I d I n I a V a V x h o n I n < I j V a h I x V l a I o I l n V v h fi X l Q



Yüklə 7,77 Mb.
səhifə131/139
tarix27.12.2018
ölçüsü7,77 Mb.
#87837
1   ...   127   128   129   130   131   132   133   134   ...   139

BibL Çetin, Tekkeler, 588; Aynur, Saliha Sultan, 38, no. 181; Âsitâne, 4; Osman Bey,'Mec-mua-iCevâmi, II, 68-69, no. 120; Münib, Mec-mua-i Tekâyâ, 4; Raif, Mir'at, 121; Vassaf, Se-fîne, V, 270; 1. M. K. inal, Son Asır Türk Şairleri, îst., 1969; ISTA, I, 362-363, 402, 403, III, 1548-1551, IX, 5178-5179; "Ferid Efendi (Şeyh)", ISTA, X, 5675; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 419; Uluçay, Padişahların Kadınları, 99.

M. BAHA TANMAN



HALLAÇLIK

Hallaç sözcüğü Arapça hale sözcüğünden türetilmiştir. Hale yün, pamuk atmak anlamına gelir. Hallaç da yün, pamuk atan kişidir. Hallaçlar kullanıldıkça yassılaşıp sertleşen yatak, yastık ve minderlerin pamuklarını atarlar. Hallaçlar pamuk atma işini hallaç yayı ve tokmağı yardımı ile yaparlar. Hallaç yayı ağaçtan bir yay, ince tahtadan yapılan tanbur, koyun barsağından yapılan kiriş ve kirişle tanburun arasında, kirişin sarıldığı laumba parçalarından oluşur. Yayın üzerinde içi pamuk dolu bez-



5,m

Hallaç Baba Tekkesi'nde tevhidhane ile türbenin kesit restitüsyonu. M. Baha Tanman

den bir kolluk vardır. Yayla tanburun birleştiği köşedeki düzenekle kirişin gerginliği ayarlanır. Hallaç tokmağı şimşir ağacından yapılır. Ucundaki kertik yardımı ile meydana getirilen titreşimler pamuğun a-tılmasını sağlar. Pamuk ince atılacaksa kiriş gergin, kaba atılacaksa gevşek tutulur, istanbul'da, pamuk atarken kirişin çıkardığı seslerle türküye eşlik edebilen hallaç ustaları vardı. Bunu, tokmakla kirişe uzun ve kısa aralıklarla ve türkü ritmiyle vurarak sağlıyorlardı. Hallaçlar pamuk atarken pamuğun kirişe yapışmaması için kirişe buğday unu sürerler.

Hallaçlık mesleği çok eskidir. Evliya Çelebi, Şit Peygamber'in hallaç olduğunu yazar. Hallaçlann piri Hallac-ı Mansur'dur. Hallaçlık Osmanlı döneminde de yaygın bir meslekti. Osmanlı şenliklerinde, esnaf alaylarında diğer esnafın yanında hallaçlar da geçmiştir. 1582'de III. Murad'm şehzadesi Mehmed (III. Mehmed) için istanbul'da düzenlenen şenlikte geçen esnaf a-laylarmda hallaçlar da vardı. Alman yazar Nicolas von Haunalth da 1582 şenliklerinde hallaçların kırmızı bayrak taşıdıklarını yazar. 27 Mayıs 1657'de ordunun Girit Seferi'ne çıkması dolayısıyla düzenlenen alayda geçen esnaf arasında hallaçların da bulunduğunu Eremya Çelebi Kö-mürciyan yazar. III. Ahmed'in 1720'de şehzadeleri için düzenlediği sünnet düğününde geçen esnaf alayında da hallaçlar vardı. Esnaf alayları geleneği Cumhuriyet döneminde azalarak da olsa sürmüş, milli bayramlarda yapılan törenlerde ve fener alaylarında çeşitli esnaf, bu arada hallaç ve yorgancılar da yer almıştır.

istanbul'da hallaçlar Cumhuriyet döneminde istanbul Yorgancı, Hallaç ve Döşemeciler Derneği bünyesinde örgütlenmişlerdi. Daha sonra döşemeciler ayrıldılar. 1956'da istanbul Yorgancı ve Hallaç Esnafı Sanatkârları Derneği kuruldu. Derneğin kurucusu Hüdai Bukağılı'ydı. Derneğin başkanlığını 1970-1993 arasında Celalettin Akyüz yaptı. 1993'te dernek istanbul Yorgancı ve Hallaç Esnafı Sanatkârları Odası adını aldı ve oda başkanlığına Celalettin Akyüz seçildi. Halen bu görevi yürütmektedir. Ocak 1994'te odanın 961 üyesi vardı. Aynı tarihte, istanbul'da 430 yorgancı ve hallaç dükkânı vardı. 1970'li yıllarda, istanbul'daki yorgancı ve hallaç dükkânı sayısı 600 idi. istanbul'un nüfusu o tarihlerden bugüne en az iki kat artmasına rağmen dükkân sayısında hızlı bir a-zalma gözlenmektedir. Birçok dükkân da anacaddelerden ara sokaklara doğru kaymıştır. Bir zamanlar istanbul'un konak o-dalarında, ahşap evlerinde, son zamanlarda geniş balkon ya da bahçelerde pamuk atan gezici hallaçlar da gittikçe azalmaktadır.

istanbul'da hallaçlık memleket mesleği halindedir, istanbul'daki hallaçların hemen tamamı Trabzon'un Maçka Ilçesi'n-den gelmektedir. Oda başkanı Celalettin Akyüz de baba mesleğini sürdüren bir Maçkalıdır.

Hallaçlık ve hallaçlar istanbul'un halk kültürüne de sinmiştir. Bir zamanlar Istan-

HALLER

532

533

HALVETÎLİK

Hallaç ve Çırağı,

Malbeste'nin bir deseni, 1805. Galeri Alfa

Yaş sebze ve meyve halleri İstanbul Büyükşehir Belediyesi Haller Müdürlü-ğü'ne bağlıdır. Büyükşehir belediyesi 1992 faaliyet raporuna göre İstanbul'daki üç hale toplam 93.984 kamyon, 27.530.426 kap ve 625.413 ton mal gelmiştir.

Yine İstanbul Büyükşehir Belediyesi Su Ürünleri Hali Müdürlüğü'ne bağlı olan Kumkapı Hali'ne 1992'de 6.636.632 kg, 1.236.829 adet, 438.466 kasa su ürünü gelmiştir. Su Ürünleri Hali'nde, limanın kirlenmesinin önlenmesi için bir menfez a-çılması, halin aydınlatma sisteminin modernleştirilmesi, beton ayaklı iskele yapılması gibi çalışmalar halen sürmektedir.

İSTANBUL


HALTER

Ağırlık kaldırma sporu. Halterin İstanbul'a gelişi 1890lı yıllara rastlar. Bu sporu İstanbul'a sokan kişi olarak da Mekteb-i Sultanî (Galatasaray Lisesi) beden eğitimi öğretmenlerinden Fransız M. Moiroux tanınır. Onun bu konudaki en yetenekli ve en başarılı öğrencisi Ali Faik Bey (Üstü-nidman) olmuştu. Mezun olur olmaz, hocasının teklifiyle okulun beden eğitimi öğretmenliğine getirilen Ali Faik Bey, jimnastik ve halter sporlarını Türkiye'ye yerleştiren kişi olarak tanınır.

Onun halter çalışmalarım her gün muntazam bir şekilde 115 kilo ağırlık kaldır-

bul halkını ramazan geceleri sahura kaldıran mahalle bekçilerinin ve ramazan davulcularının manilerinden biri şöyledir: Esnafta çoktur hacılar / Zeyinlidir yorgancılar / Hallaçlar pamuğun atar/ Teyel diker kavukçular.

I. Kunos'un istanbul'dan derlediği şu tekerleme bilmecenin karşılığı "hallaç"tır. Taka tak tak, lime Hm Um/Lime lu la, yine tak tak.

Dilimizde "hallaç pamuğu gibi atmak" ve "hallaç dahmesi gibi aralığa gider" deyimleri de vardır.



Bibi. Evliya, Seyahatname, I, ist., 1984, s. 338; And, Şenlikler; M. And, Kırk Gün Kırk Gece, isi., 1959; M. Y. Dağlı, istanbul Mahalle Bekçilerinin Destan ve Mani Katarlan, ist., 1948; H. Özözlü, "Unutulanlar", Hürriyet Show, S. 36 (1993); A. Çelebioğlu, Ramazanname, îst., (1973); M. Uslu, I. Ulusal El Sanattan Sempozyumu Bildirileri, izmir, 1984, s. 410-411; N. Güreli, Yöre Yöre, ist., 1982; N. Öktem, "Anadolu Aleviliği ve Hallac-ı Mahsur - Hallaçların Manevi Patronu", Cumhuriyet, 9 Şubat 1994; I. Başgöz-A. Tietze, Bûmece-.A Corf>usof Turkish Riddles, California, 1973; M. N. Ozon, Ata Sözleri, fst, 1956.

MUSTAFA DUMAN



HALLER

Sebze, meyve veya su ürünlerinin genellikle toptan olarak satıldığı, içinde çok sayıda komisyoncu tezgâhını barındıran, üstü örtülü, geniş satış mekânı. Osmanlı döneminde de, aynı türden ürünlerin bir arada satıldığı, günümüzün hallerine benzeyen çarşı, iskele, çardak adı verilen mekânlar vardı.

Bugün istanbul'da, üçü taze sebze ve meyveye, biri de balık ve su ürünlerine ayrılmış dört toptancı hali bulunmaktadır. Bizans ve Osmanlı döneminde Balıkpaza-rı(->) adı altında faaliyet gösteren su ürünleri hali, önceleri Sarayburnu'nda, sonra Eminönü ve Unkapanı'ndayken bir yangından sonra kısa süre için Azapkapı'ya taşınmış, 29 Eylül 1983'te ise halen faaliyet gösterdiği Kumkapı'ya nakledilmiştir. Kumkapı Su Ürünleri Hali, toplam 1.350 rrf'lik alana kurulu, iki katlı bir binada hizmet vermektedir. Alt kattaki 800 m2'lik alan satış mahalli olarak kullanılmaktadır. Toplam 81 komisyoncu, ihracatçı, demek ve kooperatifin yer aldığı bürolardan başka, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Ahır-kapı Gümrük Muhafaza Memurluğu'na a-it bürolar da buradadır. 1987'de, hal işlet-

mesi, "yap, işlet, devret" modeline uygun olarak 10 yıllığına bir limitet şirkete devredilmiştir (bak. balık pazarları).

Bizans ve Osmanlı dönemlerinde, şehrin çeşitli bölgelerinde, özellikle de Haliç kıyısındaki Yemiş İskelesi vb iskelelerde bugünkü hallerin benzeri özel ürünlere ayrılmış ve sıkı denetime tabi mahaller vardı. Cumhuriyet'ten sonra İstanbul'daki ilk yaş sebze ve meyve hali, 1935'te Un-kapanı'nda kurulmuştur. Bunu Kadıköy Hali ile Topkapı Tepebağ Bostan Hali izlemiştir. Kadıköy İskelesi yakınlarındaki hal, 1972'de İçerenköy'de kurulan yeni binalara taşınmıştır. İçerenköy Hali yaklaşık 25.000 mz'lik alanda, 109 komisyoncu ile faaliyet göstermektedir.

Unkapam Hali ise, 1986'da Bayrampaşa'da kurulan Merkez Hali'ne nakledilmiştir. İstanbul'un en büyük hali olan Bayrampaşa Merkez Hali 70.000 m2'lik alanda kurulu olup 289 komisyoncuyu barındırmaktadır. Topkapı Tepebağı Bostan Hali ise, 1994 yılı içinde Bayrampaşa Hali' nin yanında inşa edilen yeni binasına taşınacaktır. Bu halde 258 komisyoncu çalışmaktadır. İstanbul'daki yaş sebze ve meyve hallerine, ilkbahar, sonbahar ve kış aylarında Ege Bölgesi ile Akdeniz Bölgesi'nden, yaz aylarında ise genellikle Marmara Bölgesi'nden sebze ve meyve sevkıyatı yapılmakta ve hallere günlük ortalama 2.500-3.000 ton arası mal girmektedir.

1935'ten 1986'ya kadar çalışmalarını sürdüren Unkapam Hali'nin içinden 1949'a ait bir

görünüm.


Cumhuriyet Gazetesi Arşivi

mak suretiyle yaptığı bilinir. O tarihlerde Yunanlı halterci Yataganos'un 112,5 kilo ağırlık kaldırmak suretiyle 1896 Atina Olimpiyat Oyunları'nda şampiyonluğu kazandığı düşünülecek olursa, Ali Faik Bey' in bu alandaki değeri ve başarısı daha çok anlaşılır. Ağırlık kaldırma alanında Ali Faik Bey'i kısa aralıklarla yine kendisi gibi mükemmel birer jimnastikçi olarak tanınan Mazhar Hoca (Kazancı) ile Selim Sırrı (Tarcan) beyler izlemişlerdi. Daha sonraları Gümrüklü Salâhaddin, Şair Rıza Tev-fik (Bölükbaşı), İnsaniydi Rıfat, Cihangir-li Bahriyeli Asaf, Bahriyeli Şevket, Tersaneli Kaptan Nezir, Cambaz Rıza, Bey-lerbeyli Ali Rânâ (Tarhan, eski bakanlardan) beyler onlara katılmışlardı. Bu genç isimler, Türk halter sporunun gerçek anlamdaki öncüleri olmuşlardı.

1903'te kurulan Beşiktaş Jimnastik Ku-lübü'nde(-*) jimnastik sporunun yanında ele alınan halter sporu da ilk kez ciddi şekilde bir Türk spor kulübünün çatısı altına girmişti. O zamanlar "gülle kaldırma" adıyla anılan halter sporunu kulübün çatısı altına sokan kişi ise, bu kulübün kurucuları arasında bulunan ilk haltercilerden Mazhar (Kazancı) idi.

Daha sonra bu spor dalında Beşiktaş kulübü kurucularından Ahmed Fetgeri Aşeni(->) ve 1946-1950 arasındaki dönemin ateşli politikacılarından Avukat Kenan Ömer (Öner) ile askeri okullardan yetişen en iyi haltercilerden biri olan Üsküdarlı Şevket (Kırgül) gibi gençler de kendilerini göstermişlerdi.

Türk haltercileri ilk milli müsabakalarını 1924 Paris Olimpiyat Oyunları'nda yaptılar. Dünya sporunun bu en büyük gösterisinde iki genç halterci Gülleci Cemal (Erçman) ile Neyzen Şevki (Sezgin) beyler ay-yıldızlı mayoyu giydiler.

Neyzen Şevki Sezgin'in en verimli çağında halter sporundan kopmasına karşın Cemal Erçman 65 yaşma kadar halter çalışmalarını aralıksız sürdürmüş ve pek çok genç halterci yetiştirmişti. Cemal (Erçman), 1928 Amsterdam Olimpiyat Oyunları'nda ay-yıldızlı mayo altındaki yerini korumuş ve 60 kilo yarışmalarında toplam 262,5 kiloluk derecesiyle sekizinci olmuş ve adını Olimpiyat şeref kütüğüne yazdırmıştı.

1925'te Fenerbahçe Spor Kulübü'nde(->) başlayan halter faaliyetinde de Klişeci Kenan (Dinçmen), Ragıp (Murathanoğlu), Nuri (Torunoğlu) beyler gibi genç yetenekler ortaya çıkmış ve onlara Sabri, Hay-ri, Koço, Mehmet (Yelmer) ile Polis Tahir beyler eklenmişlerdi.

1930'lu yıllarda halter sporunda başlayan durgunluk dönemi 10 yıl kadar sürmüştü. 1940'lı yıllarda ortaya atılan İhsan Kırgül, Haşini Ekener, İlhan Enülkümen, Mesut Surdum ve Boğos Kambur gibi bir avuç idealist gencin bu konudaki büyük ve sabırlı çalışmaları halteri "ölü spor'lar arasından çıkarıp tekrar canlandırdı.

Türkiye'de halter sporu, 1938'de Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü'nün kurulmasıyla Türkiye Güreş Federasyonu' nün çatısı altına sokulmuştu. Güreşin göl-

gesi altında kalan halter sporu, daha sonra bu gençlerin çabalarıyla tekrar gün ışığına çıkmayı başardı. Tam 29 yıllık bir aradan sonra 1957'de Türk Halter Milli Takımı tekrar ortaya çıktı. O yıl Tahran' da yapılan Dünya Halter Şampiyonası'n-da ay-yıldızlı mayo tekrar podyumları süslemeye başladı. Bu şampiyonaya katılan 6 Türk haltercisinin tamamı İstanbul bölgesi kulüplerine mensuptu. 1959'da Beyrut'ta yapılan Akdeniz Oyunları'nda Şişli kulübü haltericilerinden Metin Gür-man ikinciliği kazanarak bayrağımızı ilk kez bir uluslararası şampiyonada şeref direğine çektirdi.

1960'ta Halter Federasyonu'nun kurulmasından sonra Türk halter sporu daha geniş ve daha hızlı bir başarıya ulaştı. 196l'e kadar Türk milli takımlarını oluşturan sporcuların tamamı İstanbul kulüplerine mensuptular. Anadolu, Bostancı Şişli kulüpleriyle İstanbul Güreş Kulübü'ne mensup bu haltercilere ancak 1961'de Ankaralı iki haltercinin eklendiği görüldü.

Halter sporu İstanbul'da doğmuş, İstanbul'da gelişmiş ve İstanbul'da yücel-miş, 196l'den sonra diğer illere de yayılma göstermiştir.

CEM ATABEYOĞLU

HALVETÎLİK

Şeyh Ömer Halveti (ö. 1349 veya 1397) tarafından kurulmuş olan tarikat.

Osmanlı Devleti'nde ve İstanbul'da en fazla yayılmış tarikatların başında gelen Halvetîlik, Harezm bölgesinde, 14. yy'ın ikinci yarısında, sufîler arasında, bir nefis terbiyesi ve irşat yöntemi olarak öteden beri uygulanan "halvef'in sistemleştirilme-si ve tasavvuf eğitiminin esaslarından biri haline getirilmesi sonucunda teşekkül etmiştir. Başka bir deyimle, Halvetîlik, İslam tasavvufunda zaten var olan ve "Allah ile baş başa kalabilmek için insanı meşgul edebilecek her şeyden soyutlanarak tenha bir yere çekilmek" şeklinde özetlene-bilen halvet uygulaması ile ifadesini bulan bir "meşrebin" tarikat şeklinde kurumlaş-masıdır. Kuran'da mezkûr olan hemen bütün peygamberlerin, özellikle Hz Musa ile Hz Muhammed'in hayatlarında gözlenen itikâf dönemleri, İslam tarihinin başından beri önce zahitlere, sonra da sufîlere, halvet konusunda ilham kaynağı oluşturmuş, belirli bir müddetle (genellikle 40 günle) sınırlı olan bu uygulama, gündelik ibadetlerin ötesinden Allah'a ve ilahi sırlara yakınlaşmayı arzulayan zümrelerce benimsenip yaşatılmıştır.

Halvetîliğin piri olarak kabul edilen Şeyh Ömer Halvetî (Ebû Abdullah Sıra-ceddin Ömer bin Şeyh Ekmeleddin Lah-cî), amcası olan ve silsilesi Sühreverdîliğe bağlanan Şeyh Ahî Muhammed Nur Hal-vetî'nin (ö. 1313) halifesidir. Halvetîliğin esaslarını tam olarak tespit eden ve tarikatı örgütleyen kişi ise "pir-i sanî" ve "Sey-yidü'1-Taife-i Halvetiyye" olarak anılan Seyyid Yahya Şirvanî'dir (ö. 1457). Azerbaycan'ın Şirvan bölgesinde, Şemahi'de doğan, Şirvanşahların başkenti Baku'da yaşayan Seyyid Yahya Şirvanî, tasavvufa

ilişkin eserler vermiş, bağlı oldukları kol ne olursa olsun, bütün Halveölerce benimsenmiş olan Vird-i Settar'ı tertip etmiş, içlerinde, dönemin hükümdarı Sultan Halil'in de bulunduğu binlerce kişi kendisine intisap etmiş, vefatında Şirvanşahlar Sa-rayı'ndaki türbesine gömülmüştür.

Halvetîlik, Seyyid Yahya Şirvanî'nin ha- <• lifelerinden Aydınlı Dede Ömer Ruşenî (ö. 1487), Habib Karamanî (ö. 1496) ve Muhammed Bahaeddin Erzincanî (Pir Muhammed Molla-i Erzincanî) (ö. 1474) tarafından Anadolu'ya getirilmiş, bunların halifeleri aracılığı ile de İstanbul'da, Rumeli'de, Kırım'da, Ortadoğu'da ve Kuzey Afrika'da yayılmıştır. Tasavvuf tarihinde, yayılma alanının genişliği, uzun ömürjülüğü ve farklı kültür çevrelerine uyum sağlayabilmesi ile istisnai bir konuma sahip olan Halvetîlik, yüzyıllar zarfında, birbirini izleyen içtihatlarla sürekli kendini yenileyebilmiş, bunun doğal sonucu olarak da bu tarikat, sayısı 40'ı aşan kola ayrılmıştır. Bunlara, silsile itibariyle Halvetîliğe bağlanan ancak bağımsız tarikatlar olarak kabul edilegelen Bayramîlik(->), Celvetî-lik(->) ve Gülşenîlik(->) de eklenebilir.

İstanbul'un fethine katılan tarikat ehli arasında bazı Halvetî şeyhlerinin de bulunması ve fetihten sonra burada faaliyet göstermiş olmaları muhtemel görünmekle birlikte bu husus henüz yeterince aydınlatılmış değildir. Halvetîliğin İstanbul' da ilk olarak, II. Bayezid'in (hd 1481-1512) tahta geçmesinden hemen sonra, Amasya' dan gelen, Cemalî kolunun kurucusu Şeyh Cemaleddin Halvetî (ö. 1494) tarafından temsil edildiği kabul edilmektedir. Muhammed Bahaeddin Erzincanî'nin halifelerinden olan ve "Çelebi Halife" olarak tanınan Şeyh Cemaleddin Halvetî, şehzadeli-

Sünbül Efendi Tekkesi naziresinde bulunan bir mezar taşında Halvetî-Sünbülî tacının tepeden görünüşü ve Halvetîliğin bu kolunu simgeleyen sümbül kabartmaları. M. Baha Tanınan, 1990



HALVE1ÎLİK

534

535


HAMALLAR

"Devran" demlen Halvetî zikrini betimleyen bir gravür. D'Ohsson, Tableau General de l'Empire Othoman, 1791-1834, lAM Kütüphanesi Nazım Timuroğlu fotoğraf arşivi

ği sırasında Amasya'da kendisine yakınlık gösteren (hattâ Halvetîler arasında yaygın rivayete göre dervişi olan) II. Ba-yezid tarafından istanbul'a davet edilmiş, bir müddet Üsküdar'da ve Küçükmusta-fapaşa'da ikamet ettikten sonra, mensuplarından Sadrazam Koca Mustafa Paşa'nın (ö. 1512), Bizans dönemine ait Hagios Andreas in Krisei Manastm'ndan cami-tekkeye dönüştürdüğü tesiste postnişin olmuştur.

Şeyh Cemaleddin Halvetî'nin vefatından sonra, Sünbülî kolunun kurucusu cilan damadı ve halifesi, "Sünbül Efendi" lakaplı Şeyh Yusuf Sinan Efendi'nin (ö. 1529) postnişin olduğu, kaynaklarda "Koca Mustafa Paşa Tekkesi" veya "Sünbül Efendi Tekkesi" olarak anılan bu tesis, Hal-vetîliğin istanbul'daki en kıdemli âsitanesi (merkez) olarak tekkelerin kapatıldığı tarihe (1925) kadar aralıksız faaliyet göstermiş, bu arada gerek yönetim gerekse de tarikat camiası nezdindeki saygınlığını sürdürmüştür. Nitekim çeşitli tarihlerde kaleme alınan tekke listelerinde ve birtakım vesilelerle (düğün davetiyesi, atiye dağıtılması vb) düzenlenen şeyh listelerinde, Ko-camustafapaşa Âsitanesi(->) ile şeyhlerinin, İstanbul'daki Mevlevî şeyhleri ile beraber daima ön safta yer aldıkları gözlenmektedir. Öte yandan Şeyh Cemaleddin Halvetî'nin diğer halifelerinden Şeyh Kasım Çelebi'nin (ö. 1509) ilk postnişini olduğu Tophane'deki Karabaş Tekkesi(->) ile Şeyh Sinan Erdebilî'nin (ö. 1544) Aya-sofya'nm karşısında tesis ettiği Sinan Er-debilî Tekkesi(->), ayrıca Sultanselim' deki Koğacı Dede Tekkesi, Çemberlitaş' ta-ki Atik Ali Paşa Külliyesi'ninf» bünyesindeki tekke, Yedikule'deki İmrahor Tekkesi, Hocapaşa'daki Aydınoğlu Tekke-si(->), Sofular'daki Alaeddin Mescidi ve TekkesiO) üe Sofular Tekkesi(-0, Sünbül Efendi'nin halifesi "Merkez Efendi" lakaplı Şeyh Musa Musliheddin Efendi'nin (ö. 1552) Mevlevîhane Kapısı dışında kurduğu ve zamanla bir külliyeye dönüşmüş olan tekke (Merkez Efendi Külliyesi!-»]), Fındıkzade'deki Koruk Tekkesi, istanbul' da, 15. yy'ın sonlarında ve 16. yy'ın ilk çeyreğinde tesis edilmiş en eski Halvetî tekkeleri arasındadır.

Böylece -Nakşibendîlik gibi- 15. yy'ın sonlarında, II. Bayezid'in de desteği ile istanbul'da kök salan Halvetîliğin bu şehirdeki yaygınlığı ve nüfuzu daha sonraki yüzyıllarda artarak devam etmiştir. Halvetîliğin, Nakşibendîlik ile beraber, İstanbul' da en fazla tekkeye sahip tarikat olduğu gözlenmekte, 19. yy'ın sonlarında bu sayının 80'i aştığı tespit edilmektedir. Halve-tîlik, İstanbul'da, 15 tanesi bu şehirde kurulmuş olan 20 kadar kol tarafından temsil edilmiş, bunlar arasında özellikle Sün-bülîlik(->), Şabanîlik(-0, Sinanîlik(->), Uş-şakîlik(->) ile Cerrahîlik(-») uzun ömürlü ve nüfuzlu olabilmiştir. Bu arada, kurmuş oldukları tarikat kolunun çok yaygın ve uzun ömürlü olamamasına rağmen, nüfuzlu kişilikleri ve fikirleri ile yaşadıkları döneme damgasını vuran Şemsî kolundan Abdülmecid Sivasî(-«), Sivasî kolunun ku-

Pir Ömer Halveü (ö. 14. yy 2. yansı)

Pir-i Sanî Seyyid Yahya Sirvanî (ö. 1457, Baku)



Şemsîlik Muhamme

d Bahaeddin Ruf

:nîlik

Şemseddin Ahmed Sivasî Erzincanî (ö. 1474, Erzincan) Dede Ömer Ruşenî

(ö. 1597, Sivas)

(ö. 148

, Tebriz)

Sivasüik Ahmedîlik

1

Cemadlik Güls



enîlik

Abdülahad Nuri Sivasî (Yiğitbaşîlîk / Orta kol)

Cemaleddin Halvetî ibrahim Gülsenî

(ö. 1Ğ5İ, istanbul) ' Ahmed Şemseddin Marmaravî

(Çelebi Balife) . (ö. 1534, Kahire)

(Yiğitbag Velî)

(ö. 1494, Şam dv. Tebük)




Eyüp-Sivasî Tekkesi (ö. 1504, Gölmarmara)

Koca Mustafa Paşa (Sünbül Efendi). Tekkesi




1

|




SinanîHk 1 Ramazaoîlik

SünbüBUk Şabaoîlik Sez

aîlik

ibrahim Ümmî Sinan UşşakîHk Ramazaneddin el-Mahfî

Yusuf Sinan Efendi Şaban Velî Hasan Sezaî

(ö. 15Ğ8, ist.) Hasan Hüsameddin Uşşakî (Ö. lolo, ist.)

(Sünbül Efendi) ®. 1568, (ö. 1737, Edime

?»&»«,*.* ft».**1 ^ö- 1592 veya -1594, ist.) şehremini umrm J Kocamustafapaşa

(ö. 1529, ist.) Kastamonu)




Sinan Tekkesi Kasımpaşa Hüsameddin Ramazan Efendi Uşşakî Tekkesi Tekkesi

Koca Mustafa Pasa \







(Sünbül Efendi JTekkesi




\ Karabasîlik

|

| Ali Alâeddin el-Atvel

2. CemaEUk Buhurîiik Cibangîrîlik

CercaMlik RauBBk (Karabaş Velî)

Cemaleddin Ugşakî Muhammed Buhurî Hasan Burhaneddin Nüreddin Cerrahî Ahmed Raufî (°- ^685, Mısır'da Gaylan) (ö. 175İ, ist.) ~" (ö. 1629, ist.) CihangirîCÖ. 1663, ist.) (ö. 1721'. îst.) (ö. 1756, ist.) Üsküdar Atik Valide Tekkesi

Eğrikapı Cemaleddin Üsküdar Saçlı Cihangir Tekkesi Ugşakî Tekkesi Hüseyin Efendi Tekkesi (?)

Karagümrûk Üsküdar Raufi ' Nüreddin Cerrahi Tekkesi NMuhffl* Tekkesi Nasuhî Usküdarî




(ö.

1718, ist.)




Usküdarî

VasuU Tekkesi •

Salahİlîk




i

Salahaddin 0§şakî (ö. 1782, ist.) Fatih/ 'Haydar Tabir Ağa Tekkesi

Ç<

Muş (ö. 1



Erkeşîllk

tafa Çerkeşî Î14, Çerkeş,)






Kuşadavîlik Geredevîlîk




(ibrabimîlik)

(Halilîlik)

Kuşadalı ibrahim Ef. Geredeli HalÜ Ef.




(ö. 1845, Mekke civ.) (ö.

19. yy ortalan,




Aksaray Kusadah Tekkesi

Gerede)

Halvetîliğin istanbul'da yayılan kollan.

Yeşil renkler âsitanesi (merkez tekkesi) istanbul'da bulunanları göstermektedir.



M. Baba Tanman

kapatılmasının üzerinden neredeyse 70 yıl geçmiş olmasına rağmen Sünbül Efendi ile Merkez Efendi başta olmak üzere, istanbul' da gömülü olan Halvetî büyüklerinin, hâlâ halk arasında hatıralarının canlılığını koruması, türbelerinin, özellikle ramazan aylarında ziyaret edilmesi, bu etkinin günümüzde de sürdüğünü kanıtlamaktadır.

Halvetîliğin irşat sisteminde (seyr ü su-lûkunda), derviş tarafından, şeyhin belirlediği adette ve zamanlarda çekilen esma, şeyhin yorumladığı "manalar", (manevi i-

rucusu Abdülahad Nuri(-0 ve Kuşadavî (İbrahimî) kolunun kurucusu Kuşadalı Şeyh İbrahim Efendi (ö. 1845) gibi Halvetî şeyhleri de bulunmaktadır.

Halvetîlerin, Şeyh Cemaleddin Halvetî ile II. Bayezid arasındaki yakınlığı daha sonraki Osmanlı hükümdarlarının hemen hepsi ile sürdürdüğü, diğer taraftan, söz konusu tarikatın her kesimden çok sayıda insanı kendisine bağlayarak İstanbul' un tasavvufi hayatını ve tarikat folklorunu derinden etkilediği gözlenir. Tekkelerin

Halvetîliğin

Sünbülî kolunu

kuran Şeyh

Yusuf Sinan

Efendi'nin

(Sünbül

Efendi'nin)



türbesi.

M. Baha Tanman, 1990

şaret içerdiği kabul edilen rüyalar) ve yine şeyhin denetiminde gerçekleştirilen halvetler önemli yer tutar. Tarikatın çeşitli kollarında, ayrıntıya ilişkin birtakım farklar gösteren halvet, tekkelerde özellikle bu iş için tasarlanmış ufak boyutlu, penceresiz mekânlarda icra edilmiştir. "Halvethane" demlen bu mekâna, şeyhi tarafından belirli bir törenle dahil edilen "halvetnişin" (halvete giren derviş) 40 gün müddetle, hayvani gıda almaksızın, asgari düzeyde beslenme ve uyku ile devamlı surette zikir ve tefekkürle meşgul olur. Halvethane-den ancak abdest bozmak, abdest tazelemek ve cemaatle vakit namazlarını eda etmek için çıkabilir. Bu çıkışlarda da kesinlikle kimse ile konuşmaz. Bu yüzden, Halvetî tekkeleri ile halvete rağbet eden diğer bazı tarikatların tekkelerine özgü mimari öğelerden olan halvethaneler doğrudan i-badet mekânları ile bağlantılı ve dışarıya kapalıdır. Halvet süresince dervişin nasıl hareket etmesi gerektiği, bünyesinin tahammülüne göre tedricen azaltılan yiyeceğin nelerden oluşacağı, halvete giriş ve çıkıştaki törenler, halvette tanık olunan ve şeyhe nakledilmesi gereken "manevi hallerin" yorumu gibi hususlar tarikat pirle-rince bütün ayrıntıları ile tespit edilmiş, bu konuda çeşitli risaleler kaleme alınmıştır.

Bazı Halvetî şeyhlerinin, ileride gömülecekleri kabirleri hayatta iken halvetha-ne olarak kullandıkları görülmektedir. Halvete girenin ayaklarını uzatıp yalamayacağı boyutlarda tasarlanan halvethaneler genellikle ahşaptan mamul olup bunların hemen hepsi, 1925'ten sonra cami olarak kullanılan tekkelerde, ibadet mekânlarım genişletmek amacıyla yıktırılmıştır.

Halvetîler ile fütüvvet ehli arasında, tarikatın kuruluş aşamasından beri var olan yakınlık, daha sonra, Anadolu fütüvveti-nin (Ahiliğin) 16. yy'ın başlarından itibaren bağımsız kurum niteliğini yitirmesi üzeri-

ne, Halvetîliğin Ahîliğe ilişkin birtakım gelenekleri bünyesinde yaşatması suretiyle 20. yy'a kadar sürdürülmüştür. Nitekim Ahmedî (Yiğitbaşî) kolunun piri Manisa-Gölmarmaralı Şeyh Ahmed Şemseddin Marmaravî'nin (ö. 1504) aynı zamanda Sa-ruhan bölgesi Ahîlerinin "yiğitbaşısı" olması, bu yüzden "Yiğitbaş Velî" olarak a-nılması dikkati çekmekte, İstanbul-Kara-gümrük'teki Nüreddin Cerrahî Tekkesi' nin(->) son postnişini Şeyh İbrahim Fah-reddin Efendi'nin (Erenden) (ö. 1966), tekkelerin kapatılmasına kadar, Ahi geleneklerim sürdüren loncaların peştemal kuşatma cemiyetlerinde usta namzetlerine bizzat peştemal kuşattığı bilinmektedir.

İstanbul'un tarihinde ileri gelen bazı Halvetî şeyhlerinin üstlenmiş olduğu çok önemli bir rol de, zaman zaman sesini yükselten, toplumun hayat tarzını ve kimliğini değiştirmeyi amaçlayan taassup cereyanlarına karşı koymuş ve tarikatların belkemiğini oluşturduğu geleneksel İslamı başarıyla savunmuş olmalarıdır. 16. yy'ın başlarında musikinin her türlüsüne karşı çıkan, musiki eşliğinde icra edilen bütün tarikat ayinlerini yasaklamak isteyenler, karşılarında vaaz verdiği Ayasofya ve Fatih camilerinde bile halkı coşkuyla "devrana" kaldıran ve bu hususta Risale-i Sünbül derHakk-ı Zikr u Devran adındaki risaleyi kaleme alan Sünbül Efendi'yi bulmuşlardır. 17. yy'da, işi daha da ileri götürerek, "bid'at" olduğu (Hz. Muhammed döneminde olmadığı) gerekçesiyle minarelerin dahi yıkılmasını isteyen "Kadıza-deliler" ile de "Sivasîler" denilen Halvetî şeyhleri mücadele etmiştir (bak. Kadıza-deliler-Sivasîler).



Yüklə 7,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   127   128   129   130   131   132   133   134   ...   139




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin