3 nolu alt komisyon tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 4,73 Mb.
səhifə16/72
tarix28.07.2018
ölçüsü4,73 Mb.
#61445
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   72

  • Ve aynı, paralel olarak giden ikinci yön: O da yargının özerkleşmesi, yargının devletten özerkleşmesi. Buna da iki yönlü A ve B olarak bakabiliriz. Bir, A diyelim: Yargıya teşkilat olarak bakabilirsiniz, yargı teşkilatını nasıl inşa ettiğinize bakarsınız. İki: Yargı öznelerini nasıl kurduğunuza bakarsınız. Yani yargı özneleri dediğim hâkim, savcı, avukatı nasıl inşa ediyorsunuz Anayasa içerisinde? Birincisi de kurumları nasıl inşa ediyorsunuz? Bu iki soru dünyanın her ülkesinde, birçok Batı ülkesinde ve birçok doğu ülkesinde temel sorulardır ve bunlar üzerinden ancak yeni anayasa inşasının temel kavramlarını, temel sorularını oluşturabilirsiniz ve buradan devam ederek kurabilirsiniz.

  • Örneğin, yargı öznelerini nasıl kurarsınız? Çok önemli bir soru. Biz, hâkime hukuk uzmanı gözüyle mi bakıyoruz, yoksa hâkim gözüyle mi bakıyoruz? Türkiye’de hukuk uzmanı vardır ama hâkim yoktur. Bu çok önemli bir şey. Türkiye’de hukuk uzmanı vardır, hukuk memurları vardır. Hukuk uzmanından artık vazgeçmemiz gerekiyor. Bunun yerine hâkimleri getirmemiz gerekiyor. Yani mevzuat işçiliğiyle kendini var eden, üreten bir adliye pratiğinden adalet nosyonuyla kendini var eden, bütün farklı politik aktörlere eşit mesafede, onların da yargının üretilmesine katıldığı bir şeye geçmek lazım ve hukuk uzmanlığından mutlaka uzak durmak lazım. Hukuk uzmanlığı yerine hâkimliği tercih etmek lazım.

  • Bu anlamda neler önerilebilir? Bir: Sulh yargıçlığını mutlaka getirmek lazım. Yani İspanyol örneği iyi olabilir bu konuda. İspanyol örneğinde sulh yargıçlığı vardır. Sulh yargıçları da hâkim değildirler zaten. Hukukçu olmaları gerekmez.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Arabuluculuk anlamında mı diyorsunuz?

  • DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK İÇİN YARGIÇLAR VE SAVCILAR BİRLİĞİ BAŞKANI DR. ORHAN GAZİ ERTEKİN – Daha öte, arabuluculuk başka bir müessesedir. “Sulh yargıçlığı” diye daha erdemiyle öne çıkan, o yörenin erdemiyle öne çıkan, ister dinsel erdem olsun ister din dışı bir erdem olsun o yörenin ileri gelen, kim olursa olsun, onun meseleleri çözdüğü bir sulh yargıçlığı mutlaka teşekkül ettirmek lazım.

  • Ben Danıştayın kaldırılması gerektiğini düşünüyorum. Bunun yerine Yargıtay 1946 öncesi -46’da galiba Yargıtay olarak anılmaya başlandı- ondan önce temyiz mahkemesiydi. Cevdet Paşa galiba ilk başkanlarından bir tanesi ve bir temyiz mahkemesi olarak şeyde kalmalı, siyasal ve ekonomik alana müdahalesinin mutlaka engellenmesi lazım. Rekabet Kurumuna üye atamasından vazgeçmek lazım. Hâkimle ekonomi alanını birbirinden ayırmakta çok büyük fayda var. Bu iki şeyi birbirine karıştırmamak lazım.

  • HSYK’yı ben yargı yürütme kurulu olarak yeniden değiştirilmesini öneriyorum. Fakat HSYK’da bugüne kadar tartışılma biçimi hep o iktidarın kime ait olduğu üzerinden yürütüldü. Artık HSYK’nın kim tarafından teşekkül edileceğinden çok hangi yetkilere sahip olduğunun tartışılması lazım. Olağanüstü yetkilere sahip HSYK. Bu Westminster için söylenen, İngiltere Parlamentosu için söylenen bir söz vardır: Kadını erkek, erkeği kadın yapmak dışında her şey yapabilir.” diye bir söz vardır. Hakikaten bu HSYK eğer isterse kadını erkek, erkeği kadın da yapabilir. Öyle bir yetkiye sahip, hiçbir denetim de yok. Bunun önünü açmak lazım.

  • Ve bir başka şey… HSYK ya da yargı yürütme kuruluna mutlaka çok önemli ölçüde Meclisten atama yapmak lazım. Meclisin nitelikli çoğunlukla, yani basit çoğunlukla değil, Meclis içerisindeki partilerin oy oranlarına göre mutlaka… Ben üçte 2 öneriyorum. Üçte 1’ini de yargı içindeki çeşitli yüksek mahkemeler veya diğer alt bidayet mahkemeleri yapabilir. Bu kesimlerle, bunlarla oluşturulan bir HSYK olmalı. Eğer tamamen hâkim savcılara bırakırsak, bırakılırsa yargıyı ele geçiren kendi iktidarını daim kılar, politik bütün değişimlere, toplumsal değişimlere rağmen, değişimler karşısında kendi iktidarını daim kılar ve sürekli elde tutar. Vesayet denilen şey de budur zaten. Şu an ordu vesayeti bitti, yargı vesayeti devam ediyor ve ben yargının ordulaşmaya başladığını düşünüyorum artık. Kimin meşru siyasal alanının içinde olduğuna, kimin meşru siyasal alanın dışında olduğuna artık karar veren, bilgileri, bilinci kendinden menkul yargıdır. O yargının da ki hangi siyasal gruba ait olduğunu söylemiştim zaten. Saate baktığınızı görüyorum, ben de bitiriyorum.

  • Yüksek mahkeme öneriyorum. Özellikle Anayasa Mahkemesini belki kaldırmak mümkün. Anayasa Mahkemesi kaldırılmasa bile yüksek mahkeme mutlaka olmalı. Yani Türkiye’de anayasalarda, Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesinde yüksek mahkeme diye sesleniyorlar ama onlar yüksek mahkeme değil. Yüksek mahkeme dediğim Amerikan “Supreme Court” anlamında yani doğrudan ilk derece yargılaması da yapan ve geniş içtihat dağıtan, bütün yargı organlarına içtihat dağıtan bir şeydir ve doğrudan hukuk işçiliği yapar. Bir anlamda İnsan Hakları Mahkemesi görevi de görebilir. Bunun mutlaka göz önüne alınması gerektiğini söylüyorum.

  • Söyleyecek çok şey var, kırk dakikam dolmuştur. Çok teşekkür ederim dinlediğiniz için, çok sağ olun.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Oktay’cığım, siz soracaksınız galiba?

  • Buyurun.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani sormanın ötesinde Orhan Bey tabii çok dolu. Baktığı yerden de tehlikeyi çok büyük boyutlarda gördüğü için çok enteresan kelimeler seçiyor, bıçak sırtı kelimeler yani. Bu taraftan da bakarsan doğru, bu taraftan da bakarsan doğru. Ben bu taraftan baktım. Onun için, girişte bir yadırgadığımı ifade etmek istedim. Oysaki bu heyette düşündüğümüz her şeyi söyleme hakkına sahipsiniz ama biz sizi ne kadar saygın görüyorsak kendimizin de o kadar saygın olduğumuza inanıyoruz. Karşı tarafın da bunu böyle göreceğini…

  • DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK İÇİN YARGIÇLAR VE SAVCILAR BİRLİĞİ BAŞKANI DR. ORHAN GAZİ ERTEKİN – Hiçbir şüphem yok efendim. Kusura bakmayın.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani dediğim gibi o kelimelerden, o bıçak sırtı kelimeler öyle bir noktaya getirdi.

  • Bu arada bir şey söylediniz: “Yargı devletleşti.” dediniz. Dolayısıyla bir cemaatin tekeline girmek suretiyle ve diğer cemaat diye adlandırabileceğimiz şeyleri de tahakkümü altına aldı. E o zaman “Devlet cemaatleşti.” desek…

  • DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK İÇİN YARGIÇLAR VE SAVCILAR BİRLİĞİ BAŞKANI DR. ORHAN GAZİ ERTEKİN – Evet, tabii, tabii rahatlıkla söyleyebiliriz. Bütün o kurumlar… Devlet cemaatleşti. Şimdi, cemaat…

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani bu bir ön yargı değil değil mi Orhan Bey? Bir ön yargıdan hareket etmiyoruz, tamamen objektif bir bakış.

  • DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK İÇİN YARGIÇLAR VE SAVCILAR BİRLİĞİ BAŞKANI DR. ORHAN GAZİ ERTEKİN – Şöyle söyleyeyim efendim: Beni bir cumhuriyet savcısı gibi dinlemeyin lütfen, beni bir tanık olarak dinleyin. Ben bir tanığım.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Hayır, hayır. Biraz da bir bilim insanı olarak…

  • DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK İÇİN YARGIÇLAR VE SAVCILAR BİRLİĞİ BAŞKANI DR. ORHAN GAZİ ERTEKİN – Aynı zamanda, evet, akademisyenim, siyaset bilimi doktoruyum ama hâkimim. Fakat beni burada bir cumhuriyet savcısı olarak dinlememenizi istiyorum. Çünkü o zaman her şeyi kanıtlamam gerekir, bütün şeyleri mantıksal bir örgüye kurmam gerekir. Ben tanığım. Son iki yıldır yargı içerisindeki bütün aktörlerle karşı karşıya kaldım, görüştüm, bütün o sürecin içerisindeyim. Eğer bir gün bir cumhuriyet savcısı bu meseleleri başka boyutta görmek isterse beni dinlemeli. Ben bu devlet alanının, devlet labirentlerinin her yerinde dolaştım, herkesle karşı karşıya geldim ve yaşadıklarımı anlatıyorum. Bunun da bir şey olduğunu düşünmüyorum. Evet, cemaat tınısı bana iyi geliyor. Ben onu cemaat olarak da görmüyorum, bir tür, bir röportajda da söylemiştim, bence bir devlet kilisesi diye bir şey doğdu. Cemaat demek bile beni üzüyor aslında. Yani başka bir şey ya da tapınak şövalyeleri ya da bir tür…

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Siyasi ilahiyat…

  • DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK İÇİN YARGIÇLAR VE SAVCILAR BİRLİĞİ BAŞKANI DR. ORHAN GAZİ ERTEKİN – Ya siyasi ilahiyat tabii daha şey…

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Buyurun Altan’cığım.

  • ALTAN TAN (Diyarbakır) – Çok kısa bir sorum var benim. Bu sulh yargıçlığında dışarıdan yani örfi hukuk dediğimiz kapsama da girecek hukuk eğitimi almamış kişiler de değerlendirilebilinir mi?

  • DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK İÇİN YARGIÇLAR VE SAVCILAR BİRLİĞİ BAŞKANI DR. ORHAN GAZİ ERTEKİN – Kesinlikle değerlendirilmeli zaten. Yani bence burada İslam fukahâsından tutun diğer tüm fukahâlar…

  • ALTAN TAN (Diyarbakır) – Kanaat önderleri de dâhil midir bunlara?

  • DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK İÇİN YARGIÇLAR VE SAVCILAR BİRLİĞİ BAŞKANI DR. ORHAN GAZİ ERTEKİN – Kesinlikle yani bütün…

  • ALTAN TAN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Attila’cığım…

  • ATİLLA KART (Konya) – Şu tabii yani burada ben demiştim, sen demiştin gibi ucuz söylemlere itibar etmeden, bunlara tenezzül etmeden görüşlerimi ifade etmek durumundayım.

  • Ben öncelikle şunu açık yüreklilikle ifade ediyorum: İşte, iki aydır çalışıyoruz. Mükemmel bir analiz yaptınız. Onun için teşekkür ediyorum, tebrik ediyorum. Burada biliyorum ki sizi ben tamamen siyasi çalışmalarım, kamuoyu çalışmalarım sebebiyle tanıyorum. O çerçevede bir hukukumuz olduğu için rahatlıkla ifade ediyorum. Daha öncesinde bir tanışıklığımız yok. Bir kere, aydın sorumluluğunuz için size teşekkür ediyorum. Siz burada şu andaki statünüzün dışında tamamen bir yurttaş olmanın sorumluluğuyla, tanıklığıyla bize düşüncelerinizi ifade ediyorsunuz. Bu sebeple, bu düşünceleriniz, değerlendirmeleriniz bizim için, benim için -ben elbette kendi adıma konuşmak durumundayım- son derece önemlidir, son derece saygıdeğerdir. Bunu ifade etmezsem görevimi yapmamış olurum.

  • Burada şunu hemen ifade edeyim: Tabii, o 80 öncesine ilişkin değerlendirmelerinize de büyük ölçüde katılıyorum. Ama tabii ki biz yüz elli, iki yüz yıl, üç yüz yıl öncesine girdiğimiz zaman günümüz pratiğinden de kopuyoruz. Yani biraz olayın günümüz pratiğine bakmamız gerekiyor.

  • DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK İÇİN YARGIÇLAR VE SAVCILAR BİRLİĞİ BAŞKANI DR. ORHAN GAZİ ERTEKİN – Evet, bir tehlike var orada.

  • ATİLLA KART (Konya) – Şimdi, şudur: Yıllardır bunu anlatıyoruz. 80 ihtilalinin temel amacı veya temel sonucu, en önemli sonucu yargının bürokratlaşması idi. Bakın, 61 Anayasası’nda neydi? 61 Anayasası, işte o idamlar falan, geçiyorum onları. 61 Anayasası’nın en önemli zafiyeti neydi? Demokrat Parti, Adalet Parti kitlesini işin dışında bırakması. Zaten o olduğu içindir ki o temel hak ve özgürlükler anlamında, anayasal kurumlar anlamındaki o düzenleme maalesef kalıcı olamadı. Orada tabii pek çok dinamiği var, ayrı pek çok dinamiği var o işin ama burada 61 Anayasası’nın en önemli, bence olumlu yönlerinden birisi o güç dağılımını sağlamasıydı; iktidar anlamında, yürütme anlamında, yargı anlamında kurumsal dağılımı sağlamasıydı. Bunu bir tespit olarak ifade etmek gereğini duyuyorum. 1980 ihtilalinin yargının bürokratlaşması hedefi 12 Eylül 2010 ile kurumsallaşmıştır. Bunları paylaştığımızı hatırlıyorum. Bunu sadece o kadar ifade etmek istiyorum.

  • Şimdi, bu çerçevede benim sizden istirhamım şudur: Siz her aşamada bizi bilgilendirmek, paylaşmak durumundasınız. Anlatabiliyor muyum? Yani ben bunu şahsen bu düşüncemi ifade etmek durumundayım.

  • DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK İÇİN YARGIÇLAR VE SAVCILAR BİRLİĞİ BAŞKANI DR. ORHAN GAZİ ERTEKİN – Memnuniyetle.

  • ATİLLA KART (Konya) – Ben, bunu, bu süreci Komisyon dışında da sizlerle paylaşmanın gerekli olduğuna inanıyorum. Zaten siz de böyle bir paylaşımdan kaçamazsınız, o sorumluluk anlayışına sahipsiniz.

  • DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK İÇİN YARGIÇLAR VE SAVCILAR BİRLİĞİ BAŞKANI DR. ORHAN GAZİ ERTEKİN – Görevimiz olduğunu düşünüyoruz.

  • ATİLLA KART (Konya) – Ben bu değerlendirmelerle teşekkür ediyorum.

  • DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK İÇİN YARGIÇLAR VE SAVCILAR BİRLİĞİ BAŞKANI DR. ORHAN GAZİ ERTEKİN – Şimdi, ben de teşekkür ederim. Ağabey demek istiyorum bir defa, sizinle bir hukukumuz var, daha önce çok oturduk, konuştuk.

  • ATİLLA KART (Konya) – Estağfurullah. Sağ ol.

  • DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK İÇİN YARGIÇLAR VE SAVCILAR BİRLİĞİ BAŞKANI DR. ORHAN GAZİ ERTEKİN – Çok teşekkür ederim.

  • Yargının bürokratlaşması hakikaten Türkiye’de çok önemli. Bu yeni anayasa meselesinde yargı teşekkül edilirken hem teorik belirlemeler bakımından hem de uygulama öngörüleri açısından mutlaka göz önüne alınması lazım. Yüzde 20 demiştim ben. Yüzde 20’si bürokrat zaten, fiilen bürokrat. Böyle bir yargı organı olmaz.

  • Yani her zaman beraber çalışmak isterim tabii diğer yandan.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Orhan Bey çok teşekkür ediyorum. Gerçekten farklı bir sunuş oldu.

  • Bu sunuşun iki tane öğrettiği var. Bir tanesi, gerçekten yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı için hâkimin asgari felsefi temele, sosyolojik temele ve tarihsel temele hâkim olmasını yargıçların hâkim olması, onun için doktora tezlerini yapmış olmaları lazım. Çok önemli, hukuk tarihî çok önemli, şuhudül hal önemli bir…

  • DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK İÇİN YARGIÇLAR VE SAVCILAR BİRLİĞİ BAŞKANI DR. ORHAN GAZİ ERTEKİN – Şuhudül hali söyleyemedim maalesef…

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Evet, ama Atilla Bey ifade etti dersiniz. Her zaman bize tahlillerinizi, analizlerinizi bize gönderebilirsiniz, paylaşırız. Zaten uygarlık, hukukta olsun, öbüründe olsun aykırının var olana katkısıdır. Kritik yani eleştirel mantıktan yoksun bir uygarlığın donuklaşmaması mümkün değil. Süreç kendi hükmünü icra ediyor ama şuna inanın Anayasa Uzlaşma Komisyonu sadece statik bir anayasa anlayışında değil, toplumsal dinamikleri esas alan, gerçekten tipik bir toplumsal sözleşmeye örnek oluşturacak bir çalışma içerisinde.

  • ATİLLA KART (Konya) – En azından o gayretin içindeyiz, onu bilmenizi istiyoruz.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Orada mahcup olacağınızı düşünüyorum.

  • DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK İÇİN YARGIÇLAR VE SAVCILAR BİRLİĞİ BAŞKANI DR. ORHAN GAZİ ERTEKİN – İnşallah…

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Zaten mahcup olursan sevineceğini de zannediyorum.

  • Çok teşekkür ediyorum, çok sağ olun.

  • DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK İÇİN YARGIÇLAR VE SAVCILAR BİRLİĞİ BAŞKANI DR. ORHAN GAZİ ERTEKİN – Şimdi, bir şey söylemek isterim. Ben Oktay Bey şey yapınca üzüldüm de. Galiba cümleleri sağlam kuramadım başta. Sizi üzdüysem kusura bakmayın.

  • OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Bunlar kayda geçti. Kayıtları bir defa okumanızı tavsiye ederim.

  • DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK İÇİN YARGIÇLAR VE SAVCILAR BİRLİĞİ BAŞKANI DR. ORHAN GAZİ ERTEKİN – Hayır, hiçbir kuşkum yok. Şöyle söyleyeyim: Her birinizi ben çok sıkı takip ediyorum yani bir yerde bir şey yazdıysanız ben okudum, bir yerde bir şey söylediyseniz ben gördüm, takip ediyorum ve sizlere yönelik hiçbir güvensizliğim yok. Ben bu tarihe güvenmiyorum, ben bu devlet tarihine güvenmiyorum.

  • Çok teşekkür ederim. Sağ olun.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Saygılar sunuyorum.

  • DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK İÇİN YARGIÇLAR VE SAVCILAR BİRLİĞİ BAŞKANI DR. ORHAN GAZİ ERTEKİN – Ben saygılar sunarım.

  • AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli arkadaşlar, Ekolojik Anayasa Girişimi, bu girişimi temsilen Oya Ayman, Mehmet Horuş, Arif Ali Cangı, Mahmut Boynudelik ve Melda Hanım aynı girişimin temsilcisi olarak teşrif ettiler.

  • Anayasa konusundaki platformunuzun, girişiminizin görüşleri Komisyonumuz tarafından dinlenecek, tutanağa alınacak ve tutanak kendi hukuku içerisinde korumaya alınacak ve anayasa yapım sürecinde iradenizden yararlanılacak.

  • Atilla Kart Bey arkadaşımız Cumhuriyet Halk Partisinden, Oktay Öztürk Bey Milliyetçi Hareket Partisinden arkadaşımız, Altan Tan Bey Barış ve Demokrasi Partisinden arkadaşımız, ben Adalet ve Kalkınma Partisinden Ahmet İyimaya kırk dakika boyunca sizleri dinleyeceğiz. Beş altı dakika kalırsa veya sonunda en son olduğu için de zaman problemimiz yok, öğlen arası vereceğiz çünkü.

  • Buyurun, sizleri dinliyoruz.

  • MAHMUT BOYNUDELİK – Peki efendim.

  • Şimdi, bu Ekolojik Anayasa Girişimi nedir, müsaade ederseniz önce birkaç laf onun üzerine söylemek istiyorum. Biz geçen sene şubat ayında yeni yapılacak anayasa sürecine nasıl katkıda bulunabiliriz diye bir araya geldik. Biz derken Türkiye’de çok ciddi bir çevre mücadeleleri hareketi var. Aşağı yukarı bu sayının -Avukat Mehmet Horuş daha iyi takip ediyor- aşağı yukarı 1 milyon kişinin en az direkt, doğrudan olarak çevre mücadelelerine ilgili olduğunu; bunlar değişik platformlar, gruplar, dernekler vasıtasıyla yürütülüyor. Biz bunların çoğunun görüşlerini yansıtmaya çalıştık.

  • Şimdi, ilk önce şöyle bir soru sorduk: Yeni yapılacak anayasada doğa bir hak öznesi olarak tanımlanabilir mi? Bu, hukuk literatürü açısından da çok yeni bir kavram. Fakat dünya anayasalarına bir şekilde girmeye başladı. En iyi örneği olarak Ekvador Anayasası var. Ekvador Anayasası’nın 2008’de referandum sonucu kabul edilen son şeklinde Ekvador kendisini bir ekolojik cumhuriyet olarak tanımlıyor.

  • Yine, 2005 senesinde Fransız Anayasası’na yapılan bir ekle, çevre şartıyla çok kapsamlı bir şekilde, çok ayrıntılı bir şekilde girmiş durumda.

  • Çok değişik örnekleri var, ben fazla sizi sıkmayayım, daha ayrıntılı şeyler bizim bu kitapta yazıyor.

  • Şimdi, biz de bu anayasada nasıl yer alabilir diye düşündük ve bir girişim başlattık. Bir çağrı metni yayınladık. Bunu kitapta bulabilirsiniz ve 40 kişi olarak değişik siyasi görüşlerden, siyasi partilerden, hatta Melda Hanım da bizim imzacılarımızdandı, çağrıcılarımızdandı. O zaman henüz milletvekili değildi ve biz bu çağrı metninin üzerine Türkiye’nin yedi değişik yerinde bölgesel toplantılar yaptık. Bu bölgesel toplantılarda bölgelerinde ekoloji mücadelesi yürüten insanları, onları savunan hukukçuları bir araya getirip onların bu çağrılara nasıl cevap verdiğini, ne düşündüklerini öğrenmeye çalıştık. Sonra da 15 Mayısta, seçimlerden önce bir konferans düzenledik İstanbul’da Ekolojik Anayasa Konferansı. Bu konferansla da anayasa hukukçularını ve çevre aktivisti hukukçuları bir araya getirerek akademisyenlerle birlikte bunun çerçevesi ne olabilir, ekolojik anayasa nedir, doğa bir hak öznesi olarak nasıl tanımlanabilir ve bu kamu yönetimine nasıl yansıtılabilir sorularının cevaplarını araştırdık ve bir sonuç bildirgesine ulaştık. Bu sonuç bildirgesini seçimlerden önce anayasa tartışmalarının daha ön sıralarda, gündemin ön sıralarında olduğunu düşünerek yaptık fakat çok fazla o sıralarda bu tartışılmadı.

  • Şimdi, ekolojik anayasa girişimini dediğim gibi ilk olarak 40 kişi imzaladı bu çağrıyı. 40 kişinin içerisinde dediğim gibi akademisyenler var,

  • dediğim gibi akademisyenler var, hukukçular var, aktivistler var ve değişik siyasi partilerden, siyasi görüşlerden olan arkadaşlar var ve bizim esas meselemiz doğayı bir hak öznesi olarak nasıl tanımlayabiliriz diye.

  • Sivil, demokratik, sosyal bir anayasa olması ve barışçı bir dilde yazılması konusunda geniş bir mutabakat olduğunu varsayıyoruz bir toplumda ve bunlara ilave olarak biz ekolojik bir anayasa ihtiyacını, ekolojik hak anlayışını nasıl tarif edebiliriz, o konuda bir arayışımız oldu.

  • Şimdi, Ekolojik Anayasa Girişimi, yeryüzünün yani doğanın haklarını tanımlayan, tanıyan ve güvence altına alan bir anayasa için çalışma başlattık. Düzenlediğimiz o oturumlarda ağır bir ekolojik krizin etkisi altında bulunduğunu dünyamızın görerek iklim değişikliği, çevre kirliliği ve doğanın önlenemeyen tahribine karşı hangi anayasal önlemler alınabilir, doğayla uyumlu bir var oluş nasıl sağlanabilir sorularına yanıt aradık. Sadece bugün yaşamakta olanların değil, gelecek kuşakların da yeryüzünün bütünlüğü ve sürekliliği içinde var olma hakkı nasıl korunabilir sorularının peşinde koştuk.

  • Şimdi mutabakat sağlanan görüşler: Yeni anayasa insan merkezli değil, ekoloji merkezli, bütünleşik bir hak anlayışını tercih eden ekolojik bir anayasa olmalıdır diyoruz. Türleri açısından ve içinde var olduğu sistemlerdeki rolleri bakımından özgün olan tüm canlı-cansız varlıkların da hakları olduğunun yeni anayasada belirtilmesini istiyoruz. Yani sadece insan haklı merkezli bir anayasanın eksik olacağını söylüyoruz.

  • Hayvan hakları yine aynı şekilde anayasal güvence altına alınmalıdır diyoruz. Hayvanlara yönelik suçlar Ceza Yasası kapsamında değerlendirilmelidir.

  • Vatandaşlık doğaya zarar vermemek ve gelecek kuşaklar adına onun emanetçisi olmak anlayışına uygun olarak ekolojik sorumluluk çerçevesinde tanımlanmalıdır diyoruz.

  • Yeryüzü, doğa, insan faaliyetleri nedeniyle her türlü kirlenmeden, zehirli ve radyoaktif atıklardan zarar görmekten yaşamsal bütünlüğünü, sağlıklı işleyişini tehdit edecek şekilde genetik yapısında bozulmalardan korunma hakkına sahiptir. Anayasada insan çıkarları ve geleceği doğadan ayrı ve bağımsız bir varlıkmış gibi tanımlanmamalı. Anayasa insanı içinde var olduğu bütünün, tabiatın bir parçası olarak görmeli. İnsana saygı çevreyi metalaştırma hakkını vermemeli diyoruz.

  • İnsan dâhil tüm doğa, savaş ve barış hâllerinde kimyasal, biyolojik ve nükleer silahların varlığından, tehdidinden ve tahribatından korunma hakkına sahiptir. Savaş veya güvenlik gerekçesiyle ekolojik dengeyi bozacak faaliyetler ve canlı veya ekosistem katliamı kabul edilemez diyoruz.

  • Su, tohum ve diğer doğal varlıkların kaynak olarak değil, doğanın bir parçası ve onlara bağlı yaşayan tüm canlılara ait olarak görülmesi, doğanın bir hak öznesi olarak tanımlanmasına önemli bir kavramsal açılımdır. Bunu Oya arkadaşımız biraz sonra maddelerde ve gerekçesinde daha ayrıntılı olarak açıklayacak ve bu su, tohum, gen, orman gibi doğal varlıklar mülkiyete tabi olmamalı, kendileri veya genetik bilgileri hiçbir şekilde patentlenmemeli ve kamu kullanımları ekolojik dengeler öncelikli tutularak güvence altına alınmalıdır diyoruz.

  • Anayasada kültürel, tarihî, arkeolojik ve estetik değerler ile doğal peyzajın korunması hüküm altına alınmalıdır. Yani sadece doğal varlıklar, su, orman değil, aynı zamanda kültürel, tarihî ve arkeolojik varlıkların da bir şekilde koruma altına alınması çünkü biz onların gelecek kuşaklar adına emanetçisiyiz diye düşünüyoruz.

  • Anayasada devletin, özel sektörün, her türlü sosyal kurumun, sivil toplum örgütlerinin, bilim insanlarının, bireylerin doğanın haklarının korunmasıyla ilgili hak ve sorumlulukları net ve açık bir şekilde tanımlanmalıdır.

  • Şimdi bu mutabakat noktalarından sonra bunu kamu yönetiminde nasıl yansıtabiliriz diye birtakım noktalara temas ettik. Yeni anayasa, bireylerin ve sivil toplumun çevre konularında bilgi ve belge edinme, karar mekanizmalarına katılma ve yargıya erişim haklarını garanti altına almalıdır. Mevcut sistemdeki eksiklikleri Mehmet Horuş arkadaşımız, uygulamadan gelen bir hukukçu olarak ve aktivist olarak, örnekleriyle açıklama imkânı bulacak biraz sonra. Yeni anayasada kamu yönetimi çevrenin ve doğal varlıkların kullanımında, yönetiminde ve muhafazasında doğal dengenin gözetilmesinden yükümlü olmalıdır diyoruz. Burada “doğal denge” kavramının çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Yeni anayasada “kamu yararı”, “üstün kamu yararı” ilkeleri ekoloji merkezli bir bakış açısıyla yeniden tanımlanmalıdır. Yine Mehmet vakti olduğu zaman o konuya ayrıntılı olarak örnekleriyle girecek.

  • Ekosisteme kalıcı olarak zarar vermiş olan uygulamaların oluşturduğu doğal ve sosyal tahribatın belgelenmesi ve tazmini için tedbirler bir kamu sorumluluğudur. Yani kamu bu mükellefiyetinden kaçmamalıdır ve kaçamaz diyoruz.

  • İklim değişikliği ve çevre kirliliği ve doğanın korunmasıyla ilgili tüm uluslararası anlaşmalara taraf olunmalı, konulan çekinceler kaldırılmalı ve anlaşma hükümleri iç hukuka aktarılmalıdır. Bunlara uygulama ve işlerlik kazandırılabilmesi amacıyla gerekli tüm altyapının oluşturulması için çözümler üretmek öncelikli politikalar hâline getirilmelidir. Bizim Aarhus Sözleşmesi başta olmak üzere bir yığın anlaşmaya imza atmamızı, imza attığımız uluslararası anlaşmaları da iç hukukumuza yansıtmak konusunda bazı eksikliklerimizin olduğunu düşünüyoruz.

    Yüklə 4,73 Mb.

    Dostları ilə paylaş:
  • 1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   72




    Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
    rəhbərliyinə müraciət

    gir | qeydiyyatdan keç
        Ana səhifə


    yükləyin