullah Bey-Zoeros Mordtmann, "No-tices sur le höpitaux civils de Constantinople", GazetteMedicale d'Orient, c. 18, no. 9 (1874), s. 141-142; Ritzo, "Le Oeuvre Medicale et Hygienique de S. M. I. le Sultan Abd-ul-Hamid Khan II 1876-1900", ae, c. 45, no. 13 (1900), s. 209-255; A. S. Ünver, "istanbul'un Zabtından Sonra Türklerde Tıbbi Tekâmüle Bir Bakış", VD, I, 1939, s. 71-81; B. N. Şehsuvaroğlu, İs-tanbul'da 500 Yılhk Sağhk Hayatımız, İst., 1946; S. Eyice, "Bizans Devrinde istanbul'da Tababet", İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası, c. 21, S. 3/1958, s. 681; F. Uzluk-

A. Terzioğlu, "İlk Hristiyan Hastaneleri ve Sağ


lık Tesisleri", Ankara Üniversitesi Tıp Fakül
tesi Mecmuası, c.
22, S. 3 (1969), s. 630-648; B.
N. Şehsuvaroğlu, "İstanbul Sağlık Hayatı", îs-
tanbuin Yıllığı,
ist., 1973, s. 425-463; A. Terzi
oğlu, "Alberto Bobovio'nun Tarifine Göre
Topkapı Sarayındaki Enderun Hastanesi'nin
17. Yüzyıldaki Teşkilatı", /. Milletlerarası Tür
koloji Kongresi. Tebliğler,
İst., 1979, s. 874-883;

B. N. Şehsuvaroğlu-A. D. Erdemir- G. C. Gü-


reşsever, Türk Tıp Tarihi, Bursa, 1984, s. 40-
42; A. Terzioğlu, "15. ve 16. Yüzyılda Türk-
İslam Hastane Yapıları ve Bunların Dünya Ça
pındaki Önemi", //. Uluslararası Türk ve İslam
Bilim ve Teknoloji Tarihi Kongresi,
III, İst.,
1987, s. 155-197; G. Cantay, Anadolu Selçuk
lu ve Osmanlı Darüşşifalan,
Ankara, 1992; A.
Terzioğlu, "istanbul'daki Avusturya-Macaristan
Hastanesi ve Türk Tıbbının Batılılaşması Açı
sından Önemi", Türk Tıbbının Batılılaşması,
İst, 1993, s. 72-78.

NURAN YILDIRIM



HAŞİMBEY

(1815, istanbul - 1868, İstanbul) Bestekâr, hanende ve hoca.

Fatih'te Sarıgüzel Mahallesi'nde doğdu. Seyyid Mehmed Sadık Ağa'nın oğludur. Henüz 8 yaşındayken kabul edildiği Enderun'da İsmail Dede Efendi ve Del-lâlzade ismail Efendi'nin öğrencisi oldu. Abdülmecid döneminde (1839-1861) tanınmış bir musikici haline gelmişti. 1849' da padişaha musahip olduğu sırada serha-nende sıfatıyla saray fasıl heyetim yönetiyordu. Abdülaziz'in tahta çıkışıyla (1861) yüksek görevlerden biri olan müezzinba-şılığa getirildi.

Haşim Bey, Beşiktaş Mevlevîhanesi(-») Şeyhi Hasan Nazif Dede ile Eyüp Karyağdı Bektaşî Dergâhı Şeyhi Hafız Baba'ya bağlanarak Mevlevi ve Bektaşî olmuştu. Mevlevîliğiyle yakından ilgisi bulunan a-yin bestekârlığının iki ürünü, ilk defa Beşiktaş Mevlevîhanesi'nde icra edilen suzinak ayini ve unutularak kaybolan şehnaz ayini idi. Bu ayinleri, geleneksel olarak Mevlânâ'nın Mesnevi'sinden değil, şeyhi Hasan Nazif Dede'nin güftelerinden bestelemesi, Mevleviler tarafından tepkiyle karşılanmıştır.

Abdülaziz'e sunulmak üzere yazılan Haşim Bey Mecmuası adlı edvarın sahibi o-lan Haşim Bey, çok sayıda öğrenci yetiştirdi. Başta Hacı Arif Bey(->) olmak üzere Bolahenk Nuri Bey, Hacı Faik Bey(->), Neyzen Salim Bey, Ekmekçi Bağdasar ve

Karantinacı ismail Bey gibi şöhretli mu-sikicilerin hocası idi.

"Tarz-ı nevîn" makamının mucidi olan Haşim Bey'den günümüze ulaşabilen eserler, ayin, beste, ağır semai, yürük semai, şarkı ve köçekçe formlarında olmak üzere 80 kadardır. Birçok eserini, döneminde yaşadığı padişahlara ve yüksek görevlere gelmiş şahıslara methiye olarak bestelemişti. Bestelediği çok sayıda Bektaşî nefesine, geleneğe uyarak imza koymaması, elimizdeki nefes repertuvarında hangi eserlerin Haşim Bey'e ait olduğunu karanlıkta bırakmaktadır.

Bahçeciliğe ve çiçekçiliğe meraklı olan Haşim Bey, şiirle de uğraşmıştı. "Alafranga heyetin/Dünyayı tuttu şöhretin/Şampanya ise âdetin/Şad et kerem kıl meclisim dörtlüğü, halk ağzıyla yazdığı ve o dönemde yeni yeni başlayan Avrupa hayranlığını yansıtması bakımından ilgi çekici şiirinden bir parçadır. Geçen gün sana Haydar'da / Eylemedim mi ifade/Bu sırrı açma bir yâde / Fener'de bir zevk edelim mısraları ise, İstanbul halk ağzını ve istanbul dekorunu kullandığı bir aşk şiirinden parçadır.

Ömrünün son 3 yılını Üsküdar Tunus-bağı'ndaki evinde geçiren Haşim Bey, dillere destan olan müsrifliği yüzünden ölümüne yakın günlerde büyük sıkıntılar çekti. Hattâ günlük ekmek ihtiyacına karşılık, Ekmekçi Bağdasar'a bedava ders veriyordu.

Karacaahmet Mezarlığı'na defnedilen bestekârın mezarı, Karacaahmet ve Selimiye arasındaki yol genişletme çalışmaları sırasında ortadan kaldırıldı. Elde kalan mezar taşı ise sonradan kayboldu.

Bibi. Ergun, Antoloji, II; M. N. Özalp, Türk Musikisi Tarihi, Ankara, 1989; Öztuna, BTMA, I; S. Aksüt, TürkMusikisi'nin 100Bestekârı, ist, 1992.

MEHMET GÜNTEKlN



HAŞİM EFENDİ

(?, Kafkasya -1845, istanbul) Hattat.

Çerkez asıllı olup Kafkasya'dan istanbul'a geldi. Ünlü hattat Mustafa Rakım' ın(-0 kölesi iken sonradan azat edilmiş, manevi evladı ve en kudretli öğrencisi olmuştur. Önce sikke-i hümayun ressamlığına tayin ile "hacegânlık" rütbesine nail oldu. Daha sonra da Darphane'de ser-sikke-kenliğe (para ressamlarının başı) getirildi. 1837'de Hz Muhammed'in kabir örtüsünü Medine'ye götürdü, bir yıl sonra eski örtüyle döndü. Vefatında hocasının Zincir-likuyu'da (Karagümrük) bulunan türbesinde, yanma gömüldü. Türbe bugün harap vaziyettedir.

Haşim Efendi, hocasından sonra devrin en kudretli hattatıdır ve onun celi sülüste kurduğu okula mensuptur. Nesihte i-se Hafız Osman(->) okuluna bağlıdır. Tuğra çekmekte de usta idi. II. Mahmud ile Ab-dülmecid'in tuğralarını yapmış, Nusreti-ye Camii'nin dışındaki yazıları, hocasının 1826'da vefatı üzerine o tamamlamıştır. II. Mahmud Türbesi'nin celi sülüs yazıları da onundur.

imzalarında genellikle Haşim adını kul-

lanmıştır. Yetiştirdiği öğrencileri arasında Ahmed Rakım, aklâm-ı sitte yazılarında tanınmış bir sanatkârdır.

Bibi. İnal, Son Hattatlar, 125-126; Habib, Hat veHattatan, İst., 1306, s. 168; Rado, Hattatlar, 205.

ALI ALPARSLAN



HAŞİM EFENDİ TEKKESİ

Üsküdar İlçesi Inadiye semtinde, Tavaşî Hasan Ağa Mahallesi'nde, eski adı Menzil-hane Yokuşu olan Gündoğumu Caddesi'n-de idi. Kaynaklarda adı Şeyh Yusuf Efendi, Bandırmalı, Inadiye ve Haşim Baba Tekkesi şeklinde de geçer. Celvetîliğe(-*) bağlı Haşimîlik kolunun merkez tekkesi olarak faaliyet göstermiştir.

Tekke 1145/1732'de Celvetî Şeyhi Yusuf Nizameddin Efendi (ö. 1752) adına Sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa tarafından inşa ettirilmiştir. İlk postnişini Yusuf Nizameddin Efendi, Celvetîliğe mensup Bandırmalı Hamid Efendi'nin (ö. 1726) oğludur. Tophaneli Veliyüddin Efendi'ye (ö. 1697) intisap etmiş ve Aziz Mahmud Hüdaî Asitanesi Şeyhi Erzincanlı Mustafa Efendi' den (ö. 1711) hilafet almıştır. 20 yıl bu tekkede Celvetî meşihatını yürüten Nizameddin Efendi'nin büyük oğlu Hamid Efendi (ö. 1758), tarikata bağlı Selamî Ali Efendi Tekkesi'nde şeyhlik yapmış, küçük oğlu Mustafa Haşim Efendi (ö. 1782) ise babasının vefatından sonra ikinci postnişin olarak tekke meşihatım üstlenmiştir.

Mustafa Haşim Efendi, Celvetîlikten kendi adına ayırdığı Haşimîlik kolunun kurucusudur. Başlangıçta bir Celvetî şubesi i-ken zamanla bağımsız bir kola dönüşen bu tarikat, Celvetîlik ile Bektaşîlik(-0 arasında şekillenen ve Haşim Efendi'nin ayrıca intisap ettiği Melamîlik(->) etkisi altında kişiliğini bulan bir tasavvuf yolu olarak dikkati çeker. Haşim Efendi'nin Celvetî silsilesi, babası Yusuf Nizameddin Efendi ta— rafından Erzincanlı Mustafa Efendi'ye, ondan da Devatî Mustafa Efendi ve Muk'ad Ahmed Efendi aracılığıyla Aziz Mahmud Hüdaî'ye ulaşır. Diğer yandan mensubu bulunduğu Bandırmalızade ailesinin imam Caferü's-Sâdık soyundan gelmesi nedeniyle de Bektaşî geleneğinin içinde yer alır. Bektaşîliğe Mısır'daki Kaygusuz Abdal Tekkesi Şeyhi Hasan Baba'dan (ö. 1756) nasip alarak intisap etmiştir. Dime-tokalı Seyyid Kara Ali Baba'nın postnişin-lik döneminde (1759-1783) Hacı Bektaş Âsitanesi'ne giderek burada 4 yıl kadar de-debabalık yapmış ise de bir kısım Bekta-şîler tarafından kabul görmemiştir. Fakat buna rağmen yakın çevresinde Hasan Baba ve Hacı Bektaş Asitanesi "Mihman Evi" babası Selim Baba (ö. 1782) gibi dönemin ünlü Bektaşîleri bulunmuştur. İstanbul'da Bektaşîliği temsilen dedebaba vekili olarak da görev yapan Haşim Efendi'nin ayrıca bir Melamî erkânı kurduğu ve bazı Mela-mî-Hamzavî zümrelerince "kutup" tanındığı da bilinmektedir. Kendi tekkesinin dışında, Haşimîliğe bağlı iskender Baba Tekkesi'nde özellikle bu Melamî meşrep tasavvuf anlayışı uzun yıllar etkisini sürdürmüştür. Haşim Efendi bu batınî eğilimleri

nedeniyle Celvefflerin yoğun eleştirilerine maruz kalmıştır. Vefatından sonra cenazesinin Aziz Mahmud Hüdaî Asitanesi postnişini Büyük Ruşen Efendi (ö. 1794) tarafından tekkeye kabul edilmemesi ve namazının müritlerince sokakta kılınması, bu olumsuz tavrın somut bir göstergesidir. Ibn-i Arabî'nin Anka-i Mugritf ini yanlışlıkla "Anka-i Magrib" şeklinde okuyarak kaleme aldığı Anka-i Maşrık başlıklı eserinde Mevlânâ'yı meczup sayması, ayrıca Mevleviler arasında da tepkiyle karşılanmıştır. Şiirlerini topladığı bir de Divariı (ist., 1836) vardır.

1732-1782 arasında tekke iki önemli tamir görmüştür. Bunlardan ilki Yusuf Nizameddin Efendi'nin şeyhliği döneminde Kâmil Ahmed Paşa tarafından tekke bünyesinde kendisi için bir türbe inşası vesilesiyle yaptırılmıştır. İkincisi ise 1755'te Haşim Efendi'nin meşihatına rastlayan, Sadrazam Şehlâgöz Ahmed Paşa'nın maddi desteğiyle gerçekleştirilmiş tamirdir. Bunu daha sonra Abdullah Paşa'nın yaptırdığı bir diğer tamir izler.

Tekkede kurumlaştırılan Celvetî-Bek-taşî kültürü, Haşim Efendi ailesine mensup diğer şeyhler tarafından da benimsenmiş ve sürdürülmüştür. Kendisinden sonra yerine Mehmed Galib Efendi (ö. 1831) geçer. 1826'da Bektaşîliğin Yeniçeri Ocağı ile birlikte kaldırılması için II. Mahmud (hd 1808-1839) tarafından Topkapı Sara-yı'na davet edilen şeyhler arasında Galib Efendi de vardır. Şeyhülislam Kadızade Ta-hir Efendi başkanlığında düzenlenen bu toplantıda Galib Efendi'nin Bektaşîlik konusundaki tavrının ne olduğu bilinmemekle birlikte, kendisinin daha sonra bu kültürü dönemin zor koşullarına rağmen Haşimîlik içinde canlı tuttuğu açıktır. Mehmed Galib Efendi, yetiştirdiği halifeleri aracılığıyla da Haşimîliğin diğer Celvetî tekkelerinde yaygınlaşmasını sağlamıştır. Bu halifelerinden Mehmed Efendi (ö. 1845), Cel-vetîliğin Fenaî şubesine bağlı olan Üsküdar Pazarbaşı'ndaki Fenaî Ali Efendi Tekkesi'nde Haşimî meşihatım üstlenmiş ve kendisinden sonra gelen Mehmed Şakir Efendi (ö. 1884) ile ihsan Efendi bu tekkede postnişinlik yapmışlardır. Tekkenin son postnişini Haşimîliğe bağlı olan Küçük Şakir Efendi'dir (ö. 1951). Mehmed Galib Efendi'nin ikinci halifesi Seyyid Mehmed Şakir Efendi (ö. 1862), Kaymakçızade Mehmed Efendi (ö. 1773) tarafından bir Celvetî merkezi olarak kurulan iskender Baba Tekkesi'nde Haşimî meşihatım temsil etmiştir. Kendisini oğlu Mehmed Şerefeddin Efendi (ö. 1892) ve Ahmed Safî Efendi (ö. 1895) izlemiş, Haşim Efendi Tekkesi Şeyhi Küçük Mehmed Galib Efendi de burada şeyhlik yapmıştır.

Mehmed Galib Efendi'nin vefatından sonra Haşim Efendi Tekkesi meşihatını oğlu Abdürrahim Selamet Efendi (ö. 1849) üstlenir. Selamet Efendi'nin iki oğlu, Mehmed Fahreddin Efendi (ö. 1893) ve Küçük Mehmed Galib Efendi (ö. 1911) kendisinden sonra posta geçmişlerdir. Mehmed Fahreddin Efendi'nin halifelerinden Üsküdarlı Paşa Mehmed, 19. yy'm yetiştirdiği ün-



HAŞİMİ OSMAN EFENDİ

16

17

HAT SANATI

yalnız sülüs yazının irisinden istifade edilmiştir. Hat sanatında, "celi" kelimesiyle ifade edilen iri yazı da İstanbul'da gelişti. Fatih Camii'nin (1470) ve Bâb-ı Hümayun' un (1477) kitabeleri, İstanbul'daki ilk celi sülüs örnekleridir. Bunlardan bilhassa ikinci yapının kitabesi, 19- yy'a kadar görülen celilerin en önemlisi sayılmaya layıktır. 16. yy'ın başında yapılan Bayezid Camii'nin kitabesi, ünlü hattat Şeyh Hamdullah'ın elinden çıkmasına rağmen fazla güzel sayılmaz. Bu asrın ikinci yarısında Yakut'un ekolünü devam ettirmekte olan Ahmed Karahisarî'nin en usta çırağı Hasan Çelebi'nin(-+) Süleymaniye Camii kitabesi ise ayrı bir üslubun eseri olması bakımından önem taşır.

17. yy'dan itibaren celi yazıda harflerin dik ve sert duruşları yavaş yavaş kaybolmaya başladı (Bağdat Köşkü gibi). Dikkatle bakılırsa sırasıyla İstanbul'da Yeni Camii (1663), Üsküdar'da Yeni Valide Camii (1710), Tophane Çeşmesi (1732), Ayasof-ya Camii'nin arkasında iki kapı üstündeki yazılar (18. yy) ve nihayet Defterdar'da Şah Sultan Türbesi'nin (1800) yazıları ile gelişme devri kapandı ve nihayet aynı çağda Mustafa Rakım'ın(-») elinde celi sülüs olgunluğa erdi. Bugün celide en ileri hattatlar Türkiye'de bulunmaktadır. İranlı sanatçılar da yavaş yavaş Türk ekolüne dönmeye başlamışlardır.

13. yy'da Azerbaycanlı hattatların "ta' lik" denilen bir yazı meydana getirdiklerini görüyoruz. Bilhassa şiir kitaplarının ya-

lü zâkirbaşılardan olup Haşim Efendi Tek-kesi'nin bu dönemde geniş ilgi gören bir musiki merkezine dönüşmesini sağlamıştır. Tekkenin son postnişini Yusuf Fahir Baba' dır (Ataer) (ö. 1967). Cumhuriyet döneminin tanınmış Bektaşîlerinden olan Yusuf Fahir Baba, Haşim Efendi ailesine mensup bulunup Mir'atü 't-Turuk ve Mecmua-i Te-kâyâ gibi kitaplarıyla tanınan Bandırmalı-zade Ahmed Münib Efendi'nin oğludur. Gerek Ahmed Münib Efendi, gerekse Yusuf Fahir Baba, Kadıköy'de bir Sa'dî merkezi olarak kurulan Abdülbâki Efendi Tek-kesi'nde(->) postnişinlik yaparak Haşimî meşihatını temsil etmişlerdir. Yusuf Fahir Baba'nın naat, kaside ve nefesleri bestelenmiş olup istanbul tekkelerinde yaygın şekilde okunmuştur. Ayrıca çeşitli dergi ve gazetelerde, Bektaşîlik üzerine yaptığı incelemeleri de yayımlanmıştır. Mezarı Haşim Efendi Tekkesi'nin hemen yanındaki Karacaahmet Mezarlığı'na ait alan içinde olup başında 12 terkli Bektaşî tacı vardır.

1857, 1895 ve 1908'de üç defa tamir gören Haşim Efendi Tekkesi, Cumhuriyet döneminde kadro dışı bırakılarak kaderine terk edilmiş, 1930'da cami-tevhidhanesi çökmüş, 1942'de ise kalan kısımların da yanmasıyla günümüze yapıdan hiçbir iz kalmamıştır.



Bibi. BOA, Cevdet Evkaf, no. 21594 (15 Zilhicce 1169); BOA, Cevdet Evkaf, no. 18956 (1193); BOA, irade Meclis-i Vâlâ, no. 17018 (21 Receb 1274); BOA, İrade Dahiliye, no. 27076' (27 Zilhicce 1274); BOA, İrade Evkaf, no. 2062/2 (6 Şevval 1313); BOA, İrade Evkaf, no. 288/13 (15 Safer 1326); CSR, Dosya B/215; Ab-durrahman Nesîb, Mecmua, Üsküdar Hacı Selim Ağa Ktp, Hüdaî kitapları, no. 1806, vr 58b-59a; Erzurumlu Yeşilzade Mehmed Salih, Reh-ber-i Tekâyâ, Süleymaniye Ktp, Tırnovalı, no. 1035/4m, s. 32; Hâlâ Âsitane-i Aliyye'de ve Civarında Vâki Olan Dergâh ve Zaviye, Hankâh ve Atahall-i Zikrullah, Atatürk Ktp, Osman Ergin yazmaları, no. 1825; Kut, Dergehname, 235, no. 37; Çetin, Tekkeler, 588; Aynur, Sa-Hha Sultan, 35, no. 82; Âsttâne, 3; Osman Bey, Mecmua-i Cevamî, II, 60-61, no. 97; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 3; Bandırmalızade Ahmed Münib, Mir'atü't-Turuk, İst, 1306, s. 43-47; th-saiyat, II, 21; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 21; Ra-

Haşim Efendi

Tekkesi'nde

türbenin


Gündoğumu

Caddesi'ne

açılan

pencereleri.



ÎAM Encümen

Arşivi, 1941

if,Mir'at, 112-113; Ayvansarayî, Vefeyât-t Selâtin, 90; Mür'i't Tevârih, II A, 7, 62; Sicill-i Os-manî, IV, 664; Osmanlı Müellifleri, I, 189-191; Ergun, Antoloji, II, 409; Gölpınarlı, Mevlevîlik, 198, 300-301; M. Tevfik Oytan, Bektaşiliğin içyüzü, İst., 1983, s. 415; T. Koca, Bektaşi Nefesleri ve Şairleri, İst., 1990, s. 322;JohnP. Brown, The Darvishes ör Oriental Spirutua-lizm, Londra, 1927, s. 461; Mehmed Sami, Es-mâr-ı Esrar, ist., 1316, s. 40; Vassaf, Sefine, III, 65; İsmet, Tekmiletü'ş-Şakaik, 484-485; İsmail Hakkı el-Üsküdarî, Merâkid-iMu'tebere-i Üsküdar, ist., 1976, s. 38; H. Kamil Yılmaz, Aziz MahmudHüdâyî ve Celvetiyye Tarikatı, ist., 1982, s. 277; E. B. Turnalı-E. Y. Turnalı, "Celve-tîlik ile Bektaşîliği Birleştiren İlgi Çekici Bir Dal: Hâşimiyye Kolu ve Üsküdar'da Bandırma-lı Tekkesi", Türk Dünyası Araştırmaları, S. 66 (Haziran 1990), s. 111-120.

EKREM IŞIN



Mimari

Günümüzde tamamen ortadan kalkmış o-lan Haşim Efendi Tekkesi'nin mimari özellikleri hakkında sınırlı bilgi bulunmaktadır. Türbe dışında kalan bölümlerin ahşap olduğu, fevkani cami-tevhidhanenin, Gündoğumu Caddesi'ne doğru sütunlu bir çıkma ile genişletildiği bilinmektedir.



Encümen Arşivi'nde bulunan 1941 tarihli fotoğraflarda, türbenin çok harap durumda bulunduğu, duvarlarının ve çatısının kısmen çökmüş olduğu görülür. Moloz taş örgülü duvarlar ahşap hatıllarla takviye edilmiş, çatı alaturka kiremitlerle kaplanmıştır. Gündoğumu Caddesi üzerinde sıralanan türbe pencerelerinin açıklıkları, sepet kulpu biçiminde, tuğla örgülü kemerlerle geçilmiş, biri dışında bütün pencereler dışarıdan dikdörtgen açıklıklı ahşap pervazlarla çerçevelenmiştir. Türbenin, ahşap direklerle ayrılmış olan kuzey kesiminde Haşim Efendi'nin sandukası yer almaktadır. Söz konusu sanduka, çevresinde sıralanan ve kendisinden sonraki şeyhlerle aile fertlerine ait olan sandukalardan daha yüksek tutulmuş, basit demir parmaklıklarla kuşatılmıştır. Türbenin, dikdörtgen açıklıklı ve ahşap kanatlı girişi de kuzey kesiminde bulunmakta, bunun üzerinde iki adet dikdörtgen pencere yer almaktadır.

Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 210-213; Öz, istanbul Camileri, II, 10; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 168-169; B. Çeçener, "Üsküdar Mezarlıkları, Türbeleri ve Hazireleri", TTOKBelleteni, XLDC/328 (1975), 18; ISTA, IV, 2102; M. B. Tanman-H. K. Yılmaz, "Bandırmalızâde Tekkesi", DlA, V, 54-55.

M. BAHA TANMAN



HAŞİMl OSMAN EFENDİ TEKKESİ

bak. SAÇLI EMİR TEKKESİ



Yüklə 8,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin