Evsâf ı Câmi‘ i Emîr Sultân : Sene ( ) târîhinde ( ) binâsıdır. Cihân-nümâ bir sed üzre bir minâreli bir küçük câmi‘dir. [225a] Ve
................ (2 satır boş) ................
Bu câmi‘lerden gayrı câmi‘ i selâtîn ma‘lûmumuz değildir kim cümle ( ) aded câmi‘-i mülûk i selefdir. Bunlardan mâ‘adâ şehrin şarkîsi tarafında
Câmi‘ i Hazret-i Monla Arab Cabbârî: Temdîh [u] tavsîfi lâzım değildir. Hemân Ulu Câmi‘ tarz-ı tarhında binâ olunmuş bir küçük câmi‘dir. Ammâ bir mürtefi‘ yire vâkı‘ olmağıla gâyet mesîregâh, hoş-hevâ câmi‘ i teferrücgâhdır. Bu câmi‘ Monla Arab Cabbârî nâmıyla mevsûf olup hakkâ ki âdemi, hoş hevâsı cebren ve kahren getirüp cümle erbâb ı ma‘ârif anda cân sohbeti edüp Hakka ibâdet ederler. Ve
Üftâde Efendi Câmi‘i: İç kal‘adadır.
................ (15 satır boş) ................
Câmi‘ i Azîm Musallâ: Sedbaşında bir çemen-zâr sahrâdır. Cânib i erba‘ası kâr-gîr dîvârlardır.
Evsâf ı mesâcid i Bursa
Bu cevâmi‘lerden mâ‘adâ cümle ( ) aded mescidlerdir kim câmi‘ olmağa müsta‘id ma‘bedhânelerdir. Evvelâ,
Mescid i Zeynîler: Abdüllatîf Makdisî binâsıdır. ( ) Mü’ellifi Monla Husrev'in bu âsitânde savma‘ası vardır. Hakîr ol makâm ı şerîfde teberrüken bir günde bir hatm i şerîfi tamâm etmeyince taşra kadem basmadım. Ulu âsitânedir kim ol kitâb ı mu‘teber ol künc i vahdetde te’lîf olmuşdur.
................ (5 satır boş) ................
Cebel i Ruhbân'ın nısfında Kadı Yaylası'ndan Bursa'yı seyr edüp iki yüz kurşumlu câmi‘ ve yedi yüz minâre zâhir idi. [225b]
Evsâf ı medâris i tahsîl i ulûm ı Bursa
Evvelâ Medrese i {Manastır'da} Orhâniyye'dir ve Medrese i Hudâvendigâriyye ve Medrese i Yıldırım Hâniyye ve Medrese i Çelebi Mehemmed Hâniyye ve Medrese i Koca Murâdiyye ve Medrese i Emîr Sultâniyye ve Medrese i İsâ Beğ ve Medrese i Kâsım Paşa {kurb ı Emîr Sultân} ve Medrese i Cüneyd Beğ ve Medrese i Hançeriyye ve Medrese i Kadrî Efendi ve Medrese i Molla Yegân ve Medrese i Monla Fenârî ve Medrese i Zeynüddîn i Hâfî ve Medrese i Sultânî ve Medrese i Bâyezîd Paşa ve Medrese i Hamza Beğ ve Medrese i Edebiyye ve Medrese i Gazzâziyye ve Medrese i Veliyyüddînzâde Ahmed Paşa.
................ (5 satır boş) ................
Cümle ( ) aded medârisi bânîsiyle ve pâyesi ve mahallesiyle tavsîf ve tahrîr eylesek bir tomar olur.
Evsâf ı dârü't-tahsîl dârü'l-hadîs
Cümle
................ (3 satır boş) ................
Evsâf ı dârü'l-kurrâ ı Kur’ân ı Azîm ve Furkân ı Mecîd
Cümle
................ (3 satır boş) ................
Evsâf ı dâru't-ta‘lîm mekteb i sıbyân ve tıflân ı ebced-hân
Cümle
................ (3 satır boş) ................
Evsâf ı tekyegâh ı ehl i tarîk
Cümle 300 cümleden mükellef, âsitâne i Hazret i Mevlânâ yı Celâleddîn i Rûmî'dir. Bunarbaşı râhı üzre yetmiş seksen aded fukarâ hücreleriyle ve semâ‘ [u] safâ meydâniyle arasta ve bâğ u bâğçesiyle pîrâste bir tekye i gülistân [u] bostândır. Andan
Emîr Sultân Tekyesi: Bir püşte üzre ser-â-pâ kurşum ile mestûr bir tekye i Emîr Sultândır. Ve
Tekye i Zeynîler: Tarîk i Nu‘mân b. Sâbit'de azîm âsitânedir kim dâr ı tahsîl i ulûm bir âsitânedir. Ve
Tekye i Üftâdî Efendi: İç kal‘a'da tarîk i Halvetî bir âsitânedir. Ve
Tekye i Abdâl Murâd Sultân: Bursa'ya havâle çemenzâr ve hıyâbân ı kûyâh, bir teferrücgâh [u] mesîregâh, âsitâne i Âl i Abâ, ya‘nî tekye i Bektâşiyândır. Pâ-bürehne ve ser-bürehne, zeber-dest, tüvânâ, aşk ı İlâhî ile ciğeri büryân, sînesi sûzân olmuş cânlar vardır kim teferrüce varan cânlara dil u cân ile rû-mâlîde edüp hizmet ederler. Bu tekyeyi Orhân Gâzî binâ etmişdir. Binden mütecâviz sahan ve tencere ve kazgân-ı bakır âvânî vakfı vardır. Cümle [226a] ehl i ziyâret anda sohbet edüp ibâdet ederler.
Tekye i eş-Şeyh Geyikli Baba: ( ) Deveciler semtinde fukarâ yı Bektâşiyân ile memlû bir tekye i dervîşân ı zîşândır. Ammâ evkâfları olmamağile pârsâ yı Muhammedî ile kanâ‘at eder cânlar. Bu âsitâne Orhân Gâzî binâsıdır.
Tekye i Abdâl Mûsâ Sultân : Âsitâne i Bektaşiyândır, Orhân Gâzî binâsıdır.
Tekye i Akbıyık Sultân : Âsitâne i Bektâşiyândır.
Tekye i Ebû İshâk Kâzrûnî (?) : Vücûd ı şerîfleri Erzurûm'da Tebrîz kapusunun iç yüzünde bir kulle içinde medfûndur kim ziyâretgâh ı hâs u âmdır.
Ve Tekye i Gülşenî, ma‘mûr âsitânedir. Ve Tekye i Halvetî, on yedi âsitânedir. Ve Tekye i Kâdirî, tokuz âsitânedir. Ve Tekye i Nakşibendî, üç yerde tarikat hânedir. Ve Tekye i Kümeylî, bir ahd-hânedir. Ve Tekye i Kalenderhâne, bir âsitânedir. Ve Tekye i Sa‘dî, birdir. Ve Tekye i Rufa‘î, bir âsitânedir. Ve Tekye i Bedevî, birdir, ammâ fukarâsı cümle Arab tâ’ifesidir. Tekye i Küşte-gîrân ya‘nî Güleşciler Tekyesi
................ (10 satır boş) ................
Evsâf ı tekye i imâret i it‘âm
Cümle ( ) aded imâretdir. Evvelâ imâret i Sultân Orhân Gâzî ve imâret i Gâzî Hudâvendigâr ve imâret i Yıldırım Bâyezîd Hân ve imâret i Çelebi Sultân Mehemmed ya‘nî Yeşil İmâret ve def‘a imâret i Yıldırım Hân ve imâret i Hazret-i Emîr Sultân ve imâret i Koca Murâd Hân ve
................ (2 satır boş) ................
Bu imâretlerden mâ‘adâ cümle yigirmi bir imâret i fukarâlardır kim âyende vü revendeye ve bây [u] gedâya mâh u sâl bi'l-guduvvi ve'l-âsâl sofra i bî-imtinânı mebzûldur. ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( )
Evsâf ı hân ı hâcegân ı azîm
Cümle 108 hân ı kârbân-sarâydır. Evvelâ kal‘a-misâl Pirinç Hânı, demir kapulu, develikli ve ıstabl ı anterli iki yüz hücreli hân ı mu‘azzamdır.
Andan Hân ı Acem, bu dahi kal‘a-misâl bir hân ı azîmdir. Bunun dahi develiği ve ıstablı ve kat-ender-kat iki yüz hücre i müte‘addidleri, bunun dahi havllısında fevkânî bir mescidi ve tahtında bir havz ı azîmi var. Cümle Nakşivân ve Şirvân ve Lahicân ve Isfahân ı nısf ı cihândan gelen Acem sevdâgeri cümle bunda meks ederler. Mîzân ı harîr emîni bunda sâkin olup iki yüz tevâbi‘iyle cümle âyende vü revende harîr tüccârlarından gümrük alır. Senevî 300 kîse iltizâmlı emânet i kübrâdır.
Ve Kurşumlu Hân ve Yoğurd Hânı ve Kütâhiyye Hânı ve Yağ Kapanı Hânı, azîm hândır. Bir âdem bahis ile bir fıçı boza içüp hânın kapusu üzre asılı durur. Bir âdem dahi bir çömçe boza içüp ol büyük fıçının yanına asup bir tabak kâğıd üzre sülüs hattıla "Bu fıçıyla bozayı içen sığırdır. Bu çömçeyi içen âdemdir" deyü tahrîr etmiş, hâlâ temâşâgâhdır. Ve ( ) [226b] niçe hân ı zîbâlar dahi vardır ammâ kal‘a-misâl olup serâpâ kurşum örtülü hânlar bunlardır, ki tahrîr olundu.
Evsâf ı tâbhâne i kârbânsarây
Cümlesi ondur. Bunlara ehl i sefer ve âyende vü revende konup göçer bâd ı hevâ hâne i bî-minnetlerdir. Taraf ı vakfa bir habbe vermeyüp konup göçer mihmân-sarâylardır. {Kârbân-sarây ı Alî Paşa, kâr ı Mi‘mâr Sinân}.
Evsâf ı hân ı mücerredân
Cümle yetmiş aded bekârhânelerdir. Bunlarda cümle ehl i hiref i garîbü'd-diyâr bekâr ı nâ-bekâr ı bî-kârlar mevcûddur. Amma cümle birbirlerine mütekeffillerdir. Kapuları zincir ile kayd olunup bevvâbları ve odabaşıları vardır.
................ (1 satır boş) ................
Evsâf ı aded i çeşme i uyûn ı cârîler
Cümle iki bin altmış çeşme i cân-fezâlardır. Gerçi bu şehr i azîm çeşmeye muhtâc değildir ammâ âyende vü revende ve garîbü'd-diyâr sâhib i atşân içün erbâb ı hayrât iki bin altmış çeşmesâr binâ etmişler kim her biri âb ı hayâtdan nişân verir. Ve Şeyhülislâm Menfî Azîz Efendi, iki yüz aded çeşme i aynü'l-hayâtlar edüp her çeşme i cân-bahşın üzerine "Sâhibü'l-hayrât fakîr Azîz" deyü birer Fâtiha ricâ etmiş ve iki yüz çeşmesi hemân Bezzâzistân önünde ve Kavukçular içinde ve Gelincik Çârsûsunda ve Ulu Câmi‘ semtlerinde ve her kûşe ve pûşe başında ikişer yerden âdem gerdânı kalınlığı ayn ı zülâller cereyân edüp birbirinden tulû‘ edüp bir çeşmeye dahi varup cemî‘î çeşmesârları böyle binâ olunmuşdur.
Ve bu çeşmelerden mâ‘adâ bu şehr içre cümle yigirmi üç bin hânedânda birer uyûn ı câriye mukarrerdir kim her biri birer âsiyâb ı mâ yürüdür sulardır kim evden eve gidüp niçe bin havz ve fıskiyye ve şâzirvânı ve ev hammâmları ve bâğ [u] bostânları saky eder. Zirâ bu Bursa şehri Cebel i Ruhbân'ın dâmenine düşmeğile cümle evleri biri birinden âlîce vâkı‘ olmağıla hâneden hâneye su cereyân etmek mümkündür ve cümle suların menba‘ı on yedi uyûndur.
Cümleden âb ı hayât-ı Bunarbaşı'dır kim Cebel i Ruhbân'ın dâmeninde niçe yerde kayalardan pâk sâfî ve beyâz ve rakîk âb ı nâb çıkup şehr i Bursa'ya müstevlî olur. Ve Sünderlibaşı ve Çatalkaynakbaşı ve Kepizbaşı ve Naşideresibaşı ve Sobranbaşı ve Ardıçlıbaşı ve Harsudbaşı ve Billur Kaynağı ve Samanlı Kaynak, Yıldırım Hân Keşiş Dağı'nda bir ayn vardır, cereyân edüp gâyib olur, andan saman döküp bu mahalden saman zâhir olduğiçün Samanlı Kaynak derler. Andan Şeker Kaynağı ve Selâm Kayası Kaynağı ve Kral Kaynağı ve Murâd Dede Kaynağı, ve'l-hâsıl on yedi aded kaynağ ı azîmler vardır kim mâh ı Temmûz'da bunların birine benî Âdem elin sokup üç taş çıkarmağa kâdir değildir, tâ bu mertebe mâ i bâridlerdir. Lâkin mürûr ı eyyâm ile su yolları bozulup zâlim suyolcuları giceyle su yollarına at fışkısı döküp rahnedâr olan yerleri fışkı ile kapanup su cereyân eder. Ammâ elbette suların lezzeti ve levni müteğayyir olur. Ammâ rûz ı rûşende fışkı dökmek ihtimâlleri yokdur kim hâkim haklarından gelir. Ammâ sâhib i tab‘ olan kimesneler mezkûr on yedi kaynaklardan ve niçe yüz pâk çeşmelerden su getirüp nûş edüp safâ ederler. El-hâsıl Bursa demek, sudan ibâret bir kelâmdır. ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( )
Evsâf ı âsiyâb ı mâ
Cümle yüz yetmiş su değirmânıdır. Bunarbaşı'ndan aşağı Balıkbâzârına doğru biri birinden aşağı serâpâ değirmenlerdir ve Balabancıkdan aşağı niçe değirmenler vardır ve Iğrandı deresinde ve Miskînler cânibinde ve tabahâne tarafında ve iç kal‘a altında ve Hasan Paşa kapusu tarafında kat-ender-kat değirmenlerdir.
Evsâf ı selsebîl i âb ı hayât
Cümle altı yüzdür. Bu şehr sebîlhâneye ihtiyaç değildir, ammâ Devlet i Âl i Osmân'ın kemâlinden selef pâdişâhları ve ayân [u] kibârlar sebîlhâneler binâ edüp mâh ı Temmûz-ı nevrûz ı fîrûzda [227a] cemî‘î ehl i atşâna Cebel i Ruhbânın billûr-misâl buzundan yah pâreli âb ı hayât bezl edüp nûş eden cânlara sebilhâneciler 1 âyetin okurlar. Mükellef ve müzeyyen sebîlhâne i ma‘mûrlar vardır.
Fasl ı sitâyiş i hammâmât ı şehr i Bursa
Cümle ( ) aded hammâm ı kadîmlerdir. Ammâ cümleden âb [u] hevası ve binâsı ve huddâmları ve esbâbları pâk Çelebi Sultân Mehemmed hammâmı ta‘rîf ve tavsîfden müberrâ bir hammâm ı rûşenâdır. Ve İnebeği Çârsûsu hammâmı, Yıldırım Hân'ın evkâfıdır. Ve Tahte'l-kal‘a hammâmı ve Kayağan Çârsûsu hammâmı ve Bostâncı hammâmı ve Kal‘a hammâmı ve Bıçakcı hammâmı ve Murâdiyye hammâmı ve Yıldırım hammâmı ve
................ (2 satır boş) ................
Bu hammâmlar cümle çifte hammâmlardır kim hâs [u] âm içindir. ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( )
Evsâf ı hammâmât ı sarây
Cümle üç bindir. Bu şehrin suyu firâvân olmağıla ev hammâmları gâyet çokdur. Bir kaçın sahib i hâneler kâr içün hâs u âm hammâmları edüp taşradan bâb ı cedîd açmışlar.
Evsâf ı germ-âb ı kudret i İlâhî ya‘nî ılıca suyu
Anadolu'da ılıca derler, Arabistân'da ( ) derler, Acem'de germ-âb derler, Rûm'da kaynarca derler, Bursa'da kaplıca derler, Moğolî'de kerense derler, Rûmeli'nde bânâ derler. Nice diyârlarda vardır. Bi-emrillahi Te‘âlâ bir mâ i zülâl kükürd ma‘denine uğrasa bi-kavli hukemâ ol su âteşde kaynar gibi kaynayup ne‘ûzübillah âdemi pişirüp helâk eder. Ammâ bu germ-âblara, serm-âblar halt edüp i‘tidâl üzre olur. Ba‘dehû benî Âdem ne kadar gasl edüp nûş etse ol kadar nâfi‘dir. Hukemâ yı kudemâ yetmiş hâssasın yazmışlar. Ammâ çok nûş edenin dişlerin dökmüşler, demişler ve sahîh yazmışlar. Ekseriyyâ kükürdlü ve civalı hap isti‘mâl edenlerin dişleri dökülmüşdür. Ammâ bu Bursa'da niçe yüz ılıca kaynakları vardır, kefere zamânında küffâr bu germ-âbların hâssalarından gâfil olup üzerlerine bir âsâr binâ etmemişler.
Ammâ Eski Kaplıca: Gâzî Hudâvendigâr'ın binâsıdır kim bir kubbe i azîmin ortasında kavl i İmâm ı Züfer bir havz ı kebîri var kim aşren fe-aşrendir. Cânib i erba‘asında Hanefî kurnaları vardır ve iki aded halvetleri var. Âdem girdikde hayât ı câvidân bulup vücûd ı benî Âdem kulak şahmesi gibi yumuşak olup âdemin teninden dest i insân sabunda kayar gibi kayar. Ammâ suyu gâyet suhûniyyet üzre halk olunmuşdur, lâkin mâ i bârid halt ederler, gâyet nâfi‘ germ-âbdır. Nûş edenin hafakanın ve zahîr marazın ve yürek oynamasın def‘ eder. Ammâ bu ılıcaya girmenin ibtidâ hâssa i şartın bilüp giren şifâ bulup, bilmeyüp girene zâtü'l-cenb marazına mübtelâ olup bir gün füc’eten Allah müsâfiri deyüp mûristâna ve vâdî i hâmûşâna korlar. Şart ı nâfi‘ oldur kim ibtidâ havz kenarına varup pâk âbdest alup ba‘de'l-vuzû‘ bir hayli başın ıssı suyla yıkayup ba‘dehû vücûduna döküp vücûdun haberdâr edüp andan ayakların havz içine sokup cümle vücûduyla havza girüp safâ ede, ammâ çok durmayup taşra câmekâne çıkup uryân durmaya. Zîrâ havzda eprimiş vücûd taşra sovukda emraz ı muhtelifeler hâsıl eder. Hemân aceleyle örtünüp sehl-ârâm edüp nâfi‘ olan terler taşrada çıkup peştemâl ve havlı silecekleri arak-âlûd olup anları çıkara. Ba‘dehû esbâbın giyüp hayât ı câvidân bulur. Böylece etmeyen cân cânından bîzâr olup halka dil-âzâr olur. Gâyet ihtırâz lâzımdır. Ne kadar nâfi‘ ise pes o kadar muzırdır. Ve Bursa kaplıcalarının nâfi‘i bu Hudâvendigâr ılıcasıdır. Ve taşra câmekânı tarz ı kadîm olmağıla sovuk değildir.
Evsâf ı kaplıca i Çekirge Sultan;: Bu dahi bir kibâr ı evliyâullahın nazargâhıdır. Binâsı müfîd [ü] muhtasardır. Amma suyu cereb marazına ve cüzzâm zahmetine girüp ve âbından [227b] kırk gün nûş eden miskîn kırk yıllık cüzzâmdan bi-emrillah halâs olup rîş [u] mûyları kemâkân yerine gelüp nefesi Dâvûdî bülend nefes olup nefs sahibi dahi olup evlâda karışa. Zira cüzzâm ve miskînin kaşı ve kirpiği dökülüp nefesi ve nefsi bozulur. Ne‘ûzübillah emrâz ı sârîdir kim arslandan kaçar gibi firâr etmek gerek demişler. Anınçün cümle diyâr ı Rûm'da mahalle i miskîn, şehirlerden taşra başka semtdir.
Der-sitâyiş i kaplıca i Kükürdlü : Bu dahi bir müfîd [u] muhtasar binâlı ılıcadır, ammâ gâyet ıssıdır ve gâyetü'l-gâye kükürdlüdür. Ammâ nef‘i ol mertebedir kim bir âdem Banaz ve Honaz kasabası halkı gibi giciyik yâhud kızıl uyuz olsa bu kükürdlü germ-âbında başka dellâklar vardır, uyuz ahvâlin katî a‘lâ bilüp uyuzlukdan haberdâr olmuşlardır. Anlar cereb olan âdemlere pâk kîseler sürüp kükürdlü halvetine girüp nîm sâ‘at tahammül edene aşk olsun. Taşra çıkup bir eski gömlek giyüp bir gün bir gicede tâ ki acâyibât görüp sun‘ ı Hudâ'yı müşâhede ede. Cümle vücûdunun derisi kara kara soğan zarı gibi soyulup, vücûdu dürr i yekdâye dönüp sîm-ten sîmîn beden olup Kükürdlü kaplıcası bu mertebe nâfi‘dir. Suyun her bâr içse dahi nâfi‘dir.
Hâsıl ı kelâm, bu Eski Kaplıca kasabasında üç yüz mikdârı bâğ u bâğçeli hânelerdir. Her birinde birer gûne kaynar ılıcalar vardır, kimi merdâne içün ve kimi zenâne içün, kimi sıbyân içün, kimi civân içün, kimi pîr [u] pîre-zen içün, her birinde birer gûne hâssa i azîm olduğun ahâlî i Bursa bilüp ehl [u] iyâlleriyle bu Eski Kaplıca kasabasına gelüp beşer onar gün âşinâlarının hânelerinde sâkin olup ehl [u] iyâlleriyle gûnâ-gûn ılıcalara girüp cân sohbeti ederler. Erbâbına ma‘lûmdur kim bu kadar kaplıcalar vardır kim Cenâb ı Bârî her birinde birer hâssa halk etmişdir, ammâ şehre karîb
Evsâf ı Yeni Kaplıca: Bir kapalı yerde vâkı‘ olmuş, bu dahi Eski Kaplıca gibi cümle imâreti kurşum örtülü binâ yı azîmdir. Mâ-tekaddem binâ yı muhtasar imiş. Süleymân Hân gelüp niçe kerre görüp nikrîs marazından şifâ bulup sadrıa‘zamı olan Sarı Rüstem Paşa'ya "Şunda bir binâ yı azîm ile bir hammâm binâ eyle" deyü fermân etdikde sene ( ) târîhinde bu Yeni Kaplıca'yı Rüstem Paşa binâ etmişdir. Semerkand, Belh, Buhârâ ve Lûristan ve Moltan seyyâhları, böyle musanna‘ binâ yı metin ve azîm hammâm görmedik, derler. Câmekânı bir vâsi‘ sahrâ üzre kubbe i azîmlerdir kim gûya kubbe i eflâkdir. Bin âdem alır câmekân bir mekân ı kebîrdir. Beyt:
Gurûr etme libâs ı fahr ile ömre cihândır bu
Kabâ yı cismini kor bunda herkes câme-kândır bu
deyü rûy ı dîvârda ta‘lîk hatt ı celî ile tahrîr olunmuşdur, hakkâ ki mahallinde kayd olunmuş. Bu câmekânın ortasında mermer i hâmdan bir havzı ve havz içre bir şâzirvânı fevvâre-vâr revân olmada bir berrâk mâ i zülâldır. Yüzden mütecâviz na‘lin-süvâr natır-kârları vardır. Ve niçe mahbûb yatırkârları ve dellâk i pâkları ve bî-bâkları ve âşıkân ı sîne-çâkları vardır. Ve içeri havz ı azîm üzre bir kubbe i azîmi var kim ba‘zı ilm i hendese sâhibleri yüz zirâ‘ binâ i müdevver kubbe i pür-nûrdur der ve cümle altı yüz aded câm ı billûr ve necef ve moran ile müzeyyen bir kubbe i nîl-gûn üzre ser-â-pâ rasâs ı nîl-gûn mestûrdur. Ve havzı dâiren-mâdâr aşren fe-aşr ada i kebîr bir havz ı azîmdir ki gûya bir buhayredir. Cânib-i etrâfından altışar kademe mermer nerdübânlar ile inilir. Bu havzın cânib i erba‘asında mermer i hâmdan ejder ve arslan kelleleri tasvîrleri ağızlarından âb ı germâ havz içre cereyân etmededir. Ve "sovukluk" ta‘bîr etdikleri mahalde bir şâzirvânı var kim âb ı refî‘i kubbeye çıkar. Ve bu havzın cânib i etrâfında sekiz aded tâk i azîmler üzre kubbe i âlî mebnîdir ve her tâk altında birer Hanefî kurnaları vardır ve ( ) anlarda gasl eden mağsûller havz içre şinâverlik eden gassâlları seyr [u] temâşâ ederler bir temâşâgâhdır. Ve bu hammâm ı rûşenânın cümle ferşi ruhâm ı gûnâ-gûn ile mefrûşdur kim gûyâ mînâ yı kâr ı zer-gerdir. [228a] Ve iki halveti var, sağ tarafındaki halvetde bir küçük havz var, suyu gâyet suhûnet üzredir. Lâkin kurbunda âb ı sermâ vardır. Germ-âb ile sermâyı halt edüp ikisinden mu‘tedil âb peydâ olur. Gerçi bu germ-âbın nef‘i meşhûr değildir, ammâ bir müferrih ve dil-küşâ ve binâ yı rûşenâ hammâm ı ibret-nümâdır. Bu ılıcalarda herkes dilberânıyla sîne-ber-sîne koç-kocâğ olup bir bucağa gitmek tâze çağlıkdır ve ayb yağılık değildir. Âşık ma‘şûka sürûr [u] şâdmânî sağlıkdır. Husûsan köhne bahârda, cümle âşıkân sâf sâf ve cavk cavk olup şeb i yeldâlarda bu kaplıcaları gûnâ-gûn şem‘ i kâfûrîler ile çerâğân edüp herkes yârânlarıyla havz içre girüp kimi perr i tâvûsî ve kimi kebûter taklası atup kimi gavvâs-vâr dalup bir dilberin huzuruna çıkup selâm verir. Kimi bir biri üzre çıkup el ele olup aşağı zeber-dest âdemler deverân edüp üstünde çelebiler gûnâ-gûn lu‘bedebâzlıklar edüp ba‘dehû mâ i zülâle perende atarlar. Kimisi futasını habâb gibi kıbâb edüp şinâverlik eder. Kimi elleriyle şâdırvânlar eder, kimi dehânı ve dendânından fevvâreler ederler. Ba‘zısı bir sâ‘at su üzre aslâ dest [u] pâsı hareket etmeyüp yatarlar. Ba‘zı zaman cümle âşıkân ı sâdıkan yek dil, yek cihet olup el ele verüp keştî-bânların "[Hey] yâ Mevlâ" sadâları gibi bir hây-hûy ile el ele deverân etdikçe havz ı azîm içre olan mâ i tâhir girdâb ı bahr i Ummân gibi deverân edüp seyl i deryâ gibi akdıkça önüne bir cân durmağa iktidârları olmayup cümle âşıkân kendi halleriyle durup su ile deverân ederler kim göz irmez bir seyrân ı azimdir kim niçe bunun emsâli lu‘bedebâzlıklar vardır. Bursalıya mahsûs fünûn ı garîbeler vardır; Ammâ bu kaplıcalara çok giren Bursa civânlarına şaka yüzünden "çekme su kaçırırsın" deyü latîfe ederler, ammâ Bursalılar hazz etmediklerinin bir aslı vardır kim "El-ma‘nâ fî batnı'ş-şâ’ir"1 olmak var. ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( )
Evsâf ı kaplıca ı Kaynarca : Bu dahi nâfi‘ ılıcadır. Ve niçe ılıcalar vardır. Ammâ "El-garîb ke'l-a‘mâ"2 mefhûmunca ibtidâ seyâhatimiz olup garîbü'd-diyâr olmağıla isimleri ma‘lûmumuz değildir ve niçesine girüp görmedik. Vesselâm.
Evsâf ı sûk ı sultânî-i Bursa
Cümle 9.000 dükkândır. Evvelâ kal‘a-misâl dörd demir kapulu ve demir zincîr ile kayd [u] bend olmuş kal‘a kapuları gibi bir bezzâzistân ı azîmi var. Cümle ( ) aded pâye i kavî üzre ( ) aded kubbe i mînâlardır ve cümle 300 dollâbdır. Her birinde birer hazâ’in ı Mısr'a mâlik hâcegîler vardır. Bunda ol kadar zîkıymet mücevher âvânî tuhaf yâdigârlar var kim bir diyârda yokdur. Ve bu bedâstenin cânib i erba‘asında Kuyumcular çârsûsu başka bir ulu râhın tarafeynine vâkı‘ olmuş serâpâ kârgîr binâlardır.
Ve Gazzâzlar çârsûsu ve Kavukçılar çârsûsu ve Takyeciler çârsûsu ve İpekçiler çârsûsu ve Bezzâzlar çârsûsu ve Terziler esvâkı ve Hallaclar esvâkı ve Hamhâlet çârsûsu, bâ-husû[s] cümleden mükellef ve müzeyyen arûsek-misâl Gelincik çârsûsu başka bir şâh-râhın tarafeyninde ûd u amber ve zebât ve kalle-misk ve gülâb ve gayrı ıtriyyât bey‘ olunur bir esvâk ı müzeyyendir kim içinden ubûr eden âyende vü revendegânın demâğları mu‘attar olup âdem safâsından bir kadem taşra gitmeğe murâd edinemez, tâ bu mertebe müzeyyen esvâklardır ve gâyet ankâ bâzargânlar ve mütedeyyin sulehâ yı ümmetden çelebi âdemlerdir.
Ve bu cümle zikr olunan on aded esnâfın dekâkînleri bedâstenin cânib i erba‘asın ihâta edüp cümlesi kârgîr binâ ve tertîb üzre mebnî cümle kurşum örtülü toloz kemerlerdir ve câ-be-câ yerlerinde demir pencereleri vardır. Ve her kûşe başında elbette birer çeşme mukarrerdir kim ikişer lüleli âb ı hayâtlardır. Rûz ı temmûzda bu esvâklara huddâmlar çeşmelerden âb ı hayât nisâr edüp cümle sûklar serdâb-ı hâne i Bağdâd'a müşâbih olur. Bursa'nın cümle a‘yân-ı kibârı şiddet-i hârda bu kapalı çârsû yı hüsnlerde oturup hüsn ı cemâl bâzârı ederler ve bu mezkûr esvâklardan mâ‘adâ niçe yüz yirde tertîb üzre binâ olunmuş bâzâr ı muhabbetler vardır. [228b] Seyyâhân ı büldânların rivâyetleriyle bu çarsû-yı bâzârların binâsına mu‘âdil bir binâ yı şîrîn bir diyârda yokdur, illâ Haleb'de ve Edirne'de Alî Paşa çârsûsu vardır, deyü medh ederler. Hakkâ kim Bursa'nın çârsûları İslâmbol'da bile yokdur. Sarrâchânesi dahi bir şâhrâh üzre vâkı‘ olmuş bir müzeyyen çârsûdur.
Ve Uzun çârsûsu gâyet ma‘mûr ve müzeyyen ve izdihâm-esvâkdır kim âdem deryâsı cereyân eder. Cümle esnâf-ı gûnâ-gûn anda mevcûddur.
Ve Pirinçhânı kurbunda Kebabcılar çârsûsu gâyet mükellefdir. Erbâb ı safâya ma‘lûm ola kim Bursa esnâflarının me’kûlât [ü] meşrûbât satıcılarında aslâ ve kat‘â kefere yokdur, cümle müslimlerdir.
Ve Bakkallar çârsûsu: Gâyet pâk ve nazîf ve müzeyyen dükkânlardır. Ve hoşâbcıları dükkânları gûnâ-gûn zî-kıymet kâse ve bakraçlar ile ve kalaylı münakkaş bâdiyeler ile zeyn edüp yedi sekiz elvân hoşâb ı hayevân bey‘ edüp bahâr eyyâmlarında şerbet ve hoşâblar üzre la‘l-gûn gül varakları nisâr edüp hoşâb alanların kâselerine gülâb nisâr ederler, bu dahi bir diyâra mahsûs değildir.
Kayağan bâzârında Yemiş bâzârcıları çârsûsu dahi dükkânları gûnâ-gûn meyve dallarıyla zeyn olmuşdur. Ve harîr çarhcıları dahi başka bir sûkdur.
Cümle yetmiş beş kahve i mecma‘u'l-irfân-ı kân ı zurefâsı var kim her biri biner âdem alır. Cümle mutrıbân ve hânendegân ve rakkâsan ı mahbûbân anlardadır kim yevmiyye üç kerre Hüseyn i Ba[y]kara fasılları ederler ve her kahvede gazelhân ve meddâhânlar var kim gazelhânları gûyâ Şâ‘ir Hassan'dır, meddâhları gûyâ Ebü'l-Me’âl'dir. Serçeşme i meddâhân Kurbânî Alîsi Hamza nâmında yeğâne i asr idi. Ve meddâh Şerîf Çelebî Şâhnâme i Firdevs[i] i Tûsî'de gûyâ Firdevsî kendi idi kim firdevs melekleri gibi pençe i âfitâb kıssasına oturup hayrân kalırlardı, teshîr sâhibi çelebi idi. Ve Kıssa-hân Hor-çene Mahmûd ve Kara Fîrûz ve Tireli Alî Beğ, Ebü'l-Müslim-i Teberdâr okumada gûyâ sâhib-i Sinir Veysî'dir.
Cümle kahvehâneleri hezâr-fen üstâd ı kâmiller mâl-â-mâl-i kahhâvîlerdir. Cümleden Ulu Câmi‘ dibinde Emîr kahvesi münakkaş ve müzeyyen ve kân ı a‘yân ve mahbûb ı cihân rakkâsları var kim her biri bî-bedel mümtaz [u] müstesnâlardır. Bu kahve Ulu Câmi‘ kurbunda olmağıla bâng ı Muhammedî "Hayya ale's-salâ" dedikde kahvede bir cân kalmayup câmi‘e giderler. Gâyet musallî Bursa halkıdır.
Ve Şerefyâr kahvesi ve Serdâr kahvesi, ve Cin Mü‘ezzin kahvesi ve'l-hâsıl cümle kahveler birer mekteb i irfândır.
İslâmbol kahvehâneleri, Murâd Hân ı Râbi‘de kadâga i (?) şâhî ile men‘ olaldan berü Bursa kahveleri iştihâr bulup tiryâkîlerinin yüzleri gülmüşdür. Ve meşhûr ı âfâk olan doksan yedi yerde bozahâneleri var kim bir diyâra mahsûs değildir. Pâk kâşîli ve münakkaş tavanlı ve kârgîr soffalı biner âdem alır bozahâne ve buzhâneler vardır kim temmûzda zîr i zemînler içre bozaların buzlar üstüne koyup bozaları göğreyüp bozarup sovuk olur, cüllâb-misâl pâk bozası olur. Cümle a‘yân-ı kibârı bozahâneye girmek ayb değildir. Zirâ kahvehâneler gibi bunlarda dahi hânende ve sâzendeler vardır. Ve mahbûb boza sâkîleri var kim her biri birer pençe i âfitâb meh-pânlardır. Bellerinde Bursa'nın kırk kalem münakkaş peştemâlları ve pâk libâslarıyla reftâr eder, elindeki ayağına âşıklar ayak bağlayup bozaya büzilüp bozadır derd i seri olur. Ve niçe yüz yerde bu gûne cilvegâh yerleri vardır, ammâ biz ihtisâr etdik. Ve iki yerde tahte'l-kal‘ası vardır.
Ve Bursa şehrinin cemî‘î tarîk ı âmları çakmak taşıyla döşenmiş pâk şâhrâhlardır kim bu dahi bu gûne kaldırımla meşhûrdur ammâ el‘ıyâzen billah kaldırımı çakmak taşı olmağıla at ayağı tayansa elbette zir [ü] zeber olur, gâyet mücellâ taşlardır. Bu kadar yüz yıldan berü bir taşına rahne isâbet etmemişdir.
{Evsâf ı cisr}
Ve bir çârsûsu dahi Gökdere üzre Iğrandı Cisri üzre yemîn ve yesârda iki yüz cüllâh dükkânlarıdır. Her dükkânın içerisindeki hücrelerinin pencereleri, cereyân eden Gökdereye nâzırdır. [229a] Ve bu cisr dükkânlarının üzerleri cümle toloz kemerler ile mebnî olup kurşum ile mestûrdur. Bu cisrin iki başında kal‘a bâbları gibi demir kapular üzre mazgal delikleri vardır. Bâbları sedd oldukda bir yerden zafer mümkün değildir ve bu cisrin bir tarafı boşdur. Hân gibi müsâfirhâne olup atlar bağlanır. Rûm ve Arab ve Acem'de bir göz meşhûr ı âfâk, eflâke ser çekmiş cisr i azîmin biri dahi budur.
Dostları ilə paylaş: |