Asla kafanı kuma gömme! Ben biliyorum sen oradasın.
Ne olursa olsun hiç gerilme, hiç strese girme! Hemen alternatif bir yol, bir çözüm bulmaya çalış. Bu yol bazen yüksek sesle şarkı söylemek bile olabilir. Unutma, strese girince bir zaman sonra işe yaramaz olduğunu düşüneceksin. Bunun sonucu olarak da beynin senden yana çalışmaktan vazgeçecek. Bence buna hakkın yok! Stresle sorunu çözemeyeceğini ezberlemen lâzım. Kafanı kuma gömme. Madem ortada bir sorun var, sorunu gidermeye çalış
Kemiren Böcekler...
Beyin
Ağiarnan sızlaman çözüm olacaksa, akrabalarını birden a*lavın. Yok böyle bir sev.
Ben mücadelemi verirken, bana hayır diyenlere hiç . m Hep hatayı kendimde aradım. Bir yerlerde bir kızmadı . a Banıyordum. Tamam adamların kapasitesi hata yap g yetmiyordu ama bu bir mazeret sayılmaz-beriMatlaka bir yerlerde kapasitesi uygun birileri olacaktı. dl-
taa
h fazla sayıda görüşme yapmam gerekiyordu. Yap-
unda oldu işte. Anlayan birileri çıktı. Benim otu-
tim T derime yanma gibi bir alternatifim de vardı şüphe-
rup Kaa ^^ Her gittiğim yerde sanki daha önce binler-
siz. Yap gjbj diyordum. Az önce neredeyse beni
ce iş yaP § aşağılayan adamı ve tüm söylediklerini ken-Ü°T fnHPonunla baş başa bırakarak ç.k.yor, yeni bir he-y'eclnla yandaki kap.y. vuruyordum.
ve hiç kimsey' inmal etme- Verdi-
- • özlerden asla dönme. Hayatta hiçbir yere geç kal-gın S
Y hiçbir zlerden
oonuna kadar git, başarmadan da geri dönme. İşi-ma "kemmel ve zamanında yap... alnın ak ve yüreğin
rahat olsun.
Ya da herkesi ve her şeyi ihmal et. Verdiğin söz-• qla tutma- Her yere geç git. Canın yandı mı başa-düşünme, hemen geri dön. İşini baştan sav-
' 9ir ve her defasında
176
177
Ben Dünyanın En Akıllı insanıyım
...Ve dedikodu böceği! Beynin küçülüyor, çünkü dedikodu yapıyorsun...
Dedikodu da bir başka böcek. Öyle enterasandır ki; istediğine sor, hiç kimseden "Ben dedikodu yaparım."
Şeklinde bir cevap alamazsın. Herkes dedikoduya karşıdır ama...
Beyni küçülten bir başka unsur da dedikodudur. Çünkü sonunda mutlak bir pişmanlık vardır. İlginçtir; insanlar çoğunlukla birilerine anlatmamaları gerektiğini bile bile sırlarını başkalarına anlatırlar. Sonra da pişman olurlar. Bu gerçekten çok ilginç. İçinden bir ses: "Hayır yapma, sakın anlatma!..." diye bağırır ve bu ses kulaklarını patlatır-casına yüksektir. İçin içini yer ve sen anlatmaya devam edersin. Anlatacakların biter, arkadaşın gider, vicdanınla baş başa kalırsın. O ses geri döner ve anlatmamalıydm der. "Evet anlatmamalıydım." dersin ama iş işten geçmiştir. Bilinçaltı kayıtlarını tutan adam anında olumsuzlar hanene bir çentik atar. Sen de kayıtlarını tutan adamın yerinde olsan aynısını yapardın!
Birilerinin arkasından konuşmak kadar iğrenç ve anlamsız bir şey tanımıyorum. İş yerinde bir arkadaşına kızarsın. Ama ona kızdığını asla belli etmez, sonra da başka birini bulup, hararetli hararetli anlatmaya başlarsın. Mehmet bugün ne yaptı biliyor musun?... İşin garibi rahatlarsın da! Kimse de sana: Yahu kardeşim, adam yan odada niye ona söylemiyorsun? demez. Ama aynı adam, yani derdini anlattığın vatandaş, sen gittikten sonra bir başka-
Beyin Kemiren Böcekler...
sını bulur ve ona senin için: "Yahu şu Ahmet dedikodu yapmayı ne çok seviyor." diyerek senin dedikodunu yapar. Uzun lafın kısası, inanılmaz güzel rol yapıyoruz. Sahtekâr, riyakâr olup çıktık. Böyle giderse beynimiz küçülmekle kalmayacak, bitecek. Kafanda soru işaretleriyle yaşamak istemiyorsan insanlarla konuş, onlara doğru bildiğini söylemekten çekinme! Transparan düşün.
İçimden bir anı anlatmak geldi: Ah be Mahmut, ah...
î •'•
Yıllar önce çok sevdiğim bir arkadaşım bir şirkete genel müdür olmuştu. Onu kutlamak üzere ziyaretine gittim. Odasındaydı. Geldiğimi haber ettiler, içeriye girdim. Genel müdürlük koltuğunda oturan benim en iyi arkadaşlarımdan biriydi. Gurur duydum onu öyle bir makamda görmekten. Yanında birileri vardı. Ama bir şeyler ters gidiyor gibiydi. Çünkü 10 yıllık arkadaşım, ben odasına girdiğimde hiç kımıldamadı koltuğundan. Kendi kendime, "Mahmut'a bak, nasıl da değişmiş! Genel Müdür olunca insanlığını unutmuş. Halbuki yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi bizim. O benim kan kardeşimdi. Mahallede, lisede, üniversitede, her yerde beraberdik. Bizi ayrı gören hiç olmadı." Olup biteni ak-< lım almıyordu. Büyük dostum, canım, ciğerim, kardeşim beni görünce yerinden kalkmadı bile.
Biraz sonra yerinden kalktı ve kasıla kasıla dışarı çıktı. Böyle kasılmasını da anlayamıyordum. İyice midem bulandı. Sıkıldım, çok sıkıldım. Bir an önce ı oradan uzaklaşmak istiyordum. Sert bir iki direktif
178
179
Ben Dünyanın En Akıllı İnsanıyım
verip, daha da fazla kasılarak koltuğuna geri döndü. Mafya usulü yürüyüşü gerçekten çok iğrençti. Ne içersin sevgili dostum dedi. Ben gitmek istediğimi ve hiçbir şey içmek istemediğimi söyledim. Çok diretti ve zorla çay söyledi. İyice gerilmiştim. Biraz sonra herkes çıktı ve odada sadece ikimiz kaldık. Çaylar geldi. Çaycı, Mahmut'a bir ilaçla bir bardak su verdi. İlacını içerken konuşmaya başladı bizim kasıntı dostumuz. "Erdal'cığım kusura bakma, sen geldiğinde de ayağa kalkamadım. Geçen hafta belimden ameliyat oldum ve halen acı çekiyorum. Eski günlerdeki gibi sarılamadım sana. Beni bağışla! Zaten dikkat ettinse, yürürken dik dik yürüyorum. Gören de kasıldığımı sanır. Neyse ki sen yabancı değilsin." dedi.
Düşünsene üç dakika önce o odadan çıksay-dım, kim bilir arkasından neler söyleyecektim. Belki de dostluğumuz sona erecekti. O gün bir kez daha anladım, hiçbir şey göründüğü gibi değilmiş. O gün vazgeçtim, tüm peşin yargılarımdan. Anlamadan, dinlemeden hüküm vermek bana göre bir iş değil.
Transparan Düşünme Metodu
Yıllar önce yönetici olarak çalıştığım fabrikada, yöneticiler arasında inanılmaz bir soğuk savaş ve kin ortamı yaşandığını fark etmiştim. Herkes birbirine gülüyordu. Herkes birbiriyle alay ediyordu. İstisnasız herkes, ama herkes birbirinin kuyusunu kazıyordu. Bu bir yandan işlerin aksamasına sebep oluyor, diğer yandan da herkesin beynini küçülterek, bizleri sahtekarlığa itiyordu. Bir sorun varsa, bu sorunu asıl bilmesi gereken insan dışında herkes biliyor ve
Beyin Kemiren Böcekler...
sorun bir türlü çözülemiyordu. Dedikodu konusu açılınca da çok ilginç şeyler yaşanıyordu yemekhanede. Üç dakika önce Ahmet'i Mehmet'i çekiştiren insanlar, dedikodu yapmanın iğrençliğinden bahsediyor, üç dakika sonra da kaldıkları yerden devam ediyorlardı... insan işte!
Bir gün servis aracında Arkadaşlar ben "Transparan Düşünmek" diye bir metot keşfettim. Diyorum ki birbirimize istediğimizi söyleme hakkımız olsa, birbirimizin arkasından konuş-masak, ne güzel olurdu değil mi? Seninle ilgili bir sorunum olduğunda sana söy-leyebilsem harika olurdu. Yani demek istiyorum ki, ben birini sevmiyorsam bunu doğrudan ona söyleye-bilmeliyim. O da bana geleneksel kalıpların dışına çıkarak; "Sen beni sevmiyorsan, ben seni hiç sevmiyorum" yerine "Neden?" diye sorabilmeli. Böylece ben gerekçemi açıklama, o da kendini düzeltme fırsatı bulabiliriz, dedim.
Önce anlamakta güçlük çektiler. Daha iyi anlamalarını sağlamak için bir örnekleme yaptım. Fabrika Müdürüne dönerek: Mesela "Zeki Abi ben senden nefret ediyorum" dedim. Hepsi gülmeye başladı. Ben ciddi bir ifadeyle şaka yapmadığımı, hakikaten Zeki abiden nefret ettiğimi söyledim. Birkaç saniye sonra Zeki Bey sinirli bir şekilde ayağa kalktı. Geleneksel bir tepki vermeyi deneyecekken ben "Transparan düşünmek" diye bir hatırlatma yaptım. Tekrar gülüştük. Bir an bocalayan ve neye uğradığını şaşıran Zeki bey sordu: "Neden?" Ben de onun kusurlarını anlattım. Gündüz işin en yoğun zamanında, adamlarımı alıp alakasız işlerde kullandığını, ben de yaşına hürmeten bir şey söylemediğimi fakat bunun şirkete zarar verdiğini anlattım. Beni haklı buldu! O da bana gerekçelerini ve beğen-
180
181
Ben Dünyanın En Akıllı insanıy
ırn
Beyin
Kemiren Böcekler..
mediği yönlerimi anlattı. Müthiş bir şeydi bu eğer uygula-yabilirsek, hatalarımızı görebilecektik artık. Elbette ki bu metot benim Zeki abiye yaptığım gibi ulu orta, herkesin içinde uygulanmayacaktı. O, pilot bir uygulamaydı sadece ve bunu herkes anladı. Sorun kimleri ilgilendiriyorsa, onlar kendi aralarında, hiçbir kaygı taşımadan çözeceklerdi sorunlarını.
O gün herkes birbirine gülerek de olsa bir takım itiraflarda bulundu. Meğer birbirinden nefret eden ne çok insan varmış. Bu metot kısa sürede özümsendi ve fabrikada inanılmaz bir dostluk ortamı oluştu. Artık birbirimizi arılıyorduk. İşlerimiz hızlandı. Mükemmelleşme yolunda yeni adımlar atılmaya başlandı. Mesela ben farkında ol-madan kulağımı karıştırdığımı, bunun iğrenç gözüktüğünü üretim müdüründen öğrendim ve bu huyumdan vazgeçtim.
O günlerden son bir anı:
Ağzı kokan ve kanayan diş etlerinden dudaklarına sürekli kan bulaşan bir müdürümüz vardı. Adamı görsen bire beş bahse girersin; bu adam on dakika önce bir kedi yemiştir diye. Ağzının kokusunu beş metreden çok net duyabilirdin. Transparan Düşünme Metodunu geliştirene kadar bu kokuyu ve vahşet tablosunu çektik. Aman adam kırılmasın diyorduk sürekli. Hep arkasından konuşuyor, yanımıza yaklaşmasını da istemiyorduk. Bir an önce gitmesi için bildiğimiz tüm duaları okuyorduk. Bazen "Bu adam nasıl bunun farkında değil? Kimse söylemez mi?" filan diyorduk.
Bir gün odasında tek yakaladım onu ve "Arif abi seninle bir şey konuşmak istiyorum." diyerek söze girdim. Ağzının koktuğunu ve insanların ondan kaçtığını ama bunun basit bir sorun olduğunu, isterse bu durumdan kurtulabileceğini söyledim. Dikkatle dinliyordu. Cebimden onun için aldığım ağız spreyini ve küçük aynayı çıkardım. Ara sıra bu küçük aynaya bakıp, dudaklarına biriken kanı temizlemesini önerdim. Adam inanılmaz mutlu oldu. Elini omzuma koyarak, "Sen bir dostsun." dedi.
Altı ay önce karşılaştım Arif abiyle. Bana, çaktırmadan cebindeki spreyi göstererek tebessüm etti. Çok mutlu oldum. Ha Unutmadan dudaklarmdaki kandan eser kalmamıştı. Kedi yemeyi bırakmış anlaşılan.©
Kim bilir belki senin de, bilmediğin ve insanların sen kırılmayasın diye söylemediği ne garip huyların vardır. Arif abi de bilmiyordu ama yıllarca dudağındaki kanla ve ağzının kokusuyla dolaştı. Ben de bilmeden yıllarca olur olmaz yerlerde kulağımı karıştırdım.
Dürüst olmak ayıp mı?
Biriyle iş konuşuyordum. Adam yalan söylüyordu. Konuşmanın bir yerinde kesip "Özür dilerim ama hiç inandırıcı değilsin. Yalan söylediğini düşünüyorum." dedim. "Bu ne demek oluyor?" deyip tepki verdi. Ben de "Sinirlenmene gerek yok. Ben sadece senin doğru söylediğine inanmıyorum. Eğer bunu sana söylemesem, dışarıdaki insanlara anlatacağım ve sen cevap veremeyecek-
182
183
Ben Dünyanın En Akıllı İnsanıyım
Beyin
Kemiren Böcekler...
sin. Bunu senin yüzüne söyleyerek sana, beni ikna etmen için bir şans vermiş oluyorum. Şimdi beni ikna et!" dedim. Sonuç harikaydı. Adam dökülmeye başladı. Benimle ilgili endişelerini de anlattı. Birbirimizi sonuna kadar dinledik. İkimiz de ikna olduk. Odadan çıktığımda kimseyle dedikodu yapmama gerek kalmadı. Ben her şeyi biliyordum artık.
Aman Haa!
Bildiklerimizle değil, alışkanlıklarımızla yaşıyoruz. Çimenler mavi, denizler kırmızı olsaydı ne tuhaf olurdu değil mi? İlk başta bu soruya evet dersin. Ama öyle değil işte, doğduğumuzda çimen mavi, deniz kırmızı olsaydı; biz, şimdi, "Çimenler yeşil olsaydı ne kadar tuhaf olurdu." diye düşünecektik.
Birileri biz doğduğumuzda bize sivrisineğin sevimli bir hayvan olduğunu söyleseydi, şimdi bir çoğumuz evde sivrisinek besliyor olurduk...
Bize neyin yanlış, neyin doğru olduğunu başkaları anlatmış, biz de öylece kabul etmişiz. Sevgili okurum, dostum, gel kıralım bütün zincirleri. Bizim de kendimize ait doğrularımız olsun. Sadece birilerinin dediği gibi değil, biraz da kendi bildiğimiz gibi yaşayalım. Göreceksin, kısa bir zaman sonra her şey nasıl da değişecek.
Kendi bildiğin gibi yaşamak! Elbette ki bu %100 mümkün olamaz. Olmamalı da. Tamamen kendi bildiğin gi-
bj yaşamaya kalkarsan; bu, tüm toplumu ve sosyal çevreni yok sayman demektir ki, bu yapılabilecek en büyük hata olurdu. Ama birileri kırılmasın diye bu kadar kasılmanın da bir esprisini göremiyorum. Konuşmalıyız. Birbirimizle konuşmalıyız.
Adamın gözünde çapak var ve sen sırf o adam üzülmesin diye bunu ona söyleyemiyorsun. O da, akşama kadar iğrenç iğrenç dolaşıyor...
Bunu yarın denesene: Paçanın birini kıvır ve otobüse bin! Herkes senin paçana bakacak ama kimse "Beyefendi / Hanımefendi paçanızı düzeltin." demeyecek! Trans-paran düşünmek zorundayız. "Seni sevmiyorum Erdal." diyebilmelisin, ben de sana, "Sen beni sevmiyorsan ben seni hiç sevmiyorum." demek yerine, beni neden sevmediğini sorabilmeliyim. Sen de bana gerekçeni anlatmalısın... Eğer bunu başarabilirsek, herkes iyi olmayan yönünü kısa bir zamanda düzeltebilir.
Sürekli farkında olmadan burnunu karıştıran bir insanı uyarmazsan, o zaten farkında değil, bu huyundan nasıl vazgeçer ki? Çok sıkıcı konuşan ve konuşmaktan da zevk alan bir insanı eğer uyarmazsan susmayı nasıl tercih eder? İnanılmaz bir inatla zor olanı tercih ederek, o insanla daha az görüşmeye çalışıyorsun, ondan kaçıyorsun. İlle de dinlemek zorundaysan tiyatro yapıyorsun. Halbuki yapman gereken şu: Söz konusu gevezeyi bir kenara çekerek, "Bak dostum, sen konuşmayı çok seven bir insansın. Ama insanlar senin konuşmalarından bazen sıkılıyorlar. Bence daha az konuşmalı daha çok dinlemelisin." demen gerekiyor. Sana küsse de, darılsa da emin ol ki, bu cümleyi dikkate alarak daha az konuşacaktır.
184
l
185
Ben Dünyanın En Akıllı insanıyım
İnsanlara içinden geldiği gibi davranmaya başladığında ilk başlarda yadırganabilirsin! Ama kısa bir zaman sonra insanlar buna alışır ve senin için: Ha Ayşe mi? O öyledir. İçinden geldiği gibi davranır, çok açık sözlüdür
derler. Ne garip değil mi? insanlar açık sözlü olmanın bir erdem olduğuna inanırlar ama bunu uygulamaya çekinirler. Yanlış anlaşılmaktan, dışlanmaktan korkarlar. Halbuki dikkat et, toplumda böyle insanlar, sanılanın aksine hep sevilirler. Riyakar değildirler ve herkes onların sözüne güvenir. Bunlar Özü sözü bir olan insan diye geçer lugatımızda.
Çevrendeki insanlara da anlatsan, onlar da "Trans-paran düşünme"ye başlasalar, çoğalsak, yıllar sonra açık sözlü olmak, dürüst olmak, erdem olmaktan çıkmış olmaz mı? Bizden öncekilerin başaramadığını biz başarabiliriz.
Muhalefet Mucizesi
İnsanlar kendilerini eleştiren insanları pek sevmezler. Halbuki eleştirilmek muazzam bir güçtür. İnsanı mükemmele sürükler. Eğer hiç eleştirilmiyorsan, emin ol ki yanlış yoldasın. Ya birileri sana şirin görünmeye çalışıyor, ya da yok sayılıyorsun.
Eleştirilen insan ister istemez söz konusu eleştirileri dikkate alır ve kendini geliştirir.
Etkilenmediğini söylesen de etkilenirsin...
Yıllar önce bir iş görüşmesine gidiyordum, bir arkadaşım "O kravat o gömleğe hiç olmamış." demişti. Ben de sert bir üslupla 'sana ne?' demiştim.
Beyin Kemiren Böcekler... ,"
Arkadaşım gittikten sonra eve geri döndüm; başka bir kravat takıp görüşmeye gittim ama o bunu hiçbir zaman bilmedi.
Hiç eleştirilmeyen insansa kendini daima en iyi zanneder ve asla gelişemez.
Zavallı adam...
Belediye başkanı olmak en büyük hayaliydi. Gece demedi gündüz demedi çalıştı. Sürekli okudu. Kültürlü bir belediye başkanı olacaktı. Şimdikileri hiç beğenmiyordu. Kendini geliştirmek adına onlarca seminere katıldı. Akşamları gitar kursuna, hafta sonları : da yabancı dil ve resim kurslarına katıldı. Günlük gazeteleri okumadan uyuduğunu gören pek yoktu.
Aradan birkaç yıl geçti. Seçim oldu. Bu entelektüel adam başkan seçildi. Yıllar sonra hayalindeki koltuğa oturmuştu. Belediyedeki ilk günüydü. Birta-
~: nışma toplantısı tertip ederek, tüm çalışma arkadaş-
: larını topladı. O mütevazı üslubuyla;
-Arkadaşlar, bu dönem birlikte çalışacağız. Ben tek başıma bir hiçim. Biz bir ekibiz. Örnek bir belediye olacağız. İnsanlar bizi parmağıyla gösterecek, dedi... Herkes avuçları patlayıncaya kadar alkışladı bu entelektüel, bu idealist adamı. Ben de alkışladım.
...Biraz sonra çaycı geldi ve 'efendim, içmek için ne emredersiniz' dedi. 'Zahmet olacak, çay alayım' dedi genç başkan.
186
187
Ben Dünyanın En Akıllı insanıyım
Beyin Kemiren Böcekler...
...Biraz sonra imar müdürünü odasına çağırdı bizim başkan. İmar müdürü başkanın odasına girerken, 'beni emretmişsiniz efendim' dedi ve 'zatı alileriniz nasıl emir buyurursa efendim' diyerek, başkanın verdiği görevi yerine getirmek üzere odadan ayrıldı.
...gelen emret başkanım dedi, giden emret başkanım dedi. Uzun sürmedi. Başkan kendisinin bir emir makamı olduğunu anladı ve emretmeye başladı.
Geçen hafta eski arkadaşımı, başkanı görmek üzere belediyeye gittim. Dışarıda bekliyordum. Başkanın kapısının önünde tam altı tane görevli vardı. 5-10 dakika sonra bir zil sesi duyduk. Bir anda herkes yerinden fırlayıp esas duruşa geçti. Başkan dışarı çıktı ve çok yüksek bir sesle emretti: "Lavaboyu hazırlayın!" Lavabonun da tıpkı bir evrak gibi hazırlanabileceğini o gün öğrendim. Ayaktaki adamlardan en uzun boylu olanı hemen atladı: "Efendim, lavabo emrettiğiniz şekilde hazır." Başkan lavaboya yönlendi. Bir dakika sonra bağıra bağıra üzerimize yürüdü: "Ulan hani bu lavabonun kağıt havlusu? Adamı deli ediyorsunuz. Bir şeyi 50 defa söyletmek hoşunuza mı gidiyor?" dedi ve tekrar odasına geçti. Oturduğum yerden fırladım ve vay be, vay be diye diye belediyeden çıktım ve evimin yolunu tuttum...
İki yıl önceki entelektüel adam, asil başkan, yerini saçma sapan bir ukalaya devretmişti.
İşte bu adamı bu hale getiren, "eleştirilmemekten" başka bir şey değildi. O artık bir başkandı ve ne yapıyorsa doğruydu. Artık çırılçıplak da olsa, altın kakmalı bir kostümü vardı onun.
İşin daha da kötü yanı, başkanın bu durumu asla bilemeyecek olmasıydı. Zavallı adam!
Birileri beni ömrümün sonuna kadar eleştirseler ben
kesinlikle dünyadaki en güçlü adam olurdum. Ama
ne yazık ki, yanlış anlaşılma korkusu insanları hep
engelleyecek ve ben asla gerçek DEMİRKIRAN'ı
tamyamayacağım, tabi ki sen de...
Muhalefet Departmanı
Herkes övülmekten ve iltifattan hoşlanır. Herkes eleştirilmekten nefret eder. (Herkes dedikse anla işte, istisnalar falan filan...) Fakat bu eleştirilmekten kurtarmaz insanı.
Düşün ki senin dışındaki herkes seninle ilgili eleştirileri bilir de bir sen bilmezsin. Bizim köyde bunun adına dedikodu derdi yaşlı amcalar. Bu her devirde ve her yerde tehlikelidir. Hatta günümüzde birçok firma bu yüzden batmaktadır.
Firmalarda bir dolu departman olmasına rağmen (Muhasebe, pazarlama, üretim, AR-GE, bilgi işlem, planlama, insan kaynakları...) hiçbir firmada muhalefet departmanı diye bir departman yok. En azından ben öyle biliyo-
188
189
Ben Dünyanın En Akıllı insanıyım
rum. Halbuki böyle bir departman, hem de yönetim kuru
lunun bile üzerinde olsa, işi sadece eleştirmek olsa ne
manyak olurdu kim bilir! Düşünsene, adamın işi bu. Firma
da neye bakarsa baksın, onda eleştirebileceği bir şey ara
yacak. $
Bu departmanın tüm üyeleri profesyonel olacak. Şirketin tüm üyeleri, genel müdürden çaycıya kadar herkes eleştirilerini yazılı olarak bu bölüme iletecek. İşi sadece eleştirmek olan bu insanlara kimse gücenip darılmayacak. Çünkü bu departman ne kadar çok eleştirirse, işini o miktarda iyi yapmış sayılacak ve bu uygulama amacına ulaş-tıkça-ki kesinlikle ulaşacaktır- insanlar eleştirmenin ve eleştirilmenin gücünü anlayacaklar. Bu yeni ahlak tüm insanlara yansıyacak.
Muhalefet departmanını, mükemmele ulaşmak için düşünmüştüm. Gerekli ve olmazsa olmaz detayların tespit edilmesi için olağanüstü bir fikir bu! Firmanda
bu departmanı profesyonel bir kadro ile harekete geçirirsen top atsalar yıkılmazsın artık...
ıpcek: Gereksiz ayrıntılar. bilmeyen bir kadın...
Beyin Kemiren Böcekler...
-<; Bir başka kemi
•P
c Saatini g&f> "
aat ilerideydi. Ben de kendisine: Saatitam P.'rj geri almayı unutmuşsunuz." "Sanırım saatin'^ eSsümle yüzüme baktı ve: "Ara-dedim. İnce bir t saati geri almayı bilmiyorum." de-mızda kalsın, b^"1 â,rdım... Sonra anlattı: "Ben yedi. "Ne?" diye ^^\em, çünkü herkes yapabilir, mek yapmayı ^' araba kullanmayı da bilmem. Basit bir iş... &<*?< t,ir İŞ ve herkes yapabilir... ve çünkü o da b0$!\,|rnayı da bilmem, çünkü buna ben saatimi gerl Asanların daha kaliteli, daha vaktim yok! $e** jçin çalışıyorum. Benim eğlen-sağlıkh yaşam^^^ ^ayat\m, her şeyim işte bu ..."
cem, mutluluğ1^ '
l,ğa adamış bu kadın, günde sa-Hayatını Ws&or, haftada en az üç seminer dü-dece iki saat uVu>'c0cuğun yaşaması için mücadele zenliyor, yüzler^0 L,utluluğu için gece gündüz aralık-veriyor, insanlığ'n ^ bahsettiğimi bilen bilir. Bılme-sız çalışıyor... ^,-eni^Bu ismi bir yerlere not edin!: yen de yakında " "Prof. Dr.
Her kurum bir muhalefet departmanı oluşturursa kısa bir zaman sonra tüm dünya eleştirilmeyi özümser. Bu da dedikodu denilen o illeti tarihe gömer ve başkan, bakan, başbakan, yöneticiler... çıplak dolaşmaktan kurtulurlar.
Bazen bana 'Bu iş bu kadar basit mi?' şeklinde sorular yöneltiyorlar. Hayır, elbette bu kadar basit değil, çok daha basit diyorum onlara...
ani şu beyinleriyle harikalar yara-
Aborjinleri bilirsif1' o|ağanüstü şeyler başarmalarının
tan insanları... Onlar"1 yılarla ilgilenmemeğidir. Duşun
tek sebebi, gereksiz ayl|tan tek şey kum. Elbisen bile yok!
ki çöldesin, dikkatini da9 p|ak olduklarına inanmıyorlar, çun-
Çıplaksın, aslında oniar*eS giyinmiş demektir. Tabii ki boy-
kü herkes çıplaksa, az\, gaz faturası, telefon fatu-
le bir ortamda; e
190
191
Ben Dünyanın En Akıllı insanıyım
rası, televizyonun anteni, gökdelenlere düşen uçak, dep-l rem sıkıntısı, vergi borçları, gömleğinin ütüsü... gibi ayrırt-l tıların olmadığı bir ortamda beynini kullanmaktan başka| hangi alternatiften bahsedilebilir ki?
Aklıma geldi de birden! ...ve insanoğlu ütüyü keşfetti.
İnsan kadar garip başka bir yaratık yoktur herhalde. Aklı ile önce ütüyü bulmuş, sonra da çift ütüden rahatsız olmuştur.
Ütünün olmadığı devirde herkesin pantolonu kırışıktı, kimse de aldırış etmiyordu. Çünkü herkesin pantolonu kırışıksa, herkesin pantolonu ütülüdür. Sonra insanoğlu ütüyü buldu, kısa bir zaman geçti. Ütüsüz sokağa çıkmak ayıp oldu.
Teknoloji iflahımızı kesti... Eski bir dosttan ince bir sitem...
Sen ne yaptığının farkında mısın dostum? Son
zamanlarda beyninden başka her şeyi kullanır oldun.
Evinin telefon numarasını hattrlayamadın geçen gün
; de, iki yüz elli hafızalı cep telefonundan öğrendin
••"-•'"•< kendi numaranı. Oysa eskiden yüzlerce telefon nu-
nü
Hesap makinen olmadığı için 76'yla 13'ü cari pamadın o gün. Kilitlenip kaldın. Ne kadar da körelj mis ana makinen.
Beyin Kemiren Böcekler...
Hatırlıyor musun, eskiden üç saat yürüyüp yorulmazdın sen? Şimdi arabasız hiçbir yere gitmiyorsun. Yan sokaktaki komşuna "Arabam tamirde, yarın gelelim" dedin geçen akşam. Senin adına ben utandım. En çok da "Son zamanlarda insanlar ne kadar da genç ölüyor" diye mırıldandığında kahroluyorum. Ne bekliyordun ki?
Eskiden elektrik kesilince de çalışabiliyordun ama şimdi? Elektrik kesilince işin bitiyor. Saatlerce oturuyorsun.
Maazallah bir uydun düşse işin bitecek, tüm dünyayla irtibatını keseceksin...
Eskiden arkadaşların vardı, uzun uzun sohbet ediyordun. İntihar etmek isteyen dostunu belki de bir kelimenle caydırıyordun. Şimdi arkadaşının intihar ettiğini televizyondan izleyip cenazesine gidiyor: "Allah Allah bunu yapacak biri değildi, nasıl yaptı halen aklım almıyor." diye garip garip sorular soruyorsun.
Artık en büyük dostun televizyon oldu. Ama o seni anlamıyor ki! Bile bile teslim oldun ona. Öyle bağlandın, öyle yapıştın ki istesen de bırakamıyorsun onu.
Dostları ilə paylaş: |