Ünden bugüN



Yüklə 8,87 Mb.
səhifə7/140
tarix27.12.2018
ölçüsü8,87 Mb.
#86730
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   140

Bibi. A. M. Schneider-M. Is. Nomidis, Galata Topographisch-Archâologischer Plan, İst., 1944; P. Gyllius, De Topografia, Veneto, 1561; S. Byzantios, Constantinopole, Atina, 1862; A. D. Mordtmann, Historische Bilder vom Bosp-horus, İst., 1907; Celâl Esad Arseven, Eski Galata ve Binaları, îst., 1989; Müller-Wiener, Bildlexikon.

ÖZKAN EROĞLU



HAYDAR PAŞA ÇEŞMESİ

Fatih'te Haydar Mahallesi'nde, Haydar Caddesi'nde, Divitkâr Keklik Mehmed Efendi Camii karşısında Hacı Ferhat Sokağı girişinde yer alır.

Küfeki taşından inşa edilmiş olan çeşme 977/1569 tarihinde akağalardan Haydar Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Çeşitli tamirlerle günümüze ulaşan çeşme bugün şehir şebekesinden su almakla birlikte oldukça harap vaziyettedir. Kırılan ve kaybolan taşlan çimento ile sıva-



Haydar Paşa Çeşmesi, Fatih

Yavuz Çelenk, 1994

lıdır. Oldukça sade olarak inşa edilmiş çeşme cephesi, çeşitli silmelerle hareketlendirilmiş ve ince bir silme ile derinlik verilen kemeri Bursa kemeri olarak başlanıp, kaş kemerle sonuçlandırılmıştır. Kemerin kilit taşı üzerinde bir rozet yer almaktadır. Yarısı kırılmış ve kaybolmuş mermer ay-nataşının üzerinde gene bu kemere benzer bir süsleme öğesi ters olarak durmaktadır. Aynataşının üzerinde bir rozet, hemen altında ise sade bir mermer levha ve levhanın solunda günümüzde ilave edilmiş bir musluk yer almaktadır. Çeşmenin mermer yalağı yol seviyesinden 15 cm a-şağıda kalmıştır.



Bibi. Tanışık, istanbul Çeşmeleri, 24; A. Egemen, İstanbul'un Çeşme ve Sebilleri, ist., 1993, s. 371; Ayvansarayî, Mecmua-i Tevârih, 384. YAVUZ TİRYAKİ

HAYDAR PAŞA MEDRESESİ

Zeyrek'te Haydar Caddesi ile Haydar Hamamı Sokağı'nın kesiştiği köşede bulunmaktadır.

I. Süleyman (Kanuni) dönemi (1520-1566) vezirlerinden Haydar Paşa tarafından yaptırılmıştır. Çeşme, çifte hamam ve mescitle birlikte bir külliye oluşturan medresenin avlu kapısı üzerinde yer alan ve dört mısradan oluşan kitabesi şöyledir: İntikal eyledi Haydar Paşa / Gitdi Hak rahmetine ol merhum / Vasf idüb didi Ni-hâdi tarih /Dâr-ı tahsil mevâli-i ulûm.

Kitabeye göre yapım tarihi 977/1569' dur. Tarihi kaynaklar ilk müderris olan Bedreddin Mahmud Habalî'nin bina tamamlanmadan, 974/1566'da atandığını belirtmektedir. Kitabede "merhum" olarak a-nılan Haydar Paşa 1563'te ölmüş ve eserlerinin tamamlanışını görememiştir.

Mimar Sinan'ın mimarbaşı olduğu dönemde yapılan külliyenin yalnız hamamı Tezkiretü'l-Ebniye'âe yer almaktadır. İstanbul'un en çok yangın geçiren mahallelerinden birinde bulunması nedeniyle

külliye çeşitli tarihlerde hasar görmüş olmalıdır. Bu konuda yeterli kaynak bulunmadığından, onarımların tarih ve kapsamı belirlenememektedir.

Medreseyle ilgili saptanabilen en erken tarihli grafik belge taşbaskı 19. yy İstanbul Haritası'du. 1870'lerde hazırlanan bu haritada, yaklaşık olarak doğu-batı yönünde uzanan dörtgen planlı bir parsel ü-zerine yerleşen medresenin avlusu, dershanesi ve avluyu üç yönde saran kütleleri gösterilmiştir. Bu yerleşme düzeni "U" plan şeması izlenimi vermekteyse de, kesin karar için veriler yetersizdir. 1914'te yapılan tespitte medresenin ahşap ve biri kapı yanında ve fevkani, diğerleri zemini ikişer kişilik 16 odası olduğu belirtilmiştir. Yapılan gözleme göre, hücreler, şadırvan, kuyu, gusülhane, çamaşırhane ve abdest-haneler haraptır; medresede ders yapılmamaktadır. 1918'de Rumeli göçmenlerinin barındığı bina 1933 tarihli Pervititch haritasında "eski tekke" olarak gösterilmiştir. Bu haritada avlunun iki kenarı boyunca uzanan hücre dizilerinden kuzeydoğudaki kagirdir. Hücrelerin önünde klasik döneme uygun genişlikte bir revak yoktur; onun yerine dar, uzun bir koridor u-zanmaktadır. Avlunun güneybatı yönünde ise ahşaptan yapılmış bir hücre dizisi yer almaktadır. Güneydoğuda dar bir avlu içinde helalar olduğunu sandığımız küçük bir yapı vardır. Bugün medresenin yalnız dershanesi ayaktadır, hücreler yıkılmıştır. Dershanenin Osmanlı klasik dönemine özgün karakteri büyük ölçüde korunmuştur.

Doğuya doğru hafif eğimli bir yamaç üzerine yerleştirilen medresenin Haydar Caddesi üzerindeki anıtsal girişinden aynalı tonozla örtülü bir sahanlığa ulaşılmakta, oradan dört basamakla dershanenin bulunduğu düzleme inilmektedir. Kare planlı olan dershanenin girişi kuzey yönündedir; giriş önünde bir saçak olduğu, bu cephedeki kapının kemeri üstünde yer alan beşik çatı izinden anlaşılmaktadır. Saçağı taşıyan sisteme ait izler korunmamıştır. Girişin iki yanında birer alt pencere, profillerle çerçevelenen anıtsal giriş ekseninde bir üst pencere bulunmaktadır. Haydar Caddesi'nden daha alçakta olan dershanenin batı cephesine alt pencere açılmamıştır. Ancak medresenin cadde cephesini o-luşturan bu duvar sağır bırakılmamış, kemerli iki nişle alt kesimine derinlik kazandırılmıştır. Kaldırım seviyesi yükseltildiği için şu anda bu nişlerin çeşme mi yoksa hayvanların sulanması için yalak mı olduğunu anlamak mümkün değildir. Bitişikte bina bulunması nedeniyle dershanenin güney cephesine de pencere açılmamıştır; bu yönde içten kullanılan iki niş vardır. Dershanenin doğu duvarında ise avluya a-çılan 2 alt pencere bulunmaktadır. Aslında 3 pencere sığabilecek genişlikte olan bu duvarın güney ucunda cephenin düzgün olmaması, dershaneye bu noktada birleşen hacimlerin varlığına işaret etmektedir. Muhtemelen dershaneye bu noktada saplanan revak, üçüncü pencerenin açılmasını engellemiştir.



HAYDAR TAŞKENDÎ TEKKESİ 26

27

HAYDARPAŞA

alanlarından olmuştu. Yeldeğirmeni'nde-ki un değirmenlerinde de ordunun yiyeceği sağlanmaktaydı. Buradaki son değirmen kalıntıları 1903'te yıktırılmıştır. Çayırın çevresinde ise bahçeler içinde köşkler bulunmaktaydı. Bir rivayete göre Sokollu Mehmed Paşa 1560-1564 arasındaki ikinci vezirliği sırasında eşi Ismihan Sultanla bir süre İbrahimağa sırtlarındaki bir köşkte balayı yaşamıştı. Çevredeki bağ ve bahçeler aynı zamanda verem hastaları için de bir şifa yeri olarak görülmekteydi. III. Murad döneminde (1574-1595) çevrede nüfusun artırılmasına çalışılırsa da çok u-zun süre Kadıköy yöresi ve Haydarpaşa' nın kırsal karakterli sayfiye yeri görüntüsünde önemli bir değişiklik görülmez. III. Selim döneminde (1789-1807) Haydarpaşa çevresinde belli belirsiz bir sokak dokusunun oluşmaya başladığı görülür.

1792'de Çayırbaşı mevkiinde III. Selim' in çuhadan Ahmed Ağa tarafından bir çeşme yaptırılır. 1830 başlarına tarihlendiri-lebilecek Pitmann Haritası'nda küçük bir yerleşme durumundaki Kadıköy ile Üsküdar arasındaki geniş boşluklar görülmektedir. Haydarpaşa Çayırı'm boydan boya kat eden birkaç yol Harem, Üsküdar, Acıbadem ve Söğütlüçeşme'ye uzanmaktadır.

Dershane tromplu bir kubbeyle örtülmektedir. Geçiş öğelerinde ve tepesinde sekizgen bir göbek bulunan kubbe badanalıdır; herhangi bir bezeme görülmemektedir. Dershanenin giriş cephesi küçük ayrıntılarla zenginleştirilmiştir. Giriş cephesinin iki köşesi de aşağı seviyede pahlıdır; geçişler mukarnaslarla sağlanmıştır. Giriş sövelerinde Marmara mermeri ve Gebze' den çıkarılan pembe renkli hippüritli kalker almaşık olarak kullanılmıştır. Kapı kemeri de aynı taşlarla almaşık düzende yapılmıştır. Pencere sövelerinde de Marmara mermerinin yanısıra pembe ve sarı renkli Gebze taşı kullanılarak özel bir renk etkisi aranmıştır. Duvar örgüsü l sıra taş, 3 sıra tuğladan oluşmaktadır. Giriş cephesinde pencerelerin üstten teğetli hafifletme kemerleri kesme küfeki taşı ile yapılmıştır. Üst pencere kemeri ise duvar örgüsüne benzer biçimde l taş, 3 tuğla almaşık düzendedir. Dershanenin avlu cephesi daha yalındır; bu yöne açılan 2 alt, l üst pencerenin söveleri küfeki taşındandır.

Hücrelerin ilk tasarımdaki durumlarını anlamak zordur. Büyük bir olasılıkla zamanla yıkılıp yenilenmişlerdir. Girişin yanında, dershanenin karşısında, üstüne kat eklenmiş olan kagir bir kalıntı bulunmaktadır. Köşesindeki pah ve mukarnaslı köşe geçişi ile 16. yy'dan kaldığı belirgin o-lan bu mekânın hücre olması ihtimali azdır. Ancak onun bitişiğindeki mekânların hücre dizisi olduğu kesin gibidir. Haydar Hamamı Sokağı üzerindeki kuzey duva-

Haydar Paşa

Medresesi

dershanesinin

kuzeybatıdan

görünümü.



Yavuz Çelenk,

1994

rında örülmüş pencere boşlukları ve ocak nişleri bu duvar boyunca hücrelerin sıralandığına işaret etmektedir. Duvar ancak pencere kemeri üstü seviyesine kadar korunmuş olduğundan, örtü düzeni hakkında bilgi edinilememektedir.

1980'e kadar Haydar Spor Kulübü olarak kullanılan medresede 1982'den bu yana Vakıflar Başmüdürlüğü personelinden bir aile bekçi olarak kalmaktadır. Genel olarak bakımsız bir durumda olan dershanenin kubbe kurşunlan hâlâ yerindedir. Ancak aşağı seviyelerde korniş ve örtü malzemesi bozulmuştur. Medresenin tarihi araştırması ancak yapının eklerinden arındırılmasından sonra tamamlanabilecektir, istanbul'un 16. yy'daki gelişiminin önemli röperlerinden biri olan külliyenin kurtarılması için ivedi olarak harekete geçilmesi gerekmektedir.

Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 95-96; Ayverdi, istanbul Haritası, C5; Baltacı, Osmanlı Medreseleri, 240-241; Fatih Camileri, 221, 238; Cezar, Yangınlar, 372; Kuran, Mimar Sinan, 254; Si-cill-i Osmanî, II, 260; Öz, İstanbul Camileri, I, 69; Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, I, 24; Kütükoğ-lu, Darü'l-Hilafe, 108-109; Kütükoğlu, İstanbul Medreseleri, 331-332.

ZEYNEP AHUNBAY



HAYDAR TAŞKENDÎ TEKKESİ

Hindistan'dan gelen Özbekler tarafından 16. yy'ın sonlarında kurulmuş olan bu tekke 19. yy'da, hattâ belki daha önce ortadan kalkmış bulunuyordu. Üsküdar'ın Bül-

bülderesi semtinde yer alan tekke yine Üsküdar'da, Sultan Tepesi'nde bulunan Özbekler Tekkesi ile kanştırılmamalıdır. Nitekim 1199/1784 tarihli bir tekke listesinde bu iki Özbek tekkesi Bülbüldere-si'nde gösterilmektedir. Haydar Taşkendî Tekkesi'ne ilişkin başlıca bilgi kaynağı, Hintli Nakşibendî sufîleri hakkında kaleme alınmış olan bir menakıbnamedir. Zira Özbek asıllı olan Haydar Taşkendî, Osmanlı ülkesine gelmeden önce Hindistan'da ünlü bir Nakşibendî şeyhinin yanında bulunmuştur. Şeyh Haydar Taşken-dî'nin, Şeyhî Mehmed Efendi ile Mehmed Süreyya tarafından verilen özgeçmişlerinde birtakım noksanlar vardır.

Şeyh Haydar Taşkendî'nin ölümünden sonra, faaliyetini sürdürdüğü tahmin edilen tekke tarihçesi bütünüyle karanlıkta kalmaktadır. Şeyh Haydar Taşkendî, aslen Buhara yakınlarındaki Gucduvan'dan o-lan Baba Palangpost adında bir Nakşibendî şeyhinin mürididir. Mürşidinin Hindistan'ın Dekkan bölgesinde tesis ettiği Nakşibendî tekkesinde uzun yıllar kalmıştır. Söz konusu tekke özellikle Buhara'dan, Belh'ten ve civarındaki bölgelerden gelen "mücerred" Türk dervişlerinin barınağı idi. Şeyh Haydar Taşkendî daha sonra, istanbul'a gelmeden önce Avrupa'ya, Habeşistan'a ve Mekke'ye birçok seyahat yapmıştır. Osmanlı muhitinde "Şeyh Haydar Taşkendî" ve "Haydar Rıza Efendi" o-larak da tanınan bu kişinin Türkçe ve Farsça şiirleri olduğu ve II. Mustafa (hd 1695-1703) ile olumlu ilişkiler kurduğu tespit edilmektedir. Hintli kalender dervişlerin ve Dekkan'daki Palangpost Tek-kesi'ndeki hayat tarzından kaynaklanan geleneklere uygun biçimde yaşadığı tahmin edilebilir.

Nitekim çevresinde, şeyhlerinin ve tekkenin ihtiyaçlarını karşılamak üzere sırayla dilenen 40 kadar kalenderin bulunduğu bilinmektedir. Dekkan'daki Palangpost Tekkesi'nin bir eşi olduğuna şüphe bulunmayan Haydar Taşkendî Tekkesi'nde de mücerredlik ve paylaşımcılık esasları geçerli idi.

Kendi tekkesine gömülen Şeyh Haydar Taşkendî'nin mezarı, döneminde çok ünlü idi. Haydar Taşkendî Tekkesi'nde Kalenden âdetlerinin çok güçlü olduğu gözlenir. Kurucusunun Nakşibendî olmasına rağmen Baba Palangpost'un Nakşibendîliğin, "İmam-ı Rabbani" Ahmed Sirhindî (ö. 1624) tarafından kurulan Müceddidî kolu ile hiçbir bağlantısı yoktur. Haydar Taşkendî daha ziyade, Yesevî ve Kalende-rî geleneklerinin yaşaüldığı Orta Asya Nak-şibendîliği'ne bağlıydı. Bu yüzden kurmuş olduğu tekke ile İstanbul'daki diğer Özbek, Afgan ve Hint tekkeleri arasında çok sayıda ortak nokta bulunmaktadır.



Bibi. Çetin, Tekkeler; Asitâne, Sicill-i Osmanî, II, 261; Şeyhî, Vekayiu'l-Fuzalâ, I, 205; Melfu-zât-ı Nakşibendiye Hâlet-i Hazret-i Baba Şah Müsafir Sahib, Haydarabad, 1358, s. 171-172; Osman Bey, Mecmua-i Cevamî, II, 58; Münih, Mecmua-i Tekâyâ, 3; ismail Beliğ, Nühze-tü'l-âsâr li-Zeyli Zübdeti'l-Eş'ar, Ankara, 1985, s. 152; S. Digby, "The Naqshbandis in the Dec-can in the Late Seventeenth and Early

Eighteenth Century A. D. Baba Palangposht, Baba Müsâfîr and their Adherents", Naqshban-dis, Ist.-Paris, 1990, s. 167-207; T. Zarcone, "Histoire et croyances deş derviches turkes-tanais et indiens â istanbul", Anatotia Moder-na, II (1990), s. 157-160.

THIERRY ZARCONE

HAYDARPAŞA

Kadıköy'de Haydarpaşa Gan ve çevresindeki alana verilen genel ad. Haydarpaşa' nın, mahalle gibi sınırlan belirli bir idari birim olmaması, günümüzde Haydarpaşa denilen alanın kamu kuruluşları arazilerinden oluşması ve burada konut kullanımla-nnın hemen hiç bulunmaması ve ayrıca istanbul tarihine göre oldukça geç yerleşilmiş bir alan olması sebebiyle bir semt olarak tanımlanması ve kesin sınırlar saptanması mümkün gözükmemektedir.

Günümüzde halk arasında Haydarpaşa olarak adlandırılan alanın, kabaca Haydarpaşa Garı, demiryolu ve liman tesislerinin bir kısmım; Kadıköy-Üsküdar arasındaki Kadıköy Haydarpaşa Rıhtım Caddesi ve Tıbbiye Caddesi'nin Haydarpaşa Garı demiryolu tesisleri üzerindeki köprüden Harem'e(->) inen yol üzerinde yer alan köprüye kadar olan kesimini kapsadığını söylemek mümkündür. Bu alan içinde, Haydarpaşa Garı(->), Haydarpaşa Lima-nı(-0, Haydarpaşa Numune Hastanesi(-»), Haydarpaşa Askeri Hastanesi(-»), eski Haydarpaşa Lisesi(-») ve Haydarpaşa İngiliz Mezarlığı gibi hepsi aynı ortak adı kullanan çeşitli kuruluşlar ve kullanımlar yer almaktadır. Kolaylık için, Haydarpaşa olarak adlandırılan alanın bugünkü sınırlarını ve büyüklüğünü bu ortak isme sahip kullanımların yayılma alanlarına göre saptamak doğru bir yöntem olarak gözükmektedir. Buna göre kısmen Üsküdar Belediyesi sınırları içinde kalan Haydarpaşa'nın Kadıköy Belediyesi'nde kalan kısmı bütünüyle Ra-sim Paşa Mahallesi içinde yer almaktadır. Kadıköy Meydanı ve Yeldeğirmeni'ne kadar oldukça geniş bir alana yaydan Ra-sim Paşa Mahallesi'nin nüfusu 1975 nüfus sayımına göre 18.389, 1985 sayımına göre ise 28.354 olmuştur. 1985 itibariyle Ra-sim Paşa Mahallesi'nde 12.100 hane, 6 cadde ve 43 sokak bulunmaktadır. Mahalle nüfusu 1990'da ise 17.250'ye düşmüştür. Bunda mahalle sınırlarının değiştirilmesi etkili olmuştur.

Haydarpaşa olarak bilinen çevrenin a-dını nereden aldığı konusunda çeşitli varsayımlar vardır. Mevacib defterlerine göre, 1533'te vezirliğe yükseltilen Hadım Haydar Paşa'nın bahçesi bu bölgede olduğundan, semt onun adım almıştır. Bir başka varsayım, III. Selim'in vezirlerinden Haydar Paşa'nın burada bir kışla yaptırdığı ve semtin adının kışladan geldiğidir. 1594 tarihli bir mevacib defterinde "Bağçe-i Haydar Paşa" adı geçtiğine göre ilk varsayım daha doğru olmalıdır.

17. yy Ermeni tarihçisi Eremya Çelebi Kömürciyan'a göre Haydarpaşa mevkii Bizans imparatorları için şehir çevresindeki önemli yerlerden biriydi ve burada aziz patriklerin içtima ettikleri bir saray bulun-

Prairie de Haîdar-Pacha,

Yüzyd başına ait bir kartpostalda Haydarpaşa Çayırı. Gökhan Akçura koleksiyonu -

maktaydı. 19. yy'a kadar Haydarpaşa çevresinin genel karakterinde fazla bir değişiklik olmadığını; Haydarpaşa'nın etrafında tek tuk yapıların bulunduğunu; Acıbadem ve Hasanpaşa'ya doğru uzanan geniş çayırlardan ibaret olduğunu düşünmek mümkündür. Fenerbahçe'ye kadar bağ ve bahçelerle kaplı Kadıköy ile birlikte Haydarpaşa Çayırı şehir çevresindeki önemli mesirelerden birisi olduğu gibi, aynı zamanda ordu ve saray atlarının da beslendiği bir yerdir.

Klasik Osmanlı düzeni içinde, her yıl bahar aylarında saray atlarının çayıra çıkarılması âdettendi. Yapılan törenlerde her biri sorguçlarla süslenmiş atlar padişahın önünden sırayla geçirilir, mevsim boyunca geceleri çayırlarda kurulan çadırlarda meşaleler yakılarak, eğlenceler tertip edilirdi. Üsküdar-Bostancı arasındaki çayırların en ünlülerinden olan Haydarpaşa Çayırı, aynı zamanda ordunun Anadolu yönündeki seferleri için de bir toplanma ve hazırlık noktası işlevine sahipti. Atlılar Haydarpaşa Çayırı'nda eğitim görürken yaya askerler de yanındaki Talimhane ve Yel-değirmeni mıntıkalarında eğitilirlerdi. Öyle ki bu çevre 18. yy'ın başında Nizam-ı Ce-did ve sekban askerlerinin başlıca eğitim

Haydarpaşa'nın günümüzden bir görünümü.



Erdal Yazıcı

HAYDARPAŞA

28

29

HAYDARPAŞA ASKERİ

Haydarpaşa Askeri Hastanesi'nin 1960'lardan bir görünümü.



TETJVArşivi

Haydarpaşa

istanbul Ansiklopedisi

Çayırbaşı'ndaki çeşme, Üsküdar ve Söğüt-lüçeşme yollan kavşağındaki birkaç haneden oluştuğu anlaşılan ve "Haydar Paşa" olarak gösterilmiş bulunan bir yapı topluluğu ile az ilerisindeki bir manastır, çevredeki yerleşme düzeni hakkında fikir vermektedir. Aynı haritada Çayırbaşı'nda çeşme yakınlarında Haydarpaşa iskelesi' nin varlığına da işaret edilmektedir.

Tanzimat sonrası değişen yönetim yapısıyla birlikte çayırların kullanım ve idaresinde de önemli değişikliklerin başladığı görülür. Çayırlar yine hazine malıdır. Ancak Haydarpaşa ve kimi diğer Kadıköy çayırlarının otlarının gazete ilanları yoluy-

la açık artırmada satılması gibi örneklere de rastlanır. Bununla birlikte Haydarpaşa Çayın ve çevresi gözde bir sayfiye yeri olma özelliğini sürdürür. Çayırın Ibrahimağa yönünde II. Mahmud döneminde (1808-1839) yaptırılıp kendisine armağan edilen köşkte V. Murad ve II. Abdülhamid'in sünnet düğünleri ile Sultan Abdülmecid' in kız kardeşi Âdile Sultan'ın düğünü yapılır. 1845'teki bu düğün sırasında çayırda bir gösteri uçuşu yapan italyan baloncu Komaski'nin balonu sert bir rüzgâra yakalanarak sürüklenir ve bir daha ne kendisinden, ne de balonundan haber alınabilir.

Haydarpaşa yöresinin tarihindeki en dramatik değişim ise 1873'te İstanbul-İz-mit demiryolu hattının hizmete girmesiyle olur. Çayırı âdeta ikiye bölen demiryolu hattının nihayetinde Haydarpaşa Koyu' nün kuzey kısmında bir gar binası inşa e-dilir. Daha sonra 1899-1903 arasında deniz doldurularak depolama alanları iki silo ve açıkta bir mendirek ilavesiyle bir liman oluşturulur. Bu arada Alman sermayesiyle inşa edilen Bağdat demiryoluna görkemli bir başlangıç yaratmak arzusuyla eski gar binasının yerine Alman neorönesans stilinde yeni bir gar binası yapılır (bak. Haydarpaşa Garı).

19. yy'in sonunda Haydarpaşa Çayı-rı'nın epeyce küçüldüğü görülmektedir. Bu döneme ait bir harita Yeldeğirmeni'n-de ızgara planlı büyük bir mahalle ile limanın kuzeyinde Haydarpaşa Askeri Hastanesi'nin varlığına işaret etmektedir. Çayırın Ibrahimağa yönünde oldukça büyük bir mahalle göze çarparken yakınındaki Sultan Köşkü de varlığını sürdürmektedir.

Bu yüzyılın başlarında Yeldeğirmeni semtinin Haydarpaşa Çayırı'nın güneyinde bugünkü sınırlarına ulaştığı görülmektedir. Keza demiryolu hatları ve tesisleri de çayırın önemli bir kısmını kaplamıştır. Artık Haydarpaşa Çayın, demiryolu ile Yeldeğirmeni arasında kalan bir şerit durumundadır ve çayır özelliğini önemli ölçüde yitirmiştir. Bu arada gar çevresinde konaklama tesislerinin de belirmeye başladığı görülmektedir. I. Dünya Savaşı sırasında Haydarpaşa Garı ordunun en önemli ikmal ve sevkıyat noktalarından biridir. 1915'te sabotaj sonucu cephane vagonlarının infilakı çok büyük can ve mal kaybına neden olur. Haydarpaşa Çayırı yakınında cepheye giden askerlerin Ayrılık Çeşme-si'nde son kez uğurlanması bu dönemin anılmaya değer önemli olaylarından bir diğeridir.

I. Dünya Savaşı sonunda Haydarpaşa Çayırı'nın iyiden iyiye küçüldüğü görülmekte ve çayırdan artık bir gezinti alanı o-larak yararlanılmaktadır. Gar önünden İb-rahimağa'ya doğru uzanan cadde üzerinde Bağdat ve Angora otelleri yer almakta, caddenin ilerisinde Şehzade Ziyaeddin Efen-di'nin oturduğu Sultan Köşkü varlığını sürdürmektedir. Köşk arazisinin hemen yanındaki ibrahim Ağa Mahallesi'nin de Haydarpaşa Çayın'nı doğudan sınırlamakta olduğu görülmektedir. Aynı yerde, ibrahim Ağa Camii'nin karşısında da bir itfaiye binası yer almaktadır.

Mütareke yıllarında Haydarpaşa Çayı-n'nın tekrar askeri faaliyetlere sahne olduğu görülür, ingilizler Afrikalı askerleri için burada bir kamp oluştururken, zaman zaman çayırda hokey de oynarlar. Bu arada 1922'de Haydarpaşa çevresinde çıkan bir yangında 100'den fazla bina kül olur. Cumhuriyet sonrası Haydarpaşa Çayırı'n-dan arta kalanlar ile gar ve liman tesisleri, Ibrahimağa, Yeldeğirmeni, Talimhane ve Söğütlüçeşme ile birlikte 1930'da Rasim Paşa Mahallesi adı altında bir araya getirilirler.

1938'de imar bürosu müşavirlerinden Sabri Oran tarafından hazırlanan Kadıköy ve civarı için imar planı etüdünde Haydarpaşa Çayın'ndan kalan yerlerde Devlet Demiryolları memurları için ufak bir mahalle ile Ibrahimağa yönünden Üsküdar'a doğru geniş bir cadde önerilir. Daha sonra Fransız plancı Prost ise 1939 tarihli bir raporunda mevcutlara ilave olarak Saray-burnu-Haydarpaşa arasında da feribot işletilmesi gereğinden söz eder. Daha sonraki yıllarda Haydarpaşa Limanı genişletilmiş, Haydarpaşa çevresi de hastane, okul gibi kamu kullanımlarıyla dolmuştur. Haydarpaşa Çayırı'nın büyük ölçüde Devlet Demiryolları tesisleriyle işgal edilmesi sonucu, çayır da ortadan kalkmıştır. Çayırın uzantısında yer alan Ziyaeddin Efendi Köş-kü'nün geniş arazisi ise 1942 tarihli imar planıyla iskâna açılmıştır. 1970'li yılların başlarında getirilen imar haklanyla da yörede yoğun bir apartmanlaşma ortaya çıkmıştır.

Günümüzde Haydarpaşa Çayırı'ndan arta kalan son izleri tbrahimağa'da, Üsküdar, Söğütlüçeşme ve Acıbadem yollarının kesiştiği noktada görmek mümkündür. Çayır özelliğini bütünüyle yitirmiştir. Bu alan depolama, bahçe mobilyaları satışı gibi çeşitli amaçlarla kullanılmakta o-lup, kısmen de boş durmasına rağmen, a-çık alan olma özelliğini sürdürmektedir. Bibi. M. Rıfat Akbulut, "Tanzimat'tan Cumhuriyete İstanbul ve Kadıköy", (Mimar Sinan Üniversitesi, yayımlanmamış yüksek lisans tezi), ist., 1992; Adnan Giz, Bir Zamanlar Kadıköy, İst., 1988.

M. RIFAT AKBULUT



HAYDARPAŞA ASKERİ HASTANESİ

III. Selim'in vezirlerinden Haydar Paşa'ya ait arazide kurulduğu için bu adı almıştır.

Abdülmecid'in iradesi üzerine 1844'te Hacı Hüseyin Paşa yönetiminde yapılmaya başlanmış 1846'da faaliyete geçmiştir. Hastane, eğimli bir arazide inşa edildiğinden, üç tarafı 2, denize bakan tarafı 3 katlıdır. Doğu tarafındaki büyük kapıdan girildiğinde; solda "tabib-i evvel", müdür ve cerrahların odaları ile elbise ambarı ve hamam bulunmaktaydı. Sağda, hekimler ile "eczacı-i ewel"e ait odalar eczane, istihzar-hane (ilaç laboratuvarı) ve ecza deposu yer almaktaydı. Diğer üç tarafın iki katında ise 10'ar koğuş ile subaylar ve bulaşıcı hastalıklara ait odalar vardı. Geniş sahanlıkları gerektiğinde hasta yatırmaya elverişliydi.

Hastane normal zamanlarda 600 yataklıydı ancak gerektiğinde sahanlıkların kullanılmasıyla bu sayı artınlabiliyordu. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nda hastanede 3.000 hasta, yataklı tedavi görmüştür. Geniş bahçesinde yazın hastalar ağaçlar altına serilmiş hasırlarda dinlenirlerdi. Bahçenin ortasındaki şadırvanın üzerinde küçük bir cami bulunmaktaydı. Batı cephesi altında, ingiliz mezarlığı bitişiğindeki zemin katta karantina koğuşu, mutfak, erzak ve yiyecek ambarı ile çamaşırları kurutmaya mahsus bir de feshane yer alıyordu.

1870'te Umur-ı Sıhhiye Nizamnamesi' ne göre hastane, tıbbiyeyi bitirenlerin staj yapacağı bir uygulama okulu olmuştu. Yüzbaşı rütbesiyle Mekteb-i Tıbbiye'yi bitirenler, "muavin-i tabib" unvanıyla burada 2 yıl Türkçe derslere devam ederek seçecekleri bir branşta ihtisas yapmaya başlamışlardı.

Orduda görülen cerrah ve eczacı sıkıntısı nedeniyle Sıhhiye Reisi Nuri Paşa'nın girişimi ile hastanede, Ameliyat-ı Tıbbiye Mektebi kurulmuş, 1873'te cerrah sınıfı ve 1876'da da eczacı sınıfı açılmıştır (bak. eczacılık öğretimi). 1888'de hastanede, mirliva rütbesinde bir "tabib-i evvel", miralay rütbesinde bir "tabib-i sani" ve değişik rütbelerden 10 kadar hekim bulunuyordu. Ayrıca 20 kadar tıbbiye mezunu, 15 eczacı ve 6 cerrah staj yapmaktaydı. Eczacı sınıfında 54, cerrah sınıfında 64 öğrenci vardı.

Hastanede, 1862'de üroloji kliniği Dr. Nafilyan Paşa'nın gayretleriyle genel cerrahiden ayrılarak bağımsız olarak çalışmaya başlamıştır. İlk göz servisi 1871'de Ba-haeddin Bey, kulak-burun-boğaz servisi 1912'de Sani Yaver tarafından açılmıştır.

Zamanla hastanede verilen eğitim bozulmuş ve hastane ordu birliklerine atanacak hekimler için bir depo haline gelmiştir. Askeri hekimlerin daha iyi yetiştirilmeleri için 1898'de Gülhane Tatbikat Mektebi ve Seririyat Hastanesi(-t) açılmıştır.

1890'da Avrupa'dan dönen Operatör Cemil Bey (Topuzlu) burada görevlendirilince ilk işi hastanede bir ameliyathane ile modern cerrahi bilgileri vermek üzere bir Askeri Sağlık Mektebi açmak olmuştu. Buradan yetişen küçük cerrahlar orduya hizmet etmişlerdir. Ertesi yıl Cemil Paşa hastaneden ayrılmış ancak cerrahi servisi çevredeki bütün acil vakalara hizmet vermeye devam etmiştir.

1898'de bina onanma alınmıştır. Bu sıralarda askeri ve sivil tıbbiye mekteplerinin reorganizasyonu için Almanya'dan getirtilmiş olan Rieder Paşa, 1.000 yatağa u-laşan hastanenin iç hizmetlerini kontrol etmenin güçlüğüne işaret ederek hastanenin tıbbiyeye katılması için uygun olmadığını bildirmiştir.

Hastane 1909'da büyük bir onarım geçirmiş, Balkan Savaşı'nda ordu birliklerinin sağlık personeli ve malzeme ikmal merkezi olmuş, birçok sıhhiye bölüğü ve seyyar hastanenin kurulmasını sağlamıştır. I. Dünya Savaşı sırasında Hamburg Üniversite-si'nden Prof. Provazek ile Dr. Rocha-Lima bit ve tifüs üzerinde araştırmalarda bulunmak üzere hastaneye gelmiş, bakteriyolog Schilling ile laboratuvar hizmetlerinde çalışmışlardır. Savaş süresince hastane Çanakkale ve Bağdat cephelerinden gelen hasta ve yaralılarla dolmuştur. Bu sıralarda Haydarpaşa'da bulunan Tıp Fakültesi klinikleri ile Zeynep Kâmil Hastanesi de hastane emrinde kullanılmış, ayrıca hastane bahçesinde barakalar yapılarak 200 yataklı bir nekahethane açılmıştır. Bu barakalar 1930'da yıktırılmıştır.

Milli Mücadele'de hastane başhekimi Sadık Nazif Bey, depolarda bulunan tıbbi araç gereç ile o sırada lağvedilen iplikhane Hastanesi'nden gelen bütün sıhhi malzemeyi küçük paketler halinde kimsenin dikkatini çekmeden Anadolu'ya göndermiştir. Cumhuriyet'in ilk yıllarında, 750 yatakla çalışan hastanede, şadırvanlı cami harap olduğu için boşaltılmıştı. Eskiyen bina 1933 sonlarında onanma alınınca hastane Selimiye Kışlası'na nakledilmiştir. Binanın tarihi görünümüne zarar verilmeden yapılan uzun süreli bir onarımdan sonra hastane, l Nisan 1940'ta eski binasına dönerek faaliyetini sürdürmüştür.

Hastanede 1931'de kadın-doğum servisi, 1956'da çocuk hastalıkları ile fiziko-terapi servisleri açılmış diğer servisler de bu dönemde yenilenmiştir. Ekim 1985'te, Gülhane Askeri Tıp Akademisi'ne bağlanarak Gülhane Askeri Tıp Akademisi Haydarpaşa Eğitim Hastanesi adını almıştır. Günümüzde akademi öğrencilerinin staj yaptıkları, tam teşekküllü bir askeri hastanedir.


Yüklə 8,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin