Hukuk-i İbad (Kul Hakkı):
Hukuk, Hakkın çoğuludur. "Haklar" demektir. İstılahta hukuk denildiği zaman; insanın cemiyet hayatında uyması gereken, ferdî ve toplum hayatını tanzim eden kaideler ve esaslar anlaşılır. İbâd; "kullar, ferdler" demektir. Şu halde Hukuk-ı İbad terkibi; kul hakları, ferdî haklar manasına gelmektedir. İslâm Hukuku hakları iki kısma ayrılır:
1- Hukuk-u İbad: Kulların hakları
2- Hukukullah: Allah'ın hakları. Buna amme hukuku da denir.
Ferdî haklara karşı İşlenilen suçlan hak sahibi bağışlayabilir; fakat Hukukullah denilen amme haklanna karşı işlenilen suçları, fertlerin affetme, bağışlama selâhiyetleri yoktur.
Hukukullah:
“Allah'ın hakları” demektir. Bunu amme hukuku, toplum hukuku da denir. Bunun için İslâm Hu-kuku'nda Hukukullah'in tarifi şöyle yapılmıştır: Umumun menfaatına taalluk eden haklara, HUKUKULLAH veya amme haklan denir. Bu haklar; öneminin büyüklüğünden ve faydası- nın umumî oluşundan dolayı Allah'a nisbet edilmiş ve HUKUKULLAH denmiştir. Hiçbir fert, bu haklara karşı işlenen suçlan af edemez. Yapılan hukukî araştırmalar sonunda HUKUKULLAH'ın şu hususlar olduğu ortaya çıkmıştır:
1- Halis ibadetler: Namaz, oruç ve hac gibi...
2- Kula yardım manasını taşıyan ibadetler: Sadaka-ı fıtır gibi...
3- Vergiler:...
4- Umumun menfaati için takdîr edilen cezalar (hadler)
5- Kendisinde ibadet manası olan cezalar. Kefâretler gibi...
6- Mükellefin zimmetine taalluk et-miyen haklar: Ganimet mallarının ve madenlerin beşte birinin devlete verilmesi gibi...
Hulefa-İ Râşidin:
Hulefâ, "halifeler" demektir. Raşidin, râşid kelimesinin çoğuludur. Raşid; "Doğruya giden, rüşde erniş kimse" demektir. Şu halde Hulefa-i Râşidin, "doğru yoldan ayrılmayan olgun halifeler" demektir. İslâm Tarihi'nde Hulefâ-i Râşidin denince şu beş halife anlaşılır:
1- Ebu Bekr (r.a)
2- Ömer (r.a)
3- Osman (r.a)
4- Ali(r.a)
5- Hz. Ali'nin oğluolanHasan.(r.a) (Allah, hepsinden razı olsun)
Sahih olan bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur;
"Hilâfet, 30 sene devam edecek, 30 seneden sonra saltanata dönüşecektir."
İlk beş halifenin hilâfet müddetleri 30 sene sürmüştür.
Hulle:
Kocasından boşanmış (üç talakile) bir kadın iddetini tamamladıktan sonra başka bir erkekle evlenebilir. İkinci bir erkekle evlenen ve onunla cinsî münasebette bulunan kadının bu ikinci kocası ölürse veya ondan da bo-şanırsa tekrar evvelki kocasıyla evlenebilir. İşte buna HÜLLE denir. Bu işin antlaşma ile yapılması caiz değildir. Anlatılan bu muamele Bakara sûresi'nin 230. âyetinde açıklanmıştır. Âyetin tefsirinde Büyük Müfessir Elmalı Hamdi Yazır şu açıklamayı yapar:
“Birinci ve ikinci boşamalar birer ders ve tecrübedir. Bu tecrübeler yapıldıktan sonra üçüncü boşanmaya lüzum gören ve hakkın bahşettiği bu ders ve tecrübeden istifâde yi hiç de takdir etmeyen bir erkekle o kadın arasında ciddi bir aile hayatına ihtimal verilemez. Fakat o kadının elden çıkıp başkasının yatağına girmesi gibi acı bir hicrandan sonra bile ruhlarının derinliklerinde evvelce hissedemedikleri bir evlilik alâkası bulunduğunu takdir ederlerse o zaman bunun ciddiyetine inanılabilir..."
Hulûl:
Gelip çatma, nüfuz etme gibi sözlük anlamları bulunan hulul kelimesi, ramazanın başlaması, vadenin gelmesi anlamlarına da kullanılır. Bir de iki ayrı şeyin bir şeymiş gibi içice geçmesi, birleşmesi demektir. İslara tarihinde ise sapık mezheplerden bazılarında iddia edilen birinanç olarak görülür. Bu batıl inanca göre ilahi ruh bazı imamların bedenlerine girermiş. Hulu-liyye diye adlandırılan bu mezhep mensupları haşa tanrının bazı bedenlere girerek cisimleştiğini ileri sürerler.
Humus:
Beşte bir anlamında arapça bir kelime. İslam ordusunun cihaddan elde ettiği ganimet mallarından veya yeraltı madenlerinden çıkarılan maddelerden beşte bir oranında ayrılarak hakedenlere verilmek üzere Beytü'l Mal'e bırakılan hisse. İslam toplumunda ekonomik dengeyi ve sosyal eşitliği sağlamak gayesiyle İslam bu esası getirmiş ve uygulamasıyla gerçek sosyal adaleti sağlamıştır. Humus uygulaması iki yerde söz konusudur; 1-Savaş ganimetlerinden ayrılan beştebir: Enfal suresi 41. ayette beyan edildiği gibi savaş ganimetlerinin beşte dördü savaşa katılanlara beşte biri ise yetim, yoksul ve muhtaç yolculara verilmek üzere beytü'l mal'e verilir. 2- Madenler, yeraltı zenginlikleri ve definelerden alınan humus: Buhari'nin ve diğer hadis kitaplarının naklettiği hadisi şeriflere göre bunlardan beşte biri beytü'l mal'e aittir. Yakut, zümrüt gibi işlenmesi mümkün olmayan değerli taşlar toprak sahibine ait olup sahipsiz topraktan çıkanların tamamı beytü'l mal'e aittir. Humus İslam tarihi boyunca devletin önemli birgelirkaynağı olmuştur.
Huneyn:
Mekke ile Taif arasında bulunan bir yer. Hicri sekizinci yılda müslümanlarla, Hevazin ve Sakif kabileleri arasında yapılan ve müslümanların zaferiyle sonuçlanan savaş sebebiyle ün kazanmıştır.
Hurafe:
Asılsız, aslı esası olmayan uydurma sözler, yalan hikaye ve rivayetler demektir. İslam'da ise, dinin aslında bulunmadığı halde sonradan uydurulan, yaygınlaştırılan ve sanki dinin aslmdanmış gibi gösterilen her çeşti batıl görüş, inanç ve adettir.
Huri:
Kur'an-ı Kerim'de Allah'ın, temiz ve iyi kullarına birer cennet nimeti olarak bağışlayacağı vaadedilen çok güzel ve tertemiz eşler. 257
Hurüf-ı Mukatta'a:
Kur'an-ı Kerim'in bazı surelerinin başında bulunan hece harflerine verilen ad. Yirmidokuz sure bu harflerle başlamaktadır. Bakara ve Al-i İmran sureleri hariç diğerleri Mekki olan bu sureler Kur'an'daki sırasına göre şöyledir. Bakara, Al-i İmran, A'raf, Yunus, Hud, Yusuf, Ra'd, İbrahim, Hicr, Meryem, Nemi, Kasas, Ankebut, Rum, Lokman, Secde, Yasin, Sad, Mü'min, Fussilet, Tana, Şuara, Casiye, Ahkaf, Kaf, Kalem, Şura, Zuhruf, Duhan. İslam alimlerinin önemli bir kısmı bu harflerin bir mana ifade etmediği ve bunların anlamının sadece Allah (c.c) tarafından bilindiğini savunmuşlardır. Buna binaen bu ayetlerin tefsirinde genellikle "Allah'ın her kitabında bir sırrı olduğu gibi Kur'an'daki sırrı da bu ayetlerdir. Bunlar hakkında görüş beyan etmek ve mana vermeye çalışmak doğru değildir. Vallahu a'lemu bi mura-dihi bih (Bununla ne murad edildiğini ancak Allah bilir)" ifadesini kullanmışlardır.
Çoğunluğunu kelam alimlerinin oluşturduğu bir kısım islam alimi ise Kur'an'ın insanlar için indiğini ve anlaşılmaz birşeyin bulunmasının mantığa aykırı olduğunu söyleyerek bu harflere çeşitli anlamlar vermişlerdir. Huruf-u Mukatta'a'nın anlamlan ile ilgili bazı görüşler şunlardır:
1- Bu harflerin herbiri Allah'ın isimlerinden birine delalet eder. Örneğin; Kaf-ha-ya-ayn-sad'ın manası Allah Kerim, Hadi, Hakim, Sadık'tır.
2- Arapça dili bu harflerden oluşmakla birlikte araplar bu harflerden oluşan Kur'anın mucizesi karşısında kendilerini aciz hissetsinler diye bu harfler surelerin başlarında gelmiştir.
3- Bu harflerin kullanım sebebi muhtabın dikatini çekmek ve uyanda bulunmaktır.
Dostları ilə paylaş: |