Doğrularin öYKÜSÜ Şehit Murtaza Mutahhari


-KAFİLEDEN GERİ KALAN ADAM



Yüklə 0,68 Mb.
səhifə10/37
tarix08.01.2019
ölçüsü0,68 Mb.
#92994
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   37

34-KAFİLEDEN GERİ KALAN ADAM

Gecenin karanlığında, “Aneciğim anneciğim” diye yardım isteyen bir gencin feryadı işitiliyordu. Zayıf devesiyle kafileden geri kalmış, sonunda yorgun bir halde uyuyakalmıştı. Ne yaptıysa deve yerinden kalkmıyordu.çaresiz bir şekilde devenin başucunda dikilmiş, feryat ediyordu. O esnada Resulü Ekrem(s), her zaman kafilenin en sonunda hareket ettiği için , uzaklardan gelen o gencin sesini duydu. Sesin geldiği yöne yaklaştığında:

-Kimsin? Diye sordu.

-Ben Cabir’im, diye cevap verdi genç.

-Niye geride kaldın? Diye tekrar sordu Resulü Ekrem.

Genç şöyle cevap verdi:

-Ya Resulallah! Sadece devem yolda kaldığı için.

-Yanında bir sopa var mı?

-Evet…

-Onu bana ver…



Resulü Ekrem, sopayı alıp, deveyi hareket ettirdi. Sonra deveyi yatırdı. Cabir’e yardımcı olarak , deveye binmesini söyledi. Cabir, deveye bindi ve yola koyuldular. Bu arada Cabir’in devesi daha hızlı hareket ediyordu. Resulü Ekrem, yol boyunca sürekli Cabir’e şefkatle davranıyordu. Cabir, Resulü Ekrem ‘in kendisi için tam yirmi beş kere istiğfar ettiğini saymıştı. Yolculuk devam ederken Resulü Ekrem, Cabir’e sordu:

-Baban Abdullah’tan geriye kaç çocuk kaldı?

-Yedi kız ve bir erkek… O da benim.

-Babandan geriye borç kaldı mı?

-Evet…

-O zaman Medine’ye döndüğünde, alacaklılarla bir gün belirle ve hurmaların toplanma mevsiminde bana haber ver.



-Peki…

-Evli misin?

-Evet…

-Kiminle evlendin?



-Medine’de dul bir kadınla.

-Neden bakire bir kız ile evlenmedin? Senin dengin olurdu.

-Ya Resulallah! Kız kardeşlerim henüz genç ve tecrübesiz oldukları için, onlar gibi genç ve tecrübesiz biri ile evlenmek istemedim ve akıllı ve olgun bir eş seçtim.

-Çok iyi etmişsin. Bu deveyi kaça aldın?

-Beş altına…

-Aynı paraya bu deveyi bana sat. Medine’ye geldiğinde de gel parasını al.

Yolculuk sona erip, Medine’ye döndüklerinde, Cabir deveyi Resulü Ekrem’e teslim etmeğe geldi. Resulü Ekrem, Bilal’e :

-Devenin karşılığı olarak Cabir’e beş altın ver, diye buyurdu. Babası Abdullah’ın borçlarını ödemesi için üç altın daha ver. Deveyi de kendisine geri ver.

Daha sonra Cabire dönerek sordu:

-Alacaklılarla, bir gün belirledin mi?

-Hayır Ya Resulallah!

-Babandan kalanlar borçlarını kapatmaya yetiyor mu?

-Hayır Ya Resulallah!

-Öyleyse hurmaların toplanma zamanında bana haber ver.

Hurmaların toplanma mevsimi gelmişti. Cabir, durumunu Resulü Ekrem’e haber verdi. Resulü Ekrem, alacaklıların hesabını kapattı ve Cabir’in ailesi için de yeterince mahsul bıraktı.43


35- AYAKKABI BAĞI


İmam Sadık(as), ashabından bazılarıyla akrabalarından birine tesliyet maksadıyla gidiyorlardı.Yolun yarısında İmam Sadık’ın(as) ayakkabılarından birinin bağı koptu. İmam(as), bağı kopan ayakkabıyı eline alarak yalın ayak yola devam etti.

İbni Ebi Yafur (İmamın sahabelerinin büyüklerinden biri) hemen kendi ayakkabısını çıkarıp bağını çözdü ve imama uzattı. İmam (as), öfkeli bir şekilde yüzünü Abdullah’tan çevirdi. Ayakkabı bağını kesinlikle alamayacağını söyleyerek şöyle buyurdu:

-Eğer bir adama sıkıntı gelmişse, her ketsen önce o sıkıntıya tahammül etmesi gereken o adamın kendisidir. Birinin başına bir sıkıntı geldiğinde, başkasının onun sıkıntısına tahammül etmesinin ne manası var? 44




36-HİŞAM VE FERAZDAK

Hişam İbni Abdulmelik, hicri ikinci asrın ilk on yılında, Emevi hükümetinin zirvede olduğu bir dönemde, Kabe tavafından sonra Veliaht olmasına rağmen Hacer-ul Esved’e bir türlü ulaşamamıştı. Halkın tamamı, aynı elbiseyi yani ihram giymişlerdi. Hepsi aynı sözü, yani Allah’ın zikrini söylüyorlardı. Aynı şeyleri yapıyorlardı. Tertemiz bir duygu selinde, Hişam’ın dünyevi şahsiyet ve makamını umursamamışlardı bile. Sırf kendisinin hürmet ve azametini korumaları maksadıyla Şam’dan getirdiği şahıslar, hac amellerinin manevi azameti karşısında naçiz görünüyorlardı.

Hişam , hacer-ul Esved’e ulaşmak için ne yaptıysa izdihamdan dolayı bir türlü ulaşamadı.

Çaresizce, kendisi için yüksek bir yerde hazırlanmış olan makamına döndü. O yüksek yerden, topluluğu seyretmeğe başladı. Şam’dan onunla beraber gelenler onun etrafını sararak, onunla beraber topluluğun izdihamını seyretmeğe koyuldular.

Bu esnada yüzünde takvalıların siması oldukça belirgin olan bir adam çıkageldi. O da sade bir elbise giymişti. Allah’a kulluk ve ibadet ettiği yüzündeki eserlerden belliydi. Önce gidip Kabe’yi tavaf etti. Sonra sakin ve kendinden emin adımlarla Hacer-ul Esved’e doğru yöneldi. O kadar izdiham olmasına rağmen onu gören halk, ikiye bölünerek ona yol açtılar. O, Hacer-ul Esved’e yaklaştı. Bu manzarayı seyreden Şamlıların gözleri fal taşı gibi açılarak, şaşkın bakışlarla olanları seyrediyorlardı. Onlardan biri Hişam’a :

-Bu adam kim? Diye sordu.

Onu çok iyi tanıyan ve onun İmam Zeynel Abidin (as) olduğunu yakinen bilen Hişam, bilmezlikten gelerek:

-Tanımıyorum, diye cevap verdi.

Bu esnada, Hişam’ın korkusundan kim cesaret edip de onun kim olduğunu söyleyebilirdi ki? Ferazdak diye meşhur olan ve o dönemin çok meşhur şairlerden biri olan Hemmam Bin Galip, işi gereği herkesten daha çok Hişam’a hürmet göstermesi gerekirken, vicdanı o kadar tahrik oldu ki, duygularına hakim olmayarak:

-Ama ben onu tanıyorum, dedi.

Sade bir tanıtmayla yetinmedi ve yüksek bir yere çıkıp, sonradan Arap Edebiyatının seçkin eserleri arasında yer alacak olan ve bir şairin ancak müthiş bir duygu yoğunluğuyla yazıp, o anda okuyabileceği nitelikte derin manalar içeren şu şiirini okudu:
“Bu öyle bir kimsedir ki, Mekke’nin bütün kumları tanır onu,

Bu Kabe onu tanır,

Harem’in toprağı ve onun dışındaki bütün topraklar onu tanır.

O, Allah Kullarının en iyisinin oğludur,

Odur tertemiz ve takvada meşhur olan.

Sen, onu tanımıyorum desen de ,

Bu ona bir zarar getirmez.

Sadece sen onu tanımasan da,

Arap ve Acem onu tanır…”

Hişam , bu kaside ve mantıklı açıklamayı duyduktan sonra sinirinden küplere binmişti. Bunun üzerine Ferazdak’ın maaşının kesilmesini emretti. Sonra da Mekke ve Medine arasında bulunan Esefan’da, onu zindana attırdı. Ama Ferazdak bu olanları hiç mi hiç umursamıyordu. Ne maaşının kesilmesi umurundaydı ne de zindana atılmış olması. O, zindanda ateşli şiirlerine ve Hişam’ı eleştirmeğe devam etti.

İmam Zeynel Abidin(as), zindanda olan Farazdak’a bir miktar para gönderdi. Farazdak , bu parayı kabul etmeyerek şöyle dedi:

-Ben o kasideyi, sadece imanımdan dolayı ve Allah için okudum. Karşılığında para almak istemem.

İkinci kez İmam Zeynel Abidin(as), Ferazdak’a para göndererek ona şu mesajı iletti: “Allah senin niyetini biliyor ve niyetine göre de seni mükafatlandıracak. Bu yardımı kabul ettiğin taktirde, Allah katındaki sevabından hiçbir şey azalmaz.” dedikten sonra Ferazdak’a bu yardımı kabul etmesi için yemin verdi. Ferazdak da bunun üzerine o yardımı kabul etti.45


Yüklə 0,68 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   37




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin