Ahmed Cevdet Paşa Tarih-İ Cevdet Cilt1



Yüklə 3,27 Mb.
səhifə8/44
tarix17.08.2018
ölçüsü3,27 Mb.
#71621
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   44

lerini bitirmeğe, Devlet işlerini yoluna koymağa elhak

pek güzel muvaffak olmuş, kısa müddet içinde vezirler-

den hiçbirine nasîb olmayan fütühât'a mazhar oldu.

Himmeti daha yüksekdi, ama felek müsaade etme-

di. Lâkin ondan evvel Devlet'in usûl ve nizamı sarsılmış,

hattâ ilim adamlarının nizamı da değişip bozulmuştu,

hele kadılıklar bütün bütün ehliyetsiz ellere girmiş, ol-

duğundan Ali Paşa soya ve kayırmalara bakmayıp her

hususda zât ve liyakâta baktığından, diğer nizamlar ara-

sında üim adamlarına da nizam verip ilim ve kemâl eh-

linin kaderini yükseltmiş, hattâ müderrislerden birinin

yalnız fazla kemâlinden ötürü nişancı ettirmişti. Rüşveti

ve buna benzer hediye kabulünü yasak etmişti. Böylece

yalnız kendi çıkarlarına düşüpte Devlet işlerini düşün-

meyen pek çok kimseler, kendinden memnun değillerdi.

Bazı tarih yazarları derki : «Kısa zamanda büyük

fütuhat, selâtin-i uzzam içinde Yavuz Sultan Selim Haz-

retlerine namlı vezirler içinde de Ali Paşa'ya müyesser

olmuşdur».


Lâkin padişahdan herkes nasıl titriyorsa Ali Paşa'-

dan da halk emin değildi. Ölümünde, pek çok kimseler

memnunluklarını açığa vurup : «Vezir öldü ordu bozuldu

TARİH-İ CEVDET

93

ise biz de kendimizden emin olduk, zamanı gelince düş-



mandan da intikam alınır» diyorlar ve lâkin intikam ala-

cak hangi vezir kaldığını düşünmüyorlardı.

Devlet nizamına sarsıntı ve milletin tabiatına kesel

gelince, böyle çalışkan üstün yapıda Devlet adamının se-

vilmemesi gelenektir.

Ondan sonra Nemçe üzerine tâyin olunan Serdar-ı

ekremlerin muvaffakiyetsizlikleri İslâm askerinin gayret

ve sebat göstermemesi ile İslâm ordusunda günden güne

mağlubiyetler görünmeğe ve çoğalmağa başladı. Orduda

türlü karışıklık ve ihtilâller ortaya çıkarak, nice yerler

hattâ Temişvar bile Nemçe eline geçti. Askerin böyle

sebatsızlığı malûm olup, böyle disiplinsiz askerle muha-

rebe mümkün olamayacağına, Nemçeli de Sulha talip ol-

duğuna binaen, şimdi sulh yapılsın askere nizam ve-

rilsin de sonra düşmandan intikam alınsın diye Rikâb-ı

Hümâyûn kaymakamı bulunan Damad İbrahim Paşa,

sulh yolunu tutmuş ise de askerler kendi kabahatlerini

örtmek için : «Kabahat şunda idi, yok bunda idi, yoksa

biz şöyle ederdik, hiç o güzel Temişvar düşmana bırakı-

lırını ?» diyerek ortalığa bağrışıp çağrışınca, ilim adam-

ları da sulha böyle yanaşmakta bu isteğimizi düşman

gördükçe zayıf olduğumuza yarar deyince, diğerleri de

bu re'ye uydu. İbrahim Paşa yalnız kalıp ve sulh sözü

ortadan kaldırılarak yine harbe başlandı. Lâkin bu defa

daha çok bozgunlar vukua gelerek Belgrad'da elden git-

ti.


O zaman Temişvar düşman elinde iken sulh ne de-

mek diyenler Belgrad'ı bile Nemçeli'ye bırakarak sulh

yapılsın diye İbrahim Paşaya eğildiler. İbrahim Paşa he-

men Sadrâzam oldu ve böylece sulh yapıldı. Ama ne fay-

da, hem Belgrad elden gitti ve hem de Devlet bu kadar

ziyana uğradı.


94

AHMED CEVDET PAŞA

Bazı tarih yazarları bu hususta, İbrahim Paşa'nın

tuttuğu yolu beğenirler. Bazıları da Damad İbrahim Pa-

şa hem damat, hem de sözü geçer olduğu hâlde sulh tara-

fına ziyâde yanaşıp, fazla istek göstermekle, düşmanı

şımarttığından, Nemçe Devlet bir naz ve çekimserlik ede-

rek böyle fena bir andlaşmaya güç hâlle razı edilebildi.

Eğer bizce ağır başlı davranıp ve metanet gösterilse

idi, daha ehven şartlarla sulh yapılabilebilirdi derler.

Hernehal ise işbu mertebeye varıpda mağlup olarak

sulh yapılınca elbette bazı büyük ziyanlara uğranacağı

bilinir. Bunda İbrahim Paşa'nın azıcık hafifliği olsa bile

pek büyük suç sayılmaz. Ancak, sulh olunsun, askere ni-

zam verilsin diye açıkça söylediğine içden tutumuysa

ve yaptığı işler uygun düşseydi bütün kusurları affedi-

lirdi. Halbuki oniki seneden fazla bağımsız olarak sada-

rette bulunduğu hâlde askere nizam vermek şöyle dur-

sun, devletin eski usul ve nizamlarını da sarstı. İsraf

ve sefahatten başka bir şey düşünmez, asker ve mu-

harebe sözü ona küfür gibi gelirdi. Velhasıl gelişme ve

uygarlığın öldürücü teferruatı ile özentilere düşüp önem-

li işleri ele alıp askerin nizamını ye onu besleyecek mül-

kî idareyi düşünmedi.

Nitekim şimdi aşağıda yazdıklarımızdan anlaşıla-

caktır. Bu sulh zamanında, bazı kürsü şeyhleri dat'ı za

mahrecinden okumak lâzımdır diye dâva edip, gerçi bu

husus ilmî bahislerden sayılır bir keyfiyet olup, halk ile

hafızlar arasında tartışma ve kavgalar başladığından,

herkesin gözü kavgadan ürkmüş olduğundan bu dâvada

olan Şeyh efendilerin kimisi sürülmüş kimisi de azarlanıp

dat kavgası bastırılmıştır.

Yukarıda adı geçen muharebe Devlet-i âliyyenin şa-

nına nakise getirmiş ve muallem askerî, tanzim etmek.

lüzumu gereği gibi anlaşılmıştır.

TARİH-İ CEVDET

95

Halbuki İbrahim Paşa sadarete gelipte sulh andlaş-



masmı imzaladıktan sonra, harp düşüncesi tamamen yok

edilip kılıç kuşanmış gaziler bir kenarda unutulmuş ve

harp lâkırdısı yasak ve herkes bu iddialardan uzak ve

kılıcın kadrü kıymeti bilinmez, kırık, bir kenarda iken

sohbet ve safa dalgaları iltifat gördü ve istenildi.

Silâh imalâthanesi yerini, minekârı işler aldı. Aske-

ri tâlim yerlerine karşılık yer yer eğlence yerleri kurul-

du.


Rusya ise bu gidişimizi dikkatle uzaktan izliyerek

öğrenince, İbrahim Paşa'nın ve ona bağlı ricalin harp

sözü onları meraklandırır diye düşünerek derhal elçisini

İstanbul'a gönderip kaba ve sert tekliflere başladı.

Yatıştırıcı cevaplar verilmişse de Devlet meseleleri

keskin kılıç ile hâl oluna geldiğinden, gösterilen deliller

bir faide vermeyip, elçi nihayet Prut'ta biz mağlup olduk

sulha mecbur olduk kaderimiz kırıldı ve kralımızın un-

vanı aşağılık oldu. Sulh yenilenmezse andlaşmayı boza-

cağız deyince yalnız bu baş belâsını uzaklaştırmak için

İstanbul'da, Rus elçisinin oturmasına krallarının nama

değer krallar ile eşit tutulmasına diğer bütün isteklerine

evet denilip yalnız Leh'e müdahale etmemesi için bir par-

ça dayanılır gibi oldu ise de Rus elçisi bizim Leh'e

girmemiz ve işlerine karışmamız yalnız Devlet-i aliyye

ile olan dostluğumuz için yapılmıştır. Zira Leh halkı hür

ve kralları olan Nalkıran'a karşıdırlar. Lâkin yalnız

başlarına kalırlarsa başa çıkamayıp, adı geçen kral is-

temedikleri halde onları zorla itaat altına alıp baş eğme-

ye zorlayıp, İstiklâl kazandığı halde Devlet-i âliyye sını-

rına yakınlığı ile zararlı olur. Ve biz Lehistan'a girip iyi

bir nizam verdikten sonra çok durmayıp çıkarız dedikde

bir çocuğun bile inanmayacağı bu gibi şeylere müsaade

edildi. Bir çok can ve kan kaybına karşılık kazanılmış


96

AHMED CEVDET PAŞA

olan bir çok başarı sağlayacak maddeler yalnız eğlence

de kadehler dökülmesin diye terk ve feda edildi. Ruslar

bu maddelerin her birisi için binlerce asker kaybetmeye

muhtaç iken, bu kadar maddeleri yalnız andlaşmayı bo-

zarım lâfıyle kazandı. Askere nizam verilipte sonra düş-

mandan intikam almak çıkarılan toplantı ve ayırımlara

düşülüp, halkın tabiatında rahatını bozmamak gibi eğ-

lence ve sefahat yollarına yatkınlık ile herkes sefahat

çalgı ve cümbüşe düştü. Askerin nizamı şöyle dursun,

halk içinde geçerli eski usûller ve terbiyeye göre kan

koca arasındaki tabiî bağlılıklar bile bozuldu.

Ve türlü mermer çeşitlerinden bahçeler yapılıp her-

gün L>îr çeşit Jalelerle süslenip, geceleri kaadıllev; ile do-

natılıp kaplumbağlarm sırtına mumlar yakılıp lâle bah-

çelerine bırakılarak ışık oyunları tertiplenirdi. İbrahim

Paşa Beşiktaş yakınında yaptırdığı Çırağar. Yalısına

Padişahı her sene davet edip, Padişah da Şehzadeleri ve

Saltanat mensupları ile beraber gidip, bu ışık oyunla-

rım seyretmek için haftalarca kalırdı. Bazen de Helva

Sohbeti için Paşa kapısına gelip beş altı gün eğlenirdi.

Kâğıthane, Devletin ileri gelenleri Ue zenginlerine

taksim olunarak, altmış kadar kasırlar ve bağçeler tan-

zim olunup kırk ağaca kadar şen ve mamur olmuş ve

Sa'd-i Abad Kasrı yapılıp çağlayan ve ışıklarla süs-

lenmişti. Gerçi Devlet-i aliyye için şan ve şerefini yük-

seltmek için, elçilere ve yabancılara gösterümek üzere,

Padişaha böyle ferah ve gösterişli bir yer lâzımdı. Lâ-

kin, eğlenceler ve sefahatler de sınırı aşmıştı.

Türlü çeşit lâle çoğalıp manâsı genişlemiş, şairle-

re büyük bir sermaye olmuş, şiir ve yazı epeyce rağbet

bulmuşdu. Lâkin, Lâle soğanı bahaya çıkarak hatta mah-

bup denilen Lâle beş yüz altma satılmağa başlayıp me-

rakı olup da edinemiyenlere iç yarası olduğundan Lâle

TARİH-Î CEVDET

97

çeşidlerine Narh verilerek mahsub Lâle soğanının bin



kuruşdan fazlaya satılması yasak edilmiş ve bu Narh

maddesi satışlara esas olmak üzere İstanbul mahkeme-

sinde sicile kaydettirilmiş olduğu, tarih kitaplarında ya-

zılıdır. Velhasıl istanbul'un en büyük âlemi, zevk ve eğ-

lencede en yüksek devri idi. Lâkin bu hâl Nizam-ı Dev-

lete sarsıntı milletin tabiatına da kesel veriyordu.

O devirde elçilikle iran'a gidip gelmiş olan Dürri

ler çektiğinden kendinden önce gelenlerin aşk olsun de-

meği pek de canı istemezdi.

O devirde elçi ıkle iran'a gidip gelmiş olan Dürri

efendinin ifadesince bazı acem bilginleri İran'ın hâli ya-

mandır. Eğer itimizden iş görür, tedbirli olanlardan

kimse meydan bulamaz, fenalar yüz bulduğundan hal

böyle giderse iki seneye kadar Safevî Devleti'nin çök-

mesi ortadan kalkması şüphesizdir, derlermiş. Halbuki

iki seno bile olmadan Efganlılar ortaya çıkıp galip gel-

mişler ve İsfahan'ı istilâ etmişlerdi. Safevi Devleti'nin

dağıldığı haber alınmakla önceden Devlet-ı Aliyye eliı:--

de iken sonra acem eline geçmiş olan bazı yerlerin he-

nüz bir sahibi çıkmadan zabtedilmesi münasip görülüp;

Hemedan, Gence, Revan, Şirvan ve Gürcistan gibi bir-

çok eyâletler zabtolunmuş ise de Vükelâ içinde bu eyâ-

letlerin muhafazası için alınacak askerî tedbirleri bilen

ve alan olmadığından sonra İran'da Nadir şah ortaya

çıkarak gerek Devlet-i aliyye tarafından gerek Ruslar

tarafından zabtolunan yerler geri alınmış ve bu yolda

harcanmış asker ve hazîneler beyhude yere gittikten

başka bu seferlerle Anadolu daha da harab olduğundan,

İbrahim Paşa nadim ve herkes acı duydu.

Bu seferler sırasında Ruslar tarafından tahammül

olunmaz teklifler vukua gelip hattâ bir defasında Rus-

F. 7
98

AHMED CEVDET PAŞA

ya'ya harb ilân olunması üzerine Fatiha okunmuşken

yine sulh tarafı tercih olunarak sonu kötü, ağır ve teh-

likeli olduğu sonradan bilinen nice iğrenç maddeler üze-

rine andlaşma yapılmış ve böylece Ruslar Hazer denizi

kıyılarına yerleşmişti. Bazı tarihçiler bu andlaşmada İb-

rahim Paşa'ya karşı koyup eğer harp edilse idi Devlet-i

aliyyece şanlı ve faideli olurdu derler.

Lâkin o devrin haline ve durumuna bakılırsa and-

laşma pek isabetli olmuşdur. Yoksa binyüzsekseniki se-

nesi muharebelerinde ortaya çıkan bozgunların daha a

vakit olmasından korkuluyordu.

Hakikaten bu sefahatler bırakılıpta doğruca ve tam

olarak harb yoluna gidilmiş olsa ne alâ ama yukarıda

yazıldığı ve belirtildiği gibi Devlet adamları kuru deb-

debe ve gösterişe dalmış ve sefih kimseler meydanı al-

mış ve düşman ise günden güne askerine nizam vermek-

te bulunmuş iken harp etmek büyük yanlışlık ve tehli-

ke olurdu.

Böylece İbrahim Paşa'nın o vakit anlaşma yolunu

tutması için itiraz etmek haklı ve doğru değildi ama bu

kadar zevk ve sefahata dalması için her ne denilse kar-

şılığı cevapsız kalır.

Bir taraftan da Nadir Şah tek durmayıp üzerine va-

rılmak durumu ortada iken, azıcık davranış ile ortadan

kaldırılacak belâ olmayıp büyük harekât yapılması lâ-

zımdı ama Devlet büyükleri zevk ve safa sofralarında,

kafaları tütsülediklerinden, harekât yapacak halleri yok-

tu.

Şöyleki yazıldığı gibi Efganlılar ortaya çıkıp İsfe-



han'ı istilâ ve Şahların sonuncusu olan Şah Hüseyin Sa-

fevî'yi tahtından indirdiklerip^ş, Bağdat valisi Ahmed

Paşa tarafından Şah Hüseyin istenilince Efganlılar da

Şahın başını kesip Bağdad'a yollayarak Safevî Haneda-

TARİH-İ CEVDET

99

mm söndürmüşlerdi.



Lâkin İsfehan istilâsında Şah Hüseyin'in oğlu Şah

Tahmasıp, Kazvin yakınlarında bulunduğundan o ta-

raflarda saltanat sürdüğü sırada askerlerinden ve Af-

şar kabilesinden Nadir Ali ortaya çıkarak git gide nü-

fuzunu arttırıp kuvvetlenerek Şah Tahmasib'in kapı-

cılar kethüdası hizmetinde bulunarak Efganlılar'a ga-

lip gelmiş ve Isfehan'm kurtuluşuna sebep olduğundan

nüfuzunu arttırarak Devlet'in îtimad adilir adamı ola-

rak, mutlak vekîl olarak, İran'ı Efganlılardan bütün bü-

tün temizlemek üzere Efgan üzerine yürüdüğü sırada

Şah Tahmasp Revan seraskeri Hekimoğlu Ali Paşa ile

yaptığı muharebede bozguna uğramış ve sonra Heme-

dan ovasında da Bağdat Valisi Ahmed Paşa ile yaptığı

muharebedede yine yenilmiş ve bozguna uğramış olmak-

la, Sulha talip olarak Gence, Tiflis, Revan, ve Şirvan

Devlet-i aliyye'de ve Hemedan, Germanşah Tahmasib

da kalmak üzere andlaşma yapıldı. Lâkin Nadir Ali bu

andîaşmayı beğenmeyerek ve bir yolunu bulup, Şah Tah-

sıb'ı tahttan indirmiş ve sekiz aylık Abbas adındaki oğ-

lunu tahta geçirmiş çok geçmeden onu da indirip Hil'at-i

Şahîyi kendisi giymiş ve bütün İran'ı avucunun içine

almışdı. Adı geçen eyâletleri istilâ ettikten sonra da Dev-

let-i aliyye sınırlarına taarruz etmeğe başlamıştır. Çünkü

sulh lâkırdısı üzerine o tarafların elde bulundurulmasın-

dan vazgeçilmişti Bu işler İstanbul'da da türlü söylenti-

lere ve yermelere sebep oldu.

Bu acıklı gidişi gören bazı Devletini sevenler İbra-

him Paşa'nın tutumunu cerh etmeye başladılar. Halk

ise bu makule şeyleri hazmedemeyip haksız yere hab-

beyi kubbe edegelmişler iken böyle ipuçları ele geçince

susmayacakları bilindiği için, eski vezirler asker eğiti-

mini arzu ederken bu vezir eğlence ve oyunlar tertibinde


100

AHMED CEVDET PAŞA

düştü ve Saltanat tarafını da zevk ve safaya alıştırdı.

Büyük Devlet memuriyetleri, bilhassa vezirlikler muha-

rebe yerinde işgüzarlıkla liyakatini ispat edenlere veri-

legelmişken bunlar Helva sohbetine şan ve şöhret kat-

tılar. «Acemden bu kadar yerler alınmışken yine Nadir,

Şaha verdi ve buna islâm ehlini düşman eünde bırak-

dı gibi uygunsuz sözlerle dedikodular her yerde açık,

kapalı ibrahim Paşa'nm yaptıkları söylenirdi, ibrahim

Paşa da herhal gidişe bakıp duyarak Nadir Şahın gö-

zünü korkutmak için Üsküdar'da Otağ-ı Hümâyun kur-

durup Acem üzerine gidilecek diye yayıldı. Lâkin kâh

Pad şah acem seferine gidecek, kâh yalnız sadrıâzam

gidecek diye vakit geçirilince bu duraklama halka büs-

bütün büyük üzüntü verip bazı fesatçı ve kötü düşünce-

li olanlar da kargaşalığı ateşleyip işi ilerlettiklerinden

(1143) yılı başında Mevkib-i Hümâyun Üsküdar'da iken

istanbul'da fesad ve kargaşalık alevlenmeye başladı.

ibrahim Paşa'nm bazı sevenleri olay ortaya çıkma-

dan kendisini uyarmışlarsa da İbrahim Paşa takım ik-

bâl sarhoşluğu içinde ancak şirin sözleri Meclis'e götür-

meye alışık olduklarından böyle yakınlarının uyarmaları

kendilerine acı gelirdi. Hatta olaydan biraz önce birisi

Kethüda beye varıp ortalığın durumu fena görünüyor.

Umumî fikirleri değiştirebilecek bazı tedbirlere başvur-

sanız dedikde bu zamanda böyle şeyler konuşulur ve

hatıra getirilir mi diye azarlamıştı.

Bu cihetle herkes bir tarafa çekilip eşkiya sokak-

lara düşünce kolunuza kuvvet derler idi, bazı Devlet bü-

yükleri çok önceden Padişaha durumu anlatmışlarsa da

Padişahın İbrahim Paşa'ya teveccühü sınırın dışında ol-

makla işten el çektirilmesine muvaffak olamadıkların-

dan üzülüp acınarak bir tarafa çekilip olayların ortaya

çıkmasını ve kaderin geleceğini bekleşirlerdi.

TARİH-I CEVDET

101

Üstelik fesadın önü alınamayıp gittikçe, şiddetlen-



meye başlayınca Sancak-ı Şerif de çıkarılmasa da herkes

İbrahim Paşa'nm davranışlarından kırgın bulunduğun-

dn, halk. Sancak-ı Şerif altına toplanmamış ve Sultan

Ahmed Han Hazretleri ibrahim Paşa'yı ve kendisine

bağlı bazı kimseleri katledip eşkiyâya verdikten başka

kendisi de Saltanat işini bırakıp Sultan Birinci Mah-

mud'u tahta geçirmiş ve böylece kargaşalıkların büyü-

mesine mâni olmuştu. Tersine Sancak-ı Şerif değil, bir

şerifin bayrağı çıksa halkın birikip eşkiyanın hakkından

gelindiği yazılmışdı

Kısacası Şah Tahmasib ile yapılan sulh andlaşma-

sı Şah Tahmasib'in zevaüne götürdüğü gibi, istanbul'-

da da bu olayların ortaya çıkmasiyla sonuçlandı.

Sultan Mahmud Han Hazretlerinin tahta geçmesi

ile ortalık durulmuş ise de, «ifrat tefrit-i doğurur» sö-

zü, tecrübesi olmakla onlar da şmırı aşarak hoşa git-

meyen hareketlere koyulduklarından Devlet-i aliyye bir

zaman da onların yaptıkları fenalıkları kaldırmak için

uğraşdı. Hatta eşkiyanın başına geçirdiği İstanbul ka -

dışı kendini bümez bir divâne olmakla olaydan sonra

verdiği mânâsız bir ilâm ile Kâğıthane'deki bahçelerle

büyük kasırlar yerle bir edüip dosta, düşmana karşı bü-

yük bir rezalet gösterilmiştir.

O asırda Devlet-i aliyyece uygarlık yoluna gidil-

mek ve eğitim görmüş asker yetiştirmek düşünceleri

ortaya çıkmıştı. Lâkin işin başından başlanmayıp, kuy-

ruğundan tutulmuş ve binanın temeline bakılmayıp bina-

nın işlemeli olmasına özenilmiş yani Frengistan'da olan

fen ve sanayiin sayılmasına ve tutunmasına himmet

olunmak lâzım gelirken, medeniyet okunun getirdiği çer-

çöp israf ve sefahate aldanılmıştı. O vakit istanbul hal-

kı din ve mezhebini usûl ve hayatı tutmakta ve


102

AHMED CEVDET PAŞA

hiçbir ilerlemeyi kabul etmeyen katılıkta olduğundan

yüksek tabakada olan memurların bu gidişinden nefret

ederek her türlü hâdiseden ürkmeye ve yapılan yeni tarz

binaları kötü görmeye başlamışlardı.

Kısaca İbrahim Paşa'nın Sadaret günlerinde asrın

icabı uygarlık yoluna gidilmiş ve hatta dericilik san'atı

da o zaman İstanbul'da tesis edilmişse, umumî efkârın

hazmedemeyeceği seviyede sefahat yolu tutulmuş oldu-

ğundan, yukarıda görüldüğü gibi büyük bir kargaşalık

ortaya çıkarak, İstanbul'un altı üstüne gelip yeni biçim

binalar bile birtakım mutaassıp kimselerin yolsuz ve

haksız yere yıkılıp yok edilerek İstanbul'un o devirdeki

eserlerinden yalnız Matbaacılık San'at'ı kalıp, sonraları

bir aralık ona da durgunluk gelmişti. Zira bu olaydan

sonra, bütün bütün kuru taassup yoluna gidilip Devlet-

de aşağıda anlatılacağı gibi İran ve Avrupa seferleri

ile meşgul olduğundan epeyce müddet böyle şeylere ba-

kılanı amiştır.

Şimdi Matbaacılık fenninin icadı zamanı ile İstan-

bul'da kuruluşunu anlatalım.


ÎSTİDKAD

(Matbaacılık san'atı hakkındadır)

Tabı' san'atı medeniyetin anası denilmeğe değer ve

insan icadının en yüksek ve faidelisi denilmeğe lâyık,

kaderi büyük, hakkını vermemek imkânsız bir fendir.

Zamanımızda Avrupa ve Amerika'nın görülen türlü sa-

nayii ve büyük hızla ilerlemesinin dayanağı bir olduğu-

nu herkes kabul etmektedir.

Bir kitabın el yazısı ile suretini çıkarmak nice za-

manlara ve masraflara muhtaç olduğundan başka me-

selâ bir kitabın bir nüshası en büyük çabuklukla üç ay-

da yazılabildiği hâlde, böyle bir kitabın nüshasını yir-

TARIH-t CEVDET

103


mi gün içinde temiz ve hatasız olarak tamamlanıp ba-

sıldığı için insanlığa faydalı ilim ancak bununla geliş-

mişdir. İlimlerin yayılması nice nice şeylerin yeniden keş-

fine, kavimlerin ve milletlerin biribirini tanımasına kı-

saca insanın insan olmasına, yâni hasletlerini genişletme-

ye, sanın okuyup yetişmesine ve medeniyeti bütün taraf-

ları ile üzerinde toplayıp istidadı kadar kemâl derecesi-

ni bulmasına yardımcı olmuştur.

Daha önceleri bile medeniyette ileri gitmiş millet-

lerde fen ve maarif ilerlemiş iken eserleri yayınlanmadı-

ğından kendilerinin batıp kaybolmaları ile o gücün ma-

arif ve bilgileri de beraberce yok olmuştur.

Ama şimdi matbaacılık san'atı her kitabın bir çok

nüshası olduğundan yayınlanınca her köşede her fenden

evrak ve birçok eserler bulunmakla matbaacılık bundan

sonra maarifin ilâ maşallah yaşayacağına kuvvetli ümit-

ler vermiştir.

Matbaacılık san'atmın ilk olarak hangi şehirde icad

edildiği ve icad edenin kim olduğunda tarih yazarları

değişik düşüncededirler.

Hele ilk olarak Almanya'a (Hess Darmstad) Gran

dukalığının şehirlerinden (Mayans) da (Gütenberg) ile

(Fost) un beraberce yaptıkları ve açtıkları matbaada

meydana çıkmış olduğu muhakkaktır. Gütenbefg'in bas-

Tu san'atmı evvelce (Strasburg) da bulmuş olduğu zan

ve tahmin olunduğundan, hâlâ bu iki Alman şehri bu

san'atın kendisinde icad edildiğini iddia ile birbirine ra-

kip ve karşı olup ancak ikisi de matbaayı icad edenin Gü-

tenberg oluğunu söylerler böylece iki taraftan söylen-

tiler de matbaa fennini icad edenin Gütenberg olduğun-

da şüphe bırakmaz. Çünkü Gütenberg'in ailesi asilzade-

lerden olduğu halde bindörtyüz milâdî senesinde Ma-

yans'da doğmuş ise de 1425 milâdî senesinde Strazburg
104

AHMED CEVDET PAŞA

şehrinde bulunup 1445 senesine kadar ismi, Strazburg

ahalisinden olmak üzere kayıtlı sayılmıştır. Hattâ Straz-

burg'da Andre Durayzen ve diğer kimselerle bazı harf

ve gizli sanayi üzerine şirket kurduğu ve Andre Duray-

zen ölünce kardeşi Jorj Durayzen varis olarak şirkete

dahil olmak iddiasına kalkmış ve yapılan murafaa so-

nunda Andre'nin şirkette olan hakları kardeşi Jorj'a,

verilmek üzere hüküm verilmiş ve ilâm olunmuştu. İşte

matbaa san'atı da zikr olunan gizli sanayie dahil olmak

üzere zan ve tahmin olunduğundan bu halde matbaacı-

lık sekizyüzkırk hicrî tarihinde icâd olunmuş olmak lâ-

zım gelir.

Fakat ilk defa ne türlü yapılmış ve nasıl basılmış

olduğuna dair ciddî bilgiler bulunamamıştır. Zannedil-

diğine göre Gütenberg başlangıçda ağaçdan yapılmış

harfler kullanırmış, lâkin bastığı kitaplara hiçbir vakit-

te ismini koymadığından tarih yazarları arasında pek

çok çekişmeler olmuştur.

(847) senesinde Gütenberg, Mayans şehrinde Mat-

baa icadına başlayıp ve Post ile şirket kurduğu muhak-


Yüklə 3,27 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   44




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin