BaşÖRTÜSÜ raporu 2007 Sakarya Başörtüsü Platformu


Temmuz 2007 – Başörtülü anne askeri misafirhaneden kovuldu



Yüklə 2,1 Mb.
səhifə42/102
tarix30.10.2017
ölçüsü2,1 Mb.
#22656
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   102

28 Temmuz 2007 – Başörtülü anne askeri misafirhaneden kovuldu


Malatya Tulga Kışlası'nda askerlik yapan oğullarını ziyaret etmek için İstanbul’dan Malatya’ya giden Kurtuluş ailesi, diğer şehirlerden gelen er yakınlarının da kaldığı Astsubay Orduevi Misafirhanesi'ne gitti. Kurtuluş ailesinden anne Hülya ve kızları 16 yaşındaki Emel başörtülüydü. Görevli, başörtülerini “tavşan kulağı” şeklinde bağlamaları durumunda misafirhaneye kabul edilebileceklerini söyledi. Başörtülerin istenilen biçime getirilmesi ile kayıtları yapılan aile, odalarına yerleşti. Bir süre sonra şehir merkezine gitmek üzere misafirhanenin bahçesine çıkan Hülya ve Emel Kurtuluş, kendilerini gören ve isminin Cengiz olduğu öğrenilen bir astsubayın sözlü tacizlerine maruz kaldı. Astsubay, “Ne işiniz var burada, bu kıyafetle burada kalamazsınız. Çabuk çıkın, terk edin burayı” diyerek Hülya ve Emel Kurtuluş'a tacizde bulundu. Cengiz astsubay, Kurtuluş ailesinin misafirhaneyi terk etmesini istedi. Eşyalarını toplayan Kurtuluş ailesi, misafirhaneyi terk etmek zorunda kaldı. (Vakit)

29 Temmuz 2007 – Gül aday olmasa başörtüsü sorunu çözülebilir bir kıvama gelir mi?


Leyla İpekçi Zaman’daki “Eş durumundan fedakârlık!” başlıklı yazısında Abdullah Gül’ün adaylığını başörtüsü sorunu etrafında değerlendirdi: “Gül adaylıktan çekildiğini söylerse hemen hepimiz bunun 'eş durumu' yüzünden bir çekilme olduğunu düşünmeyecek miyiz? Eh, böyle bir adım atmak demek, "eşi başörtülü bir cumhurbaşkanı asla olamaz" diyenlerin söylemini meşrulaştırmak değil midir? O halde ne adına başörtüsü mağdurlarının okuma ve siyaset yapma hakkını savunuyoruz? Başörtüsü sivil bir durum arz ederek Çankaya'ya çıkabilirse, belki orta vadede bu mevzu kendiliğinden çözülmeye gidecektir. Fakat Gül'den 'eş durumu' gerekçesiyle feragat bekleyenler, diyelim bu feragat gerçekleşti, başörtüsü sorununu daha çözülebilir bir kıvama getirmiş olacaklar mı? Madem üniversiteli kızlar halen mağdur, siz de mağdur olun demekle yapıcı bir açılım getirileceğine ihtimal verilebilir mi? Buna bir de Gül'ün kendi 'liyakat etiği'ni başörtüsünü gerekçe göstererek sıfırlayacağını da ekleyin. Bu ülkede dört buçuk yıl Dışişleri Bakanlığı, bir dönem de Başbakanlık yapmış bir siyasetçinin tüm tecrübe ve birikimini bu söylemle uzlaşma adına inkâr etmesi kendine veya başörtülülere ne getirecektir?”

30 Temmuz 2007 – Başörtüsü takıntısının tedavisi için Gül aday olmalı


Yasin Aktay, Yeni Şafak’taki “Gül'ün Cumhurbaşkanı olmama lüksü yok” başlıklı yazısında köşk seçiminin başörtüsüyle ilgili kısmı hakkında şunları ifade etti:Gül'ün adaylıktan çekilmesinin siyasi moral açısından, içinde bulunduğumuz bağlam içindeki faturası çok daha önemli olacaktır. Bu fatura, Gül'ün adaylığına karşı, kalan son inatçı, kindar, sınıfçı, elitist, vesayetçi ve anti-demokratik direnişe alışmış olduğu rüşveti "Sezar'ın hakkı" gibi vermeyi sürdürmek olacaktır... Bir de 4,5 yıllık iktidar süresince okullarda, çalışma hayatında ve TBMM'de başörtüsünü çözememiş olması dolayısıyla AK Parti'nin eşi başörtülü birini seçtirme hakkını kendiliğinden kaybettiğini düşünenler var. Başörtülülerin hem eğitim hem siyaset hakkını savundukları halde eşi başörtülü diye Gül'ün Cumhurbaşkanlığı'na itiraz edenlere Leyla İpekçi çok haklı olarak şunları soruyor: "Madem üniversiteli kızlar halen mağdur, siz de mağdur olun demekle yapıcı bir açılım getirileceğine ihtimal verilebilir mi?" Ayrıca Gül'ün Cumhurbaşkanlığı'na karşı en sağduyulu muhalefetin bile gelip eşinin başörtüsüne takılmış olması, bu konuyu gerçekten çok önemli kılıyor ve tam da bundan dolayı, yani bazılarının takıntı hastalıklarının tedavisi için onun Cumhurbaşkanı olması gerekiyor.”

BAŞÖRTÜSÜ GÜNDEMİ . AĞUSTOS 2007

1 Ağustos 2007 – Türban bayan Gül taşıdı diye 'meşru' mu sayılacak?

Mehmet Ali Kışlalı, Radikal’de yayınlanan “Yumurta küfesi” başlığını attığı yazısında Abdullah Gül’ün köşke seçilmesi halinde “AKP iktidarına hangi boyutta güçlük çıkarabileceğini hesaplıyor mu?” sorusunu gündeme getirirken, asıl güçlüğün Hayrünnisa Gül’ün başörtüsünden çıkacağını şu satırlarla ifade etti: “Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, dikkatle saptanmış, yıllardır uygulanan kurallarına uymadıkları için tasfiye edilen kimi subay-astsubay ailesi için 'kabul edilmez' sayılan türban, şimdi, TSK Başkomutanı eşi olacak bayan Gül taşıdı diye 'meşru' mu sayılacak? Şimdi hemen herkes merak etmektedir; ordu evlerinin türbanla girilmeyen alanlarına, türbanlı Başkomutan eşi gelecek diye kurallar mı değiştirilecek? Yoksa Erdoğan'ı zor durumda bırakmak isteyen kimi AKP muhibbinin (yanlısı) imam-hatip okullarıyla ilgili olduğu gibi 'Artık türban yasağı da kaldırılmalı, kurumların da muvafakat vermesi sağlanmalı' kampanyası açmaları mı beklenecek? Gül'ün işi kolay, ama yumurta küfesi Erdoğan'ın sırtında.”

1 Ağustos 2007 – Türban Köşk'e çıkarsa ülkenin çehresi değişir

Washington Times gazetesinde Tülin Daloğlu imzası ile yayımlanan yorumda, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı adaylığı iddiasını sürdürmesine karşın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Gül'e sözlü olarak destek vermediği belirtildi. “Gül'ün eşinin türban kullandığına” dikkat çekilien yorumda "Eğer Gül cumhurbaşkanı olursa devlet dairelerinde kadınların başlarını örtmelerine engel kalmaz. Bayan Gül başını sıkı sıkı örtüyor. Bu, resmen Türkiye'nin çehresini değiştirir. Atatürk döneminin sonunu simgeler.” ifadesine yer verildi.



2 Ağustos 2007 – Sorun adayda değil, başörtüsünde

Türkiye gazetesinde Nuri Elibol imzası taşıyan bir köşe yazısında, “Eşi başörtülü birinin köşke çıkmasını istemeyen bazı çevreler ve bazı devlet kurumlan var. Milletin yüzde 70'i de iradesini Abdullah Bey'den yana koysa (Halkın seçmesi halinde bu durum rahatlıkla görülür) bu çevreler ve kurumlar Çankaya'da eşi başörtülü birisini görmeye maalesef hazır değiller. Kimsenin Sayın Gül'ün şahsı ile ilgili bir sorunu olduğunu sanmıyorum. Eşi başörtülü kimi aday yaparsanız yapın bu çevrelerin ve kurumların aynı gerekçelerle o adaya karşı çıkacaklarını göreceksiniz. Devlet kurumlarının birçoğu başörtülü bir First Lady'i Çankaya Köşkünde görmeye hazır değiller.” tespitleri yapıldı.



2 Ağustos 2007 – Onlar türbana değil, AKP'nin insanları din üzerinden bölmesine karşıydılar

Ruhat Mengi, Vatan’daki köşesinde, Cumhuriyet mitinglerine katılan “laikliğe saygılı vatandaşlar” için söylenen “türbana (veya başörtüsüne) karşı oldukları” yönündeki açıklamaları “çok haksız bulduğu”nu vurgularken, konuyu şöyle tamamladı: “Onlar türbana değil, 4,5 yıllık iktidarı döneminde AKP'nin insanları din üzerinden bölmesine, laiklik karşıtı söylemlerine, kendilerini dindar bu parti dışında kalan herkesi "din karşıtı" saymalarına, İslamcı anlayışın ülke yönetimini tümüyle ele geçirmesine karşıydılar. Böylece geri dönüşü olmayan bir yola girilip, bir yandan AB isteniyor gibi bir görüntü verilirken diğer yanda köktendinci bir Ortadoğu ülkesine dönüşmekten korkuyorlardı.”



2 Ağustos 2007 – Türban seçimde ağır bastı

İlhan Selçuk, seçim sonuçlarını yorumladığı Pencere adlı köşesinde, “Tesettürlü kadının tepesinde Avrupa giyimli, markalı kravatlı, başı açık erkek... Bu ikili fotoğraf, seçimde AKP'nin oylarını çoğalttı...” diye yazdığı köşesinde şu görüşleri ileri sürdü: “Okulda, üniversitede, memuriyette, daha başka deyişle devlet bürokrasisinde, ciheti askeriyede giyim-kuşam özgürlüğünden söz açılabilir mi?.. Ne Avrupa'da böyle bir özgürlük var... Ne de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde... Türkiye'de siyasal türban çatışması, çok partili rejimin birincil gündem maddesine yıllardan beri oturdu... Daha doğrusu oturtuldu.... Bu devleti ve hükümeti yöneten erkek, Batılı Hıristiyan ya da Musevi gibi ceket-pantolon-gömlek-kravat üzerine alafranga giyinip ünlü markalardan oluşan kılık kıyafetiyle politikada hava atacak... Yanında tesettürlü, türbanlı, tepesinden topuğuna dek örtülü hatunu eş diye dolaştıracak... Ortalıkta bir'eş'yok,.. Eşitlik yok.. Eşitsizlik var. Ancak bu eşitsizlik, yalnız İktidar partisine özgü değil. Anadolu ya da varoş kadını, çeşitli nedenlerle, başını örter, nisa tayfası tesettürü aşan özgürlüğü tadamamıştır... Gerekçesi de yalnız din değildir... Erkek egemenliği... Ve kıskançlığı ağır basar... Kuran-ı Kerim der ki: ‘Egemen erkektir!’”



2 Ağustos 2007 – Türban Çankaya'ya çıkıyorsa orduevlerine de girer

Mehmet Tezkan, Vatan’daki köşe yazısında, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesi halinde “Askerlerle sıkıntı yaşanır mı?” sorusunun gündemde kalacağını ifade ettiği yazısına şöyle devam etti: “Meseleye önce Genelkurmay açısından bakalım.. Askerin sıkıntısı şu: Başkomutanın eşi türbanlı olursa teğmene ne deriz? Başkomutanın eşi türbanlı olursa, teğmeninki neden olmasın. Türban Çankaya'ya çıkıyorsa orduevlerine de girer. Üniversitelere de girer. Kamuya da yayılır. O zaman ne olur? Rejim değişir... Ankara'nın kafasını kurcalayan ama dillendirilmeyen bir soru: Gül aday olursa, Cumhurbaşkanı olursa, türban Çankaya'ya çıkarsa, Genelkurmay Başkanı ne yapar?”



3 Ağustos 2007 – Cumhurbaşkanı eşi türbanlı olmamalı

DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, “Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün adaylığının dayatılmasının gerginliğe yol açtığını” ifade ederek, “Sayılar dikkate alınmadan geniş bir uzlaşma aranmalı” dedi. Sezer, “DSP'nin, eşi türbanlı bir Cumhurbaşkanına itirazı var mı?” sorusuna, “Normalde başörtüsü diye bir sorunumuz yok. Bu dönemde eşi türbanlı bir Cumhurbaşkanı'nın oraya çıkmaya çalışması, yeni gerginliklere yol açabilir. Bu dönem için Cumhurbaşkanının eşinin türbanlı olmamasını tercih ederiz” diye cevapladı.



3 Ağustos 2007 – Gül değil Gül'ün eşinin türbanı tartışılıyor

Serdar Turgut, Gündem adlı köşesinde, “Bu ülkeye Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı yapmış olan bir insanın Çankaya'ya uygun görülmemesi hatta isminin rejim tartışması konusu haline getirilmesi hem ayıp hem de tuhaftır.” dedikten sonra konuya şöyle devam etti: “Aslında bu konuda Gül değil Gül'ün eşinin türbanı tartışılıyor. Bunu açıkça söyleyemiyor. Herhalde bunun tartışma konusu olmasından utanıyor olmalılar. Başbakan, Gül ismini ilk açıkladığı zaman onun yerine farklı bir isim söyleseydi bugünlere gelinmeyecek, böylece de kendisini zor bir işin içine sokmamış olacaktı.”



3 Ağustos 2007 – “Sistemin kendini koruma refleksi”

Akşam yazarı İsmail Küçükkaya, “Abdullah Gül cephesinden bakınca” adlı yazısında, “Gül, "Başkent güç dengelerini" ve "kurumsal hassasiyetleri" iyi görememişti, Sonuçta, kendi kişiliğinden bağımsız çok daha farklı tarihsel-ilkesel sebeplerle seçilmesi önlendi, O bu süreci kendisinin "haksızlığa uğradığı" inancıyla yorumluyor. Olup bitenler Gül'ün kendisiyle ilgili değildi, Türkiye'nin gerçeklikleriyle ve dengeleriyle ilgiliydi Çok açıktır ki, "türbanlı bir cumhurbaşkanı eşine" geçit verilmedi. Sistem, Başbakan eşi, bakanların büyük bölümünün eşleri için türbana ses çıkarmaz, 4.5 yıllık AK Parti iktidarına direnç göstermezken ‘işin içine Çankaya Köşkü' girince set çekti. Bu da "sistemin kendini koruma refleksiyle" ilgiliydi.” yorumunu yaptı.



Yüklə 2,1 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   102




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin