Dünya klasikleri : 13



Yüklə 9,99 Mb.
səhifə91/150
tarix18.06.2018
ölçüsü9,99 Mb.
#54169
1   ...   87   88   89   90   91   92   93   94   ...   150
— Aman Allahım! Nelerine dayanıyorum senin! Beni dinle, alçak herif: Eğer o vakit «bu işi falanca yapar» diye düşünseydim, herhalde herkesten önce sana güvenirdim. Dimit-riy'e değil, hatta yemin ederim o zaman senin bir alçaklık yapacağını seziyordum... Daha o vakit... İçimde uyanan duyguyu hatırlıyorum...
Smerdyakov alaylı bir tavırla gülümsedi.
— Ben de o zaman biran için bana da güvendiğinizi düşünmüştüm, dedi. Bu bakımdan, daha o zaman, kendinizi ele vermiş oldunuz. Çünkü madem benim öyle bir şey yapacağımı hissediyordunuz, öyleyken niçin  gidiyordunuz, demek ki böyle davranarak bana:  «Babamı sen öldürebilirsin, ama sana engel olmuyorum» demek istiyordunuz.
— Alçak! Bunu sen öyle anlamışsmdır!
— Hepsi de o Çermaşnaya yüzünden oldu, efendim. Rica ederim! Moskova'ya gitmeye hazırlanıyorsunuz ve babanızın Çermaşnaya'ya gitmeniz için yaptığı bütün ricaları reddediyorsunuz! Sonra da benim aptalca söylediğim bir söz üzerine birden razı oluyorsunuz, efendim!  O zaman ne diye o Çermaşnaya'ya gitmeye razı oldunuz? Madem ortada hiç bir sebep yoktu, neden tek benim sözüm üzerine Moskova'ya değil de Çermaşnaya'ya gittiniz? Demek benden birşeyler bekliyordunuz!
İvan, dişlerini gıcırdatarak:
— Hayır, beklemiyordum, yemin  ederim ki,  hayır!  diye bağırdı.
— Nasıl olur da, «hayır» diyorsunuz efendim?  Öyle olsaydı size düşen şey, o zamanki sözlerim için babanızın oğlu olarak beni herşeyden önce polise teslim etmek, dövdürmek-ti efendim... Hiç değilse hemen oracıkta suratımı dağıtabilirdiniz. Oysa, siz tersine hiç de öfkelenmeyerek hemen dostça bir tavırla, aptalca söylediğim bir sözü harfi harfine yerine getiriyorsunuz ve yola koyuluyorsunuz. Bu ise büsbütün saçma bir şeydi efendim. Çünkü, babanızın hayatını korumak
KARAMAZOV KARDEŞLER
249
için kalmanız gerekirdi... Böyle olunca ben, bunlardan başka bir sonuç çıkarabilir miydim?
İvan somurtmuş olarak oturuyordu. Sinirden iki elini de yumruk yapmış sımsıkı dizlerine dayamıştı. Acı acı gülerek:
— Evet, o sırada suratını dağıtmadığıma yazık oldu, dedi. Seni polise sürükleyemezdim. Sözlerime kim inanırdı? Neyi neyle ispat edebilirdim? Ama, suratını... Hay Allah, yazık! Düşünemedim bunu! Gerçi şimdi surat dağıtmak yasak ama, senin suratını seve seve çorbaya çevirirdim.
Smerdyakov, ona hemen hemen zevkle bakıyordu. Fiyodor Pavloviç'in sofrasına hizmet ettiği zamanlar, masanın arkasında durup da, Grigoriy Vasilyeviç'le din konusunda tartışarak onu kızdırdığı zamanki gibi kendinden memnun, bilgiççe bir tavırla:
— Günlük hayatın olağan olaylarında, yani basit olaylarda bir adamın suratını dağıtmak gerçekten yasalarla yasaklanmış bir şeydir ve artık herkes dayak atmaktan vaz geçmiştir. Ama hayatın özel olaylarında, bizi bırakın, tüm dünyada, hatta ortada tam bir Fransız Demokrasisi olsa bile, yine aynı sekilde, tıpkı Adem'le Havva çağında olduğu gibi  dayak atmaya devam ediyorlar. Hem hiç bir zaman da bundan vazgeçmeyeceklerdir. Siz ise, o vakit özel bir olay olduğu halde, bu cesareti gösteremediniz efendim.
İvan, masanın üzerinde duran defteri başı ile işaret etti:
— Ne o, Fransızca sözler mi öğreniyorsun?
— Neden öğrenmeyeyim? Belki böylece tahsilimi tamamlamış olacağım. Sanıyorum ki, bu bilgi o mutlu Avrupa ülkelerine gideceğim vakit, işime yarayacaktır.
İvan'ın gözleri kıvılcımlandı, tüm vücudu tepeden tırnağa titredi.
— Dinle canavar!  dedi. Senin suçlamalarından korkmuyorum! İfade verirken, benim için istediğini söyleyebilirsin ve eğer şimdi sana  gebertinceye kadar bir  dayak atmıyorsam, bunu yalnız bu cinayeti senin işlediğinden şüphe ettiğim için,
mahkemeye vereceğim için yapmıyorum! Seni ele vere-ipucu bulacağım!
~ Bence sussanız daha iyi olacak, efendim. Çünkü, tam anlamıyla suçsuz olduğuma göre, beni nasıl suçlayabilirsiniz? size kim inanacaktır? Eğer öyle bir şeye başvuracak olur-250
KARAMAZOV KARDEŞLER
sanız, ben de hemen her şeyi anlatırım efendim, çünkü kendimi savunmadan duramam değil mi?
— Şimdi senden korktuğumu mu sanıyorsun?
— Varsın mahkemede yargıçlar şimdi size söylediğim sözlere  inanmasınlar efendim;  halk arasında  inananlar olacak ya! Onlar inanınca da mahcup olacaksınız efendim.
İvan dişlerini sıkarak:
— Bak, bak yine «akıllı bir adamla konuşmak yararlı oluyor» demek istiyorsun, öyle değil mi?
— Tam üstüne bastınız efendim. Akıllısınız ve tabiî akıllı bir insan gibi davranacaksınız efendim.
İvan Fiyodoroviç, ayağa kalktı, öfkeden titreyerek paltosunu giydi, sonra artık Smerdyakov'a hiç bir karşılık verme-.den, hatta yüzüne bile bakmadan hızlı adımlarla odadan çıktı. Akşamın taze havası ona serinlik verdi. Göklerde ay pırıl pırıl parlıyordu. Zihninde karmakarışık düşünceler vardı, ruhundaki duygular da karışıktı.
İvan Fiyodoroviç kendi kendine: «Şimdi gidip Smerdyakov'u ihbar edeyim mi? Ama neyi ihbar edeceğim? Ne de olsa suçsuz. Aksine o beni suçlayabilir» diye söyleniyor, durup durup: Gerçekten, o vakit ne diye Çermaşnaya'ya gittim sanki? Keden yaptım bunu? Niçin gittim?» diye soruyordu. «Evet, tabiî bir şeyler bekliyordum. Smerdyakov haklı.»
Sonra, yine belki yüzüncü kezdir babasının evindeyken o son gece, merdivende durup aşağıda olup bitenlere nasıl kulak kabarttığını hatırladı. Ama bu sefer öyle bir acıma duygusu ile hatırlamıştı ki bunu, birden olduğu yerde sanki kalbine bir hançer saplanmış gibi durakladı: «Evet ben, daha o zaman bu işin olmasını bekliyordum. Gerçek bu! İstiyordum, tam anlamıyla istiyordum cinayetin işlenmesini! Ama gerçekten öyle miydi? İstiyor muydum bu cinayeti? İstiyor muydum? Şu Smerdyakov'u gebertmeli! Eğer şimdi Smerdyakov'u öldürmek cesaretini gösteremezsem, yaşamaya bile değmez!»
Bunun üzerine İvan Fiyodoroviç evine uğramadan doğru Katerina İvanovna'ya gitti ve gelişi ile onu korkuttu: Çılgın gibiydi. Smerdyakov'la yapmış olduğu konuşmayı olduğu gi bi, harfi harfine ona anlattı. Genç kadın onu ne kadar sakinleştirmeye çalışırsa çalışsın, bir türlü sakinleşemiyor, orada bir aşağı bir yukarı dolaşıyor, kesik kesik garip bir
'KARAMAZOV  KARDEŞLER
251
konuşuyordu. Sonunda oturdu, dirseklerini masaya dayadı, başını da iki elinin üzerine indirdi ve garip bir söz söyledi.
— Eğer cinayeti işleyen Dimitriy olmayıp, Smerdyakov olsaydı, o zaman düşüncesini kabul edebilirdim, çünkü onu teşvik ettim. Daha doğrusu, teşvik ettim mi, daha bunu da iyice bilemiyorum. Ama, eğer Dimitriy değil de, Smerdyakov öldürdüyse, tabiî ben de katil sayılırım!
Katerina İvanovna, bu sözleri dinledikten sonra, konuşmadan ayağa kalktı, yazı masasına doğru yürüdü, masanın üzerinde duran kutuyu açtı, içinden bir kâğıt çıkardı ve İvan'in önüne koydu. Bu kâğıt İvan Fiyodoroviç'in sonradan Alyoşa'-ya babalarını Dimitriy'in öldürdüğünü «matematik bir şekilde ispat eden» vesikaydı. Bir mektuptu. Mitya bu mektubu sarhoş bir halde manastıra giden Alyoşa ile kırda karşılaştığı akşam, Katerina İvanovna'nın evinde Gruşenka'nın genç ka-d:na hakaretler savurduğu rezaletten sonra yazmıştı.
O akşam, Alyoşadan ayrıldıktan sonra Mitya, Gruşenka'-ya gitmeye niyetlenmişti. Onunla gerçekten görüşüp görüşmediği bilinmiyordu. Yalnız gece olunca, «başkent meyhanesinde görülmüş ve orada iyice kafayı çekmişti. Sonra, mürekkep kalemi ve kâğıt istemiş ve kendisini ele verecek önemli bir vesika meydana getirmişti. Bu çileden çıkmış bir adamın, çeşit çeşit lâflarla dolu, cümleleri arasında bağlantılar bulunmayan, tam anlamıyla, «sarhoş işi» mektubuydu. Tıpkı sarhoş bir adamın, eve döndükten sonra, olağanüstü bir öfkeyle karışma, ya da evde bulunan kişilere, biraz önce kendisine nasıl hakaret edildiğini, hangi alçağın ona ne gibi hakaretler savurduğunu, kendisinin ise aksine ne kadar mükemmel bir insan olduğunu, o alçağa neler yapacağını uzun uzun, bağlantısız, karmakarışık bir şekilde heyecanla, üstelik masayı yumruklayarak ve gözlerinde de sarhoşluğunu belli eden gözyaşları ile bağınp çağırarak anlatışı gibi bir şeydi...
Kendisine meyhanede verdikleri kâğıt, özelliği olmayan basit, kötü cins, kirli bir mektup kâğıdı parçasıydı. Arkasında da bir hesap yazılıydı. Sarhoşlukla içten gelen sözlere herhalde yer kalmamıştı ki, Mitya yalnız kâğıdın kenarlarına değil, ayrıca son satırların üst kısımlarına da birşeyler kara-lamıştı. Mektupta şöyle deniliyordu:
«Hayatımı mahveden Katya! Yarın senin o üç bin ruble-ni geri vereceğim, ondan sonra elveda... yüreğinde yüce bir252
KARAMAZOV KARDEŞLER
kin taşıyan kadın! ama, aynı zamanda elveda sevgilim; Bu işi burada bitirelim! Yarın herkesten isteyeceğim, başkalarından bulanazsam, sana namusum üzerine söz veriyorum, babama gideceğim, kafasını kırıp yastığının altındaki parayı alacağım. Yeter ki buradan İvan gitsin. Kürek cezasına çarptırılıp sürülsem bile üç binini geri vereceğim. Beni bağışla. Karşında yerlere kadar eğiliyorum, çünkü sana alçaklık ettim. Beni bağışla! Hayır, bağışlama daha iyi olur: Hem ben daha rahat ederim, hem sen! Sevgini kabul etmektense, kürek mahkûmu olayım daha iyi! Çünkü başkasını seviyorum. Sen de bugün onu iyice tanıdın. Artık beni nasıl bağışlayabilirsin? Benim malımı çalan hırsızı öldüreceğim! Hepinizden uzaklaşıp Doğu'ya gideceğim. Hiç kimse bilmesin diye. Onu da bırakacağım. Çünkü, bana acı çektiren yalnız sen değilsin, o da bana acı çektiriyor. Elveda!...»
«P. S. Sana lanetler yağdırıyorum, ama sana tapıyorum! Göğsümün içinde bir tel var, işitiyorum, ses veriyor. İyisi mi kalbimi ikiye parçalayayım! Kendimi öldüreceğim, ama yine de önce o köpeği geberteceğim. Elinden üç bini koparıp sana fırlatacağım. Gerçi senin karşında alçağın biriyim ama, hırsız değilim. Üç bini bekle. O para köpeğin yatağı altında duruyor, pembe bir kurdele ile bağlı olarak. Ben hırsız değilim, ama benim malımı çalanı öldüreceğim. Katya, bana nefretle bakma. Dimitriy hırsız değil, katildir! Babasını öldürdü, kendisini de mahvetti, tek sana karşı durabilsin, senin gururuna boyun eğmesin diye. Üstelik seni de sevmiyor!
«P. S. Ayaklarını öperim, elveda!...
«P. S. Katya, Tann'ya dua et, başkaları bana parayı versinler. O zaman elimi kana bulamam, vermezlerse... kana bulanacağım! Öldür beni!
,               Kölen ve düşmanın
D. Karamazov.»
İvan, «vesikayı» okuduktan sonra, yerinden artık kanıya varmış olarak kalktı. Demek ki, öldüren ağabeyi idi. Smerd-yakov değildi. Smerdyakov olmayınca da, demek kendisi de, İvan da katil sayılmazdı! Mektup birden onun gözünde matematik bir anlam kazanmıştı. Artık onun için Mitya'nın suçlu olduğu şüphe götürmez bir şeydi. Bununla birlikte, şunu da söylemek gerekirse, Mitya'nın cinayeti Smerdyakov'la
 
253
isleyebileceği İvan'ın aklından bile geçmiyordu. Zaten böyle bir şey olaylara da uymuyordu. İvan tam anlamıyla huzura
kavuşmuştu.
Ertesi sabah Smerdyakov'u ve alaylı sözlerini sadece nefretle hatırlıyordu Birkaç gün sonra da, artık nasıl olup da, onun açıkladığı şüphelerden ötürü bu kadar gücendiğine hayret ediyordu Ona karşı nefret duymaya başladı ve olup bitenleri unutmaya karar verdi. Böylece bir ay geçti. Smerdyakov'u artık hiç kimseye sormuyordu. Yalnız bir iki kez, çok hasta olduğunu hatta aklını kaçırdığını işitti. Bir ara genç doktor Varvinski, smerdyakov'dan söz ederek «sonunda cinnet getirecek» demiş, İvan da bu sözünü unutmamıştı.
O ayın son haftası içinde İvan'ın kendisi de büyük bir rahatsızlık hissetmeye başlamıştı. Katerina İvanovna'nın getirtmiş olduğu ve tam mahkeme başlayacağı sırada Moskova'dan gelmiş olan doktora gidip, onunla görüşmüştü bile. Tam o sırada da Katerina İvanovna ile olan ilişkileri son derece bozulmuştu Katerina İvanovna'nın Mitya'ya, sadece bir kaç dakika sürmekle birlikte, çok şiddetli olan dönüşleri, Ivan'ı çileden çıkarıyordu. Gariptir ki Alyoşa, Mitya'nın yanından çıkıp Katerina İvanovna'ya geldiği zaman, İvan meydana gelen ve daha önce anlattığımız o son sahneye kadar, Katerina İvanovna'nın kendisini deli eden tüm o «dönüşlerine» rağmen, genç kadından o ay içinde bir kez Mitya'nın suçlu olduğundan şüphe ettiğini gösteren bir tek söz işitmemişti. Ay-nca şuna da dikkati çekmek gerekir: İvan, Mitya'dan hergün gittikçe daha fazla nefret ettiğini hissederken, bu nefretin Katyâ'nın ona «dönüşlerinden» ileri gelmediğini, babasını öldürmüş olmasından doğduğunu anlıyordu! Bunu hissediyor, kavrıyordu Öyle olduğu halde, mahkeme başlamadan on gün kadar önce Mitya'ya gitmiş, ona bir kaçış planı teklif etmişti- Belliydi ki bu Plan çok daha önceden düşünülmüştü.
Kendisini öyle bir adım atmaya yönelten şey, Smerdya-fcov'un'bir sözünden ötürü içinde açılan ve bir türlü kapan-»layan küçük bir yaraydı. Smerdyakov, Ivan'a ağabeyinin suç-kumasmın çıkarına uygun olduğunu, çünkü öyle bir şey olursa babasından kendisine ve Alyoşa'ya kalacak olan mirasın, kırkar binden altmış bine yükseleceğini söylemişti. İvan ken-di Payına düşen otuz bini Mitya'nın kaçışını sağlamak için feda etmeye karar «vermişti.
O zaman, Mitya'nın yanından dönüşte, büyük bir hüzün ve şaşkınlık içindeydi: Öyle hissediyordu ki, Dimitriy'in kaçmasını yalnız bu işe otuz bin ruble feda etmek için değil, aynı zamanda bir başka şey için de istiyordu. Kendi kendine, «Yoksa ben de onun gibi bir katil miyim? Onun için mi istiyorum bunu? diye soracak oldu. Bir türlü yakalayamadığı, ama yakıcı bir şey içini dağlıyordu. Asıl önemlisi gururu yaralandığı için tüm o ay boyunca çok üzüntü duyuyordu. Ama bunu sonra anlatırız.
İvan Fiyodoroviç, Alyoşa ile konuştuktan sonra, kendi evinin kapısını çalacağı sırada, birden Smerdyakov'a gitmeye karar verdiği vakit, içinde büyük bir öfke patlak vermişti. Ka-terina İvanovna biraz önce, ona, Alyoşa'nın yanında «onun (yani Mitya'nın) katil olduğuna beni yalnız sen inandırdın!» demişti. Bu aklına gelince İvan, şaşkınlıktan olduğu yerde durakladı: Katerina İvanovna'yı Mitya'nın katil olduğuna inandırmak için hiç bir şey söylememişti. Aksine, Smerdyakov'un yanında:! döndüğü vakit, kendinden şüphe ettiğini ona söylemişti. Aslında, Katerina İvanovna'nın kendisi o zaman ona, «vesikayı» göstermiş, böylece ağabeyi Dimitriy'in suçlu olduğunu ispat etmişti! Şimdi de birden «Ben Smerdyakov'a gittim !> diye bağırıyordu. Ne zaman gitmişti oraya? İvan'ın bu konuda hiç bir bilgisi yoktu. Demek ki Katerina İvanovna, Mit-ya'ıiın suçlu olduğuna hiç de o kadar kesinlikle inanmıyordu! Hem Smerdyakov ona ne diyebilirdi? Gerçekten ne demişti ona? İvan'ın yüreğinde müthiş bir öfke alevlenmişti. Nasıl olup da o zaman neden bağırmadığına bir türlü akıl erdire-miyordu. Elini zilden çekip, Emerdyakov'a gitmek üzere yola koyuldu. «Bu kez belki onu öldürürüm!» diyordu.
VIII
SMERDYAKOV'LA ÜÇÜNCÜ VE SON GÖRÜŞME
Daha yarı yolda, tıpkı o sabahki gibi sert, kuru bir rüzgâr çıktı ve yine kuru yoğun bir kar ince ince yağmağa başladı. Yere düşüyor, ama toprağa yapışmıyor, rüzgâr da onu fırıl fırıl döndürüyordu. Kısa bir süre sonra tam bir tipi baş-
 
255
ladı. Bizim kentte, Smerdyakov'un oturduğu semtte, sokaklarda hemen hemen hiç fener yoktu. İvan Fiyodoroviç, tipiyi farketmeden yolunu • bir önsezi ile bularak yürüyordu. Başı ağrıyor, şakakları müthiş bir ağrı ile zonkluyordu. Hissediyordu ki, bileklerinde bir kasılma vardı.
Mariya Kondratyevna'nın küçük evine varmadan önce, birden tek başına yürüyen, sırtına yamalı bir gocuk giymiş, kısa boylu bir köylüyle karşılaştı; köylü, yalpalaya yalpalaya yürüyor, homurdanıyor, küfrediyor, sonra birden küfretmekten vaz geçerek uykulu bir sesle, sarhoş sarhoş şarkı söylemeye başlıyordu.
Ah, gitti Vanka Piter'e Bekler miyim o dönecek diye?
Daha ikinci satırda şarkıyı kesiyor, yine birine küfretmeye başlıyor, sonra tekrar aynı şarkıyı söylemeye koyuluyordu. İvan Fiyodoroviç, daha ne olduğunu, kim olduğunu bile düşünmeden, ona karşı müthiş bir öfke duymaya başlamıştı. Birden karşısında nasıl bir insan bulunduğunu kavradı. Hemen sonra da, köylünün tepesine bir yumruk indirmek için kaçınılmaz bir istek duydu. Tam o sırada yanyana gelmişlerdi. Köylü şiddetle yalpalayarak birden vargücü ile İvan'a çarptı. İvan kudurmuş gibi onu itti. Köylü geriye fırladı ve bir kütük gibi donmuş toprağın üzerine şırrak! diye düştü. Canı acıyarak yalnız bir kez: «Ah!» diye bakırdı, hemen sonra da sustu. İvan ona doğru yürüdü. Köylü hiç kımıldamadan, baygın bir halde sırt üstü yatıyordu. İvan: «Donacak!» diye düşündü. Tekrar Smerdyakov'un evine doğru yürümeye başladı.
Elinde bir mumla İvan'ı karşılamak" için koşup gelmiş olan Mariya Kondratyevna, daha sofada İvan Fiyodoroviç'e, Pavei Fiyodoroviç'in (yani Smerdyakov'un) çok hasta olduğumu, gerçi yatakta yatmadığını ama, hemen hemen aklını kaçırmış gibi bir durumda bulunduğunu, hatta semaveri sofradan kaldırmalarını emrettiğini, çayı bile içmek istemediğini
İvan Fiyodoroviç kaba bir tavırla:
— Ne yani, azgınlık mı ediyor? diye sordu. Mariya Kondratyevna:
— Yok canım, aksine hiç sesleri çıkmıyor, yalnız siz kendileriyle pek uzun konuşmayın olmaz mı efendim? diye rica etti.256
 
İvan Fiyodoroviç kapıyı açıp içeri girdi, içerde, geçen seferki gibi ortalık iyice ısıtılmıştı. Ama odada bazı değişiklikler göze çarpıyordu: Yanda duran banklardan biri dışarıya götü-rülmüştü ve yerine maundan yapılmış eski ve meşin kaplı bir divan getirilmişti. Üzerine bir yatak serilmiş ve oldukça temiz beyaz yastıklar konmuştu. Yatağın üzerinde Smerdyakov oturuyordu. Sırtında da yine aynı robdöşambr vardı. Masa, divanın önüne götürülmüştü. Böylece oda çok daralmıştı. Masanın üzerinde sarı kâğıtla kaplanmış, kalın bir kitap duruyordu. Ama Smerdyakov onu okumuyordu, galiba oturuyor ve hiç bir şey yapmıyordu, îvan Fiyodoroviç'i hiç konuşmadan ona uzun uzun bakarak karşılamıştı. Belliydi ki gelişine hiç hayret etmemişti. Yüzü çok değişmişti. Zayıflamış ve sararmıştı. Gözleri içeriye doğru gömülmüş, altları morarmıştı.
İvan Fiyodoroviç  olduğu yerde durarak:
— Hay Allah! sen gerçekten hastaymışsın dedi. Seni fazla yoracak değilim, paltomu bile çıkarmayacağım. Nereye oturabilirim?...
Masanın öbür tarafından dolaşarak bir iskemleyi ona doğru çekti ve oturdu.
— Ne bakıp susuyorsun? Sana bir tek şey soracağım ve yemin ederim ki karşılığını almadan buradan gitmem. Bayan Katerina İvanovna evine geldi mi?
Smerdyakov, uzun, uzun sustu. Hâlâ, hiç ses çıkarmadan İvan'a bakıp duruyordu. Sonra birden elini sallayarak başını öbür tarafa çevirdi. İvan:
— Ne oluyorsun? diye bağırdı.
— Hiç!
— Nasıl hiç?                                                                      ,
— Geldi, ama bu sizi ilgilendirmez. Rahat bırakın beni efendim.
— Hayır bırakmayacağım! Söyle ne zaman geldi? Smerdyakov nefretle hafifçe gülerek:                           — Ben onun varlığını bile unuttum, dedi ve birden yü zünü İvan'a doğru çevirerek, tıpkı bir ay önce görüştükleri kit yaptığı gibi, garip, çılgın ve nefret dolu bir tavırla S lerini ona dikti:
— Siz de galiba hastasınız? Baksanıza amma da sunuz, sararıp solmuşsunuz, dedi.
KARAMAZOV KARDEŞLER
257
__ Sen benim sağlığımı bırak şimdi, ne soruyorsam onu
söyle!
__ Peki, gözlerinizin akları neden sararmış? Sapsarı olmuş. Yoksa çok mu üzülüyorsunuz?
Hafifçe güldü, sonra artık açıktan açığa gülmeye başladı. İvan, müthiş bir sinirlilik içinde:
— Bana  bak!  Sana  buradan  soruma  karşılık  almadan gitmem diyorum! diye bağırdı,
Smerdyakov acı çekiyormuş gibi bir tavırla:
— Ne  diye üstüme  varıyorsunuz,  efendim?  Neden bana işkence ediyorsunuz? diye söylendi.
— Eee!... Allah belanı versin! Benim seninle ilgim yok. Soruma karşılık ver! O zaman hemen giderim.
Smerdyakov yine gözlerini yere indirdi:
— Benim size vereceğim bir karşılık yoktur!
— Ama ben bu karşılığı senden zorla alacağım! Smerdyakov birden ona nefretle değil de, artık garip bir
tiksintiyle gözlerini dikti.
— Ne diye hepiniz endişe ediyorsunuz? Yarın mahkeme başlıyor diye mi? Canım merak etmeyin size bir şey yapmazlar, artık buna inanın! Evinize gidin, yatıp uyuyun. Hiç bir-şeyden korkunuz olmasın...
İvan hayretle:
— Ne  demek istediğini anlamıyorum...  Yarın  olacaklar-dan neden korkacak mışım? diye sordu ve birden gerçekten Karip bir korkunun buz gibi bütün ruhunu sardığını hissetti.
Smerdyakov onu tepeden tırnağa süzdü. Sonra İvan'ı Barlar gibi:
— Demek anlamıyorsunuz öyle mi? diye sözleri uzata uza-ta karşılık verdi. Akıllı bir insan böyle bir komedi oynasın, hayret vallahi!...
İvan ona hiç konuşmadan bakıyordu. Eski uşağının, şim-
onunla konuşurken takındığı bu beklenmedik ve büsbütün
yukardan bakıyormuş gibi alışılmamış tavır bile, olmayacak
bir  şeydi. Geçen seferki görüşmelerinde, hiç değilse böyle bir
tavrı yoktu!
size söylüyorum, korkmanız için hiçbir neden yok. Si-'
bir kötü    duruma sokacak hiçbir şey söylemeyeceğim.   Elimde
delil yok ki. Şu halinize bakın! Elleriniz titriyor. Parmak-
25S
 
larınız ne diye öyle kımıldıyor sanki? Haydi evinize gidin, katil siz değilsiniz!...
İvan ir kildi; o anda Alyoşa'nın sözleri aklına gelmişti.
— Öldürmediğimi biliyorum... diye mırıldanacak oldu. Smerdyakov hemen  karşılık  verdi:
— Demek biliyorsunuz? dedi.
İvan  yerinden  fırlayarak  onu omuzundan  yakaladı.
— Söyle hepsini, alçak herif! Hepsini söyle!
Smerdyakov hiç de korkmamıştı. Yalnız, çılgınca bir nefretle gözlerini ona dikmiş bakıyordu. Müthiş bir kızgınlık içinde:
— Madem öyle, söyleyeyim, siz öldürdünüz işte!  diye fısıldadı.
tvan, zihninde birşeyler düşünmüş gibi iskemlenin üzerine çöktü. Öfkeyle hafifçe gülerek:
— Demek hâlâ o zamanki sözleri söylüyorsun öyle mi? Geçen sefer ne dediysen hep onları söylüyorsun.
— Zaten siz de geçen sefer hep karşımda duruyor ve hepsini anlıyordunuz. Şimdi de anlıyorsunuz.
— Ben bir tek şey anlıyorum, o da şu: Sen delisin.
— Hay Allah, hiç de bıkmıyor bunlardan! Artık burada karşı karşıyayız, ne diye birbirimize numara yapalım, komedi oynayalım? Yoksa, herşeyi yalnız benim sırtıma mı yüklemek istiyorsunuz? Hem de gözüme baka baka, öyle mi? Onu siz öldürdünüz! Asıl katil sizsiniz. Ben ise, bu işte sadece sizin yardakçımzdım, sizin sadık kulunuzdum ve bu işi sizin sözünüz üzerine yaptım...
— Yaptın mı? Yoksa sen mi öldürdün?
İvan bu soruyu sorarken, bütün vücudu buz gibi olmuştu. Aklını kaçırıyormuş gibi oldu. Sanki üşüyordu, tepeden tırnağa hafif hafif titremeye başlamıştı. O zaman, Smerdyakov da ona hayretle baktı. Herhalde sonunda, îvan'nın korkusu içtenliği ile onu şaşırtmıştı. Gözlerinin içine bakarak eğri bir gülümseyiş ile buna hiç inanmıyormuş gibi:
— Yoksa, gerçekten hiç birşey bilmiyor muydunuz? diye mırıldandı.
İvan, hâlâ ona bakıyordu. Sanki dili tutulmuştu. Kulaklarında bir ses çınladı:
Ah, gitti Vanka Piter'e Bekler iniyim o dönecek diye?
 
259
— Biliyor musun, senin bir rüya, karşımda oturan bir hayalet olmandan korkuyorum, diye kekeledi.
— Burada hayalet filan  yok  efendim.  İkimizden  başka kimse yok! Yalnız belki de bir üçüncü kişi daha var. Evet, muhakkak o da, o üçüncü kişi de şimdi burada ikimizin arasındadır.
İvan Fiyodoroviç, etrafına bakınarak ve acele ile gözlerini köşelerde gezdirip birini aradı, sonra korku ile:
— Kimmiş o? Aramızda olan kim? Üçüncü dediğin kim? diye sordu.
— Üçüncü dediğim, Tanrı efendim, Tann'nm kendisi. İşte yanımızda olan O'dur. Yalnız siz onu aramayın, bulamazsınız...
İvan, çileden çıkarak avazı çıktığı kadar:
— Bana yalan söyledin, katil olduğunu söyleyerek yalan söyledin! diye bağırdı. Sen ya delisin, ya da beni geçen sefer-ki gibi mahsus kızdırıyorsun!...
Smerdyakov daha önceki gibi hiç korkmadan keskin bakışlarla İvan Fiyodoroviç'i gözetliyordu. Hâlâ içindeki o inan-mamazlık duygusunu yenemiyordu. Hâlâ ona İvan «herşeyi biliyormuş» ama, mahsus «herşeyi yalnız onun sırtına yüklemek için gözlerinin önünde rol yapıyormuş» gibi geliyordu.
Sonunda zayıf bir sesle:
— Bir dakika efendim, dedi. Ve birden sol ayağını masanın altından çekerek, pantolonunun paçalarını yukarı doğru kıvırmaya başladı. Ayağında, uzun beyaz bir çorap ve terlik vardı.                                                               !
Smerdyakov lâstiği çözdü ve elin! çorabın içine, daldırıp ta aşağı kadar indirdi. İvan Fiyodoroviç ona bakıyordu, birden korkudan tüm vücudu kasıldı, titremeye başladı:
— Sen çıldırmışsın! diye avazı çıktığı kadar bağırdı, yerinden fırladı, kendini geriye doğru öyle bir attı ki, vücudu du-vara çarptı ve öylece ip gibi dimdik duvara yapıştı kaldı...

Yüklə 9,99 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   87   88   89   90   91   92   93   94   ...   150




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin