İnsan gerçEĞİ ve islami hayat



Yüklə 2,48 Mb.
səhifə32/44
tarix27.12.2018
ölçüsü2,48 Mb.
#86677
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   44

Tevbe ve İstiğfar

Tevbe, sözlükte “dönüş” mânâsına gelmektedir. İslâmî terim olarak da, müslüman kişinin işlediği bir günahtan pişmanlık duyarak vazgeçmesi, Allah’tan bağışlanmayı dilemesi ve bir daha o günahı işlememeye söz vermesidir.

Allah Teâlâ tevbe etmenin önemini beyan ediyor:

Ey mü’minler, hepiniz Allah’a tevbe edin (ve emirlerini yerine getirin) ki kurtuluşa eresiniz.” 1530

Ey insanlar Allah’a yürekten (samimi) tevbe edin, umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter; Allah’ın Peygamberi ve onunla beraber inanmış olanları utandırmayacağı günde sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar.” 1531

“Tevbe” günahı terk etmek, “istiğfar” ise Allah’tan af dilemektir. “Rabbinizden af dileyiniz, sonra ona tevbe ediniz” 1532 buyruluyor.

Peygamberimiz (s.a.s.) “Ey insanlar! Allah’a tevbe ve (istiğfar) ediniz, ben günde yüz defa tevbe (istiğfar) ediyorum” 1533 buyurmuştur. Allah ve Rasûlü tevbe ve istiğfarın önemini ortaya koymaktadır.

Ebu Hureyre (r.a.)’den rivâyet edilen hadiste Rasûlulah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

Mü’min bir günah işleyince kalbinde bir siyah nokta oluşur. Eğer tevbe eder, hatalardan döner, Allah’tan günahlarının affını dilerse, kalbi siyah noktadan temizlenir. Günah işlemekte devam ederse, siyah noktalar çoğalır. Kalbi tamamen kararır. İşte Kur’ân-ı Kerim’de Allah’ın: “Hayır, öyle değil. Tam tersine, işledikleri hatalar (günahlar) kalplerini tamamen karartmıştır” 1534 buyurması buna işarettir.” 1535

Mü’minler olarak günah işlememeye çok gayret göstermeliyiz. Günah işlendiğinde ise hemen, geciktirmeden tevbe etmelidir.

Tabiî ki, hangi günahtan, pişmanlıktan dolayı tevbe ettiysek, bir daha o günahı işlememek için çok dikkat etmeliyiz. 1536

Günahlar durumlarına göre iki kısma ayrılır:



1. Kul ile Allah arasında olan,

2. Kul ile kul arasında olan.

Kul ile Allah arasında olan günahlara tevbe etmenin üç şartı vardır:



1. Tevbe edeceği günahı kesinlikle terk etmek,

2. O günahı işlediğine pişmanlık duymak,

3. Bir daha o günahı işlememeye azmetmek, kesin karar vermektir.

Kul ile kul arasındaki günahların tevbesine gelince: Bu üç şartla birlikte hak sahibinden helâllik dilemek veya hakkını ödemek mecburiyeti vardır. İşte bu surette bütün günahlardan tevbe etmek gerekir. Eğer yukarıdaki şartlar yerine getirilmezse yapılan tevbe, şekilden ibaret olur. 1537

Tevbe etmenin belli bir zamanı yoktur. Her zaman tevbe yapılır. Tabiî ki, tevbeyi geciktirmek doğru değildir. Çünkü ne zaman, nerede öleceğimiz belli olmadığına göre, bir an önce günahlara tevbe edip bir daha günah işlememeye gayret etmeliyiz.

Abdullah b. Mesud (r.a.)’den rivâyet olunan hadiste Rasûlullah (s.a.s.):

Günahlardan tevbe eden hiç günah işlememiş gibi olur” 1538 buyurmuştur.

Ebu Hureyre (r.a.)’dan; Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

Büyük günahlardan kaçındığı takdirde beş vakit namaz, iki cuma ve iki ramazan arasındaki günahlara keffârettirler.1539

Tevbe etmek bu kadar önemli olduğu halde, bazıları yanlış bir düşünceye kapılarak tevbe etmeyi terk ediyorlar. Şöyle diyerek:

“Nasıl olsa yine günah işleriz. Tevbe ettik mi bir daha günah işlememeliyiz. Bu da mümkün olmadığına göre, tevbe etmeye gerek yok.” Bu düşünce çok yanlış, şeytanî bir düşüncedir.

Tabiî ki, tevbe edilince bir daha günah işlememeye çalışmak esastır. Fakat yine günah işlenir diyerek tevbeyi terk etmek asla doğru değildir. Tevbe ede ede kalp kararması giderilir. Bu da, gittikçe günahlardan vazgeçmeye sebep olur.

Ancak, tevbe edilmezse, yapılan günahlardan rahatsız olunmazsa o zaman gittikçe kalp kararır. Yapılan günahlar normal gibi gelir, bu şekilde günahlar kişiyi başka günahlara götürür. Günahlardan dönmek için tevbe edilirse günahlardan korunmak kolay olur. Dolayısıyla tevbe etmeyi asla terk etmemeli. Tevbe ederek Allah’ın günahları af edeceğini unutmamalı. Ancak şu hususa dikkat etmeli, Allah (c.c.) günahları af ediyor diye günah işlememeli. Rabbimiz bizleri apaçık bir şekilde uyarıyor:

Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan Allah’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.” 1540

Şeytanın vesvesesine kanarak, aldanarak Allah affeder düşüncesiyle günahlar işlemek, şeytana aldanmaktan başka bir şey değildir.

Mü’min, uyanık olmalı, şeytanın oyununa gelmemeli, çünkü Rabbimiz açıkça uyarıyor: “Allah’ın affına güvenip de şeytan sizi kandırmasın” buyuruyor. Dikkat etmeli, Allah’ın emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınmalı.

Kim kendini hevâ ve hevesten (İslâm’a aykırı haram ve günahlardan) korursa varacağı yer cennettir” 1541 buyrulmaktadır. 1542

Takvâ

Takvâ: ‘veka’ fiilinden gelir; ‘veka’ ‘korundu, kendini zararlı ve eziyet veren şeylerden sakındı’ demektir. Takvâ, nefsi korktuğu şeyden korumaktır.

Kavram olarak, nefsi günahlardan korumak demektir. Bu ise haramı terkle olur. 1543 Haramı terk de en azından şüpheli şeyleri bırakmakla tam gerçekleşebilir.

Takvâ kelimesinin anlamında korku, korkmak unsuru da vardır. Ancak bunu yalnızca korku veya korkmak diye anlamak, başka bir dile yalnızca korku diye çevirmek çok yetersiz kalmaktadır. Takvâ tek başına bir korku olayı olmadığı gibi, korku unsurundan da tamamen uzak değildir. Bu bakımdan takvâ kelimesi bazen, korku ve ürperti anlamında ‘havf ve haşyet’ duymak (korkmak) demektir.

Kim Allah’a ve Rasûlüne itaat eder, Allah’tan korkarsa (haşyet duyarsa) ve O’ndan ittika ederse (korunursa); işte kurtuluşa erenler onlardır.” 1544

İnsanlarda korku hissi iyi yönlendirilmezse veya asıl korkulması gereken makam olan Allah’tan hakkıyla korkulmazsa; insanın hayatındaki denge bozulduğu gibi, insan bir sürü sahte otoritenin önünde boyun eğmek zorunda kalır.1545 Onlardan korkar. “Sakın onlardan korkmayın yalnız Benden korkun ki; size olan nimetimi tamamlayayım, böylece doğru yolu bulabilirsiniz” 1546 buyrulmaktadır.

İnsanlardan değil, Allah’tan korkup O’nun emirlerini çiğnemekten sakınmalıdır:

Ey iman edenler; Allah’tan O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin.” 1547

Allah’tan korkmak, O’nun emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından sakınmaktır.

Öyle ise gücünüz yettiği kadar Allah’tan korkup emirlerine uygun yaşayın (emir ve yasaklarını) dinleyin, itaat edin.” 1548

“Allah’tan korkmuyorum” demek, Allah’ın emir ve yasaklarına karşı çıkıyorum demektir.

Takvânın aslı, önce şirkten, sonra günah olan fiillerden, daha sonra da günah olması muhtemel olan şüpheli hareketlerden kaçınmaktır. En son olarak da, kendisini ilgilendirmeyen (mâlâyani) faydasız ve lüzumsuz olan şeyleri de terk etmektir.

Takvâ, insanın kendisini Allah’tan uzaklaştıran şeylerden uzak kalmasıdır. 1549 “Allah katında en şerefliniz, (üstününüz) Takvâca en ileri olanınızdır. 1550

Rabbinizin mağfiretine (bağışına) ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olan, genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun! O takvâ sahipleri ki bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yenerler ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever. Yine onlar ki; bir kötülük (günah) yaptıklarında, ya da bizzat kendilerine zulüm ettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe istiğfar ederler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki? Bir de onlar işledikleri kötülüklerde bile bile ısrar etmezler. İşte onların mükâfatı, Rablerinin mağfireti ve zemininden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir” 1551 buyrulmaktadır. 1552




Yüklə 2,48 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   44




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin