2 nolu alt komisyon tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 2,59 Mb.
səhifə1/37
tarix07.01.2019
ölçüsü2,59 Mb.
#90806
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   37


2 NOLU ALT KOMİSYON TUTANAKLARI


İÇİNDEKİLER



3.30.11.2011 Tarihli Toplantı 3

215.13.12.2011 Tarihli Toplantı 22

549.16.01.2012 Tarihli Toplantı 47

1251.25.01.2012 Tarihli Toplantı 93

1752.01.02.2012 Tarihli Toplantı 141

2163.08.02.2012 Tarihli Toplantı 171

2484.15.02.2012 Tarihli Toplantı 203

2746.22.02.2012 Tarihli Toplantı 226

3158.14.03.2012 Tarihli Toplantı 263

3391.21.03.2012 Tarihli Toplantı 283

3684.28.03.2012 Tarihli Toplantı 305

3801.11.04.2012 Tarihli Toplantı 317



4012.25.04.2012 Tarihli Toplantı 339




  1. 30.11.2011 Tarihli Toplantı




  2. BİRİNCİ OTURUM

  3. Açılma Saati: 14.15

  4. -----o-----

  5. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Buyurun.

  6. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Genel Sekreteriyim.

  7. Öncelikle şunu söylemem gerekiyor. Klasik anayasa çalışmalarının dışında bir çalışma yaptığımızı biliyorum. Niye bunu yaptık? Bu, çok uzun süreden beri çeşitli ekollerin aldığı, uluslararası ekollerin aldığı bir çalışma, ekonomik anayasa çalışması. Buradaki hedefimiz ne oldu? Hedefimiz… Bir kere şunu vurgulamak gerekiyor, özellikle Meclisinizden gelen bir şey var Sayın Meclis Başkanından, bunun uzlaşmayla yapılması gerektiğine ilişkin bir yaklaşım: Uzun vadeli hedefleri gözetmesi, Türkiye’nin gelecek otuzlu yıllarına, ellili yıllarına hitap edecek bir yaklaşım olması şeklinde hedefler konulmuştu önümüze. Biz de hedefleri değerlendirerek bu çalışmayı yaptık. Çeşitli öğretim üyeleriyle de birlikte çalıştık, kendilerine de teşekkür ediyorum.

  8. Fakat bu çalışmayı yaparken, özellikle hukuk ve ekonomi arasındaki dengenin nasıl olabileceğini vurgulamaya çalıştık. Çünkü 82 Anayasamızı incelediğimizde, hukukla ekonomi arasındaki bağların ciddi ölçüde zayıf olduğunu gözlemliyoruz ve bunların birazcık daha güçlendirilmesi gerektiği kanaatini taşıyoruz.

  9. 82 Anayasası’ndaki ekonomi kısmı hem -dediğim gibi- az düzenlenmiş ve tamamen yürütme organına, yargı dışında yürütme ve Türkiye Büyük Millet Meclisine tamamen bırakılmış bir yaklaşım olarak karşımıza çıkıyor. Halbuki pek çok ülkeyi inceledik bu arada rahatlıkla söyleyebilirim, Alman Anayasası’ndan tutun, Avrupa Birliğinin hemen hemen bütün devletlerinin anayasalarını inceledik. Hatta birçoğunun da ne yazık ki İngilizcesi, Fransızcasını bulamadığımızdan dolayı zorlandık. İşte mesela Polonya Anayasası, onda da çok ilginç şeyler var, Portekiz Anayasası da öyle. Buradan çıkardığımız bir süzgeç olarak kullandık, bu anayasalarda neler ekonomik anlamda işlenmiş diye.

  10. Fakat bu çalışmaya başlarken bir ilkeyi de edinmiştik -orada da, demin de arkadaşlarımız sunmuşlardı- Anayasamızın ilk üç maddesi, bir kere bunlar değişmez özelliğini korumalı, yani temel ilkemiz bu. Onun dışındaki yani 4’üncü maddeyi de zaten bunun içerisine katabiliriz.

  11. İki, üç tane daha çok önemli husus vardı bizim açımızdan. Kuvvetler ayrılığı ve hukuk devleti ilkelerinin çok iyi şekilde anayasada yer alacağı düşüncesiyle bu teklifleri özellikle yapıyoruz çünkü eğer bunlarda bir farklılık olursa bir noktaya ulaşamayacağımızı söylememiz gerekir. Başkanlık sistemi tartışmalarını bunun dışında bıraktık yani bu çalışmanın tamamen dışındadır, mevcut yapı üzerinden bir çalışmadır bu.

  12. Şimdi baktığımızda efendim, tek tek gittiğimizde, ekonomik anayasanın -neleri öngördük hemen şöyle sizlere arz edeyim- ekonomiyle hukuk ilişkisini öncelikle öngördük. Ekonomik anayasa kavramını belli ölçüde açıkladık bu çalışmamızda. Ekonomik krizlerle ekonomik anayasanın bağlantısını da ortaya koymaya çalıştık, çünkü çok önemli olduğuna inanıyoruz. Bir de bu ekonomik yani “Anayasalarda bir ekonomik model olmalı mı?” tartışması vardır, onu da tartıştık bu çalışmamız içerisinde.

  13. Hangi konuların üzerinde de düzenleme yaptığımızı hemen sizlere rahatlıkla söyleyeyim. Mülkiyet hakkı, çalışma ve sözleşme özgürlüğü, piyasaların denetimi ve dış ticaretin düzenlenmesi, bağımsız idari otoriteler, düzenleyici kurullar nasıl olmalı? Devletleştirme ve özelleştirme nasıl olmalı? Merkez Bankasının statüsü, para arzı konusu, vergi, borçlanmanın sınırlandırılması ve bütçe denkliği, ekonomik ve sosyal konsey, ki bunların zaten özü orada toparlanan bir konudur. “AB üyeliği ve egemenlik.” diye bir kavram var ama bunun şimdi tartışma konusu olacağını da sanmıyorum, çok şey olarak durmuyorum. Bir de siyasi partilerin seçim harcamaları olarak bölümledik bunları.

  14. Şimdi, demin de söylediğim gibi bunlara niye, literatüre baktığımızda böyle bir çalışmaya niye ihtiyaç duyduk? Bir kere devletin, piyasaların düzenlenmesi ve denetlenmesi konusunda temel faktör olduğu artık kaçınılmaz. Anayasa’da da bu yazdığına göre, devletin bunun ardı sıra birkaç konuda da bir iklim oluşturması gerekiyor. Bunların başında da ekonomik engelleri kaldırma; zaten mevcut Anayasa’da da olan bir unsur bu.

  15. Destek olma ve yol açma gibi bir fonksiyonunun da olması gerektiğine inanıyoruz. Rekabet gücü ve küresel süreci de dikkate aldığımızda, uluslararası rekabetin de anayasaya nasıl yansıyabileceğinin bir çalışmasını yapma ihtiyacı duyduk. Tabii ki bunun peşi sıra istikrarın korunmasının bütün bu ekonomik süreçlerin bir getirisi olduğunu düşünüyoruz.

  16. Sonuç itibarıyla da baktığımızda, liberal ekonominin de burada çok önemli bir yer aldığını vurgulamamız gerekiyor.

  17. Şimdi, tek tek gidecek olursak bunların içerisinde genel değerlendirmenin dışında, birinci unsurumuz -açık söylemek gerekirse- herkesin vurguladığı gibi anayasa değişikliğinin toplumsal uzlaşma temeline dayalı olması gerektiğine inanıyoruz demin saydığım üç faktör dışında. Bir de demin, yine çok önemli bir unsur olarak, anayasa da yeni hazırlanırken, uzun vadeli ihtiyaçları karşılaması da diğer bir faktörümüz olarak karşımıza çıkıyor.

  18. Nedir peki? Burada altı tane faktör sayacağım. Mali hayata ve ekonomiye yön veren hükümler nelerdir? Ekonomik anayasa yahut da ekonomik içerikli anayasa, nedir bu altı tane faktör? Hemen sayayım:

  19. Anayasamızın doğrudan ya da dolaylı olarak mali ve ekonomik alana ilişkin hükümlerinin daha ayrıntılı ve farklı bir bakış açısıyla gözden geçirilmesi gerekli.

  20. İkinci faktör, devletin ekonomik alandaki birincil önceliklerinin anayasal taahhütler hâline getirilmesi.

  21. Üçüncü faktör, özel sektörün faaliyetlerini gerçek bir serbest piyasa ortamında ve rekabetçi biçimde sürdürmesinin güvence altına alınması.

  22. Dördüncü faktör, sözü edilen -deminden beri bahsettiğimiz- ortamın öngörülebilir olması, bunu vergilerde özellikle öne çıkartacağız.

  23. Hükûmetlerin mali disiplin ve sorumluluk içinde hareket etmeleri gereğini vurguluyoruz, ki bunu da gerek Maastricht Anlaşmasından tutun gerek İspanya’nın en son yapmış olduğu, bu yıl yapmış olduğu bir değişiklik var burada. Ciddi bir şekilde mali disiplin ve mali sorumluluk ilkelerini anayasalarına yerleştirdiler, ki pek çok örneğini de verebiliriz buna ilişkin.

  24. Hukuk devleti ilkelerine tamamen sadık kalınarak da kamu finansman dengelerinin sağlıklı bir biçimde oluşturulmasını öngörüyoruz. Tabii ki burada da yerel yönetimler faktörünü de unutmamak kaydıyla olduğunun da altını çizmek istiyorum.

  25. Şimdi, baktığımızda, yine bu bölümler açısından bize ne getireceğini düşündüğümüzde de beş tane konunun bize getirisi olacaktır bunun sonucunda bütün bu anayasal düzenlemelerin.

  26. Birisi, liberal ekonominin temel şartlarını gözeten hükümlerin yer alması.

  27. İstikrarlı büyümenin sağlanması.

  28. Türk sanayisinin, hizmet sektörünün rekabet gücünün dinamiğini, dayanağını oluşturacak güven unsurlarını içermesi.

  29. Yine, dünya ticaretindeki rolünün sürekli biçimde geliştirmesi.

  30. Ekonomik istikrar temelinde endüstri ilişkilerinin dengeli, güvenli ve kayıtlı istihdam üzerinden sürdürülebilirliğinin sağlanması.

  31. Yine altını çizerek söylemek gerekiyor, buradaki çok önemli unsur kayıtlı ekonominin olduğunu vurgulamamız gerekiyor. Çünkü, buradaki alınan tedbirlerin kayıtsız ekonomiye dönük olarak da etkileri olduğunu yani kayıtsız ekonomiyi bitirme yönünde etkileri olacağını da vurgulamamız gerekiyor bir diğer faktör olarak.

  32. Şimdi, şeye girmek istemiyorum çalışmamızda görürsünüz, işte Virginia okulu var, çeşitli okullar var, bu konudaki teorik tartışmalara hiç girmek istemiyorum ama şunu söylemem gerekiyor, çok önemsediğimizden dolayı, kriz boyutuyla da baktığımızda gerçekten ekonomik anayasanın şu andaki önerdiğimiz tedbirlerini, kriz boyutlarına geldiğimizde Avrupa Birliği tarafından da önerilir hâle geldiğini gördük. Mesela bir tane örnek vereyim: İşte bu Sarkozy ile Merkel’in, meşhur görüşmesinin dışında da, 21 Temmuz tarihli bir kararları var on yedi avro bölgesi ülkesine dönük olarak. Burada da kamu açıkları ve kamu borçları ve denk bütçe ilkelerinin öne çıkartıldığını görüyoruz ve bütün ülkelere bunun vurgulandığını görüyoruz. İşte demin de söylediğim gibi, İspanyol Senatosu bu deklarasyonla da yetinmeyip 3 Eylül 2011 tarihinde de bunu dile getiriyor. Burada göreceksiniz ”Tüm kamu idareleri bütçe denkliği vesaire.” diyerek bütün oradaki aldıkları kararları da biz çalışmamızın 21’inci sayfasında arz ettik efendim.

  33. Bir başka tartışmayı da demin vurguladım. “Anayasanın bir ekonomik model tercihi olmalı mıdır?” diye bir tartışma da olabiliyor. Bu tartışmanın ekonomik modeli evet ortaya konulabiliyor fakat zaten Anayasa Mahkemesinin kararları da bize gösteriyor ki her gelen Hükûmet bu alınan anayasal tedbirler, gösterilen düzenlemelerle birlikte kendi icraatını yapabilecek şeye sahip. Yani, bizim önerdiğimiz ilkeler, hükûmetlerin kendi görüşleri ve dünya görüşlerine uygun şekilde düzenleme yapmasına aykırı değil, kendi bütçeleri içerisinde bunu rahatlıkla düzenleme fonksiyonuna sahipler. Yani getirdiğimiz tedbirlerin, hükûmetlerin özellikle işlevlerini yahut da yaklaşımlarında uyguladıkları politikaları engelleyici bir unsur olmadığını da özellikle vurgulamak istiyoruz. Onun için burada, ekonomide “Ekonomik model tercihi var mıdır?” diye sorduğunuzda, hayır bir ekonomik model tercihi yapmıyoruz, hükûmetler istedikleri gibi bu tercihini kendilerine göre yönlendirebilirler. Biz sadece ilkeleri getirmek istiyoruz, onun dışındaki modele karışmıyoruz. Kanunlarla ve düzenlemelerle bunların yapılabileceğini net olarak söylüyoruz.

  34. RIZA TÜRMEN (İzmir) – Pardon, bir şey sorabilir miyim?

  35. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Tabii ki.

  36. RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sizin söylediklerinizden benim anladığım şu; sizin tercihiniz liberal ekonomi.

  37. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Bizim tercihimiz bu tabii ki.

  38. RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ama buraya koyduğunuz ilkeler başka bir model uygulanmasına da engel değil.

  39. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Hiçbir şekilde değil.

  40. Rıza Bey, şöyle arz edeyim efendim. Bizim getirdiğimiz tedbirler… Evet biz bunu söylüyoruz “Liberal ekonomidir.” diyoruz, bizim tercihimiz. Net olarak bunu da kaçınmadan söylüyoruz. Dünya görüşümüz bu ama getirdiğimiz tedbirleri incelediğinizde, hiçbir hükûmetin -yani dünya görüşü ne olursa olsun- bunlardan doğrudan etkilenmediğini, politikalarını uygulayabileceğini göreceksiniz. Yani, özellikle de bunu yapmaya çalıştık ki…

  41. Baştan beri bir ilkemiz vardı, onu başta söylemedik, çok önemsiyoruz o kavramımızı. “Herkes için bir anayasa.” diye bir kavramımız var. “Kimseye göre değil, herkese uygun bir anayasa.” kavramımız var. O bakımdan da biz liberal ekonomi diyebiliriz ama çok rahatlıkla gelip başka bir felsefeyi savunan bir hükûmet de bunlarla birlikte, bu anayasa ilkeleriyle rahatlıkla çalışabileceğini söyleyebilirim.

  42. Şimdi efendim müsaadenizle artık, maddelerde neler önerdik onlara geçmek istiyorum bu genel yaklaşımdan sonra. Mülkiyet hakkından başladık biz, önemsiyoruz. Mevcut Anayasamızın da 35’inci maddesinde yer alıyor.

  43. Bizim burada iki tane yaklaşımımız oldu, hem uluslararası düzenlemelerden etkilendik. Özellikle 1993 Viyana deklarasyonu ve hareket planındaki yüz yetmiş bir ülkenin de bu katılımıyla yapılan insan haklarının evrensel, bölünmez, bağımsız ve birbiriyle ilgili olduğuna yapılan vurguyla yola çıkıyoruz, çok da önemsiyoruz bunu. Bu çerçevede de Alman Anayasası’nda olduğu gibi, bizim burada mülkiyet hakkı konusunda, kamulaştırmanın da mülkiyet hakkıyla birlikte ortak bir paragraf olarak düzenlenebileceğini söylüyoruz.

  44. Buradaki temel şey de kamu yararı ilkesinin, mülkiyet hakkının sınırlı olmasıyla birlikte genellikle muğlak olduğunu da biliyoruz.

  45. muğlak olduğunu da biliyoruz. Bu bakımdan da “kamu yararı” ilkesinin korunmasının gerekliliğini vurguluyoruz. Mesela Alman Anayasası’nda bunu şöyle düzenlemişler: “Mülkiyet ve miras hakları teminat altına alınmıştır. Bunların kapsamı ve sınırları kanunla teyit edilir.” diyor. Hemen peşi sıra da: “Mülkiyet sorumlulukları da içerir ve kullanılması kamu yararına uygun olmalıdır.” diyor. Yine bir düzenleme var: “Kamulaştırma ancak toplum yararına mümkündür ve yalnız tazminatın cins ve ölçüsünü düzenleyen bir kanunla veya bir kanuna istinaden yapılır. Tazminat toplumun menfaatiyle ilgililerin menfaatine adil olarak değerlendirilecek şekilde belirlenmelidir. Tazminatın miktarı sebebiyle anlaşmazlık hâlinde genel mahkemelerde yargı yolu açıktır.”

  46. Şimdi, buradaki özellikle söylemeye çalıştığımız unsur, kamulaştırmada bedelin gecikmesi konusunda da biliyorsunuz enflasyon değerinin dikkate alınması gerektiği gerekiyor. Yine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarında da ifade edilen katlanamayacak yükler getirilmeme ve dengenin korunması gerektiğini özellikle vurgulamamız gerekiyor. Çünkü Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden orman ve kıyı arazisi olduğundan bahisle bunların, tapulu gayrimenkullerin kamulaştırma uygulamalarından çeşitli defalardır çok ciddi cezalar geldiğini de biliyoruz. Bunun da bu çerçevede düzenlenmesinin uygun olacağına inanıyoruz mülkiyet hakkı çerçevesinde, başlığı altında.

  47. Efendim, çalışma ve sözleşme özgürlüğü 82 Anayasası’nın 48’inci maddesi. Buradaki düzenlemenin gerçekten mevcut yapıdaki gibi muhakkak yer alması gerektiğine inanıyoruz ama yine de devlete bu alanla ilgili olarak özel teşebbüslerin ekonominin gereklerine, sosyal amaçlarına uygun yürümesini, güvenlilik ve kararlılık…

  48. RIZA TÜRMEN (İzmir) – Usulle ilgili bir şey: Acaba soruyu her bölüm anlatıldıkça mı soralım, yoksa bekleyelim mi? Ne dersiniz?

  49. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Bence bölmeyelim.

  50. TUNCA TOSKAY (Antalya) – Bölmeyelim, sonra konuşalım.

  51. RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tamam.

  52. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – On dakika içerisinde bitireceğim.

  53. RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tamam.

  54. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Bir sınırımız yok.

  55. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Peki efendim.

  56. Yani rekabetçi yapının güçlendirilmesini hedefleyen bir çalışma ve sözleşme özgürlüğünden bahsediyoruz. Yalnız bunun da… Ancak açık söylemek gerekirse, çalışma, sözleşme ve girişim özgürlüğünün ulusal güvenlik, genel sağlık ve genel ahlakı korumak amacıyla sınırlandırılabileceğini söyleyebiliyoruz. Onun dışındaki bütün şeyler de demin söylediğim gibi açık olmalıdır.

  57. Şimdi, efendim, önemli konulardan bir tanesi “Piyasaların denetimi ve dış ticaretin düzenlenmesi.” Bunun başlığını, 82’deki 167’nin başlığını biz böyle düzenledik. Burada da çok net madde önerimiz var yani buna ilişkin olarak 27’nci sayfada göreceksiniz, “Devlet para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı, girişimciliği ve rekabet gücünü artırıcı tedbirleri alır, yurt içinde yapılan üretimi, ihracatı, kayıtlı sektörü ve her alandaki üreticiyi destekler, piyasalarda fiilî veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi önler.”

  58. Bir de bunun peşi sıra, bunun önemli bir madde olduğunu düşünüyoruz, ikinci fıkra olarak “Devlet bu görevlerini özerk ve bağımsız kurum ve kurullar oluşturarak yerine getirebilir.” ilkesinin de gelmesi gerektiğine inanıyoruz. Mesela bu bağımsız kurum ve kurullara geleceğim ama buradaki yapının kurulmasında da açık söylemek gerekirse, sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin yer almasının bu kurum ve kuruluşlarda fevkalade önemli olduğuna da inanıyoruz katılımcı demokrasi anlayışı bakımından.

  59. Dış ticarete geçecek olursam, İsviçre Anayasası’nda çok net bir ifade var 101’inci maddede, diyor ki: “İsviçre ekonomisinin yurt dışı menfaatlerini koruyacaktır.” diyor. Çok net bir ifadedir. Bunun da dış ticaretle ilgili olarak Anayasa’da yer alabileceğini, İsviçre’deki örnekteki gibi olacağını düşünüyoruz.

  60. Şimdi, bağımsız idare otoriteler ve düzenleyici kurullara tekrar dönmek istiyorum çünkü mevcut Anayasa’mızda yok, yeni bir tekliftir bu tamamen. Nedenlerine girmek istemiyorum, hepinizin malumları yani bu bağımsız otoritelerin ve düzenleyici kurulların ihtiyacını. Biliyorsunuz mevcut Anayasa’mızda sadece bağlı ve ilgili kuruluşlar vardı. İşte bu ihtiyaç nedeniyle ilişkili kuruluşlar türetildi ama en son bir kanun hükmünde kararnameyle de açık söylemek gerekirse denetleme yetkisi alarak Hükûmet, şöyle bir eleştiriye maruz kaldı: İşte, bu bağımsızlıkları elinden alındı şeklinde.

  61. Şimdi, bizim burada birkaç teklifimiz var yani nasıl yapılabilir? Ki bunların, bağımsız idari otoritelerin önemli olduğuna inanıyoruz. Gerçekten katılımcı demokrasi açısından fevkalade önemsiyoruz. Birinci yol olarak ne yapılabilir? Anayasa’nın idarenin bütünlüğü ve kamu tüzel kişiliğini düzenleyen hükmü, madde 123 bu, bir fıkra ekleriz. İkinci yol ise bu tür kuruluşların yani özellikle enerji, telekomünikasyon ve bankacılık gibi kuruluşların, ekonominin önemli sektörleri ile sermaye piyasası ve rekabet alanlarında düzenleme ve denetim yetkilerine sahip olduklarını dikkate alarak piyasaların düzenlenmesiyle ilgili maddeye de bir fıkra eklenebilir düzenleyici kuruluşlara ilişkin olarak. Açık söylemek gerekirse buna ilişkin fıkramızı da biz yazdık, buraya koyduk. Şu anda okumak istemiyorum, madde 29’da siyah olarak göreceksiniz, bunun düzenlemesini de yaptık.

  62. Efendim, diğer konu… Yalnız bu diğer konuya geçmeden bu bağımsız idare otoritelerini açıkçası önemsiyoruz. Bunu bir bütün olarak düşünmek gerekiyor, sistemin bir bütünü olarak. Ekonomik Sosyal Konseyle de bağlantılıdır bu. Eğer gerçekten ülkede katılımcı demokrasinin temel araçları yaratılacaksa burada sivil toplum kuruluşlarının özellikle yasama sürecinin içerisine bir şekilde dâhil olmaları gerekiyor. Bunların yöntemleriyle ilgili de gerçekten birkaç yöntemi var. Bunlardan bir tanesi, daha sonra bahsedeceğim, en sonda, Ekonomik Sosyal Konsey ama bir diğeri de bağımsız idare otoritelerinin oluşturulması.

  63. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Biraz açabilir miyiz?

  64. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Şimdi hemen açayım efendim. Mesela Kamu İhale Kurumu vardır. En son bir KHK ile hem TOBB’un hem bizim üyeliğimiz vardı burada ve kaldırıldı bu. Gerçekten önemsiyorduk biz bu Kamu İhale Kurumunu. Kamu İhale Kurumuna ilişkin olarak mesela oradaki arkadaşlarımızın yaptıkları, özel sektörden gelerek yaptıkları müdahaleler fevkalade önemliydi. Çünkü özel sektör tecrübesini biz kamu otoritesine taşıyorduk burada. Hatta şunu da söylemekte hiçbir sakınca görmüyorum: Yani bizim arkadaşlarımızın zaman zaman yazdıkları görüşlerin çok önemli olduğunu biliyorum bu kurullarda. Bir tek bununla da değil yani pek çok kurulu bunların içerisinde sayabiliriz.

  65. Şunun gereği var: Şimdi, kamu otoritesi kendisi karar alıyor, uyguluyor ama gerçekten kopuk oluyor. Niye? Çünkü orada katılımcı süreçler içerisinde sivil toplumun sesi yok. Sonradan, dikkat ederseniz kamu otoritesinin almış olduğu bu kararların çoğu uygulamaya geçtikten sonra değiştirilmek zorunda kalınıyor. Niye? Çünkü uygulamadaki arkadaşlarımızın, rahatlıkla söylüyorum, uyarıları oluyor, bunlar böyle böyle işlenmiyor. Hâlbuki bunu baştan bu kurullara alarak bunların düzenlenmesinin biz fevkalade faydalı olduğunu görüyoruz ve açık söylemek gerekirse bir şekilde de otokontrol mekanizması, bir denetim mekanizması. Bir tane örnek daha vereyim yani bununla ilgili Kamu İhale Kurumunun dışında da: Mesela fonlar var.

  66. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Çevre…

  67. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Hayır, şeyle ilgili alacağım, İŞKUR’un fonlarına ilişkin, işsizlik fonu. Açık söylemek gerekirse mesela orada da üçlü bir yapı var ve ilk defa işsizlik fonu bu yapı nedeniyle, gerçekten, Türkiye’de herkesin şu anda gözünün üstünde olduğu fon hâline geldi. Niye? İyi yönetildi. İşçi, işverenler var orada. Gerçekten iyi yönetildi bu fon.

  68. Şimdi, bunları dikkate alarak yani bu katılımcı anlayışla olduğunda biz otomatik olarak yani işçi ve işveren kuruluşları, ben parasını ödüyorum çünkü oradaki şeyin…

  69. TUNCA TOSKAY (Antalya) – Siz işçi ve işveren olarak bu finansmanları, buradan para aktarılmasını da onayladınız mı?

  70. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Efendim, evet, bu, üçlü danışma konseyine getirildi Bakan tarafından GAP’ın finansmanı.

  71. TUNCA TOSKAY (Antalya) – Veya bir başka alana.

  72. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Yok, bize GAP’ın finansmanı olarak gelmişti bu ve oradaki gerçekten istihdamı yaratacak bir faktöre “hayır” demek için bir gerekçe yoktu. İstihdam yaratıcı bütün faktörler çünkü amacına uygun bir kullanım olarak gördüğümüzde “evet” dedik ama şöyle bir anlaşma yapmıştık o dönem içerisinde: Bu kullanılan fonların nerelere kullanıldığına ilişkin bir raporlama sürecinin işletilmesi. Daha henüz o raporu da alamadık, onu rahatlıkla söyleyebilirim ama biz işçi ve işveren konfederasyonları olarak o üçlü danışma konseyinde bunu yaptığımızı rahatlıkla söyleyebilirim.

  73. Bir de şunu da söyleyeyim: Uluslararası anlaşmalar zaten, açık söylemek gerekirse, kamunun yani işte gerek Uluslararası Çalışma Teşkilatının ve diğer konuların bu üçlü yapıları yahut da işçi-işveren ve hükûmet, bazı yerlerde ilgisi olmayan kurumlar oluyor yani işçilerin yahut da, işverenlerin girmemesi gereken, ilgili kurumların alınması. Bu yapılara her zaman açık bu müesseseler. Yani Birleşmiş Milletlerin de kuruluşlarının bir kısmına bakarsanız aynı üçlü yapının olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Aynı yaklaşımları biz buraya getiriyoruz, Ekonomik Sosyal Konseye de döneceğim tekrar. Bunun da, demin bağımsız idare otoriteler konusunda özellikle burada vurguyu yapmak istiyoruz.

  74. Şimdi, efendim, devletleştirme ve özelleştirmeyi biz 82 Anayasası madde 47, çok net olarak hemen söyleyeceğim, burada birkaç alternatif getirdik ama gerçek değeri üzerinden özellikle devletleştirmenin yapılması gerektiği ilkesini çok detaylara girmeden şey yapıyorum. Çünkü “veya, veya, veya” diye giderek üç tane teklif önerisinde bulunduk yani maddeleştirerek… Madde 29’da göreceksiniz, orada yazılı olduğundan dolayı şey yapmak istemiyorum ama özelleştirmeye ilişkin olarak bir şey yapmamız gerekiyor. Önerimizi de hemen söyleyeyim: “Devletin kamu iktisadi teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzelkişilerinin mülkiyetinde bulunan işletme ve varlıkların özelleştirilmesiyle bu kuruluşlarca yürütülen kamu hizmetlerinin özel hukuk kişilerine devrinin esas ve usulleri kanunla düzenlenir.” diyerek hükûmete de bu konuda elini kolaylaştıracak bir şey yapmamız gerekiyor çünkü hükûmetlerimiz 80’den beri başlayan bu süreçte sürekli Anayasa engeline takıldılar, bir türlü aşamadılar. Bunun bu şekilde artık maddeleştirilmesi gerekiyor. Yalnız, bunu yaparken de bu artık anayasa hukukçularının şeyi diye düşünüyoruz, özelleştirmenin ana amacının sadece gelir elde etmek olmadığı, işletmelerin daha verimli çalışmasını sağlayarak ekonomiye katkı yapmalarının sağlanması olduğunu da özellikle vurgulamak gerekiyor. Açık söylemek gerekirse, özelleştirme uygulamalarını esasında özelleştirme gelirlerini tekrar yatırıma çevirebilseydik çok ciddi yatırım anlamında rakamlar elde edebileceğimizi düşünüyorduk. Bu bakımdan bu teklifimizi de özellikle yapmak istiyoruz.

  75. Yine, Anayasa’da hüküm bulunmayan bir unsur, Merkez Bankasının statüsü efendim. Esasında biraz inceledik, dünyanın ilk merkez bankası Türk Merkez Bankasıdır, rahatlıkla söyleyeyim. 1930 tarihinde kanunu çıkartılmış ve 1931 yılında da faaliyete başlamış, bağımsız bir banka olarak kurulmuş ve dünyada ilkmiş, onu da incelediğimizi söyleyeyim. Ama İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu kimliğini kaybetmiş Merkez Bankamız. Açık söylemek gerekirse Merkez Bankasının amaç ve araç bakımından bağımsızlığının sağlanması gerektiğine inanıyoruz. Amaç bakımından bağımsızlığından kastımız da, Merkez Bankasının para politikasına ilişkin temel hedefleri kendisinin belirlemesi gerektiğine inanıyoruz. Araç bağımsızlığından kastımız ise, belirlenen amaca ulaşmada kullanılan para politikası araçlarının tümünün serbestçe kullanabilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu, demin söylediğim hükûmetlerin çalışmasına hiçbir şekilde engel değildir. Zaten Merkez Bankaları hükûmetlerle birlikte ortak şekilde ve genel ekonomi politikaları üzerinde hareket etme durumundadırlar. Bunun aksi de düşünülemez ki Merkez Bankasının atamaları, vesairelerini de düşündüğünüzde -Yani yapı olarak çok doğaldır çünkü her hükûmetin Merkez Bankasını değiştirme. Bağımsızlığı o yönüyle söylemiyoruz, araç ve amaç bağımsızlığı yönüyle söylüyoruz- bu sistemin çok daha işleyebileceğine inanıyoruz. Bunu da özellikle söylemek gerekirse, Avrupa Birliğinin bütün ilerleme raporlarında da eleştirilen temel konulardan bir tanesidir merkez bankalarının bağımsızlığı.

  76. Bir de tabii, bunları da biraz söylemekte gerçekten fayda görüyoruz. Bankanın her yıl parasal kuralını kamuoyuna ilan etmesi ve politikalarındaki gerçekleşmeleri kamuoyuyla paylaşması gerektiğine inanıyoruz. Çünkü efendim, artık demin söylediğim gibi neden bunları söylüyoruz? Tam bir küresel eğilim içerisindeyiz. Artık biz iş yerleri, özel sektör hesap yaparken bu dengeleri, Türkiye’deki dengeleri iyi bilmek durumundayız. Eğer bu dengeleri bilmezsem uluslararası piyasalarda da etkili olmakta gerçekten zorluk çekiyorum. Bunun da, o bakımdan bu kavramların da yani para politikasının şeffaflık ve hesap verilebilirlik üzerine kurulmasının fevkalade önemli olduğunu düşünüyoruz.

  77. Bir de para arzıyla ilgili bir kısım var, ona da değineyim: Para arzına ilişkin yetkinin kullanılması esas olarak Merkez Bankasında olmalıdır diyoruz. Yetki Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ancak çok zorunlu hallerde devir alınabilmelidir diye de bunu özellikle de vurgulamak istiyoruz.

  78. Efendim, geldiğimiz bir diğer konu vergi. 82 Anayasası’nın 73’üncü maddesi… Burada birkaç tane temel ilkeden bahsetmek istiyorum. Birincisi “kanunilik” ilkesi. Çünkü “kanunilik” ilkesi çerçevesinde vergi, resim, harç ve benzeri yükümlülükler kanunla koyulur, değiştirilir veya kaldırılır. Şimdi, baktığımızda, bizim Anayasa’mızın 73’üncü maddesine baktığımızda, özellikle dördüncü fıkrasında şöyle bir hüküm var: “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerde kanun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna verilebilir.” Biz bunu “kanunilik” ilkesine aykırı bir madde olarak görüyoruz, bu Anayasa’nın 73’e dördüncü fıkrasını. Çünkü muafiyet ve istisna belirlemek hukuk devletinde olmaması gereken unsurlardır, yapılacaksa da kanunla yapılır, bunu rahatlıkla söylemek gerekiyor. Muafiyet ve istisna, verginin kaldırılması demektir. Yani mesela verginin kaldırılması da ancak ve ancak kanunla olmalıdır, bizim bakış açımız bu. Şu yapılabilir: Bakanlar Kuruluna verilen bu yetkinin ancak çok acil olabilecek ve tanımı kanunda iyice belirlenmiş hâllerle sınırlı olması gerekiyor. Bizim vurgumuz budur. Yani geçmek istemiyorum, uygulamalara çok fazla değinmek istemiyorum ama uygulamalarda ne demek istediğimiz çok net olarak ortaya çıkıyor.

  79. İkinci kavramımız yine vergi hukukuna ilişkin olarak “belirlilik veya öngörülebilirlik” ilkesi. Bununla da neyi kastediyoruz? Kanunlarda o vergiyle mükellef, matrah, oran, ceza gibi temel hususlara yer verilmesi gerekiyor ve bu konudaki düzenlemenin yürütme organına bırakılmaması gerekiyor. Özellikle bunu söylemem gerekiyor. Niye? Çünkü yılbaşında biz belirlilik yani kanunların zaten “hukuki güvenlik” ilkesiyle bağdaştıracağım üçüncü bir ilke olarak bunu. Eğer yılbaşından önce bu kararlar alınıyorsa, “belirlilik ve öngörülebilirlik” ilkesi sonunda yıl içerisinde eğer bunlarda değişiklik olduğunda bizim bütün işletme olarak sistemimiz dağılıyor. Esasında şey için de bu değişiklikler yapılabiliyor. Hâlbuki bunların hepsi yılbaşında yapılmalı ve kanunla yapılmalı ve o yıl boyunca muhakkak ve muhakkak değiştirilmeden devam ettirilmeli. Eğer ki bir değişiklik yapılacaksa da o da kanunla yapılmalı, onu özellikle söylemek istiyoruz.

  80. “Hukuki güvenlik” ilkesi vergiler bakımından gerçekten önemli. Demin söylediğim nedenlerle daha sene içerisinde değişiklik ve yeni hükümler getirilme yoluna başvurulmaması “hukuki güvenlik” ilkesinin bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Bir de bunun bir şeyi var, “geriye yürümeme” ilkesi de bununla birlikte geliyor zaten “hukuki güvenlik” ilkesiyle. Ne yazık ki “geriye yürüme” ilkesiyle açık söylemek gerekirse çok sorunlarla karşı karşıya kaldı özel sektörümüz bu dönemde. Yani sonuç itibarıyla baktığımızda “hukuki güvenlik” ilkesinin alt unsurları olan kıyas, yasa, belirlilik ve geriye yürüme yasağının da bu sisteme dâhil edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yani buna ilişkin olarak İsviçre Anayasası’nın 127’nci maddesi var, “belirlilik ilkesi” açıkça düzenlenmiş. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde fevkalade önemli kararları da var burada, onu da söylemem gerekiyor. Yani sonuç itibarıyla, vergilendirmede mükellef haklarına ilişkin güvencelerin sağlanacağı temel bir ilke olarak Anayasa’da yer almalı ve ayrıntılarının kanunla düzenleneceği öngörülmelidir diye düşünüyoruz bununla ilgili olarak.

  81. Yine baktığımızda vergide “kanunilik” ilkesinin korunmasının fevkalade önemli olduğunu düşünüyoruz. Tabii burada şunu söylemeden geçemeyeceğim bu üç kavrama ilişkin olarak yani “vergilerin kanuniliği”, “belirlilik ve öngörülebilirlik” ve “hukuki güvenlik” ilkesinin yerel yönetimlere ilişkin vergilerde de aynı şekilde uygulanması gerektiğine inanıyoruz çünkü şu anda mesela 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nda buna aykırı hükümler var, rahatlıkla söyleyebilirim. O bakımdan aynı şekilde Fransız sistemindeki Anayasası’nın 72/2 maddesindeki yerel yönetimlere verilen yetkilerdeki kanunilik şartının da Türk Anayasası’na girmesi gerektiğine de inanıyoruz.

  82. Efendim, tabii, bununla ilgili, vergilerle ilgili başka şeyleri de söylemiz gerekiyor. Vergi hukuku ve yargısının sağlıklı işlemesine ilişkin tedbirlerin alınması, vergi denetimi oranlarının artırılması, şeffaflaştırılması ve mali denetçilerin sorumluluğunun da tanımlanması gerektiğine inanıyoruz. Bunu söylerken çok net olarak çok örnek var, belki anayasa konusu değil ama denetçi gelip bana bir ceza yazıyor. Yani ben bu cezanın altından kalkabilmek için verdiğim uğraş inanılmaz, yıllarımı alıyor. Sonunda aklanıyorsunuz ama o geçirdiğiniz mide kanamaları vesaire -çok örneği var, onun için söylüyorum- ayrı bir sorun olarak karşınızda duruyor vergiyle ilgili olarak.

  83. Efendim, bir de bir küçük ayrıntı ama yürürlükteki Anayasa’nın 167’nci maddesinde “İthalat, ihracat ve diğer dış ticaret işlemleri üzerine ülke ekonomisinin yararının gerektirdiği vergi ve benzeri mali yükümlülükler dışında ek mali yükümlülükler koymaya kanunla Bakanlar Kuruluna yetki verilebilir.” hükmünün de esasında vergi faslı altında değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz, bunun yer değiştirmesi gerektiğine inanıyoruz.

  84. Efendim, borçlanmanın sınırlandırılması ve bütçe denkliği… İşte, “Ekonomik içerikli anayasa.” denildiğinde en çok tartışma kaldıran konulardan bir tanesi budur çünkü hükûmetler genellikle şöyle bakıyor: “Harcama, vergileme, borçlanma ve para basma yetkim elimden alınıyor.” Ama esasında bu öyle değil, bu uygulamalar. Rahatlıkla söylemek gerekirse, esasında 82 Anayasası’nın kurucu Meclis çalışmaları esnasında bu konu tartışılmış, inceledik onu da.

  85. Yine, baktığımızda, neler yapılabilir buna ilişkin olarak? Hemen dört tane faktör var. Devletin, yerel idarelerin ve diğer kamu tüzel kişilerin iç ve dış borçlanmaya yasal yetkiler çerçevesinde gidebilmeleri. İç ve dış borç stoklarının ayrı ayrı ve toplam olarak gayrisafi millî hasılanın belirli bir yüzdesini, örneğin yüzde 60’ını aşmaması kuralının getirilmesi. Dış borç ile sağlanan finansmanın yatırım harcamaları dışında kullanılamaması. Borç ana para ve faiz ödemeleri için bütçeye gerekli ödeneğin konulması ve ödemelerde öncelik tanınması zorunluluğunun getirilmesi.

  86. Demin söyledim, açık söylemek gerekirse Maastricht kriterlerine çok uygun bir düzenlemedir bu Avrupa Birliğinin aldığı şeyler. Maastricht kriterlerinde zaten yazdık burada, çok detaya girmek istemiyorum ama burada şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Artık Avrupa ülkeleri burada ciddi şekilde tedbir almaya başladılar. Mesela, “Merkezî yönetim bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 3’ünü geçemez.” ilkesini getirmiştir. Bu ilkeleri Türkiye’nin düşünmesi gerekir. 3 olmaz, 4 olur, 5 olur ama o ilkeleri Türkiye’nin düşünmesi gerekir, rahatlıkla bunu söylememiz gerekiyor.

  87. Yine, kamu idarelerinin de toplam borçlarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranında da işte bir referans değerinin alınıp -kaçsa o- aynı borçlanma değerini geçemeyeceği ilkesinin de getirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Yani bu, uygulanmayan bir yöntem değil, pek çok ülkede uygulanıyor bu dediğim yöntemler. İşte, girmek istemiyorum ama anayasalarında hem de uygulanmaya başlandı. Mesela yine bir örnek olarak: “Merkezî yönetim borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 60’ı geçemez.” Demin söyledim. Mesela şöyle bir şey söylenebilir: “Bu sınırı aşmaya neden olacak merkezî yönetim bütçesi Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülemez.” İlke olarak.

  88. Bu, gerçekten kamu otoritesine ve kamuya, işte burada demin söylediğim gibi, biraz rahatsızlık getirecektir ama “Denk bütçe” ilkesi burada çok önemlidir ama “Bütün kamu kuruluşları ve mahallî idareler denk bütçeyi koruyacak şekilde hareket etmek zorundadırlar.” şeklindeki bir ilkeye bu Anayasa’da ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz.

  89. Efendim, geleceğim diğer madde Ekonomik ve Sosyal Konsey. Zaten Anayasa’mıza girdi Ekonomik ve Sosyal Konsey yani en son Anayasa değişikliğiyle girdi fakat pek çok ülkenin anayasasına baktığımızda özellikle Fransız Anayasası’nı incelediğimizde Ekonomik Sosyal ve Çevre Konseyi olarak adlandırılıyor. “Çevresel Konsey” -nasıl çevirirsek- olarak adlandırılıyor Fransız Anayasası’nda ve orada da hakları anayasada tadat etmişler, neler yapılabileceğine ilişkin olarak. Burada bizim de önerimiz şu: Tabii bu örneklerden esinlenerek bunu yapıyoruz. Yalnız şunu söyleyeyim: Ekonomik ve sosyal konseyler dünyanın hemen hemen yani bir kere Avrupa Birliğinin bütün ülkelerinde var. Almanya’daki biraz tartışılabilir, sadece onu bir kenara bırakıyorum ve gerçekten de işlevleri bakımından yürütme içerisinde de önemli bir fonksiyonu ifa eder hâle geldiler.

  90. Biz Ekonomik ve Sosyal Konseyin yapısının zorunlu ve ihtiyari olmak üzere iki çeşitli… Bir danışma konseyi olarak hareket etmesi gerektiğine inanıyoruz. Zorunlu danışma niteliğinde öncelikle bütçe ve istihdama ilişkin temel kanunlar hasredilebilir ki Fransa’da da vardır bu. İhtiyari danışma niteliği ise yasama ya da yürütme organından gelecek teklifler üzerine hareket edebilir. Yani çok rahatlıkla çevreye ilişkin bir konu, bir kanun yapılacağı zaman Ekonomik ve Sosyal Konseyin görüşünü istişari olarak Hükûmet yahut da Meclis çok rahatlıkla bunu isteyebilir. Çok da faydalı olduğunu düşünüyoruz ki öbür yapılara, Avrupa’daki yapılara baktığımızda ekonomik ve sosyal konseylerin altlarında pek çok çalışma grubu olduğunu görüyoruz ve o çalışma gruplarının sürekli çalıştığını ve hükûmetlere de raporlar şeklinde ulaştırdığını, parlamentoya daha çok raporlar şeklinde ulaştırdığını söylememiz gerekiyor.

  91. Aynı şekilde, mesela Ekonomik ve Sosyal Konseye özel sektör temsilcileri açısından da bir kamu denetçisi teklifinin yapılabilmesi gerektiğine de inanıyoruz rahatlıkla.

  92. AB üyeliği ve egemenliğini geçmek istiyorum. Bu zaten zamanı geldiğinde yapılacak bir anayasa oylaması olacaktır bu muhtemelen AB üyeliği. Oradaki kendi içinde değerlendirilecek bir konudur ama eğer öyle bir sürece girersek AB üyeliğine ilişkin neler yapılması gerektiğini “egemenlik” maddesi altında onları da rahatlıkla yazdık buraya, onu söylemem gerekiyor.

  93. Son olarak siyasi partilerin harcamalarının denetlenmesi konusu var bizim getirdiğimiz. Yani ülkelere tek tek girmek istemiyorum ama hepsinin düzenleme yaptığını, sınırlar getirilmesine ilişkin düzenlemeler yaptığının bu ülkelerin söylenmesi gerekiyor. Şöyle: Anayasada siyasi partilerin seçim harcamalarının sınırlarının kanun ile belirlenmesi gereğine ilişkin bir hüküm getirilip Seçim Kanunu ile bunun düzenlenebileceğini de düşünebiliyoruz. Bunun da önemli bir konu olduğunu vurgulamamız gerekiyor.

  94. Burada olmayan bir konu fakat sizin karşınıza da gelecek yine bir çalışma olarak, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakları var. Bunun özellikle kurum ve kuruluşlarca da, sivil toplum kuruluşlarınca da yapılabilmesi gerektiğine ilişkin bir düzenlemenin de burada yer alması gerektiğine inanıyoruz. Yani bireylere tanınan bir hakkın bireyleri temsil eden sivil toplum kuruluşlarına verilmemesini anlamak mümkün değil. Onu ayrı bir düzenleme olarak düşünüyoruz.

  95. Bir son olarak söyleyeceğim de, çalışma hayatına ilişkin kısımlar eksiktir burada efendim, göreceksiniz.

  96. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Gördük.

  97. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – O kısımlara ilişkin hazırlığımızı da çok yakın bir süre içerisinde sizlere iletiyoruz çalışma hayatına ilişkin. Sanıyorum Aralığın 25’inde de o görüşlerimizi sizlere arz edeceğiz efendim.

  98. Teşekkür ederim.

  99. ATİLLA KART (Konya) – Efendim, bir cümle söyleyip izin isteyeceğim ben.

  100. Ben toplantıya ihtiyari olarak katıldım, komisyon dışından katıldım ama şunu ifade etmek istiyorum: Açıklamalarınızdan yararlandım, bunu bilmenizi istiyorum. Açıklamalarınızı önemsiyorum.

  101. Açıklamalarınızı önemsiyorum.

  102. Çok teşekkür ediyorum. İyi çalışmalar. (“Sağ olun” sesleri)

  103. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Biz teşekkür ederiz.

  104. MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Metin zaten daha önce bize gelmişti, ben okumuştum metni, notlarım da var metinle ilgili. Aslında doğrusu tabii arkadaşlar farklı düşünüyor olabilir, ben şahsi görüşüm olarak söyleyeceğim: Bu tür önerileri daha çok önemsiyoruz, ihtiyaç hissediyoruz. Bir de bir bütün olarak anayasa metni hazırlayıp bize gönderenler var, olacak. Kamuoyunda bu tür çalışmalar yapanlar var. Bunlar zaten büyük ölçüde birbirine benzeyen metinler. Daha çok böyle spesifik anayasanın belli alanlarına mahsus öneriler. Özellikle bu konularla ilgili pratiğin içerisinden gelenlerin önerileri, bizim için büyük önem arz ediyor. Çok teşekkür ederim çalışma için, sunumunuz için. Tabii, bizim temel prensibimiz, kendi aramızda da, sunumu yapan, talepleri bildirenlerle de bir tartışma, eleştiri şeklinde bir soru ve müzakere tarzımız olmayacak. Daha çok, konuları açma, daha fazla bilgilenme, detaylandırma şeklinde müzakerelerimiz var. O zaman bu kadar moderatörlük vazifesini ifadan sonra sormak istediğiniz sorular varsa, buyurun.

  105. RIZA TÜRMEN (İzmir) – Birinci sorum: Mülkiyet hakkının Anayasa’daki yeri konusunda sizin tercihiniz nedir? Yani mülkiyet hakkı, temel haklar ve özgürlükler bölümünde mi yer almalı, yoksa ekonomik ve sosyal haklar bölümünde mi yer almalı?

  106. İkinci sorum gene aynı konuyla ilgili: Şimdiki Anayasa’da olduğu gibi ilgili madde hem mülkiyet hem miras hakkını mı düzenlemeli, yoksa sadece mülkiyet hakkına mı inhisar etmeli? Yani miras hakkının da mülkiyet hakkıyla birlikte düzenlenmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?

  107. Üçüncü sorum gene bununla ilgili olarak: Tabii, bu aynı zamanda kamulaştırmayla da ilgili bir soru, yani mülkiyet hakkı kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabilir dedikten sonra, bedel konusunda burada zikredilmeli mi? Yani, kamulaştırmadan önce, bu kamulaştırma maddesinde de olabilir, tazminatın, bedelin önceden ödenmesi kaydıyla, çünkü, işte biliyorsunuz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde bedelin geç ödenmesi nedeniyle Türkiye çok büyük tazminatlar ödedi. Mülkiyet hakkıyla ilgili bunları sormak istiyordum.

  108. Bir de, 82 Anayasası’nın 47’nci maddesiyle ilgili bir öneri getirdiniz, bu üçüncü ve dördüncü fıkraları birleştirerek, orada benim dikkatimi çeken şey, burada Anayasa’da “kamu yararının zorunlu kıldığı hâllerde” ibaresi sizin önerinizde yok. Bunun Anayasa’dan çıkarılmasını mı istiyorsunuz, yani bu devletleştirmenin kamu yararının zorunlu kıldığı hâllere inhisar ettirilmesi ya da özelleştirmenin?

  109. MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Devletleştirme mi, özelleştirme mi?

  110. RIZA TÜRMEN (İzmir) – İkisi de birden düzenleniyor.

  111. Yani bu kriterden vazgeçelim mi diye düşünüyorsunuz?

  112. Bir de tabii, bu Ekonomik Sosyal Konseyde ombudsman olması fikri bana enteresan geldi, kamu denetçisi olması. Bu nasıl seçilecek? Yani kamu denetçisinin bağımsızlığını nasıl sağlayacaksınız, eğer böyle bir görüşünüz varsa, nasıl bir seçim yöntemi öngörüyorsunuz? Onu sormak istemiştim.

  113. MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Teşekkür ederim.

  114. Buyurun.

  115. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER - Hemen söyleyeyim: Mülkiyet hakkı konusunda açık söylemek gerekirse 61’de ekonomik ve sosyal haklarda yer aldı, 82’de orada yer aldı, böyle büyük bir tercihimiz yok ama ekonomik ve sosyal haklar içerisinde yer almasının devam etmesi gerektiğini inanıyoruz biz, mülkiyet hakkının. Mirasla birlikte düzenlenebilir, hiçbir sorun yok bizim şeyimizde, doğrudur. Yalnız, bedelin önceden ödenmesi ve kamulaştırma konusunda haklısınız, eksikliktir, bedelinin önceden ödenmesi konusu bizim açımızdan da önemlidir, Anayasa’ya da girmesi gerekiyor bunun.

  116. Şimdi, madde 47’ye ilişkin olarak “kamu yararının zorunlu kıldığı hâller”, şimdi, bu tabii “kamu yararının zorunlu kıldığı hâller” denildiğinde hocam, şöyle bir şeyle karşılaşıyoruz. Her şey kamu yararı olarak da addedebiliyor. Öyle bir problemle karşı karşıya kalıyoruz. Bunu iyi düşünerek koymak gerekiyor buraya. Yani bizim oradaki vurgumuz çok net olarak kamu yararına ilişkin, özellikle bir çıkartma yapmadık, onu söyleyeyim. Konulabilir de, konulmayabilir de. Rahatlıkla söyleyeyim ama zorunluluk hâllerinin neler olduğunu belki çok iyi tadat etmek gerekecek. Çünkü bu sefer her şey “kamu yararı” adı altında karşımıza çıkarılabiliyor ve gerçekten sorunlarla karşı karşıya kalabiliyoruz. Yargının buradaki tutumunu da bildiğimizden dolayı rahatlıkla söylüyorum.

  117. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Yabancı yok burada, rahatlıkla söyleyebilirsiniz.

  118. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Yok şey olarak yargıda genellikle de “kamu yararı” çok geniş olarak değerlendiriliyor, o bakımdan bu “kamu yararı” kavramı tartışmalı bir kavram olarak çıkıyor karşımıza. Ya Anayasa’da yer almayıp kanunla çok rahatlıkla bunun düzenlemesinin yapılmasının, yani tadat edilerek yapılmasının belki çok daha anlamlı olabileceğini de düşünüyorum. Çünkü kanunla da düzenlediğinizde aynı etkiyi yapacaktır Anayasa’da yer almasa bile.

  119. Ekonomik Sosyal Konseye ilişkin ombudsman önerimiz çok, şimdi rahatlıkla söyleyebilirim: Ekonomik Sosyal Konsey içerisinden adaylar çıkarılabilir efendim, Meclise gönderilir, Meclis bu ombudsmanı, yani oradaki ombudsmanın seçimi tabii ki, Meclisin şeyidir ama aday gösterme fonksiyonundan bahsediyoruz biz. Ekonomik Sosyal Konseyde ombudsmanlık için aday gösterebilsin istiyoruz, bunun şekli ve şeyi oturulur tartışılır, rahatlıkla söyleyeyim. Belki bir on kişilik isim verilir, üç kişilik isim verilir ama bunlardan “bir tanesi ya da iki tanesinin seçimi Ekonomik Sosyal Konseyin göstereceği adaylar içinden yapılır” hükmünün konulmasını biz burada kastediyorduk. Yani yapacağımız şey, bağımsızlığı konusunda da çok rahatlıkla söyleyebileceğim şey, yani…

  120. RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tek kişi olacak değil mi ombudsman, yoksa birden fazla mı olacak?

  121. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Bir kişi olacak.

  122. MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ben şöyle ifade edeyim: Bu kanun çalışmalarını yakın takip ediyoruz. Bir başdenetçi var, bir kamu başdenetçisi, bir de kamu denetçileri olacak, bunlardan birisi mi, yoksa başdenetçi mi?

  123. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Başdenetçi değil, kamu denetçileri anlamında söyledim. Ombudsmanın kendisi, evet.

  124. Yani bu bakımdan, yani Ekonomik ve Sosyal Konseyde yine bundaki argümanımızı da hemen söylemek istiyorum. Yine kamuyla, zaten özel sektör arasındaki bir denge bu ombudsmanlık. E sadece kamu var. Niye özel sektörün temsilcileri de olmasın, aynı bağımsızlıkla hareket edeceklerini de çok rahatlıkla söyleyebilirim. Yani ben oradan en ufak bir kuşku duymuyorum Hocam.

  125. MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Buyurun.

  126. TUNCA TOSKAY (İstanbul) – Efendim, bir kere bu güzel çalışma için size teşekkür ediyoruz ama bizim için sürpriz değil, yarım asrı deviren bir kuruluştan ancak böyle güzel bir çalışma bekliyorduk, gerisi de gelecek anladığımız kadarıyla, çalışma hayatıyla ilgili, bir kere, ona teşekkür ediyorum. Yani bu metnin ismi “TİSK Ekonomik Anayasa Raporu” yerine biraz uzun, altta yaptığınız alt başlık daha iyi oturuyor.

  127. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Yüzde yüz haklısınız,o tartışmaya girmeyeceğim şimdi.

  128. TUNCA TOSKAY (İstanbul) – Yok onun için değil, yani burada bir noktada görüş alışverişinde bulunuyoruz, bunu lütfen bir sohbet olarak da şey yapın, biz sizi daha iyi anlayalım, neyi nasıl yazdığınızı, biz sizin yazdıklarınız konusunda daha sağlıklı bilgi edinebilmek için bazı sorular sormamıza da müsaade edin.

  129. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Estağfurullah efendim.

  130. TUNCA TOSKAY (İstanbul) – Şimdi, Anayasa’nın ideolojik yansızlığından bahsediyoruz, burada dipnotunda var, orada da diyorsunuz ki, “ideolojik yansızlık çoğulculuğun temel şartı”, öbür tarafta da diyorsunuz ki “liberal ekonomi bizim tercihimiz.” İki, “ama öyle kanun maddeleri, öyle hükümler biz size teklif ediyoruz ki, siz bunu istediğiniz gibi yorumlayıp karma ekonomide, liberal ekonomide bir başka çeşitte de yürütmede kullanabilirsiniz” diyorsunuz. Yani burada zannediyorum ki, epey bir serbestlik tanıyorsunuz. Başka bir kuruluş için değil ama siz ekonomi ağırlıklı bir sivil toplum örgütü olduğunuz için, şurada bir şey daha var: Bu ekonomik anayasa konusunda hem Virginia Okulunun, hem Freiburg Ekolünü söylüyorsunuz, Freiburg Okulunun söylediği, artık bugün kimsenin savunmasının mümkün olmayan bir şey. Orada insan yok.

  131. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Doğru.

  132. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Hocam, kaçırdım, çok özür diliyorum.

  133. TUNCA TOSKAY (İstanbul) – Yani, şimdi Freiburg Okulu diyor ki, “bu ekonomik anayasanın şeysi küresel ekonomi, liberal ekonominin temel kavramlarını içermeli, bunu yürürlüğü koymalı, bunun uygulanmasını sağlayacak bir şey.” Böyle yaklaştığımız zaman, böyle bir tanımın içinde insan faktörü yok. Yani insanı esas almayan bir anayasanın demokrasiyle de çok fazla ilgisi olmaz, o zaman bir zümrenin anayasası olur, herkes de ona şey yapar. Yani bunu buraya yazdınız diye söylemiyorum, bu, karşılıklı şey olsun diye söylüyorum. Bir kere bu var.

  134. Bir şeyiniz var burada, orada zaten hepimiz zannediyorum ki bir ikilem içindeyiz. Biz 82 Anayasasının bırakın işte, demokratik mi, değil mi vesaire şeyinde fazla kazuistik olduğunu, çok ayrıntılı bir anayasa olduğunu, çok da tutarlı olmayan konularda kendisi ayrıntılı düzenlemeler yapma gayreti olduğundan hep beraber şikâyet ediyoruz. Siz de diyorsunuz ki, “30-40 yılı önümüzü görecek bir anayasa konusunda temel ilkeleri esas almamız lazım” ama sizin konunuz, yani ekonomik açıdan yaklaştığımız zaman zaman zaman bu ilkeleri istisnasız savunmaya müsait değil. Bazı yerlerde diyorsunuz ki, bu konu, bu madde ayrıntılı düzenlenmeli”. Bu yalnız sizin sıkıntınız değil, biz burada redaksiyona geçtiğimiz zaman bu sıkıntı bizim de sıkıntımız olacak. Yani ben geneli itibarıyla çok teşekkür ediyorum ama bir şey var, yani şu ekonomi ağırlıklı bir anayasa teklifleri manzumesi var burada, ama bir defa “sosyal adalet” kelimesi geçmiyor içinde.

  135. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Onu çalışma hayatında göreceksiniz.

  136. TUNCA TOSKAY (İstanbul) – Yani, bu dengeyi kurmamız lazım, hem toplumun sağlığı bakımından hem anayasanın benimsenmesi bakımından, onu da yani insan faktörünü de esas almamız lazım, yani neticede hepimizin görevi insanı mutlu etmek. Ben çok teşekkür ediyorum, sağ olun.

  137. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Ben teşekkür ederim.

  138. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Böyle olacağını bilseydim, Hocaya söz hakkımı devretmezdim.

  139. TUNCA TOSKAY (İstanbul) – Bir daha sefere sıraya göre yaparız.

  140. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Bir sosyalist parti temsilcisi gibi konuştu, Hocaya teşekkür ediyorum.

  141. Efendim, biz de teşekkür ederiz, çalışmanız ve buraya kadar gelip bizleri bilgilendirmeniz konusundaki yaklaşımınıza.

  142. Ben birbiriyle bağlantılı iki şeyden, Merkez Bankası ve borçlanmanın sınırlandırılması, bütçe denkliği meselelerini anayasal bir zikredilmeye, düzenlemeye tabi tutma önerinizi doğrusu heyecan verici buldum. Bunlar yeni fikirler değil elbette, bir bunun kadar önemli olan da siyasi partilerin harcamalarının denetlenmesi, şeffaflığı. Bunları emek kökenli biri olarak önemli bulduğumu paylaşmak istiyorum.

  143. Onun dışında gerçekten bir eleştiri anlamında değil, tam olarak bir hasbıhal sayarsanız çok sevinirim, Uzlaşma Komisyonunun böyle bir şeyi yok çünkü ama bir kafa karışıklığı gözlemledim ben de metnin genel bütünlüğü içerisinde. Bundan neyi kastettiğimi çok küçük bir örnekle, büyük bir tartışmaya girmeden dikkatinize sunmak istiyorum. Muhtemelen liberal bir iktisatçıya sizin bu ekonomik önerilerinizi okutsanız, mutlaka okutmuşsunuzdur, pratiğe dönük öneri, tavsiye ve taleplerinizin tamamen devletçi bir yapı arz ettiği izlenimini edindim ben, o kanaatin oluşması da şuradan: Devletin ekonomik hayatın önündeki engelleri düzenlemesi, bertaraf etmesi meselesine bu kadar ısrarla atıf yapmanız, vurgu yapmanız, tıpkı sizin yakındığınız kamu yararı gibi çok geniş bir çerçeveye oturup her yöne çekilebilecek bir kavram. Burada devlet, sermayenin bugün geldiği küreselleşme ve devletler üstü, devletler dışı bir hüviyete bürünmüş olduğu gerçeğini tekrar hatırlarsak, taşradaki en ücra KOBİ’den buradaki en büyük tekele kadar onun önündeki engelleri mi bertaraf ediyoruz? İsimlendirmek için söylüyorum, Lever’in, Henkel’in önündeki engelleri mi bertaraf ediyoruz ya da bir başka uluslararası tekel, tröst benzeri kuruluşların mı? Bu hele gelinen noktada artık en iyi siz biliyorsunuz ki, iç içe geçmiş, karışmış durumda. Yönelim olarak, trend olarak baktığınızda da daha çok karışmaya doğru gidiyor. O anlamda sizin ısrarla devletin düzenleyiciliğine bu kadar atıf yapmanız liberal bir anayasa, yani ısrarla biz liberalizmi savunuyoruz vurgusuyla biraz çelişti gibi geliyor bana. Kafa karışıklığı duygusu da oradan oluştu. Onun dışındaki fikirlerim polemik yaratacağı için kullanmak istemiyorum ama bunlar samimi izlenimlerim. Çok teşekkür ediyorum tekrar hepinize.

  144. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Şimdi, bu, devletin tanımına ilişkin ideolojik tartışmaya hiç girmek istemiyorum ama şu bir gerçek: Liberalizmde, yani sizin algıladığınızla bizim algıladığımız liberalizm arasında bir fark var.

  145. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Yok, literatürdeki karşılığı.

  146. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Yok, literatür de tam o şekilde demiyor, liberalizmde muhakkak devletin düzenleyici fonksiyonlarını yerine getirmesi bir önceliktir, yani öyle “laissez faire laissez passer” anlayışı artık bitti, yani bunu artık hepimiz biliyoruz, o tartışmaya onun için girmek istemiyorum.

  147. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Zamana mebni tanımlar olmaz yalnız.

  148. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Yok ama bu şey değil, liberallerin ekonomide kendi içerisinde çok rahatlıkla farklı görüşleri ve içeriği var.

  149. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Mesela neoliberalzm deseydiniz, hiç itiraz etmezdim.

  150. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Sosyalizm içerisinde olsaydı da olurdu bu, yani girmedim.

  151. Yalnız, şu var, rahatlıkla söyleyeceğim, son olarak söyleyeceğim konu şu: Evet, bizde çok detaycı, bütün ilkeleri şey yapan bir anayasaya, yani artık 82 Anayasası’ndaki gibi böyle her şeyi içeren, detayına kadar inen değil, ama buradaki işte deminden beri ilk vurguyu ona yapıyoruz, hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı ilkesi, olmazsa bu söylediğimiz sistemin hiçbir şekilde olmayacağını da özellikle söylüyoruz. Gerçekten eğer o ilkeyi iyi oturtamazsa Anayasa bu söylediklerimizin hiçbir işe yaramadığını da bir kere daha vurgulamamız gerekiyor. Yani onlarla çok bağlantılı bir unsur olduğunu vurgulamamız gerekiyor. O çünkü deminden beri bahsettiğimiz katılımcı demokrasinin içerisindeki faktörlerin de bu kuvvetler ayrılığı prensibi içerisinde yer aldığını da vurgulamamız gerekiyor. Yani artık o kuvvetler ayrılığının içerisinde yeni bir güç olarak sivil toplumun olduğunu da unutmamak gerekiyor. Son vurgum bu olacak.

  152. Teşekkür ederim.

  153. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Biz teşekkür ederiz.

  154. TUNCA TOSKAY (İstanbul) – Bülent Bey, bir şey istirham edebilir miyim, bilmiyorum diğer arkadaşlarımız da katılırlar mı? Siz ekonomi açısından güçlü, geleneği olan, imkânları olan bir kuruluşsunuz. Şimdi 1996’da Güneydoğu Asya’da başlayıp sonra Rusya üzerinden, bizim üzerimizden Avrupa’ya intikal etmiş bir kriz provasını yaşadık, 2008’de de daha güçlü hâlâ da etkilerini Avrupa’da ve dünyanın birçok yerinde hissettiren bir kriz yaşadık. Şimdi, iktisat literatüründe bu krizle birlikte sistem irdeleniyor. Şimdi, genel anlamda, teorik olarak irdeleniyor, bir de bu söylediğimiz büyük sistemin içinde ülkeler kendi özelliklerine göre de bir irdeleme yapıyorlar, bir sonuç çıkarmaya çalışıyorlar. Şimdi, burada önümüzdeki dönemde siz lütfedeceksiniz, tahmin ediyorum ki, çalışma hayatıyla ilgili bir…

  155. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Arz edeceğiz.

  156. TUNCA TOSKAY (İstanbul) – Orada biraz da bunun üstünde çalışır mısınız? Yani şu bakımdan, yani bunu da çalışın, birtakım değer yargılarına varın, eğer biz burada sizlerle birlikte bunun anayasaya intikalinde yarar gördüğümüz hususlar ortaya çıkarsa, bu da büyük bir katkı olur. Yani bizim, yani milletlerin, yani devletlerin birinci önceliği ekonomilerine kendilerinin hâkim olmaları, iki, bütün yaşayan insanlarına mutlu ve müreffeh yaşayabilecekleri bir toplum düzeni yaratabilmeleri. Bunun temelinde de ekonomi var. Bunu nasıl koruyacağız? Yani bu gelişme bizim konumumuzda olan bütün ülkeleri ben yalnız fertleri söylemiyorum, sermayeyi de söylüyorum, sizi de alıp götürüyor.

  157. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Kesinlikle.

  158. TUNCA TOSKAY (İstanbul) – Benim söylediğim bir şey var, büyük bir patrona şunu söyledim: “Siz, oturdunuz, dişinizden, tırnağınızdan 35-40 yılda bir güzel topluluk inşa ettiniz. Bir anne-babanın en önemli mutluluğu nedir? Arkasından gelen ikinci neslin alıp o işi daha da geliştirmesi, ama bu sistem bu şekilde giderse, şansı varsa sizin çocuklarınız burada ücretli olarak çalışırlar.” Ha bunu istiyor muyuz, istemiyor muyuz? Bununla ilgili birtakım esintileri de bize sunarsanız, yani bizim şimdi oturup, yani biz kaçmaktan kovalamaya vakit bulamıyoruz durumundayız, ağır bir iş var ama siz dediğim gibi uzman bir kuruluşsunuz, köklü bir kuruluşsunuz, birçok kişiyle, uzmanlarla çalıştığınızı da biliyoruz. Bu konuda da önümüzdeki dönemde bize bir şeyler söylerseniz, ben şahsen müteşekkir kalırım.

  159. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Sayın Bakanım, bu konuda bir hazırlığımız da var. Aynı tarihlerde de sona erecek, çünkü biz yine bir profesör heyetiyle önümüzdeki dönemin sanayileşme politikaları ve hizmet sektörü politikalarının neler olması gerektiğine dair iyi bir çalışma sürdürüyoruz şu anda. Bitecek o tarihte.

  160. TUNCA TOSKAY (İstanbul) – Uluslararası literatürde şu anda irdeleniyor, bu sistem irdeleniyor.

  161. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – İkinci şey, bir tane çalışmayı daha size arz edeceğim, baskıda, yani kriz dönemlerinde ne yapmalı ülkeler diye ayrı bir çalışma yaptık. Onu da sizlere arz edeceğim önümüzdeki dönem içerisinde. Bitti yani o çalışma, baskıda şu anda, hatta şu anda bile verebilirim, yani mailinize hemen gönderebilirim çalışmayı. Ama baskıda, on gün içerisinde sanıyorum çıkacaktır ama bu dediğiniz tarzda çalışmaları elimizde çok, yani ben o kısma, şu anda sadece konumuz bu diye hiç girmemiştim ama memnuniyetle, şeref duyarız bundan efendim.

  162. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkanım, küçük bir şey ekleyeceğim: Bu Merkez Bankası fikri ve bütçedeki borçlanma usul ve esaslarının Mecliste bütçenin görüşülmesini engelleyecek net bir ölçüye kavuşturulmasını tekraren söylüyorum, çok heyecan verici buldum. Bütçe meselesinde böyle bir net şey var, fakat Merkez Bankası meselesinde, bağımsızlığı, amaç ve araç olarak siz tanımladınız, burada bir daha detaylı bir çalışma yapmanız mümkün mü? Muhtemelen komisyon üyeleri, diyelim ki, bu şu anlama gelecektir: Böyle bir bağımsızlık bunun anayasal bir kurum, tariflenmiş bir kurum diyelim, olması gibi bir sonucu doğuracaktır. Bu anlamda oradaki inisiyatifin, oradaki erkin seçilme biçiminden, usul ve esaslarından tutun buna dair bir şey olursa, kurul üyelerinin kafasında sanırım ne kastettiğiniz, bağımsızlıktan daha geniş bir anlama, içeriğe kavuşur.

  163. Bir de son bir ricam var: O tercüme ettiğiniz anayasaları bizimle paylaşır mısınız, Meclise gönderdiğiniz zaman, Polonya’yla ilgili demiştiniz.

  164. TİSK TEMSİLCİSİ – Var ama Meclisin sayfasında yanılmıyorsam daha iyileri var, çünkü çalışmaya başladığımızda onlar yoktu, biz bitirdiğimiz…

  165. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Siz “bulamadık” deyince, ben Mecliste olmayan bir şey olarak düşündüm.

  166. TİSK TEMSİLCİSİ – Mecliste daha fazlasının var olduğunu düşünüyorum.

  167. KOMİSYON UZMANI – Adalet Bakanlığının çevirdiği 11 anayasa var, Polonya’yı içermiyor olabilir, Doğu Almanya’yı içeriyor.

  168. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Farklı kulvarlardan size hemen arz ederiz. Yani mesela Yeni Zelanda’dan bile baktık, anayasalarına ama.

  169. MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Siz tabii tamamına değil ama sizinle ilgili hükümlerine herhâlde baktınız?

  170. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Tabii ki, efendim. Zaten çalışmada biz bir bütüncül anayasa yapmak gibi bir gayemiz yok, yani bir bütünlüğünü sizlere arz etmek. Biz sadece bölüm bölüm sizlere arz etmek istiyoruz, öbür çalışmamız da öyle olacak zaten.

  171. MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ben de birkaç şey arz etmek isterim hazıruna: Şimdi Rıza Bey sordu aslında, o da siz mülkiyet hakkının ekonomik ve sosyal haklar arasında yer almasını uygun bulduğunuzu söylediniz. Biliyorsunuz 82 Anayasası’nda temel haklar arasında. Yani bunun değiştirilmesini mi?

  172. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Hayır, daha önceki Anayasada, 61’de temel haklar…

  173. MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – 61’de ekonomik ve sosyal haklardaydı, 82’de temel haklar.

  174. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Evet, ters söylüyorum. Yani efendim, ekonomik, sosyal haklar, çünkü, kalması…

  175. MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şu anlamda bir ayrım var tabii, hukuk tekniği bakımından, temel hak ve özgürlüklerle ilgili sınırlamalar daha katı bir rejime tabi, ekonomik, sosyal haklarla ilgili sınırlamalar biraz daha, mesela Kanun Hükmünde Kararnameyle düzenleme sınırlama yapılabilecek bir alan. Öbür taraftan temel haklarla ilgili devletin yükümlülükleri daha ciddi ve bir devletin bir mazereti yor ama ekonomik sosyal haklarla ilgili devletin ekonomik imkânlarının elverdiği ölçüde sağlanacağına dair bir düzenleme de var. yani mülkiyet hakkı, 82’de temel haklar arasına alınmakla daha aslında güçlendirilmiş bir hak olarak yer almaktaydı. Ama böyle bir ayrım belki bizde olacak mı, olmayacak mı, tabii, bunları daha sonra tartışacağız. Yani ekonomik, sosyal haklar ve temel haklar arasında, bu bakımlardan bir ayrılık olur mu, olmaz mı, o ayrı bir konu.

  176. Şimdi, benim söyleyeceklerimin bir kısmını aslında Tunca Bey de ifade etti, onlara katılıyorum. yalnız temel bir şey ifade etmek istiyorum. Ben prensip olarak, bağımsız idari otoritelerin ve kurumların, yani seçilmiş siyasi otorite ve iktidar dışındaki kurumların, doğru olmadığı kanaatini taşıyorum, prensip olarak. Bunlar yasama, yürütme ve yargıdan ibaret devlet dediğimiz mekanizma. Bunlar ya bir kısmı yürütmeyle ilgili veyahut da yasamayla ilgili, onlara bağlı olarak var olmalı ama bunların dışında yasamadan ve yürütmeden bağımsız birtakım kamu gücü kullanan kurumların demokratik meşruiyetiyle ilgili sorunlar var. Türkiye bu sorunları işte 61’den beri yaşadı, 61 Anayasası zaten ilk defa bu tür kurumları oluşturan bir anayasadır, 82 biraz daha güçlendirdi, 90’lı yıllardan itibaren de Türkiye birçok bağımsız idari otoriteler, kamu kurumları oluşturdu ve bunlarla ilgili sorumluluk bakımından sıkıntı var. Mesela Türkiye diyelim ki ekonomik bir sorun yaşıyor, kriz yaşıyorsa bunun sonucunda işte seçime gidilmişse iktidar seçime kaybediyor. Fakat bağımsız idari otoriteler seçimi kaybetmiyor, onlar iktidarlarını sürdürüyorlar. Hatta kendi sivil toplum kuruluşu diyoruz da, şunu da belki ifade edeyim, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının bir sivil toplum kuruluşu olup olmadığı da tartışılabilir, çünkü zorunlu üyelik söz konusu, mesela esnaf… Sizinki için değil.

  177. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Tartışılmıyor, söyleyeyim ben size, onlar sivil toplum kuruluşu değildir, rahat söylüyorum ben bunu.

  178. MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Zorunlu üyelik söz konusu olduğu için de bizim sivil toplum kuruluşu dediğimiz de hepsini dâhil ediyoruz genelde, kamuoyundaki yaklaşımla, tabii daha özel bir statüsü var kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının. Şimdi tabii bunlarda bir siyasi sorumluluk yok. Ekonomik Sosyal Konseyde de özellikle sizin zorunlu-ihtiyari ayrımınızda bazı hususların zorunlu olarak burada görüşülmesini söylüyorsunuz ama neticede bildirecekleri görüş, herhâlde bağlayıcılık niteliği taşımayacaktır sonuç itibarıyla ama burada da bir sorumluluk taşınmıyor, bir yetki, tırnak içerisinde, kullanılıyor, ama bunun bir siyasi sorumluluk noktasından bir müeyyidesi, karşılığı yok. Bu bakımdan ben bu bağımsız idari otoritelerin, kurulların, kurumların ya yürütmeyle bir şekilde, denetim amacıyla kurulmuş olanların da belki yasamayla, ombudsmanlık kurulduğunda, faaliyete geçtiğinde belki onunla ilişkilendirilebileceği düşüncesindeyim.

  179. Burada, özellikle bütçenin denkliğiyle ilgili bir hükmün anayasada yer alması doğru olur diye düşünüyorum ama Merkez Bankasının bütünüyle iktidardan, yürütmeden bağımsız bir kuruluş olması konusunda da benim birtakım rezervlerim var.

  180. Türkiye’deki şu anki sistemin, sizin burada bahsettiğiniz, özellikle öngörülebilirlik ve şeffaflıkla ilgili yani o yılın ekonomik politikalarıyla ilgili baştan açıklama yapması kaydıyla, bunların daha açılması, netleşmesi kaydıyla, Türkiye’deki mevcut ilişkinin biraz daha doğru olabileceği kanısındayım. Amerika’daki sorunların bir kısmı da hükûmetle yani başkanla Merkez Bankası arasındaki bu tamamen kopuk ilişkiden kaynaklandığını düşünüyorum.

  181. TUNCA TOSKAY (Antalya) – Çok kopuk olurlarsa ayrı bir sorun.

  182. MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – Borçlanmanın sınırlandırılması konusu da önemli bir konu fakat bunun anayasaya konulması nasıl düşünülebilir; diyelim ki bir sınırlama koyduk ama çok ciddi ekonomik bir sıkıntıyla karşı karşıyayız, bunu aşmak gerekiyor.

  183. TUNCA TOSKAY (Antalya) – Genel bir ifade olabilir.

  184. MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – Anayasada bunun olması bir sıkıntı doğurabilecek ama bütçenin denkliği daha rasyonel bir şey belki. Bu konulduğu takdirde bu sorun bir ölçüde…

  185. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Bir kez denk bütçe yapılmış cumhuriyet tarihinde; Cemal Mıhçıoğlu.

  186. MUSTAFA ŞENTOP (Devamla) – Vergiyle ilgili hususlara da katılıyorum. Türkiye’de bununla ilgili ciddi sorun var. Verginin -kanuni bir ilke, anayasal bir ilke ama- bunun altında bir çok ciddi sorun var.

  187. Teşekkür ederim.

  188. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Bir tek şey söyleyeceğim müsaade ederseniz.

  189. Ben bağımsız kurumlardan yana bir kişiyim. Kurumunuzda şu fark var, evet seçimlerle geliyor, seçimlerle gidiyor -burada açık da onun için şey yapıyorum- evet, bir siyasi sorumluluk var hükûmetlerin, bu kaçınılmaz yani süreç böyle işliyor fakat buradaki sizin söylediğiniz bir sonuç, ben işlevden bahsediyorum. Eğer zaten o işlevi yerine getiremezse bu sivil toplum kuruluşları, hiç merak etmeyin, onlar da seçime gidiyorlar, onlarda da seçimle değişme oluyor. Oradaki o süreç gayet şey olarak işliyor, yani o mekanizmanın kendi içerisinde de bir otokontrolü var.

  190. Şu bakımdan bunu çok önemsiyoruz; gerçekten bu tip denetim organlarında -ben bunları bir şekil denetim organları olarak da görüyorum- gerçekten sivil toplumun bulunmasının o sürece katkı yaptığını çok rahatlıkla söyleyebilirim. Bugüne kadar yaşadığımız tecrübeler de bunu gösteriyor. Bir tane basit şey olarak var esasında, bu üçlü yapıya göre çalışan şu anda kurumlar var ama mesela bir SSK -eski SSK’dan bahsediyorum- eğer dönemi içerisinde üçlü yapıdan vazgeçilip de hükûmet ağırlıklı yahut da hükûmet ağırlıklı demeyeyim, kamu ağırlıklı bir yapıya geçmemiş olsaydı, SSK’nın ilk yıllarına baktığınızda SSK fazla veren bir kurum hâlindeydi. Fakat ne zaman ki kamu otoritesi elini attı oraya -kusura bakmayın bunu rahatlıkla tartışmamız gerektiğine inanıyorum- SSK battı, bir sürü de tedbir alınmak zorunda kaldı. Yani bu aralarda düşünmemiz gerekiyor.

  191. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ağabey size diyor!

  192. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Rıza Bey’le hiç alakası yok. Süreç de vereceksek AP döneminde olan bir süreçtir.

  193. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Size diyormuş!

  194. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – MHP’nin hiç ilgisi yoktu.

  195. TUNCA TOSKAY (Antalya) – En kritik karar, son yılların en kritik kararı, sosyal güvenlik kuruluşları açısından 19’uncu Dönemde emeklilik yaşlarıyla ilgili çok ciddi bir kanun çıkarıldı. Biz o zaman bu kurumu iflasa götüreceğini söyledik, fakat sağ olsun Süleyman Bey dinlemedi kimseyi.

  196. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Zaten şurada getirmeye çalıştığımız örneklerin esasında bir kısmı böyle har vurup harman savurmasının tedbirleridir. Bunu gördüğümüzden dolayı, geçmişten edinilmiş tecrübelerin ışığında bunları yazmaya çalıştık açık söylemek gerekirse.

  197. TUNCA TOSKAY (Antalya) – Bülent Bey o çok doğru da hocamın söylediği şey var, yani ayrıntılı bir anayasa mı tamamen ilkelere dayalı bir anayasa mı? Bunun avantajları var, Türk toplumunun özellikleri sebebiyle dezavantajları var. Hocam diyor ki: “Bu bağımsız kuruluşların bazı sakıncalarını görüyoruz.” Doğru, biz gördük, biz uygulamada gördük ama bu bağımsız kuruluşlar artık geldiğimiz bu noktada gerekli mi? Bana göre gerekli. O zaman bunların sakıncalarını minimize edecek ama faydalarından da yararlanabileceğimiz bir hâle getirmenin yolunu nasıl bulabiliriz somut olarak? Bütün şeyimiz buralarda.

  198. TİSK GENEL SEKRETERİ BÜLENT PİRLER – Bir örnek verebilir miyim?

  199. Örneğin. tütün piyasalarını alalım. Şimdi baktığımızda burayla ilgili olarak esasında bunun iç piyasayı regüle etmesinin dışında -çünkü regülasyon kavramı kullanılıyor- bunun yapacağı esas fonksiyon şudur -biz hep rekabet gücü derken onu düşünerek şey yapıyoruz- yani onların da kanununun değişmesi gerekiyor. Yurt dışındaki bütün piyasayı inceleyerek Türkiye’yi o piyasa yönlendirmesini de onların yapması. Biz bunlardan artık şey yapmıyoruz ve o bakımdan da o kurulların içerisinde fiilen bu işi yapan kişilerin ve kurumların da olması gerektiğine inanıyoruz. Özel sektör ve kamu; böyle bir ayırıma gittiğimiz zaman bu kurumların çok daha güçlü olacağına inanıyoruz. Yani, hem kendi otokontrolleri olacak hem de uluslararası planda bir çerçeve oluşturabilecekler. Söylemeye çalıştığımız bu.

  200. RIZA TÜRMEN (İzmir) - Ben de bu konuda bir şey söyleyebilirsem.

  201. Yani en çok sevdiğim şeylerden biri, sizin kağıdınızda, bu bağımsız ve idari otoritelerle ilgili bölüm doğrusunu isterseniz. Yani bir kere günümüzde bu bağımsız idari otoriteler sadece ekonomik işlevler bakımından önem taşımıyor. Sizin söyledikleriniz doğru tabii, ekonomik işlevler bakımından da önemli ama bir de onun yanında demokrasi, insan hakları bakımından çok önemli. Yani, bugün artık kabul ediliyor ki demokrasi bir kuvvet temerküzünün tam tersi bir kuvvet paylaşımı, aslında bir güç, bir iktidar paylaşımı. Yani güç ne kadar yoğunlaşırsa demokrasi o kadar zayıflıyor o ülkede. Ona karşılık güç ne kadar paylaşılırsa bağımsız kurumlarla, demokrasi o kadar gerçekleşiyor.

  202. Nitekim Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonunun aldığı kararlar var 1992’de, ondan sonra da aldığı kararlar var. Orada da bağımsız idari kuruluşların varlığını kabul ediyor, demokrasi bakımından ne kadar önemli olduğunu söylüyor. O nedenle sizin kağıdınızdaki bu bağımsız idari otoriteler bölümü bence önemli bir bölüm bizim çalışmalarımız bakımından da.

  203. SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Bu en önemlisi de çevre kurullarından TMMOB’un çıkarılması oldu. Bu, artık bütün çevrenin talanı önündeki son engeli de kaldırdı. Dolayısıyla, sivil toplum bütün bu bağımsız kurullardan süratle uzaklaştırılıyor. Bu bilgi benim için yeni oldu, sizin verdiğiniz İŞKUR’daki bilgi yeni bir bilgi oldu benim için.

  204. Tütün dediniz de aklıma geldi, sigara içmeden önce son bir şey söyleyeyim. 180 küsur bin tütün üreticisi aile vardı bu ülkede ama hiçbiri artık Anadolu’ya özgü tütünü ekmiyorlar. Virginia tütünü ve türevleri… Yine bu tütün üreticisi şirketler tarafından verilen fidelerle tütün üretimi gerçekleştiriliyor.

  205. Öyle bir ceberut yasa ki mesela ben bunda liberallerin ne düşündüğünü çok merak ediyorum. Konu dışı bir şeye girdik. Satıcısını siz önceden tütün…

  206. Şöyle yapalım, görüşmeyi kapatalım.

  207. Kapanma Saati: 15.39









  208. Yüklə 2,59 Mb.

    Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   37




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin