Birinci Bölüm / allah'i tanimak



Yüklə 1,3 Mb.
səhifə25/80
tarix21.08.2018
ölçüsü1,3 Mb.
#73543
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   80

Sorular:


1- Cebir (Cebriye) inancına eğilimin ve bu inancın yayılmasının nedenlerini açıklayınız.

2- Bu eğilimin zararlı etkileri nelerdir?

3- İnsanın özgür iradeye sahip olmasını açıklayınız.

4- İnsanın içinden gelen eğilimler ve bunları tahrik eden faktörlerin etkisi, insanın özgür iradesine aykırı mıdır? Neden?

5- Aşırı heyecan ve zor şartların etkisinde kalan insanların, diğerlerinden ne farkı vardır?

6- İrsî etkilerle çevre ve sosyal şartların tesiri cebriyeyi mi gerektirmektedir? Neden?

7- Allah'ın ezelî ilme sahip olması, insanın özgür iradesinin reddi mi demektir? Neden?

19- DİN NEDİR?

Kaza ve Kader Nedir?


"Kader" kelimesinin Arapça'daki anlamı "miktar"; "takdir" de bir şeyi "ölçmek, tartmak, değerlendirmek ve belli bir ölçüde yapmaktır". "Kaza" kelimesi de işi bitirmek, sonuçlandırmak ve (bir nevi itibârî/sözleşmeli anlamda sonuçlandırmak demek olan) yargıda bulunup hüküm vermek demektir. Bazen bu iki terim, eşanlamda ve "alınyazısı" şeklinde kullanılır.

"Takdir-i ilâhî" ise şu demektir: Yüce Allah her şey için belli bir nicel ve nitel sınır ve çerçeve, belli bir zaman ve mekân tayin etmiştir ve bunlar tedricî şekilde bazı faktörlerle şartların etkisinde gerçekleşir.

"İlâhî Kaza"da şu demektir: Bir olay veya fenomenin meydana gelmesi için gerekli vesile, şartlar ve ortamın oluşup tamamlanmasından sonra onun meydana getirilmesi ve kesin sonuca ulaştırılması.

Bu tarife göre takdir merhalesi kaza merhalesinden önce olup, tedricî merhalelerden geçmektedir; muhtemel, normal ve mümkün merhalelerden müteşekkildir ve bazı şartlarla vesilelerin değişmesiyle değişir. Meselâ ceninin nutfe, alaka ve muzğa gibi merhaleleri geride bırakıp tam bir cenine dönüşmesi onun takdir edilen türlü merhaleleridir ve belli zaman ve mekân şartlarını da içeren bir takdirdir bu. Bu merhalelerden birinde ceninin düşmesi onun takdirinde değişiklik sayılır. Ama "kaza" merhalesi kesin ve değişmezdir, zira gerekli bütün şartlar ve ortamın oluştuğu ve sonucun artık kaçınılmaz olduğu merhaledir:

…Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse yalnızca ona "ol!" der, o da hemen oluverir. [1]

Ama daha önce de belirttiğimiz gibi bazen kazayla kader eşanlamlı olarak kullanılır, işte bu yüzdendir ki kaza da kesin ve kesin olmayan şeklinde ikiye ayrılmıştır ve rivayetlerle dualarda kazanın değişebileceği (kaderin değişebileceği kastedilerek) belirtilmekte, anne-babaya iyilikte bulunmanın, sadakanın ve duanın, kazayı değiştirebileceği vurgulanmaktadır.

 

[1]- Âl-i İmrân, 47 ve şu ayetlere de bk: Bakara, 117; Meryem, 35; Mümin, 68.


İlmî ve Aynî Kaza ve Kader


Allah'ın takdir ve kazası kimi zaman da Yüce Allah'ın olay ve nesnelerin oluşum ve vukuuyla ilgili öncüller, vasıta, ortam ve şartlarla bunların kesin vukuuyla ilgili ilmi anlamında da kullanılmış ve buna "ilmî kaza ve kader" denilmiştir. Kimi zaman da fenomenlerin tedrîcî seyrinin ve onların aynî tahakkukunun (bilfiil gerçekleşmesinin) Yüce Allah'a mal edilmesi anlamında kullanılır ve buna da "aynî kaza ve kader" denilir.

Ayet ve rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla fenomenlerin dış tahakkuklarına tam vakıf olma şeklinde Yüce Allah'ın bütün fenomenleri bilmesi ve onlarla ilgili ilmi "Levh-i Mahfuz" adlı yüce ve pek değerli bir mahlûkta yansımaktadır; Yüce Allah'ın izniyle onunla bağlantı kurabilen biri geçmiş ve gelecekteki bütün olayları bilebilir, bundan daha aşağı (derece ve seviyede de) levhler vardır ki olayları eksik ve şartlı olarak yansıtmaktadır, bunlara ulaşabilen biri de meşrut ve değişebilir olan sınırlı bilgileri elde edebilmektedir. Şu ayet-i kerime belki de söz konusu iki tür kader hakkındadır:

Allah dilediğini ortadan kaldırır ve bırakır. Ana kitap O'nun katındadır. [1]

Kesin olmayan "şartlı" takdiratın değişmesi, rivayet literatüründe "beda" olarak adlandırılmıştır.

Özetlemek gerekirse: İlmî kaza ve kadere inanmak, Allah'ın ezelî il-mi hakkında anlattıklarımızdan daha fazla sorun yaratacak değildir; cebriye veya kadercilik anlayışına sahip olanların ortaya attığı şüpheyi bir önceki dersimizde açıklamış ve tutarsızlığını gözler önüne sermiştik.

Aynî kaza ve kadere inanma olayına gelince: Bilhassa kesin kadere inanma olayının çok daha çetrefilli bir sorunu vardır; daha önce tevhit bahsimizde bağımsızlık etkisinden söz ederken bu konuya açıklık getirmiş idiysek de, burada da kısaca değinmemizin yararlı olacağını sanıyoruz:

 

[1]- Ra'd, 39.


Kaza-Kaderin İnsanın Özgür İradesiyle İlgisi


Allah'ın aynî kaza ve kaderine inanmanın; bütün fenomenlerin var olmalarından, hatta varlıkları için gerekli ortamın hazırlanmasından gelişip olgunlaşmalarına ve nihayet son bulmalarına kadar her an ve her lâhza Yüce Allah'ın hekîmane tedbiri altında bulunduklarına, ilk hazırlık evresinden varlıklarının son demine kadar Allah'ın iradesine bağlı bulunduklarına inanmayı gerektirdiğini daha önce izah etmiştik.[1]

Başka bir deyişle; her varlığın var oluşu Yüce Allah'ın tekvinî takdiri ve O'nun iznine bağlı olduğu ve O'nun izni olmaksızın hiçbir şeyin varlık âlemine ayak basması mümkün olmadığı gibi, her şeyin meydana gelmesi de Yüce Allah'ın takdir ve kazasına bağlıdır ve bu takdir ve kaza olmaksızın hiçbir varlık kendine has biçim ve hadde kavuşamaz ve ulaşması gereken sona ulaşamaz. Bu bağımlılık ve istinatların açıklanması aslında etkide bağımsızlık açısından bir nevi tevhidin tedrîci öğretimi sayılır ki bu da tevhidin en üst derecelerinden olup daha önce de belirttiğimiz gibi insanların kendilerini yetiştirmelerinde fevkalâde önemli rolü bulunmaktadır.

Fenomenlerin Yüce Allah'ın izni ve takdirine bağlı olduğunu idrak etmek, onların kesin son ve akıbetlerinin de Yüce Allah'ın kazasına bağlı olduğunu idrak etmekten daha kolaydır, bu nedenle de bu konu üzerinde daha fazla kafa yorulmuş, tartışmalara girilmiştir. Zira böyle bir inançla, insanın kendi kaderini belirlemede özgür iradeye sahip olduğu inancını bir araya getirebilmek çok zordur aslında. Bu nedenledir ki insanların bütün davranışlarının Yüce Allah'ın kazası çerçevesinde cereyan ettiğine inanan bazı kelamcılar (Eş'ariyye) kadercilik ve cebriyeye yöneldiler; cebriye ve bu batıl inancın getirebileceği vahim sonuçların kabul edilemez olduğunu gören bir başka kelamcı grup da (Mutezile) insanın özgür iradesiyle işlediği amellerin ilâhi kazanın şümulüne girdiğini büsbütün inkâr yoluna gittiler ve her iki grup da ayet ve rivayetleri kendi görüşleri doğrultusunda yorumlayıp tevilde bulundular. Kelam kitaplarıyla cebr ve tefviz konularının işlendiği özel kaynak eserlerde bunları tafsilatıyla görmek mümkündür.

Problemin püf noktası şu soruda yatıyor aslında: Eğer insanın davranışları tam olarak kendi elinde ve kendi özgür iradesiyle gerçekleşiyorsa onları Allah'ın irade ve kazasına bağlamak ne demektir? Eğer insanın davranışları Allah'ın takdiri ve O'nun kazasına bağlıysa, bu durumda onları insanın özgür iradesi ve tercih hakkıyla nasıl açıklayabiliriz?

Bu soruya doğru cevap verebilmek ve insanın davranışlarını hem kendi özgür iradesine, hem de Yüce Allah'ın iradesine ve O'nun kazasına bağlama (istinat etmek) olayını açıklayabilmek için öncelikle bir sonucu birkaç nedene bağlama ve birkaç etkene istinat etmenin türlerini izah etmemiz gerekmektedir, böylece insanın özgür iradesiyle işlediği fiilleri hem ona, hem Allah'a isnat etmenin hangi türe girdiği kolaylıkla anlaşılabilecektir.

 

[1]- Allah'ın iradesiyle kazasının birbirine tatbiki Âl-i İmrân, Suresi'nin 47. ayetinin Yasin, Suresi'nin 82. ayetine tatbikinden aydınlığa kavuşmaktadır. "O'nun işi, bir şeyi(n olmasını) istedi mi ona, sadece "ol!" demektir; hemen oluverir."



Yüklə 1,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin