Şükür
Şükür; Nimet ve iyiliğin sahibini tanımak ve ona karşı minnet duymak demektir. Şükrün önemi hakkında Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Siz Beni anın, Ben de sizi anayım. Bir de Bana şükredin, nankörlük etmeyin.” 1502
“Eğer şükreder, iman ederseniz Allah size niye azap etsin?” 1503
“Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız.” 1504
Şükrederseniz nimetimi arttırırım” 1505 buyuruluyor ve böylece şükrün önemi ve fazileti bildiriliyor.
“Sana gelen iyilikler, nimetler Allah’tandır.” 1506
Bütün nimetler Allah’tan olduğuna göre, O’na çok şükür etmek zorundayız.
Günlük yaşamımızda birisi ufak bir iyilikte bulunsa, hemen teşekkür etme ihtiyacı duyulur ve teşekkür edilir.
Tabiî ki, bu kadar çok nimet ihsân eden Allah (c.c.)’a ne kadar çok şükür etsek, yine de çok azdır.
Şeyh Sadi der ki:
İnsanın bir nefesinde iki şükür vardır. Biri yaşamak için temiz havayı alırken yapılması gereken şükür; diğeri içimizde kirlenen havayı dışarı verirken lâzım gelen şükürdür. O halde, her an Allah’ın bin bir nimetini düşünerek kalbimizden şükür mefhumunu çıkarmamak lâzımdır. 1507
Rasûlullah (s.a.s.):
“İnsanlara teşekkür etmeyen kimse Allah’a da şükür etmez.” 1508 buyurmuştur. Allah’ın verdiği nimetlerden dolayı “Allah’ım sana şükürler olsun” demek yeterli değildir. Ancak, bu söz, şükrün birçok ifade şekillerinden biridir.
Her nimetin şükrü, gerektirdiği hususları yerine getirmekle olur. Bu da kalp dil ve davranışla mümkündür.
Kalbin şükrü, verilen nimetlerin sadece Allah Teâlâ’dan geldiğini anlamaktır.
Dilin şükrü, Allah’ın verdiği nimetlere hamd ederek O’nu zikretmektir.
Davranışların şükrü; Allah’ın emrettiklerini yapmak yasak ettiklerinden de sakınmaktır. Yani, Allah’a karşı kulluk görevlerini en iyi bir şekilde yerine getirmektir.
Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Eğer Allah’ın nimetlerini sayacak olursanız bitiremezsiniz.” 1509
Çünkü Allah Teâlâ’nın insanlara verdiği nimetler sayılamayacak kadar çoktur. Dolayısıyla Allah’a gereği gibi şükretmeliyiz. 1510
Sabır
Kur’an âyetlerinde çokça emrolunan ve Peygamberimizin hadislerinde pek çok öğütlenen bir İslâmî görevimiz de sabırdır. Sabır; aklın ve İslâm dininin gerektirdikleri üzerinde nefsi durdurmak, aklın ve İslâm’ın men ettiği işlerde nefsi (dizginlemek) kontrol altında tutmaktır. Sabır gerçekten ferdî gelişmenin, ailevî mutluluğun ve sosyal refahın kaynağıdır.
Âhiret saâdetinin de bir vesilesidir.
Hz. Ali (r.a.) sabrı şu şekilde belirtmektedir:
“Sabır üçtür: Allah’a itaatte sabır, haramlardan kaçınmada sabır, başa gelen musibetlere sabır.” 1511
1. Allah’a İtaatte Sabır
Mü’min İslâm’a inanan ve ona tâbi olan ve teslim olan kişidir. İslâm’ın emir ve yasaklarına dikkat etmede sabrın büyük bir önemi vardır. İbâdetlerin zamanında ve iyi bir şekilde olması ve iyi, doğru, faydalı şeyleri yapmada olduğu gibi; kötü, yanlış, şeylerden sakınmada da, sabra ihtiyaç vardır.
“Allah, göklerin ve yerin ikisi arasında bulunan şeylerin Rabbidir. O halde sen O’na kulluk yap ve kulluğunda sabret.”1512 Sabır göstermeden Allah’a iyi kulluk olmaz. 1513
2. Haramlardan Sakınmada Sabır
Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerimde şöyle buyuruyor:
“Gücünüz yettiği kadar Allah’tan korkup emirlerine uygun yaşayın (karşı gelmekten sakının, emir ve yasaklarını) dinleyin, itaat edin.” 1514
Yasak olan içki, kumar, zinâ, haksızlık, ahlâksızlık, hırsızlık, zulüm, rüşvet ve fâiz gibi haramlardan ve günahlardan sakınmak, uzak durmak onlardan yararlanmamaya çalışmak sabırla olur. “Rabbinizden sabırla yardım isteyiniz.” 1515 buyrulmakta ve şu duâ örneği sunulmaktadır.
“Ey Rabbimiz üzerimize yağmur gibi sabır yağdır.” 1516
Sabırlı olabilmek için de Allah’tan yardım istemeliyiz. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor:
“Cennet nefse hoş gelmeyen şeylerle ihâtâ edilip kuşatılmıştır. Cehennem de nefsin şehvetleriyle (hoşuna giden haramlarla, günahlarla) kuşatılmıştır.” 1517
Cennete nefsin hoşlanmadığı, istemediği şeyleri yapmak suretiyle ulaşılır. Cehenneme de nefsin hoşuna giden, İslâm’a aykırı olan işleri yapmak suretiyle ulaşılır, gidilir.
Nefsin hoşuna giden günahlardan korunmak için kendimizi sabırla durdurabiliriz.
Peygamberimiz (s.a.s.)
“Kim sabır etmek isterse, Allah ona sabır verir” 1518 buyurmaktadır.
Günah işlememek için gayret edene, duâ edene Allah sabır verir, o haramdan, o günahtan korunmak, kendini frenlemek, durdurmak kolay olur. Yeter ki, kişi günahlardan korunmak istesin.
“Allah bir kulu sevdi mi, onu dünyadan (günahlardan) korur. Tıpkı sizden birinizin (perhiz gerektiren hastalığa uğramış) hastasını sudan (her hangi bir yiyecekten) koruması gibi.” 1519 Sabır, günahlardan korunmada, İslâm’ın gereklerini yerine getirmede en önemli etkendir. 1520
3- Başa Gelen Musibetlere Sabır
İlâhî hikmet gereği imtihan dünyasında yaşamaktayız.
Rabbimizin beyanıyla:
“İnsanlar imtihandan geçirilmeden sadece iman ettik demeleriyle bırakılacaklarını mı sandılar?” 1521
“And olsun ki sizi biraz korku, açlık, mallardan, canlardan eksiltmekle (fakirlikle) imtihan eder, deneriz. Sabredenleri müjdele” 1522 buyuruyor.
Görülüyor ki biraz korku, açlık, mallardan canlardan eksilme gibi hususlarla imtihanla karşı karşıyayız.. Bundan dolayı mü’minler âyet-i kerimede öğretilen şu duâyı yapmalı:
“Ya Rabbi, bize dünyada iyilik ver, âhirette de iyilik ver. Bizi cehennem azâbından koru.” 1523
Allah’tan iyi şeyler istemeli, her türlü hastalık, keder, üzüntü ve sıkıntıdan bizleri koruması için duâ etmeliyiz. Başımıza gelen herhangi bir üzücü olayın imtihan gereği olduğunu hatırlayıp sabretmeli ve sabır için Allah’tan yardım istemeli. Ayrıca, üzücü olaylardan da kendimize çeki düzen verme açısından ibret almalıyız. Daha büyük bir üzücü olay olmadığından dolayı da yine Allah’a şükretmeliyiz.
Peygamberimiz (s.a.s.)’in bir hadisinde şöyle buyurduğu naklediliyor:
“Mü’minin durumuna hayret doğrusu; Çünkü onun durumu kendisine yarar sağlar. Bu hal, yalnız mü’min için böyledir. Eğer sevindirici bir durumla karşılaşırsa şükreder, bu onun hayrınadır (sevap yazılır). Eğer üzücü bir durumla karşılaşırsa sabreder, bu da onun için hayırlıdır (sevap yazılır).” 1524
Peygamberimiz (s.a.s.):
Asıl sabır musibetin (üzücü olayın) ilk anında olanıdır” 1525 buyurdu.
Üzücü olay karşısında hemen sabırlı olmak, orada nasıl iyi bir şekilde davranmak gerekiyorsa öyle davranmak gerekir. O an sabretmeyip bağırıp çağırdığı halde, aradan zaman geçtikten sonra “ben sabrediyorum” demek, gerçek sabır değildir.
“Ey iman edenler! Sabırla ve namazla Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.” 1526
“De ki; Bize ancak Allah’ın takdir ettiğinden başkası asla isâbet etmez.” 1527
Başımıza gelenler Allah’ın takdiridir, imtihan gereğidir diyerek sabretmeliyiz.
“Ancak sabredenlere, mükâfatları hesapsız (çok) verilecektir.” 1528 buyrularak sabrın önemi açıkça belirtiliyor.
Mü’minlere düşen görev; gerektiği zaman, gereği gibi sabretmektir. 1529
Dostları ilə paylaş: |