İk-dr-2002-0002 İnsani kalkinma poliTİkalari ve tüRKİye üzerine bir deneme hazirlayan: Mİne yilmazer danişman: prof. Dr. HaliL ÇİVİ aydin 2002


W.W. Rostow’un Tarihsel Kalkınma Aşamaları Kuramı



Yüklə 3,49 Mb.
səhifə9/65
tarix12.01.2019
ölçüsü3,49 Mb.
#94877
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   65

2.1. W.W. Rostow’un Tarihsel Kalkınma Aşamaları Kuramı


Amerikalı bir ekonomist olan Walt W. Rostow, bu kuramı 1960 yılında yazmış olduğu “Ekonomik Kalkınmanın Aşamaları” adlı kitabında açıklamıştır. Rostow, kuramında tüm ülkelerin belli tarihsel aşamalardan geçtikten sonra gelişmişlik düzeyine ulaştıklarını savunmaktadır. Rostow’un tarihsel kuramının mantığı şudur: Bütün ülkeler belli aşamalardan geçerek az gelişmişlikten gelişmişliğe adım atarlar. Her ülke belli koşulları yerine getirdikçe kalkınabilir. Bütün sorun bu kalkınmayı başlatabilmek ve yeteri kadar kaynağı harekete geçirmektir. Eğer yatırımı artırmak için iç kaynaklar yetersiz kalıyorsa dış kaynak bulmaya çalışılmalıdır. Böylece büyüme otomatik olarak gerçekleşecektir.

Bu dönemde ekonomik düşünce şöyleydi: Dünyanın sanayileşmiş ülkeleri tarihin belli bir döneminde tarımsal üretim ağırlıklı ülkelerdi. Ancak, zaman içinde sanayileşip bugünkü durumlarına geldiler. Mademki sanayileşmiş ülkeler böyle bir yol izlediler. Gelişmekte olan ülkeler neden aynı şekilde kalkınmasın?

İkinci Dünya Savaşı sonrasında çoğu ülkenin ekonomisi zarar görmüştür. Ancak, 10-15 yıl içinde yerle bir olan sanayilerinin hızla geliştiğini görmekteyiz. Bu dönemde ABD’den Avrupa’ya Marshall yardımları kapsamında bir sermaye transferi söz konusudur. Gerçekte dışarıdan enjekte edilen bir kaynakla ekonominin yoktan var edilmesi olası değildir. Bu ülkelerde zaten belli bir altyapı ve eğitim düzeyi vardı. Rostow’un yukarıda açıklanan mantığı burada yatmaktadır: Bir ülke ne kadar çok tasarruf ederse ya da eğer tasarrufu yetersiz ise, ne kadar çok yabancı sermaye girişi sağlarsa, o kadar hızlı büyür ve gelişir.

Rostow’a göre, bugünün sanayileşmiş ülkeleri, bu aşamaları başarı ile gerçekleştirmişlerdir. En gelişmiş aşamaya gelen ülke ABD’dir. Diğer ülkeler de az gelişmişlikten sanayileşmeye geçerken sırayla bu aşamaları tamamlayacaklardır. Gelişmekte olan ülkeler kalkınmanın ilk sıralarındadır. Her toplum için geçerli olan bu beş aşama şunlardır:



  1. Geleneksel Toplum Aşaması,

  2. Kalkışa Hazırlık Dönemi,

  3. Kalkış Dönemi,

  4. Olgunluğa Geçiş Aşaması,

  5. Yüksek Tüketim (Olgunluk) Dönemi.

Bu aşamalar, modern toplumların kalkınma zinciri hakkındaki gerçek gözlemleri genelleştirmektedir (Todaro, 1997: 71).

a. Geleneksel Toplum Aşaması: Bu dönemde ekonomi tarıma dayalıdır ve gelir düzeyi oldukça düşüktür. Basit bir eğitim düzeyinde yapılan üretim ile ilkel teknoloji kullanımı nedeniyle durağan bir ekonomi söz konusudur. Rostow’a göre, Çin Hanedanları, Orta Doğu ve Akdeniz uygarlıkları, Ortaçağ Avrupası geleneksel toplum türüne birer örnektir (İlkin, 1983: 62). Geleneksel toplumlarda tarım kesiminde çok yüksek oranda işgücü (%75’den fazla) bulunmaktadır. Bu tür bir toplumda çok küçük hareketlilik (mobilite) ve sosyal değişim yaşanmaktadır (Thirlwall, 1994: 62). Bugünün toplumlarında bu özelliklerin küçük bir kısmı geçerlidir. Birçok toplum geleneksel aşamayı tamamlamıştır.

b. Kalkışa Hazırlık Dönemi: Bu dönemde toplumlarda küçük değişimler vardır. Gerek bireysel gerekse kurumsal olarak ekonomik, sosyal, kültürel ve politik değer yargılarında değişmeler başlamıştır (Manisalı, 1975: 55). Bu değişim kıpırtıları ile birlikte belli bir sermaye birikiminin ortaya çıkışı, modern tekniklerin bir ölçüde kullanılmaya başlanması, alt yapı faaliyetlerinin gelişmesi, eğitim çabaları başlamıştır. Ancak, bunlar yaygınlaşmamıştır. Bu dönemde ekonomik faktörlerin yanında politik değişimler de toplum üzerinde baskın rol üstlenmektedir ve özellikle, milliyetçilik akımları göze çarpmaktadır.

Rostow’un “özgür doğanlar” (born free) olarak adlandırdığı ABD ve İngiltere gibi ülkeler take-off öncesi hazırlık aşamasını, mevcut olan sosyal sabit sermaye birikimi ve dışardan sanayi devrimi ile daha kolay bir şekilde tamamlamıştır. Ancak, dünyanın geri kalan kısmı için ekonomik dönüşümün yanında feodalizmden politik ve sosyal bir düzene geçiş ile oluşan çok daha köklü bir dönüşüm meydana gelmiştir (Thirlwall, 1994: 62).

Kalkış aşamasının ön koşulunu tam olarak hazırlayan ilk ülke İngiltere olmuştur (İlkin, 1983: 64). Bu aşamanın diğer önemli özelliği, insanın doğayı olduğu gibi kabullenmesi değil, doğadan üretimi artırmak için yararlanması düşüncesinin topluma hakim olmasıdır (İşgüden, 1995: 149). Bu dönemde sermaye birikiminin artması ve sanayileşmenin başlamasına eşlik eden diğer değişimler, işgücü dağılımındaki değişiklikler, kent nüfusunun büyümesi, beyaz-yakalı işçilerin sayılarındaki artış, geleneksel yöneticilikten sanayi liderliğine dönüşüm gibi, yapısal farklılıklardır (Thirwall, 1994: 63).

c. Kalkış Dönemi (Take-Off): Genel olarak “kalkış”, “sanayi devrimi” ve “sanayi patlaması” sözcükleri benzer bir sosyo-ekonomik değişimi, bir ülkede yalnızca ekonomik değil, sosyal ve yapısal dönüşümü açıklamaktadır (İlkin, 1983: 64). Bu dönemde ekonomik kalkınma sürekli hale gelmektedir. Ekonomik büyümenin kendi kendini beslemesi ve modern teknolojinin yaygın olarak kullanımı söz konusudur. Modern finansman ve pazarlama uygulamaları göze çarpmaktadır.

Rostow’a göre kalkış aşamasının bazı ön koşulları vardır:



  1. Yatırımların milli gelir içindeki payının en az %10 olması,

  2. Birkaç önemli imalat sanayi dalının ya da öncü sektörün ortaya çıkması,

  3. Bu yapıya uygun politik, sosyal ve hukuki kurumların olması.

Rostow’a göre take-off dönemi 20-30 yıl içinde gerçekleşebilmektedir. Rostow’un farklı ülkelerde kalkışın hangi yıllarda gerçekleştiği konusundaki hesapları Çizelge 3’de gösterilmiştir.

Çizelge 3. Rostow’a Göre Farklı Ülkelerdeki Take-off Dönemi



Ülkeler

Kalkış Yılları

Ülkeler

Kalkış Yılları

İngiltere

1783-1802

Rusya

1890-1914

Fransa

1830-1860

Kanada

1896-1914

Belçika

1833-1860

Arjantin

1935-

ABD

1843-1873

TÜRKİYE

1937-

Almanya

1850-1890

Hindistan

1952

Japonya

1878-1900

Çin

1952-

Kaynak: Akın İlkin, 1983, Kalkınma ve Sanayileşme Ekonomisi, İstanbul Üniversitesi Yayınları No: 3175, s.66-7; Tamer İşgüden, 1995, Gelişme Kuramları, Beta Basım Yayım Dağıtım, s.149.

d. Olgunluğa Geçiş Aşaması: Bu aşamada sanayi sektörü ekonomi içinde birinci derecede önem kazanmıştır. Ekonomide her türlü üretim için gerekli teknoloji vardır. Yatırımların milli gelir içindeki payı daha da yükselmiştir. Milli gelirin %10-20 kadarlık kısmı yatırımlara aktarılmaktadır ve gelir artışı nüfus artışından fazladır. Kalkış aşamasından yaklaşık 60 yıl sonra olgunlaşma aşamasına geçilmektedir (İşgüden, 1995: 150).

Rostow’un kuramına yönelik eleştirilerin büyük bir kısmı kalkınma aşamaları arasında kabul edilebilir bir farklılık olup olmadığı yönündedir. Özellikle, kalkışa hazırlık aşaması ve take-off ile take-off ve olgunluğa geçiş aşaması arasındaki farklılık çok azdır. Bu aşamalarda yer alan değişiklikler birbirine çok benzemektedir (Thirlwall, 1994: 64).



e. Yüksek Tüketim (Olgunluk) Dönemi: Bu dönemde ekonomide sosyal refah düzeyi çok yükselmiştir. Kişi başına gelir düzeyi artmış ve gelir dağılımı adil hale gelmiştir. Yatırım malları üretimi ağırlık kazanmıştır. Ülke teknolojiyi ihrac edebilmeye başlamıştır (Manisalı, 1975: 57).

Rostow günümüzde take-off aşamasının sonrasında sürekli büyüme ile birlikte ortaya çıkan iki aşamadan söz etmiştir: teknolojik olgunluk ve yoğun bilgisayar kullanımı (Rostow, 1990: 432). Sonuç olarak, Rostow’a göre bir toplumun ekonomik kalkınma sürecinde yaşaması gereken beş aşama şunlardır: kişi başına gelir düzeyinin düşük olduğu geleneksel toplum aşaması, ekonomik büyüme öncesi hazırlık dönemi, ekonomik büyüme sürecinin başladığı aşama (take-off), teknolojik olgunluk dönemi ve yoğun üretim ve tüketim aşaması.

Bu kuramın genel olarak kabul görmesiyle birlikte 1960’lı yıllardan itibaren dünya çapında dış yardımlar artmıştır. Ancak, ABD’den Avrupa’ya olan para akışında görüldüğü gibi bir başarı, gelişmekte olan ülkeler için geçerli olmamıştır. Gelişmekte olan ülkelerin Avrupa ülkelerine benzeyen bir sanayileşme süreci yaşamadıkları ortaya çıkmıştır. Bunun nedeni, Avrupa ülkelerinin savaştan önce de gelişmiş mal ve para piyasalarına sahip oluşu ve alt yapı, teknoloji birikimi, eğitilmiş insan gücü açısından sağlam bir yapıda olmasıdır. Bütün bu birikimin üzerine ülkeye sermaye akışı sağlanınca ekonomik kalkınma sağlanmıştır. Halbuki, gelişmekte olan ülkelerde bu yapısal birikimin hemen hiçbiri yoktur.

Rostow’un modelinde ekonomik kalkınma, büyük ölçüde sermaye birikimi ve tasarruf yetersizliğine odaklanmıştır. Sermaye birikimi merkezli bu kuramın beş tarihsel aşama modelini evrenselleştirmesi, farklı sosyo-ekonomik yapıdaki tüm gelişmekte olan ülkelerin sanayileşmiş ülkelerle aynı performansı göstermesi beklentisinin hayal kırıklığına uğramasına neden olmuştur.

Ekonomik büyüme ve kalkınma Rostow’un düşündüğü gibi her ülkenin aynı aşamalardan geçmesi ile olmamaktadır. Rostow tezini savunurken başlangıç noktasının önemi üzerinde durmamıştır. Ancak, bugün biliyoruz ki başlangıç noktası kötü ise sonuç hiç de iyi olmuyor. Sanayileşmiş ülkeler başlangıç aşamasında bugün gelişmekte olan ülkelerin yaşadığına benzer büyük bir nüfus artışına sahip değillerdi. Sanayileşme süreci boyunca kendi teknolojilerini kendileri ve gereksinimlerine uygun bir şekilde geliştirmişlerdir. Günümüzde gelişmekte olan ülkeler bu teknolojileri ithal etmek zorunda kalmaktadır. Söz konusu teknolojilerin hem maliyeti yüksektir, hem de emek-yoğun üretim gerçekleştiren bu ülkelerin yapısına uyum sağlamamaktadır. İşsizlik sorunu ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte, bu ülkelerin tüketim fonksiyonu Batı ülkelerinin tüketimlerinden etkilenmektedir. Sonuç tüketim çılgınlığı şeklinde kendini göstermektedir.

Günümüzün gelişmekte olan ülkeleri eskiden sömürge yaşamı yaşamış ve bağımsızlıklarını yeni kazanmış ülkelerdir. İnsanlar arasında görüş ayrılıkları ve bunun getirdiği bir sosyal huzursuzluk ortamı söz konusudur. Yönetilmenin verdiği bir eziklik ve eğitimsizlik bilimin, düşünce özgürlüğünün gelişmesi önünde bir engel teşkil etmektedir.

Uluslararası ticarette dış ticaret hadleri gelişmekte olan ülkelerin ürettiği malların aleyhine gelişmektedir. Özellikle, ekonomik büyüme için sermaye birikimini artırmak gerektiği yönündeki düşüncenin paralelinde, gelişmekte olan ülkelerin dış borç dinamiğinde büyük sorunlar ortaya çıkmıştır.

İç ve dış ilişkiler açısından böyle bir dezavantajla sanayileşmeye başlamak diğerlerine yetişmeyi olanaksız kılmaktadır.



Yüklə 3,49 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   65




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin