İstanbul ansiklopediSİ Büyükada Camii (Resim: Kemal Zeren)


AYVANSARAY GİZLİ TOPLANTISI —



Yüklə 4,97 Mb.
səhifə65/75
tarix07.01.2019
ölçüsü4,97 Mb.
#91759
1   ...   61   62   63   64   65   66   67   68   ...   75

AYVANSARAY GİZLİ TOPLANTISI —

Şeyhülislâm Feyzullah Efendi ile evlât ve yaranının felâketine, İkinci Mustafanın tahttan indirilip Üçüncü Ahmedin cülusuna varan ve Türkiye- tarihine Edirne Vak'ası adı ile geçen askerî ihtilâlin başlıca simaları pek az sonra, hükümet otoritesi bakımından tehlikeli görülüp idam olunmuşlardı. Edirne Vakasına iştirak edip de her nasılsa takibattan kurtulmuş olan bazı kimseler, vak'anüvis Ra-şidin tabiriyle «eşkiyadaoı olup zindanı ted-mirden kurtulan bazı müfsidler», İstanbulda İkinci bir hükümet darbesi hazırlamağa teşebbüs ettiler. (M. 1707) de, Çorlulu Ali Paşa sadaretinin başında, Ayvansarayda, sur dışında sabık Cebecibaşı Kiremitçizade Mehmed Ağanın yalısında gizli bir toplantı yaptılar, bu toplantıda, Mısır Valisi Köseç Halil Paşanın sadarete, Kulkethüdası Dev Ali Ağanın yeniçeri ağalığına, yalı sahibi Mehmed Ağanın da yine Cebecibaşılığa getirilmesine, Halil Paşa Basradan gelinceye kadar da Kara Mustafa Paşa namında hiç tanınmamış bir zatın da Sadırazam kaymakamı tayinine karar verdiler ve and içtiler. İçlerinde bulunan bir softa, yeni bir ihtilâlin devleti felâkete sürükleneceğini düşünerek keyfiyeti yeniçeri ağasına ihbar etti, o da Sadırâzama haber verdi. Ayvansaray içtimaında bulunanların isimleri bir deftere yazılıp ocak ağalarına tevkifleri emrolundu; ele geçirilebilenler-den birkaçı Babıhümayun önünde idam edildi.

Bibi.: Raşid Tarihi, III.

AYVANSARAY HİSARÖNÜ SOKAĞI —

Fatih kazası Fener Nahiyesinin Balat Karabaş Mahallesi sokaklarmdandır. Ayvansaray Caddesi ile Çember Sokağının yaptıkları kavuşak-ta ba.slayıp Demirhisar Caddesine paralel olarak gider ve ileride yine ona kavuşur.

Zikredilen kavuşaktan girildiğine göre, üç araba genişliğinde toprak bir yol olup, ötede beride moloz yığmlariyle örtülü ve harabelerle çevrilidir. Sokağın ancak sonlarında ikişer, üçer katlı, düzgünce ve hattâ güzelce kagir binalar görülür (Ekim 1946).

İsmail Erseyim

AYVANSARAY KALAFAT YERİ — Ayvansaray sahilinde Ayvansaray Musevi hasta-hanesi ile Ayvansaray vapur iskelesi arasındaki yarım adacık üzerinde Halicin ve belki İstanbulun en büyük kalafat yeridir.

Bu satırların yazıldığı 1947 yılında Kalafat yerinin sahipleri şu zatlar idi ki hepsi de aynı zamanda İstanbul limanının en namlı çekek ustalarıdırlar: Şaban Usta, Koyunoğlu İbrahim Efendi, Kara Mustafa Usta, Yahya Efendi, Hafız Mehmet Usta, Şerif Kaptan. Çekek ustalığı gemileri kızağa alıp karaya çekmek, kalafattan sonra da denize atmak hüneridir. Kalafat yeri sahiplerinden birimin sahasına 150 - 200 tonluk en az 18 - 20 gemi çekebildiği kaydedildikten sonra aşağıdaki malûmat şayanı dikkat bir kıymet alır (1947).

Kalafat usta ve ameleleri umumiyetle çekek ustalarının adamlarıdır. 150 - 200 tonluk bir geminin sahibinden çekip indirme 300 lira çekek ücreti alınır; bu ücret sabit değildir, yer daralmışsa 500, hattâ 600 liraya kadar çıkabilir, insaf işidir; buma mukabil külfet ve masrafı beş kilo don yağıdır. Gemi kalafat yerinde kaldıkça günde 30 lira toprak kirası verir, bu da bazan 50 ye çıkabilir; bir gemide bir kalafat ustası ve 4-5 amele çalışır; amele yevmiyesi 10-12 lira olup gemi sahibine aittir; 150 - 200 tonluk bir geminin kalafatı 4 - 5 günde ıbiter; bu müddet için halafat işçilerinin hüsnüniyet ve namusu şarttır; bazı hesap ameliyeleri yapılırsa ortalama şu rakamlar elde edilir:

150 - 200 tonluk bir geminin kalafatı beş günde 500 - 600 lira bırakır. Bir kalafat yerinde yirmi geminin mevcudiyeti düşünülürse çekek ustalarının beş günlük kazancı on bin liradır. Hesaplarda mübalâğa olduğu da düşünülse bir kalafat yeri sahibi olmak ve çekek ustalığı yapmak tatlı bir iştir. İstanbulda hiçbir arsa bir kalafat yeri kadar verimli değildir.

Ayvansaray kalafat yerlerinde gemi tez-




AYVANSARAY KUYU SOKAĞI

— 1852


İSTANBUL


gâhı kurulup inşaat da yapılır; gemi inşa ustaları ayrıdır. Bu satırların yazıldığı sırada hali hayatta veya ölmüş olup hatırlanan en kıymetli gemi ustaları şu zatlardır ki isimleri Türk deniz tarihine geçmeğe değer: Başta Fazlı usta, sonra Hurrem usta, Kemal usta, Pamuk Ahmet usta, Ahmet usta, Karakaş İl-yas usta, Hacı Mehmet usta.

Ayvansaray tezgâhlarında balıkçı motorları ve büyük motorlar da inşa edilir; 'balıkçı motoru yapı ustası olarak Şevki usta, motor yapı ustası olarak Mehmet Bayrak usta kıymetli şöhretlerdir.

Ayvansaray'ın yakın geçmişteki en büyük şöhretlerinden birisi de sandalları idi; İstanbul kibarlarının, imparatorluk ricalinin kuru tekne halinde eşsiz bir sanat eseri olan kayıkları ve sandalları hemen istisnasız Ayvansaray kalafat yeri tezgâhlarında inşa edilmiştir. İnce sandal ustaları arasında da merhum Halil usta, keserini -kullanacak bir el daha yetişemez şöhretini bırakmış büyük sanatkâr idi.

Ayvansaray tezgâhlarında 75 - 80 tonluk bir motor dört namuskâr amele ile iki buçuk ayda inşa edilebilir.

Bibi.: REK, ve Muzaffer Esen, Gezi notu.

AYVANSARAY KUYU SOKAĞI — Ayvansaray semti ile Fener Nahiyesinin Balat Karabaş ve Atikmustafapasa Mahalleleri arasında sınır teşkil eden sokaklardan biridir; Ayvansaray Caddesiyle Aya Vlaherna (Panai-ya) kilisesinin bahçesi arasında uzanır ki, bu bahçenin önünde Derviş Alizade ve Mustafa-paşa Bostanı sokaklariyle bir üçyol ağzı teşkil eder. Caddekavuşağından yüründüğüne göre, üç araba rahat geçebilecek kadar geniş, kaba taş döşeli ve bozuk bir yoldur; ve gayet hafif meyilli bir yokuştur ki, imtidadı olan Derviş Alizade Sokağı, İvazefendi Camiine doğru oldukça dik bir yokuş halini alır. Cadde kavu-şağmm sol kösesinde Ayvansaray Mescidi, altında İskender Bey Çeşmesi (B.: Ayvansaray Mescidi; îc-kenderbey çeşmesi) ve yanında bir mahalle kahvesi, az ileride sağda bir ikinci mahalle kahvesi vardır. Kayda değer başka, bir hususiyeti yoktur (Mart 1947).

Bibî. : REK, ve Muzaffer Esen, Gezi notu.

AYVANSARAY KÜLHANI SOKAĞI — Fâtih kazası Fener Nahiyesi, Atikmustafapasa mahallesi sokaklarındandır. Mustafapaşa Bostanı ve Damataşı sokakları arasında uzanır.

Bir toprak yoldur, ilk zikredilen sokaktan


Ayvansaray Kalafatyeri, 1959 (Resim: Nezih)

N


ANSÎKLOPEDÎSÎ

1653 —

AYVANSARAY YANGINLARI


girildiğine göre, bir araba genişliğinde ve çok bozuktur, az ötede genişliyerek iki araba enine çıkar. Her iki tarafta umumiyetle ikişer kat ahşap ve kagir binalar, yer yer tenekeli harabeler görülür. Bir meydanlığı müteakip solda iki katlı, sağda üç katlı bahçeli bir evle, Damataşı Sokağına ulaşır (Ekim 1946).

AYVANSARAY MESCİDİ — Ayvansaray kapısı dışında, Ayvansaray Caddesi ile Ayvansaray Kuyu Sokağı kavşağı köşesindedir; halk ağzında Korucumehmedağa Mescidi diye maruftur. Bu satırların yazıldığı sırada Evkafça kadro dışı bırakılmış, mimarî kıymeti olmı-yan kırmızı aşı boyalı harap bir ahşap yapı idi; fevkani bir mesciddir; minaresi de olmayıp ezan, balkonuımsu bir yerden okunurmuş; altında bir dük-kân ve Onaltıncı Asır yapısı İskenıderbey Çeşmesi vardır (B.: İskenderbey Çeşmesi); Evkaf tarafından Karadeniz Yalısından bir zata ve galiba ayda dört lira karşılığı kiraya verilmiş, müsteciri tarafından da gemi ve kalafat amelesi için bir bekâr pansiyonu haline konmuş bulunuyordu (Mart 1947).

Bu mescid hakkında Hadikat-ül-Cevami şu malûmatı veriyor:

«Filasıl banisi Korucu Mehmed Çelebi bin Hüseyin'dir. Vaktiyle tarihi 999 (M. 1590) dur. Banisinin -kabri Tokmaktepenin eteğin-dedir. Kabir tasında türkçe şu beyit yazılıdır:



Dâri dünya bir misafirhanedir Göç yarağın görmeyen divânedir

«Minberini Zâl Mahmut Paşa Türbesi kurbinde vaki İskenderbey Mektebinin hocası ve Çömlekçiler kurbinde Arpacı Hayreddin Mescidinin imamı olan Şeyh Abdullah Efendi koymuştur. Kabri Arpacı Hayreddin Mescidinin karşısındaki Ethem Baba türbesindedir. Ayvansaray Mescidi 1187 (M. 1773) ve 1249 (M. 1833) tarihlerinde yanmış ve kadılara kapı kethüdalığı yapmış Muhzır Hacı Bekri'nin kerimesi tarafından tecdiden inşa edilmiştir». Tokmaktepe eteğinde kaydettiği tabir, gayet sade fakat pek azametlidir; dört köşeli iki büyük taş -sütundan ibarettir ki İstanbul mezarlıklarında bir esi daha yoktur denilse yeridir; İstanbul cengi şühedasının toplu olarak gömüldüğü Tokmaktepe şehitliğinde, bu tarihî tepeyi sanına lâyık bir azametle tezyin eden bir eserdir (B.: Tokmaktepe).

Bibi.: Hadikat-ül-Cevâmi, I; REK ve Muzaffer Esen, Gezi notu.

Ayvansaray Mescidi (Resim: Reşad Sevincsoy)

AYVANSARAY VAPUR İSKELESİ SOKAĞI — Ayvasaray Caddesinden girildiğine göre, sağ tarafı Fatih Kazası Fener Nahiyesinin Balat Karakaş Mahallesine, sol tarafı aynı kazanın Eyyub Nahiyesinin Abduîvedut Mahallesine aid bir sokaktır. Üç araba geçebilir. Solda, köşe başındaki bakkalı müteakip, vâsi bir sahaya yayılan «Nurkalem Limited Şirketi -kurşun kalem fabrikası» vardır. Bitişiğinde yalnız kazıkları kalmış, iki üç kayık bağlı bir iskele bulunur. Sonra Ayvansaray vapur iskelesi gelir.

Sağda baştan itibaren Papağan Doyum Evi, yanmda, iki katlı bir ev bulunmaktadır. İskele binasına kadar, daha da genişliyen yolun bu kenarı, kereste ve kütük yığınları ile kaplıdır (Ekim 1946).

İsmail Ersevîm

AYVANSARAY YANGINLARI — İstan-bulun bu semti, tarihî büyük yangınların birkaçında basta® başa harap olduktan başka, kendi sınırları içinde çıkan ateş âfeti ile de birkaç defa mahvolmuştur.

1755 (H. 7 Şaban 1168) yangını — Pazar

ÂYVANSARAY YANGINLARI

1654 —


istanbul

ANSİKLOPEDİSİ

— 1655

AYVAZ




Otaktepe altında Ayvansaray Mescidi banisi Korucu Mehmed Ağanın kabri

(Resim: Reşad Sevinçsdy)

gecesi sur içinde bir evden çıktı, poyraz ile sür'atle genişleyip fukara, kibar eşraftan birçok aileleri açıkta bıraktı; Üçüncü Osman'ın cülusunun tezine sadaret mevkiine getirilmiş olan Hekimoğlu Ali Paşa'nın da, sadaretinin elli beşinci günü azline sebep oldu. şöyle ki:

Bu padişahın silâhtarı Ah' Ağa tenasübü endam sahibi ve gayet güzel bir gençti, da-vudî bir sese sahip ve musikiye âşinâ idi; sarayı hümayuna çırağ edilmeden önce intisap ettiği efendilerinden gördüğü muamele ve terbiye icabı Hakimoğlu Ali Paşa gibi şanlı bir veziri çekemiyenlerle birleşmesine sebep oldu, Ayvansaray yangınında âdi bir hiyle ile veziri azlettirmeğe muvaffak oldu. Ali Paşa, mutad olduğu üzere yangın yerine gitmişti. Padişahların da yangın yerine gelmesi, ateşin bir an evvel sönmesi için bir uğur sayıldığından Üçüncü Osman da saraydan bir filikaya binip Ayvansaray önüne gitmişti. Silâhtar mahbüb Ali Ağa'nın talimi üzere Kapıcılar Kethüdası Arapkirli İbrahim Bey, Sadırâza-mı Ayvansaray'a yakın bir yerde önliyerek: — Sevketlû efendimiz avdet ettiler, "yangın

söndürüldü, siz efendim de buyurun! dedi. Sandal ile Bahçekapısına döndü, fakat tam karaya çıkacağı şurada atılan toplar, Padişahın saraya henüz döndüğünü ve kendisine iğrenç bir oyun oynandığını anladı; beri tarafta da Silâhtar Ali Ağa garazına yol vermeğe muvaffak oldu, Padişaha:

— Şevketlû efendimiz henüz deniz yüzünde yangın haberinin neticesini beklerken Sadırâzam izinsiz, pervasız alıp yürüyüverdi-ler! diyerek gazabı hümâyûnu tahrik etti. Ertesi günü, Beşiktaş Sarayında huzuru hümâyûna varan Ali Paşa Pâdişâhın acı hitabı ile karşılaştı, huzurdan çıkıp Kızlarağası odasına vanaca da, mührü hümâyûnu, istenmesini beklemeden: «Gayri -kullarına kerem eylesin-ler, zira ihtiyar oldum, muradı hümâyûn üz-re hizmet edemem, kafese girmiş kuş gibi el-lerindeyiz. İsterlerse azlederler, isterlerse öldürürler» diye Pâdişâha gönderdi. Derhal azledildi ve can düşmanı Silâhtar Ali Ağa'nın nezaretinde Bostancıbaşı kayığı ile Kıztoıle-sine gönderildi. Kızlarağası odasından Bostancıbaşı kayığına giderken, Sultan Osman'ın

"^^Ç^PL^?1 % ^^ „ _• T* IT_---

kasrım penceresinden kendisini seyrettiğini gören Hakimoğlu Ali Paşa, bütün vakar ve azameti yer ile bir temenna ederek Pâdişâhı selâmlamış, Pâdişâh: — Ne garip adamdır, böyle vakitte istifini bozmayıp cesurane selâm verir, ne korkmaz, gayyur adamdır! demiş, muhatabı olan zat da:

— Paşa -kulunuz eski vezirdir, vezirlik âdabını güzel bilir! Cevabını vermişti (B.: Ali Paşa, Hekimoğlu; Osman III).

1861 (22 Birinci Teşrin 1278) yangını — Lonca'da 219 ev yandı.

1863 (31 Temmuz 1280) yangını — Lon-ca'da 79 ev yandı.

1878 (19 Nisan 1296) yangını — Lonca'da 67 ev yandi

AYVA SOKAĞI — Beyoğlu kazası, merkez nahiyesinin Çukur Mahallesi sokakların-dandır. Karakurum ve Çukur Sokakları arasında uzanır. İki araba genişliğinde ve kaba taş döşelidir. Evler, ekserisi üçer kat olan» kagirlerdir. Sekenesini Rumlar teşkil eder.

Sokağın kayda değer başka bir hususiyeti yoktur (Temmuz 1947).



İsmail Ersevim

AYVATYAN (Matteos) — Ermeni muharrirlerinden; Mıgır Kalfa isminde bir zatın oğludur, 1830 da Kayserinin Muncusun köyünde doğmuştur. On altı yaşında İstanbula . gelerek Samatyadaki Sahakyan Mektebinde okumuş, 1852 -1858 yılları arasında ermeni-ce «Masis» mecmuasında yazıları çıkmış, 1859 yılında Yedikule Ermeni Hastahanesinin matbaasını kurmuştur. 1862 de bu matbaanın kapanması üzerine bir müddet muallimlik etmiş, 1869 da Ermeni harfleriyle türkçe neşredilen «Manzume» gazetesinin yazı işleri müdür muavinliğini üzerine almış ve aynı yıl içinde «Ararat» gazetesini kurmuştur, ki Masis adı Araratın ermenicesidir.

Ayvatyâîi, cesur bir tenkidci olarak tanınmıştır, devrinin hükümeti ile mücadeleden çekinmemiş, bundan dolayı da gazetesi sık sık kapatılmıştır. 1876 da Trabzonda bulunan bir Ermeni ruhanisinin aleyhinde yazdığı bir makale yüzünden hakkında hükümete şikâyet edilmiş, tevkif olunmuş, birkaç ay sonra, aynı yılın aralık ayının 13 ünde vefat etmiştir. Galatadaki Ermeni kilisesinde med-fundur. Ayvatyan'ın başlıca eserlerinden biri

«Ermeni Kilisesi ve Amerikalı Misyonerler» (1860(, diğeri de bir Ermeni grameridir (1863). Kevork M. Pamukcuyan

AYVATYAN (Ohannes Kalfa) — Sıvacı-başı namı ile tanınmış Kayserili bir Ermeni kalfasıdır. Tarihçi H. Mırmıryan bu zatın Üsküdar'da İcadiye'de büyük bahçeli bu1 köşkte oturduğunu ve Eçmiyazın Katoğikosu Hirim-yanm İstanbuldaki hâmisi olduğunu yazıyor. Hayatı hakkmda başka bir kayda rastlanamadı



Kevork M. Pamukcuyan

AYVAZ — Eski kibar konaklarında en kaba işlerde kullanılan uşaklara verilmiş isimdir; ekseriya ermeni, yahudi, kürd olurlardı; başlıca vazifeleri şunlardı:

1 — Mutbakdan (matbah, mutfak) sa
hanlığa ve hareme yemek taşımak. Konak
larda yemeği erkek aşçılar pişirirdi, mutbak-
da bir aşcıbaşınm idaresinde tatlıcısı, hamur-
kârı, yamağı en az beş altı, kişi bulunurdu;
mutbakda, hem konağın içine, yemek kokusu
yayılmaması, hem de, yağ parlama ihtimali
ile yangın tehlikesine karşı konakdan ayrı,
bağçendn uzak bir köşesinde yapılırdı. Yemek
zamanları tabla tabla hazırlanan yemekleri
ayvaz alır, götürürdü. Haremin yemek tabla
sını, haremle selâmlık arasındaki bir dönme
dolabla, öte tarafda tablayı alacak cariyelerin

. yüzünü, elini görmeden hareme verirdi (B.: Dönme dolap).

2 — Kışın mangalları hazırlamak. Eski
Konaklarda salonlara divanhane yolunda sofa
denilirdi, bu büyük salonlar hem ocak = şö
minelerle hem mangallarla ısıtılırdı. Bir de
bazı konaklarda bir sobalı oda bulunurdu; ve
bunlar dâima kahve ocağı denilen odaya bi
tişik olurdu. Bu odalardaki «soba», zamanı-
mızdaki odun sobası değildir; kahve ocağın
daki ocak kışın durmadan yanardı, çay, kah
ve, sahleb hep bu kahve ocağında hazır bu
lunurdu. Kahveocağındaki ocağın bitişik oda
ya rastlayan ard kısmı ateş tuğlası ile gaayet
ince olarak örülürdü ve bitişik odadaki yüzü
bir kör şömine şeklinde bir çıkıntı yapardı,
ocağın bacasvı da ayni yapı ile duvar içinden
çıkardı; ve kahve ocağının duvarından ya
nan ocağı, bitişiğindeki sobalı odaya bir ne
vi kalorifer vazifesini görürdü. Konağın geri "
kalan 30 - 40 odanın oturulanları mangallarla

AYVAZ

1656 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

— 1657 —

AYVAZ (Üsküdarlı)





«Nenin müstesnası yok ki? Bir tarihte bilmem hangi büyük zatın konağında öyle yakışıklı, genç, yalabıık bir ayvaz varmış ki «Köroğlu» hikâyesinden alınan bir manzume metni bozulup bestelendikten sonra bu gence atfedilerek dillere düşmüştür:

Kır ata bindim bahs ile Seni sevdiim heves ile Altın yazılı tas ile Ayvaz mey doldur, mey doldur çacuk sen doldur, sen doldur.

«Bu türkü bizim çocukluğumuzda bile nice saz fasıllarında çalınır ve söylenir, güfte ve bestesi çok beğenilir, unutulacak olursa araya katılmasını ısrarla isteyenler bulunurdu».

AYVAZ (Bir Köroğlu bir) — İstanbul avam sohbetinde kullanılan sözlerden, çocukları olmayan karı koca; misal: — Malûm ya... Kalabalığımız yok, bir köroğlu 'bir ayvaz.

AYVAZ (Üsküdarlı Kaşabbaşı-

oğlu) — Köroğlu hikâyelerinin ve rivayetlerinin hepsinde rastlanan br kahraman; Köroğlunun, güzelliğini ve yiğitliğini işitip kaçırdığı, Çamlıbel'e getirdiği delikanlı.

Bir çok rivayatlerde Köroğlunun Ayvaz'a uzaktan uzağa âşık olduğu anlatılır; fakat İs-tanbulda taş basması olarak yayınlanmış olan Köroğlu hikâyesinden başka hikâyelerde, Ay-vaz'ın, Çamlıbele geldikten sonra Köroğlu'nun «mahbu-bu» olduğu söylenmemiştir. Hepsinde Ayvaz, Köroğlunun beylerinden savaş arkadaşlarından, keleşlerinden biridir; çok defa o, Köroğlu'na kâtiplik ve yaverlik vazifesinde görülür. Bâzı rivayetlerde mânevi evlâdı, bir rivayette (Özbek rivayeti) veliahdı

rolünde görülür; Maraş ri-


vayetindeki şiirlerden 'bi
rinde, Köroğlu ondan «kü- Üsküdarlı
çükten büyüttüğü, üğrüle- (Resim
ısıtılırdı. Her sabah sekiz on mangalın kömürünü doldurarak, yakmak, kömürler iyice yandıktan ve mangallara tepeleme kor oturtulduktan sonra mangalları yerlerine dağıtmak ayvazın vazifesi idi.

, 3 —.Akşamdan gece için şamdanları temizlemek, mumlarını dikip hazırlamak. Petrol lâmbaları çıktıktan sonra lâmbalardı gazını doldurmak, fitillerim kısmak, şişelerini silmek.



  1. — Vekilharcın yanında çarşıya gitmek,
    alınan şeyleri konağa getirmek, yâni konak
    hammallığı yapmak.

  2. — İcabında sebze ayıklamak, bulaşık
    yikamakda mutbakda aşçı yamaklarına yar
    dım etmek.

  1. — Mutbak odununu yarmak, kırmak.

Ayvazlar başlarına bir keçe külah giyerler, külaha koyu sarı, mavi, mor kaba dül-bend, çevre sararlar; sırtlarına da salta, yahud ö'rfü kapalı, omuzdan iliklenir yelek, bacaklarına da kara bez şalvar giyerlerdi; bellerine de yine kara bir kuşak sararlardı; yazın daima yalın ayak dolaşırlar, sokağa çıkarken kara meşinden kaba kundura, ardı basık yemeni, tomak geçirirler, kışın da daima çiçekli kaba yün çorap giyerlerdi.

Bir konakda ayvaz, yukarıdaki işlerinden de aydın olarak anlaşılar, en hor insandı.

İstanbul konaklarında ayvazlar Tanzimat inkılâbında 'bu horlukdan kurtuldular, ayvaz adını muhafaza etmekle beraber diğer uşakların gördüğü muameleyi gördüler; efendi ayvaza hitab eder oldu. 1909 inkılâbından sonra da büsbütün ortadan kalkdılar.

Üsküdarlı halk şâiri Vâsıf Hoca merhumun İstanbul Ansiklopedisine tevdi ettiği notlar arasında destan kılıklı bir manzume vardır, kimin olduğunu kaydetmiyor, kendisinin olmadığı muhakkaktır; tab'ı hezle mail şâir yalın yüzlü genç ayvazına gönül verib hareme ağa diye çekib alan bir hanımı hicvediyor :



Ermeni, kürd mü desem, lâz mı desem Dangıl dangul bitli ayvaz mı desem Hamam külhanında haylaz mı desem Hanım gönül vermiş yalın şehbaza

Gözleri güzelmiş, yüzü maskara El ayak düzgünmüş, ama kapkara Saçı samurmuş, içinde yara Devlet kuşu kondu yoluk palaza

Hanımım çık dolaş çarşı pazarı İki keçelidir nevcivanları Bulunur çöp çatan,' bir kocakarı Ağalık olur mü yağlı ayvaza

Bir çuval sabunla ağarmaz eti Hamamda dellâklar yıkamaz iti Kaşlarında oynar canbazdır biti Küheylân der sorar isen haylaza

Daltaban oğlanı çekme halıya Telli duvağını asma çalıya Kümelenir konak ile yalıya Nikâh kıydırma gel emred papaza..

İstanbulun eski kibar ve rical kapılarındaki ayvazlar haikında, Sermed Muhtar Alus, İstanbul Ansiklopedisine verdiği notlarda şu satırları yazıyor:

«1908 Meşrutiyetinin ilânına kadar İs-tanbuldaki büyük konaklarda, vükelâ, vüzera, kalbur Üstüne gelen bütün paşalar, beyefendilerin selâmlık bölüklerinde ayvaz denilen uşakları vardı; bâzı kapılarda iki tane de bulunurdu.

«Ayvazlar Şark Ermenilerinden çıkardı. Dilleri İstanbulun Samatya, Kumkapı Erme-nilerine benzemez, gayet kaba idi.

«Vazifeleri: Öğle ve akşam vakitleri, tahtadan değirmi bir tablaya yemekleri koyup başına almak, harem bölüğünün kapısına, selâmlık bölüğüne taşımak; lâmbalara gaz koymak, fitillerini kesmek, lâmba şişelerini temizlemek; kısın mangallara kömürlükten kömür; sobalara odunluktan odun çıkarmak ve taşımak; konak hamamı yakılacağı vakit külhanı yakmak.

«Kendilerine mahsus kıyafetleri vardı: Başta umumiyetle kalıpsız fes, sırtta siyaha çalar kaba çuhadan salta, alt tarafta şalvar; kaba yün çorap, çivili kundura.

«Ağavat dairesinin en cefakeş, en hor görülen, en hor işlere saldırtılan ayvazlardı. Kıdemli ağalarını, hattâ uşakların sırf kendilerine aid isler, bu gibi angariyeler de hep ona yükletilir, hepsine eyvallah deyip boyun eğerdi. Bayramlardan, yortu günlerinden başka öyle bir kılıkta bulunurdu ki yabancı bir kimse görse bu acayip mahlûk nedir? diye şaşarlar. Suratı, elleri, çıplak ayakları karalara bulanmış Gömleğinin açık göğsünden kara kara kıllar fışkırmış^ Yanma biraz yaklaşılacak olsa, gaz kokusundan, is kokusundan burnunun direği kırılır.

yüp uyuttuğu, mah yüzünü seyrettiği Han Ayvaz» diye bahseder.

Anadolu rivayeti Köroğlu hikâyelerinde Ayvaz, Üsküdarlıdır. Anadolu dışı anlatmalarda onu başka mamleketlere mal ederler; İran Azerbaycamnda meydana gelmiş bir Köroğlu hikâyesinde (Chodzko'nun tes'bit ettiği metin) Ayvaz Urfalıdır; Özbek anlatmasında Gürcistanlıdır.

Ayvaz'm maceraları Köroğlu hikâyelerinde uzun bir bölüm tutar; her kahramanın macerasını ayrı bir hikâye halinde ve mufassal şekilde veren Azerbaycan ve Doğu Anadolu anlatmalarında 12 veya 24 «kol» içinde «Ayvaz kolu» da vardır; bu ad ile anılan kol, Ayvaz'm Kasabbaşıdan hile ile kaçırılmasını ve Çamlıbel'e getirilmesini anlatır: Ayvaz'm şöhretini işiten Köroğlu, onu kaçırmak için bir hile düşünür, güzel çocuğun babasrKasabba-şıya bir sürü koyun götürür, sürüyü şehirden uzak bir yere bırakır Kasabbaşı sürüyü görmek üzere giderken, babası ile beraber gitmeğe heveslenen Ayvaz, bir ara yalnız kalınca, Köroğlu çocuğu atının terkisine atar ve kaçırır; Ayvazı 'kurtarmağa gelenleri, Kasabbaşı-nm adamlarını, dövüşte yener, yahut yiğitliğiyle kendine ben-deder, böylece Ayvaz'ı Çamlıbel'e götürmeğe muvaffak olur. Ayvaz'm yaşamış, gerçek bir şahıs olup olmadığı ve aslı nereli olduğuna dair şimdiye kadar bazı düşünceler yürütülmüştür; Ziya Gökalp Köroğ-lunda «Gazneli Mahmud» u, Ayvazda da Mahmud'un gözdesi ve nedimi «Ayaz» ı görmek istemiştir; bu izah

hiçbir sağlam esasa dayanamaz.

Ayvaz'm Üskü


darlı olduğunu ka
bul eden rivayetler
oldukça yaygındır;
_--- - fakat bununla İstan-

„ ., ... bulun malûm Üsküj

Üasabbaşıoğlu Ayvaz

ı: Sabiha Bozcah) â*n anlaşılmalı-

AYVAZ (Üsküdarlı)

— 1658- —

istanbul


Yüklə 4,97 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   61   62   63   64   65   66   67   68   ...   75




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin