Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə83/980
tarix09.01.2022
ölçüsü8,43 Mb.
#92016
1   ...   79   80   81   82   83   84   85   86   ...   980
NASUHÎ TEKKESİ

Üsküdar İlçesi'nde, Doğancılar'da, İnsaniye Mahallesi'nde, Tunus Bağı Caddesi'nin üzerinde yer almaktadır.

Halvetîliğin Şabanî koluna bağlanan Nasuhî kolunun âsitanesi ve pir makamı olan bu tekke 1099/l687-88'de, Sadrazam Damat Morali (Enişte) Hasan Paşa (ö. 1713) tarafından adı geçen kolun kurucusu Şeyh Nasuhî Mehmed Efendi (ö. 1718) için inşa ettirilmiştir. Hasan Paşa 1102/1690-91'de IV. Mehmed'in (Avcı) kızlarından Hatice Sultan (ö. 1743) ile evlenmiş, tekkenin vakfı, paşanın ve Nasuhî Mehmed Efendi'nin vefatlarından sonra 1131/1718-19'da Hatice Sultan adına tescil edilmiştir. Bu arada Hasan Paşa tekkenin girişinde 1117/1705-06'da bir çeşme yaptırmıştır.

Önemli bir tarikat merkezi olduğu için zengin bir mimari programa sahip bulunduğu tahmin edilebilen bu ilk tesis günümüze ulaşamamış, 19. yy'ın ortalarında, çoğunluğu ahşap olan tekke binaları yanmış, 1280/1863-64'te dönemin ricalinden Ebubekir Rüstem Paşa (ö. 1863) tarafından, kagir olarak son şekliyle ihya edilmiştir. Evkaf Nezareti tarafından 1320/ 1902'de onarım gören yapılardan, cami-tevhidhane, tekkelerin kapatılmasından (1925) sonra yalnızca cami olarak kullanılmaya başlamış, türbe, uzun bir süre ziyarete kapalı tutulmasına rağmen varlığını sürdürmüş, harem ve selamlık bölümleri de, Nasuhî Mehmed Efendi'nin neslinden gelen ve tekkenin meşihatını ellerinde tutan Nasuhîzadeler tarafından mesken olarak kullanılmıştır. 1960'lardan sonra selamlık bölümü, eski haline sadık kalınmaksızın yenilenmiş, yüzyılın başların-

da, depremde hasar gördüğü için yıktırılan minare, söz konusu aileden Alâeddin Na-suhioğlu tarafından 1966'da yeniden inşa ettirilmiştir. Bu arada cami-tevhidhane ile türbenin kuzeyinde (karşısında) yer alan, tek katlı ahşap kanat, cami görevlilerine meşruta olmak üzere kagir olarak yenilenmiştir.

Tekke, kaynaklarda "Nasuhî Efendi," "Şeyh Nasuhî Efendi," "Hazret-i Nasuh-î", "Nasuhîzade" adlan ile de anılmaktadır. Ayin günü cuma olan tekkede, Dahiliye Nezareti'nin R. 1301/1885-86 tarihli istatistik cetvelinde 7 erkek ile 2 kadının ikamet ettikleri belirtilmiştir.

Tekkenin ilk postnişini olan Şeyh Nasuhî Mehmed Efendi Üsküdar'da, Toygar Te-pesi'nde Bulgurlu Mescit yakınında doğmuş, bu yüzden "Nasuhî-i Üsküdarî" olarak tanınmıştır. Babası sipahilerden Seyyid Nasuh Bey'dir. Doğum tarihi bazı kaynaklarda 1050/1648, bazılarında da 1063/1653 olarak verilir. Dönemin ileri gelen mutasavvıflarından, âlimlerinden ve büyük velilerinden olan Nasuhî-i Üsküdarî, Halvetîliğin Şabanî koluna bağlı Karabaşı kolunu kuran, "Karabaş-ı Velî" ve "el-Atvel" (en uzun) lakaplarıyla anılan Şeyh el-Hac Ali Alâeddin Efendi'nin (ö. 1685) halife-sidir. Yazmış olduğu içtihatlarla Halvetîliğin Nasuhî kolunu tesis etmiş, Nasuhîlik İstanbul'un yamsıra Libya (Trablusgarp), Tunus ve Cezayir gibi başkente uzak Osmanlı eyaletlerine kadar yayılmış, bu koldan 19. yy'da Çerkeşî kolu (kurucusu Şeyh Seyyid Mustafa Çerkeşî, ö. 1914) ayrılmış, bu da kendi içinde Kuşadâvî (İbra-himî) (kurucusu Kuşadalı Şeyh İbrahim Efendi, ö. 1845) ve Geredevî (Halilî) (kurucusu Geredeli Şeyh Halil Efendi, ö. 19-yy ortalan) kollarına ayrılmıştır. Nasuhî-i Üsküdarî'nin tefsir, hadis ve tasavvufa ilişkin birçok eseri (9 ciltlik Tefsir-i Şerif), halifelerinden Mudurnulu Şeyh Abdullah Rüşdî Efendi adına kaleme alınan Risa-le-i Rügdiye, halifelerinden Maçka Tekkesi postnişini Şeyh Mehmed Fahreddin Efendi'ye (ö. 1750) ithaf edilen Risale-i Fabriyye, oğlu ve halefi Şeyh Ali Alâeddin Efendi (ö. 1751) için yazılan Risale-i Vele-diyye, Cemü'l-Ehadis, mektuplarını içeren Mürasele-i Pîr (Mükâşefât-ı Vakıât, Şerh-

Nasuhî Tekkesi'nde cami-tevhidhane ile türbenin kesiti. Merih Özdemir/ MSÜ Arşivi



i Gazel-i Mısrî-i Niyazı), ayrıca' Divan-ı îlabiyyat'ı bulunmaktadır. Menkıbeleri, halifelerinden Senaî Hasan Efendi ve tekkenin son şeyhi Nasuhîzade Şeyh Kera-meddin Efendi (ö. 1933) tarafından tespit edilmiştir.

Nasuhî-i Üsküdarî'den sonra tekkenin postuna oğlu Şeyh Ali Alâeddin Efendi geçmiş, daha sonra babadan oğula intikal eden meşihat görevim Şeyh Mehmed Faz-lullah Efendi (ö. 1796), Muhyieddin Efendi (ö. 1898) ve Şeyh Mehmed Kerameddin Efendi üstlenmiş, "Nasuhizadeler" olarak tanınan bu sülale İstanbul'un en nüfuzlu şeyh ailelerinden birisi olmuştur.

Tekkenin arsası doğuda, Üsküdar'ı Kadıköy'e bağlayan Tunus Bağı Caddesi, diğer yönlerde komşu parsellerle sınırlıdır. Arsanın kuzeydoğu köşesinde cadde üzerinde Hasan Paşa Çeşmesi, güneydoğu köşesinde, arsanın eğiminden dolayı caddeye göre yüksekte kalan ve istinat duvarı niteliğinde bir çevre duvarı ile kuşatılmış bulunan hazire yer alır. Hazire ile çeşme arasında uzanan, günümüzde üstü açık olan girişin aslında cümle kapısı niteliğinde bir kapı ve bunu izleyen, beşik tonozlu bir geçit şeklinde olduğu anlaşılmaktadır. Arsanın ortasında tekke binası, doğudan batıya doğru birbirlerine bitişik olarak sıralanan türbe, cami-tevhidhane ve selamlık bölümlerini barındırmaktadır. Bu yapının önünde (kuzeyinde) yer alan ince uzun planlı avlunun diğer yakasını, halen yerini iki katlı kagir meşrutaya terk etmiş bulunan ve derviş hücrelerini barındırdığı tahmin edilebilen, tek katlı ahşap bina işgal etmekte ve Hasan Paşa Çeşmesi'nin su haznesine bitişmekteydi. Söz konusu avlunun batı yönünde de tek katlı kagir bir yapının var olduğu anlaşılmaktadır. Bu yapı ile selamlığın arkasındaki (batısındaki) geniş bahçe içinde, harem dairesini teşkil eden, biri tek, diğeri çift katlı olan iki kanadın oluşturduğu, büyükçe (30x15 m) bir bina bulunmaktaydı. Harem bahçesi niteliğindeki bu arka bahçeye, küçük avlunun batısındaki tek katlı kanattan, ayrıca arsanın güneydoğu köşesinde yer alan ve aynı zamanda nazireye açılan tali kapıdan ulaşılmaktaydı. Nitekim türbenin güney

cephesindeki pencerenin niyaz penceresi niteliğinde olması, söz konusu tali kapıdan hareketle arkadaki hareme ulaşan, ancak zamanla nazirenin genişlemesi sonucunda ortadan kalktığı anlaşılan bir geçidin varlığına tanıklık etmektedir.

Cami-tevhidhaneyi, türbeyi ve selamlığı bünyesinde toplayan bina 30x13 m bo-yutlarındadır. Cami-tevhidhane ile türbenin duvarları, moloz taş ve tuğla sıralarından oluşan almaşık örgü ile inşa edilmiş, basık kemerlerle geçilmiş olan kapı ve pencere açıklıkları dışarıdan kesme kü-feki taşından sövelerle dikdörtgen şeklinde çerçevelenmiş söz konusu bölümler, halen Marsilya kiremitiyle kaplı kırma çatılarla örtülmüştür. Dikdörtgen (12,50x 11,50 m) bir alanı kaplayan cami-tevhid-hanenin, kuzeydeki küçük avluya açılan kapısının üzerinde, metni şair Yakub Asım Efendi'ye (ö. 1883) ait, ta'lik hatlı ve 1280/ 1863-64 tarihli manzum ihya kitabesi bulunmaktadır.

Cami-tevhidhane hariminin selamlığa bitişik olan batı duvarı sağır bırakılmış, güney duvarının eksenine mihrap, mihrabın yanlarına ikişer pencere, giriş (kuzey) cephesinin üst kesimine beş adet pencere, batı duvarına da türbeye açılan bir niyaz penceresi yerleştirilmiştir. Mekânın kuzeyinde uzanan 3 m derinliğindeki iki katlı mahfillerin sınırında kare kesitli dört adet ahşap dikme sıralanır. Harimin kuzeybatı köşesinde yer alan ve türbeye doğru çıkıntı yapan merdiven fevkani mahfile ulaşır. Her iki mahfilde de dikmelerin arası ahşap korkuluklarla kapatılmış, fevkani mahfilde, ortadaki açıklık yarım daire planlı bir çıkma ile genişletilmiş, kuzeybatı köşesindeki açıklık ise, oymalı ahşap kafeslerle donatılmak suretiyle küçük bir hünkâr mahfiline dönüştürülmüştür. Niyaz penceresi diğerlerinden farklı olarak kemerlidir. Güney cephesinde hafifçe taşkınlık yapan, yarım daire planlı mihrap nişi son yıllarda turkuvaz renginde fayanslarla kaplanmıştır. Ahşap minber, kapısında ve köşkünde bulunan neogotik üsluptaki üç merkezli kemerleri ile Abdülaziz döneminin eklektik zevkini yansıtmaktadır. Duvarlarda herhangi bir bezeme bulunmamakta, çubuklu tavanın merkezinde çıtalarla oluşturulmuş sekizgen bir göbek yer almaktadır. Dikdörtgen planlı (13,50x5,50 m) türbenin girişi kuzeydoğu köşesinde, minare kaidesinin yanındaki girintidedir. Batı duvarında cami-tevhidhane harimine açılan niyaz penceresinden başka doğu duvarında üç, kuzey ve güney duvarlarında da birer pencere vardır. Güney duvarındaki pencere, türbenin dışarıdan da ziyaret edilebilmesi için bir niyaz penceresi olarak düşünülmüş ve birtakım ayrıntılarla diğerlerinden farklı kılınmıştır. Söz konusu açıklığı içerden, barok üslupta kaidelere oturan yivli pilastrlar kuşatmakta, yuvarlak bir kemer taçlandırmak-ta, ayrıca cephede, bu pencerenin üzerinde, ta'lik hatla yazılmış olarak şu beyit yer almaktadır: Makâm-ı ulyâdır menba-i feyz-i fütuhîdir / Edeble dâhil ol sofî bu "b-ı Nasuhîdir. Bu beytin, Nasuhî

Efendi'nin Risale-i Velediyye adlı eserini şerh eden Zekaî Efendi'ye ait olduğu nakledilmektedir.

Türbede, Nasuhî Efendi'ye, hanımına ve neslinden gelenlere ait toplam on adet ahşap sanduka tespit edilmektedir. Nasuhî Efendi'nin sandukası diğerlerinden daha büyük tutulmuş ve tepede kesişen ke-merciklerle birbirine bağlanmış düşey pirinç çubukların teşkil ettiği bir şebeke ile kuşatılmıştır. Batı ve güney duvarlarındaki niyaz pencerelerinin eksenlerinin kesişme noktasında yer alan bu sandukanın ayrıcalığı, üzerine isabet eden sekiz kollu yıldız biçimindeki tavan göbeği ile de vurgulanmıştır. Diğer sandukaların etrafında ajurlu ahşap korkuluklar bulunmaktadır. Gerek türbenin gerekse de cami-tevhid-hanenin duvarlarında, Nasuhî Efendi başta olmak üzere, Halvetî büyüklerinin isimlerini içeren çeşitli hat levhaları dikkati çeker.

Cami-tevhidhanenin kuzeydoğu köşesinde yükselen 1966 tarihli minare, kare planlı kaidesi, prizmatik üçgenlerden oluşan pabuç kısmı, çokgen kesitli gövdesi ve peteği, koni biçimindeki külahı ile klasik üsluba uygundur. Tamamen yenilenmiş olan selamlığın eski biçimi hakkında pek az şey bilinmekte, yaklaşık 10x15 m boyutlarında iki katlı bir yapı olduğu, kuzeye doğru 5x7 m boyutlarında, tek katlı bir giriş bölümü ile uzatıldığı tespit edilmektedir.

Cami-tevhidhaneyi doğu ve güney yönlerinden kuşatan hazirede, aralarında devlet ricalinden, ulemadan ve saray mensuplarından birçok kişinin bulunduğu tekke mensupları ve muhipleri gömülüdür. Hazirenin kapısı, tekke binalarının ne ilk (1687-1688) ne de son (1863-1864) ya-pımlarındaki üslup özelliklerine uyan barok üslupta ayrıntıları ile dikkati çekmekte, gerek bu kapı gerekse de türbenin güneye açılan niyaz penceresinin içindeki ayrıntılar 18. yy'm son çeyreğine ya da 19. yy'm başlarına ait bir onarıma işaret etmektedir. Kapının üst söve başlığı bileşik kemer biçiminde yontulmuş, kemerin eksenine kıvrımlı yapraklar, bunun üzerine de "C" ve "S" kıvrımlarının kuşattığı beyzi bir madalyondan oluşan alınlık yerleştirilmiştir.

Hasan Paşa Çeşmesi'nin kübik hacimli haznesi son onarımda, kesme taş örgüsünü taklit eden bir sıva tabakası ile kaplanmıştır. Cadde üzerindeki doğu cephesi beyaz mermerle kaplıdır. Klasik üslubun oranlarını ve ayrıntılarını yansıtan çeşmenin sivri kemeri üzerinde, son mısraı eb-cedle 1117/1705-06 tarihini veren manzum kitabe yer almaktadır. Kitabenin, şair Zamiri İsmail Efendi'ye ait olan metni, kaş kemerli kartuşlar içine sülüs hatla yazılmıştır. Beyzi yalağın çeşmeye göre çok daha geç bir döneme, muhtemelen 19. yy'a ait olduğu bellidir. Tekke girişinin bulunduğu güney cephesine de, muhtemelen Abdülaziz dönemindeki ihya sırasında dikdörtgen biçiminde, ufak boyutlu bir aynataşı konmuştur. Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, II, 231-232; Ayvan-

sarayî, Mecmuâ-i Tevârih, 64; Kut, Dergeh-nâme, 234, no. 66; Çetin, Tekkeler, 588; Aynur, Saliha Sultan, 37, no. 134; Âsitâne, 3; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 72-73, no. 127, no. 314; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 5; Raif, Mir'at, 99-100, 187; IhsaiyatU, 21; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 21-22; Sicill-i Osmanî, IV, 557; Osmanlı Müellifleri, I, 166-167; Ergun, Antoloji I, 125, 160, II, 443, 446; Pakahn, Tarih Deyimleri, II, 663; Bayrı, İstanbul Folkloru, 174-175; Öz, istanbul Camileri, II, 49; B. Çeçe-ner, "Üsküdar Mezarlıkları, Türbeleri ve Ha-zireleri", TTOK Belleteni, 49/328 (Eylül-Ekim 1975), 18 vd; Behçetî ismail Hakkı el-Üskü-darî, Merâkid-i Mu 'tebere-i Üsküdar, (yay. B. N. Şehsuvaroğlu), İst., 1976, 84-85; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 239-241, 373-375, II, 49-50; Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, II, 294, 296-297; A. Egemen, İstanbul'un Çeşme ve Sebilleri, îst., 1993, 342; M. O. Bayrak, İstanbul'da Gömülü Meşhur Adamlar (1453-1978), ist., 1979 s. 122; Gölpmarlı, Mevlevilik, 213-214, 319; R. Serin, İslâm Tasavvufunda Halvetilik ve Hal-vetiler, İst., 1984, s. 154, 156; M. B. Tanman, "Relations entri leş semahane et leş türbe dans leş tekke d'lstanbul", Arş Turcica-Akten deş VI. Internationalen Kongresses für Türkische Kunst, Münih, 1987, s. 316; ay, "Settings for the Veneration of Saints", The Dervish Lodge. Architecture, ArtandSufism in Ottoman Tur-key, Berkeley, 1992, s. 153; M. Özdamar, Der-saâdetDergâhları, ist., 1994, s. 239; BOA, İra-de-Evkaf, no. 2842/7 (11 Muharrem 1320).

M. BAHA TANMAN


Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   79   80   81   82   83   84   85   86   ...   980




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin