Bakirköy ruh ve siNİr hastaliklari hastanesi



Yüklə 7,48 Mb.
səhifə26/134
tarix27.12.2018
ölçüsü7,48 Mb.
#87102
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   134

Teodosius Bazilikası

Notitia Constantinopolitanae'ya göre kentin VIII. bölgesinde Tauri Foru-mu'nda olduğu belirtilen bu bazilika imparatorun başkanlık ettiği büyük toplantıların yapıldığı bir binaydı. Antik yazarların verdikleri bilgilerin yorumu, Teodosius Bazilikası ile yeri kesin olarak saptanamayan Kapitol binasına ilişkin betimlemelerin bazen karıştırıldığı kanısını uyandırır. 28x80 m boyutunda olan yapının kapalı ve üç nefli klasik bir Roma bazilikası olduğu tahmin edilebilir. Kuzeyde ve güneyde 8'er m yüksekliğinde 12'şer sütun tonozu taşıyorlardı. Bazilikanın içindeki iki absidde Teodosius'un oğullarının heykelleri vardı. Schneider, Tauri Forumu'na ilişkin kaynakları yorumlayarak ve Beyazıt Meydanı'nda yapılan kazılarda bulunan altyapı kalıntılarını inceleyerek bu yapının Mese'nin kuzeyinde Bayezid Medresesi'ne yakın bir konumda olduğu kanısındadır. 472 yangınında yanan Teodosius Bazilikası İmparator I. Le-on döneminde, tekrar inşa edilmişti.

Bibi. Guilland, Etudes, II, 3-13; Müller-Wi-ener, Bildlexikon, 283-284, 258; Prokopios, Buildings, I, XI, 9-14 (Procopius, with an English translation by the late H. B. Dewing, With the Collaboration of Glanvitte Downey, l vols, London, Heinemann, Cambridge, MA, Harvard, University press, 1901); Janin, To-pograpbie, 158-159, 173; Schneider, Byzanz, 20.

DOĞAN KUBAN



BEBEK

Boğaz'ın Rumeli yakasında, Arnavutköy ile Rumelihisarı arasında, aynı adı taşıyan koyun kenarında yer alan Beşiktaş ilçesi içindeki semt.

Küçük bir balıkçı köyü olarak, tarihinin Hıristiyanlık öncesi döneme kadar gittiği sanılan semtin bilinen en eski adının, çeşitli kaynaklarda çeşitli şekillerde yazılan (Challae, Chilai, Khile) Skallai (iskeleler) sözcüğünün bozulmuş bir biçimi olan Hallai olduğu ileri sürülmektedir. Osmanlı döneminde Bebek'e ve Bebek adının kökenine ait ilk bilgiler İstanbul'un fethinin hemen öncesine gider. İstanbul'un kuşatılması sırasında ve Rumeli Hisarı yapılırken bu yörede Bizans egemenliğinin zayıfladığı, hattâ buradaki balıkçı köylerinin Ga-

BEBEK

114

115

BEBEK

ketlerde çalışan üst düzey elemanların tercih ettikleri bir semt olmuştur.

Bir zamanlar, kötü havalarda teknelerin sığınmaya çalıştıkları ve bir dönem de kalafat yeri olarak kullanılmış Bebek Koyu bugün yatların, yelkenlilerin ve sürat motorlarının demirledikleri bir

lataya bağlı oldukları sanılmaktadır. Başta Evliya Çelebi olmak üzere, bazı kaynaklar. II. Mehmed'in (Fatih) Rumeli Hi-sarı'nın yapımı ve kuşatma sırasında asayişi sağlamak üzere buraya Bebek Çelebi adlı veya lakaplı bir bölükbaşı tayin ettiğini; Bebek Çelebi'nin semtte bir köşk ve bir bahçe kurduğunu (bak. Bebek Bahçesi), ölümünden sonra semtin onun adıyla anıldığını yazmaktadır. IV. Murad döneminde (1623-1640), padişah, Yeniçeri Ağası Hasan Halife'ye Bebek'te bağlık-bahçelik geniş bir arazi ihsan etmiş ve semt bir süre Hasan Ha-life'nin adıyla birlikte anılmıştır.

I. Selim'in (Yavuz) Bebek'te, büyük

Bebek

İstanbul Ansiklopedisi

ihtimalle daha sonra Bebek Bahçesi'n-deki ünlü Hümayunâbâd Kasrı'mn (bak. Bebek Kasrı) bulunduğu yerde bir kasır yaptırdığı, aynı dönemlerde Bebek çevresinde Kayalar mevkiinde bir tekke bulunduğu (Durmuş Dede Tekkesi), IV. Murad döneminde Hasan Halife Bahçe-si'nin ününün semti çok aştığı çeşitli kaynaklarda ileri sürülüyorsa da, 18. yy'ın ilk çeyreğine kadar yörenin mamur olmadığı, var -olan kasırların terk edildiği, hattâ bu harabelerde barınan haydut, eşkıya yüzünden kötü bir üne sahip olduğu anlaşılmaktadır.

Evliya Çelebi 17. yy ortalarında Bebek ve çevresini anlatırken, Bebek Ko-

yu'nun sert havalarda teknelerin barınmasına elverişli olduğunu, ancak Akın-tıburnu'nu aşmanın güçlüğünü belirtir. Akıntıburnu'ndan Rumelihisan'na doğru, o zamanlar artık padişah mülkleri arasına geçip miri mülk olmuş Hasan Halife Bahçesi'nin, daha sonra da Bebek Bahçesi'nin bulunduğunu, ancak buraların pek mamur olmadığını yazar.

Bebek'in rağbet gören bir semt haline gelmesi III. Ahmed ve sadrazamı Damat İbrahim Paşa zamanına rastlar. Bu dönemde Bebek Bahçesi'nde Hümayunâbâd Kasrı, Bebek Camii(->), mektep, çeşme, hamam, değirmen ve dükkânlar inşa edilmiş; semt şenlenmeye, kalabalıklaşmaya başlamış; Türkler, Rumlar, Yahudiler, Ermeniler semtte köşkler, konaklar, yalılar yaptırmışlardır. Vakanüvis Küçükçelebizade Asım Efendi, bu sıralarda Hasan Halife Bahçesi'nden Kayalar Köyü'ne kadar uzanan miri arazinin parsellenerek halka satıldığını ve sahil devlet ricaline ayrılırken, köyün içindeki arsaların halk tarafından satın alınarak evler yapıldığını yazar. 18. ve 19- yy'a ait bütün gravürlerde Bebek, Bebek Kasrı' nm egemen olduğu sahilde, yalıların birbirini izlediği, tepelere doğru birkaç ahşap köşkün süslediği, bol ve ulu ağaçlıklı bomboş, yeşil yamaçlara yaslanmış bir semt olarak görülür.

18. yy sonundan 19. yy ortalarına kadar olan dönemi kapsayan Bostancıbaşı Defterleri'nden, Arnavutköy iskelesinden Rumelihisan'na uzanan bu sahilde, şeyhülislam, Rumeli kazaskeri, reisül-küttab, hekimbaşı gibi devlet ricalinin, birkaç nesil aynı ailenin elinde kalmış ya da kalacak olan 40 kadar sahilsaray ile bahçelerinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Bunların arasında Himmetzadeler, Dürrizadeler, Yesarizadeler ve Elmasza-delerin yalıları dikkati çekmektedir.

1814-1815 arasına tarihlenen Bostan-cıbaşı Defteri'nde Arnavutköy'den Rumelihisan'na doğru başlıca yapılar şunlardır: Halilpaşazade Nuri Paşa'nın yalısı, kardeşi istanbul Kadısı Arif Efen-di'nin yalısı, Biniş-i Hümayun yeri, Beyhan Sultan Salihsarayı, Sadaret Kethüdası İbrahim Efendi'nin zevcesinin yalısı, miri peksimet fırını, Hekimbaşı Yalısı, Himmetzade Yalısı, Şeyhülislam Dürri-zade Yalısı, Bebek Kasrı, Sultan Ahmed Camii, mektep, Bebek İskelesi, Kadı Mehmed Efendi'nin yalısı, Dürrizade kızının yalısı, Molla Efendi Yalısı, sabık Hekimbaşı Behçet Efendi Yalısı, Topçu-başı Emin Ağazade'nin yalısı.

Halilpaşazade Arif Efendi Yalısı önce Rauf Paşa'ya, sonra Sadrazam Âli Pa-şa'ya, ondan da Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa'nın annesi Validepaşa lakabıyla tanınan Prenses Emine'ye geçmiş ve Validepaşa Yalısı diye tanınmıştır. Eski ahşap yalının yerine bugün Mısır Konsolosluğu olan art nouveau tarzındaki kagir yalı inşa edilmiş ve prens ölürken bu yalıyı Mısır Rrallığı'na yazlık olarak bağışlamıştır. Çevrenin en ünlü ve görkemli yalısı olan Hümuyunâbâd Kasrı ise

1846'da, I. Abdülmecid zamanında yıktırılmıştır. Günümüze kalmayan Köçeoğlu Yalısı(->) ile 19. yy'ın en görkemli yalılarından Said Halim Paşa Yalısı da Bebek'teydi. Kayalar Mescidi'ne yakın Yılanlı Yalı'mn(->) restorasyon geçirmiş selamlığı halen ayaktadır. Boğaziçi'nin bugüne gelen en eski evlerinden olan 1571 tarihli Kavafyan Evi(->) de Bebek'tedir.

Semtin yazlık olmaktan çıkıp sürekli yaşanan bir semt haline gelmesinde 19-yy ortalarından itibaren vapur seferlerinin başlamasının, daha sonra da tramvayın gelmesinin payı vardır. 19. yy sonundan itibaren sahilde ve sırtlara doğru yalılar ve köşkler çoğalmıştır. 19l4'te Şirket-i Hayriye'nin yayımladığı Boğaziçi adlı kitapta, Bebek'te çoğunluğun Müslüman olduğu, ancak İngiliz, Fransız ve Amerikalıların da bulunduğu kaydedilmektedir. Amerikalıların varlığı 1863'te Bebek sırtlarında kurulan Ro-bert Kolej (->) ve Arnavutköy Amerikan Kız Koleji'nde(->) ders veren öğretmenlere bağlanabilir. 1960'ta R. E. Koçu'ya göre 4l4'ü ev, 187'si apartman dairesi olmak üzere toplam 739 hanenin bulunduğu Bebek semti, günümüzde Boğaziçi'nin en kalabalık ama en seçkin ve lüks sayılan semtlerindendir. Nüfus kompozisyonunda eskiden olduğu gibi yine yabancıların önemli bir yeri vardır. İstanbul'un en lüks ve pahalı semtlerinden biri haline gelmiş, emlak fiyatları aşırı derecede yükselmiş, yüksek gelir gruplarının, yabancı misyonlarda ve şir-

Günümüzde Bebek kıyıları. Yavuz Çelenk, 1993

Geçen yüzyılın sonlarında Bebek'ten bir görünüm.



Tuğrul Acar fotoğraf arşivi

koy görünümündedir. Bebek Vapur İs-kelesi'nin ve Bebek Camii'nin yanında, halen Mısır Konsolosluğu'na doğru park olarak uzanan bölgede 1908'de II. Meşrutiyet ilan edildiğinde halka açık bir "Millet Bahçesi", bir de deniz kenarına gazino yapılmış; Bebek Gazinosu diye



BEBEK BAHÇESİ

116

117

BEBEK KASRI

veya uzaktan görülebilecek yerlerde bulunan köşk veya sahilsarayların yan duvarlarıyla bir birlik teşkil etmek üzere düşünüldükleri, Neşetâbâd, eski Çıra-ğan, Şerefâbâd, Beylerbeyi Sarayı(->) gibi başka örneklerde de görülür. Bu pencereli bahçe duvarının önünde, her iki tarafta birer kapı, birer de kameriye görülmektedir. Duvarın üzerinde de kafesli bir parmaklık vardır. Kasrın çatısı geniş saçaklıdır.

Kasır iki katlıdır. Alt katta ikinci dereceden odalar ve giriş holü bulunur; esas oturma mekânı ikinci kattadır. Ortada denize taşan üç sofalı büyük bir divanhane, bunun iki tarafında daha geride odalar görülmektedir. Bu denize nazır odaların arkasında da başka oda dizileri olduğunu düşünmek gerekir. Gene aynı yıllarda kasrın bir başka gravürünü hazırlamış olan Antoine-Ignace MellingC-») kasrın tümünün üç bölümden oluştuğunu ve ortadaki Dölümün diğer ikisine göre bir çıkıntı yaptığını söyleyerek yalnızca resimde görülen kısmı anlatmaktadır. Bu resim ve benzerlerinden hareketle S. H. Eldem kasrın III. Selim zamanındaki durumunu bir restitüsyon planı ile göstermektedir. Planın bir esas ekseni, onun üzerinde de, başta deniz üstündeki divanhane, onun arkasında birbirini takip eden aralık ve sofalar, bunların arasında da farklı büyüklükte odalar yer almaktadır.

Bu plan şeması, eski Küçüksu Kas-

bilinen bu gazino 1957-1958 arasında Bebek Meydanı yeniden tanzim edilirken kaldırılmış, 1960'larda yeniden açılmış, nihayet 1980 sonrasında park yeniden tanzim edilerken gazino bütünüyle yok olmuştur.

1965-1970 sonrasındaki Boğaz tepelerini ve korularını tahrip eden hızlı yapılaşma sırasında Bebek sırtlarının yeşili bütünüyle ortadan kalkmış; ahşap ve eski kagir evler yıkılarak yerlerine a-partmanlar dikilmiş, Bebek, yokuş ama çok işlek bir yolla tepedeki Etiler'e bağlanmıştır. Güney'deki Küçükbebek kesimi kuzeydeki Büyükbebek kesimine oranla daha yoğun bir yerleşmedir. Akıntıburnu'ndan Aşiyan'a doğru sahilde pek az yalı kalmıştır. Buradan yoğun trafikli sahil yolu geçmektedir. Bibi. Eyice, Boğaziçi, 29-30, M. Tayyip Gök-bilgin, "Boğaziçi", lA; R. E. Koçu, "Bebek", ISTA; "Bebek", 1KSA; Evliya Çelebi, Seyahatname, I, İst., 1976; Kömürciyan, İstanbul Tarihi; Incidyan, İstanbul; C. Kayra, Bebek, İst,. 1993.

istanbul bebek bahçesi

Bahçe-i Bebek Çelebi olarak kayıtlara geçmiş bu hasbahçe, Bebek'e doğru Akıntıburnu'nda başlayan Hasan Halife Bahçesi'nden sonra gelmekteydi. Zamanlarında, kısa dönemler için pek ünlü olan bu bahçelerin ve çevredeki sırtlara doğru uzanan korulukların, sık servi ağaçlan ve ulu çınarların, Bebek semtini 18. yy'a kadar sultanların itibar ettiği bir biniş mahalline dönüştürmeye yetmediği anlaşılıyor. Evliya Çelebi, 17. yy'da hasbahçenin bakımsızlığına değinirken, içinde ilk yapısı I. Selim dönemine (1512-1520) tarih-lenen bir kasır bulunduğunu ileri sürüyor. "Bahçesi o kadar mamur değildir, ama azim servileri vardır" diyor. Bahçe 18. yy'da yeniden itibar görmüş ve Bebek Kasrı(-0 inşa edilmiştir.

Bebek Bahçesi'nin Arnavutköy tarafında, 1602 tarihinde öldürülen yeniçeri ağasına ihsan edilmiş olan Hasan Halife Bahçesi, Rumeli Hisarı yönünde de Deli Hüseyin Paşa (kaptan-ı derya 1634-1635, 1640; sadrazam 1656) Bağı bulunmaktaydı. Evliya Çelebi'ye göre bu bağ, çam ağaçları ile süslüydü, sahilde ise paşanın bir yalısı vardı. Bu bağ ve bahçeler daha sonraları koruluklara dönüşerek parçalanmış (Arifi Paşa Korusu, Ayşe Sultan Korusu, Valide-i Hıdiv Korusu) ve bugün yerlerini büyük ölçüde apartmanlara bırakmışlardır.

Bibi. Eyice, Boğaziçi, 29-30; R. E. Koçu, "Bebek", İSTA; M. Tayyip Gökbilgin, "Boğaziçi", lA, 677-678; Evliya Çelebi, Seyahatname, I, ist., 1976, s. 314; Kömürciyan, İstanbul Tarihi, 41, 259, 260; İnciyan, İstanbul, 116; M. Erdoğan, "Osmanlı Devrinde İstanbul Bahçeleri", VD, IV, 181-182.

TULAY ARTAN



BEBEK CAMÜ

İstanbul'da, Bebek'te, Bebek-Rumelihi-sarı yolunun deniz tarafında, Bebek vapur iskelesinin batısında yer alır.

18. yy başlarında, 1138/1725-26'da

Bebek Camii ve caminin son cemaat yerinden ayrıntı. Fotoğraflar Hakan Arlı, 1990

III. Ahmed'in sadrazamı Nevşehirli Damat ibrahim Paşa tarafından, Bebek Köyü yazlık bir yerleşim yeri olarak düzenlenirken, Hümayunâbâd Kasrı yanına III. Ahmed adına bir cami yaptırılmıştır. Padişah mahfili bulunan ve fevkani olarak yapılmış, alt katının mektep olarak kullanıldığı Ayvansarayî tarafından belirtilen bu cami, zamanla bakımsızlıktan eskidiği için, Evkaf Nazırı Mustafa Hayri Efendi tarafından yıktırılarak zamanın Evkaf Başmimarı Kemaleddin Bey'e, 1331/1913'te aynı yerde bugünkü cami yaptırılmıştır.

Yapıda biri son cemaat yeri girişinin, diğeri harim kapısının üzerinde olmak üzere iki adet kitabe levhası bulunmaktadır. Yapının tarihini veren son cemaat yeri girişinin üzerindeki kitabede "Kete-be Hakkı" imzası bulunmaktadır. Camide bulunan kitabe levhalarının aynılarını, yine Mimar Kemaleddin tarafından aynı tarihlerde yapılan Bostancı-Kuloğlu ve Bakırköy-Kartaltepe (Âmine Hatun) camilerinde görmek mümkündür.

Kesme küfeki taşından inşa edilen cami alçak duvarlı bir avlu içinde yer almaktadır. Mimar Kemaleddin ve Vedat (Tek) beylerin öncülüğünde o dönem yapılarına egemen bir üslup olarak karşımıza çıkan I. Ulusal Mimarlık Üslu-bu'nun bütün özelliklerini yansıtan yapı, genel hatlarıyla kare planlı ve tek kubbeli olup, üç gözlü son cemaat yeri-

ne sahiptir. Eksedralarla (ekoylum) geçişi sağlanan kubbe, içten duvarlara bitişik yarım sekizgen şeklindeki sekiz ayağa oturmaktadır. Kubbeyi taşıyan bu ayaklar, dışa, üzerleri kurşun kaplı ağırlık kuleleri olarak yansıtılmıştır. Ağırlık kulelerinden başka harimi örten kubbe, son cemaat yeri kubbeleri ve minare külahı kurşun kaplı olup, harimi örten kubbenin ve minare külahının üzerinde ay şeklinde, ağırlık kuleleri ve son cemaat yeri kubbelerinin üzerinde palmet şeklinde alemler bulunmakta, son cemaat yerinde ortadaki bölümü örten kubbenin üzerindeki alemin içinde "Allah" yazısı okunmaktadır. Kare kaideli, çokgen gövdeli minare, caminin batı duvarına bitişik olup kuzeyinde dışa açılan küçük bir kapısı bulunmaktadır. Mukarnaslarla desteklenen minare şerefesinin korkulukları çokgen geçmelerle oluşturulmuştur.

Bebek Camii'nde harimin kuzey ve güney duvarlarında kapı ve mihrabın iki yanında birer, doğu ve batı duvarlarında ise ortada birer olmak üzere, sivri hafifletme kemerleri bulunan, dikdörtgen altı adet pencere bulunmaktadır. Bu pencerelerin üzerinde eksedralar arasında, kubbeyi taşıyan sivri kemerlerin içinde alçı içlikli, ortadaki daha büyük tutulmuş sivri kemerli üçüz pencereler ve üstte kasnakta yine sivri kemerli, alçı içlikli on altı pencere ile cami aydınlatılmıştır.

İkisi harim duvarının köşelerine oturtulmuş toplam altı paye ile taşınan son cemaat yerinin yan bölümleri, küçük kaş kemerli mermer korkuluklarla çevrelenmiş seki şeklindedir. Son cemaat yeri 1991'de camekânla kapatılmıştır. Sade bir görünüme sahip olan caminin dış cephelerinde minik palmetler ve rozetlerle hareketlilik sağlanmıştır.

Yapının içinde, kubbe içi, eksedralar, pencere çevreleri kalem işi tekniği ile yapılmış bitki motifleriyle bezenmiştir. Mihrap, dış cephede sathi bir niş şeklinde belirtilmiş, içeride ise klasik kompozisyonda düzenlenmiştir. Düz silmelerle çevrelenmiş, mukarnas kavsa-ralı ve ayet kitabeli mihrap, üstte bitki motifleriyle bezemeli bir taç ile sonuçlandırılmıştır.

Minber, oymaları ve kemerleriyle oldukça hareketli bir görünüme sahiptir. Harim bölümüne girilen kapının iki yanında ahşap korkuluklarla çevrilmiş iki ayrı bölüm bulunmakta ve bu bölümlerden soldakinden yine ahşap merdivenle üst mahfile çıkılmaktadır. Vaaz kürsüsü de minber gibi ahşap ve kahverengi boyalıdır. Kasnaktaki on altı pencere içten firuze renkli düz camlarla renklendirilmiştir.



Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 124; H. R. Ay-yıldız, "Bebek", İSTA, V, 2329-2330; C. Ger-miyanoğlu, "Bebek", İSTA, V, 2326-2329; H. Göktürk, "Bebek Camii", ISTA, V, 2332-2333; Öz, İstanbul Camileri, II, 10-11; Yavuz, Mimar Kemalettin, 104-107.

HAKAN ARLI



BEBEK KASRI

Bir zamanlar Bebek Bahçesi'nde yer alan kasır.

Evliya Çelebi ve vakanüvis Küçükçe-lebizade Asım Efendi, Bebek Bahçesi'nde inşa edilen en erken kasrın banisi olarak I. Selim'i (hd 1512-1520) göstermektedirler. 16. yy'ın ikinci yarısı ve 17. yy boyunca ihmal edilen Bebek(->) semti ile birlikte Bebek Bahçesi(->) içinde bir kasır, hamam ve bir cami yapılmıştır. 1725'te inşa edilen kasır devrin modasına uygun olarak Hümayunâbâd ismini almıştır. Bu kasrın planı ve görünüşü hakkında hiçbir bilgimiz bulunmamaktadır. Bebek Kasrı ve Bahçesi'nin 1730 sonrasında, I. Abdülhamid zamanına kadar yeniden terk edildiği düşünülebilir. Cami ve kasır 1775'te ve I. Abdülhamid saltanatının sonlarında iki kez tamir görmüş, ayrıca 1784'te de, Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa, kasrı ve Bebek Ca-mii'ni tamir ettirmişti; aynı yıl istanbul'a gelmiş bulunan Fransız Elçisi Choiseul Gouffier tarafından yaptırılan Preault imzalı bir gravür ve Jouannin imzalı kopyası, 18. yy'ın son çeyreğinde yeniden yapılmış olan bu kasrı göstermektedir.

1849'da A. du Beaumont tarafından yapılan gravürde de Bebek Kasrı hemen aynı mimari özellikleriyle dikkati çekmektedir. Alt kat iki tarafta bahçe duvarlarıyla uzatılmış ve kasrın çevresiyle bir uyum sağlanmıştır. Sahilden

Melling'in deseninde Bebek Kasrı.

Voyage Pitîoresque de Constantinople et rives du Bosphore'dan gravür, 18. yy. Ara Güler fotoğraf arşivi

rı(->), Aynalıkavak Kasrı(-») ve günümüze gelmeyen Damat ibrahim Paşa'mn eski Çırağan Sahilsarayı'ndaki Gülşenâbâd Kasrı planına tıpatıp uymaktadır. S. H. Eldem bir Alman elçilik heyetinin askeri maiyetiyle istanbul'a gelmiş olan Gude-nus'un 1740 tarihli planını Bebek Kasrı olarak tanımlamıştır. Bu planın Bebek Köşkü'ne aidiyeti kesin olarak iddia edi-lemese bile 18. yy başlarında yapılmış olduğu kesindir. Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı(->) selamlık divanhanesinde olduğu gibi üç sofalı bir baş mekândan sonra gelen sofa ve odalar bir eksen üzerinde simetrik olarak düzenlenmiştir. Boğazi-çi'ndeki kasır ve sahilsarayların 18. yy'ın ikinci yarısına dek denize paralel değil de dikey olarak birbirine eklemlenen sofalar ve odalar dizisi halinde bahçe içlerine uzandıkları dönemde bu baş mekânlar divanhaneler oluyordu ve denize taşan üç sofalı odalar payandalarla taşınıyordu. Bebek Kasrı'nın deniz cephesinin ortasında da üç kollu divanhane bulunuyordu. Bu oda tümüyle bina cephesinden ve ardından gelen bina grubundan koparılarak ileriye çıkarılmıştı.

Gudenus'un skeç planında arka bahçe çevre duvarlarıyla ifade edilmiştir. Bu bahçenin ortasında bir havuz ve havuzun karşı tarafında arka duvara yaslanmış, üç sofalı küçük bir köşk bulunmaktadır. Bu köşkün ortasında bir şadırvan, onun arkasında bir selsebil vardır, iki yanda basamaklar, giriş sahanlıkları ve

BEDEVİ ÂSİTANESİ

120

121

BEDEVÎLİK

18. YY'DA BİR BEDESTEN HÂCEGİSİNİN YAŞAMI

Bezzazistan hâcegîlerinden es-Seyyid Tahir Çelib ... kendü nefsi içün yüzelli ki-se sarf edüb bir âli yalı bina ve mümtaz reftarlu kırk elli civan iç oğlanı hüd-dam istihdam ve mümtaz ve müşteha reftarlu cevâri intihab ve tuhaf ve tefarik-i mefruşat ve libas ve enva'ı saz ve söz ve her cins zevkiyâtı ihzar ve icra ve ilândan tahâşî etmez bir mukarrib olmağla bazı harîs-i dünya olanlar intisab içün ve bazı ehl-i ırz ricâl-i devlet câhım muhafaza ve mukarribe mukarrib olmak içün bu'd mesafeden kat'ı-nazar edüb tahsil-i kurb sevdası ile seksener yüzer klse masraf ile kırk elli aded yalı tarafeynine bina olundukda bir çarşu lâzım deyü bir cami ve bir hamam ve vâfir dekâkin vakfa müsakkafat olarak inşâ ettirdikten sonra dükkânlar kıymetli olmaya revaç vermek içün diyerek leylen ve neharen dükkânlar küşâde ve şehr-âyîn veçhi üzre şümû ve kanadil ile tezyin ve esnâf-ı sazende ve ahbab-ı nâzende ve hayâl-baz ve hokkabaz ve can-baz ve zorbazlar ve hürde retarlu rakkaslar, şirin-zebân, bârîk-miyân âfet-i can fithe-i cihan köçekler ictimâ'ım istimâ' edenler kayık kayığa gecede bir iki bin kayık, kimi serhoş kimi ayık süfehâ meskeni olub kebâir-i ma'dûdeyi ilân et-dikleri sem'-i hümayuna ilka ve kırk günden berü olan fısk u fücuru iymâ olunmağla Padişâh-ı Âlem-penah ve dil-âgâh müfessika olan birkaç dükkânı külliyen hedm ve cem-'iyeti perişan ve nehy-i ani'l-münker kıldıkda Tahir Ağa'nın enfi rağm olmakla yalıyı terk ve Ayasofya kurbünde olan hanesine nakl etdikte Ayasofya tevliyeti sebebine vakfa, sâ'î güne halka ettiği zarardan peyda olan şerer-i âh-ı mazlûmân te'sir etmekle konağı muhterîk olub Yeşil-lioğlu Sarayı kurbüne haremi ve menkûlât makûlesi eşyası nakl olunmuş idi. Şerâre-i âh ona dahi isabet etmekle menkulâtı dahi yanub kül olup ahin yabanda kalmadığı zahir ve Paşabağçesi yalıları tâhir ve Tahir ahvali bahir oldu.



Mür'i't-Tevarih, il/A, 60-61

"' "~ '

Seyyid Ahmed Bedevî'nin istiflenmiş adını ve Bedevî tacını içeren levha (tarihi: 1262/1845-46, hattatı: Rıfaîliğin Keyyalî kolundan Şeyh Mehıned Sırrı Vahdeti Efendi). M. Baha Tanman fotoğraf koleksiyonu

esnafın iş alanını salt antikacılığa yöneltirken, bankacılığın istanbul'a da gelmesi ve "kaime"nin (banknot) ortaya çıkması bedestenin yüzyıllardır süregelen banka ve emanetçi konumunu sarstı. Giderek işlerin kötüye gitmesi ise bu esnaf kesiminin, geleneksel iş ahlakını bir tarafa bırakıp hile ve aldatmacaya yönelmeleri sonucunu getirdi. Sandal Bedesteni ise uzun yıllar kapalı kaldıktan sonra 1914' te İstanbul Belediyesi'nce mezat salonu yapıldı. Bu son dönemde esnaf, aldığının da sattığının da gerçek değerini tam bilmeyen, ama kandırma yöntemlerini uygulamakta başarılı, dindar ve baba sevecenliğinde gözüken, çok ucuza alıp çok pahalıya satmayı amaç edinmiş kişilerdi. Son hâcegiler. çember sakallı, abani sarıklı, kürklü, kerrakeli, kibirli bir kesimdi. Örgütleri ise "Bedesten-i Atik ve Cevanib-i Erbaası Esnaf Loncası" adını taşımaktaydı. Esnaf arasında kimisi şaldan, ipekten, kimisi porselenden, çoğu halıdan iyi anlamaktaydı. Fakat, Avrupa'dan gelen eşya konusunda hepsi bilgisizdi. Ellerine geçeni birbirlerine göstermemeye çalışırlar, dışarıya satmayı amaçlarlardı. Zorba asker ocaklarının kapatılması, Tanzimat döneminde (1839-1876) kent güvenliğinin geniş ölçüde sağlanması ile İstanbul'un her tarafında ve özellikle Beyoğlu cihetinde antikacı dükkânları açılınca hâcegilerin işleri büsbütün bozuldu. Mal sahibi adına sattırdıklarından tellalla anlaşıp bir miktar düşük göstererek haksız kazanç sağlamaktan bile çekinmeyenleri vardı. Bunun için tellal ile hâcegiler arasında "çift harçlı", "hatunlu" gibi ilginç parolalar kullanılıyordu. Nihayet, 19. yy'ın ikinci yarısında bedesten neredeyse terk edilmiş duruma geldi. Son birkaç hâcegi tipi, yine de 1920'lere değin eski geleneğin temsilciliğini sürdürmüşlerdir.

İstanbul'a özgü bir esnaf geleneğini yüzyıllarca yaşatan bedesten hâcegileri ile ilgili olarak Osmanlı tarihine yansıyan ilginç bazı olaylar tespit edilmektedir. Örneğin, bozulma döneminin ilk evresinde hâcegilerin, kuyumcular ve sarraflar gibi, altın ve gümüş paraları törpüleyip veznini l buğday, 2 buğday, hattâ daha fazla azalttıktan sonra "Bir buğday noksandan bir şey anlanmaz!" diyerek piyasaya sürmeleri yakınmalara neden olmuş, III. Mustafa (hd 1757-1774) bedesten kethüdasına ve sarraflara yasaklama fermanı göndermişti. 1687' deki bir zorba ayaklanmasında ise yeniçerilerin Kapalıçarşı'ya ve bedestene yağma amacıyla girmeleri üzerine dolabı soyulan hâcegi Şerif Ağa, bir sırığa yeşil kumaş bağlayıp esnafı arkasına katmış, karşıt hareketin güçlenmesini sağlamıştı. Mür'i't-Tevaritite yazdığına göre ise bedesten hâcegilerinden Tahir Çelebi, cevahir değerini belirlemede uzmandı ve kuyumcubaşı atanmıştı. Serveti tüm İstanbul'da konuşulan Tahir Çelebi'nin konağı ve yalısı, çok sayıda cariyesi, kullanımı helal ya da haram binbir çeşit eşyası vardı. Konağının donanımı vezir-

leri kıskandıracak biçimde lükstü. 1769' da ise bedesten tellallarından sözde sey-yid Hüseyin, bir beygire binip etrafına yeşil sarıklı birçok rezil toplayarak 700-800 kişilik bir kalabalıkla gayrimüslimleri, Yahudileri yakalayıp soymuş, pek çoklarını bu gözü dönmüş kalabalığa öldürtmüştü. Bu olayda, sur dışında toplanan cesetlerin sayısı 28 olarak saptanmıştı. 1776'da sürgüne gönderilen ünlü yobaz zorba Mardinî Şeyh'in, bir bedesten esnafınca saklanan parasının 60 kese olduğu anlaşılmıştı. 1846'da vârissiz ölen Mekkizade Asım Efendi'nin ise bedesten esnafındaki emanet serveti 40.000 kese olarak ortaya çıkartılmıştı.

İstanbul'a gelen yabancı gezgin ve araştırmacıların bedestenlere ve buralardaki esnafa ilişkin gözlemleri de önemlidir. 16. yy'da İstanbul'a gelçn N. de Ni-colay, bedestendeki dükkânların ziynet eşyası ve kürklerle dolu olduğunu, bir kürkün 80-100 dukaya alınabildiğini, bunun Avrupa'ya göre çok ucuz bir fiyat sayıldığını, altın gümüş işlemeli kumaşların, nefis marokenlerin, firuze işlemeli kemerlerin, cumadan başka her gün öğleden sonraya kadar satıldığını yazar. M. Baudier ise zengin esnafın, kıymetli mallarını önlerindeki küçük masalara dizdiklerini, bu esnafın kazançlarının, ödedikleri yıllık verginin çok yüksek olmasından anlaşıldığını, burada genellikle mücevherat ve kıymetli kumaşlar pazar-landığım, kuyumcuların ise bedesten dışında duvarlar boyunca sandıklarını açtıklarını ve yüksek vergi ödediklerini açıklar. Du Loir de 17. yy ortasındaki durumu, aynı tespitlerle aktarır. J. Ma-urand, 1544'te gezdiği bedestenin salı, çarşamba, perşembe günleri açık oldu-

ğunu, dünyanın dört yanından getirilmiş malların burada satıldığını, kapıların açıldığı meydanlarda ise diba, sırmalı kadife, sepuşlar, mendiller, keseler ile ipek örtülerin pazarlandığım yazar. 17. yy başında, Polonyalı Sinıeon, bedestenin dört kapısının, kuyumculara, esir pazarına, kitapçılara, fincancılara ve kavukçulara açıldığını bildirir. İnciciyan, Cevahir Be-desteni'ndeki Hint kumaşları ve mücevherat dolu dolapları, hâcegîleri; Kuyumcular Kapısı önünde altın, gümüş ve cevahir; Oturakçılar Kapısı önünde hazır giysi; Sahaflar Kapısı'nda kitap; Dolancı-lar Kapısı'nda da özel olarak yapılmış değerli giysiler satıldığım anlatır.

Günümüzde Cevahir Bedesteni, turizme yönelik, antika ve hatıra eşyası satan çok sayıda dükkânıyla İstanbul'un tarihten gelen zenginliğini yansıtan özgün bir satış merkezidir. Bibi. Evliya, Seyahatname, I, 617 vd; Kö-mürciyan, İstanbul Tarihi, 295; İnciciyan, istanbul, 33 vd; Mür'i't-Tevarih, II/A, 60-62, III, 42; Ali Rıza, Bir Zamanlar, 32-33; Mant-ran, İstanbul, I-II; Nicolas de Nicolay, Leş navigations, peregrinations et voyages facits en la Turquie (1561), Anvers, 1577, s. 114; Jerome Maurand, Itineraire de Jerome Ma-urand 1554, Paris, 1901, s. 336-337; Michel Baudier, Histoire generale du serrail et de la cour du grand seigneur deş Turcs, Paris, 1626, s. 10; Du Loir, Leş voyages du sieur du Loir (1640-1641), Paris, 1654, s. 55; Joseph Pitton de Tournefort, Relation d'un voyage du Levant, I, Paris, 1717, s. 514-515; Osman Ergin, "Bedesten", 1A, II, 440-442; (Ergin), Mecelle, I, 790-808; Pakalın, Tarih Deyimleri, I, 187-191; Büngül, Eski Eserler, 45-56.

NECDET SAKAOĞLU


Yüklə 7,48 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   134




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin