Evliya deneme


el-Mevlâ Kemâleddîn eş-şehîr Bakara Dede



Yüklə 4,3 Mb.
səhifə8/57
tarix17.01.2019
ölçüsü4,3 Mb.
#99316
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   57

el-Mevlâ Kemâleddîn eş-şehîr Bakara Dede: Amâ­siyye kurbunda kasaba i Sonisa'dandır. Evvel alt­mış sene kâr ı tabbağlıkda ifnâ yı vücûd edüp ken­düyi girdmân edüp tekmîl i fünûn etmişdi. Am­ma ulûm ı secde-i ferâmûş etmişdi. Hidâyet i Hak irüp Amasiyye müftîsi Hatîb Kâsımzâde'den kara hece­den başlayıp bir senede Kelâm ı İzzeti itmâm edüp yedi senede dahi niçe tekmîl i fünûn edüp Bursa Murâdiyye Medresesi ihsân olundu. Niçe sene mu‘ammer olup niçe menâsıb ı âlîlere muta­sar­rıf olup niçe mücelled kütüb i mu‘tebereler te’lî­fâtları vardır. Hatta "Dede Cöngi" nâm kitâb anların te’lî­fidir. Âlem i fânîden Bursa'da vedâ‘ edüp Emîr Sultân civârında medfûndur. Mevtine târîh:

Gülşen i cennât ana me’vâ ola. Sene [975].

Ve el-Mevlâ Şeyhülislâm Azîz Efendi: Dev­let i (   ) (   ) Hân'da müftî idi. Azl olunup Bursa'ya nefy olunup Deveciler mezâristânı kurbunda tarîk i âm üzre medfûndur.

Ve el-Mevlâ Alî ibn Sâlih: Vâsi‘ Alîsi. Sâlih; nâmıyla şöhret bulmuşdu. Hü­mâyûnnâme mü’ellifidir. Am­mâ niçe te’lîfleri var kim herbiri birer kenz i hâkân­dır.

Ve eş-Şeyh Nûrullah b. Hazret i Akşem­seddîn: Pederlerinden rû-gerdân olup Bursa'ya tahsîl i ma‘rifete gidüp hücresinde kalem-tırâş ile kalem yonarken kalem-tı­râş batnına batup nevm i râhata yatup dâr ı cinâne revâne oldu. Kabri, Zeynîler cenbindedir.

Ve Mevlâ­nâ Abdülganî b. Emîr Şâh: Maskat ı re’si şehr i Bolu'dur. İslâmbol kadısı olduğuna târîh­dir:

Valî i seccâde i şer‘ i mübîn sene [793].

Vefâtına târîhdir:



Fî cennâti'l-huldı süknân sene [798].

Bunlar dahi Zeynîler'de medfûndur.

................ (8 satır boş) ................

Şehr i Bursa içre niçe yüz bin kibâr ı evliyâul­lah medfûndur ve niçe binin dahi ziyâret edüp birer Fâtiha i şerîf ile rûh ı şerîflerin yâd etdik. Ammâ ism i şerîfleri ma‘lûmumuz olma[ma]ğile tahrîr olunmadı. Bu tahrîr etdiğimiz sultânlara birer Yâsîn i şerîf tilâvet edüp rûhâniyyetlerinden istim­dâd taleb edüp himmet i aliyyelerin recâ etdiğimiz [240b] tah­rîr olunan sultânlardır kim her birine birer takrîb ile âşinâlık kesb eyleyüp hamd i Hudâ ibtidâ seyâha­timizde bu kadar kibâr-ı evliyâullahın âsitâne i merkad i pür-envârlarının atebe i süflâ­la­rına rû-mâlîde eyle­dik. Himmetleri hâzır ola. Bu niyyet cümle ehl i îmân rûhîçün, Allah rızâsıyçün, Fâtiha, ve's-selâm, rahmetullahi aleyhim ecma‘în.

Bursa şehri içre kırk gün kırk gice zevk u safâlar edüp âşinâlığı ve hukukun kesb etdiğimiz a‘yân [u] eşrâflar­dır. Bursa içre hânedân sahibi velîni‘metleri ve güzîde erbâb ı ma‘ârifleri ayân u beyân eder

................ (9 satır boş) ................

Bin elli Saferi'nin yigirminci günü bâlâda tahrîr olunan velîni‘metlerimiz ile vedâlaşup ni­çesi mu­habbaten atlarına süvar olup hakîr ve refîkimiz Ok­çuzâde Ahmed Ağa ile bizi tâ Nilüfer cisrine dek getirüp andan birbirimizle vedâ‘ ı âhir edüp 3 sâ‘atde yine kasaba i Mudanya, anda süvâr oldu­ğumuz dâbbeleri Bursa a‘yânlarının huddâm­larına teslîm edüp bir sebük-bâr keştîye süvâr {olup} sehl eyyâm ile Mudanya'dan çıkup temevvüc i deryâ bi­zi ele alup Urfa mancılığı gibi salına salına çalkanup bir günde cânımızdan bîzâr olup âhir

Evsâf ı menzil i dağ ı derûn iskele i bî emân Bozburun

Zamân ı kadîmde ma‘mûr ve bender iskele imiş, bir bî-emân girdâb ı bî-bâd bu­runda vâkı‘ ol­mağıla cemî‘î âyende vü revende keştîler elbette girdâb gamına düşüp beş on gün ve bir iki ay yatup metâ‘ı çürümüş tüccâr ve sevdâger ve keştî­bân tâ’ife­leri bed-du‘â ide ide bu iskele harâb olup iskele başında bir hân ve bir kaç müsâfirhâne ve bir câmi‘ i muhtasarı var ve birkaç bakkal ve ekmekçi ve bozacı dükkânları var, gayrı âsâr yokdur. Lâkin cânib i erba‘asında bâğ ve bostânları çokdur. Ve is­kele başındaki câmi‘in der-i dîvârlarının rûyında şikâ­yetnâme i müsâfirînden bir nokta tahrîr edecek yer kalma­mışdır. Zîrâ her gemi bu girdâba düşmeyince halâs olmak mümkün değildir. Elsine i muhtelife üzre hatt ı gûnâ-gûn ve hüsn i hatlar seyr eylemek isteyen girdâb ı Bozburun'a varup hatları ve dünya kaç bucakdır ol mahbes i liman ı belâyı seyr eyle­sin. Rûy ı dîvârda bu gûne niçe bin şi‘ir ebyâtlar vardır: Beyt:

Âh elinden Bozburun feryâd elinden Bozburun

Bekleye bekleye seni kalmadı ağız burun

Şi‘ir:


Ey belâlı Bozburun feryâd elinden âh dâd

(   ) (   ) (   ) (   ) (   ).

Bunun emsâli niçe yüz bin bi'l-bedâhe güfte i hasb i hâl şi‘irler var kim âdem gülmeden hayrân olur. Hakîr dahi iki gün bekleyüp âhir on beş zarîf ve nazîf ve harîf bir yire cem‘ olup silâhlarımız ke­merlerimize bend kılup def‘ i gam içün cânib i şarka bâğ u bâğçeler içre gûnâ-gûn âbdâr emrûdlar tenâvül ederek piyâdece üç bin adım gidüp

Evsâf ı nâhiye i kasaba i Armudlu

(   ) nâhiyesidir. Nâ’ib oturur ve subaşısı Bursa beği tarafındandır. Kasabası bir düz sahrâda bâğlı ve bâğçeli ve dağı ve taşı emrûd şecerleri ile müzeyyen bir rabta i ma‘mûrdur. Anınçün Armudlu derler. Cümle üç yüz hâne i ma‘mûrları serâpâ kiremit ile mestûrdır. Bir câmi‘i ve bir hammamı ve üç mesâ­cidi ve bir hânı ve [241a] on aded dükkânı vardır. Ve âb [u] hevâsı gâyet latîfdir. Bir gice mihmân olup ale's-sabâh keştîbân­lar haber edüp ale'l-acele sâhil i bahre gelüp yine keştîye süvâr olup hamd i Hudâ sehl inbât rüzgârı esüp hamd i Hudâ Bozbu­run girdâbından halâs olup cümle keştîler bâdbân­ların küşâde kılup Katırlı nâm dağın dibinde Ba­baburnu nâm mahalde Baba Sultân rûhuna Fâtiha tilâvet ederek elli mil deryâya çıkup eyyâm mayna edüp deryâ süd liman olup âlem i hayretde kaldık. Şi‘r:

Kalırsa hicr ile girdâb ı gamda zevrak ı dil

Ne çâre neyleyeyim rüzigâr elimde değil

mazmûnunca rûy ı deryâda serserî gezdik. Âhir ey­yâm ı nâ-muvâfık ile orsa orsa kullanarak vakt i asrda İslâmbol kıyılarında beş mil dahi gidüp

Evsâf ı kasaba i Ayasdıfanaz

Yanko ibn Madyan İslâmbol'u binâ ederken bu şehri anın oğlu Aya İstefan binâ etdiğiyçün galat ı meşhûru Ayasdifanaz derler. Leb i deryâda bostân­cıbaşı hükmünde (   )yi subaşılığıdır ve bir yasakcı kolluğu vardır. Eyyûb mollası nâhiyesi hükmünde­dir. Kefere asrında şehr i azîm imiş. Âl i Emeviy­yûn'dan Süleymân b. Abdullah halîfe asrında Hicret i Nebevî'nin sene 92 târîhinde İslâmbol'u muhâsara edüp bî-feth avdet etdiklerinde Ömer b. Abdül‘azîz hazretleri bu şehri harâb edüp hâlâ leb i deryâda beş yüz kiremit örtülü ma‘mûr Urum kasabasıdır. Bir zâviyesi ve esvâk ı muhtasarı ve iki kenîsesi var. Ammâ hevâsı gâyet latîfdir. Bunda cümle refîkle­rimiz ile gemiden çıkup bir gice mihmân olup ale's-sabâh bundan piyâdece cânib i şimâle leb i deryâ ile 3 sâ‘atde

Evsâf ı bâğçe i İskender Çelebi

Leb i deryâda "Bâğ ı ireme zât" misâl bir hünkâr bâğçesidir. Selîm Hân ı Sânî'de İskender Çelebi nâm bir defterdârın bâğçesidir {Mi‘mâr Sinân kârı­dır}. Ba‘dehû bilâ veled fevt olmağla hâlâ pâdişâh­lara mahsûs bâğçe i hâsdır. Bâğçe ustası ve iki yüz külâhlı bostâncı neferâtlar vardır.

Ziyâret i Şeyhülislâm Hüseyin Efendi

Sene (   ) târîhinde Murâd Hân ı Râbi‘e hasûd münâfıkînler, müftî cülûs etdirmek murâd ediyor deyü Murâd Hân'a gamz edüp İskender Çelebi bâğ­çesine nefy olunup akabince bostâncıbaşı yetişüp ma‘nûkan şehîd edüp anda defn etdiler. Âl i Os­mân'da ibtidâ müftî i enâm bu mazlûm Hüseyn, Hüseyn i Kerbelâ-misâl şehîd olunmuşdur. Devlet i Âl i Osmân'da eyle bir müftî gelmemiş idi. Kırk bin fetâvâ hıfzında idi. Rahmetullahi aleyh.

Anı ziyâret edüp bâğçe üstâdından atlar alup cümle refîklerimiz ile süvâr olup leb i deryâ ile temâşâ ederken esbâb-ı iskâlimiz olan gemi dahi kürek çekerek ubûr ederdi. Hakîr dahi bin elli Saferü'l-muzafferinin yigirmi beşinci günü Belde i Tayyibe ya‘nî İslâmbol'a dâhil olduk. Ol gün hâne i gam-gînimize varup pe­der u mâderlerin dest i şerîflerin bûs edüp huzûrla­rında el bağlayup karâr etdiğimizde peder i azîzimiz eyitdi,

"Safâ geldin Bursa seyyâhı, safâ geldin" deyü buyurdular.

Hâlâ ki bir cânibe gideceğimden bir kimes­ne­nin haber [u] âgâhı yok idi. Hakîr pedere eyitdim,

"Sultânım, hakîrin Bursa'da idiğimiz neden bildiniz" dedim. Buyurdular kim,

"Sen bin elli Mu­harrem'inin yevm i aşûrasında gâ’ib olduğun leyle i mübârekede niçe ed‘iye i mü’essire tilâvet edüp ve sûre i innâ a‘teynâ'yı bin kerre kırâ‘at edüp ol gice vâkı‘amda seni görürüm. Bursa'da Emîr Sultân haz­retlerin ziyâret edüp rûhâniyyetinden istimdâd taleb {idüp} seyâhat ricâ edüp bükâ ederdin ve ol gice bana niçe kibâr ı evliyâullahlar ricâ edüp senin seyâhata gitmen içün izin taleb etdiler. Ben dahi ol gice cümlenin rızâsıyla sana destûr verüp Fâtiha tilâvet etdiler. Gel imdi oğul, şimden gerü sana seyâhat gö­ründü. Allah mübârek eyleye. Ammâ sana nasîha­tim var" deyü elimden yapışup huzûrunda ber-zânû oturup sağ eliyle sol kulağıma berk yapışup nasîhate âğâze etdi.

Pendnâme i peder i büzürgvâr : "Oğul, âdem yohsul olur, Besmelesiz ta‘âm yime. Ser vere­cek sözün var ise sakın avretine deme. [241b] Cünüb olup yemek yime. Esbâbın söküğün üstünde dik­me,. İyi adın keme takma ve keme yoldaş olma zararın çekersin. Yürü ileri gözüm, kalma geri. Alay bozma, tarla basma, yârân pâyine sarkma. Komadığın yire el uzatma. İki kişi söyleşirken dinleme, nân u nemek hakkın gözet, nâ-mahreme nazar edüp ihânet etme,. Da‘vetsiz bir yire varma, varırsan emn [ü] emân yirde ehl i ırza var. Mahrem i esrâr ol, her meclisde istimâ‘ etdiğin sözleri hıfz eyle. Evden eve müsâ­fe­ret edüp söz gezdirme, zemm ü nemm ü gıybet u mesâ­vîden ârî ol. Halûk ol, herkesle hüsn i ülfet edüp le­cûc ve zebân-dırâz olma. Senden ulular önünde gitme, ihtiyârlara ri‘âyet et. Dâ’imâ tâhir olup her muharramât-ı menhiyyâtdan perhizkâr ol. Evkât ı hamseye müdâvemet edüp salah ı hâl ile mukayyed olup ilme meşgûl ol. Beyt i nasîhat:

Sormağa ey yâr, eyleme gel âr

Anla ne kim var ilm i tamâmı

Fârsi'yi bilgil, ehlini bulgıl

Afsah ı nâs ol, Arb u Acamı

Vakt i namaz et, Hakka niyâz et

Hâlıkı yâd et, gözle imâmı

Bildiğin öğret, dersini fikr et

Eyleme hiç red, hâs u avâmı

İlme harîs ol, şuğle enîs ol

Ehl i celîs ol, görme melâlı

Damla-be-damla, göl olur anla

Sözümü dinle, temm ü kelâmı

Ve oğul dünyâ cihetinde nasîhatim oldur ki, dâ’imâ sebük-rûh olup ankâ-meşreb ol kim hem celîs, hem enîs olduğun vüzerâ ve vükelâ ve a‘yân-ı kibârlara varup her bâr cihet i dünyâ içün bir şey ricâsında olma kim senden nefret edüp istiskâl etmeyeler. Rızâ lokmasına kanâ‘at eyle, eline giren mâlı dahi isrâf etme, kanâ‘atle geçin, "el-Kanâ‘atü kenzün lâ yüfnâ"1 demişler. Sağlık ve sayrılıkda {lâzım olur}, dünyâlık akçeyi lokma ve hırka içün hıfz edüp nâmerde muhtac olma. Beyt:



Düşmana kalırsa kalsın dosta muhtâc olma tek2

Geşt ü güzâr etdiğin yerde iki yerden gayret ku­şağın kemerine bend edüp kendüni dâi­ma muhâfa­zada ol. Su uyur hizmetkâr u ağyâr u ayyâr düş­manları uyumaz. Kibâr ı evli­yâ­ullah ziyâret­le­riyle meşgûl olup cümle ziyâretgâhları ve her diyâ­rın menâzille­rinde olan deşt [u] hâmûn ve kûh ı bü­lend, ahcâr [u] eşcârâtları ve büleydelerin evsâfıyla tahrîr edüp âb [u] hevâsı ve ibret-nümâ âsârları ve kal‘aların fâtihi ve bânîsi ve dâiren-mâdâr cirmiyle tahrîr edüp Seyâhatnâme nâmıyla bir tomar te’lîf eyle. Âhirin ve âkıbetin hayr olup düşman şerrinden emîn olup Hak celle ve alâ mu‘în [u] zahîrin olup dünyada emn ü emân, âhir nefesde îmân müyesser edüp alem i Resûlullah dibinde haşr olayız. Bu pendlerimi gûşına menkûş eyle" deyüp enseme bir sille i pehlivânî urup kulağım burup "yürü âkıbetin hayr ola, el-Fâtiha" dedi. Hakîr sille sadmesinden seme olup gözüm açdım. Hânemiz içi pür-nûr ol­muş. Hemân pederimin yine dest i şerîfin bûs edüp hâmûş-bâş durdum. Derhâl anı gördüm, pederim bir heybe hurc içre bir Kitâb ı Kâfiye ve bir Kitâb ı Şâfiye ve bir Monla Câmî ve bir Kudûrî ve bir Mül­tekâ ve bir Kitâb ı Kuhistânî ve bir Hidâye ve bir Gencîne i Râz ve'l-hâsıl on iki kıt‘a kitâb ı nefîs ih­sân edüp iki yüz mümessek şerîfî altun harc-râh verüp "Yürü, ne cânibe gidersen sana destûrdur, ammâ diyâr ı gurbetde sâhib i tedârik olup merd ol ve ehl i derde yâr ol" buyurup alnımdan bûs edüp Çi­hârşenbe Bâzârı'nda Abdülahad Efendi'ye götü­rüp anların hayr du‘âların aldık. Ve eş-Şeyh Mısrî Ömer Efendi'ye ve eş-Şeyh Gafûrî Efendi'ye ve eş-Şeyh Ehl i Cennet Efendi'ye ve eş-Şeyh Bektâşî Hasan Efendi'ye ve'l-hâsıl on iki meşâyih i ızâmın dest i şerîflerin bûs edüp her biri "Yürü seyâhatin Hudâ mübârek ide" deyü himmet buyur­dular. Bi-emri Hudâ hakîrin cân gözü açılup bu za‘îf kemtere bir gûne vecd hâsıl olup mesrûr [242a] olurdum. An­dan hâne i bî-minnetimize gelüp ol hafta bin elli Rebî‘ulevvelinin gurre­sinde akrabâlarımızdan Ku­loğlu Mehemmed Re’îs'in gemisiyle İzmid'e git­meğe peder i azîzin dest i şerîfin bûs edüp Bismillah ile

İznikmit vilâyetine gitdiğimiz menâzilleri ayân u beyân eder

Hudâ âsân ide. Âmîn yâ Mu‘în ve bihi nesta‘în. Evvelâ rûz ı cum‘ada Yemiş İskelesi nâm mahalde esbâblarımızı gemiye koyup salât ı cum‘ayı Yemiş İskelesi'nde Ahî Çelebî Câmi‘inde edâ ederken hâ­tıra ol câmi‘ içre Hazret i Risâlet-penâh'ın vâkı‘am­da imâmet edüp hakîrin mü’ezzinlik etdüğü ve ba‘de salatı'l-fecr hazretin dest i şerîfin bûs edüp "Şefâ‘at Yâ Resûlallah" diyeceğime mehâbet i meclis i Re­sûl'den "Seyâhat yâ Resûlallah" dediğim hâtırıma yâd olup hamd i Hudâ seyâhat müyesser eyledin. Bin bin sana hamd ü senâ edüp yüzümüz yirlere sü­rüp dünyâda sıhhat i beden seyâhat i tâm, âhir ne­fesde îmân ricâ edüp ba‘de salati'l-cum‘a keştîye süvâr olup du‘â ve senâ ile lenger alup yelken yır­tup Bismillah ile Kurşumlu Mahzen önünden geçüp Sarâyburnu'n poyraz rûzgâr ile kaypup Üsküdar ta­rafında Kadıköy burnun ve Kalamış burnun ve hünkârın Fener Bâğçesi burnun ve Yelkenkaya burnun pupa sıyırma eyyâm ı muvâfık ile giderken,



Menzil i kal‘a i Darıca : İslâmbol'dan seksen mildir. Leb i deryâda bir yalçın kaya üzre şekl i murabba‘ şeddâdî taş binâ yı sa‘b kal‘adır. Limana nâzır bir kapusu var. Dizdârı ve neferâtları yokdur. Lâkin içinde yigirmi mikdârı kiremit örtülü hânesi var, bir câmi‘i var. Gayrı çârsû-yı bâzârı ve ham­mâmı yokdur. Kostantin oğlu Acem diyârında Dârâ Şâh'ı münhedim edüp Dârâ evlâdların bunda bir gâr içinde ruhbânlar hapsine verüp sonra bu kal‘ayı binâ etdikde ismine "Dârâha" koyup Dârâ oğulları ismiyle müsemmâ bir kal‘a yı zîbâdır. Ba‘dehû sene 827 tarîhinde Çelebî Sultân Mehemmed fet­hidir. Hâkimi Kireççibaşıdır ve (   ) evkâfı subaşı­lığıdır. Ve Gibziye kazâsı nâhiyesidir. Aşağı varoşu üç yüz kiremitli hâne i zîbâlar ve bir câmi‘ ve bir hân ve hammâmı ve esvâk ı muhtasarı vardır. Limanı gâyet latîf olmağıla Gekbiziye şehrinin iskelesidir. Gekbiziye anın şimâlinde dağlar üzre bir sâ‘at ba‘îd tarîk i Bağdâd-ı Erzurûmdur. Bu kal‘adan lenger alup eyyâm olmayup süd limânda cümle keştîbân­lar kürek çekerek yigirmi milde

Menzil i iskele i Dil : Konya ve Haleb ve Şam ve Mısır'a giden huccâc [u] zevi'l-ihtiyac tüccâr ve züv­vâr cümle bu iskelede at kayıklarına süvâr olup bir mil karşı tarafda Hersek diline ubûr ederler. Zîrâ bir boğazdır. Şark-ı cânib seksen mil bir körfez i azîm­dir kim nihâyetinde İzmit şehridir. Ammâ bu Gek­biziye dili iskelesinde iki hân ı atîk ve iki ekmekci dükkânı ve bir bozahâne ve iki bakkal dükkânları ve bir çeşmesi var. Târîh i Çeşme:

{Yoluna Sultân Murâd-ı Gâzî'nin bu çeşmeyi

Mustafâ Ağa-yı ser-bostâncıyân etdi sebîl

Seyr edenler dediler lafzen anın târîhini}

İtdiler bin kırk sekizde Kevser'i bunda sebîl

Andan yine gemiye süvâr olup üç mil de kürek çekerek liman havâda



Menzil i İçme Suyu ;: Bu mahalde lenger bıra­ğup cümle yârân ile taşra çıkup leb i deryâda hay­melerimiz kurup zevk [u] safâya meşgûl olduk.

Evsâf ı âb ı müshilât, İçme; : Her sene mâh ı temmûzda kiraz mevsiminde cümle İslâmbol'dan ve gayrı büleydelerden niçe bin âdem cem‘ olup ça­dırlarında bir sâz [u] söz u ayş ve nûş edüp kırk gün kırk gice leb i deryâda top u tüfenk ve fişenk şâd­mânları olur kim diller ile ta‘bîr ve tavsîf olunmaz. Ehl i derd olup ahlât ı fâside marazına mübtelâ olanlar bunda üç gün üç gice İçme suyından nûş edüp bi-emrillahi Te‘âlâ kimi istifrâğ edüp sarı sarı ve yeşil yeşil safrâ ve sevdâ ve balgam ve ahlâtlar çı­kar kim râyiha i habîsinden âdem helâk mertebe­sine varır. Ba‘zı âdemin aşağısından safra ve sevdâ ve ahlât ve kara balgam ve namazbur ve okran ve sîrence nâm emrâz ı muhtelifeler çıkar kim âdem hayât ı câvidân bulur. Ba‘zısından bilâ-teşbîh, tesbîh gibi dizilmiş çıkınca çıkınca şeyler çıkup kırkar elli­şer boğum bağırsak-misâl çıkıları çalılara sererler, gelüp gidenler temâşâ ederler. Aceb hikmetdir kim [242b] ba‘zı çıkıları yarup içinden niçe yüz siyâh başlı kurdlar ve kelebek misillü mahlûk haşerâtlar çıkar. Bir yalçın kayadan kayna­yup çıkar. Berrâk ve latîf sudur ammâ sehel şûrcadır.

Evsâf ı şurût ı mâ i İçme :; Evvelâ üç gün aslâ tuzlu ve zîrûh kısmı yimeyüp perhîz ide. Dördüncü gün sabâh ve ahşam birer fincân su içe ama ken­düyi ısıcak duta. Üç gün bu hâl ile vücûdın haberdâr edüp muğla (?) içmiş olur. Andan üç gün dahi üç nev­bet sudan içüp tuzsuz piliç maslûkası suyu içe. Ta­mâm on beş amel etdikden sonra fevkânî ve tahtânî fâ’ideleri müşâhede olunup limon sulu ekşi çorba nûş edüp amelin kat‘ eder. Niçe fâ’ideleri ma‘lûm olur.

Andan gemilere süvâr olup karşı Ya­lava ılıca­larına gidüp anda hammâmlara girüp cümle halk ten-dürüst olup dürr i beyz-âsâ tenâ­süb i a‘zâ sa­hibi olurlar. Aceb hâsıyyetli içme suyu­dur. Bu temâ­şâda yedi gün zevk edüp andan yine gemiye süvâr olup yine kürek çekerek yarım sâ‘atde



Karye i İne­hacı : Leb i deryâda bir mescidli ve altmış evli bir müselmân köyüdür. Bir değirmeni var. Andan yine sekiz sâ‘at kürek çekerek

Karye i Zeytûnburnu : İzmit hâkinde bir iskeledir. Âbâdândan bir imâret yokdur. Yeniçeri ağalarına mahsûs gemiler bu iske­lede yüklenir. Dağlarında ma‘mûr kurâlar vardır. Andan eyyâm ı muvâfık ile ol körfez içre iki câni­bin ma‘mûr âbâdânları temâşâ ederek 8 sâ‘atde

Evsâf ı kal‘a i Makedonin ya‘nî kal‘a i İznikmit

Lisân ı Yunaniyân'da Aleksandıra ya‘nî İsken­der Târîhi'nde İskender i Yunan, Hazret'den sekiz yüz seksen iki sene mukaddem bu şehr i Make­don'da vücûda gelmişdir. Amma Filikos oğlu İsken­der Rûmeli'nde Kaval'da mütevellid olmuşdur. Bu dün­yâya dörd İskender gelmişdir, bi-kavli Yunani­yân. Ammâ bu İzmit'de vücûda gelen İskender-i azîmü'ş-şân pâdişâh olup İzmit'i eyle ma‘mûr edüp bir kal‘a i metîn inşâ etmişdi kim İslâmbol'a mânend kal‘a idi. Hâlâ eser i binâları ve burc [u] bârûları zâhir ü bâhirdir. Anınçün İzmit'e Tevârih i Yunani­yân'da İskender Makedoniyye derler. Mâh ı temmûzda İslâmbol mukabelesinde İskender Çamlıca dağında yaylalanırdı. Hâlâ Üsküdar, İsken­derî'den galatdır. İzmit'in cânib i şarkîsinde Sabanca gölün İskender kesüp İzmit Körfezine mahlût etdi. Sa­karya nehriyle Karadeniz ve İzmit Körfezi mâbey­ninde şehr-i Kocaili ve İzmit bir cezîre gibi kaldı. Niçe müddet İzmit cezîre olup ba‘dehû İslâmbol Tekürü Keştantış Sabanca halîcin yolun sedd edüp İzmit cezîre olmadan halâs oldu. Ammâ yine Âl i Osmân murâd edinse Sabanca gölün İzmit körfezine mahlut etse bir kantar odun beş akçeye olup bir tahta iki akçeye olup cümle İzmit gemileri tâ Düzce bâzâra varup yanaşup ol mahal bender [u] iskele olurdu. Ez-în-cânib bu İzmit kal‘ası İslâm­bol Rûmu keferesi elinde iken sene 731 târîhinde Orhân Gâzî feth etmişdir. Ammâ fethinde usret çekmeğile ba‘de'l-feth kal‘asın câ-be-câ münhedim etmişdir kim bir dahi küffâr tama‘a düşüp dârü'l-bevâr etmek arzûsuna düşmeyeler. Hâlâ ol zamândan bakıyyetü'l-inhidâm leb i deryâ­da çâr-kûşe bir kapulu kulle i azim cây ı menâsı var. Bir dizdâr ve on neferâtı var. İçinde mâl-â-mâl âlât ı keştî içün kerasteler vardır, gayrı şey yokdur. Orhân Gâzî deryâ-misâl asker ile bu kal‘ayı ibtidâ muha­sara etmeğe Koca Bay'ı serdâr edüp "İznimdir var git" buyurmuşlar. kal‘a feth olup ismine "İznim git" demişler. İzmit, "İznim git"den ga­latdır. Ba‘zılar İznikmit derler, ba‘zılar İzmigit derler. Ba‘de'l-feth Koca Bay yine serdâr olup Kalipo vilâyetin feth edüp ismine Koca-ili dediler. İzmit ol hâk i anber-pâkde vâkı‘ olmuşdur kim her tarafı kûşe i İrem bir diyâr (   )

Ba‘dehû Ebü'l-feth Mehemmed Hân, eyâlet i Anadolu'yu tahrîr etdüğü mahal bu İzmit'i Anadolu eyâletinde tahrîr edüp sancak tahrîr etmişdir. Bir kaç kerre zamânımızda üç tuğlu vüzerâlara ber-vech i arpalık ihsân olunurdu. Taraf ı pâdişâhîden [243a] hâss ı hümâyûnu 26526 ze‘âmet 25 timar 187 çerîbaşısı ve alaybeğisi vardır ve üç yüz akçe şerîf kazâdır. Ve (   ) nâhiyed[ir].

................ (1.5 satır boş) ................

Kadısına senevî beş bin guruş, paşasına yigirmi bin gu­ruş olur. Ma‘mûr [u] âbâdân bir şehr i mu‘az­zam­dır. Ve iskelesi gûyâ Mısır benderidir ve ankâ bâzargânlar vardır. Yeniçeri serdârı ve sipâh kethüdâ­yeri ve müftîsi ve nakîbü'l-eşrâfı ve a‘yân [u] eşrâfı gâyet çokdur. Çoğu kereste bâzargân­la­rıdır. Gûnâ-gûn akmişe i fâhireler giyer muhteşem yeniçeri oturakları ve korucuları vardır. Ve bu şehr cümle üç bin beş yüz mükellef ve müzeyyen tabaka tabaka bâğlı ve bâğçeli ma‘mûr ve müzeyyen kırmızı ki­remit örtülü hâneleri vardır.

Cümleden mu‘azzam Fâtih i Bağdâd Sultân Murâd ı Râbi‘ sarâyı bâğ [ve] hadîkalı bir sarây ı azîmdir kim vasfında lisân kâsır­dır. Hâlâ pâdişâhlara mahsusdur. Bâğçe üstâdı ve iki yüz aded bostâncı neferâtları vardır. Andan Paşa sarâyı ve Altun­top­oğlu hânesi ve Serdâr Solak hâ­nesi (   ) (   ) (   ) ma‘mûr sarâylar ve cümle yigirmi üç mahalledir. Üç mahallesi kefere ve bir mahallesi Yahûdîlerdir.

Ve cümle yigirmi üç mihrâbdır. Cümle­den kadîm çârsû içinde Mahkeme Câmi‘i bir minâ­reli (   ) örtülü cemâ‘at i kesîreye mâlikdir (   ) (   ) binâsıdır. Ve Leb i deryâda Pertev Paşa Câmi‘i, selâtîn câmi‘i-misâl kurşum kubbeli ve bir minâreli câmi‘ i rûşendir. Süleymân Hân vezîri Pertev Paşa yedi sene hâkim olup inşâ etmişdir. Gâ­yet rûşen ve müzeyyen câmi‘ i latîfdir kim Koca Mi‘mâr Sinân binâsıdır.

Ve Mehemmed Bey Câmi‘i ve Alâeddîn Beğ ve Abdüsselâm Câmi‘leri Mi‘mâr Sinân binâsıdır. Bu câmi‘lerden mâ‘adâ mesâcidlerdir. Dârü'l-hadîs ve medrese ve kurrâ yokdur. Ve cümle (   ) hammâmdır. Cümleden Pertev Paşa hammâmı, âb u hevâsı ve binâsı ve libâsı, dellâk ı ra‘nâsı ve hud­dâm ı zîbâsı vardır ve hammâm ı hoş cû Rüstem Paşa, bu dahi Pertev Paşa gibi Mi‘mâr Sinân Ağa binâsıdır. (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) Ve cümle hândır. (   ) (   ).

Ammâ cümleden mükellef mihmân sa­rây ı Pertev Paşa, yetmiş ocak hân-ı müsâfirîn i âyende vü revendegândır kim cümle binâsı kârgîr toloz kubbe ve kurşumlu hân ı azîmdir ve (   ) (   ) (   ). Bunlardan mâ‘adâ tüccâr hânlarıdır. Evvela

................ (1.5 satır boş) ................

Bu hânlardan mâ‘adâ İskele başında cümle iki yüz aded keraste ve gayrı metâ‘ mahâzinleridir ve cümle bin yüz aded dükkân ehl i hıref-i gûnâ-gûn­dur ve kırk aded münakkaş kahvehâneleri vardır. Serdâr kahvesi (   )

................ (1 satır boş) ................

Bunlar tâbî civânlarıyla meşhûr kahâvîlerdir. Ammâ bu şehrin kârgîr binâ bez­zâ­zis­tânı yokdur. Lâkin tüccâr hânlarında cümle zî-kıymet girân-bahâ şeyler bî-bahâ bu­lu­nur. Ve Hünkâr Sarâyı kurbunda Tershâne i âmiresi vardır. Bu şehrin cemî‘î hâneleri mür­te­fi‘ bayırlar üzre vâkı‘ olup pencere­leri kıble cânibinde deryâya nâzırdır. Ve cümle es­vâ­k­ları serâpâ beyâz taş ile kaldırım döşelidir. Cümle hânelerinin enseleri dağlardır ve dağ­lar üzre bâğ­lardır ve âb [u] hevâsının letâfe­tin­den halkı sağlardır ve reng i rûyları ağlar[dır].

Bu şehrin me’kûlât [u] meşrûbat [ve] mahsû­lâ­tının memdûhâtından şehrin cânib i şarkîsinde olan dağlara ağaç denizi derler, âdem gâ’ib olur. Bi-emrillahi Te‘âlâ anda dıraht ı azîmler var kim eflâke ser çeküp her birinin sâyesinde on bin koyun sâye­lenir, güneş te’sîr etmez, bî-had ü bî-pâyân dağ­lardır. Bu kûh ı hıyâbân içre gûnâ-gûn tahtalar biçi­lir. Bıçkı değirmânları vardır kim ta‘rîf ve tavsifi mümkün değildir. Mısra‘,

"Şenîden ki bûd mânend dîde"1

mazmûnunca ibret-nümâ çarh-âsiyâb ı mâ i câri­lerdir. Ve bu dağlarda bürdinar direk keserler ve ellişer arşın kaddî, çapa direk keserler ve Rûmeli ve Balkan direkleri meşhûrdur. Andan İzmit buhayresi tamâm olduğu mahalde leb i deryâda tuzlası meşhûrdur. [243b] Lezîz tuz olmağıla başka tuz emîni vardır. Ve şehr içre câmi‘lerde ve çeşmelerde cere­yân eden Paşasuyu âb ı hayâtdan nişân verir, bu dahi meşhûrdur. Ve beyâz kirazı ve kızıl elması dahi meşhûrdur.

Evsâf ı ziyâretgâh ı İzmit

Evvelâ şehrin cânib i garbında Şeyhzâde (   ) Efendi, Bayrâm Pâşa şeyhi idi. Tarîk ı Halvetî'de pişvâ yı tarîk ulu sultân idi. Hatta ilm i kâfda kâmil [ve] sâhib ayâr idi. Cümle fukarâlarına hırka ve lokma-bahâ edüp bir yerden vazîfe i mu‘ayyenleri yok idi.

................ (2.5 satır boş) ................

Ziyâret etdiğimiz bu sultânlardır. Himmetleri hâzır u nâzır ola. Bu şehr içre akrabâmız Kuloğlu Mehemmed Çelebî hânesinde on gün zevk u safâ edüp niçe ehibbâ ve dûstânlar ile müşerref olup an­dan yine gemiye süvar olup deryânın karşu tara­fında üç mil ba‘îd,



Yüklə 4,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   57




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin