Birinci Bölüm / allah'i tanimak



Yüklə 1,3 Mb.
səhifə22/80
tarix21.08.2018
ölçüsü1,3 Mb.
#73543
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   80

Sonuç


Evren için birkaç tanrının varlığı düşüncesi, tanrıyı "maddî" ve "hazırlayıcı" nedenlere benzetmekten kaynaklanan bir hatadır. Yâni, bir sonuç için birden fazla "maddî" ve "hazırlayıcı" nedenin varlığının mümkün olduğundan hareketle evrenin birden fazla yaratıcısının varlığı düşüncesi ortaya konmuştur. Oysaki varlık veren yaratıcı bu tür nedenlere benzetilemez ve bu yüzden bir sonuç için birden fazla var edici yaratıcının veya tedbir ve düzeni elinde bulunduran rabbin olması mümkün değildir.

Böyle bir zannı ortadan kaldırmak için bir yandan "var eden neden" kavramı üzerinde düşünmeli ve bir yaratık için var edici nedenin birden fazla olmasının düşünülemeyeceği ortaya konmalı, diğer yandan birbiriyle tam bir uyum içinde bulunan bu evrenin düzeni hakkında düşünmeli ve böyle bir düzeni birden fazla yaratıcı ve tanrının yaratmış olması veya düzenlemesinin mümkün olmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır.

Allah'ın bazı salih kullarının tek başına yaratıcılık ve rablik değil de, Allah'ın verdiği bir velâyet makamına, yâni Allah'ın izniyle bu âlemde tasarruf hakkına sahip olduklarına inanmak, asla tevhid inancıyla çelişmez. Nitekim Resulullah'ın (sallallahu aleyhi ve âlih) ve Ehlibeyt İmamları'nın teşriî velayet hakkına sahip olmaları, yani toplumu yönetmede ve ilâhî kanunları ulaştırıp açıklamada yetkili oluşları, Allah Teâla’nın bu sahadaki rububiyetiyle çelişmemektedir. Çünkü bu velâyet hakkı, Allah'ın izniyle ve O'nun emriyle gerçekleşmiştir.

Sorular:


1- Şirke bulaşmış inançların ortaya çıkma nedenlerini açıklayınız.

2- Şirke dayalı inançların temeli nedir?

3- Yaratıcılıkla rububiyet arasındaki karşılıklı gerekliliği belirtiniz.

4- Niçin her varlık için birkaç yaratıcının var olabileceği düşünülemez?

5- Niçin her varlığı, ayrı ve belli bir yaratıcının yarattığı farz edilemez?

6- Bütün kâinatın bir tek yaratıcısı olduğu, ama aynı zamanda kâinatın birden fazla yönetici ve efendi tarafından idare edilebileceği neden farz edilemez?

7- Tanrının birden fazla olabileceği kuruntusu nereden ortaya çıkmıştır, bu batıl görüş nasıl çürütülür?

8- Allah'ın has velilerinin tekvinî velayete sahip olduğuna inanmak, yaratıcılık ve rububiyette tevhid inancına neden ters düşmez?


17- TEVHİDİN ANLAMLARI

Giriş


Sözlükte "birlemek ve tek saymak" anlamına gelen tevhid terimi felsefe, kelam, ahlâk ve irfanda türlü anlamlarda kullanılır ve tamamında yüce Allah'ın bir ve tek bilinmesinin eksen alındığı bir anlam ifade eder. Kimi zaman tevhidin mertebeleri veya kısımları şeklinde tanımlanan bu terimlerin her birini teker teker açıklamamız konunun dışına taşacağından burada tevhidin en yaygın ve en uygun deyimlerine özetle değinmekle yetiniyoruz:

1- Çokluğun Reddi


Tevhitle ilgili ilk yaygın terim yüce Allah'ın birlik ve vahdaniyetine inanmak ve O'nu zatının dışındaki çokluktan uzak bilmektir. Yani; her biri başlı başına birer tanrı olan iki veya daha fazla ilâh inancını reddetmek ve bu açık şirkten uzak durmaktır.

2- Bileşimin Reddi


Tevhitle ilgili ikinci deyim "ehadiyyet"e inanmak, zatını basit ve O'nu bilfiil ve bilkuvve her nevi bileşim ve terkipten beri bilmektir.

Bu anlam dinî literatürde bileşimin reddi manasında "selbî sıfat" şeklinde adlandırılır. Onuncu derste bu konuya etraflıca değinmiş ve insan zihninin bileşim terimi ve yaratıcı konusunda bu sıfatın reddi manasıyla daha yakından aşina olduğunu hatırlatmıştık.


3- "Zat"a Ek Sıfatların Reddi


Üçüncü deyim yüce Allah'ın kendisi gibi zatî sıfatlarında da birlik ve vahdaniyete inanıp O'nun zatını kendisi dışındaki her nevi sıfattan beri bilmektir. Buna "sıfatta tevhid" denilmekte ve rivayet literatüründe" nefy-i sıfat" şeklinde tanımlanmaktadır. Eş'arîler gibi bazı gruplar ise ilâhî sıfatları "zat"a izafi ve ona ek şeyler zannetmiş ve "kudemâ-ı semaniyye"ye [sekiz kadimler] inanma hatasına düşmüşlerdir.

Sıfatta tevhidin delili şudur:

İlâhî sıfatların her birinin başlı başına ve bağımsız birer tanımlama sıfatı olması hâlinde ortaya birkaç alternatif çıkmaktadır: Ya bunların mısdakı "zat"ın içinde farz edilecektir ve bu da "zat"ın parçalardan oluşan bir bileşim ve terkip olduğu anlamına gelecektir (Bunun imkânsız olduğunu daha önceki bahislerimizde ispatlamıştık), ya da bunların mısdaklarının "zat"ın dışında olduğu farz edilecek veya mümkinü'l-vücud oldukları ve bizzat yüce Allah tarafından yaratıldıkları kabul edilecektir. Bunların vacibü'l-vücud oldukları varsayımı ise "zat"ta çokluk anlamına gelip apaçık şirk demektir ki, hiçbir Müslüman'ın böyle bir şeye inanması mümkün değildir. Allah'ın sıfatlarının mümkinü'l-vücud olduğunu farz etmek ise, yüce Allah'ı şimdilik bu sıfatlardan yoksun bilip onları yaratması ve ancak bu yaratıştan sonra bunlarla muttasıf olduğunun kabul edilmesi manasına gelir. Yani mesela yüce Allah'ın zatı'nın hayattan yoksun olduğunun, dolayısıyla "hayat" adlı bir varlık yaratıp bu vesileyle kendisinin hayatla vasıflandığının veya mesela ilim ve kudret gibi vasıflarda da aynı yola başvurduğunun kabul edilmesi gibi bir anlam söz konusudur!! Oysaki var edici ve yaratıcı olan ana etkenin, zatı ve özü itibariyle kendi yaratmış olduklarının sahip bulunduğu kemallerden yoksun olması imkânsızdır. Bundan daha da saçma olanı, bizzat kendi yarattıkları sayesinde hayat, ilim, kudret vb. gibi sıfatlara sahip olabileceğinin zannedilmesidir!!

Bütün bunların da açıkça ortaya koyduğu üzere söz konusu teori ve zanlar tamamen batıl ve geçersizdir. Yüce Allah'ın sıfatları yekdiğerinden ve O'nun mukaddes zatından ayrı ve bağımsız mısdaklara sahip ve "zat"a izafi unsurlar değildir. Bilakis akıl ve mantık bu sıfatların tamamının yüce Allah'ın mukaddes zatını tanımlayan bir ve aynı mısdaklar içerdiğini kabul etmektedir.


4- Ef'alde Tevhid


Felsefecilerle kelamcıların literatüründe "tevhid-i ef'alî" adıyla tanımlanan tevhidin dördüncü deyiminin anlamı, Yüce Allah'ın dilediği iş ve fiilleri yapmada kimseye muhtaç olmaması ve hiçbir varlığın O'na hiçbir yardımda bulunamayacağıdır.

Bu konu, "varlığı yaratan neden"in bütün yarattıklarının kayyumu olma özelliği taşımasından da kolayca anlaşılmaktadır aslında. Zira böyle bir nedenin sonucu, bütün varlığıyla nedene bağlı olup felsefî tabiriyle "her şeyiyle ona bağlı ve ona ait"tir ve kendiliğinden hiçbir bağımsızlığı yoktur.

Başka bir deyişle, herkesin sahip olduğu her şey, O'ndandır; O'nun kudret, güç ve saltanatının kapsamında ve O'nun tekvinî ve hakikî malikiyetindedir ve başkalarının kudret ve malikiyeti O'nun ilâhî kudretinin uzantısında olup O'na aittir; O'nun dışında ve "O'na rağmen" hiçbir güç ve mülkiyet söz konusu değildir. Tıpkı, bir kölenin sahip bulunduğu mülkün, aslında efendisi ve sahibinin mülkü olması ve onun malikiyetinin bir uzantısı sayılması gibi bir durumdur bu. Bütün varlığını Yüce Allah'a borçlu olan ve varlığını ancak O'nun varlığı sayesinde sürdürebilen mahlûkatına Yüce Allah'ın muhtaç olabileceğini düşünmek mümkün müdür?


Yüklə 1,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin