Dr nazim beratli



Yüklə 0,7 Mb.
səhifə25/40
tarix23.01.2018
ölçüsü0,7 Mb.
#40277
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   40

NUH TUFANI GERÇEK Mİ


Cüce filler ve cüce hipopotamlar, tarih öncesi çağlarda, yalnız Kıbrıs'ta yaşadığı bilinen, mutasyona uğrayarak, cüsseleri küçülmüş, sonra da nesilleri tükenmiş hayvanlardır. Bu, ilginç bir bulgudur. Zira, bu türden omurgalıların yaşadığı çağda, dünyada insan cinsinin de varlığının bulunmaması, düşünülemez. Öte yandan, filler ve hipopotamların, böylesi bir adaya nasıl ulaştıkları, henüz yanıtı verilememiş bir soru! Eğer bu bulgu, adanın bir kıtadan koptuğu zamanda, burada o hayvanların yaşamakta olduğu iddiası ile yanıtlanacak olursa, o zaman, sözkonusu kopuşun, insan cinsinin de dünyada varlığını sürdürdüğü bir dönemde gerçekleştiğini de kabullenmek gerekir. Bu varsayım ise, hem insan cinsinin tarihinin sanılandan eski olduğunu gösterir ve hem de Nuh Tufanı'nın, Tevrat'ta ya da eski Sümer efsanelerinde, zihinden üretilmiş efsaneler değil de insanların gerçekten yaşadığı bir felaket olduğunu...

Jeoloji, bir zamanlar Kıbrıs'ta cüce filler ve hipopotamlar yaşadığını, doğrulamakla birlikte, tarih ve arkeoloji henüz öteki varsayımları ileri götürebilecek bulgulara rastlamış değil.

Bir gün, bir de bakarsınız, Değirmenlik sadece çiçeklahanası ile değil, çok başka şeylerle de ünlü olur! Kim bilir?

Not: Ruppert Gunnis, Historic Cyprus ve üstad H.M. Gürkan, Bir Zamanlar Kıbrıs'ta adlı eserlerden yararlanılarak yazıldı.


LEFKARA'NIN BAŞINA GELENLER

ÇOK BİLİNEN BİR KÖY


Lefkara, Latin döneminde Mezato denilen bölgede, yani Larnaka kazasında, eski Lefkoşa yoluna yakın bir konumdaki, büyük bir Rum köyüdür. Trodos Dağları'nın güney yamaçlarına yayılan bu köy, Yukarı ve Aşağı Lefkara diye, ikiye ayrılır. Köyde bulunan, biri hristiyanlığın başlangıç dönemine öteki ise Bizans dönemine ait iki kilisenin varlığı, tarihinin çok eskilere dayandığını gösterir. Lefkara köyünün önemi, tarihinin eski olmasıyla sınırlı değildir.

Lefkara İşi denilen ve bütün dünyada bilinen nakış, köyün kendisinden daha ünlüdür. 1481'de Kıbrıs'ı ziyaret eden Leonardo da Vinci, bu nakışa hayran kalarak, yanında İtalya'ya götürdüğü bir örneğini, Milano Katedrali'ne koymuştur.

Köyü, bütün dünyada ünlü kılan bir başka özelliği ise baharda Aşağı Lefkara çevresindeki tarlalarda, kümeler halinde göğeren, Fritillaria libonatica isimli, bitkidir. Eczacılıkta kullanılan bu ottan, ladanum adı verilen, uyarıcı bir ilaç elde edilmektedir.

Osmanlı döneminde, Lefkara bu sayılan özellikleri haricindeki bir başka niteliği dolayısıyla, yine ünlü bir köydü.



ADAYA OSMANLI GELİRKEN


Bilindiği gibi, Osmanlı ordusu, Kıbrıs adasına Limasol'dan çıkmış ve burası kolayca ele geçirildikten sonra, ordu Lefkoşa'ya doğru ilerlemeye başlamıştır. Lefkara dolaylarına gelindiğinde, buranın yerlileri, Osmanlı öncü güçlerine bir temsilci göndererek, kendilerinin Osmanlıya biat etmeye hazır olduklarını ve köy yakınındaki "Sirkatis " tepesi üzerinde bulunan Venedik kalesinin ele geçirilmesi için de yardımcı olabileceklerini bildirirler. Öncü komutanı gerekli araştırmayı yaptıktan sonra, kendilerine inanır ve serdarı durumdan haberdar eder. Sonuçta, Osmanlı güçleri Lefkara'lılar'ın yardımı ile Venedik kalesini, ele geçirirler.

Durumdan haberdar olan Lefkoşa'daki Venedik komutanlığı, bunun cezalandırılmaması halinde, kötü bir örnek olacağını düşünüp, Osmanlı birlikleri köyden ayrıldıktan sonra, bir gece önemli bir birlik gönderip, 6 -7 Temmuz 1570 gecesi, Lefkara köyü sakinleri ve Osmanlı muhafızları, genç - yaşlı, kadın - çocuk demeden, kılıçtan geçirir. O katliamda, 400 Lefkaralı'nın öldürüldüğü söylenir. Muhafızlardan ise sadece iki kişi kurtulur. Bunun üzerine, adanın diğer yörelerinde olan Lefkaralılar, Osmanlı ordusuna katılırlar ve Lefkoşa'nın fethi esnasında, yararlıklar göstererek, savaşırlar.

Osmanlı yönetimi, bu olayı unutmaz. Adanın fethinden sonra, Lefkara köyüne, otonomi verir.

Buna göre, Lefkaralı'lar devlete vergi vermez, kendi kendini yönetir ve kendi otonom adliyesi vardır. Ticari faaliyetlerde, sureten denetlenirler, örneğin yağa su katarak satmalarına, izin verilir v.s.

Lefkara köyü, bütün Osmanlı dönemini, böyle ayrıcalıkla geçirir. Taa ki....

AKREP ETMEZ AKRABANIN AKRABAYA ETTİĞİNİ

Kıbrıs'ın İngiliz Yönetimi'ne geçmesinden kısa bir süre önce, Osmanlının " Cezair- i Bahr-i Sefid " yani Akdeniz Adaları valisi, değişir. Yeni vali, vilayetini denetlemeye çıkar ve bu meyanda Kıbrıs'a da uğrar. Adadaki incelemeleri sırasında, Lefkara köyünün otonomisini, öğrenir. Köye giderek, köyün yedi kişilik yönetim kurulunu toplar ve bu otonominin kaynağının ne olduğunu sorar. Köy yönetimi, durumlarının tarihsel nedenini anlatıp, hukuksal olarak da kilisede bir sandıkta durmakta olan, ll. Selim'in bir fermanı olduğunu söylerler. Ferman, gerçekten de kilisede, ancak yedi yöneticinin bir araya gelip, her birinde ayrı ayrı duran, yedi anahtarı kullanarak açabilecekleri, yedi kilitle berkitilmiş bir sandıkta durmaktadır. Vali, fermanı görmek ister. Lefkara yöneticileri, kiliseye gidip, fermanı saklı olduğu sandıktan çıkararak, valiye gösterirler. Yeni vali, onlara der ki:

" Bu çok eskimiş... Onu bana verin, İstanbul'a götürerek, size hat sanatıyla yazılmış, altın ve sim ile süslü, yeni bir ferman göndereyim."

Lefkaralı'lar, ona inanarak, otonomi fermanlarını kendisine verirler. Vali, fermanı ve Lefkara'nın otonomisini, ortadan kaldırır...

Köylüler, bu Osmanlı Vali'sine nasıl bu denli güvendiler dersiniz?

Osmanlı İmparatorluğu'nun Cezair-i Bahr-i Sefid Valisi'nin adı, Sava Paşa idi...

Evet... Kendisi bir Rum idi... Dönme falan da değil! Doğrudan, ortodoks Rum...

Not: Bu yazı Rupert Gunnis , Historic Cyprus ve B. H. Hakeri, Başlangıcından 1878'e Kıbrıs isimli eserlerden yararlanılarak yazıldı.



TATLI

BİR ŞARABIN HİKAYESİ

KUMANDARİA ŞARABININ DAYANILMAZLIĞI

Padişah Abdülmecit tahta çıktığı zaman, Osmanlı İmparatorluğu'nda yenileşme çabalamaları, en üst düzeydeydi. Sultan daha pek çok alanda olduğu gibi, kültür yaşamında da yeni fikirlerin önünü açmak gereğini duyan bir insandı. Bu bağlamda (bu lafı hiç sevmiyorum), yeni bir Osmanlı Tarihi yazılmasını gerekli görür ve ünlü Fransız yazar Alphonce de La Martin'i İstanbul'a davet ederek, ona bir çiftlik ihsan edip, Osmanlı Tarihi'ni yazmasını ister.

de La Martin, Padişahın istediğini, yapar. Yazdığı tarihi, Abdülmecit'e sunar ve ihsanlar alır. Yani, Abdülmecit, yazdığı tarihi, beğenir. Ünlü yazar, Osmanlı sarayında, kendisine Kumandaria şarabı ikram edildiğini anlatır. Abdülmecit'in sarayındaki konuklarına sunduğu bir şarapmış, kumandaria... Bu, önemli değil... Asıl hoş olan, ayni kitapta, ll. Selim'in Kıbrıs'ı alış sebepleri arasında, Joseph Nasi'nin, kendisine sunup, tiryaki ettiği bu ayni şaraba olan düşkünlüğünün de sayılması. Şimdilerde, bizim resmi tarih hokkabazlarımızın, bunun Osmanlı'yı çekemeyen batılıların bir uydurması olduğunu iddia ettiklerini, biliyoruz. Ne var ki, Osmanlı padişah Abdülmecit, bu ayni iddiayı kaleme alan, Fransız yazara, bir de çiftlik bağışlamış. Padişah mı bilir, tarih diye türlü çeşitli hokkabazlılar edenler mi?

Laf buraya gelmişken, Kıbrıs ile ilgili bir başka hoşluktan da bahsedelim. Bilindiği gibi, Mağusa Kalesi'nin alınışından sonra, Lala Mustafa denilen adam, Mağusa Valisi Baragadino'nun derisini yüzdürüp, içine saman doldurtmuştur. Hammer de yazdığı Osmanlı Tarihi'nde, bu olaydan bahseder. Kitabı Sabah Yayınları arasında yayına hazırlayan hazret, adı önemli değil, bir dipnot düşüp, diyor ki : " Bu batılıların bir uydurmasıdır. Lala Paşa böyle bir vahşet yapmamıştır. Yalandır..." Öte yandan, fethin günlüğü olup, şu anda bir nüshası Genel Kurmay'da, bir nüshası Topkapı Müzesi'nda, bir nüshası Kamil Paşa'nın torunu Bayan Perihan Arıburun'da ve mikrofilmleri de Sn. Harid Fedai’de bulunup, kendisinin yayınladığı Piri Tarihi'nde, bunun aynen yapıldığı görülür. Hammer'e yalancı diyen herifin, kendisidir asıl yalancı olan... Kaldı ki Lala Mustafa Paşa, Osmanlı tarihinin gördüğü en aşağılık adamlardan biridir, daha beterini bile yapardı. Ve yine kaldı ki, o tarihte bu türden vahşet örneklerinin merkezi, Batı Avrupa idi. Bu olay ile St. Barthelemio Katlimı arasındaki fark, aylardan ibarettir. Osmanlı'nın dönme yöneticilerinin vahşetinden, Türkler'in komplekse kapılması için, ortada bir neden de yok!

Evet... Biz Osmanlı'dan daha Osmanlıcı olan, cahilleri bir yana bırakıp, şarabımızın hikayesine devam edelim...

Yoksa ne laf tükenir, ne Osmanlı Tarihinin sonu gelmez entrikaları ve ne de egemenlerden paye koparmak üzere " tarih " yazımının, onlara yaranma gayreti.


ŞİŞEDE DURDUĞU GİBİ...

Sir Harry Luke'a göre, ll. Selim, sarhoş kafayla hamamda cariye kovalarken, kayıp, kafasını kurnaya çarparak hakkın rahmetine ulaştığı esnada, Kumandaria' dan mest bir haldeymiş. Sir, " böylece" diyor, " Kıbrıs, yenilgisinin ve Baragadino'nun kötü sonunun intikamını, üç yıla varmadan aldı! "




Yüklə 0,7 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin