Çadırcı Civanın atlas kaftanı Cellâd nigâhiyle mehter fettanı
O şûhi şehbazın kâkülü elhak Olmuş hüsün tahtına sırma saçak
Altunlu alemdir o şahın başı Olanı haymesinde gaza yoldaşı.
ÇADIRCILAR CADDESİ — Bayazıd Nahiyesinin Bayazıd Mahallesi sokaklarından; Bakırcılar ve Fuad Pasa Caddelerinin kavşak noktası ile Kökçüler sokağı arasında uzanır; Büyük-şehrin en canlı ve hareketli, yaz kış her zaman kalabalık, gürültülü bir çarşı boyudur. İki araba güçlükle geçebilecek genişlikde ve zemini paket taşı döşelidir.
Sarnıçlı Han, münhedim Güllekeş Hanı, münhedim Paçavracı Hanı, Büyük Kapalı çarşının beş kapusu ve Hakkâklar (Sahhaflar) çarşısının kapusu bu cadde üzerindedir. Kapalı Çaı-şının bu tarafındaki beş kapusundan üçü doğrudan Çadırcılar Caddesine açılır, ve bu kapulaf-dan sırası ile Çarşı içinin Kalpakçılar Caddesi, Hacı Hüsnü sokağı, Fesçiler Caddesi (Bitpazan) başlar, diğer iki kapudan biri Yorgancılar Caddesi, biri de Lütfullah sokağı üzerinde olup ka-pular bu cadde ile bu sokağın Çadırcılar Caddesi ile olan kavşak noktalarına nazaran azıcık içerlek düğerler.
Tesbit ettiğimiz dükkânlar şunlardır: 19 bakırcı, 20 hurdacı - hırdavatçı, 13 karyolacı, 7 koltukcu, 6 tamirci, 5 sobacı, 3 kornişçi, 3 nalbur, 5 bisiklet tamircisi, 3 çadırcı, 2 gazocağı tamircisi, 3 züçâciyeci, 2 kunduracı, l yorgancı, l
terzi, l demirci, l dikiş makinalan tamircisi, l demir eşya tamircisi, l motor tamircisi, l trikotaj makineleri tamircisi, l havagazı ocakları tamircisi, l çorab makineleri tamircisi, 2 yaymacı hurda kitabcı, l kahveci; l döşeme malzemecisi, l saatçi, l cam-aynacıs l radyocu, l anahtarcı, l tornacı, l kundura tamircisi, l büfe ve 4 bakkal vardır.
Bu çarşıda satılan yani eşya 'deryada katre gibidir, hep müstamel eşya alınır, tâhıir edilir, satılır. Bir meraklıyı günlerce, ' oyalryacak has damgası ile bir hırdavat çarşısıdır; insan muhayyilesinden asla geçiremiyeceği şeylerle karşılaşır. Modası geçmiş, antikalaşmış, satıcısı tarafından kiymeti bilinrniyen pek, pek güzel eşyaya rastla-jnır ve gaayetle ucuza alınabilir; buna karşılık yine kıymet bilmez satıcılar, antika zannettikleri bazı adî şeylere de astronomik fiatlar isterler. 1946 da İzzet Ziya Beyin toz toprak içinde bir yağlı boya etüd balıkçı portresi bu çarşıdan 3 liraya alınmış, aynı dükkân sahibi kartpostaldan kopye boya rezaleti iğrenç bir peyizaja 80 ika istemişdir. Her dükkânın önü gülünecek, acınacak bir sahnedir. Kalenderlerin gözlerini de oya-lıyacak cilveli manzaraları pek çok bir çarşıbo-yudur. Kapu numaraları 1-191 ve 4-156 dır. (haziran 1963).
Hakta GÖKTÜRK
ÇADIRCILAR ÇEŞMESİ SOKAĞI — Kumkapu Nahiyesinin mülgaa Çadırcı Ahmed Çelebi Mahallesi sokaklarından, hâlen Mimar gayrettin Mahallesi sınırı içindedir; Bâlipaşa Yokuşu (Caddesi) ile Gedikpaşa Caddesi arasında uzanır, üzerinde bulunan üçer dörder katlı kagir evlerin kapu numaraları 1-35 ve 2-30 dur (haziran 1963).
Hakkı GÖKTÜRK
ÇADIRCI MESCİDİ — Kumkapuda Bâlipaşa yokuşunun alt başında bir aralık çıkmaz so-kakda olup bir yanı da adını taşıyan sokağa bakar; Hadikatül Cevâmi bu mescîd hakkında şunları yazıyor: «Bânîsi Ahmed Âğadır, kabri nâ malûmdur; minberini solakbaşılardan Samurkaş lâkabı ile mâruf Mehmed Ağa vazeylemişdir, 1178 (M. 1764) tarihinde vefat eyleyüb Halıcı Hasan Mescidi civarında medfundur. Bu Çadırcı Mescidinin mahallesi vardır».
Mescid takriben 1928 yılındanberi harab bir halde idi, 1952-1953 yılları arasında Türkiye Amdlar Demesi İstanbul şubesinin himmeti ile tamir ve ihya edildi; bu 'tamir'işinde mescidin imamı ve derneğin mutemedi Hacı Ali İlkmen'in
i
ÇADIR ÇEŞME
— 3644
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 3645 —
ÇAĞA (Tâhir)
büyük emeği geçmişdir. ;
Bir avlu içinde dört kagir duvar üzerine kiremitli ahşab çatı ile örtülmüşdür; son cemaat yeri yokdur, ibâdet sahnının sağ tarafında bir müezzin maksuresi vardır, minareye bu maksurede bulunan kapudan {.girilir. Kagir 'olan kadınlar mahfiline de sol tarafda bulunan beton bir merdivenle çıkılır; ve o mahfilin yanında bir müezzin 'odası vardır.
Mescidin zemini taş döşelidir; sağ duvar ile mihrab duvarında ikişer, sol duvarda da üç pencere vardır. Dışarda, mihrab duvarı ile sol duvarın önünde mescidin hazîresi bulunmaktadır; avluda abdest muslukları ve ayak yollan vardır, musalla taşı yokdur. Mescidin hududu dışında fakat hemen yanında imam ile müezzine meşruta kagir bir ev yapılmışdır. (1963)
Hakkı GÖKTÜRK
ÇADIR ÇEŞME — Süleymaniye'nin yapısı tamamlanıp işler bittikden sonra caminin karşısındaki boş meydanda kurulu, işçi gündeliklerinin ödendiği hesap çadırı kaldırılırken buraya bir hayır eseri bırakılmak istenilmiş ve bu meydan çeşmesi yapılmıştır.
Çeşmenin, ilk bakışta dikkati çeken oldukça yüksek konik şeklinde çadırı andıran kurşun kaplı bir külahı vardır.
Köfeki taşından dört yüzlü, ve köşeleri geniş bir surette kesiktir. Bu kesintiden husule gelen kenarlar başlıklı düz sütunlar halindedir, sütun-
Çadır çeşme. (Resim ; Nuriye Nirven)
ların başlan hizasından bütün çeşmeyi hafif çıkıntılı bir korniş çevirmektedir. Çeşmenin yalnız bir cephesine musluk konulmuştur. Bu yüzünde külah kısmı ile silme arasında kitabeler bulunmaktadır.
Çadır çeşme Süleymaniye camiinin medreseleri, imareti, darüşşifası, hamam ve sairesi gibi Süleymaniye suyundan besleniyordu.
' Nuriye NİRVEN
ÇADIR KARAKOLLAR, ÇADIRLI ASKERi NOKTALAR — 1826 da Yeniçeri ocağı kaldırılıp Asâkiri Mansûrei Muhammediye adı ile bu günkü Türk ordusunun temeli atıldığı günden 1908 meşrûtiyetine kadar seksen yıl boyunca İs-tanbulun muazzam ve çok yayılmış ınesîre yeri -yazlığı olan Boğaziçinde yaz aylarında asayiş ve inzibatı gereği gibi temin etmek için lüzumlu yerlere karakol çadırları kurulur ve bu çadırlara yeteri kadar asker yerleştirilirdi. Amele, ırgad, bekâr uşağı ve serseri, hayta güruhunun kırlarda rahatça dolaşıp barınabildikleri yaz aylarında onların hırsızlık, soygunculuk, ırza tecâvüz, şehir şe-kaavetleri ve bu yollarda işleyebilecekleri cinayetler, bu çadırlı askerî noktalarla, ve muvaffakiyet ile önlenir, yaz aylarında nisbeten daha tenhâ olan yukarı boğaza gidenlerin emniyeti, Ve mesîreci-lerin huzuru temîn olunurdu; bu çadırlı noktalar Boğaziçi köylerinin mevcud sabit karakollarının gücünü yaz aylarında takviye ederdi. Sabah Gazetesinin hicrî 1305 (milâdî 1888) yılına âid bir nüshasında şu şayanı (dikkat satırlar okunur:
«Her sene mayıs başından kasıma kadar Bo: ğaziçinin bâzı mevkilerine çadırlar kurularak ve bu çadırlara kâfî mikdarda asker konularak memleketin inzibatının bir kat daha temin edildiği cümlenin malûmudur.
«Sarıyer Yenimahallesinde Pazarbaşında dahi bu kabilden çadırlar kurulmakda ise de geçen 1304 senesi mayısından dört beş gün evvel (yâni çadırlı noktaların kurulmasından 4-5 gün evvel) Cevâhircizâde Parsih Efendinin köşküne hırsızlar girerek Parsih Efendinin validesi ile biraderini kaîletdikleri okuyucularımızın malûmudur. İşte bu yolda bir kaza vukuuna meydan verilmemek üzere Pazarbaşında kış, yaz asker bulundu- -rulması ve bunun için orada bir-karakolhâne inşâsı kararlaşmışdır. Bu karakolhânenin Pazarbaşı Gazinosu karşısındaki bağçeye yapılacağı öğre-nilmişdir...» (B.: Sarıyer Cinayeti).
ÇADIR YAVRUSU — İstanbul külhânîleri ağzında erkek şemsiyelerinin en büyüklerine ta-
kılmış bir isimdir ki o boy şemsiyeleri eskiden medreseli mollalar, bilhassa arar bulur, alıp kullanırdı; zamanımızda da «Hacı Ağa» denilen taşralı kalantor zenginler tarafından, açıldığı zaman büyüklüğü azamet ve servet nümayişlerine uygun düşdüğü için kullanılır; aslında da yağmura karşı altına gireni pabuçlarına varınca koruduğuna göre bir çadır yavrusu erkek şemsiyesi, baş üstünde taşınması zarafete uygun düşmese de sahibine hakikaten hizmet eder.
Ahmed Rasim hünerli kalemi ile bu boy şemsiyeyi kullanan bir tipi pek canlı çiziyor:
«... başında püskülü bir parmak uzun Aziziye kalıp fes, sırtında sıra vârî düğmeleri ilikli «istanbulin», bacağında bolca bir pantalon, ayak-larında/botin galoşu, bir elinde çadır yavrusu şemsiye, öbür elinde iri dâneli doksan dokuzluk teşbih...».
ÇADIR MEHTERLERİ ve MEHTERHANESİ •— İstanbulda en büyük mîrî çadır imalâthanesinin deposunun, ve burada çalışanların, ve pâdişâh çadırlarını kurup kaldıranların adı, At Meydanında ^İbrahim Paşa Sarayı denilen târihî binanın bir kısmında idi; bu ismi taşımasının sebebi, «mızıka takımı» ve «mızıka meşkhânesi» anlamında olan Mehterhanelerin en büyüğünün de iyine aynı sarayda bulunmuş .-olmasındandır; asıl Mehterler (mızıkacılar) ve çadır muhafızları ile çadır kurucular Acemioğlanları arasından seçildikleri için, bina birliği de olduğundan çadırcılara «çadır mehterleri» adı kolayca yakışık al- ' mış ve kullanılmışdır; ki adı geçen sarayın çadır imalâthanesi ve deposu olan kısmı 1831 de cezaevi ittihaz edilmiş ve hâlen «Sultanahmed Cem Evi» adını taşıyan binaya son zamanlara gelinceye kadar mahbushâne mânasına sâdece «Mehterhane» denilirdi; ki çadırın 'da mahbusluğun da mehter ismi ile bu bina münasebetinden başka alâkası yokdur (B.: Çadır; İbrahim Paşa Sarayı; Acemioğlan; Mehter).
Mîrî çadırlar, bilhassa her bki ayrıca bir sanat kıymeti ve maddî kıymet taşıyan pâdişâh çadırları, otağı hümâyunlar da burada îtinâ ile muhafaza edilirdi.
M. Zeki Akalın «Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri» isimli eserinde «Çadır Mehterleri» maddesinde şunları yazıyor: «Pâdişâhın çadırlarını kurup kaldıran ve muhafaza edenler hakkında kullanılır bir tâbirdir; resmî kayıdlarda adı Mehterhane! Haymei Hassa suretinde geçer. Sefer ve göçlerde çadır hizmeti gören ve «oda» dahi
denilen dört bölüğe taksim edilmiş çadır mehterleri Sultanahmedde İbrahim Paşa Sarayı başında Mehterhânei Hümâyun adı verilen yerde otururlardı. Odai Evvel, 1. Oda Ağa Odası, 2. Oda Kethüda Odası olup bunlardan başka Bölükbaşı denilen üç zabit vardı; 3. Oda Başböiükbaşı Odası idi.
«Çadır Mehterleri arasında bir sınıf da Cel-lâd vazifesini görürdü; bunlardan dört veya beş neferi her gün sarayda Orta Kapuda kapucular dâiresinin yakınında oturarak pâdişâhın veya sadrâzamın emirlerini beklerlerdi.
«Sefer zamanında Çadır Mehterleri ikiye ayrılarak bir kısmı asıl karargâhdan bir gün (bir konak) ileri gidip konulacak menzile otağı hümâyun ile çadırları kurup hazırlarlardı.
«Âmirleri Hayme Mehterbaşısı - Çadır Meh-terbaşısı idi. Sayın Prof. İsmail Hakkı Uzunçar-şılmm Osmanlı Devrinde Saray Teşkilâtı adlı e-serine göre Onbeşinci asırda Çadır Mehterbaşısı, Kethüdası ve iki haymeduz (çadır dikici) de dahil şâkirdleriyîe beraber 38 kişi idiler; Onyedinci asır başlarında 835, ve aynı asır sonlarında 2000 kişi oldular; 1776 da çadır mehterleri 861 nefer görülüyor.
«1826. da Yeniçeri Ocağı kaldırıldığında çadır mehterleri ismi de kalkmış, dâiresine Hiyâmi-ye Nezâreti denilmişdir» (M. Z. Pakalın, Osmanlı Tarih Deyim ve Terimleri).
ÇAĞA (Esad) — İstanbul Barosunun ünlü avukatlarından, 1907 de Selânikde doğdu, babasının adı Hasan Fehmi Bey, anasının adı Ru-kiye Hanımdır, avukat ve iş adamı Tâhir Çağanın büyük kardeşidir; Beykoz Ahmed Midhat Efendi İlk Okulunda (1921), İstanbul Muallim Mektebinde (1930), ve Kabataş Lisesinde (1933) okudu; 1936 da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi, kısa bir hâkimlikden sonra 1943 de avukatlık mesleğine intisab etti.
Güzel bir eski yazı koleksiyonuna ve değerli yazma kitablara sâhib olduğu söylenir; fransızca, ingilizce, almanca ve arabca bilir; evli (zevcesi Sâlise Hanım) ve iki evlâd sahibidir (Dündar, doğ. 1926; ve Gönül, doğ. 1932), Bibi. : Kim Kimdir Ansiklopedisi.
ÇAĞA (Tâbir) — Hukuk doktoru, avukat, iş adamı; 1913 de İstanbulda doğdu; babasının adı Hasan Fehmi, . annesinin adı, Rukiye'dir; Beykoz Ahmed Midhat Efendi İlk Okulunda (1924), İstanbul Erkek Muallim Mektebinin orta kısmında (1929), İstanbul Erkek Lisesinde
ÇAĞANOS
— 3646 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 3647 —
ÇAĞDAŞ (Seyfeddin Orhan)
son irin dû*> yurdu, rnun* ı)s tim
ur ?w [3 /^y
K _-^S *—-•-= •—»
mm-
men her kolunda çalışdı. Demokrat Partiye inti-sab etti, 1953 - 1955 arasında İstanbul Belediyesi basın raportörü, 1957 - 1961 arasında Belediye Meclisi âzası oldu; yine o yıllarda 1955 - 1961 Kızılay Basın Uzmanlığı, 1952 - 1957 arasında Demokrat Parti İstanbul Vilâyeti İdaâre Heyeti Basın Sekreterliği yapdı.
Gazeteciler Cemiyeti, Karagümrük Gençlik Kulübü, Çınar Spor Kulübü (Fahrî reis), Mimar-sinan Gençlik Kulükü (fahrî reis) üyesidir.
İngilizce bilir, evli (zevcesi Feride Hanım) ve üç çocuk sahibidir (Süha, doğ. 1938; Feriha, doğ. 1941; Mehmed Sinan, doğ. 1943).
1932 den bu yana yüzlerce hikâye yazmış-dır; kitab hâlinde toplanmış eserleri şunlardır: «Ölüm Yolcuları», «Doktorun Sırrı», «New York Dehşet İçinde» (1938); «İki Kalb Arasın-
(1931) okudu, 1934 de istanbul Üniversitesinin Hukuk Fakültesini bitirdi, ve 1939 da Zürih Üniversitesi Hukuk Fakültesinden diploma aldı. İstanbul Hukuk Fakültesinde okurken, ilk okul muallimliği yapdı (1931 - 1934), 1939 -1943 arasında Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Umum Müdürlüğünde çalışdı, 1943 - 1953 arasında hâkimlik yapdı; hâlen avukatlık yapmak-da ve serbest iş alanında çalışmaktadır, «Mirel Limited Şirketi İlâç ve Kimyevî Maddeler Fabrikası» mn kurucularındandır.
Evli (zevcesi Mükerrem Hanım) ve iki ev-lâd sahibidir (Boran, doğ. 1934; Barbaros, doğ. 1941); Avukat Esad .Çağa'nın küçük kardeşidir. Lahey Milletlerarası Dâimi Hakem Dîvânı Türkiye Delegesidir; Türkiye Hukukçular Derneği, Haksızlıkla Mücâdele Cemiyeti üyesidir. Spor olarak yürümeyi, yüzmeyi, futbolu sever. Müzik, tarih ve felsefeye meraklıdır; İspanya, Portekiz, İngiltere hariç bütün Avrupayı dolaşmışdır; almanca ve fransızca bilir. Türkçe yayınlanmış eserleri şunlardır: İsviçre Medenî Hukukunun Şerhi (1939), Aile Hukuku (Prof. Dr. A. Ezger'-den), Evlenme Hukuku (1943), Hısımlı (1949), Mahfuz Hisseli Mirasçıların Hukukî Vaziyeti (1950); makaaleler.
Bibi. : Kim Kimdir Ansiklopedisi.
Çaganos (K. Deveciyan'dan)
ÇAĞANOS — Halk ağzında pavurya ya-hud yengeç adı altında toplanan deniz mahlûkunun bir cinsi; tıpkı Asel Pavurya, yengeç gibidir; sahillerde, ve ekseriya taşlar arasında pek çok bulunur; eti pavuryanın eti kadar lezzetli değildir, kıskaçları ve vücudu incedir; İstanbulda gayri
müslimler, dişisini yumurtalı zamanında, yumurtaları ile beraber çorbaya koyarlar. Gelincik balığı avlamak için de sepetlere yem olarak konulur. Tatlı suda yaşayan bir cinsi de vardır. Bibi. : K. Deveciyan, Balık ve Balıkçılık.
ÇAĞATAY (Ali Rifat) — Klasik Türk mûsikisi bilginlerinden ve bestekâr; aşağıdaki hal tercemesini İbnül Emin Mahmud Kemal İnaPın «Hoş Sadâ» adlı son asır Türk mûsikisinin asları tezkiresinden alıyoruz: «Piyade Kaymakamlarından Rifat Beyijn oğludur, değerli edib ve şairlerden Samih Rifat Beyin büyük kardeşidir; 1869 da İstanbulda doğdu.
Ali Rifat Çağatay
(Resim : Türk Meşhurları
Ansiklopedisinden)
«Mustafa Rona'nın Elli Yıllık Türk Mûsikisi adlı eserinde «Alaturka mûsikiyi garb tekniği ile armonize etmek hususunda ilk kuvvetli adımları atmış ve muvaffak olmuş değerli bir sanatkâr idi», ve Burhaneddin Ökte imzası ile Türk Mûsikisi Dergisinde yayınlanmış bir ma-kaalede: «Klâsik iis-lübda çok kıymetli eserler bestelediği gibi Daüssıla, Bülbül, Küreimim gibi, vak'alardan bahseden uzun güfteleri de bestelemişdir. Ayrıca Davulcu Marşı gibi eğlenceli eserler de besteleyerek bir yenilik vücuda getir-mişdir» deniliyor.
«Tarihi eserleri tasnif için Konservatuvarda teşkil olunan komisyonda Rauf Yekta Beyle kıymetli eserlerin meydana çıkmasına çalışmışdır. Kadıköyünde tesis ettiği Mûsiki Cemiyetinde bir çok şâkırd yetiştirmişdir.
«İstiklâl Marşını bestelemişdir. Muhtelif makamlardan kıymetli eserleri vardır; güzel ud çaldığından gençliğinde Ûdî Rifat Bey nâmı ile yâd olunurdu. Udzenlikde hakikaten mahir idi, hafif ve lâtif sadâ ile terennüm ederdi. Vaktiyle bir kaç defa dinlemiş, takdirhân olmuşdum. Ter-e biyeli ve nâzik bir ehli sanat idi.
«Prens Halim Paşanın büyük kızı Zehra Hanımla izdivaç ederek senelerce beraber yapamış-lardır. 30 Mart 1935 de kalb sektesinden vefat etti, Karacaahmed kabristanına defn olundu» (Hoş Sadâ).
Mustafa Rona «Elli Yıllık Türk Mûsikisi» adlı büyük emek mahsûlü eserinde Ali Rifat Çağatay'ın eserlerini şöyle sıralıyor:
Nihâvend lenk fahte: «Zülfün görenlerin hep bahtı siyah olurmuş»; nihâvend ağır semaî: «Gördüm yine bir goncei nâdîde edayı»; hüseynî düyek: «Ağyar alma yanına»; hüseynî düyek: «Zeynom Zeynom aman sılam»; nihâvend düyek, güfte Orhan Seyfi'nin: «Serâhaten acaba söylesem darılmaz mı» (Tereddüd Şiiri); hüseynî curcuna: «Edalı bir yosma karârım aldı»; suzidil beste-çember: «Verdim âteş dillere sûzi dili âvâreden»; segah düyek, güfte Mehmed Âkifin: «Bu şıbde cuşişi yâdınla ağladım durdum» (Daüssıla); yegâh düyek: «Meclisi vaslında giryan olduğum mazur tut»; suzinak sengin semaî; «Kâr
da yo ien al -
r , f—» , * j. f ı f
SAZ«
ti enin /il fa
^rE+fea
nlm mil
Ali Rifat Çağatay'ın İstiklâl Marşı bestesi
etmedi zâlim sana bu âhü eninim»: suzinak: «Hiç bakmadın hâli perişanıma ey yâr»; kürdili hicazkâr aksak: «Ararım ismini dâim yanarım sızlarım»; nişaburek vals: «Meyledip bir gül izâra».
ÇAĞDAŞ (Seyfeddin Orhan) — Muharrir, 1917 de Ustrumcada doğdu; babasının adı Hüseyin, annesinin adı Arifedir; İstanbul 7. İlk Okulunda, Gelenbevî Orta Okulunda ve Hayriye Lisesinde okudu, ve pek genç, 16-17 yaşında muhabirlikle gazetecilik hayatına atıldı, Vakit, Son Posta, Açık Söz, Gece Postası, Bugün, Yeni Sabah, Tan, Vatan, Tanin, Cumhuriyet, Tasviri Efkâr, Akşam, Milliyet, Her Gün, Yeni İstanbul gazetelerinde muhabir, musahhih, muharrir, Jıi-kâyeci, roman yazarı, istihbarat şefliği, yazı isleri müdürlüğü gibi gazetecilik mesleğinin he-
ÇAĞDAŞ (Tevfik Nevzat)
3648
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 3649
ÇAĞLA (Cevdet)
da», «Maziye Bakarken» (1944); «İki Kadın», «İki Kalbin Sesi». (1954).
Bibi. : Kim Kimdir Ansiklopedisi.
ÇAĞDAŞ (Tevfik Nevzad) — Muallim, şâir; neslinin büyük, fakat unutulmuş kıymetlerinden biri; aşağıdaki hal tercemesini İbnül Emin Mahmud Kemal İnalın «Son asır Türk şâirleri» isimli meşhur eserinden alıyoruz: «Avukat Ha-bib Efendinin oğludur; 1885 de Rodosda doğdu. Muğla ve Midilli idadilerinde okudu. Sakız Rüşdiyesi ikinci muallimliğinde, Karyot kazası tahrirât kâtibliğinde, Kadıköy Sultanisinde, Bursa, Edirne ve İzmir Muallim Mektebleri Muallimliğinde, Bursa Vilâyeti İstatisdik Müdürlüğünde, Karaca Bey Kaymakamlığında, ve Hâriciye Vekâleti farcsa mütercimliğinde bulundu. Bu vazifeden istifa ederek Darüşsefada türkce ve Alman Lisesinde türkce ve iktisad muallimi oldu.
«Rodosda Âfitab ve Selâm; İstanbulda Akşam; Konyada Babalık; İstanbulda İleri, Edebiyatı Umûmiye; Sakızda Tatbikaat ve yine Konyada Yeni Fikir gazete ve mecmualarında bir çok manzumesi yayınlanmışdır». «Son Asır Türk Şâirleri» nin neşri hazırlığı yapıldığı sırada, 1930 - 1932 arasında Mahmud Kemal İnal'a ta-leb üzerine gönderdiği bir hal tercemesi mektubunda, adı geçerde müellifi tarafından neşredilen satırlardır, şunları yazıyor: ) «Yaşıma göre kendimi medhetmek, gururlanmak ayıp sayılır ise de bir hakkın yerine getirilmesini arzu etmek çirkin hareket olmasa gerekdir. Yirmi bir yaşımda yazı hayâtına atıldım; en güzel manzumelerim tatbikat mecmuasında çıkmışdır».
M. K. İnal'ın çocukluk, ilk gençlik arkadaşıdır; İnal'm söylediğine göre Tevfik Nevzad Çağdaş gençliğinde gaayetle güzelmiş; birbirlerini yıllarca görmedikden sonra karşılaşdıklarına Tevfik Nevzad'm muhitini teshir eden şebabet hüsnünün uçup gitmiş olması Mahmud Kemal'e lâtife yollu şu kıt'ayı yazdırmışdır: Gençliğinde bir mücessem şiir idi Şimdi yalnız gözleri şiiri nefîs Pek küçük yaşda tanışdım şahidim Semtine uğramadı şahsı habis
Muhakkak ki soğuk olan bu latifeye Tevfik Nevzad Çağdaş şu zarîfâne kıt'a ile cevab ver-mişdir:
Şimdi bir şiiri tecellüd, sâbıkaa vahşî gazal Cami ül ezdâddır İbnül Emin Mahmud Kemal Lâyemut ilmü edeb kasrında tâc ü tahtı var Mevt ile ölmez, ölümle payesi bulmaz zeval..
Tevfik Nevzad Çağdaş'ın «Övünmek de bir ihtiyaç» serlevhası ile yazdığı bir manzume hem
o vadide yazılmış eserlerin en güzellerinden biri, hem kendi şiir diline güzel bir örnekdir:
tlâhî bir gülistanda diken şeklinde bittim ben Fakat güllerle fecrin şulesinde kalb erittim ben Gülerken ağlamam bundan, tezadı âdet ettim ben Diyân ömrü bedbînâne gezdim hicve gittim ben Zebûri şiirimin ahengi hep haşmetle meşhuridur
O, doğmuşdur tabiatla benim gürbüz irâdemden Alır mevzuunu binbir çeşid ebnâyi âdemden Çeker her hüsni âguuşe, çakar her kevserü demden Coşarsın, raksedersin mûsikii nâ şenîdenıden Bu Fârâbî elinden çıkmanıışdır, başka kaamındur
Hevâyi îtisâfa nûri îmanla göğüs gerdim Tukurdum zâlime, mağdûre el verdim, gönül verdim Dil ikbâl istedikçe kasrı istiğnayı gösterdim Vefasız güllere hiç bakmadan geçdim, diken derdim Başımda bir çelenk vardır ki ismi Tacı Mecnundur
Bu toprakda anam vardır, babam vardır, kardeşim
vardır Yanan kalbim, tüten ruhum, akan bir göz yaşım
vardır
Ağarmış saçlarım vardır, eğilmez bir başım vardır Yıkılmaz türbemin üstünde çok yüksek taşım vardır Onun altında Hakkın nûri istiğnası medfundür.
Bu değerli şâir muallimin hayatı hakkında başka bilgi edinilemedi. Son Asır' Türk Şâirleri adlı eserde hal tercemesinin neşri târihi 1942 dir.
ÇAĞIL (Orhan) — İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Profesörlerinden; 1909 da İstanbulda doğdu, babasının adı Mehmed Mümin, annesinin adı Semiha'dır; İstanbul Lisesinde ve Sen Jorj Lisesinde okudu, Kolonya Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi (1937), ve memlekete dönerek aynı yıl içinde İstanbul Üniversitesine intisab etti, bu satırların yazıldığı 1963 yılında aynı ilim müessesesinin tâlim heyeti arasında bulunuyordu, Hukuk Felsefesi kürsüsündedir.
Almanca, fransızca, lâtince bilir; evli (zevcesi Günseli Hanım) ve bir evlâd sahibidir (Se-miha, doğ. 1953).
Eserleri: «Hukuk Felsefesi Dersleri» (E. von Aster'den), 1943; «Hukuk Başlangıcı Dersleri», 1961; İstanbul Hukuk Fakültesi Mecmuasında etna - makaaleler (Kitab hâlinde toplan-mamışdır).
Bibi. : Kim Kimdir Ansiklopedisi.
ÇAĞLA (Cevdet) — Çağdaş Türk mûsikisinin çok tanınmış kemânî ve bestekârlarından; 1900 da İstanbulda Acıbademde doğdu; baba, îmâlâtı Harbiye Mektebleri Müdürlüğünde bulunmuş topçu Kaymakamı Eşref Beydir; askerliğinin yanında müzik ve resim ile de meşgul olan
Dostları ilə paylaş: |