Konusu: İmam’ın (r a) Başlattığı Hareketin, Evrensel Düzlemde Bir Dine Dönüş Çağına Başlangıç Teşkil Ettiğinin Beyanında


Batılı Bilginler ve Dinin İşlevine Teveccühün Geçmişi



Yüklə 1,65 Mb.
səhifə21/89
tarix17.11.2018
ölçüsü1,65 Mb.
#83124
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   89

Batılı Bilginler ve Dinin İşlevine Teveccühün Geçmişi


İnsanın fiziksel ve ruhsal esenliğini ve saadetini temin etmek hususunda dinin önemli ve özgün konumuna teveccüh etmek, eskiden beri dünya bilginleri arasında, özellikle de batıda söz konusu edilmiştir ve bir geçmişe sahiptir.

Batılı bilginler arasında dini araştırmaların önemini belirten kimseler arasında, Amerikan psikoterapisinin babası sayılan Benjamin Rush’a (1745- 1813) işaret edebiliriz. Benjamin Rush’a göre, “Teneffüs için havanın önemli olduğu kadar, insan ruhunun terbiye ve esenliği için de din o kadar önem arz etmektedir.”1

“James2, Jung3, Frankel, From vb. bilginler de her biri kendi konumunca dini inanç ve davranışlara vurguda bulunan batılı bilginler arasında bulunmaktadır.”4

Prof. Wolfgang5 da bu konuda 1897-1913 yılları arasında, Zürih orta öğrenimindeki kız ve erkek öğrencilerin terbiye sorumlusu olan Frederick William Foster’in (1869- 1966) değerli ve dikkate değer tecrübelerine işaret ederek şöyle demektedir: “Foster, dinden uzak bir programlama sisteminde gençlerin ahlaki terbiyesi için her türlü çaba, tedbir ve ampirik ve ilmi programlamanın boş ve faydasız bir iş olduğunu amelen göstermiş oldu.”

Wolfgang bu konuda devamla şöyle diyor: “O (Foster) ömrünün sonuna kadar gençlerin şahsiyetini doğru bir şekilde terbiye etmenin sadece uyumlu bir dini ve itikadi sistem çerçevesinde mümkün olduğu inancına bağlı kaldı.”6


Dinin İşlevine İnanan Hareketin İnziva Dönemi


Bir çok bilginlerin dini inançlar ve bu inançların olumlu etkilerine önemle vurguda bulunmalarına rağmen, İran İslam devriminin zafere erişmesinden önceki yıllarda meydana gelen olaylar, Rönesans dönemindeki değişimlerin içinden çıkan kültürel ve fikirsel cereyanla karşı karşıya kaldığında, din misyonuna inancın inzivaya çekildiğini ve yenik düştüğünü göstermektir.

Batıda Kilise erbabınca din ve dindarlığın çehresinin kirletilmesi, dinin işlevinin sorgulanmasına neden olmakla birlikte, Freud gibi düşünürlere de büyük bir fırsat vermiş oldu. Böylece dinin hakikatine saldırıda bulunarak dini inançların nevrotik bozukluktan1 kaynaklandığını ifade ettiler. Onlar dinin ruh esenliğine hiçbir faydasının olmadığını söylemekle kalmadılar, aynı zamanda ruhsal sağlık açısından tehlikeli olduğunu da ilan ettiler. 2

Almanyalı bilgin Prof. Wolfgang, batıda din ve imanla savaşan akımı vücuda getiren şartları betimlerken şöyle demektedir: “Mevcut sosyal şartlar, Allah ve hükümlerine iman etmeyi yavaş yavaş renksiz kılmış veya tümüyle söndürmüştür. Bu hareket neticesinde bugün güzel bir hayatı idare edebilmek için ilmi bir bilinç ve şahsi, mantıksal bir düşüncenin varlığının yeterli ve itikadi sistem ve dinlerin ise fazlalık ve yok sayıldığı bir düşünce metoduyla karşı karşıyayız.”3

İslami Devrim ve Din Misyonuna Evrensel Bakış


İslam devriminin ortaya çıkışı ve din ve dini öğretilerin yüzünden tozların silinmesiyle çağdaş insan yavaş yavaş eski dertlerinin tedavi yolunu dini öğretilerden aramaya koyuldu. İngiliz bilgin John Cane’in deyimiyle “Batılı toplumlarda dini hayat yeniden söz konusu olmuştur ve din toplumsal alandaki işlevini göstermeye başlamıştır.”1

Esasen çağdaş dünyada tüm insanların, özellikle de batı dünyasının bilgin ve seçkinlerinin dini inanç ve emirlerin işlevsel boyutlarına yönelişini sağlayan bu yepyeni dalga, son birkaç asırda nitelik ve nicelik olarak benzeri görülmemiş, sabıkası olmayan bir olaydır.

Son yıllarda “dine yönelişin artış kaydetmesi farklı ilim alanlarında bir çok sorunların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Psikoloji ilmi de bu etkilerden uzak olmamıştır.”2

Bu esas üzere “dindarların dinsizlerden ahlaki farklılıklarının açıkça ortaya çıkması için ‘dinin, dinsizlerin davranışları üzerindeki etkileri’ hususunda bir çok araştırma yapılmıştır.”3

Ülkemizin psikoterapi enstitüsü uzman psikoterapistlerinden biri, dini öğretilerin insanın ruh ve bedeni üzerindeki olumlu etkilerinin keşfedilmesine teveccühün, artış kaydeden dalgasına işaret ederek şöyle demektedir: “Geçen yirmi- otuz yıl zarfında batıda yapılan bir çok araştırmaların da gösterdiği üzere insan her ne kadar olumlu ve yüce inançlara ve yönelimlere sahip olursa, ruhsal ve fiziksel olarak daha fazla sağlıklı olmakta ve daha az hastalanmaktadır.”4

Bir başka İranlı psikoterapist ise bu adı geçen oluşuma işaret ederek ve bu konuda apaçık bir de örnek göstererek şöyle demektedir: “Son dönemde Amerika’da düzenlenen uluslararası bir konferansa, konuşma yapmak için davet edildim. Dünyanın meşhur ve önemli merkezlerinden biri olan Saint Louise Üniversitesinin ruhsal sağlık merkezi beni bu konferansa davet etmişti. Konuşmalar bittikten sonra bana bir kitap hediye ettiler. Bu kitap yeni basılmıştı ve de iki ünlü psikolog tarafından yazılmış bir kitaptı. Kitabın adı şuydu: “Ruhsal sağlıkta unutulmuş etkenler.” Yazarları, diğer araştırmaların da yardımıyla şu sonuca varmışlardı: “Eğer hastanelerde ruhsal hastalıklardan dolayı yatmakta olanların % 50’sinden fazlasını tedavi etmek istersek, onları tedavi etmede en önemli etken olan dinden istifade etmemiz gerekir.” Bu konuda bir çok tecrübe ve deneyimleri de aktarmışlardır. Bu kitabın bütün konuları gerçek belgelere dayanmaktadır. Örneğin kalb hastalığı, güvensizlik hissi ile ilgili hastalıklar veya ıstırap, depresyon ve stres hastalıkları dindar kimselerde hangi ölçüdedir, dindar olmayan kimselerde hangi ölçüdedir? Örneğin şöyle diyorlar: “Haftada bir gün bile kiliseye giden veya kendi ifadelerince namaz kılan bir kimse daha az problem taşımaktadır.”

Bu psikologlar son olarak ise şunu ekliyorlar: “İnanç ve dini farzların olumlu etkilerine bu teveccüh, dünyanın yeniden geri dönüş yaptığı ve keşfettiği bir husustur.”1

Nitekim Amerika’da beyin ve sinir cerrahisi uzmanı ve gelişim tıbbı sendika başkanı Dr. Norman Chile aynı konuda, “Bugün bir maneviyat ihyası hızla ilerleme halindedir ve ilahi şifaya iman, sanayi devriminden günümüze en doruk noktasına ulaşmış bulunmaktadır” gerçeğini beyan ederek şöyle demektedir: “24 Ocak 1996 yılında Time dergisinin yayımladığı rapora göre Amerika halkının % 82’si duanın etkisine inanmaktadır. % 77’si ise Allah’ın ağır hastalıkların iyileşmesinde etkisi olduğuna iman etmektedir. Amerika-i Emruz dergisinin Nisan, 1997 yılında yayımladığı rapora göre Amerikalı kadınların % 83’ü, erkeklerin ise % 73’ü (Amerika halkının % 79’u) manevi imanın hastalıkların tedavisinde etkili olduğuna inanmaktadırlar. Halkın % 56’sı ise imanlarının, hastalıklarının iyileşmesinde etkili olduğunu ifade etmişlerdir.”1

Evet, bugün dünyada bir çok düşünürler, özellikle de batıdaki bilginler, beşer hayatını düzenlemede dinin kendine özgü bir güce sahib olduğunu ifade etmekte ve önemle vurgulamaktadır. UCL üniversitesi sosyologu Walter Allen bu konuda itirafta bulunarak şöyle demektedir: “Biz şimdi dini sorumluluk kabulünün, aileler için ne kadar etkili olduğunu ve bireylerin kemal ve yücelişinde ve çocukların terbiyesinde İslam dininin değerlerinin ne kadar da çok etkisi olduğunu teşhis etmekteyiz.”2

Bu yüzden son zamanlarda batılı bilginler, sadece alimlerin ve ilahiyat dalında uzman olanların (insanın fiziksel ve ruhsal hastalıklarını tedavi için) sahip oldukları özel bilgi ve uzmanlıktan söz etmeye başlamışlardır. Nitekim batılı bilginlerden biri bu konuda şöyle yazıyor: “Din öğretmenleri, ilahiyat dalı uzmanları ve alimler (tedavi ve ruhsal yükseliş alanında) psikologların sahip olmadıkları bir takım ilim ve uzmanlıklara sahip olmuş olabilir.”3




Yüklə 1,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   89




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin