Başariyi taniyalim


İYİMSERLİK (NİKBİN OLMAK)



Yüklə 450,41 Kb.
səhifə15/15
tarix15.01.2018
ölçüsü450,41 Kb.
#38439
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   15

22. İYİMSERLİK (NİKBİN OLMAK)


"Karagün kararıp kalmaz, koç yiğit

bunalıp ölmez!"

İyimserlik, her şeyi iyi tarafından görme halidir.

İyimserler, olaylara iyi tarafından bakarlar, iyi ve aydınlık yönlerini görerek, serinlerler. İyimser insanlar, her şeyin güzel taraflarını görürler ve hallerinden memnun olurlar. Şükretmesini bilirler. Şen ve sevimlidirler, yeise kapılmazlar, geleceğe ümitle bakarlar. Bunlar, neşelerini kaybetmezler, etrafındakilere haz ve huzur verirleri, herkesi cezbederler, çevrelerini genişletirler.

İyimserliğin zıddı kötümserliktir:

Kötümserler her şeyi kötü tarafından görmeye meyillidirler. Olaylara kötü tarafından bakarlar. Eşyanın ve insanların fena taraflarını görürler. Her şeye çirkin gözüyle baktıklarından güzellikleri fark edemezler. Her şeyden şikayet ederler, hallerinden memnun olamazlar, şükredemezler ve de hayatı sevemezler. Kötümser insanlar, geleceklerinden endişelidirler. Üzüntü, kuruntu ve korkulardan kendilerini sıyıramazlar, güler yüzlü olamazlar, neşelenemezler. Bu halleriyle sevilemezler, sevilmeyince de sevemezler ve çevrelerinden içten gelen bir yakınlık göremezler.

Eskiden, iyimserlere "nikbin" derdik, kötümserlere de "bedbin" denirdi. Bu eski tabirlere de yer vererek, iyimser insanlarla kötümser insanların karşılaştırmasını yapalım:

Karşılaştırma:

Nikbinler her şeyi güzel görürlerken, bedbinler aksine her şeyi çirkin bulurlar. Nikbinler hayatı iyi taraflarından görüp sevinirken, bedbinler kötü taraflarından görüp yerinirler. Nikbinler dışa dönük, samimi, canlı ve insanlara yakınken; bedbinler içine kapanmış, cansız, donuk ve insanlardan uzaktırlar. Nikbinler, başkalarını da düşünen, faydalı işler yapmak isteyen hayırsever, sevimli ve cana yakın insanlarken; bedbinler sadece kendisini düşünen kederli, kuru ve hayırsız insanlardır. Nikbinler kendisine, ailesine, müşterisine ve hattâ rakiplerine bile dost gözüyle bakan iyi niyetli ve güler yüzlü insanlarken; bedbinler, bütün bunlara düşmanca bakan, kendisini yalnız hisseden, rahatsız, mahcup, mahzun ve sinirli insanlardır.

Nikbinler, kötü durumlarla karşılaşınca, karanlıklar içinde bile aydınlık noktalar görebilir ve kurtuluş için bir çıkış noktası bulabilirler; bedbinler ise aydınlıklar içinde karanlık noktalar görür ve sevinecekken üzülürler. Eşref saat isimli kitabında Şevket Rado'nun söylediği gibi: "Nikbinler, siyahlar içinde bir bakışta beyazlar görürken; bedbin gözler güneşte bile kara kara lekeler bulmakta gecikmezler..." "Nikbinler, beraber yaşadığı insanlara hayatı hoş bir hale getirirken; bedbinler beraber yaşadığı insanlara hayatı zehir ederler." Nikbinler, yalnız kendi hayatını değil, beraber yaşadığı insanların da hayatını tatlılaştırır ve pembe bir gözlükle hayatı seyrettirirken, feci hadiseler karşısında bile ümitsizliğe kapılmayıp aksine, geceleri parlayan yıldızlar gibi karanlıkları aydınlatır ve aydınlıklar içinde olayları seyrederken; bedbinler, beraber yaşadığı insanların tatlı hayatını acılaştırırlar, sevinçli olaylardan acıklı sonuçlar çıkarırlar...

Nikbin insanlar, kendisini manen güçlü hissederler, vücutça da günbegün güçlenir ve dayanıklılaşırlar. Bedbinler ise manen zayıftırlar, bedence de yavaş yavaş gücünü kaybeder ve dayanıksızlaşırlar.

İyimserlerin Görülen Özellikleri


"Eşref Saat" isimli kitabında Şevket Rado'nun anlattığına göre: "İyimser insanla kötümser insanı birbirinden ayırmak için güzel bir usul bulmuşlar. Bir masanın üzerine yarım bardak su koyup insanları teker teker davet ederek masanın üzerinde ne gördüğünü sormuşlar. Kötümser adam, yani o her şeyi kara, her şeyi korkunç, her şeyi noksan gören adam: "Yarısı boş bir bardak görüyorum" dermiş. Buna mukabil iyimser olan kimseler: "Yarısına kadar dolu bir bardak" gördüklerini söylerlermiş. Kötümserler işte böyledir: Onların gözüne daima boşluklar çarpar. Ama, iyimserlerin gözüne boşluklar içinde dolular görünür.

Sanıyorum Goethe'nin sözüdür: "İnsanlar, Allah'ın gülü dikenli yarattığına yerineceğine, dikenler arasında gül yarattığına sevinmelidirler". Burada yerinenler kötümser, sevinenler iyimser olanlardır. İyimser insan, gülü sevdiği için dikenine katlanır. Ama öteki, dikeni batıyor diye gülünü de fırlatıp atar.



İyimser insanlar her işin sonunu iyi görmeye meyillidirler. İyimserliğin tabiatında var olan bu hal ümitsizliğe düşmeyi önler, insanın manevi gücünü artırarak daima ileriye hamle yapmasını teşvik eder. Fakat, her şeyi iyi tarafından görmek demek, kötü ihtimalleri düşünmek ve önemsememek demek değildir. Kötü ihtimalleri görmezlikten gelmek iyimserlikle bağdaşmaz. Bu hal iyimserlik değil gaflettir. İyimser insanlar, karanlıklar içinde aydınlık noktalar bularak sevinirler ve serinlerler; ama, her şeyi iyi tarafından göreyim derken kötü ihtimalleri hesaba katmayarak kendisini uçuruma doğru itelemezler. İyimserlikte, hem her şeyi iyi tarafından görerek ümitli olmak, sevinmek ve serinlemek vardır. Hem de, tehlikeleri görüp sezerek tedbirli olmak ve emin adımlarla ileriye yürümek vardır.

Konunun başından beri devam ede gelen ifadelerle iyimserliğin önemini belirtmiş olduk. İyimserlik bu kadar önemli olduğuna göre, neden hepimiz iyimser olamıyoruz? Şevket Rado'nun tespitine göre: "İnsanlar dünyaya iyimser olarak gelirler". Bu görüşe göre, kötümserlikler sonradan gelişiyor. O halde, yapacağımız ilk iş, doğuştan gelen iyimserlik meziyetimizi körletmemek veya uyutmamaktır. İlk çocukluk yıllarından itibaren -telkin yoluyla- bir yandan iyimserliğe teşvik edilirken, diğer yandan kötümser duygu ve düşüncelerden kendimizi korumaya çalışmalıyız...


İyimserleşmenin Yolu


Çocuklukta çevremizin etkisinde kalabiliriz. Çevreden gelen müspet veya menfi telkinlerle iyimserlik kadar kötümserliğe de düşebiliriz. Bu hal normaldir. Fakat, aklımız ermeye başladığı andan itibaren kendimizi toparlamasını bilmeliyiz. Kötümserliklerden kendimizi sıyırarak iyimserleşmenin yolunu bulabilmeliyiz. Bunu yapmak kendimize karşı olan görevimizdir. Şuurlu insan bedbinliklerden nikbinliğe geçebilir. Kendisini değiştirmenin belli bir yaşı yoktur, insan her yaşta ve her devirde kendisini değiştirebilir ve yenileyebilir. Ancak bu değişim bazı yaşlarda hızlı olur, bazı yaşlarda yavaşlayabilir.

Kötümserliklerden sıyrılıp iyimserleşmenin en iyi yolu " kendi kendine telkin" dir. Aklını kullanan insanlar önce kendilerini teşhis edebilirler, sonra da kendi kendilerine telkinler yaparak kötümserliklerden iyimserliğe geçebilirler.

İyimserliğe doğru kendisini değiştirmek isteyenler, daima hayal ettikleri tipi düşünmeli ve o tipe benzeme yolunda kendilerini etkilemelidirler. Kendi kendine telkine alışanlar, bu yolda azim ve sebatla devam edenler er geç iyimserleşebilirler. İyimser olanlar da noksanlarını giderebilirler. Böylece; iyimser, nazik, sevimli, sakin, hoş görülü, gönül alıcı bir insan olmak şansına kavuşabilirler.

"Saadet Yolu" kitabının yazarı Dr. Viktor Pauchet: "İyimserlik hiç masrafsız ve zahmetsiz elde edilir; fakat hayatta güzel ve iyi namına ne varsa hepsini satın alır" diyor ve ilave ediyor: "Nikbinlik size, ihtiyaç anında yardım edecek en iyi dostlar kazandırır" diyor. Evet, iyimserlik hiç masrafsız ve zahmetsiz elde edilir. Fakat, karşılığında maddeyle ölçülemeyecek kadar yüksek manevi kazançlar getirir; üstelik, insanı özlediği maddi hayata da ulaştırır. Yeter ki, şuurlu olarak bu yolu seçelim ve yolumuza devam edelim...

Kişi kendisini tanımaya başlarsa, iyimserleşmenin de yoluna girmiş olur. Kuvvetle isteyen insan bedbinliklerden kurtulur, nikbinleşen sevimli insanlar arasına katılabilir. Yeter ki, buna ihtiyaç duyalım, isteyelim ve harekete geçelim...



Kendi kendine telkinin safhalarını, iyimserleşme açısından bir kere daha gözden geçirelim.

İyimserleşmek için:

İlk safhada, kendi kendimize iyi şeyler düşünüp tasavvurlar yapacağız. Bu safhada bedbin düşüncelere kafamızda yer vermeyeceğiz, onlar geldikçe biz kovalayacağız. Bu arada kararımızı da vereceğiz.

İkinci safhada, verdiğimiz iyimser kararı dilimizle söyleyeceğiz ve bu sözleri bir çok defa tekrarlayacağız. Böylece, o iyi şeye ısınmış, benimsemiş ve kendimize mâl etmiş olacağız.

Üçüncü safhada karar verdiğimiz o iyi şeyi yapacağız. Harekete geçilen bu safhada, fikirler fiile çevrilecektir. Fiilleri tekrar ederek de o iyi şeye alışmış olacağız. Böylece fikirler fiil, fiiller alışkanlık haline gelecektir. Bu yolla bedbinliklerden nikbinliklere geçilecektir...

Bu safhaları öğrenen her kimse, kendi yaşantısından vereceği örneklerle konuyu açıklamaya çalışırsa, iyimserleşmesi daha kolay olur.



23. BAŞARI BAŞARIYI ETKİLER

Kazanılan başarı gelecek başarılara zemin hazırlar. Bir önceki başarı bir sonraki başarıyı teşvik eder. Başaran insanın kendisine güveni artar. İnsan iradesi kazanılan başarılar nispetinde gelişir ve güçlenir. Kendine güvenen ve iradesi güçlenen insanlar yeni başarılara doğru emin adımlarla yürürler.

O halde, hep başarılı olmayı düşüneceğiz, azmedeceğiz, ön hazırlığımızı iyi yapacağız, başlayacağız ve başarmak için var gücümüzle çalışacağız. "Başarı, başaracağım diyebilenin ve başaranındır" diyen Atatürk, bütün başarılarına bu azimle ulaşmıştır.

Hiçbir başarıyı küçük görmeyeceğiz. İlerdeki büyük başarıların başlangıcı bugünkü küçük başarılardır. Her başarı -küçük olsun büyük olsun- ileriye doğru atılmış önemli bir adımdır ve bize manevi bir güç verir. Başlangıçtaki küçük başarılarımız, ilerideki büyük başarılarımızın teminatı ve dayanağıdırlar. Kazandığımız küçük başarılar sayesinde, gelecekteki büyük başarılarımızın yolunu daha aydınlık bulur ve kendimizi daha güçlü hissederiz. Kazanılan başarılar, gelecekteki büyük başarıları davet ettiğine göre, başarısızlığa uğrayanlar gelecekte de başarısızlıklara mahkûm mu olacaklardır? Diye düşünenler ve geleceğinden endişe duyanlar olabilir. Bu düşünüş ve endişeleniş şahıslara göre değişebilir. Kararsız, kendine güvensiz, pısırık ve her şeye boş vermiş insanlar böyle düşünmekte ve endişelenmekte mazurdurlar. Çünkü, bunlar manen çökmüşlerdir, önce dirilmeye ve canlanmaya ihtiyaçları vardır.

Canlı, kararlı, kendisine güvenli ve iradeli insanlar başarısızlıklar karşısında yılgınlık göstermezler. Aksine, her başarısızlık imanlı insanın iradesini kamçılar, heyecanını artırır ve başarma azmini kuvvetlendirir. Azimli insanlar, topladığı yeni manevi güçlerle ve daha büyük bir hızla işine sarılır ve de başarıya ulaşır. Bundan sonra da başarılardan başarılara atlar.

İlk günden itibaren, hiçbir başarısızlık acısını tatmadan, daima başarılı olmak ve başarıdan başarıya koşmak elbette özlenen bir haldir. Fakat, bu baş döndürücü mutluluğa erebilmiş insanlar pek nadirdir, sayıları çok azdır. İnsan hata edebilir. Bizler de insanız, hata yapabiliriz. Hatalarımız başarılarımızı engelleyebilir veya geciktirebilir. Yüklendiğimiz görevlerin gücümüz üzerinde olması veya özel kabiliyetimiz dışında olması da başarılarımıza ket vurabilir. Bunlar bir hadde kadar normaldir. İnsanlar için, başarılar kadar başarısızlıklar da mukadderdir. Bu nedenle, kişi, kendisini kötü sonuçlara da peşinen hazırlamalıdır ki, uğradığı başarısızlıklar karşısında çökmesin ve morali bozularak manevi gücünü yitirmesin.

Amacımız yolunda ilerlerken, önümüze çeşitli engeller çıkabilir. Bir çok zorluklarla karşılaşabiliriz. Zorluklar bizi yıldırmamalıdır. Naci Kasım'ın söylediği gibi: "Zorluklar olmasaydı, başarı da olmazdı. Zorluklar insan gücünü artırır. İnsanı gelecekteki başarılara hazırlar".

Zorluklar ve başarısızlıklarla karşılaşınca gücümüzü yitirmemeliyiz. Gayretimizi gevşetmemeliyiz ve inandığımız doğru yoldan dönmemeliyiz. Başarısızlıklardan ders alarak ve kendimizi yenileyerek, yeni bir güçle ileriye hamle yapmalıyız.



"Yenile yenile yenmeyi öğrendim" diyen büyük adam gibi, bizde: "Başarısızlıkları göğüsleye göğüsleye başarmayı öğrendim" diyebilen mutlu insanlar arasına katılmaya azmetmeliyiz.

Başarısızlıklar karşısında yenilgiye boyun eğmek yada çökmek yerine bir Alman filozofun söylediği gibi: "Beni öldüremeyen her şey gücümü artırır" diyebilmeliyiz. Bu imanla, seçtiğimiz doğru yolda azimle ve başımız dik olarak yürüyebilmeliyiz. Doğru bildiği yoldan sapmadan, sabırla ve inançla yürüyenlere, başarı ergeç gülecektir. O zaman tatlı bir haz duyulacak, geçmişteki mihnetli günlerin acısı unutulacak ve mutluluğa erişilecektir.

24. ÖĞRETMEN REŞAT ÇAVDAR'DAN İKİ MADDE:


Yazdığım konuları, düzelttirmek ve görüşlerini almak gayesiyle okuttuğum çok kimseler olmuştur. Bunlardan birisi de Öğretmen Reşat Çavdar'dır (sonradan emekli oldu).Reşat Çavdar, BAŞARIYI ETKİLEYEN UNSURLAR'a 2 madde de kendisi eklemek ihtiyacını duymuş ve yazmıştır... Önemli bulduğum ve faydalı olacağına inandığım bu iki maddeyi, kendi ifadeleriyle aynen aşağıya alıyorum:

  1. MAYMUN İŞTAHLI OLMAMAK:

Bazı insanlar vardır, bir işde sebat ve metanet göstermezler; en ufak biz zorluk karşısında yılar, başladıkları işi yarım bırakırlar. Böyleleri adetâ daldan dala konarlar. Belki de başladıkları iş neredeyse başarıya ulaşmak üzereyken, o işi bırakıp başka bir işe başlarlar. Halk arasında böylelerine "gevşek", "sebatsız", "maymun iştahlı" denilir.

Bir işin, belki az ama sürekli yapılması ve sonuçlandırılması çok önemlidir. Örneğin: Yabancı dil öğrenen bir öğrenci, fazla değil günde bir kelime öğrense, bu yılda 365 kelime eder. Altı yıllık bir ortaöğretim süresince 2190 kelime eder ki, bir dilde bunca anlamlı kelime bilen bir kişi o dile hakim olur. Benzer örnekleri çoğaltabiliriz.

Peygamberimizin de bu konuda bir hadisi vardır: "Allah indinde, işlerin az fakat sürekli olanı değerlidir." Bir Alman ata sözü şöyle der: "Sürekli damlalar taşı bile deler." Damlalar, yumuşak ve zayıf olmasına rağmen, sürekli ve ısrarlı tekrarlandığında, zamanla taşı bile delebiliyor. O halde, başladığımız işte -ağır da ilerlense- sebat etmek çok önemlidir ve başarıyı etkileyen önemli unsurlardan birisidir...


2) TOPLUMSAL İLİŞKİLER İÇİNDE OLMAK:

Toplumdan kopuk münzevi insanlara şans çok ender güler. Başkaları ile sağlıklı ilişkiler içinde olmak ve onların görüşünden, tecrübelerinden yararlanmak bize başarı yolunda çok şey kazandırır. Nitekim HENRY FORD şöyle der: "Muvaffakiyetin sırrı, başkalarının görüşünü kavrayıp onlar gibi görebilmektedir."

Hayatta, her şeyi kendimizin sınamasına ve denemesine imkan da zaman da yoktur. O halde, başkalarının deneyimleri bazen bize ders olmalı ve yol göstermelidir. Akıllı insanlar, yerine göre başkalarının öğüdünü kabul eden, her işte dikine gitmeyen uysal kimselerdir. Gerek fert, gerekse toplum plânında olsun, çağa ayak uydurmak ve mutlu bir uyum sağlamak ancak böyle mümkün olabilir...

Toplumsal olmak, toplumun içinde onunla sağlıklı ilişkiler geliştirmek başarının şartlarından birisidir. Halkımız, topluma ayak uyduramayanları bir özdeyişle şöyle belirler: "Eller gider Mersin'e, O gider tersine". Bizler, tersine gidenlerden olmayalım... Yüce dinimiz İslamiyet de bu konuda: "Toplulukta rahmet vardır, Yüce Allah'ın rahmeti cemaat üzerindedir." Buyurmak suretiyle bize ışık tutmuştur.



Birinci Cildin Sonu

ESERİ OKUYANLARIN YAZILI

GÖRÜŞLERİNDEN ALINTILAR





  1. Okullarda Başarının Yolları 1,2,3 adlı kitapları hakkında Erciyes Üniversitesi Eğitim Bilimleri Bölümü Başkanı’nın isteği üzerine hazırlanan inceleme raporundan alıntı:

Eserde verilen bilgiler gerçeğe uygundur. Eser akıcı, anlaşılır, farklı anlamlara sebep olmayacak şekilde yazılmıştır............. 14.09.2000

Yard. Doç. Dr. Niyazi Can

(Erciyes Üniversitesi Eğitim Bilimleri



Not: Bu öğretim üyesi, Bölümü Öğretim Üyesi)

ayrıca, eserin “bir ahlak kitabı” olduğu görüşünü sözle ifade etmiştir. Raporunda, övgünün yanı sıra

iyi niyetli eleştirilere de yer vermiş ve bu eleştiriler gereğince değerlendirilmiştir.

2) Sevgili Hocam 20.09.2000

Otobüs hareket halindeyken yazıyorum:

....Sizi yolculuğum esnasında tanıdım. Bu kısa zaman içerisinde kitabınızın 1. cildini okudum. 2. cildini 50. sayfasına kadar okuyabildim. Çocuğumun yararlanması şimdilik mümkün değil. Fakat bu kitaptan benim yararlandığım çok şey oldu. Çocuğuma bunları tatbik edeceğime inanıyorum..... Bundan (kitabınızdan) öğrenciler kadar, anne ve babanın öğrenmesi gereken konular var..... Her kesimin yararlanabileceği bir kitap diyorum. Size çok teşekkür ediyor ve başarılar diliyorum.

Yılmaz Ceylan

(Özel bir şirkette Tahsilat Görevlisi)

Kayseri

3) Kayseri İl Müftülüğünün İnceleme Raporundan

Alıntılar:

Rasim Pehlivanoğlu’nun “Okullarda Başarının Yolları 1,2,3” isimli eserini dikkatle inceleyip aşağıdaki kanaatlere ulaştığımı belirtmek isterim.


Aşağıdaki ifadeler 3 ciltlik mükemmel bir eserin anatomisidir.

.....Eserimiz, öğrenciye mücerret bilgi yüklemek yerine, ideal bir vatandaş, iyi bir insan, çalışkan bir öğrenci olmasını hedeflemiş.

Sadece öğrenciyi ilgilendiren bilgiler yerine, veli, öğretmen ve herkesin istifade edeceği geniş bir bilgi sunmakta.....

Muhtevasındaki bilgiler, modern eğitim metedolojisi kitaplarındaki teknik verilere uymasına rağmen, yazar onları aynen kopya etmek yerine, yaşadığı tecrübî bilgileri de eserine yansıtmıştır. Yani, yazarımız anlattıklarını yaşamış, hissetmiş, duymuş, özümsemiş ve eseri öylece meydana getirmiştir.....

Eser, yaşanmış bir ömrün yazıya geçirilmesi, damla damla oluşmuş tecrübelerin insanların istifadesine sunulmasının bariz bir örneğini sergilemektedir.

Kitabın temel amacının, başarı üzerine bina edilmesi, konu bütünlüğünü oluşturmaktadır. Ama asıl gayesinin “iyi insan, iyi vatandaş ve kaliteli öğrenci yetiştirmek ülküsü olduğunu söylemek hiç de abartılmış bir söz olmayacaktır.”

--------------------------------------------------

Bu vesileyle, kıymetli hocamızı tebrik ve takdir ederken, daha nice eserler vererek, genç dimağları engin tecrübesinden istifade ettirmesini gönülden arzu ederim.

04.09.2000

Mehmet Muçhan

Eğitimci-İlahiyatçı

(Kayseri Müftülüğünde Görevli)


FAYDALANILAN KAYNAK KİTAPLAR


1. Aydın, Mehmet - MEŞHUR OLAN FAKİR

ÇOCUKLAR. Ankara Yayınevi İstanbul - 1963

2. Başgil, Ali Fuat (Prof.) - GENÇLERLE BAŞBAŞA.

Yağmur Yayınevi - İstanbul 1967

3. Beşer, Hüseyin - ÖĞRENCİNİN BAŞARI REHBERİ.

Karınca Matbaası Tic. Koll. Şti. İZMİR - 1976

4. Çevik, Mehmet ve Yurdan - OKULLARDA BAŞARININ

SIRLARI. Bahtiyar Matbaası - İzmir - 1976

5. Çubukçu, İbrahim Agah (Prof. Dr.) - İSLAM'DA AHLÂK

VE MANEVİ VAZİFELER. Diyanet İşleri Bşk. Yayını

No:162 ....

6. Demirhan, Pertev (General) - Matbaai Ebuzziya. İstanbul

1930 OĞLUM ÖMER İLHAN'A ÖĞÜTLERİM

7. .... ÖRNEK METİNLER. Diyanet İşleri Bşk. Yayınları –

Emel Matbaası 1982

8. Rado, Şevket - ÜMİT DÜNYASI - Doğan Kardeş

Yayınları. İst. 1967

9. Rado, Şevket - EŞREF SAAT - Doğan Kardeş Yayınları.

İst. 1968

10. Tan, Nail - ÇOCUKLARIMIZA FOLKLOR

HAZİNESİNDEN SEÇMELER. Kültür Bakanlığı

Yayınları - Ankara – 1981

11. Viktor Pauchet (Dr.) - SAADET YOLU. Ahmet Halit

Kitabevi. İst. 1967

12. Viktor Pauchet (Dr.) - DÜŞÜNCELER VE ÖĞÜTLER.

Ahmet Halit Kitabevi - İstanbul - 1943


NOT: Çeşitli sözlüklerden, ansiklopedilerden; içinde atasözleri bulunan çeşitli broşürler, kitaplar, dergiler ve takvim yapraklarından v.b. kaynaklardan da faydalanılmıştır...

RASİM PEHLİVANOĞLU

1928 yılında Ürgüp’ ün Karain Köyünde doğan ve ilkokulu bu köyde bitiren Rasim Pehlivanoğlu, 1947 yılında Kayseri-Pazarören Köy Enstitüsü’nden mezun olmuş, kendi köyü ilkokuluna Başöğretmen (Okul Müdürü) olarak atanmıştır. Ürgüp’ ün Ortahisar Beldesi İlkokulunda Başöğretmen olarak çalışırken, 1955 yılında askere alınmış, İstanbul -Tuzla Uçaksavar Yedek Subay Okulu mezuniyet töreninde, Okul Komutanı’nın konuşmasına –öğrenciler adına- cevap verme hakkını almıştır.

E


rzincan da tamamladığı kıta hizmetini takiben, 1956 sonbaharında Ürgüp’ e dönen Rasim Pehlivanoğlu, Çökek köyünde bir ders yılı çalıştıktan sonra, 1957 yılında yeniden Karain Köyü Başöğretmenliğinde görevlendirilmiştir. Aynı yıl, başkanlığını yaptığı “Karain Köyü Kütüphane Kurma ve Geliştirme Derneği” yoluyla, “Türkiye’nin ilk köy kütüphanesi” bu köyde açılmıştır. Halk hareketi olarak başlayan bu kültürel faaliyet, kısa zamanda Ürgüp’ ün diğer köylerine de sıçramış ve beş köyde daha kütüphane açılmıştır. 1959 Mart ayında memur kadrosu verilen bu kütüphaneler -o günlerdeki meraklı okuyucusunu bulamıyorsa da- hala yaşıyorlar...
1959 -60 ders yılında Kayseri’ye atanan Rasim Pehlivanoğlu, Mustafa Özgür ve Mehmet Karamancı İlkokullarında öğretmenken, Ankara –Gazi Eğitim Enstitüsü’ne dışarıdan devam ederek “Edebiyat Grubu” ve “Pedagoji” bölümlerinden mezun olmuştur. 1964 yılında ortaöğretime geçmiş, Kırşehir’in Mucur ve Çiçekdağı ile Kayseri’nin Nazmi Toker, Esenyurt Orta okullarında Edebiyat Grubu öğretmenliği ve Argıncık rtaokulu Müdürlüğü yapmıştır. 1978 yılında emekliye ayrılmıştır.

Emekli olduktan sonra da eğitimden kopmayan Rasim Pehlivanoğlu, maddi gelir sağlayacak iş tekliflerine sıcak bakmamış ve kendisini yetiştirmeye devam etmiştir: Fırsat buldukça okumuş, incelemiş, araştırmış, gözlemler yapmış ve eğitim ağırlıklı makaleler yazmıştır. Milli Eğitim Bakanlarına kapsamlı eğitim raporları vermiş, çağrıldıkça da Milli Eğitim Şûralarına katılmıştır. Katıldığı 12. 13. ve 15. Milli Eğitim Şûralarında ilginç konuşmalarıyla dikkati çekmiştir...

Ülkemiz milli eğitim uygulamalarındaki başarısızlığın nedenlerini araştıran Rasim Pehlivanoğlu, asıl nedenin “verimli çalışmanın ve iyi öğrenmenin yollarının bilinmeyişi ve uygulanmayışı” olduğu kanaatine varmış; bu konuda öğretmene, öğrenciye, veliye hitap edecek geçerli bir eser hazırlamayı milli görev bilmiştir. Elinizdeki eser, işte bu düşüncelerle plânlanmış ve uzun yılları kapsayan ciddi bir çalışmanın ürünü olarak yazılmıştır. Eğitici değeri olan başka eserlerin hazırlığı içinde olduğu da bilinmektedir.

Yüksek öğrenim görmüş 4 çocuğu ve 9 torunu olan Rasim Pehlivanoğlu, halen Kayseri’de oturmaktadır.






Yüklə 450,41 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   15




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin